171 ŞEYH SELAMÎ EFENDİ TEKKESİ
sında yer alan ziyaret mahallinin doğu duvarında selamlık sofasına açılan bir kapı, kuzey duvarında şerbethane olduğu anlaşılan mekâna açılan servis penceresi, güney duyarında da dışarı açılan iki pencere sıralanır. Ziyaret mahallinin kuzeyinde bulunan şerbethane 3,8x2,25 m boyutlarında ufak bir mekândır. Tevhidhane-türbe kanadının esas katında bütün tavanlar çubukludur. Ancak tevhidhanenin, türbenin ve ziyaret mahallinin tavanlarının ortasına çıtalarla teşkil edilmiş iç içe iki kareden ibaret, çok basit göbekler kondurulmuştur.
Tevhidhane-türbenin bodrum katında yan yana iki mekân yer alır. Bunlardan batıda bulunan (8x6,4 m) tevhidhanenin altına isabet etmekte ve ardiye olabileceği akla gelmektedir. Doğuda yer alanı (8x7,85 m) ise türbenin altına isabet etmekte ve Şeyh Selamî Efendi ile yakınlarına ait kabirleri barındırmaktadır.
Selamlık kanadının şadırvan avlusu ile hemzemin olan üst katında, kapılı bir ca-mekânla birbirinden ayrılmış "T" konumunda, dikdörtgen planlı iki sofa ile bunların çevresinde çeşitli mekânlar (şeyh odası, meydan odası, abdestlik-hela birimleri, derviş hücreleri vb) bulunmakta, doğu-batı doğrultusunda gelişen sofada bodruma inen merdiven yer almaktadır. Bodrum katı, merdivenli giriş sofasından başka iki hela ve beş odayı barındırır. Bazıları yüklüklerle donatılmış, alçak tavanlı bu mekânların ihtiyaca göre oturma, sohbet, yemek ya da yatma fonksiyonlarına tahsis edildikleri düşünülebilir.
Ana bina ile aynı malzeme ve inşaat özelliklerini taşıyan harem üç katlıdır. Giriş doğu cephesinin eksenincledir. Her an çökme tehlikesine maruz olan binada merkezdeki "zülvecheyn" sofalar ile bunlara bağlanan simetrik konumda mekânların bulunduğu anlaşılmaktadır. Mutfak haremin kuzeybatı köşesinde yer alır. Tuğla kemerli büyük ocağın "mâil-i inhidam" olan uzun bacası sokak üzerindeki istinat duvarına yaslanarak ayakta durabilmektedir. Haremin arka bahçesinde, istinat duvarının dibine sıkıştırılmış olan küçük hazire yoğun bitki örtüsü altında tamamen görünmez haldedir.
Şeyh Selami Efendi Tekkesi her şeyden
ŞEYH SÜLEYMAN MESCİDİ
172
173
ŞEYH VEFA KÜLLİYESİ
önce bütün aksamı ile günümüze ulaşabilmiş tipik bir geç dönem istanbul tekkesi olarak dikkati çeker. Özellikle ahşap tekkelerde gözlendiği üzere burada da tarikat mimarisi-sivil mimari bağlantısı çok güçlüdür.
Tevhidhanenin çevreden algılanmayan arka (güney) cephesindeki mihrap çıkıntısı ile avludaki küçük şadırvan dışında yapının dış görünüşünü herhangi bir ahşap meskenden farklı kılan hiçbir şey yoktur. Ahşap ev mimarisi ile bunca kaynaşmaya rağmen tekkenin planında tarikat geleneklerinden kaynaklanan birtakım özellikler sürdürülmüştür. Asgari boyutlara indirgenmiş şadırvanı ile merkezi avlu tekkenin çeşitli bölümlerini çevresinde toplamakta, ancak revaklı ve avlulu kagir tekkelerde görülen mimari bütünlükten yoksun bulunmaktadır. Ayrıca tevhidhane ile türbe arasında mevcut olan mekân bütünlüğü de tarikat ehlinin velilere duyduğu yakınlığı tasarıma yansıtır.
Selamî Tekkesi'nin -tarikat mimarisinden de öte- Anadolu Türk mimarisi açısından en ilginç yanı kriptalı kümbet geleneğine bağlanan türbesidir. İçinde yer aldığı ahşap kitle tamamen kaynaşmış ve gerek malzeme gerekse de mimari anlayış açısından kagir kümbetlerle görünürde hiçbir ilişkisi kalmamış olan bu türbede kabirlerin yer aldığı bodrum katı ile ahşap sandukaların bulunduğu ziyaret katı yüzyıllar ötesinden, erken tarihli kümbetlerin gömü ve ziyaret geleneklerini yaşatmaktadır.
Bibi. Aynur, Saliha Sultan, 37, no. 157; Âsi-tâne, 6, 7; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 6-7, no. 12; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 7; Ihsa-iyatll, 20; Vassaf, Sefine, V, 269; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 53-54; Sicill-i Osmanî, III, 53; Osmanlı Müellifleri, I, 188-189; Ergun, Antoloji, 11/476, 641; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 137-140; M. Özdamar, DersaadetDergâhtan, İst., 1994, s. 40-41.
