SARIYER SPOR KULÜBÜ
468
469
SARNIÇLAR
585; Kumköy (Kilyos), 1.666; Rumelifene-ri, 1.453; Uskumruköy, 975; Zekeriyaköy 1.168 olmak üzere, toplam 11.797'ydi.
Ancak daha yukarıdaki mahalleler dökümünde de görüleceği gibi Bahçeköy, 1990'dan sonra belediye sınırları içine alınarak mahalle haline getirildiğinden, bugünkü kırsal kesim nüfusunda değişiklik olması gerekir.
Sarıyer ilçe merkezinde 12 ve daha yukarı yaştaki nüfus 1990'da 124.294'tü. Bunlardan 57.494'ü iktisaden faaldi. Iktisaden faal olmayan 66.800 kişinin yüzde 25'i öğrencilerden, yüzde 10'u emeklilerden oluşuyordu (bak. Tablo II).
Sarıyer İlçesi'nde iktisaden faal nüfusu oluşturan kesim, daha çok ilçe dışındaki işyerlerinde çalışır, ilçede fazla sanayi tesisi yoktur. Başlıca sanayi tesisleri kibrit ve kablo fabrikalarıdır. Çayırbaşı'ndaki vinç fabrikası ile Istinye'deki tersane kaldırılmıştır. Hizmet işkolu ilçenin en canlı ekonomik etkinlik dalını oluşturur. Özellikle kıyı kesiminde otel, motel, lokanta ve bar gibi işyerleri yıl boyunca istanbulluların ilgisini çeker, istanbul'un akciğerlerini oluşturan alanlardan biri olan Belgrad Or-mam'nda yer alan "orman içi dinlenme yerlerindeki gezi yolları, piknik alanları ve kır gazinoları özellikle hafta sonlarında halkın ilgisini görür.
ilçe merkezinde 6 ve daha yukarı yaştaki nüfus 1990'da 144.268'di. Bunun yüzde 90'ı okuryazardı. Bu oran il ortalamasıyla uyum içindedir. Okuma yazma bilenlerin yüzde 85'i bir okul mezunudur. Okul bitirenlerin yüzde 6l'i ilkokul, yüzde 14'ü ortaokul ve dengi meslek okulu, yüzde 16'sı lise ve dengi meslek okulu, yüzde 7'si de yüksekokul ve fakülte çıkışlıdır.
1990'da ilçe merkezinde yaşamakta olanlardan yüzde 40'ı istanbul doğumluydu. Bunu yüzde 10'la Sivas, yüzde 4,4'le Giresun, yüzde 4,2'yle Rize, yüzde 2,7'yle Trabzon ve yüzde 2,5'le Kars doğumlular izlemekteydi.
Sarıyer, doğal ve tarihsel değerler açısından zengin bir ilçedir. Orman varlığının yanısıra su kaynakları da eskiden beri İstanbul için önem taşımıştır. Bu su kaynaklarından bazıları tankerlerle taşınarak ve şişelenerek, içme suyu sıkıntısı her geçen gün biraz daha artan istanbullulara pazar-lanmaktadır. Bu kaynaklardan en ünlüleri Çırçır, Hünkâr, Kocataş ve Sultan sularıdır, ilçe arazisindeki akarsular küçük olmalarına bakılmadan çok eskiden beri istanbul'un su ihtiyacım karşılamak için değerlendirilmiştir. Bu amaçla dereler üzerinde bazı bentler ve bentlerin ardında biriken suları kente akıtmak için sukemerleri inşa edilmiştir. Bunlardan II. Mahmud, Topuzlu ve Valide bentleri ile Bahçeköy ve II. Mahmud sukemerleri ilçe sınırları içindedir, ilçe, eskiden kıyılarındaki plajlarıy-la da ünlüydü. Ama günümüzde istanbul Boğazı kıyısında yalnızca Altınkum ve Ta-rabya plajları faaliyet halindedir. Deniz kirlenmesinin yoğunlaşması nedeniyle, dalyanlar gibi Boğaz'daki öbür plajlar da kapanmıştır. İlçenin en gözde plajı Kil-yos'tadır(->).
