Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə84/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   147

Bibi. Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 37, no. 148; Âsitâne, 17; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 64-65, no. 105; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 13; Raif, Mir'at, 113; th-saiyatll, 20; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 77; Vas-saf, Sefine, V, 269; Ergun, Antoloji, II, 410, 683-684; Ziya Şakir, "Tarikatler, Tekyeler", Resimli Tarih Mecmuası, 12 (1950); Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 61, 247-248, 433; L. Thornton, Leş 'Orientalistes Peintres Voyageurs 1828-1908, Paris, 1983, s. 218-219; M. Özdamar, DersaadetDergâhları, ist., 1994, s. 268; Divan Edebiyatı Müzesi, CSR, dosya no. A/168; BOA, Irade-Evkaf, no. 1631/6 (13 Recep 1316/1898); BOA Plan, Proje ve Kroki Katalogu, no. 95 (12 Safer 1287/1870).

M. BAHA TANMAN



RIFAÎLİK

Ahmed er-Rıfaî (ö. 1182) tarafından 12. yy'da Güney Irak'ta kurulan Arap kökenli tarikat.

İstanbul'un gündelik hayatına girişi birbirini izleyen iki ayrı dönemi kapsar. İlk olarak 16. yy'ın sonlarından itibaren İstanbul'a gelen bazı Rıfaî şeyhlerinin düzensiz aralıklarla sürdürdükleri faaliyetler, tarikatın dar bir çevrede tanınmasını sağlamış, fakat şehir hayatındaki asıl yaygınlaşması bu hazırlık dönemini izleyen 18.

RIFAÎLİK

326

327

RIFAÎLİK

yy'ın başlarında, Üsküdar'da Rıfaî Âsita-nesi'nin(-0 kurulmasıyla gerçekleşmiştir.

Ahmed er-Rıfaî, köklü bir mutasavvıf aileye mensuptur. Aile büyüklerinden Rı-fâa el-Hasan el-Mekkî'den (ö. 943) aldığı "Rıfaî" lakabı, kurduğu tarikatın Rıfaîlik olarak tanınmasına yol açmış, diğer yandan bu tarikata, kurucusunun adından dolayı Ahmedılik de denilmiştir. Kendisine iki defa "kutbiyet" makamı verildiğine inanılan Ahmed er-Rıfaî, bu nedenle tasavvuf tarihinde "Ebu'l-alemeyn" unvanıyla da anılır. Onun bu özelliği Rıfaî kültüründe çift sancak ile sembolize edilmiştir. Ali Ebu'1-Fazl el-Vâsıtî'den İslami ilimleri öğrenen Ahmed er-Rıfaî, daha sonra dayısı Mansûr el-Batâihî'den icazet alarak doğduğu köy olan Umm Ubeyde'deki tekkenin meşihatını üstlenmiş ve burasını Rı-faîliğin merkezi yapmıştır.

Rıfaîlik, Ahmed er-Rıfaî'nin ilk eşi Hatice'den olma Patıma ve Zeyneb adlı kızlarının soyundan yürümüştür. Fâtıma'nın oğulları ibrahim el-A'zeb (ö. 1212) ve Ahmed el-Ahdar (ö. 1247), 13. yy'ın tanınmış mutasavvıflarıdır. Diğer kızı Zeyneb'in oğlu Izzeddin Ahmed es-Sayyâd (ö. 1271) ise, Rıfaîliğin en yaygın kollarından Say-yâdîliğin kurucusu olup tarikatın başta Irak gelmek üzere Hicaz, Yemen, Mısır ve Suriye'de örgütlenmesini gerçekleştirmiştir. İstanbul'da da etkili olan Sayyâdîliğin dışında Rıfaîliğin bellibaşlı kolları Harirîlik (Ebu'l-Hasan Ali el-Harirî), Kıyâlîlik (ismail Meczub-ı Kıyâlî), Nûrîlik (Nûreddin Ha-bîbullah el-Hudeysî), Izzîlik (Hüseyin Ebu'1-Feyz-i İzzî), Fenarîlik (Şemseddin Hamzatü'l-Fenarî), Burhanîlik (Burhaned-din İbrahim), Fazlîlik (Cemaleddin Fazl-ı Hindî), Cendelîlik (Cendel bin Muhammed er-Rıfaî), Deyrîlik (İzzeddin Ahmed Dey-rînî), Ataîlik (Muhammed Atıyyetü'r-Rıfaî), Sebsebîlik (Süleyman Sebsebî), Katnânî-lik (Hasan el-Katnânî), İmadîlik (İmamed-din el-Ekber) olup tarikatın Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya uzanan geniş coğrafyada tekkeler kurarak yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Rıfaîliğin İstanbul'da faaliyet gösteren kolları ise, Sayyâdîlik, Maarifîlik ve Ul-vanîliktir.

13. yy'ın ortalarından itibaren Rıfaîliğin izlerine Anadolu'da rastlanmaktadır. Ahmed Eflâkî, tanınmış eseri Menâkıbü'l-Ari-fîn'de, Seyyid Taceddin'e mensup Rıfaî dervişlerinin Konya'ya gelerek ayin yaptıklarım ve halkın büyük ilgisini çektiklerini yazmaktadır. Mevlana'nın hayatta olduğu bu dönemde Rıfaîliğin Mevlevîlik ile ilişki kurduğu ve Anadolu tasavvuf hayatında rağbet gören bir mistik kurum haline geldiği anlaşılmaktadır. 14. yy'ın başlarında ise bu defa Seyyid Ahmed Kûçek ve dervişleri, Anadolu'da yaygın bir üne ulaşmışlar, Mevlevîliği temsil eden Ulu Arif Çele-bi'nin yakın desteğini alarak faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Diğer yandan Arap gezgin İbn Battuta, Rıfaîliğin Anadolu'daki yaygınlığı hakkında Ahmed Eflakî'yi doğrulayan bilgiler vermektedir, Amasya yakınında Sonisa'daki Rıfaî tekkesini ziyaret eden İbn Battuta, burada meşihat görevini üstlenen Şeyh İzzeddin'in Seyyid Taced-

din'in torunu ve Seyyid Ahmed Kûçek'in de oğlu olduğunu öğrenir. Gerek Eflakî, gerekse İbn Battuta'nın verdiği bilgiler doğrultusunda Rıfaîliğin 13. yy'ın ortalarında Anadolu'ya Seyyid Taceddin tarafından getirildiği ve ailesine mensup şeyhler tarafından başta Amasya olmak üzere Batı Anadolu'ya yayıldığı anlaşılmaktadır. 13. yy'dan itibaren Anadolu fütüvvet geleneği içinde yoğrulan Rıfaîlik, 14. yy'ın ortalarında Rumeli'nin fethi ile birlikte etki alanını batıya doğru genişletmiş ve süreç içinde buradaki Bektaşî kültürüyle yakın ilişkiye girecek rint-meşrep tasavvuf anlayışının başlıca temsilcilerinden olmuştur.

Anadolu ve Rumeli'de 13-14. yy'larda güçlü bir tekke organizasyonu kuran Rıfaîlik, söz konusu geniş coğrafyada faaliyet gösteren ilk Arap kökenli tarikat olması bakımından da dikkat çekicidir. Fakat buna rağmen İstanbul'un gündelik hayatına girmesi 18. yy gibi oldukça geç bir döneme rastlar. Bu gecikmenin başlıca nedenleri arasında şehrin mistik kültürünü 15. yy'ın ortalarından itibaren Horasan ve Anadolu kökenli Türk tasavvuf ekolüne mensup tarikatların belirlemiş olması sayılabilir. Kadirîlik(~») gibi Arap tasavvuf ekolünü temsil eden bir tarikatın bile Türk mutasavvıfları tarafından kurulan Rumîlik kolu aracılığıyla ancak 17. yy'ın başlarında İstanbul'a girebilmiş olması, şehir hayatındaki kültürel yapılanmanın niteliğini gösterecek değerdedir. Diğer yandan İstanbul'daki Türk tasavvuf ekolüne mensup mutasavvıfların, farklı kökenlerden gelen tarikat şeyhlerinin şehir hayatında faaliyet gösterebilmeleri için önce kendilerine intisap ederek "teberrüken" icazet almalarını şart koşmaları, söz konusu kültürel yapılanmanın korunmasına yönelik bir önlem olarak dikkat çekmektedir. Nitekim Rıfaîlik ile aynı dönemde İstanbul'a giren Sa'dîlik(->) İÇin böyle bir durum söz konusu olmuş, tarikatı temsil eden Seyyid Abdüsselâm Şeybanî (ö. 1751), Türk tasavvuf ekolünün önde gelen mutasavvıflarından Nûreddin Cerrahî'ye(->) intisap ederek ayrıca Cerrahî icazeti almış ve böylece Sa'dîlik kendisi tarafından kurulan Selamîlik kolu aracılığıyla şehir hayatında örgütlenebilmiştir.

17. ve 18. yy'lar arasında geçen süre, "kıyam zikri"ni esas alan Arap tasavvuf ekolünün Türk kültür dairesi içinde Kadirîlik aracığılıyla İstanbul'da temsil edildiği bir hazırlık aşaması olmuş, Rıfaîlik ise bu zaman kesiti içinde temelleri Kadirî dervişleri tarafından atılan mistik zemin üzerinde 18. yy'dan itibaren kendi tasavvuf anlayışını geliştirebilme fırsatını bulmuştur. Ancak daha önce 16. yy'ın sonlarında bazı Rıfaî şeyhleri tarafından adına "burhan gösterme" denilen ve vücuda şiş saplama, kızgın demirleri yalama türünden tarikata özgü mistik pratiklerin İstanbul'da icra edildikleri, fakat ulemanın bu uygulamaları dindışı sayarak karşı çıktığı bilinmektedir. Söz konusu dönemde Rıfaîlik, çok dar bir çevrede tanınmış, şehrin gündelik hayatında yaygınlaşabilmesi ancak 18. yy'da gerçekleşebilmiştir.

Rıfaîliği 18. yy'ın başlarında İstanbul'a sokan ve yetiştirdiği halifeleri aracılığıyla tarikatı gerçek anlamda şehir hayatında örgütleyen kişi, Mehmed Hadidî'dir (ö. 1756). Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. İstanbul'a 18. yy'ın başlarında geldiği tahmin edilen Mehmed Hadidî'nin önce Üsküdar'da Tavaşî Hasan Ağa Camii'nde Rıfaî ayini icra ettiği ve bir süre sonra etrafında değişik kesimlerden kalabalık bir mürit topluluğunun oluştuğu kaynaklarda belirtilmektedir. Tavası Hasan Ağa Camii, Rıfaîliğin İstanbul'daki ilk merkezi sayılabilir. Ancak bu mekânın ihtiyaca cevap vermemesi üzerine 1732'de söz konusu caminin karşısına Rıfaî Âsitanesi inşa edilmiş ve tekkelerin kapatıldığı 1925'e kadar tarikatın Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilindeki merkezi idaresi burada meşihat görevini üstlenen şeyhler tarafından temsil edilmiştir.

İstanbul Rıfaîliği, 18. yy'ın ortalarında Mehmed Hadidî'nin yetiştirdiği halifeler tarafından güçlü bir tekke organizasyonuna kavuşturularak şehir hayatında ağırlığını hissettirmeye başlar. Hadidî'nin icazet verdiği halifeleri arasında Süleyman Efendi (ö. 1778), Ahmed Efendi (ö. 1802) ve Ali Efendi (ö. 1808), Rıfaî Âsitanesi'nde meşihat görevi üstlenmemişler, Şeyh Yasin Efendi (bazı kaynaklarda Şeyh Yesî) ise, Hadîdî'den sonra posta geçerek tarikatın merkez tekkesi etrafında şekillenen ilk kapsamlı örgütlenmeyi gerçekleştirmiştir.