M. BAHA TANMAN
ŞEYH SÜLEYMAN MESCİDİ
Fatih İlçesi'nde, Zeyrek'te, Zeyrek Kilise Camii'nin(->) güneybatısında, Zeyrek Caddesi kenarında bulunmaktadır. Mimarisi, bir Bizans, hattâ daha da eski bir erken Hıristiyan dönemi yapısı olduğuna işaret e-der. Planı bakımından aslında bir kilise olmadığı bellidir. Bazıları tarafından iddia edilen ve zaman zaman başkalarının da tekrarladıkları gibi bu binanın, yakınındaki Pantokrator Manastırı'nın kütüphanesi olduğu yolundaki görüş de dayanaksızdır. Komnenos Hanedam(-») dönemi içinde 12. yy'in ortalarında yapılan bu büyük ve ünlü manastırın bir kütüphanesi olduğu bir gerçektir, ancak Şeyh Süleyman Mescidi olan bina, planı ve yapım tekniği bakımından çok daha önceye aittir. Böylece Pantokrator Manastırı ile birlikte, onun kütüphanesi olarak yapılmış olamaz, eğer manastırın sınırları içinde bulunuyorsa belki o dönemde kütüphane olarak kullanılmış olabilir.
Bina, erken Hıristiyan ve ilk Bizans dönemlerinin merkezi planlı yapılarmdandır.
Şeyh Süleyman Mescidi
Tahsin Aydoğmuş
Bu tipteki yapılar, genellikle vaftizhane ve mezar binası olarak kullanılmıştır. 1950'li yıllarda içinde yapılan bir incelemede, tabanın altında bir mezar odasının (krypta) bulunması, Şeyh Süleyman Mescidi'nin esasında bir mezar binası olduğunu açıkça gösterir. A. M. Schneider(->) de daha 1930'lu yıllarda bunun bir mezar binası olabileceğine işaret etmişti.
Fetihten sonra II. Bayezid döneminde (1481-1512) Şeyh Süleyman Halife tarafından, vakfiye kaydına göre 904/1498-99'da mescide çevrilerek vakfedilmiştir. Evkafı arasında mescide komşu evler, ahır ve bahçeler bulunmaktadır. İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nm açık kaydına rağmen, eserini 18. yy'm ikinci yarısında yazan Ayvansarayî Hüseyin Efendi, Zeyniye tarikatından Şeyh Süleyman Efendi'nin Ta-ceddin Karamanî'nin halifesi olup, II. Meh-med (Fatih) dönemi (1451-1481) şeyhlerinden olduğunu ve mescidi civarına gömüldüğünü bildirir. W. Müller-Wiener(->) ise nereden bulduğunu göstermeksizin Şeyh Sû-, leyman'ın 896/1490-91'de öldüğünü yazmıştır ki, yanlıştır.
Şeyh Süleyman Mescidi 1756'da Cibali yangınında yanmış ve III. Mustafa (hd 1757-1774) tarafından, Ayşe Sultan kethüdası Kazganî Hasan Ağa'nın gayretiyle ihya ettirilmiş, bu arada minber de konulmuştur. 19. yy'm sonlarına doğru karşısına bir de medrese yapılmıştır.
İhsan Erzi'nin yayımladığı Hadîka 'da, bir yazma nüshada, bir yangının arkasından "Haremeyn hazinesinden bina ve imar olunmaktadır" kaydının bulunduğuna işaret edilmiştir. Bundan, mescidin ikinci defa yandığı ve arkasından ihya edildiği tahmin edilir. 1950'de yapılan bir tamir sırasında, altındaki mezar odası bulunmuştur. Bunun çepeçevre içinde sekiz niş vardır ve üstü bir kubbeli tonozla örtülüdür.
Şeyh Süleyman Mescidi olan yapı temel kısmında kesme taştan, yukarıda ise tuğladan yapılmıştır. Zeminde planı kare biçiminde olup, yukarıda sekizgene dönüşür. İçeride karenin köşelerinde dört yarım yuvarlak niş bulunur. Binanın üstü bir kubbe ile örtülüdür. Bunun dışı alaturka kiremit ile kaplanmıştır. Sekizgeni teşkil eden duvarların her biri dıştan sivri kemerlidir ve bunların içlerinde üstte birer pencere açılmıştır. Kemerlerin sivri oluşu, bunların yukarı kısımlarının Türk döneminde yenilenmiş olabileceğini gösterir gibidir. Fakat bu tarihi eser ciddi olarak arkeolojik bakımdan incelenmeyi ve iyi bir rölöve-sinin çizilmesini beklemektedir. İçinde süslemeye ait hiçbir şey bulunmaz. Yalnız kubbe göbeği ile eteğinde ve pandantiflerde geç Osmanlı döneminin kalem işi nakışları ve yazıları görülür.
Mescidin karşısında, köşe başında Hali-liye denilen geç döneme ait medrese vardır. Kuzey tarafında ise sarnıçlar hakkındaki yayınlarda yer almayan dikdörtgen planlı, içinde iki sıra halinde altı sütun bulunan ve üstü çapraz tonozlarla örtülü küçük bir sarnıç vardır. Bu sarnıcın, Şeyh Süleyman Mescidi olan binanın aslında bir vaftizhane olduğuna işaret sayılacağı yolundaki görüş de inandırıcı değildir. Eğer bu düşünce gerçek olsa, her vaftiz binasının komşusunda bir de sarnıç olması gerekirdi. Halbuki böyle bir durum yoktur. Zaten döşemesinin altındaki bodrumun kubbeli oluşu da üstünde evvelce bir vaftiz havuzu veya teknesi olmasına imkân vermez.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, 1,131; Erzi, Camilerimiz Ansiklopedisi, I, İst., 1987, s. 177-178; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 243-247; A. G. Paspatis, ByzantinaiMeletai, ist., 1877, s. 352-354 (bir gravürü ile); Millingen, Byzantine Churches, 25; J. Ebersolt, "Rapport sommaire sur un mission â Coustantinople", Missions Scientifiques, Paris, 1911, s. 13-14; Gurlitt, Konstantinopels, 92-93; Grosvenor, Constan-tinople, II, 427-428; Schneider, Byzanz, 71; Ay-verdi, Fatih III, 501; N. Fırath-F. Yücel, "So-me Unknown Byzantine Cisterns of istanbul", TTOKBelleteni, S. 120 (1952), 3-4; S. Eyice, "Leş eglises byzantines â plan central d'Istan-bul", Corsi di Cultura sullArte Ravennate e Bi-zantina, XXVI (1979), s. 91-113; Müller-Wie-ner, Bildlexikon, 202-203; Mathews, Byzantine Churches, 315-318; Fatih Camileri, 212. SEMAVİ EYİCE
ŞEYH TÜRLÜ TEKKESİ
Fatih İlçesi'nde, Edirnekapı'da Hatice Sultan Mahallesi'nde, Niyazi Mısri Sokağı'nda yer alır.
Banisi ve ilk şeyhi Ahmed Kâmil Efendi, Silivri Müftüsü Gürcü Osman Efendi'nin oğludur. Silivri'deki mülkünü satıp İstanbul'a gelerek Nakşî şeyhlerinden Kütahya-vî Evliyazade İsmail Hakkı Efendi adına 1294/1877'de tekkeyi yaptırmıştır. Ahmed Kâmil Efendi'nin vakfiye kayıt tarihi 21 Rebiyülâhır 1287/24 Mart 1881'dir. Tekkeye şeyh olanlar şunlardır; Ahmed Kâmil Efendi (ö. 1894), oğlu Mehmed Fuad Efendi (ö. 1901), Ahmed Şevki Efendi (ö. 1910), Osman Fazıl Efendi (ö. 1954).
Şeyh Ahmed Kâmil Efendi'nin 12897
1872'de Maarif Nezareti'nce bastırılmış divanı Divan-ı Kâmil 'de tekkesi ve kendi şahsiyeti ile ilgili bilgiler bulmak mümkündür.
Tekkenin 1294/1877'de yapıldığına dair on satırlık kitabe giriş kapısı üzerine konulmuş, aynı tarih ayrıca kapının iki yanındaki çeşmeciklerin kitabesine de yerleştirilmiştir. Bahçede bulunan üç musluklu abdest çeşmesinin kitabesinde de 1294/ 1877 tarihi yazılmıştır. Tekke binası 1314/ 1896'da yanmış ve aynı yıl Hazine-i Hassa'dan sağlanan yardımla, yeniden inşa edilerek 5 Ramazan 1314/7 Şubat 1897'de resmi törenle açılmıştır.
Tekkede üzerinde kitabe bulunan, mermerden, barok üslupta yapılmış bir abdest şadırvanı da yer alır. Bu şadırvanın üst kapağına "Eser-i el-Hac Ali Efendi 1295" ibaresi kaydedilmiş, ayrıca üç yüzüne birer beyit yazılmıştır.
Tekke gerçekte üç ayrı binadan meydana gelmiştir. Bunlar harem ve selamlık binaları ile tevhidhanedir. Tekkenin harem binası şeyh evlatlarının özel mülkiyetine geçmiştir ve harap bir halde halen mevcuttur. Selamlık binası ve tevhidhane ile bunları birleştiren geçit bugün Vakıflar İdare-si'nin mülkiyetinde bulunmaktadır.
Tekkeye tamamı mermer kaplı büyük bir kapıdan girilir. Giriş taşlığı binadan ayrı bir mekân olmayıp, bütün binanın mimarisinin algılanabileceği bir şekilde düzenlenmiştir. Sağ ve solda üst katın galerisini taşıyan ahşap dikmeler ve bunları birbirine bağlayan basık kemerler, yan kısımları orta alandan ayırmıştır. Buna karşılık üst kat sofasının galeri şeklinde düzenlenmesiyle iki kat yüksekliği elde edilmiş ve zemin katın dikmeli kemerli mimari düzeni üstte de tekrarlanmıştır. Giriş taşlığının tam aksında ve kapının karşısında mermerden barok üç musluklu abdest şadırvanı yer alarak, bu mekânı binanın en gösterişli yeri haline getirmiştir. Zemin katta sofanın sağ ve solunda birer oda, soldaki odanın bitişiğinde tekkenin içinde büyük bir ocağı da bulunan mutfak yer alır. Sağ taraftaki odanın bitişiğinde ise bahçedeki abdest çeşmesinin büyük sarnıcı yer almıştır. Sofadan abdest şadırvanının iki yanından çıkan merdiven 156 cm yüksekliğinde bir sahanlık yapar ki bu sahanlıktan bahçeye ve tevhid-haneye geçilir.
Sahanlıktan çıkan tek kollu merdiven birinci kata ulaşır. Birinci kat plan olarak zemin katın tekrarıdır. Dar sofa iki dikme arasında kavislenerek galeri şeklinde alt kat taşlığına bakar. Katta sofaya açılan dört oda ile iki tuvalet yer almıştır. Sol tarafta arka cephedeki oda kadınlar mahfiline ulaşan geçit ile bağlantılıdır. Bu kattan üç kollu bir merdiven ile ikinci kata çıkılır. İkinci katın planı diğer katlardan farklıdır. Ortada uzunlamasına bir sofa, sağda büyük bir oda ve solda iki oda yer alır. Sofa üç yüzlü bir cumba şeklinde sokak cephesine taşar. Sol arkadaki oda, içinde dolabı ve tu-valetiyle birlikte planlanmıştır.
Tevhidhane, meşrutahanenin arkasında yer alır. Tevhidhanenin kapısı zemin kattan çıkılan bahçeye açılır. Tevhidhane ile
Şeyh Türlü
Tekkesi'nin
giriş cephesi.
M. Baha Tanman,
1982
meşrutahane arasında üstü ve yanlan kapalı bir geçit bulunurken, bu daha sonra kaldırılmış ve restorasyon sırasında ahşap dikmeli, üstü kapalı bir geçit yapılmıştır. Girişin sol tarafı basit bir parmaklıkla ayrılmış olup burada tekkenin ilk şeyhi Ahmed Kâmil Efendi ve hanımı Revnak Hanım, Şeyh Fuad Efendi, Şeyh Ahmed Şevki Efendi ve oğlu Hüseyin Sabri Bey medfundurlar. Ana mekânı türbe kısmından ahşap dikme ve parmaklıklarla ayrılan tevhidhane sekizgen bir plana sahiptir. Bu merkezi plan tam ortada yer alan çökertme kubbe ile daha da güçlü kılınmıştır. Sekizgen tevhidhanenin her cephesinde bir büyük pencere bulunur. Kadınlar mahfili türbe kısmının üzerine gelir. Mahfile ulaşan geçidin kafesli pencereleri vardır. Oldukça küçük bir mekân olan mahfil, tev-hidhaneye parapeti yüksek kafeslikler arkasından bakar.
Tekkenin süsleme elemanları daha çok tevhidhanede yer almıştır. Kubbe içi bağdadi sıva üzerine Nakşî tacı şeklinde tezyin edilmiştir. Ortada on iki köşeli Kadirîliğin Eşrefi kolunu temsil eden "Eşrefî gülü" bulunur. Mihrap da bağdadi sıva üzerine kalem işi ile süslenmiştir. Ortada Kabe tasviri, üstte iki yanda püsküllü kordonları ile toplanan perde motifiyle süslenen mihrap içinde ayrıca Kabe çevresindeki önemli
Şeyh Türlü Tekkesi'nin tevhidhane-türbe bölümünün tavan planı.
Cumhur Yavuz/MSÜArşivi
mahaller yazı ve çizimle gösterilmiştir. Üstte ayetler ve onun altında bir sarkaç ve damla şeklinde istifli "Ya hafız" yazıları görülür. Tevhidhane içinde duvarlar üzerine pencere parapeti seviyesinden itibaren panolar halinde kalem işi yapılmıştır. Kafeslerin altında kalan kısımlarda ise perspektif anlayışta resmedilmiş sehpa ve üzerinde bulunan vazoda çiçek buketi ile arkasında ayna görülmektedir. Yine kafesler altında Ahmed Kâmil Efendi'nin sandukasının üst kısmına gelen yerde ortada sikke formu içinde "Ya Hazret-i Sultan Ba-haeddin Nakşibend kaddese sırrahu" yazısı ile kufi hatla sağma besmele, soluna ise kelime-i tevhid yazılmıştır. Meşrutahane kısmının ikinci katındaki ön odanın içindeki nişte bulunan Küçüksu tasviri ne yazık ki korunamamıştır. İkinci kat sofası ile büyük odanın basit geometrik şekilde pa-salı olarak yapılan tavanlarında ortada nebati motifli göbekler yer almıştır. Tekkenin tezyinatı arasında giriş kapısını göstermek de mümkündür. Tamamen mermerden yapılmış olan kapı yuvarlak üzeri yivli kemeri, sütunçeleri ve iki yanında "C", "S" kıvrımlı kemerlere sahip iki dar penceresi ile bunların altında yer alan mermerden dilimli kurnaları ve kitabeleri ile küçük çeş-mecikler ve kapı üstündeki kitabesiyle sade cepheye görkem kazandırmıştır. Kitabenin iki yanına çelenkten madalyonlar içinde yazı ve üzerinde taç motifleri yapılmıştır. Tekke içinde özenli bir mermer işçiliğine sahip barok üslupta bir abdest şadırvanı da vardır.
Tekke ahşap karkas olarak inşa edilmiş, dışı ahşap kaplama, içi ise bağdadi sıvadır. Meşrutahane çatısı alaturka kiremit ile kaplıdır. Tavanlar ahşap pasalı olarak yapılmıştır. Tekke 1982-1983 yularında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
BibL Ahmed Kâmil Efendi, Divan-ı Kâmil, ist, 1289; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I.
ESİN DEMİREL İŞLİ
ŞEYH VEFA KÜLLİYESİ
Eminönü İlçesi'nde, Vefa'da, Hacı Kadın Mahallesi'nde, Vefa Caddesi, Vefa Türbesi Sokağı ve Darülhadis Sokağı'nın kuşattığı arsa üzerinde yer almaktadır.
ŞEYH VEFA KÜLLİYESİ
174
175
ŞEYH VEFA KÜLLİYESİ
Şeyh Vefa Külliyesi'nde cami-tevhidhanenin plan (solda) ve kesit restitüsyonları. Ayverdi, Fatih III
II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) 881/ l47ö'da, dönemin ileri gelen mutasavvıflarından, Zeynî tarikatı mensubu olan ve "Şeyh Vefa" olarak tanınan Musliheddin Mustafa Efendi (ö. 1490) adına bir cami ve yanında bir çifte hamam yaptırmıştır. Her ne kadar ilgili kaynakların çoğunda açıklıkla belirtilmiyorsa da günümüze ulaşamamış olan bu yapılardan caminin çift fonksiyonlu bir yapı olduğu, Şeyh Vefa ve dervişleri tarafından tevhidhane olarak da kullanıldığı muhakkaktır. H. C. Gurlitt caminin Bizans dönemine ait bir kiliseden dönme olduğunu ileri sürmüştür. Ancak, bu iddiayı destekleyen hiçbir belge bulunmadığı gibi yapının mimari özellikleri de Osmanlı dönemine ait olduğunu açıkça ortaya koyar.
II. Bayezid döneminde (1481-1512), muhtemelen 1481-1490 arasında bizzat sultan tarafından medrese, derviş hücreleri, imaret niteliğinde bir mutfak ve kütüphane gibi unsurların eklenmesiyle burası tam teşekküllü bir külliye haline gelmiş, bu arada 1490'da Şeyh Vefa'nın vefatını müteakip kabri üstüne türbe inşa edilmiş, türbenin çevresi zamanla büyük bir hazireye dönüşmüştür. Devrinde bir harem binasının da var olduğu düşünülebilir.
Kuruluşunu izleyen yüzyıllarda Şeyh Vefa Külliyesi'nin vakıfları ek vakfiyelerle takviye edilmiş, binaları ise çeşitli tamirlere sahne olmuştur. Bu meyanda bilebildiklerimiz şunlardır: 919/1513'te muhtemelen Şeyh Vefa'nın oğlu tarafından düzenlenen bir vakfiyede, gelirleri külliyenin mutfağına ve kütüphanesine harcanmak üzere çeşitli gayrimenkullerin, kütüphaneye konulmak üzere kitapların ve tekkenin mensuplarına evler yapılması için cami çevresinde arsaların vakfedildiği kayıtlıdır. Ca-mi-tevhidhane 1171/1757-58'de tamir edilmiştir. Medrese ve derviş hücreleri ise, bir yangını müteakip I. Abdülhamid tarafından (hd 1774-1789) 1200/1785-86'da tamir ettirilmişlerdir.
20. yy'ın başlarında harap durumda olan cami-tevhidhane II. Meşrutiyet'in ilk yıllarında (1908-1910) "mail-i inhidam" olduğu gerekçesi ile yeniden inşa edilmek üzere yıktırılmış, fakat I. Dünya Savaşı'nın
araya girmesiyle bu niyet gerçekleştirilememiştir. Külliyenin diğer bölümleri de geçen yüzyılda harap olmuş ve çoğu ortadan kalkmıştır. Günümüzde cami-tevhidhane vakıflar tarafından, aslına uygun biçimde yeniden inşa ettirilmektedir.
Şeyh Vefa Tekkesi kuruluşunda Zeynî tarikatına bağlı idi. 18. yy'ın sonlarına kadar tekke olarak faaliyetini sürdürdüğü, ancak daha sonra, geçen yüzyılın başından itibaren bu özelliğini kaybettiği anlaşılmaktadır. Şeyh Vefa'dan sonra posta geçenlerin tam bir dökümü de tespit edilememiştir.
Külliyenin arsası güneyde Vefa Caddesi, batıda Vefa Türbesi Sokağı, kuzeyde Darülhadis Sokağı, doğuda ise komşu parseller ile sınırlıdır. Külliyeye esas giriş Vefa Caddesi'ndendir. Diğer iki sokağa da açılan kapıları vardır.
Külliyeyi oluşturan yapılar arsa içinde şu şekilde dağılmışlardır: Cami-tevhidhane güneyde Vefa Caddesi'ne yakın bir yerde bulunur. Bu yapının güneyinde ise mihraba bitişik çilehane yer almaktadır. Cami-tevhidhanenin batısında Şeyh Vefa Türbesi görülür. Türbenin çevresi, nazire ile kuşatılmıştır. Güneyde Vefa Caddesi boyunca uzanan cümle kapısını, müteaddit pencereleri ve bu arada türbeye, hazireye bakan niyaz pencerelerini içeren duvar bu yönde nazireyi sınırlamaktadır. Cami-tevhidhanenin kuzeyinde, ortasında muhtemelen şadırvan bulunan bir avlunun etrafında "U" şeklinde sıralanan tekke ve medrese hücrelerinin zemin katı kuzeydeki Darülhadis Sokağı'na göre yüksekte kalmakta ve bu sokaktan merdivenli bir geçit ile avluya çıkılmaktadır. Ayrıca batıda hücreler arasında yer alan bir diğer geçit de Vefa Türbesi Sokağı'na açılmaktadır. Hamam cami-tevhidhanenin batısında yer alıyordu, imaretin tam olarak yeri bilinmemektedir. Kütüphanenin de bağımsız bir binada mı, yoksa cami-tevhidhanenin bir köşesinde mi yer aldığı anlaşılamamaktadır. Bir zamanlar muhtemelen var olan harem binasının da yeri meçhuldür.
Cami-Tevhidhane: Yapının boyutları dıştan 27x15 m'dir. Yaklaşık 1,20 m enindeki duvarları tuğla ile örülmüştür. Esas hacim enine dikdörtgen bir mekân olup iç-
ten 24x12 m boyutlarındadır. Ortada pandantiflere oturan ve sekizgen kasnak üstünde yükselen 11 m çapında bir kubbe, yanlarda ise aynı çapta olup tromplara oturan birer yarım kubbe ile örtülüdür. Ortadaki kubbe ile yarım kubbelerin arasında duvar payelerine oturan yuvarlak kemerler yer almaktadır. Güney duvarının tam ortasında mihrabı barındıran yarım sekizgen planlı bir çıkıntı mevcuttur. İçeriden dilimli küçük bir yarım kubbenin örttüğü bu çıkıntının arkasında ise, mihraptan geçilen çilehane yer almaktadır. Mihrabın iki yanına birer pencere, ayrıca güney duvarında çıkıntının yanlarına ikişer pencere açılmıştır. Doğu duvarında üç adet pencere vardır. Gurlitt'in çiziminde, batı duvarının ortasında ilk bakışta ocağı andıran bir çıkıntı göze çarpmakta ise de kesin bir şey söylemek imkânsızdır. Bunun yanlarında birer pencere görülür. Batı duvarının kuzey ucunda minareye geçit veren kapı yer almaktadır. Ortada kapının yanlarında ikişerden dört adet pencerenin yer aldığı güney duvarı, geç bir tarihte (muhtemelen 1757-1758 tarihli tamiratta) dışarıdan içerideki duvar payesi ile aynı hizada yer alan bir payanda ile desteklenmiştir.
Güney duvarı boyunca uzanan son cemaat yeri altı adet sütunun taşıdığı, pandantiflere oturan, 4 m çaplı beş kubbe ile örtülüdür. Sütunlar yine muhtemelen 1757-1758 tamiratında kagir payeler içine alınmak suretiyle takviye edilmişlerdi.
Yapının kuzeybatı köşesinde yükselen minare, daire kesitli pabuç ve gövdesi, barok görünümlü şerefesi ve aynı üsluptaki kagir külahı ile 1757-1758'e ait olsa gerektir.
Her ne kadar tevhidhane olarak kullanılmış olsa da bu yapı, plan ve üst yapı özellikleri bakımından Osmanlı cami mimarisinin Fatih dönemine ait tipik bir örneğidir. Kendisini diğer camilerden ayıran yegâne unsur, mihrabından geçilen çileha-nedir. Ayrıca Gurlitt'in çiziminde batı duvarında görülen çıkıntı, eğer ocak olduğu varsayılırsa mekânın tarikat ehlince kullanılışı açısından dikkate değer ikinci bir unsur olarak görülebilir. Hattâ belki de bu yönü ile yapıyı, tarikat ehlinin ikametlerine ve sohbetlerine tahsis edilmiş olan ve ocaklarla donatılan yan mekânlara sahip zaviyeli (tabhaneli) camiler geleneğine de bağlamak mümkün olabilir. Diğer taraftan Şeyh Vefa Camii, mihrap önü yarım kubbe ile örtülü camiler grubuna girmekte ve örtü sistemi açısından Eyüb Sultan Külliyesi'ndeki(-0 863/1459 tarihli ilk camiden etkilendiği açıkça belli olmaktadır. Çilehane: Cami-tevhidhanenin mihrap çıkıntısına bitişik olan ve kapı niteliğinde olduğu anlaşılan mihraptan geçilen bu bölüm içeriden 2,50x2,70 m boyutlarında, alçak tavanlı küçük bir hücredir. Kaba yon-tulu küfeki taşı ile örülmüş duvarları üstte bir sıra kirpi saçak ile son bulmaktadır. Kuzey duvarında kapı, batı ve doğu duvarlarının ise güney köşelerinde 50 cm eninde ufak birer pencere yer almaktadır.
Tarikat yapılarında çilehanenin (başka bir deyimle halvethanenin) ibadet mekânı-
na doğrudan bağlantılı olması geleneğinin burada devam ettiği görülmektedir. Ayrıca dervişlerin, Tanrı'ya ulaşma yolunda kendisine yöneldikleri şeyhlerinin halvete çekildiği çilehaneye, ibadetleri sırasında yöneldikleri mihrabın içinden geçilmesini de tarikat sembolizminin mimariye yansıması olarak değerlendirmek gerekir. Benzer bir durum yine istanbul'da Kocamustafa-paşa'da bulunan 19. yy'ın başlarına ait Küçük Efendi Külliyesi'nin(-») cami-teyhidha-nesinde de karşımıza çıkmaktadır.
Şeyh Vefa Türbesi, Hazire ve Çevre Du-van: Şeyh Vefa Türbesi dıştan 8,30x8,30 m boyutlarındadır. 80 cm kalınlığındaki duvarları alternatif olarak üç sıra tuğla, bir sıra ince yontulu küfekiden örülmüş olup taşkın derzlere sahiptir ve üstte iki sıra tuğla kirpi saçak ile son bulmaktadır. Türbenin üstü alaturka kiremit ile kaplı bir kırma çatı ile örtülüdür. Her cephede iki tane olmak üzere toplam sekiz adet dikdörtgen pencere vardır. Bunlar küfekiden söveler, tuğladan sivri hafifletme kemerleri, yine tuğladan kemer aynası dolguları ve lokma-lı demir parmaklıklar ile donatılmışlardır.
Doğu duvarının ortasında, beyaz mermerden söveleri ve basık kemeri ile kapı yer almakta, kapının üstünde evvelce var olan ahşap saçağın izleri duvarda görülebilmektedir. Basık kemer ile bunun üstündeki, küfekiden sivri hafifletme kemeri arasında kalan ve beyaz mermerle kaplı olan yüzeyde kitabe bulunur. Kabartma' olarak istifli sülüs ile yazılmıştır. Kırık kaş kemerli kartuşlar içine yerleştirilmiş Farsça dört mısradan oluşan manzum kitabe Şeyh Vefa'nın vefat tarihini (896/1490) taşır. Türbenin içinde Şeyh Vefa'dan başka halifelerinden Şeyh Ali Efendi (ö. 1504-05) ve Şeyh Davud-i Vefayî'nin sabit ahşap san-'dukaları yer almaktadır.
Hazire, türbenin çevresinden başlayarak zamanla her yönde gelişerek külliyenin arsası içinde, yapılar ve cami-tevhidhanenin önündeki avlu dışında hemen her yeri kaplamıştır.
Külliyenin arsasını, bu arada hazireyi de güney yönünde sınırlayan ve Vefa Caddesi boyunca uzanan çevre duvarı alternatif olarak iki sıra tuğla, bir sıra kesme küfekiden örülmüştür. Üzerinde küfekiden bir harpuşta vardır. Bu duvarda külliyenin cümle kapısı ile bazdan niyaz penceresi olan on iki adet açıklık yer almaktadır. Bunlardan yedisi alelade pencereler olup türbeninkiler ile aynı karakterdedir ve basık kemerli cümle kapısı ile beraber külliyenin ilk inşasından kalmadır. Geriye kalan beş adet niyaz penceresi ise daha geç dönemlere aittir.
Batıda, Şeyh Vefa Türbesi'nin hizasında yer alan iki büyük niyaz penceresi duvardan yatayda ve düşeyde çıkıntı yapmaktadır. Kaval silmeli küfeki çerçeveler içinde beyaz mermerden dilimli barok kemerlere sahiptirler. Tarihsiz olmakla beraber üsluplarından hareketle 18. yy'ın ortalarına tarihlenebilen bu açıklıklar muhtemelen 1757-1758'deki tamirat sırasında eklenmişlerdir.
Cümle kapısının doğusunda yer alan ni-
Şeyh Vefa Külliyesi'nde cami ve duvar
kalıntısı.
Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi
yaz penceresi 1767 tarihli olup Mahmud Çavuşzade el-Hac Feyzullah Efendi'ye aittir. Küfekiden mamul söveleri ve iddiasız kemeri ile sade bir görünüm arz etmektedir. Kemerin üstünde beyaz mermerden kitabe taşı yer alır. Ta'lik ile kabartma olarak yazılmış olan üç satırlık mensur kitabe Feyzullah Efendi'nin adını ve vefat yılını (1181/1767) verir.
Duvarın doğu ucunda, yan yana, sade görünüşlü iki adet dikdörtgen niyaz penceresi daha yer almaktadır. Pencereler arasında yerleştirilmiş olan beyaz mermer levha üstünde kırık kaş kemerli kartuşlar içinde kabartma olarak istifli sülüs ile yazılmış olan beş satırlık mensur Mevlidhcm-ı şeh-riyâri/Süleymaniye'demüezzinbaşı/Na-athan Muhammediyehan şeklindeki kitabede Hasırzade Mustafa Efendi'nin adı verilmekte fakat tarih bulunmamaktadır. Ancak en üst satırdaki "Hu"nun etrafındaki süslemenin karakterine bakarak 18. yy'ın ilk yarısına tarihlemek kabildir.
Tekke ve Medrese Hücreleri: Bunların cami-tevhidhanenin kuzeyinde bulunan, muhtemelen ortası şadırvanlı bir avlu etrafında "U" şeklinde sıralanan eş büyüklükteki mekânlar oldukları günümüze ulaşmış duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Bu kalıntılar "U"nun kuzey ve batı kanatlarına ait olup, doğu kanadı tamamen ortadan kalkmıştır. Darülhadis Sokağı'na açılan merdivenli geçit bu "U"yu iki eşit parçaya ayırmaktadır. Bu parçalardan birinin derviş hücrelerine, diğerinin ise medrese hücrelerine tahsis edilmiş olduğu tahmin edilebilir. Medresenin ayrıca bir dershaneye sahip olmadığı ve cami-tevhidhanenin aynı zamanda dershane fonksiyonunu da üstlendiği düşünülebilir.
Darülhadis Sokağı'na bakan kuzey duvarının alternatif olarak iki sıra tuğla, bir sıra ince yontulu küfeki taşıyla örüldüğü görülmektedir. Aynı örgü batı kanadında Vefa Türbesi Sokağı'na açılan kapıya kadar
devam eder. Bu duvarın, hücrelerin ilk inşasından kalma olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık hücreleri birbirinden ayıran iç duvarlar moloz taş ile oldukça özensiz bir biçimde örülmüş olup 1785-1786 tamirine ait olmalıdır.
Kare planlı hücreler birer ocak ve niş ile donatılmıştır. Kuzey kanadında yer alanlarda pencerelerin, kapılar gibi avluya açıldığı anlaşılıyor; zira bu duvar üzerinde yer alan pencerelerin tamamı muhdestir. Batı kanadındakilerin ise dışarıya açılan küfeki söveli ve parmaklıklı pencereleri olduğu görülmektedir. Batı kanadındaki kapıdan sonra güneye doğru devam eden kısımda ahşap hatıllı, özensiz moloz taş örgüsüne sahip duvarlar seçilmektedir. Burasının da 1785-1786 tamirine ait olduğu kesindir.
Bu yapı grubundan sağlam olarak günümüze ulaşmış olan unsurlar kuzey ve batı yönündeki girişlerdir. Kuzeyde Darülhadis Sokağı'na açılan kapı tuğladan basık kemeri ve bunun üstünde yine tuğladan yarım daire kemeri ile dikkati çeker. Bu kapıdan merdivenli geçit aracılığı ile Kadırga'daki Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi'nde^) olduğu gibi avluya çıkılmaktadır. Tamamen sağır olan kuzey duvarının yegâne açıklığı olan bu kapı duvarının kit-levi görünümü içinde âdeta bir kale kapısını andırmaktadır.
Vefa Türbesi Sokağı'na açılan batı kapısı ise içeriden tuğla sivri kemer, dışarıdan küfeki söve ve basık kemer ile donatılmıştır. Basık kemerin üstünde med-rese-tekke grubunun I. Abdülhamid tarafından 1785-1786'da tamirine ait kitabe yer almaktadır. Beyaz mermer üzerine kabartma olarak istifli sülüs ile yazılmış olan manzum kitabe Şair Refia'ya ait sekiz mısradan oluşmakta, son mısra eb-cedle 1200/1785-86 yılını vermektedir.
Şeyh Vefa Külliyesi, tarikat faaliyetinin fonksiyon şemasının esasını oluşturduğu bir tür "tarikat külliyesi" niteliğindedir. Bu arada tarikat faaliyeti ile doğrudan ilişkisi olmayan medrese, hamam, kütüphane gibi unsurları da bünyesinde barındıran külliyenin çekirdeğini hem cami, hem tekkenin tevhidhanesi, hem de medresenin dershanesi olarak kullanılan yapı teşkil etmektedir. Şeyh Vefa Külliyesi, 16. yy'ın başlarına ait Küçük Ayasofya Tekkesi(->) ile birlikte, Anadolu Türk mimarisinde 12-13. yy'lardan itibaren gelişimlerim izleyebildiğimiz ortak avlulu cami-medreseler ve cami-tekkeler zincirinin istanbul'daki ilk halkaları, ayrıca Sinan'ın tasarladığı benzer nitelikteki yapıların öncüleri olarak değerlendirilmelidir. Özellikle Şeyh Vefa Külliyesi'nin ve Piyale Paşa Külliyesi'nin kapsamındaki cami-medrese-tekke grupları arasında gerek fonksiyon, gerekse de yerleşim düzeni açısından çarpıcı bir benzerlik gözlenmektedir.
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 159, no. 906; Hoca Sadettin Efendi, Tâcü't-Tevârih, İst., 1979, III, s. 182; Evliya, Seyahatname, ty, I, 209; Ayvansarayî, Hadîka, I, 130-131; Kut, Dergeh-name, 235, no. 95; Ahmed Rıfat, Lugat-ı Tari-hiyye ve Coğrafiyye, İst., 1300/1882-83, VII, s.
Dostları ilə paylaş: |