İlçede mimari değer açısından önem taşıyan birçok yapı vardır. Bunlar arasında konsolosluk binaları, kasırlar, köşkler ve yalılar dikkati çeker. Baltalimam Kemik Hastalıkları Hastanesi(->), Huber Köşkü^), Maslak Kasırları(-0, Emirgân Ca-mii(->), Şerifler YalısıO) ve Sait Halim Paşa Yalısı(->) bunların en önemlileri arasında yer alır. Sarıyer İlçesi'ndeki en görkemli tarihsel yapı Rumeli Hisarı'dır(->).
İlçe sınırları içinde birçok yükseköğretim kurumu vardır. Bunlar Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Aya-zağa Kampusu ve İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'dir. Türk Silahlı Kuvvetle-ri'nin Harp Akademileri de ilçe sınırları içinde kalır.
Sarıyer İlçesi'nde yaşayanlar deniz ye kara yollarından yararlanarak kentin öbür kesimlerine ulaşırlar. Denizyolu ulaşımı semtlerdeki iskelelerden Şehir Hatları İşletmesi 'nin(-0 vapurlarıyla sağlanır. İlçe kıyılarında balıkçı teknelerinin sığındığı bazı iskeleler vardır. Bunlardan başlıcala-rı Rumelifeneri'ndeki balıkçı barınağı ile Sarıyer'deki küçük dalgakırandır.
Kentin batı kesimini İstanbul Boğazı yakınından Karadeniz kıyısına bağlayan karayolları Sarıyer İlçesi'nde sona erer. İlçede üç önemli karayolu ekseni vardır. Bunlardan biri Boğaz kıyısını izleyen ve değişik semtlerde farklı adlar taşıyan "sahil yolu", ikincisi ise Zincirlikuyu'dan gelip Tarabya kavşağından sonra Hacı Osman Bayırı adıyla anılan ve Kefeliköy'de sahil yoluna bağlanan Büyükdere Caddesi' dir(-*). Üçüncü önemli karayolu ekseni, batı ayağı Rumelihisarı'nda olan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 'yie kenti Anadolu yakasına bağlayan batı-doğu doğrultulu çevre yoludur.
ATİLLA AKSEL
SARIYER SPOR KULÜBÜ
Adını taşıdığı semtin spor kulübü.
Çekirdeğini 1920'de kurulan Sarıyer Gençler Cemiyeti teşkil eder. Bu derneğin futbol takımının 1921-1922 yıllarında özel maçlar yaptığı görülür. Daha sonra bu faaliyet 1932'de kurulan Sarıyer Gençler Mahfili tarafından yürütüldü. Bu dönemde özellikle futbol alanında büyük bir faaliyet göze çarptı. Bu arada semtin sporsever kişileri Sarıyer'in adını taşıyacak bir spor kulübü kurmak yolunda büyük çabalar harcadılarsa da bunun gerçekleşmesi kolay kolay mümkün olamadı. Nihayet 1940'ta Sarıyer Gençlik Kulübü resmen kuruldu ve 1946'da da Beden Terbiyesi tarafından tescil olundu.
Kulübün kurucuları Haydar Doğ, Yusuf Yarar, Kâzım Esen, Fikri Alipaşaoğlu, Reşat Pamir, Salih Dikmen, Fahreddin Özbay, Kemal Yarar, İbrahim Bilgin, Selahattin Yarar, Cahit Durmaz, Fikret Canlı, Müfit Güven ve Muzaffer Erbaş'tır. Sarıyer Gençlik Kulübü, 1987'de kongre kararıyla Sarıyer Spor Kulübü adını aldı. Kulübün lacivert-beyaz formalı futbol takımı önceleri İstanbul amatör liginde mücadele verdi. Küme şampiyonlukları kazandı. 1956'da profesyonelliği kabul eden kulübün futbol takı-
mı İstanbul 2. Profesyonel Ligi'ne katıldı. 1962-1963 sezonu sonunda İstanbul mahalli profesyonel liginde şampiyon olarak 1963-1964 sezonunda Türkiye 2. Ligi'ne yükselen takım bir ara Türkiye 3. Ligi'ne düştüyse de çabuk toparlanıp tekrar Türkiye 2. Ligi'ne çıktı. 1981-1982 sezonunda Türkiye 1. Ligi'ne çıkmayı başaran futbol takımı 1993-1994 sezonu sonunda 2. lige düştü. Türkiye 1. Ligi'nde yer aldığı 12 sezon boyunca en iyi dereceleri 1985-1986, 1988-1989 ve 1990-1991 sezonlarında elde ettiği dördüncülüklerdir. Futbol takımı ayrıca 1992'de Balkan şampiyonluğu kazanmıştır. Türk futboluna birçok yıldız oyuncu da yetiştiren kulüp voleybol, basketbol, hentbol, atletizm, boks, bisiklet ve masatenisi dallarında da faaliyet göstermektedir.
CEM ATABEYOĞLU
SARMAŞIK TEKKESİ
Fatih İlçesi'nde, Edirnekapı semtinin, Osmanlı kaynaklarında "Sarmaşık" ya da "Lö-küncüler" olarak adlandırılan kesiminde, Hatice Sultan Mahallesi'nde, Niyazi Mısri Sokağı üzerinde yer almaktadır.
Bulunduğu semtin adını almış olan bu tekke 1082/lö71-72'de Kazasker Abdülka-dir Efendi (ö. 1673) tarafından, dönemin ünlü Celvetî şeyhlerinden "Dede Çelebi" lakaplı Filibeli Mehmed Saburî Efendi (ö. 1717) için inşa ettirilmiştir. 19. yy'ın ikinci çeyreği içinde (1834-1840 arasında) ortadan kalktığı anlaşılan Sarmaşık Tekkesi aynı yüzyılın ikinci yarısında, büyük bir ihtimalle 1276/1859-60'ta ihya edilmiştir. Bu tarihte postnişin bulunan Şeyh Seyyid Hafız Ahmed Sıdkî Efendi'nin (ö. 1883) ikinci bani olması muhtemeldir. 1894 depreminde tekkenin mescit-tevhidhane binası tamamen yıkılmış, geriye bazı duvar parçalan ile minaresinin kaidesi kalmıştır. Günümüze kadar gelebilen ahşap harem binası mesken olarak kullanılmaktadır. Ayrıca tekkeden arta kalan izler arasında cümle kapısı ile mescit-tevhidha-nenin kıble yönündeki küçük hazire de zikredilebilir.
Banisinden dolayı "Abdülkadir Efendi Tekkesi", bağlı olduğu tarikattan dolayı da "Celvetî Tekkesi" olarak adlandırılan bu kuruluşta l erkek ile 3 kadının ikamet ettiği, Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde belirtilmiştir. Ayin günü perşembe olan Sarmaşık Tekkesi'nin ilk postnişini Mehmed Saburî Efendi Filibe'deki Celvetî zaviyesinin postnişini Şeyh Mustafa Efendi'nin (ö. 1676) oğludur. Tahsil için İstanbul'a geldikten sonra Celvetîliğin merkezi (âsitanesi) olan Üsküdar'daki Aziz Mahmud Hüdaî Tekkesi'nin beşinci postnişini Gelibolulu Ga-furî Mahmud Efendi'ye (ö. 1667) intisap etmiş ve kendisinden hilafet almıştır. Bir müddet Filibe'deki zaviyede babasının halefi olarak irşat görevinde bulunduktan sonra, mürşidi Gafurî Mahmud Efendi'nin vefatı üzerine tekrar İstanbul'a gelmiş, birçok camide vaizlik yaptıktan sonra kendisi için yaptırılan Sarmaşık Tekkesi'nin meşihatını devralmış, Aziz Mahmud Hüdaî
Tekkesi'nin postnişini Erzincanlı Şeyh Mustafa Efendi'nin 1123/1711'de vefatı üzerine de adı geçen tekkeye postnişin olmuş ve vefatına (1717) kadar Celvetî Âsi-tanesi'nin meşihatında bulunmuştur. Sarmaşık Tekkesi'nin ikinci şeyhi M. Saburî Efendi'nin oğlu İsmail Efendi'dir (ö. 1732). İsmail Efendi'nin vefatından sonra tekkenin postuna Gülşenîliğin Sezaî kolundan "Peyk Dede" lakaplı Şeyh Ahmed Remzi Efendi'nin halifesi, Süleymaniye Camii vaizi Şeyh Işk İsmail Efendi (ö. 1783), bu zattan sonra da Halveti tarikatından, Kefeli Şeyh Seyyid Ahmed Efendi'nin oğlu Şeyh Seyyid Mustafa Efendi (ö. 1809) geçmiştir. 1809'da Şeyh Seyyid Ahmed Efendi'nin oğlu Kırımlı Şeyh Seyyid İbrahim Efendi'nin (ö. 1831) posta geçmesiyle, 1732' den itibaren önce Gülşenîliğin Sezaî koluna (1732-1783), sonra da Halvetîliğe (1783-1809) bağlanan Sarmaşık Tekkesi tekrar Celvetî tarikatının denetimine girmiştir. Şeyh İbrahim Efendi'den sonra bu makama önce oğlu Şeyh Seyyid Hafız Mehmed Tahir Efendi (ö. 1847), sonra kızının oğlu Şeyh Seyyid Hafız Ahmed Sıdkî Efendi (ö. 1883) geçmişlerdir. Zâkir Şük-rî Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ'smda. verilen bu listenin sonuna, Bandırmalızade A. Münib Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ'sı-nı yayımladığı tarihte (1307/1889-90) tekkenin meşihatında bulunan Şeyh Hakkı Efendi'yi de eklemek gerekmektedir.
Sarmaşık Tekkesi'nin arsası doğuda Niyazi Mısri Sokağı, batıda Sarmaşık Sokağı, diğer yönlerde de komşu parsellerle sınırlıdır. Niyazi Mısri Sokağı'nın üzerinde, Sarmaşık Tekkesi'nin karşısında ise Şeyh Türlü Tekkesi(->) yer almaktadır. Adı geçen sokak üzerinde mescit-tevhidhanenin kalıntıları ile harem binası sıralanmakta, bunların arasında, ahşap hatıllarla donatılmış, moloz taş örgülü çevre duvarı uzanmaktadır. Bu duvarda bulunan dikdörtgen açıklıklı cümle kapısının lentosu üzerinde, muhtemelen bir onanma işaret eden, 1276/1859-60 tarihli kitabede ta'lik hatla Celvetîliğin piri Aziz Mahmud Hüdaî'nin adı yer alır.
Ortadan kalkmış bulunan mescit-tevhidhanenin, yaklaşık 5x5 m boyutlarında,
kagir duvarlı, kırma çatılı bir yapı olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Güneydoğu köşesinde yükselen minareden geriye, kare tabanlı, almaşık örgülü kaide kalabilmiştir. Tekkenin ilk yapısına ait olduğu anlaşılan bu kaidedeki örgünün hari-min duvarlarında da devam ettiği düşünülebilir. İki katlı ahşap harem binası, çıkmalarla hareketlendirilmiş cepheleri ve dikdörtgen açıklıklı giyotin pencereleri ile sıradan bir eski İstanbul meskeninin özelliklerini yansıtır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 136; Çetin, Tekkeler, 585; Aynur, Saliha Sultan, 37, no. 156; Âsitâne, 18; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 66-67, no. 103; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 14; İhsaiyat II, 20; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 69; "Abdülkadir Efendi Tekke-Mesddi", ISTA, I, 119-120; Öz, İstanbul Camileri, I, 119; H. K. Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, ist., 1982, s. 263-264, 279-280; B. Tur-nalı-E. Yücel, "istanbul'daki Bazı Tekkelerin Yerlerine Dair Bir Araştırma", VD, XVIII (1984), 143-144; Fatih Camileri, 292; M. Özda-mar, DersaadetDergâhları, İst., 1994, s. 92. M. BAHA TANMAN
SARNIÇLAR
Tarihin erken çağlarından itibaren İstanbul'un su ihtiyacı sarnıçlar ile sağlanıyordu. Roma döneminde şehir dışından, Trakya yönünden toplanan sular, sukemerleri, kanallar yardımıyla içeriye getirilerek sarnıçların doldurulması öngörülmüştü. Şehir tarih boyunca, batıdan gelerek surlara kadar dayanan akınların tehdidi altında bulunduğundan, bu yönden gelen tehlikeler karşısında, sarnıçların önemi çok büyük oluyordu. Sarnıçların, esas görevleri olan su biriktirme işi dışında başka görevleri de vardı. Şehrin çok engebeli arazisinde, arazinin iniş ve çıkışlarının düzlenmesine, böylece teraslar meydana gelmesine yardımcı oluyorlar, ayrıca üzerlerine inşa edilen binaların, daha yüksek, daha gösteriş- . li olmasını sağlıyorlardı.
Genellikle sarnıçlar ait oldukları veya altında bulundukları binanın su ihtiyacını karşılıyorlardı. Ancak Bizans surları dara-lıp, sıkıntılı duruma düştükçe, bu sarnıçların yeterli olmadıkları görülerek, bazı binaların, hattâ kiliselerin bodrumları, bütün
Sarmaşık
Tekkesi'nin
Niyazi Mısri
Sokağı
üzerindeki
minare kaidesi,
cümle kapısı
ve harem
binası.
M. Baha Tannıan,
1980
menfezler itina ile tıkanıp, duvarlar su geçirmez horasanharcı ile sıvanarak su sarnıcı haline getirilmiştir.
İstanbul'daki Bizans döneminin su sarnıçlarına dair ilk defa bir derleme, Fransa hükümetinin 1812-1814 arasında Osmanlı Devleti'nde elçisi olan A. F. Andreossy(->) tarafından yapıldı. Birkaç baskısı, hattâ Almanca tercümesi de yapılan kitabında, o yıllarda bilinen bazı sarnıçların bir listesini vermişti.
Sarnıçlar hakkındaki en önemli araştırma, 19. yy'ın son yıllarında, Yüksek Mühendis Mektebi (Teknik Üniversitesi), su öğretim üyesi Ph. Forchheimer ile o yıllarda Graz Üniversitesi'nin sanat tarihi profesörü olan Avusturyalı J. Strzygowski (1862-1941) tarafından yapıldı. VII+279 sa-hifelik bu kitapta, İstanbul'un geç Roma ve Bizans dönemlerindeki su sistemi hakkında bilgiler verildikten sonra, iki araştırmacının şehir içinde bulunan su toplama havuzlan ile sarnıçlar hakkındaki incelemeleri yer alıyordu. Varlıkları öğrenilen fakat içlerine girilemeyenlerin de bir listesi verilmişti. Kitabın ikinci ana bölümünde sarnıçlar yapı tekniği bakımından incelenmiş, bunlara dair kaynaklarda rastlanan bilgiler değerlendirilmiş, dönemlere göre tarihi içinde sınıflandırılıp, özellikleri tespit edilmiştir.
Bu kitabın yayımlanmasından sonra, daha pek çok sarnıç bulunmuş ve bunlardan bazıları çeşitli araştırmacılar tarafından tanıtılmıştır. Schneider 1935'teki duruma göre sarnıçların sadece yerlerini gösteren bir liste düzenlemiş, R. Janin de, İstanbul tarihi topografyasına dair kitabında belli-başlı sarnıçlardan bahsetmiştir. Son yıllarda Nedret Bayraktar tarafından Topkapı Sarayı Arşivi'nde bulunan tarihsiz bir belge sarnıçlara dair bir liste olup, bunda ölçüleri ve ne için kullanıldıkları kaydedilmiştir. W. Müller-Wiener'in eserinde ise sarnıçlara Çok kısa bir bölüm ayrılmıştır.
Bizans dönemi sarnıçları denildiğinde genellikle çok büyük ölçülerdeki açık hava su hazneleri de sarnıçlar arasına katılır. Üçü tarihi İstanbul'un suriçinde, bir tanesi ise şehir dışında Bakırköy'de olan bu havuzlar gerçek anlamda sarnıç sayılamazlar. Bunlar geç Roma döneminde kurularak Trakya yönünden getirilen suyun toplanarak dağıtıldığı "başhavuzlardır" (bak. Aetios Sarnıcı; Aspar Su Haznesi; Mokios Sarnıcı). Bunlarda su devamlı durmayıp, şehrin içine bir taraftan dağılıyordu. Pa-padopulos tarafından ileri sürülen, bunların kara tarafı surlarının hendeklerini beslemek düşüncesiyle yapıldıkları yolundaki hipotez, inandırıcı bulunmamış ve itibar görmemiştir. Böyle bir haznenin daha, Sa-raçhanebaşı dolaylarında olduğu yolunda bazı görüşler var ise de, bunu doğrulayacak bir kalıntı yoktur. Yalnız Fatih Külli-yesi'nin(->) hamamı olan Çukur Hamam' m(->) bu haznenin içinde olduğu ve bu yüzden böyle adlandırıldığı da kabul edilir.
Bizans sarnıçları Türk döneminde pek kullanılmamıştır. Çoğu kuru olan mahzenlerden bazıları yorgancılar ve iplikçiler tarafından kullanıyordu. Atatürk Bulvarı ke-
SARNIÇLAR
470
471
SARNIÇLAR
Bartlett'in betimlemesiyle Yerebatan Sarnıcı (solda) ve Binbirdirek Sarnıcı. Galeri Alfa (sol), TE'fJV Arşivi
nalındaki Pantokrator (Zeyrek) Sarnıcı da yakın tarihlere gelinceye kadar limon muhafaza deposu idi. Birkaç sarnıcın içinde Türk döneminde su bulunduğu bilinir. Bunlardan Pantokrator Sarnıcı üstündeki Pirî Mehmed Paşa Mescidi, Soğukkuyu Mescidi olarak adlandırılmış ve en azından 17. yy'a kadar içinde su bulunmuştur. Son yıllarda büyük ölçüde restorasyonu yapılan Basilika Sarnıcı da (Yerebatan) içindeki su tamamen boşaltılmış olmasına rağmen, yemden dolmuştur. Fatih'in güneyinde Orta Camii altında olan sarnıç ise 1880'li yıllarda bulunup içine su dolması sağlanmıştır. Bu satırların yazarı da 196l'de sarnıcı incelediğinde, içinde sütun başlıkları hizasına kadar (tabandan 5,30 m) su bulunuyordu. 1960'ta istanbul Belediyesi askerler tarafından idare edildiği sırada, yangınlarda bunlardan nasıl faydalanılacağı hususunda belediye zabıta müdürlüğünce bir araştırma yapılarak, bilinen bütün eski sarnıçların tespitine çalışılmıştır. Bu çalışmanın olumlu bir sonucu olmamıştır, içinde hâlâ su bulunan bir sarnıç da, Beyazıt Bitpazarı'nda Sarnıçlı Han'ın altındadır. Bu sarnıcın planı ve mimarisi şimdiye kadar araştırılmamıştır.
Sarnıçların tabanları tuğla döşeli olup duvarları su geçirmez, ince tuğla kırıklı olan pembe renkte kalın horasanharcı ile
sıvalıdır. İçine inmeyi kolaylaştırmak için, bir duvara bitişik olarak taş bir merdiven vardır. Sarnıçların içeride köşelerinin sızıntıları önlemek için yarım yuvarlak yapılmaları veya bu biçimde takviye edilmeleri de usuldendir. Mermer sütunlar birbirlerine kemerler ile bağlanmış olup bunlar sarnıcın üstünü örten tuğla tonozları taşırlar. Bu tonozlar, kubbe veya çapraz biçimlerdedir. Mermer sütunların üstlerinde birçok hallerde Korint başlıklarından daha kaba üsluplu olan kompozit tipte başlıklar bulunur. Bunların üstlerine kemer ayağının altına ise genellikle birer impost başlık yerleştirilmiştir. Binbirdirek Sarmcı'nda(->) ise, yüzeyleri işlenmemiş, kesik piramit biçiminde başlıkların kullanıldıkları görülür. Sütunlar da birçok hallerde, daha eski yapılardan devşirilmiş parçalardır. Nitekim istanbul'un en büyük sarnıcı olan Yere-batan'da gövdeleri stilize edilmiş hurma ağacı şeklinde işlenmiş sütunlar vardır. Ayrıca sarnıcın en uç kısmında, boyları kısa gelen gövdelerin altlarına, onları yükseltmek için, antik çağa ait büyük bir anıttan çıkarılmış, Medusa başlarını tasvir eden iri bloklar konulmuş olduğu son onarımda görülmüştür. Pantokrator Zeyrek Sarnı-cı'nda, başlıkları sade olmasına karşılık, devamlı su içinde kalacak olan kaidelerde her yüzeyi işlenmiş çokgen kesitli pos-
Hippodrom'un sarnıca dönüştürülen kavisli kısmı.
Strzygowski-Forchheimer, Byzantinischen Wasserbehâlter
tamentler bulunur. İçindeki bütün sütun gövdeleri ve başlıkları devşirme malzeme olan ilgi çekici bir sarnıç, Kasım Ağa Mescidi yanındaki Karagümrük Sarmcı(->) idi. Ne yazık ki son 30-40 yıl içinde bütünüyle içi çöp ve toprak doldurulan, tonozları delinen ve bugün artık görülemez duruma sokulan bu sarnıç âdeta bir sütun başlıkları müzesi gibiydi. Gövdelerin boyları yeterli olmadığında, kaide olarak, tersine eski bir başlık kullanıldıktan başka, yukarıda da bazen üst üste çifte başlıktan yararlanılmıştır. Hepsi de değişik üsluplarda olan bu başlıklar, bunların çeşitli yerlerden toplandıklarını gösteriyordu.
Bizans mimarisinde 5. ve 6. yy'da kullanılan, "yaprakları rüzgârdan bir tarafa dönmüş gibi" akantuslarla süslü bir başlık da, Sultan Selim'deki bir sarnıçta tekrar kullanılmıştır. Fatih Camii'nin kuzeyinde Haydar semtindeki ve Nişanca'daki sarnıçta yüzeylerinde haç ve insan başı kabartmaları bulunan başlıklar vardır. Mercan Yokuşu'ndaki çok küçük bir sarnıcın da Bizans-İyon tipi başlıkları, zengin dal kıvrımları ve haçlar ile süslüdür.
Bizans sarnıçlarından bu gaye için yapılanların en büyüğü Türk döneminde Yerebatan Sarayı denilen Basilika Sarmcı'dır. Bunu, Binbirdirek Sarnıcı takip eder. Son yıllarda eski yayınlarda yer almayan iki büyük sarnıç bulunmuştur. Bunlardan biri Topkapı Sarayı'nın birinci avlusunda, diğeri Fatih'te Atpazarı semtinde meydana çıkmıştır. En küçüklerden biri de içinde sadece dört sütun olan Mercan Yokuşu Sarmcı'dır. Gülhane-Sarayburnu bölgesinde değişik ölçülerdeki sarnıçlardan başka, Sultanahmet ile Marmara kıyısı arasında da eski Büyük Saray'ın binalarının mahzenleri olan çok sayıda sarnıç vardır. Bunların plan ve kesitleri, Manganai bölgesi ile Büyük Saray hakkındaki yayınlarda bulunur.
Şehir sarnıçlarından bir tanesi özel bir karaktere sahiptir. Bu Laleli'de Mesih Paşa (veya Bodrum) Camii olan Mirelaion Manastırı Kilisesi yanında olan sarnıç olup esasında çapı 30 m'yi aşan Roma dönemine ait bir yuvarlak binanın içine, herhalde 10. yy'da sütunlar yerleştirilip üstü tonozlarla kapatılmak suretiyle meydana ge-
tirilmiştir. Uzun yıllardır çevre apartmanların mecraları akıtılan, çöp ve pislik doldurulan bu değişik ve ilgi çekici sarnıç, iyi bir restorasyon geçirerek 1994'te çarşı haline getirilmiştir (bak. Bodrum Camii Sarnıcı).
İstanbul sarnıçlarının bir kısmı da, üzerlerindeki binanın kabaca planını aksettiren bodrumlar olup bunlar geç dönemde, içleri sıvanarak sarnıca dönüştürülmüştür. Bu tip su hazneleri, Kariye Camii olan Hora Manastır Kilisesi, Eski İmaret Camii olan Pantepoptes Manastırı gibi yapıların altlarında vardır. Ayasofya'mn orta nefinin altında varlığı bilinen ve yaklaşık 12 m derinliği olan sarnıç şimdiye kadar incelene-mediğinden biçimi bilinmez. Buna karşı Manganai bölgesindeki bazı sarnıçlar evvelce üstlerinde yükselen binaların ana çizgileri ile planını verir. Böyle bir örnek eski Acımusluk, şimdi Cemal Nadir Soka-ğı'nda görülebilir (bak. Acımusluk Sokağı Sarnıcı). Strzygowski'nin yayımladığı, Al-tımermer çukur bostanı ile Hekimoğlu Ali Paşa Camii arasındaki arazide bulunan sarnıç da böyle bir bodrumdur. Yakın tarihlerde Fatih'te Atpazan'nda bulunan sarnıç, doğu tarafında apsisi olduğuna göre herhalde bir kilisenin sarnıca dönüşmüş bodrumu olmalıdır. Bizanslılar, İstanbul'un içinde akla gelebilecek her bodrum veya mahzeni su sarnıcı haline getirdiklerinden, Roma döneminden kalan, fakat ortaçağ sonlarına doğru büyük kısmı yıkılarak harabe haline gelen Hip-podrom'un, Marmara tarafındaki yarım yuvarlak kısmının altında bulunan bir vakitler hayvanların barındığı kemerli gözleri de su sarnıcına çevirmişlerdir.
Suriçi İstanbul dışında da sarnıçlara vardı. Galata'da Saint Benoit Manastır ve Ki-lisesi'nin evvelce bir sarnıcı olduğu bilinir. Şişhane Yokuşu'nun solunda Kanser Enstitüsü yapılırken erken bir döneme ait (4-
Eski Gülhane Hastanesi'nin yakınındaki sarnıcın plan ve dikey kesiti. K. Wulzinger, Byzanttnische Baudenkmâler zu Konsiantinopel, Hannover, 1925
6. yy ?) büyük bir sarnıcın kalıntıları bulundu. Tonozları yok olan bu sarnıcın yalnız iri gövdeli sütunları duruyordu. Ciddi bir incelemesi yapılamadan bu tarihi eserin son izleri ortadan kaldırıldı. 1954'te Boğaziçi'nin Rumeli yakasında Baltalimanı dolaylarında içten 28,40x15,20 ölçüsünde bir sarnıca rastlandı. Üstü açık olduğundan evvelce içinde sütunlar olup olmadığı anlaşılmamıştır. Fakat bu sarnıcın aynen Pantokrator Sarmcı'nda olduğu gibi, bir duvarı, içten gelecek su tazyiğini karşılamak üzere dış cephesinde dıştan yarım yuvarlak nişler ile desteklenmiştir.
Anadolu tarafında, büyük bir sarnıç, Küçükyalı dolaylarında, 9. yy'da yapıldığı bilinen Brias Sarayı'nın(->) mahzenidir. Bunun evvelce içinde sütunlar olduğunu ve üstünün kubbeli tonozlar ile örtüldüğü-nü bazı kalıntılar belli eder. Bu bodrumun bir vakitler sarnıç olarak kullanıldığından şüphe edilemeyeceği ise duvarlarındaki horasanharcı sıvalardan anlaşılır.
Tuzla karşısındaki İncirlik Adası'ndaki Ayia Glikeria Manastırı'nın da iki sarnıcı vardır. Bunlardan biri üstü tonozla örtülü, içine merdivenle inilen tek mekândan ibarettir. Diğeri ise suriçi İstanbul'undaki-ler gibi, kubbeli tonozları sütunlar tarafından taşınan büyük bir sarnıçtır. Yüz yıl kadar önce sütunlarının sökülüp götürülmüş olmasına rağmen, bir mucize gibi bütün tonozları desteksiz olarak günümüze kadar gelmiştir. Bunlar gibi daha başka sarnıçların başka adalarda olduklarına ihtimal verilir. Adalar'da bir de fıçı veya armut biçiminde küçük sarnıçlar vardır. Bunlardan bir tanesi, Yassıada'da Sir Henry Buhver'in sahildeki şatosunun iç avlusunda bulunuyordu.
İstanbul'un Bizans dönemi eski eserlerinin en ilgi çekicilerinden olan sarnıçlar yakın tarihlerde hızla tahrip edilmektedir. 1950 istimlaklerinde Beyazıt Meydanı'nda bulunan küçük iki sarnıç hiç incelenmeden yıktırılmış, elektik idaresi altındakinin ise yarısı yıkılmış, kalanının içi doldurulmuş, bunun cami tarafında komşusu olanın ise üstüne umumi hela yapıldığına göre herhalde mecra çukuru olmuştur.
Yakın tarihlerde meydana çıkan sarnıçların tahrip edilmelerinin ve yerlerine işha-nı yapılmasının en karasteristik örneği, Nuruosmaniye Caddesi'ndeki sarnıç örneğidir. Yayınlara girmiş ve İstanbul'un tarihi eserleri arasında tescil edilmiş olan bu arkeolojik hatıra, ilgili müesseselerin bütün uyarılarına ve direnişlerine rağmen ortadan kaldırılmıştır. Üniversite merkez binasının kuzey tarafında Mercan Yokuşu başında, Âli Paşa Konağı arsasında bulunan, hiç bilinmeyen bir sarnıç da burada otopark yapılmasında ısrar eden belediye ilgilileri tarafından, hiçbir inceleme imkânı tanınmaksızın yıktırılmıştır. Bunun gibi daha birçok örnek vardır. Bu arada olumlu bir örnek olarak, Ayasofya yanında Soğuk-çeşme Sokağı'nda bulunan ve eski yayınlarda anılmayan sarnıç gösterilebilir. Burası Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından temizlenerek restorana dönüştürülmüştür.
Dostları ilə paylaş: |