Şeyh Yasin Efendi'den icazet alan halifeler, Rıfaî Âsitanesi'ne bağlı tekke organizasyonunu şehir ölçeğinde yaygınlaştıran kişiler olarak tanınırlar. Ayrıca bu halifeler tarikatın 18. yy'dan itibaren idaresini elinde tutan yönetim kadrosunun da oluşmasını sağlamışlardır. Şeyh Yasin Efen-di'nin ilk halifesi Osman Himayetî Efen-di'dir (ö. 1796). Simkeşhane mütevellisi olup her sene belirli zamanlarda burada Rıfaî ayini icra etmiştir. Kendisi herhangi bir tekkenin meşihatını üstlenmemiş, ancak hilafet veriği İbrahim Sabri Efendi (ö. 1827), Küçükmustafapaşa'da kendi lakabıyla anılan Karasarıklı Tekkesi'ni kurarak Rıfaîliğin İstanbul'daki en etkili merkezlerinden birisini faaliyete geçirmiştir. Karasarıklı Tekkesi, 1801'de kurulmuş ve 1925'e kadar Rıfaîliğe bağlı kalmıştır. Bu tekkede postnişinlik yapan şeyhler, İbrahim Sabri Efendi'nin aile mensupları ya da kendisinden hilafet alanlardır. Rıfaîliğin İstanbul'da aile bağına dayalı meşihat modelini temsil eden Karasarıklı Tekke-si'nde İbrahim Sabri Efendi'den sonra meşihata oğlu Hüseyin Elvan Efendi (ö. 1845) geçmiş ve vefatının ardından İbrahim Sabri Efendi'nin halifelerinden "Arap Şeyh" lakabıyla anılan İbrahim Efendi (ö. 1850) postnişin olmuştur. 1801-1845 arasında İbrahim Sabri Efendi ailesinin yönetiminde kalan Karasarıklı Tekkesi, bu tarihten itibaren Arap Şeyh İbrahim Efendi ve oğlu Mehmed Hüsnî Efendi'ye bağlı şeyh ailesi tarafından idare edilmiştir. Tekke meşihatını üstlenen üçüncü şeyh ailesi ise, Mehmed Hüsnî Efendi'den boşalan meşihat makamını üstlenen Mehmed Ali Şem-

şeddin Efendi (ö. 1885) ve oğlu Hasan Saf-vet Efendi'ye (ö. 1894) bağlı gruptur.

18. yy'da Şeyh Yasin Efendi'ye bağlı Rıfaî silsilesinde Osman Himayetî Efendi kolundan gelen İbrahim Sabri Efendi'nin tarikat organizasyonu içindeki önemi yalnızca kendi adına kurduğu Karasarıklı Tekkesi'ni faaliyete geçirmekten ibaret değildir. Yetiştirdiği halifelerinden Seyyid Nurî Efendi (ö. 1856), Üsküdar'da yemden canlandırdığı Kurban Nasuh Tekkesi ile hem Rıfaî örgütlenmesinin faaliyet sahasını genişletmiş, hem de halifeleri aracılığıyla, tarikatın İstanbul hayatında önemli yeri olan Tahtaminare, Odabaşı ve Saraç İshak tekkelerinin temellerini atmıştır.

1766'da Üsküdar'da doğan Seyyid Nuri Efendi, aslen Nakşibendîliğe mensup bir aileden gelmekle birlikte, 1794'te Alaca-mescid Tekkesi şeyhi Mehmed Sadık Efendi'ye (ö. 1821) intisap ederek Rıfaîliğe girmiş, daha sonra Karasarıklı Tekkesi post-nişini İbrahim Sabri Efendi'ye bağlanarak ondan hilafet almıştır. Şeyhülislam Müftî-zade Ahmed Efendi'den Fütûbatve Füsûs okuyan Seyyid Nuri Efendi, III. Selim'in (hd 1789-1807) yakın çevresine girmiş, padişahın şehzadelerine ders vererek Di-van-ı Hümayun'da uzun süre görev yapmıştır. Seyyid Nuri Efendi'nin III. Selim ile yakın ilişki kurması, Rıfaîliğin de üst tabaka Osmanlı bürokrasisi içinde tanınıp belli ölçüde taraftar bulmasına neden olmuştur. Bunun yamsıra Seyyid Nurî Efendi'nin Üsküdar Debbağlar Meydanı'nda 1582'de inşa edilerek Melamî/Hamzavî merkezi olarak faaliyet gösteren Kurban Nasuh Mescidi'ne Rıfaî meşihatı koymak suretiyle tarikata bağlı bir tekke haline dönüştürmesi, Osman Himayetî Efendi'den beri sürekli şekilde gelişerek İstanbul hayatına nüfuz eden bu Rıfaî kolunun 19. yy'daki yaygınlığını kanıtlamaktadır. Kurban Nasuh Tekkesi'nde yetişen ve Seyyid Nuri Efendi'den hilafet alan Rıfaî şeyhleri, aynı yüzyıl içinde kendi tekkelerini kurarak tarikatın daha da güçlenmesini sağlayacaklardır. Seyyid Nuri Efendi'den sonra tekke postuna oğullan Tevfik Efendi (ö. 1902) ile Aziz Mahmud Hüdaî Tekke-si(-») zâkirbaşılanndan Hayrullah Taceddin Efendi geçmişlerdir.

Seyyid Nuri Efendi'den hilafet alan Salih Efendi (ö. 1878), Abdullah Vehbî Efendi (ö. 1867 veya 1871) ve Muhammed Faz-lî Efendi (ö. 1898), Rıfaîliğin 19. yy'daki güçlü şeyhlerinden olup, tarikatın merkez tekkesine bağlı şekilde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Salih Efendi, Fatih'teki Tahtaminare Tekkesi'nin kurucusudur. 1788' de Karagümrük'te doğmuş, ünlü Nakşî şeyhi Mesnevîhan Hoca Hüsameddin Efendi'den Mesnevi okumuş ve İsmail Zühdî Efendi'den hat dersleri almıştır. Aslı II. Ba-yezid döneminde (1481-1512) inşa edilmiş olup 19. yy'ın başlarında ortadan kalkan Musliheddin Mescidi'ni yeniden yaptırarak Tahtaminare Tekkesi adıyla Rıfaîliğe bağlayan Salih Efendi, tarikat kültürü içinde Mevlevî meşrep tasavvuf anlayışını temsil eden şeyhlerin başında gelmektedir. Seyyid Nuri Efendi'nin ikinci halifesi Abdul-

lah Vehbî Efendi ise, Odabaşı Tekkesi'nin kurucusudur. Tekke şeyhliğinin yamsıra berberlik mesleğini de yürütmüştür. Kendisinden sonra tekke postuna oğlu Ahmed Muhtar Efendi ve daha sonra da Mustafa Safî Efendi geçmiştir. Abdullah Vehbî Efendi'nin halifesi Süleyman Abdülhalim Efendi (ö. 1896), Kozyatağı Tekkesi'ni(->) kurarak, Osman Himayetî Efendi kolunun İstanbul hayatındaki tekke organizasyonunu geliştiren bir Rıfaî şeyhi olarak dikkati çekmektedir. Vakfiyesi 1867'de düzenlenen Kozyatağı Tekkesi'nin ilk postnişini Abdülhalim Efendi, Rıfaîlik içinde 19. yy boyunca gelişen Mevlevî-meşrep kültürün Salih Efendi'den sonra ikinci önemli temsilcisidir. Galata Mevlevîhanesi(->) neyzen-başısı Deli İsmail Dede'den ney dersleri almış, aralarında Bahariye Mevlevîhanesi(-») postnişini Hüseyin Fahreddin Dede'nin(->) de bulunduğu pek çok Mevlevî ileri gelenine musiki hocalığı yapmıştır. Vefatından sonra yerine aile mensuplarından oğlu Ali Rıza Efendi (ö. 1930) ve torunu Mustafa Nuri Efendi (Yakıtal) (ö. 1976) geçerek Kozyatağı Tekkesi'nde Rıfaîliği temsil etmişlerdir. Seyyid Nuri Efendi'nin üçüncü halifesi Mehmed Fazlî Efendi (ö. 1898) olup, Saraç İshak Tekkesi'nin kurucusu olarak tanınır. Fazlî Efendi'nin dedesi Şeyh Hüseyin Efendi, Kaşgarî Tekkesi'nin ünlü Nakşî şeyhlerinden Abdullah Efendi'nin halifesidir. Ailesinden Nakşibendî kültürü alan Fazlî Efendi, daha sonra Seyyid Nuri Efendi'ye intisap ederek Rıfaîliğe bağlanmış ve kurduğu Saraç İshak Tekkesi, İstanbul'un tasavvuf kültüründe hem Nakşîliğe özgü "hatm-i hacegân"ın yapıldığı, hem de Rıfaîliğin "kıyam zikri"nin icra edildiği bir merkez durumuna gelmiştir. 1850'den itibaren tekkede Rıfaî ayini yöneten Fazlî Efendi'nin ayrıca Şabanîlik-ten de hilafeti vardır. Nakşî ve Rıfaî tarikatlarının kültürel sentezine sahne olan Saraç İshak Tekkesi'nin tarihi 15. yy'ın sonlarına kadar uzanmaktadır. Vakfiye tarihi 1488 olan tekkenin aslı bu dönemde mescit olarak inşa edilmiş ve 19. yy'ın sonlarına doğru Fazlî Efendi tarafından tekkeye dönüştürülerek Rıfaîliğe bağlanmıştır. Tekkenin ikinci postnişini Fazlî Efendi'nin oğlu Vahdî Efendi'dir. Mehmed Fazlî Efendi'nin bilinen iki halifesi vardır. Bunlardan Mehmed Hilmi Efendi, Çember-litaş'taki Kara Baba Tekkesi'nin(->) kurucusudur. 1858'de Mehmed Fazlî Efendi'den Rıfaî hilafeti almış ve kendi adına kurduğu Kara Baba Tekkesi'nin meşihatını üstlenmiştir. Vefatından sonra yerine oğlu ve halifesi Haydar Efendi geçmiştir. Fazlî Efendi'nin ikinci halifesi İhsan Efendi, Sultanahmet'te İbrahim Paşa Sarayı(->) içinde yer alan Düğümlü Baba Tekkesi(-») meşihatını üstlenmiştir. Tekkeye adım veren "Düğümlü Baba" lakaplı Şeyh Mustafa Efendi, Nakşî ve Rıfaî tarikatlarına mensuptur. Ayrıca bu tekkede ihsan Efendi'nin yamsıra Rıfaîliğe mensup Raşid Efendi ile Şahab Efendi'nin de postnişinlik yaptıkları bilinmektedir.

18. yy'dan itibaren Rıfaî Âsitanesi'ne bağlı olarak İstanbul'da gelişen Rıfaî örgüt-

lenmesinde Şeyh Yasin Efendi'nin, Osman Himayetî'den sonra ikinci halifesi Mehmed Sâdık Efendi'den (ö. 1821) yürüyen kolu, ilki kadar geniş kapsamlı bir tekke organizasyonu gerçekleştirememiş, yalnızca Mehmed Sâdık Efendi'nin Langa'da kurduğu Mercimek Tekkesi(->) bu kolun İstanbul'daki bellibaşlı merkezlerinden birisi olmuştur. Mehmed Sâdık Efendi'ye Rıfa-îlikten hilafet veren şeyh konusunda kaynaklarda farklı bilgiler mevcuttur. Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya adlı eserinde bu şeyhi Rıfaî Âsitanesi'nin ikinci postnişini Yasin Efendi olarak kaydederken, Zâkir Şükrî Efendi, Mecmua-i Tekâyâ'smda. Osman Hilmî Efendi'nin adını vermektedir. Ayrıca yine bu kaynaklarda Mehmed Sâdık Efendi'nin vefat tarihi konusunda birlik yoktu. "Asker İmam" lakabıyla tanınan Osman Hilmî Efendi (ö. 1874), Matrak Tekkesi'ni 1863'te Rıfaîliğe bağlayan ve daha sonra meşihatını 1864-1874 arasında Şer-betdar Tekkesi'nde sürdüren şeyh olması nedeniyle, Mehmed Sâdık Efendi'ye hilafet vermesi imkânsızdır. Mercimek Tekkesi'nin kurucu şeyhi olan Mehmed Sâdık Efendi halife yetiştirmemiş, vefatından sonra meşihata Seyyid Ali el-Leyâlî'nin halifelerinden Mehmed Sabri Efendi (ö. 1826) geçmiştir. Tekkedeki Rıfaî meşihatı 1887'ye kadar Mehmed Sabri Efendi ailesine mensup şeyhler tarafından yürütülmüştür. Bunlar sırasıyla Ali Sabri Efendi (ö. 1837), Mehmed Sabri Efendi (ö. 1862) ve Ali Haydar Efendi (ö. 1887) olup tekke daha sonra el-Hac Süleyman Efendi (ö. 1892) tarafından Nakşibendîliğe bağlanmıştır.

Rıfaî organizasyonunun Şeyh Yasin Efendi'ye bağlı üçüncü kolu, halifesi Mehmed Tahir^ Efendi'den (ö. 1812) yürümüştür. Rıfaî Âsitanesi'nde Şeyh Yasin Efendi'den sonra posta geçen Mehmed Tahir Efendi, aynı zamanda Tophane'deki Paşa Baba Tekkesi'nin de kurucusudur. Bu tekke, kurucusunun lakabından dolayı Hoca-zade Tekkesi olarak da tanınır. Mehmed Tahir Efendi, Rıfaî Âsitanesi ile Paşa Baba Tekkesi'ni kendi ortak meşihatı altında birleştirmiş, çocuksuz vefat ettiği için kendisinden sonra posta halifeleri geçmiştir. Rıfaî Âsitanesi'nde 1812-1826 arasında meşihat görevini üstlenen halifeleri Ali Rıza Efendi ile Mehmed Sâdık Efendi'dir (ö. 1826). Daha sonra âsitane postuna Mehmed Sâdık Efendi'nin halifesi Feyzullah Efendi (ö. 1843) geçmiş ve o da kendisinden sonraki postnişin İbrahim Hilmî Efendi'ye (ö. 1865) hilafet vermiştir. Aslen posta tatarı olan İbrahim Hilmî Efendi, Rıfaî Âsitanesi'nin son büyük şeyh ailesinin kurucusudur. Vefatından sonra tekke meşihatını oğlu Abdurrahman Tevfik Efendi (1893) üstlenmiş ve onun da yerine torunu Ahmed Ziyaeddin Efendi (ö. 1917) geçmiştir.

Ahmed Ziyaeddin Efendi, son dönem Rıfaî şeyhleri arasında İstanbul'un tasavvuf kültürünü derinden etkilemiş bir kişi olarak dikkati çeker. İlmiye sınıfına mensup bulunduğu için Ziya Molla diye de tanınan Ziyaeddin Efendi, daha çok Rumeli Rıfaîli-ğinde görülen Bektaşî meşrep Rıfaî kül-



RIFAÎLİK

328

329

RIFAÎLİK

_

Rıfaîliği simgeleyen tarikat tacı ile keşkül, şişler ve çift sancak. C. Server Revnakoğlu arşivi



türünün istanbul'daki son temsilcilerin-dendir. Ahmed Burhan Baha'dan nasip alarak Bektaşîliğe de intisap eden Ziyaed-din Efendi, ayrıca Nur Baba Tekkesi post-nişini Ali Nutkî Baba'dan da icazet almış ve bu sırada kendisine Reşad Baba rehberlik yapmıştır. Ziyaeddin Efendi'nin son dönem istanbul Bektaşîliği içinde önemli bir yeri olduğu, dönemin tanınmış şeyhlerine Bektaşî icazeti vermesinden anlaşılmaktadır. Bunlar arasında Giritli Postacı Ali Baba ve Balçık Tekkesi postnişini Ha-lid Efendi de vardır. Her ikisinin rehberliğini, Karyağdı Tekkesi(->) postnişini Rı-faî/Bektaşî şeyhi Yaşar Baba yapmıştır. Ziyaeddin Efendi'nin en tanınmış halifeleri Abdülaziz'in (hd 1861-1876) mabeyincisi Fuad Bey, Kunduracı Emin Efendi ve Üsküdar'daki Ahmediye Tekkesi postnişini Şevkî Efendi'dir. Vefatından sonra yerine Şerbetdar Tekkesi ile Hulvî Efendi Tekke-si'nde postnişinlik yapan Rızaeddin Remzi Efendi tayin edilmiş ise de göreve başla-yamadan vefat etmiş, Hasan Hüsnü (Ceyhun) (ö. 1952), Rıfaî Âsitanesi'nin son postnişini olarak meşihat görevini üstlenmiştir.

Rıfaîliğin 18. yy'da Rıfaî Âsitanesi'ne bağlı tekke organizasyonu çerçevesindeki örgütlenme faaliyetlerinin dışında, ayrıca farklı sosyokültürel kökenlerden gelen şeyhler de bu yüzyılda istanbul'un mistik hayatına tarikatın zengin tasavvuf anlayışını sokmuşlar, kendi tekkelerim kurarak Rıfaî meşihatını temsil etmişlerdir. Vakfiye tarihi 1724 olan ve Aksaray'da Ahmed Sı-raceddin Efendi'nin kendi adına kurduğu Sıraceddin Tekkesi, bu türden Rıfaî merkezleri arasındadır. Tekke bütünüyle ortadan kalktığı için hakkında bilgi edini-lememiştir. Eyüp-Otakçılar'da Mehmed Bey Mescidi'ne 1799'da Rıfaîlikten meşihat konmak suretiyle tarikata bağlanan

Dürzî Şeyh Ali Efendi Tekkesi de bu grubu oluşturan örneklerden birisidir. Tekkede Rıfaî ve Sa'dî meşihatı temsil edilmiştir. 18. yy'ın son çeyreğinde Mevlevihane-kapısı'ndaki II. Mehmed (Fatih) dönemine (1451-1481) ait Tarsus Mescidi'ne Rıfaîlikten meşihat konularak Tarsusî Tekkesi adıyla tarikatın denetimine sokulan merkez de yine bu tür örgütlenmenin tipik bir göstergesidir. Tekkenin ilk postnişini Kök-çüzade lakabıyla tanınan Mehmed Ali eş-Şükrî'dir (ö. 1810). Tarsusî Tekkesi, Mehmed Ali eş-Şükrî'nin vefatından sonra posta geçen ibrahim Vehbî'den (ö. 1835) itibaren halifesi ibrahim Edhem Zühdî Efendi (ö. 1845), Ahmed Zikrî Efendi (ö. 1848) ve Osman Efendi'nin (ö. 1856) meşihat dönemlerinde Rıfaîliğe bağlı kalmış, 1856-1863 arasında Yunus Hilmî Efendi'nin halifelerinden Ali Koç Efendi (ö. 1863) tarafından kısa bir süre Halvetîliğin Sünbülî koluna geçirilmiştir. 1863'te Tarsusî Tekkesi meşihatına atanan Pazar Tekkesi şeyhi Ahmed Safî Efendi (ö. 1892), burasını tekrar Rıfaîliğe bağlamış, fakat aynı zamanda üçüncü devre Melamîliğinin kurucusu Seyyid Muhammed Nur'a (ö. 1887) intisap ederek tekkesini istanbul'un son dönem Melamî merkezlerinden yapmıştır. Halifesi Abdülkerim Ruhî Efendi de (ö. 1908) hem Tarsusî Tekkesi'nde Rrfaî meşihatını temsil etmiş, hem de üçüncü devre Melamîlerinin istanbul'daki başlıca sözcülerinden birisi olmuştur. Tarsusî Tekke-si'ni Rıfaî/Melamî kültürünün başlıca merkezlerinden birisi saymak mümkündür. Bu merkezde Rıfaî kültürü, aralarında Manastırlı Seyyah Ahmed Baba (ö. 1890), Ter-likçi Salih (ö. 1922) ve Kantarcı Aziz Baba (ö. 1925) gibi üçüncü devre Melamîlerinin temsil ettiği Rumeli kökenli tasavvuf anlayışıyla bütünleşerek istanbul'un gündelik hayatında ilginç bir mistik sentez meydana getirmiştir.

Üçüncü devre Melamîliğinin yamsıra istanbul Rıfaî kültürünün kaynaştığı bir di-

Aziz Efendi hattıyla Ahmed er-Rıfaî levhası.

TtEM

ger mistik oluşum, Bektaşîliktir(->). Rıfaîliğin 18. yy'ın sonlarından itibaren istanbul'da yaygınlaşan Maarifîlik kolu, tarikatın Bektaşî meşrep tasavvuf anlayışını şehir hayatında kökleştirme konusunda başlıca rolü oynamıştır. Maarifîliğin kurucusu Seyyid Mehmed Maarifî (ö. 1824), 18. yy'ın sonlarına doğru Mısır'dan istanbul'a gelmiş ve Kartal'da kendi adına Maarifî Tekkesi'nin(->) temellerini atmıştır. II. Mahmud'un (hd 1808-1839) yakın desteğini alan Seyyid Mehmed Maarifî, Kartal'daki tekkesini, tarikatın âsitanesi olarak inşa ettirmiş ve daha sonra bu merkeze bağlı diğer Maarifî tekkeleri faaliyete geçmiştir. Bunlardan Kasımpaşa'daki ikinci Maarifî Tekkesi, söz konusu âsitanenin postnişini Seyyid Ali Sabit Efendi'nin (ö. 1863) oğlu Seyyid Mehmed Efendi (ö. 1892) tarafından yönetilmiştir. Gerek Kartal Maarifî Tekkesi, gerekse Kasımpaşa Maarifî Tekkesi meşihatı, kurucu şeyh Seyyid Mehmed Maarifî ailesine mensup postnişinler tarafından üstlenilmiş ve tarikat bu özelliğini 1925'e kadar korumuştur. Diğer yandan Maarifîliğe bağlı bulunan Kasımpaşa'daki Çürüklük Tekkesi ile Üsküdar'daki Toygartepesi Tekkesi, söz konusu şeyh ailesinden hilafet alan postnişinlerin idare ettikleri merkezler olarak dikkati çekerler. Bunlardan Çürüklük Tekkesi'nin ilk şeyhi, Seyyid Mehmed Maarifî'nin halifelerinden Ali Kuzu'dur (ö. 1815). Kurucu şeyhin adından dolayı Ali Kuzu Tekkesi olarak da tanınan bu Maarifî merkezinde, Ali Kuzu'dan sonra onun aile mensuplarından oğlu Ahmed Ulvan Efendi (ö. 1839) ile torunu Mustafa Sulbî Efendi (ö. 1883) postnişinlik yapmışlardır. Tarikatın bir diğer önemli merkezi, Saçlı Şeyh lakabıyla tanınan Hüseyin el-Hadî'nin (ö. 1852) Üsküdar'da faaliyete geçirdiği Toygartepesi Tekkesi'dir. Bu tekke aynı zamanda Maarifî örgütlenmesinin istanbul'da temellerini attığı son merkezdir. Kurucusu Hüseyin el-Hadî, Kartal Maarifî Tekkesi postnişini Ali Sabit Efendi'nin halifesi olup kendisinden sonra yerine Ahmed Cezbî Efendi (ö. 1874) geçmiş ve onu da oğlu Hüseyin Hazîm Efendi'nin (ö. 1908) meşihatı izlemiştir.

Rıfaîliğin 18. yy'dan itibaren istanbul topografyasındaki dağılımında, şehrin ana yerleşim alanlarından hemen hepsinde yaygın biçimde kendi tekke organizasyonunu kurduğu görülmektedir. Suriçinde ağırlıklı olarak Fatih ve çevresinde örgütlenen tarikat, Aksaray-Beyazıt bölgesinde de yoğun biçimde faaliyet göstermiş, ayrıca Cağaloğlu-Sultanahmet çevresinde ikinci bir ağırlık noktası oluşturmuştur. Diğer yandan Haliç kıyısında Ayakapı ve Kü-çükmustafapaşa'yı kapsayan yerleşim alanı, Rıfaîliğin suriçindeki önemli faaliyet sahalarının başında gelmektedir. Rıfaîlik su-riçinden sonra asıl kurulduğu yer olan Üsküdar'da yaygınlaşmış, buna karşın E-yüp'teki örgütlenmesi diğer tarikatlara oranla oldukça zayıf kalmıştır. Tarikatın bir diğer yoğunlaşma alanı Kasımpaşa'dır. Bunu tarikatın Tophane, Beşiktaş, Beykoz ve Kadıköy'de kurduğu merkezlerden mey-

dana gelen örgütlenme ağı izler. Kartal ise, Rıfaîliğin Maarifî kolunun yaygınlaştığı bir bölge olarak dikkat çekmektedir.

Rıfaîliğin suriçi örgütlenmesi, 18. yy'ın başlarında Üsküdar'da Rrfaî Âsitanesi'nin kuruluşuna paralel bir şekilde başlamış, özellikle Kadiri, Nakşı ve Halvetî tarikatlarının kendi tasavvuf kültürlerini yoğun bir şekilde yaşattıkları Fatih semti, Rrfaîlik açısından elverişli bir gelişme zemini oluşturmuştur. Tarikatın 18. yy'da bu bölgede kurduğu Sıraceddin Tekkesi ile Tarsusî Tekkesi dışında asıl gelişme dinamiği, diğer tarikatlardan devraldığı tekkeler aracılığıyla ortaya çıkmaktadır. Bu tekkeler 1759'da Cerrahîlikten geçen Tarakçı Tekkesi, 1785'te Kadirîlikten devralınan Kubbe Tekkesi ve Halvetî meşihatına son verilmek suretiyle Rıfaîliğe bağlanan Kelâmı Tekkesi ile Şerbetdar Tekkesi'dir. Bir diğer adı Çerağî Hamza Tekkesi olan Tarakçı Tekkesi, Fatih Sultanselim'de ünlü Cerrahî şeyhi Süleyman Veliyüddin'in halifesi Seyyid Mustafa Efendi (ö. 1759) tarafından 18. yy'ın başlarında kurulmuş, daha sonra ismail Hilmi Efendi'nin halifesi Hüseyin Lebîbâ (ö. 1812) tarafından Rıfaîliğe bağlanmıştır. Hüseyin Lebîbâ'nın mürşidi ismail Hilmî Efendi (ö. 1824), 18. yy'ın tanınmış Rıfaî şeyhlerinden olup Kadirîliğin Fatih'teki en eski merkezlerinden Kubbe Tekkesi'ni 1785'te Rıfaîliğe geçirmiş ve daha sonra burada kendi ailesine mensup bulunan Hüseyin Hamdi Efendi (ö. 1859) ile Küçük ismail Hilmi Efendi (ö. 1909) meşihat görevini üstlenmişlerdir. Aynı dönemde Halvetîlikten Rıfaîliğe geçen bir diğer tarikat merkezi de Kelamî Tekkesi'dir. Halvetîliğin Cihangîrilik koluna mensup olan bu tekke 18. yy'ın sonlarında Kema-leddin Baba (ö. 1785) tarafından Rıfaî denetimine sokulmuş ve ardından kısa bir süre Sa'dî meşihatı söz konusu olmuş ise de aslen bir Bayramî/Melamî merkezi sayılan Helvaî Tekkesi'nin(->) Rrfaî şeyhlerinden Ahmed Efendi (ö. 1853) aracılığıyla tekrar Rıfaîliğe bağlanmıştır. Kelamî Tekkesi'nde 1878-1887 arasını kapsayan dönemde ayrıca Mehmed Ali Alemî'nin (ö. 1887) Rıfaî meşihatı vardır. Kelamî Tekkesi gibi Halvetîlikten Rıfaîliğe geçen bir diğer önemli tarikat merkezi de Şerbetdar

Rıfaî Âsitanesi'nde devsiye törenleri. Ekrem Işın arşivi

Tekkesi'dir. Ünlü Halvetî şeyhlerinden Ramazan Mahfî'nin halifesi Mehmed Efendi'nin (ö. 1643) 17. yy'da temellerini attığı bu tekke, aslen Halvetî bir aileye mensup olup daha sonra Rıfaîliğe intisap eden Seyyid Abdullah Efendi'nin (ö. 1794) girişimiyle Rıfaî organizasyonuna dahil edilmiştir. Şerbetdar Tekkesi, 19. yy'da Rıfaîliğe bağlanan Hulvî Efendi Tekkesi ile Matrak Tekkesi'nde meşihat görevini üstlenen şeyhlerin ayrıca postnişinlik yaptıkları bir merkez olarak da dikkat çekicidir. Şerbetdar Tekkesi şeyhi Osman Hilmi E-fendi (ö. 1874), Matrak Tekkesi'nde ve Mehmed Arif Efendi de (ö. 1902), Hulvî E-fendi Tekkesi meşihatında bulunmuşlardır. 19. yy'da Rıfaîlik İstanbul'da altın çağını yaşamıştır. Kurduğu tekkelerin sayıca oranı diğer tarikatlara göre hayli yüksektir. Rıfaîliğin şehir hayatındaki bu hızlı gelişimini, suriçinde gerçekleştirdiği tekke organizasyonunda gözlemek mümkündür. 19- yy'ın hemen başında Küçükmustafapa-şa'da Karasarıklı Tekkesi'ni kuran Rıfaîlik, aynı bölgede ikinci olarak Said Çavuş Tekkesi'ni de faaliyete geçirmiştir. Tekkenin ilk postnişini Mehmed Said Efendi'dir (ö. 1827). Vefatıyla oğlu Mehmed Ataullah Hasbî Efendi (ö. 1891) meşihat görevini üstlenmiş ve kendisini halifesi Mehmed Raşid Efendi izlemiştir. Mehmed Raşid Efendi ayrıca Helvaî Tekkesi'nde vekâleten postnişinlik de yapmıştır. Bunların yamsıra Rıfaîliğin 19. yy'ın ilk yarısında suriçinde kurduğu diğer tarikat merkezleri, Bekâr Bey Tekkesi, Kıllı Yusuf Tekkesi, Şevkî Efendi Tekkesi, Alyanak Ali Efendi Tekkesi ve Odabaşı Tekkesi'dir. Bu grup içinde yer alan Bekâr Bey Tekkesi, ilk olarak Sultan ibrahim döneminde (1640-1648) Şeyh Süleyman Abaî tarafından mescit-tekke şeklinde inşa edilmiş, 19. yy'ın başlarında Bekâr Bey lakabıyla tanınan Şeyh Mehmed Kâmil Efendi'nin meşihat koymasıyla bir Rıfaî merkezi olarak faaliyete geçmiştir. Topka-pı'daki Kıllı Yusuf Tekkesi'nin kurucusu ise Osman Efendi'dir (ö. 1821). Kendisini Mustafa Efendi (ö. 1824), Ali Rıza Efendi (ö. 1848), Süleyman Niyazı Efendi (ö. 1892) ve Cemal Efendi'nin meşihat dönemleri izlemiştir. Silivrikapı'da Zıhgirci

Camii'ne Rıfaîlikten meşihat konmak suretiyle kurulan Alyanak Ali Efendi Tekkesi ise, tarikatın suriçi örgütlenmesinde başlıca rolü oynayan Kubbe Tekkesi postnişini ismail Hilmî Efendi'nin halifelerinden Alyanak lakaplı Ali Efendi'nin (ö. 1870) girişimiyle faaliyete geçmiştir, ismail Hilmî Efendi'nin diğer halifesi Hüseyin Lebîbâ tarafından Rıfaîliğe bağlanan Tarakçı Tekkesi ile birlikte Alyanak Ali Efendi Tekkesi, merkezi yönetimi Kubbe Tekkesi'nde odaklanan tarikat organizasyonunun bir parçası şeklinde çalışmış ve söz konusu üç tekkenin meydana getirdiği grup içinde Rıfaîliğin kültürel dolaşımını sağlamıştır.

Rıfaîliğin 19. yy'ın ikinci yansında suriçinde temellerini attığı tarikat merkezleri arasında, Şeyh Sırrı Efendi Tekkesi, Tab-taminare Tekkesi, Kara Nohud Tekkesi, Şeyh Halim Efendi Tekkesi ve Şeyh Arif Efendi Tekkesi yer almaktadır. Bu tekkeler Fatih ve çevresinde faaliyet gösteren Rıfaîliğin başlıca merkezleridirler. Diğer yandan aynı dönemde tarikatın Beyazıt'tan Sultanahmet'e uzanan eksen boyunca bir dizi tekkeyi daha faaliyete geçirdiği görülmektedir. Bunlardan Saraç İshak Tekkesi, Beyazıt'tadır. Çemberlitaş'ta Kara Baba Tekkesi ile başlayan Rıfaî merkezleri zinciri Sultanahmet ve çevresinde iyice yoğunlaşmakta ve şehrin idare birimlerinin yer aldığı bu bölgede Düğümlü Baba Tekkesi, Şeyh Hulusî Efendi Tekkesi, Seyyah Şeyh Tekkesi ile Abdurrahman Şamî Tekkesi(->) tarikatın tasavvuf anlayışını temsil etmektedir.

İstanbul topografyasında suriçinden sonra Rıfaîliğin en geniş tekke örgütlenmesini gerçekleştirdiği bölge, Üsküdar'dır, ilk olarak 18. yy'ın başında tarikatın istanbul'daki ilk merkezi Rıfaî Âsitanesi burada kurulmuş ve süreç içerisinde, Toygartepesi Tekkesi, Kurban Nasuh Tekkesi, Sandıkçı Tekkesi, ibrahim Edhem Tekkesi, Ahmediye Külliyesi(->) bünyesinde yer alan Ahmediye Tekkesi, Celaleddin Efendi Tekkesi ve Hattat Şeyh Abdurrahman Efendi Tekkesi faaliyete geçmiştir.

Tarikatın güçlü bir örgütlenmeye sahip bulunduğu bir diğer bölge de, Kasımpaşa'dır. Rıfaîlik burada 19. yy'dan itibaren


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin