I d I n I a V a 3IV1ho nin



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə125/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   ...   140

YESARİ, MAHMUT

(5 Mayıs 1895, istanbul -16Ağustos 1945, İstanbul) Roman, hikâye ve oyun yazarı.

Mehmed Esad Yesarî(->) ve Yesarîza-de Mustafa İzzet Efendi(->) gibi iki ünlü hattat yetiştiren Yesarîzadeler ailesinden-dir. Babası Mustafa İzzet Efendi'nin oğlu Miralay Fahreddin Bey'dir.

15 yaşındayken haftada iki kez yayımlanan Gıdık (1910-1911) dergisine M. Esad imzasıyla karikatürler çizerek basın hayatına atıldı. İstanbul Sultanisi'nde öğrenim gördükten sonra devlet bursu ile Avrupa'ya gönderileceği sırada I. Dünya Savaşı başladığından Sanayi-i Nefise Mekte-bi'ne(->) girdi (1914). Yedeksubay olarak Çanakkale Savaşı'na katıldı. Savaştan sonra Sedat Simavi'nin(^) çıkardığı Diken (1918-1919) dergisinde de karikatürler yayımladı, gazete ve dergilerde tiyatroyla ilgili yazılar yazdı. Haftalık magazin dergisi Kelebek'i (1923-1924) çıkaranlar arasında yer aldı. 1934'ten sonra daha çok Yedigün(->) dergisinde yayımlanan hikâye ve makaleleriyle göründü. II. Dünya Savaşı yıllarının yokluk günlerinde vereme yakalanarak tedavi için yattığı Yakacık Sanatoryumu'nda ölen Mahmut Yesari, eskiden İstanbul'un yaylası, sayfiyesi sayılan bu semtin adını Yakacık Mektupları (1938) adlı hikâye kitabında yaşatmıştır.

Mahmut Yesari

Gövsa, Türk Meşhurları

60 kadar çeviri, telif ve uyarlama okul piyesi ve tiyatro eseri kaleme alan Mahmut Yesari, asıl ününü çoğunun konuları İstanbul'da geçen romanlarıyla sağladı. Hayatını kalemiyle kazanan bir yazar olarak Ah-med Rasim(->) ve Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın^) yolundan gitti. Büyük bir çoğunluğu 1925-1935 arasında yazılmış toplumsal değişimi gündelik olaylar çizgisinden hareket ederek yansıtan romanlarıyla ve bunlarda kullandığı açık, duru dille bir "halk yazarı" olarak tanındı.



Romanları arasında en dikkati çekenler fabrikada çalışan işçilerle köylülerin hayatım yansıttığı Çulluk (1927); Batılılaşmanın getirdiği sorunları ele aldığı, İstanbul'un, sanat ve eğlence çevrelerinde geçen olayların üzerinde durduğu PervinAb-/«(1927), Kırlangıçlar(1930), Bahçemde Bir Gül Açtı (1932), Su Sineklen (1932); aile yapısındaki bozuklukları, değişen toplumsal şartlarla iç içe yansıttığı Ak Saçh Genç Kız(1928), Bağnyamk Öwer(1930), Tipi Dindi (1933), Sağnak Altında'dır (1943).

Bunlardan Çulluk'te Cibali Tütün Fab-rikası'ndaC-») çalışan kadın ve erkek işçilerin gerçekçi bir biçimde yansıtılan dünyası, gündelik hayattan fabrika içindeki iş ve arkadaşlık ilişkilerine, İstanbul'un kenar semtlerinde yaşayan yoksul ailelerin acılarına, köyüyle bağlarını koparamayan roman kahramanının, ana babası ve hem-şerileriyle olan ilişkilerine ve umuda umutsuzluk çizgisinin kesiştiği noktalardaki işçi ve köylü tiplerinin dünyalarına yer verilir. Eser, 1920'ler İstanbul'unun argosundan ilginç kelime ve deyimler ihtiva etmesi ve romanın bütününde çok az yer tutmasına rağmen kurgusunda etkili olan av ve avcılık dünyasına yer vermesi bakımından da ilginçtir. Roman kahramanı Murat Çavuş'un köylü sevgilisi Esma ile avcıların, avlanışıyla ilgili hikâyeler anlattığı çulluk arasında kurulan benzerlik, eserde başarılı bir biçimde sergilenir.

Su Sinekleri, Sinema delisi, artist özentili beş kız ile bunlardan birinin annesinden oluşan kadın kahramanlarıyla gerçekçiliğin sınırlarını biraz zorlayan, yer yer fanteziye kaçarak insanları kurgusal sonuçlara mahkûm eden ilginç bir romandır. Artist olduğunu ileri süren beş erkeğin Bos-tancı'da kurduğu kampta toplumun kabul edemeyeceği ilişkilere giren kadınlar kendilerini denize atarak intihar teşebbüsünde bulunurlarsa da kurtarılırlar. Her biri, düşünmeden başladıkları acıklı hayatın cilve-leriyle değişik sonuçlara katlanmak zorunda kalan kadın kahramanlarla ömürleri ancak bir gün süren su sinekleri arasında kurulan benzerlik romanının adında da etkili olmuştur.

Tipi Dindi ise mutsuz bir gençle, terk ettiği ve daha sonra yaşanan olaylar nedeniyle geri döndüğü ailesinin acıklı hikâyesidir. Macit, babasının ölümünden sonra kardeşlerini bir araya toplarsa da vereme yakalanan küçük kardeşi Müzehher'e çaresizlikler içinde pek fazla yardımcı olamaz. Tipili bir gecede doktor bulmak ümidiyle İstanbul'un sokaklarına düşen Macit,

ertesi gün soğuktan donmuş bir halde hastaneye kaldırılır. Kendine geldiği sırada ve ölmeden önce söylediği "tipi dindi" sözü ile kendisinin ve küçük Müzehher'in acı sonunu sergiler.



Bibi. Gövsa, Türk Meşhurları, 403-404; S. iskit, "Yesarî, Mahmut", Aylık Ansiklopedi, II, ist., 1946, s. 512-513; M. N. Özön-B. Dürder, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, İst., 1967, s. 438-440; B. Necatigil, Edebiyatımızda isimler Sözlüğü, İst., 1985, s. 352; ay, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, İst., 1989.

M: SABRİ KOZ



YEŞİL ALANLAR

Kentsel alanların içinde veya dışında insanların spor ve jimnastik yaparak, dinlenerek veya eğlenerek boş zamanlarını değerlendirdikleri, ağaçlı ya da otsu bitkili yeşil ve açık alan sistemi. Özellikle kentlerde ve kent çevresinde bulunması gerekli alanlar.

Osmanlı dönemi İstanbul'unda, tarihi yarımada, Beyoğlu ve Kadıköy-Üskü-dar'da, evlerin ve köşklerin bahçe içinde inşa edilmiş olmaları nedeniyle, özel yeşil alanlara fazla ihtiyaç olmamış; bu yüzden Boğaziçi ve çevresi uzun yıllar doğal haliyle kalabilmiştir. Boğaziçi mekânının, köy yerleşmeleri dışındaki alanlarında yapılan evler, saraylar, hasbahçeler ve biniş köşkleri ile sayfiye olarak ya da rekreatif amaçlı kullanılmaya başlamasından sonra da koruluk ve ormanlık olduğu bilinir (bak. bitki örtüsü; Boğaziçi).

Ağaç, ağaççık, çalı ve çayır olarak sıralanabilecek olan bu yeşil örtü alanları Boğaz'da deniz kıyısından başlayarak, yamaçlara, sırtlara, tepelere, dere boylarına yayılarak, gerideki yüksek tepelerdeki ormanlara ulaşmaktaydı.

Prof. Besalet Pamay'a göre, "Orman toplumu içinde yapraklı ağaçların yuvarlak tepeleriyle arazinin morfolojik yapısı (yuvarlak tepeleri) arasında harmonik bir uyuşumun ortaya koyduğu ve bu yeşil örtü ile mavi deniz sularının kucaklaştığı doğal peyzaj yapısı, sadeliği, sükûn ve huzur verici karakteri, her adımda değişen özel morfolojik yapıya sahip mekânları, Boğaziçi'nin, dünyanın birçok yerlerinde görülmeyen dengeli bir peyzaj yapısı kazanmasına imkân vermiştir."

Boğaziçi'nde yerleşme, Türklerin İstanbul'u fethinden sonra yavaş yavaş yoğunlaşmaya başlamıştır. Önce kente yakın yörelerde, dere vadilerinde kurulan yerleşmeler giderek Boğaziçi'nin kuzeyine doğru çıkmıştır. Basit köy evlerinden başlayarak sahilsaray, yalı, kasır, köşk, lebiderya evler gibi türleri içeren daimi yerleşmeler 18. yy'a kadar yavaş yavaş gelişmiştir. Bu yüzyıldan itibaren güvenliğin devletçe daha iyi sağlanmasıyla, Boğaziçi'nde buharlı gemilerin de sefere başlamasıyla birlikte Boğaziçi'ne yerleşme isteği artmış, kara ulaşımı olanakları da geliştirilmiştir.

Yerleşmelerin artmasıyla ulaşım için yol yapma, tarım için tarla açma, barınmak için ev yapma, yakacak vb için yapılan ağaç kesimleri, buna karşılık Türklerin iskân ettiği alanlarda kabir ve mezarlıklarda,

türbe ve cami avlularında dikilmeye başlanan ehrami serviler, Boğaziçi'nin doğal peyzajını değiştirmeye başlamıştır.

Daimi yeşil kalan serviler, orijinal görünüş, biçim ve renkleriyle Boğaziçi peyzajına hâkim olmaya başlamışlar; o devirde gayrimüslimler için kullanımı yasaklanan serviler Türkler için dini ve uhrevi (ahi-retle ilgili) yapıların sembolü olmuşlardır.

Fıstıkçamları da Boğaziçi'nin doğal peyzajını etkileyen ve yeşil alanları zenginleştiren bir ağaç türüdür. Vadi tabanlarında, derin ve sulak topraklarda yetişen ve yetiştirilen çınarlar ile dişbudak, ıhlamur, karaağaç ve atkestanesi de koru, mesire ve bahçelerde fazla kullanılan bitki türlerin-dendir.

Boğaziçi'nin doğal bitki örtüsü, kapladığı alan ve zenginlik açısından giderek değişikliğe uğramıştır. Tarihi bahçelere ve doğal bitki örtüsü kalıntılarına bakılırsa geçmişte, yapraklı orman alanları çoğu yerde Boğaziçi kıyılarına kadar dayanmaktaydı. Zaman içinde tahriplerle ve başka nedenlerle orman alanları Rumeli yakasında kuzeye ve batıya, Anadolu yakasınday-sa kuzeye ve doğuya çekilmiştir. Bu sırada hem alan genişliği, hem de ağaç serveti (çeşitliliği) azalmıştır. Bugün Boğaziçi ve çevresinde korular ve baltalık orman kalmıştır.

Baltalık ormanların da çoğu yeri açık ve boşlukludur. Rumeli yakasında Büyükde-re Koyu'nun batısında kentsel alan dışındaki ormanlık alanda yer alan Belğrad Or-manı(->) yaklaşık 200 yıl önce 13.000 hektar alanıyla Levent sırtlarına kadar inmekteyken, bugün ortalama 5.000 hektar civarına inmiştir. İçinde yer alan 9 adet su bendi ve çevrelerindeki piknik alanları yaklaşık 47 hektar civarındadır.

Batıda ve doğuda Orman Bölge Müdürlüğü tarafından, ormanlaştırılması gereken alanlar ağaçlandırılmaktadır. Sarıyer-Yenimahalle'nin kuzeyinde Feneryolu devlet ormanı, Anadolukavağı'nda Selvi Burnu ve Anadolufeneri devlet ormanları ayrıca Ayazağa'nın kuzeyinde yer alan Fatih Ormanı, Ayazağa Ormanı ile Şeytandere ormanları da ağaçlandırılarak ormanlaştırıl-mış alanlara örnek verilebilir. Fatih Ormanı 566 hektar olup koru niteliğinde günübirlik dinlenceye açıktır. İstanbul il alanı içinde Orman Bölge Müdürlüğü'nce ağaçlanacak ya da piknik amaçlı kullanılacak olan alanlar için beşer yıllık amanejman planlan ya da 1988-2010 yılı Master Projesi gibi özel rekreasyon projeleri yapılmakta ve uygulamalar devam etmektedir.

Geçmişte Osmanlı döneminde Boğaziçi yerleşmelerinde yeşil alan olarak kabul edeceğimiz akarsu vadilerindeki verimli alanlar öncelikle meyve ağaçlarının dikimi için ayrılırdı. Semtler çoğunlukla yetiştirdikleri meyveleri ile anılırdı.

Boğaziçi vadilerinde meyve bahçelerinin dışında veya gerisindeki alanlarda oluşturulan bostanlarda her tür sebze yetiştirilirdi.

Eski Türk mahallerinde yeşil alanlar evlerin bahçeleriydi. Bunun dışında korular, hasbahçeler, cami ve hazire ağaç-



YEŞİL EV

508


509

YEŞİLDİREK HAMAMI

lıkları, bostanlar, saray bahçeleri ve mezarlıklar vardı. Bunun dışında şehrin ortak yeşilliği meydanlar ve mesirelerdi. Bu gibi yerlere iskân izni verilmezdi.

18. yy'da, Lale Devri'nde Fransızların etkisi Türk bahçelerinde görülür. Çamlıca ve Ihlamur mesireleri de bu yüzyılda kullanılmaya başlar. 19. yy'ın başlarında istanbul halkı evlerinin dışına çıkmaya, doğaya özlem duymaya başlar, böylece çayırlıklarda, su kaynaklarının çevrelerinde, ağaçlı alanlarda mesire yerleri oluşmuştur. Ayamama, Çırpıcı, Bayrampaşa, Kâğıthane, Küplüce, Cankuyusu, Ayazma, Kuşdili, Haydarpaşa, Feyzabat, Göksu, Küçüksu, Paşabahçe, Beykoz ve Büyükdere çayırlıkları; Nafiba-ba Tepesi, Kayışdağı, Yakacık, Göztepe, Çamlıcalar, Alemdağı, Nakkaştepe, Karlık Tepe, Yuşa Tepesi ile Karakulak, Hünkâr, Çırçır, Kestane ve Kızılcık suları gibi su kaynakları çevrelerinin mesire olarak kullanımı başlamış ya da eskiden var olan a-lanların kullanımı yoğunlaşmıştır. O döneme göre yeşil alan sayılması gereken bu mesirelerin çoğu bugün mevcut değildir.

Tarihsel akış içinde doğal, kişisel, ekonomik geçim amaçlı ve mesire yerleri olarak belirlenen yeşil alanların kentsel alanda planlı bir şekilde düzenlenmesi Cumhuriyet dönemiyle başlar.

1930'da, ilk kez imar planı yapımı zorunluluğu getiren, ayrıca istanbul Belediyesi ve Vilayeti yönetimlerini de birleştiren 1580 sayılı Belediye Yasası uygulamaya konmuş, 1935'te imar planı yapımı görevi Nafıa Vekaleti'ne (Bayındırlık Bakanlığı) verilmiştir. 1936'da da Fransız şehirci Hen-ri Prost'a(->) istanbul şehrinin planını yapma görevi verilmiş bu görev 1950'ye kadar sürmüştür. Daha sonraki yıllarda İstanbul'un imar planı veya sanayi gibi tek bir sektör planı ya da Büyük İstanbul Nâzım Plam'nı yapma görevi yerel yönetimle, İmar ve İskân Bakanlığı (1984'te Bayındırlık ve İskân Bakanlığı adını almıştır) arasında çeşitli defalar el değiştirmiştir. Hazırlanan 1/5.000 ölçekli imar planlarında ve 1/1.000 ölçekli uygulama planlarında kentsel alan içindeki yeşil alanlar ve kullanım biçimi de belirlenmiştir.

Ancak gerçek uygulamalar her zaman imar planlarına paralel olamamıştır. 1950'

Kuruçeşme'de

kömür


deposunun

kaldırılmasıyla

oluşturulan

park.


Cumhuriyet

Gazetesi Arşivi

den itibaren İstanbul'a Anadolu'dan başlayan göçle gelen nüfus miktarı zaman içinde giderek artmıştır. İstanbul'a gelenler plansız ve izinsiz yerleşmeler oluşturmuşlar, dolayısıyla kentsel alanda imar planında açık ve yeşil alan olarak ayrılan alanlar gerçek işlevine kavuşamadan yerleşme işgaline uğramıştır; veya mevcut çayır, açık alan, koru vb yeşil alanlar da işgale uğrayarak işlevlerini yavaş yavaş yitirmişlerdir.

Bugün kent ve bölge planlaması ilkelerine göre yerleşme içi ve dışı alanlardaki yeşil alanlar amaca göre birkaç farklı sınıflamayla ele alınabilir. Konumuna göre yerleşme içi ve dışı, yeşil alanlar fonksiyonuna göre aktif ve pasif yeşil alanlar; değişik kullanışlara göre dinlenme alanı, spor alanı oyun yerleri, eğlence yerleri gibi sınıflandırmalar yapılabilir.

Bugün İstanbul'da bilimsel anlamda yeşil alan yetersizliği mevcuttur. Park ve Bahçeler Müdürlüğü tespitlerine göre İstanbul'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi 11 şefliğin sorumluluk alanlarındaki yeşil alanların türü ve yüzölçümleri şöyledir: İstanbul Bölge Şefliği sorumluluk alanında, 9 adet çocuk oyun alanı, basket oyun alanı, sahil parkları, kent içi dinlenme parkları, fidanlıklar, refüjler, meydanlar, anıt parkları, deniz otobüsleri çevresi gibi yeşil alanların toplam yüzölçümü 350.000 rrf'dir.

Haliç I. Bölge Şefliği alanında, parklara ilaveten 12 adet çocuk oyun alanı, 9 adet de spor sahasının yüzölçümü toplam 633.000 m2'dir. Haliç II. Bölge Şefliği'nde toplam 400.000 m2 yüzölçümünde 10 adet çocuk oyun alanı, 9 adet de spor alam vardır. Florya Bölge Şefliği'nde, Atatürk Ormanı, 4 çocuk oyun alanı, l futbol sahasının toplam yüzölçümü 700.000 m2'dir. Gülhane Parkı Şefliği'ne bağlı, Gülhane ve Sarayburnu parkları, l çocuk oyun alanı ve l hayvanat bahçesi, Yıldız Korusu, Emir-gân Korusu ve çocuk oyun alanı ile toplam 970.700 m2'dir. Beyoğlu Bölge Şefliği'ne bağlı yeşil alanların toplam yüzölçümü 2.011.000 m2'dir. Anadolu Yakası Koruları Şefliği'nde içinde 4 çocuk oyun alam, 3 spor alanı da bulunan yeşil alanların toplam yüzölçümü 1.003.000 rrf'dir. Üsküdar

Bölge Şefliği'ne bağlı toplam 320.550 m2 yeşil alan vardır. Göztepe Bölge Şefliği'nde 2 çocuk oyun alanı ve 12 spor alanını da içeren 433.100 rtf'lik bir alan mevcuttur.

Toplam olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi içindeki 15 ilçede 715 park 400 çocuk parkı var olup toplam 9.633.840 m2'lik yeşil alan bulunmaktadır. Kent içi alanda 1990 itibariyle kişi başına 1,4 m2 yeşil alan düşmektedir. 1985'te kişi başına düşen alan 1,8 m2 idi.

Hesaplanan birim yeşil alana spor alanları, stadyumlar, özel korular, saray, müze, yalı ve konakların bahçeleri, fiili orman alanları, mezarlıklar vb belirli bir kesim için aktif, genelde pasif olan yeşil alanlar dahil değildir. Sayılan yeşil alanlar havanın temizlenmesi, oksijen temini, görsel doygunluk verme bakımından yararlıdır.

İmar ve İskân Bakanlığı yeşil alan ihtiyacı için 1,42 mVkişi, mahalle parkları için l mVkişi gibi normlar saptamıştır. Ancak nüfusun daha az, yeşil alanın fazla olduğu 1978'de bile uygulamada bu standartların çok altına düşülüyordu.

Günümüzde İstanbul yeşil alan açısından, özellikle kent içinde fakir bir şehir görünümündedir ve çarpık kentleşme ve iskânın yeşil alanlarda yarattığı erozyonun en belirgin olduğu şehirlerden biridir.

Bibi. A. Çetiner, "istanbul'da Yeşil Alan Gereksinimleri", Büyük İstanbul'un Yeşilalan Sorunları, İst., 1978, s. 231-234; B. Pamay, "Boğaziçi ve Çevresinin Bugünkü Doğal Peyzaj Yapısı" istanbul Boğazı ve Çevresi Sorunları Sempozyumu, ist., 1973, s. 65-77; Kentlerdeki Yeşil Alanlar, Korunması ve Geliştirilmesi Sempozyumu, İst., 1975; Ç. Aysu, "Boğaziçi'nde Mekânsal Değişim", (İstanbul Üniversitesi yayımlanmamış doktora tezi), 1989, s. 107-109; K. Ekşioğlu, Yeni imar Mevzuatı, İst., 1985, s. 54-58, 135-136.

ÇİĞDEM AYSU



YEŞİL EV

Eminönü İlçesi'nde, Sultanahmet'te, Kabasakal Caddesi'ndeki tarihi bir binada meydana getirilen ve İstanbul'da kendi türünde bir çığır açan, turistik tesis.

Beyazıt-Sultanahmet eksenindeki doku içinde, geniş bahçeli ve büyük boyutlu konutlar, 1950'lerin başına kadar yaşayabilmiş, sonra nüfus artışı sebebiyle yerlerini birbirine bitişik beton binalara terk etmeye başlamışlardır. Reji Nazırı (bugünkü karşılığı ile Tekel Genel Müdürü) Şükrü Bey'in evi olan bu konak, epeyce harap halde, 1970'lere erişebilmişti. Türkiye Tu-ring ve Otomobil Kurumu(->), II. Dünya Savaşı sonrasında İstanbul'un hem genel imar, hem de turizm yatırımları yoğunluğunun, şehrin modern kesimi olan Taksim-Harbiye'ye yönelmesinin, hem kültür, hem de turizm açısından yanlış bir gelişme olduğu ve asıl, üzerinde Ayasofya(->), Top-kapı Sarayı(->), Sultan Ahmed Külliyesi(->) ve Kapalıçarşı(->) gibi olağanüstü yapıların oturduğu toprağın değerlendirilmesi gerektiği kamsıyla, en göz önü yerdeki bu binayı, örnek oluşturacak bir konaklama ve ağırlama köşesi haline getirme planım uygulamaya sokmuştur. 1977'de devrin ölçülerine göre ehven bir fiyat olan 7.000.000

Yeşil Ev

Nazını Timuroğlu



TL'ye satın alınan ahşap yapı, onarılarak kullanılamayacak kadar harap halde bulunduğundan Anıtlar Yüksek Kurulu'nün onayı ve Prof. Doğan Kuban'ın(-0 desteğiyle, ilk "ikinci grup eski eser" uygulaması olarak, sökülüp dış cepheleri bütün ayrıntılarıyla aynısı olmak üzere yeniden inşa edildi. İçeride de sadece harem tarafı merdiveni kaldırılarak eski bünye ve odalar düzeni (19 adet) korundu. Tavan yüksekliklerinde ahşap konağın ölçüleri sürdürüldüğünden, salon kısmen en üst katta kalmış oldu. Döşemede, bir 19. yy kışlık İstanbul konağının üslubuna (pirinç karyolalar, kadife perdeler vb) yer verildi. Yıldız'daki Serasker Rıza Paşa Kona-ğı'ndan arta kalmış pembe porfirden anıtsal havuz sökülüp bahçeye yerleştirildi ve bir de sera yapıldı. Hiç reklam yapılmadan Mart 1984'te önce "Konak" adı ile açılan bu özgün eser, kısa zamanda dünya çapında ün kazandı. Kalan yolcuların anlatımları ile otele gelen Washington Post, New York Times ve Frankfurter Allgemeine gibi büyük gazetelerin muhabirleri övücü yazılar yayımladılar. Onların etkisiyle, Merkezi Londra'da bulunan "Europa Nostra" kuruluşu, yılın madalyasını "Yeşil Ev"e verdi.

1980'de Malta Köşkü'nün kazandığı başarı diplomasından sonra, bununla bir ülkeye ilk kez, iki ödül verilmiş oldu.

Son yıllarda Yeşil Ev örneğinin taklidi yolunda, bölgede yaygın bir gelişme gözlenmektedir. Ancak bu girişimler daha fazla sermaye ve yatırım gücüyle ve bilgi ve görgü birikimiyle çevrenin kimliğini sürdürmekte olumlu bir rol oynayabileceklerdir.

Yeşil Ev'in, İstanbul turizmi içinde üstlendiği rolün en iyi analizini, bir Bizans sanatı yazarı olan Lord John Julius Nonvich yapmıştır:

"Daha önce uzun yıllarda İstanbul'a gidişlerimizde, zor bir ikilem içinde kalırdık: Müzelere ve ören yerlerine yakın olan tari-

hi yarımada otellerinin, konfordan ve temizlikten nasipsiz kalitesine katlanmak veya Beyoğlu'nun uluslararası markalı tesislerinde kalıp, yoğun trafikte günde 4 kez, saatler kaybetmek. Yeşil Ev, dünya kalitesini, üstelik İstanbul kimliği katarak, müzeler bölgesine taşımakla, şehirde bir reform yapmış oldu".

Lord'un bu gözlemini, Fransız Cumhurbaşkanı Mitterand, 1992-1993 yılbaşını Yeşil Ev'de geçirmek suretiyle doğrulamış ve İstanbul'da kültür imarının alması gerekli doğrultu konusunda, o da örnek bir davranış sergilemiştir.

ÇELİK GÜLERSOY



YEŞİLÇAM SOKAĞI

Beyoğlu İlçesi'nde, istiklal Caddesi'nde(->), Balo Sokağı ile Sakızağacı Caddesi arasındaki sokaktır.

Said N. Duhanî, anılarında sokağın adını Rue Yechil (Yeşil Sokağı) ve eski De-veux Sokağı olarak anmaktadır. Sokağın girişinde sol köşedeki devasa yapı, Cerc-le d'Orient'dir(->). Sağdaki ve bugün kullanılmayan yapı ise bu sokağa eskiden adım veren zamanın Osmanlı Bankası genel müdürü Mösyö Deveux'nun yaptırdığı ve içinde bir zamanların ünlü Şark Sineması ile Saray Sineması'nın(->) bulunduğu Lüksem-burg Apartmanıdır. Sokak, Emek Sinema-sı(->) ve Sinepop (eski Ar) sinemalarından sonra sola döner ve birkaç bina sonra da sağa dönerek küçük bir köşeyle Büyük Bayram Sokağı'na açılır.

Bugün Emek Sineması'nın bulunduğu yerde bir "skating ring" (buz pisti) vardı. Çerde d'Orient bloğunun içindeki, Şehir Tiyatroları Yeni Komedi sahnesi olarak da kullanılan salonun girişi bu dönemde Ye-şilçam Sokağı'ndaydı. Salon daha sonra bir hazır giyimci dükkânına dönüştürüldü. Sokağın ilk dönemecinde Türkiye'nin ilk büyük kafeteryalarından biri vardı. Bu dö-

nemeç Surp Asdvadzadzin Ermeni Katolik Kilisesi binalarının çevresinden döner. Son dönemecin köşesindeki yapı restore edilerek Film-San Vakfı Suzan Yakar Rut-kay Sağlık Kültür ve Sanat Merkezi haline getirilmiştir. Bu köşenin ters tarafındaki bir geçitle (Halep Çarşısı Geçidi) yeniden İstiklal Caddesi'ne çıkılabilir.

Yeşilçam Sokağı, bir zamanların birçok film dışalım şirketi ile film yapımcılarının bürolarının bulunduğu bir yer olduğu için ABD'nin Hollywood'u ve İtalya'nın Cine-citta'sı gibi, adı Türk Sineması'yla özdeşleşmiş bir sokaktır. Sonuna doğru, giderek harap ve hattâ terk edilmiş yapılar bulunan sokakta hâlâ bazı film yapım ve dışalım şirketlerinin büroları vardır.



Bibi. M. Belge, İstanbul Gezi Rehberi, İst., 1993, s. 205; S. N. Duhanî, Eski İnsanlar Eski Evler, İst., 1984, s. 94; S. Giz, Beyoğlu 1930, İst., 1992, s. 122.

RAŞİT ÇAVAŞ



YEŞİLÇAY

bak. AĞVA



YEŞİLDİREK HAMAMI

Beyoğlu İlçesi'nde, Azapkapı'da, Yolcu-zade ve Yolcu Hamamı sokaklarının Tersane Caddesi ile kesiştikleri yerde bulunmaktadır.



Sokollu Mehmed Paşa tarafından, Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Tezkiretü'l-Bün-yan, Tezkiretü'l-Ebniye, Tuhfetü'l-Mima-rin ve Adsız Risale'de adı geçen hamamın yapım tarihi bilinmemektedir. Sokollu Mehmed Paşa Camii(->) karşısında çifte hamam şeklinde inşa edilmiş olup erkekler girişi Tersane Caddesi'ne, kadınlar girişi de Yolcu Hamamı Sokağı'na açılmaktadır. Tarihinin bilinmemesinin yanısıra yapımına ait birçok açıklanamayan noktanın olması, araştırmacıların bu hamamdan uzak kalmasına neden olmuş, yakınındaki camii çoğu kaynakta tek başına incelenmiştir. Sinan'ın camiyi inşa ederken hamamı yalnızca onardığı ileri sürülmekte, hamam Sinan'ın eseri sayılmadığından, dikkati çekmemektedir. Hamamın erkekler kısmı sıcaklığının plan ve mimari elemanlar bakımından Süleymaniye Hamamı ile benzer olduğu görülmektedir. Sinan'ın bu hamam yerindeki bazı kalıntılardan yararlandığı da doğru olabilir. Erkekler kısmında yer alan sekiz sütundan dolayı "Yeşildirek Hamamı" olarak adlandırılmıştır. Araştırmacılar, adındaki direk kelimesinin tekrarına bakarak, Direklice Hamamı ile Yeşildirek Ha-mamı'nı karıştırmışlardır. Fatih vakfiyeleri arasında yer alan Direklice Hamamı, Kurşunlu Han, Kalafatyeri civarı, Süleyman Nahhâs Mahallesi'ndeydi. Yeşildirek Hamamı ise Galata surlarının batı tarafında olup Sokollu'nun vakfıdır.

Cadde cephesinde yer alan erkekler kısmı girişinden, dört taraflı bir galerinin bulunduğu soyunmalığa geçilmektedir. Soyunmalık girişinin iki yanında birer, Yol-cuzade Sokağı cephesinde de üç penceresi vardır. Giriş akşındaki yaşmaklı kapıdan geçilen soğukluk, sağında tuvaletlerin, solunda bir ılık halvetin yer aldığı, üs-

L.

YEŞİLKÖY

510


511

YEŞİLKÖY

tu aynalı tonozla örtülü bir mekândır. Günümüzde kaynağı belirsiz bir molozla dolu soğukluktan pandantif kubbeli ılık halvete geçiş genişletilmiş, tuvalet girişi de girilemeyecek kadar aşağıda kalmıştır. Soğukluktaki bir kapıdan girilen sıcaklık bölümü, Sinan'ın tasarladığı mükemmel planlardan birine sahiptir. Haçvari planlı sıcaklığın dört köşesine pandantifli kubbelerle örtülü dört halvet yerleştirilmiş, ikişer kurnalı halvetler orta mekândan alçak bölme duvarlarıyla ayrılmıştır. Halvetlere geçiş, ikişer sütuna oturan küçük sivri kemerli açıklıkların altında, bölme duvarları yüksekliğinde kemerli mermer levhalarla sağlanmıştır. Halvetlerin pandantifli kubbeleri, bu ikişer sütun ve duvarlara oturmaktadır. Külhanın büyük buhar penceresi, girişin karşısında, sol taraftaki halvetin duva-rındadır. Orta mekânda, kubbeye geçişte küçük kemerlerin üstünde ortaya çıkan boşluklara dört pandantif yerleştirilerek oldukça basık bir kubbeyle üst örtü oluşturulmuştur. Sekizgen plana oturtulduğu halde pandantiflerin yerleştirildiği kubbe, halvetlerin iki yanında bulunan sekiz sütuna taşıtılmıştır. Halvetlerin arasında sivri kemerle geçilen dört eyvan, düz tonozla örtülü olup giriş eyvanı dışındakilerde ikişer kurna yer alır. Eyvanlarda bulunan sade kurnaların aksine, halvet kurnaları dört köşeli olup köşeleri mukarnasla pahlan-mıştır.

Orta mekânın sekizgen planının köşelerim sütunlar oluşturmaktadır. Sütun başlıklarının üzerinde yedigen yastıklar yer almakta, başlıklardan çıkan yedi iri mukar-nas yaprağı, yastıkların köşelerine yönelmektedir. İki yaprak arasındaki mesafenin açıldığı yerlerde kazayağı, kısa olan yerlerde de fitil yerleştirilerek mukarnaslı başlıklar oluşturulmuştur. Soğukluğu dolduran moloz, burayı da örttüğü için gö-bektaşımn planı anlaşılamamaktadır.

Kadınlar kısmının Yolcu Hamamı Soka-ğı'ndaki kapısı armudi profilli mermer sö-veli olup yol kotunun yükselmesi sonucu kapatılmıştır. Sıvayla kesme taş görünümü verilen ön cephenin sol tarafına kadınlar kısmı soyunmalığına girilen bir kapı



Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin