TATAVLA
bak. KURTULUŞ
TATLIKUYU MESCİDİ
Fatih İlçesi'nde, Şehremini'nde, Gureba Hastanesi(->) yakınında, Tatlı Kuyu Caddesi ile Gureba Hastanesi Caddesi'nin kesiştiği köşededir. Banisi, Hadîka 'ya göre Kâtip Muslihiddin Efendi'dir.
1546 tarihli istanbul Vakıfları Tahrir Defteri hde mescide yapılan ve 911/1505
Tatlıkuyu Mescidi
Ertem Uca, 1994/TETTV Al-şivi
tarihli bir vakıf görülmektedir. Bu kayıtta yapının Muslihiddin Çavuş Mescidi olarak kaydedildiği dikkati çeker. Bu sebeple mescidin 956/1549'da inşa edildiğini söyleyen bazı kaynakların ciddiye alınmaması gerekir. Mescit, Tatlıkuyu ismini de rivayete göre I. Süleyman'ın (Kanuni) buraya getirttiği sudan almıştır. Böyle bir tatlı su kuyusu olduğu doğrudur; nitekim 1970'lerdeki kanalizasyon çalışması sırasında bu kuyu kapatılmıştır. Mescit, 1309/ 1891'de bugünkü biçimiyle yemden yapılmıştır.
Bina köşeleri kesme taşla, duvarları üç sıra eski kalın tuğla ve bir sıra kesme taşla inşa edilmiştir. Çatılı ve geniş saçaklıdır. Sağında bir minaresi vardır. İç hacmi, 8x8 m kadardır. Çatı, binayı ve bünyesine bağlı olan kapalı son cemaat yerini örtmektedir. Binanın sol duvarında altlı üstlü üç, diğer duvarlarda da altlı üstlü ikişer pencere vardır. Son cemaat yerinde de yine sağ ve solda ikişer alt ve üst pencere yer alır. Binanın alt pencereleri basık, üst pencereleri ise üstleri kesik memeli kemerlidir. Minare tamamen kesme taştan, kare bir kaide üzerinde, uzun üçgen pabuçlu, çok kenarlı olarak inşa edilmiştir. Son senelerde minare tarafına, minareyi de içine alan camlı madeni bir doğrama ile kapatılan bir ilave yapılmıştır. Cümle kapısı basık kemerli olup, siyah ve beyaz mermerdendir. Mihrabı mermerden ve basittir. Ahşaptan olan minberi de sade bir eserdir. Mahfil yeni olup ahşaptandır. Mescidin içinde Hattat Sami Efendi'nin(->) ve Sultan Abdülme-cid'in kıymetli levhaları vardır. Mescidin sol arka tarafındaki kabristanda bir hayli kabir yer alır. Burada örneği çok az kalmış olan ve 1154/1741, 1164/1750 ve 1J69/ 1755 tarihli yeniçeri kabir taşları bulunmaktadır. Mescidin giriş kapısı önündeki avluda Nakşibendî şeyhi Mustafa Niyazî Efendi'nin kabri vardır.
Bibi. Ayvansarayî. Hadîka, I, 141; Barkan-Ayverdi, Tahrir Deften, 394; Öz, İstanbul Camileri, I, 145; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 287.
İ. AYDIN YÜKSEL
TATLISU FRENGİ
bak. LEVANTENLER
TATYOS EFENDİ
(1858, İstanbul -16Man 1913, İstanbul) Bestekâr, kemani ve kanuni.
Tam adı Tateos Enkserciyan'dır. Orta-köy'de doğdu. Ermeni Kilisesi mugannilerinden (okuyucu) Manokyan (Manuti) Enkserciyan'ın oğludur. Ortaköy Ermeni İlkokulu'ndan mezun olduktan sonra çilingir ve savatçı çıraklığı yaptı. İlk düzenli musiki derslerini dayısı Movses Papaz-yan'dan kanun sazını öğrenerek aldı. İleride asıl kullanacağı saz olan kemanı, Kemani Âmâ Sebuh'tan öğrendi. Asdik ve Civan ağalardan meşk etti. Bir süre sonra da Hanende Karakaş, Tanburi Yuvakim ve Kanuni Şemsi gibi arkadaşlarıyla dönemin önde gelen eğlence merkezlerinden Ga-lata'daki Pirinççi Gazinosu'nda kanun çalmaya başladı.
Bestekârlığı sazendeliğinden çok önde gelen Tatyos Efendi'nin saz eserleri ve şarkıları, fasıl musikisinin en güzel örnekleri arasındadır. Fasıl musikisi(->) icrasında da devrinin önde gelen idarecilerindendi.
Ahmed Rasim(->), Kemençeci Vasil ve Şevki Bey(->), Tatyos'un en yakın arkadaşlarıydı. Tatyos, kendisiyle aynı dönemde yaşayan birçok sanatkârın âdeta ortak paydası haline gelen alkolizm yüzünden öldüğünde, sanat hayatının çok verimli bir dö-nemindeydi. Kadıköy'deki Uzunçayır Ermeni Kabristam'na gömüldü.
Tatyos, Arsak Çömlekçiyan, Münir Maz-har Kamsoy, Nasibin Mehmet Yürü, Ey-yubi Mustafa Sunar ve Abdülkadir Töre gibi musikicilerin de hocasıydı, Birçok şarkısının güftesi kendisine ait olan Tatyos, yakın arkadaşı Ahmed Rasim'in bazı şiirlerini de bestelemiştir. Çok sayıda şarkısı, yaşadığı bohem hayatının ve hayata rinda-ne bakışının çok başarılı öyküleridir. Kür-
Tatyos Efendi
Nuri
Akbayar
koleksiyonu
dilihicazkâr "Ehl-i aşkın neşvegâhı kûşe-i meyhanedir", rast "mey-i lâlinle dil mes-tâne olsun", uşşak "Bu akşam gün batarken gel", hüseyni "Çektim elimi gayrı bu dünya hevesinden" ve suzinak "Gel ela gözlüm efendim yanıma" gibi birçok şarkısı, Tatyos'un dönemindeki musiki anlayışını yansıtan ve İstanbul zevkine mal olmuş çok değerli musiki eserleri arasındadır. "Çeşm-i celladın ne kanlar döktü Kâğıthane'de" mısraıyla başlayan rast şarkısı ise dekor olarak İstanbul'un en önemli eğlence köşelerinden biri olan Kâğıthane'yi kullandığı içli bir aşk destanı niteliği taşımaktadır. Ahmed Rasim, "Kesik Kerem Naziresi" adıyla da anılan Gamzedeyim deva bulmam/Garibim bir yuva kurmam/ Kade-rimdir hep çektirir / İnlerim bir reha bulmam dörtlüğüyle başlayan uşşak şarkısını, "Tatyos'un kendi ömrünün hülasasıdır" diye nitelemiştir.
Çok iyi nota bildiği halde, dağınık hayatından doğan bir ihmalkârlıkla zamanında tespit etmediği için çok sayıda eseri bugüne ulaşamayan Tatyos Efendi hakkında Sermet Muhtar Alus, "Bütün maka-maat üzre revân, elhak yegâne-i zaman" dendiğini; genellikle ağır sesleri icra etmeyi sevdiğini, oyun havası, köçekçe gibi eserleri çalmayı pek istemediğini, çok ısrar edilirse sazını toplayarak bulunduğu meclisi terk ettiğini nakletmektedir.
Tatyos Efendi'nin 15 kadarı saz eseri olmak üzere 75 civarında eseri Türk musikisi repertuvarına ulaşmıştır.
Bibi. M. Cemil, "Folklorumuzun Hudutları", Radyo, c. II, S. 17 (15 Nisan 1943); R. F. Kam, "incesaz Takımları", ae, 15 Sonteşrin 1942; L. Atlı, Hatıralar, ist., 1947; inal, Hoş Şada; M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, İst., 1960; S. M. Alus, "Yakın Tarihten Sohbetler", Türk Musikisi Dergisi, S. 10, s. 6; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1989; Öztuna, BTMA, II. MEHMET GÜNTEKİN
TAURİ FORUMU
Bugünkü Simkeşhane(->), Bayezid Hamamı, Bayezid Külliyesi(->) ve Beyazıt Mey-danı'nı kaplayan alan.
Constantinus Suru(->) içindeki, 4. yy Bi-zantion'unda o dönemdeki şehrin hemen hemen ortalarında çok büyük bir meydan düzenlenmişti. Theodosius Meydanı da (Forum Theodosiacum) denilen bu meydan Taurus (Grekçe Tavros) olarak da tanınıyordu. Bu adın aslının nereden geldiği açık olarak bilinmez; Constantius döneminde (337-361), vali ve belediye başkanı olan (praefectus praetorio) aynı adlı bir kişiden veya daha sonra yine bu makamı işgal eden ve 449'da ölen ikinci bir kişiden gelebileceği ileri sürülmüştür. Bazılarına göre ise bu adın kökeni burada bulunan büyük bir boğa heykelinden dolayıdır. Ancak bu ihtimal pek inandırıcı sayılmaz. Çünkü şehrin içinde "sığır" anlamına gelen "Bûs" veya Forum Bovis denilen ve tunçtan bir sığır (veya boğa) heykeline sahip başka bir meydan vardı (bak. Bous Forumu). Nihayet üçüncü hipotez, V. Konstan-tinos döneminde (741-775), şehrin başka yerindeki sığır pazarının buraya taşınması ile ilgilidir.
TAURİ FORUMU
226"
22 7 TAVERNIER, JEAN BAPTISTE
Tauri Forumu I. Theodosius (hd 379-395) tarafından yapılmaya başlandı. Türk döneminde meydan düzlenirken, çıkan toprak Marmara kıyısında Eleutherius Li-mam'nın(-») doldurulmasında kullanıldı. Ancak meydanın yapımına daha önceleri belki de Valens döneminde (364-378) başlanmıştı. Nitekim şehrin başçeşmesi (nymp-haeum) onun döneminde 372-373'te inşa edilmişti. Meydanı iki süvari heykeli ile yarım yuvarlak setlerin (apsis) içinde Arkadi-os ile Honorius'un heykelleri süslüyordu. Çevresinde ise 28x80 m kadar ölçülere sahip bir bazilika, bir kilise, bir hamam ile kapitol binası bulunuyordu.
I. Theodosius, adını taşıyacak olan forum veya meydanın açılışını 393'te yaptı. Ertesi yıl da meydana Theodosius'u at üstünde gösteren bir heykel konuldu. Metninin kopyası Antbologia Palatina 'da günümüze ulaşabilen kitabesinde, impara-
Tauri Forumu'nda bulunan I. Theodosius Amtı'mn G. Bellini tarafından çizildiği ileri sürülen resmi.
Semavi Eyice arşivi
tor Doğu'dan yükselen ikinci güneşe benzetiliyor, atının ayakları dibindeki okyanus ile geniş topraklara hâkim olduğu bildiriliyordu. Bu forum Roma'daki Traianus Meydanı'nın bir benzeri oluyordu. Düzle-nen arazinin Marmara'ya bakan güney tarafı da set duvarları ile desteklenmişti.
Erken Bizans döneminde meydan önemli törenlere sahne oldu. Hattâ Pse-udo-Kodinos(-») denilen kaynağa göre bazı elçiler burada karşılanıyordu. II. Teodo-sios (hd 408-450) Trakya'da yaptığı bir geziden dönüşünde, 29 Eylül 4l5'te, Vali (praefectus) Ursus ile senato üyeleri tarafından burada karşılanmış ve kendisine altın bir diadem sunulmuştu. 447'deki çok şiddetli depremde meydanın çevresindeki binalar, 466'daki yangında da komşusu olan senato zarar görmüştür. Konstanti-nopolis 1204'te Latinler tarafından işgal edildiğinde forumu süsleyen madeni heykeller yerlerinden indirilerek eritilmiştir. Meydanın batı tarafındaki kemerin üstünde yine madenden bazı böcek heykelleri bulunduğu ve bunlar durdukça bu zararlı böceklerin şehirde yaşamadığı, ancak I. Basileios'un (hd 867-886) bu garip heykelleri tahrip ettirdikten sonra şehirde böceklerin yerleştikleri yolunda bir efsane vardır. Çok sonraları bir Bizans kaynağından faydalanan Evliya Çelebi de böyle bir tılsımdan bahseder.
Tauri Forumu'nun ilk yapıldığı zamandaki genişlik ve güzelliğim, Bizans döneminin sonlarına gelinceye kadar muhafaza ettiği sanılmamalıdır. Burada bazı binalar yapılmış, meydanın bir bölümünde ağaçlar yetişmişti. Şehir Türklerce fet-holunduğunda burada sık ağaçların olduğu bilinir. II. Bayezid döneminde (1481-1512) meydanın bir kısmı üzerinde bu sultanın adını alan cami inşa edilmiş, batı tarafına medrese ilave edilmiş, daha ileride de bir süre sonra büyük hamam yapılarak külliye tamamlanmıştır. Hamamın temellerinde Tauri Forumu'ndaki anıtın kabartmalı parçalarının kullanılmış olması, buranın artık iyice bozulduğunu belli eder.
Meydanın güney tarafında, önce II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) darphane olarak yapılan, yangınlarda birkaç defa harap olduktan sonra 18. yy'da yenilenen Simkeşhane inşa edilmişti. Meydana ait bir anıtın ayaklarından birinin, hanın iç avlusunda bulunması, bu Osmanlı yapısının meydanın hiç değilse bir kısmı üzerine oturduğunu gösterir. 19. yy'da yine güney tarafında bazı ileri gelenlerin ahşap konaklan yükseliyordu. Bunlardan kalabilen son ikisi 1950'lerin ikinci yarısında yıktırıldı.
Osmanlı Devleti'nin son yıllarında, istanbul'un yeni bir planlama imarı düşünüldüğünde bir Fransız şehircilik uzmanı meydanın etrafında, bilhassa hamamın olduğu tarafta çok büyük idare binaları inşa edilmesini teklif ederek bu yolda bir tasarı hazırlamıştı. Bu projenin kâğıt üzerinde kalmış olması İstanbul bakımından bir kazançtır. 1927'de Ordu Caddesi geniş-letilirken buradaki anıtla ilgili bazı mimari parçalar meydâna çıktı. St. Casson ile
Bugün Bayezid Hamamı'mn duvarında bulunan I. Theodosius Anıtı'na ait kabartma. Ertan Uca, 1994/TETJVArşivi
D. Talbot Rice başkanlığındaki ingiliz arkeoloji heyeti 1927 ve 1928'de Simkeşhane avlusunda bir kazı yaparak, buradaki tak biçimindeki bir anıtın (veya meydan girişinin) ayaklarının kalıntılarını buldu ve bunların restitüsyonunu çizdi.
1956'da A. Menderes döneminde istanbul'da şehrin görüntüsünü değiştiren istimlak ve yıkımlar yapıldığında, çok şiddetli karşı koyuşlara rağmen önemli bir Türk mimari eseri olan Simkeşhane'nin anacad-deye komşu blokları yıktırıldığında Theodosius Takı'nın daha pek çok parçası meydana çıktı. Bunlardan bir kısmı yerinde bırakıldı, bir kısmı ise Arkeoloji Müze-si'ne taşındı.
St. Casson ve D. Talbot Rice ekibi, bulunan parçaların yardımıyla, meydanın batıdan gelen Mese(-«) adındaki anacadde-den bağlantısını sağlayan üç gözlü bir zafer takı görüntüsünde olan bu anıtın, her bir kaide üzerinde dörder sütun yükselmek suretiyle sekiz destekli bir anıt olduğunu kabul ederek bu esaslara göre resti-tüsyonunu yaptılar. Cephesi 43 m kadar olan bu yapının, yüksekliğinin 23 m'yi bulduğu anlaşılıyordu. Bu restitüsyon önceleri kabul edilmişken, sonralan inandırıcı bulunmadı ve 1956 kazılarından önce P. Ver-zone yeni bir restitüsyon denemesi yaptı. Onun düşüncesine göre anıt her birinin üstünde dört sütun yükselen, kare planlı idi ve bu dört ayağın tepesinde bir kubbe bulunuyordu (tetrapylon).
Simkeşhane'nin ön kısmı kaldırılıp, caddede derine inen kazılar yapıldıktan sonra gerek St. Casson ve T. Rice'ın, gerek P. Verzone'nin restitüsyon denemelerinin yanlışlığı anlaşıldı. Anıt, üç gözlü bir zafer takı gibi olup, her biri üstünde dörder sütun bulunan, dev ölçülerde bir yapı idi ve forumun, batıdan gelen anayoldan girişini teşkil ediyordu. Üçüncü resti-tüsyonu çizen R. Naumann'a göre ortadaki büyük açıklığın kemeri, yanlara nazaran daha yüksekti. Kazıda pek çok mimari parça bulunmuştu. Bunların arasında sütunları taçlandıran kompozit üslupta, çok büyük ölçüde bir de başlık bulundu. Mermerden kare kaidelerin üstündeki sütunların gövdeleri, budanmış palmiye ağacı gibi gözlerle bezenmiştir. Bu gövdelerde, bunları kavramış eller de işlenmiştir. Naumann ellerin gövdenin en üstünde ve başlığın hemen altında olduğunu tahmin etmiştir. Bu satırların yazarı ise değişik görüştedir.
Ellerin aşağıda olduğunu ve Mese'den geçip şehre gelen, foruma giren imparatoru hurma dalları ile selamlamayı sembolize ettiğini iddia etmektedir. Antik çağda saygı işareti olarak, bir şehre giren ünlü kişinin, hurma dalları ile karşılanması geleneğinin burada anıtlaştığı görüşündedir.
Burada bulunan çeşitli parçalar arasında mermerden bir imparator başı bilhassa önemlidir. Şimdi istanbul Arkeoloji Mü-zesi'nde olan bu baş, çok genç, hattâ çocuk denilecek yaşta bir imparatoru tasvir etmektedir. Kesin olmamakla beraber, bunun Arkadios'u (hd 395-408) tasvir ettiği kabul edilmektedir. 1985'te Beyazsaray adı verilen işhanının arkasında yapılan bir kazıda malzeme ve örgü tekniği bakımından Roma dönemine ait olduğu görülen ve zeminden 2 m'ye kadar yükselen duvar kalıntılarına rastlanmıştır. Bunların, Tauri Fo-rumu'na komşu binalardan birine ait oldukları kesindir.
Bibi. F. W. Unger, Quellen der byzantinicshen Kunstgeschichte, Viyana, 1878, s. 168-175; Mordtmann, Esquisse topographique, 69-70, 123; S. Casson-D. Talbot Rice, Second repon upon the Excavations carried out in and near the Hippodrome of Constantinople in 1928, Londra, 1929, s. 36-40; Schneider, Byzanz, 17--22; Janin, Constantinople byzantine, (1. bas.), 69-72; P. Verzone, "il Tetrapilo Aureo", Mon. Ant., XLIII (1956), s. 125-204; R. Guilland, "Leş trois places (forum) de Theodose le Grand", Jahrbuch d. Öst. byzant.-Gessettschaft, VIII (1959), s. 55-59; Müller-Wiener, Bildlexikon, 258-265.
SEMAVi EYİCE
TAUTEVİ
Beşiktaş Ilçesi'nde, Ortaköy'de(->) Emin Vafi Korusu içindedir.
1936-1938 arasında Türkiye'de bulunan tanınmış mimar Bruno Taut'un (1880-1938) kendisi için tasarlayıp inşa ettiği küçük bir konuttur.
Yaklaşık 13x11,5 m boyutunda bir dikdörtgen üzerine oturan planı, tek bir koridor çevresinde gelişen ekonomik bir şemaya sahiptir. Ama ilk bakışta sıradan görünen bu yalın ve işlevsel şema, aynı zamanda yerel plan motiflerinin yorumunu içeren özgün bir çözüm örneğini barındırmaktadır.
Taut Evi'ni özgün kılan özelliklerin il-
ki, yüksek eğimli yamaçta ayaklar üzerine oturtulmuş olmasıdır. Dikdörtgen planın girişin olduğu dar kenarında, yamaca oturarak uzun kenarı boyunca boşluğa uzanan ve dört ayakla taşınan bina, yeni ve cesur bir öneridir.
Taut Evi'nin bir başka özelliği salonun konumunda ve biçimlenişinde gözlenir. Kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilmiş olan binanın, güney ucundaki salon, zeminden yaklaşık 10 m yükselen ayaklar üzerindedir. Cepheye pahlanmış köşelerle çıkma yapan salon ve salonun Boğaz manzarasına açılan pencerelerinin bir üst pencere şeridi ile bütünlenmesi ve bunun küçük karelerden oluşan kayıtlaması, geleneksel İstanbul konutuna açık bir referanstır. Bu referansı, içeriden bir merdivenle ulaşılan ve çalışma odası olarak kullanılan üst kattaki cihannüma biçimindeki çatı odası ve onun sekizgen örtüsü güçlendirir. Ama salonun hem alt, hem de üst pencerelerinin kiremit kaplı saçaklarla örtülmesi ve hepsinin üstünde yükselen kulem-si sekizgen örtü, evin bu kesiminde bir pagoda görünümü yaratır. Böylece İstanbul ve Uzakdoğu anıları birbirine eklenir, tasarımı Avrupa dışı ve yerel kültürlerin katıldığı bir yorum düzeyine ulaştırır.
Bruno Taut, "bu evle birlikte Doğu'nun insan olgusuna ait tinsel değerlerini dile getirmeyi deneyen bir modern ev gerçekleştirmek istemiş", bunu hümanist kişiliği ile bütünleşen mütevazı boyutlu konutunda denemiş ve İstanbul'un mimarlık birikimine sunmuştur.
Bibi. B. Özer, "Bruno Taut: Kişiliği ve Boğa-ziçi'ndeki Bir Evi Üzerine", Yapı, S. 13 (Tem-muz-Ağustos 1975), s. 37-53.
AFİFE BATUR
TAVERNIER, JEAN BAPTISTE
(1605, Paris - Temmuz 1689, Moskova) Fransız gezgin.
Anvers'ten Paris'e göç etmiş Protestan bir harita tüccarının oğluydu. Tavernier, uzun hayatının en büyük bölümünü dünyayı gezmekle geçirmiştir. Seyahat kitabının önsözünde, 22 yaşında, Fransa'yı, ingiltere'yi, Hollanda'yı, Almanya'yı, İsviçre'yi, Polonya'yı, Macaristan'ı, italya'yı gezmiş olduğunu ve sıranın Doğu'ya geldiğini
Taut Evi
Afife Batur
NOUVELLE
RELATION
DE L'INTERIEUK
DUSERRAIL
D U •GRAND SEIGNEUR
CONTENANT
PLUSIEURS SINGÜLARITEZ
qui jufcju'icy rî'ont point efte
mifes en lumicre,
Z>ar]. B. T a v e a. n ı E r, Chcvdisr flaron
A PARİS,
Chez gervaıs cloıızur,, ait P.üais f«
.leş isgtcz en montant pour aller â l»
Saime Chapeile , au Voyageur.
LL 'm. DC"""
4u
J. B. Tavernier'nin Nouvelle relation de l'interieur du serrail du Grand Seigneur . adlı kitabının kapağı.
IX. Antik Kitaplar Müzayede Katalogu
yazar. Doğu'nun kapısı da İstanbul olduğuna göre 1631 başında bu kente gelir ve Şubat l632'ye kadar kalır. Bu tarihte İran'a giden bir kervana katılarak Tokat, Erzurum ve Tebriz yoluyla haziran ayında İsfahan'a varır. Burada iki ya da üç ay kalıp Safevi sarayıyla ilk ticari ilişkileri kurduktan sonra Bağdat ve Halep'ten İskenderun'a gelir ve oradan gemiyle 1633 başında Marsilya'ya döner.
Tavernier 1638-1663 arasında Doğu'ya beş yolculuk daha yapar. Özellikle Iran ve Hindistan'da ticari ilişkiler kurar. 1663'te Paris'e döndüğünde evlenir, ancak uzun zaman yerinde duramaz. l663'te Fransa'da Colbert'in Şark kumpanyasını kurmaya çalışırken Tavernier bunun öncülüğünü yapmak üzere 27 Kasım'da zengin ve meşhur bir tüccar olarak Doğu'ya bir şeref turuna çıkar. Önce Toskana'ya uğrar ve 25 Nisan 1664'te İzmir'e varır. Kasımda Tebriz'de, aralıkta İsfahan'dadır. Şubat 1665'te Bender Abbas'a doğru yola çıkar ve oradan Hindistan'a geçer. Hint sarayında bir yıl kadar kalıp geri İsfahan'a döner. Burada 1667'nin ikinci yarısını geçirdikten sonra, birinci yolculuğunda almış olduğu yolu aksi yönde izleyerek Erzurum ve Tokat üzerinden İstanbul'a gelir. Böylece, 37 yıl önce İstanbul'dan başlayan Doğu yolculukları yine aynı kentte biter. Temmuz l668'de İstanbul'dan ayrılan Tavernier denizyoluyla ve İtalya üzerinden aralık ayında Paris'e döner.
Bundan sonra sıra seyahat hatıralarını basmaya gelir. Ancak ne gariptir ki neredeyse dünyayı gezen Tavernier ilk kitabını istanbul'a ayıracaktır. l675'te Nouvelle
TAYYARE APARTMANLARI
228
229 TAYYARZADE HİKÂYESİ
relaHon de l'interieur du sermüdu Grand Seigneur contenant plusieurs singulari-tez quijusqu 'icy n 'ontpoint este mises en lumierezdıyh yayımlanan kitabın adından anlaşılacağı gibi, 17. yy'ın ikinci yansında Fransız ve genellikle Batı okuyucusunu ilgilendiren en meraklı konu, İran'dan, Hindistan'dan, Uzakdoğu'dan çok, yine de Osmanlı padişahının sarayının içidir.
Girişte belirttiği üzere Tavernier bu kitabı kendi gözlemlerinden çok sarayda 55 yıl yaşamış ve hazinedarbaşılığa kadar yükseldikten sonra gözden düşen ve sürgün edildiği Bursa'dan Hindistan'a kaçan bir Sicilyalıdan ve sarayda 15 yıl içoğlanı olan bir Parisliden aldığı bilgilerden derlediğini yazar. Ancak burada anlatılanların en büyük bölümü 15. yy'dan beri Ba-tı'daki Osmanlı literatürünün alışılmış bir öğesi olan Osmanlı saray ve devlet düzenine aittir. Böylece, verilen bilgiler daha çok sarayda bulunan çeşitli vazifelilere ve onların vazifelerine yöneliktir. Anlatıma birinci avludan ve orada bulunan hastaneden başlanılır, sonra sıra ikinci avluya ve mutfağa gelir. Bu fırsatla bazı yemek tariflerini de veren Tavernier bundan sonra divanı, içoğlanlarım, Arzodası'nı ve elçi kabullerini, iç hazineyi anlatır. Son alarak IV. Mehmed'in hayatı hakkında bazı bilgiler ve 2 Temmuz 1668 tarihli valide sultanın Edirne'den gelerek istanbul'a girişinin tasviri vardır.
Tavernier'nin altı Doğu yolculuğunun hikâyesi l6?6'da iki cilt halinde yayımlanır ve 1682'ye kadar dört baskı yapar. l685'te Fransa'da Protestanlığın yasak edilişi Ta-vernier'yi yeniden yollara düşürür. Yerleşmiş olduğu isviçre'den l687'de, 82 yaşında iken, Rusya yoluyla Iran yolculuğuna çıkar, ancak Moskova'da hastalanarak orada ölür.
STEFANOS YERASİMOS
TAYYARE APARTMANLARI
Eminönü Ilçesi'nde, Laleli'de(->), Ordu Caddesi, Fethi Bey Caddesi, Kurultay Sokağı ve Harikzedeler Sokağı'mn çevrelediği alandadır.
Ulusal Mimarlık Akımı'nın en önemli temsilcisi Kemaleddin Bey'in(-») İstanbul'da gerçekleştirdiği son binalar topluluğudur. 1918'de, Cibali, Fatih, Altımermer yörelerini yok eden büyük yangında evlerini ve varlıklarını yitiren aileleri barındırmak amacıyla inşa edildiklerinden, önceleri "Harikzedegân Apartmanları" olarak adlandırılmışlardır. Binaların tasarımına 1919'da başlanmış, inşaat 1922'de tamamlanmıştır. Apartmanların yapımı için kent halkından bağış toplanmış, bunların denetimi, Manizade Hacı Hüseyin Efendi'nin başkanlığındaki bir kurul tarafından yürütülmüş, arsa ise Evkaf Nezareti'nce sağlanmıştır. Arsa üzerinde daha önceleri Laleli Külliyesi'nin parçalarından Koska Medresesi bulunmaktaydı. Ancak bu bina, II. Meşrutiyet'ten önce yörede çıkan çeşitli yangınlar sonucunda tamamen yanarak ortadan kalkmıştır. Harikzedegân Apartmanları Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra, gelir sağlamak amacıyla yeni
kurulan Türk Hava Kurumu'na devredilmiş, uzun yıllar bu kurumun yönetiminde kaldıktan sonra, 1980'li yıllarda, Rama-da Oteli olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bugün ise Merit Oteli bu binada faaliyetini sürdürmektedir.
25 dükkân, 124 daire ve bunlara bağlı olarak, ortak kullanıma açık kapalı teras, çamaşırlık, kömürlük gibi servisleri içeren bu konut topluluğu, Laleli Camii'nin bitişiğinde, birbirini dik kesen iki iç sokağın çevresinde inşa edilmiş, altışar katlı, ortalarında ortak olarak kullanılan avluları bulunan dört bloktan oluşmuştu. Bugün bu iç sokakların üzerleri cam tonozlarla örtülerek bloklar birbirlerine bağlanmış, avluların da üzerleri camla kapatılarak buraları restoran, fuaye, lobi gibi, otelin büyük alan gerektiren işlevlerine tahsis edilmişlerdir.
Tayyare Apartmanları, istanbul'da, betonarme iskelet sistemiyle gerçekleştirilen ilk yapı grubu olarak dikkati çekmektedir. Ayrıca, o güne kadar bahçeli, tek evlerde, içedönük bir yaşam sürdürmüş olan Türk ailesinin mahremiyet anlayışına aykırı bir ortak yaşam biçiminin ilk kez bu çok katlı toplukonut projesinde önerildiği görülmektedir.
Ordu Caddesi'ne bakan ve arkadakile-
re göre birer modül daha büyük olan ön blokların cadde yönünde ikişer katlı 25 adet dükkân yer almaktadır. Bu blokların normal katlarında, otele dönüştürülmeden önce, üçer adet üç odalı, üçer adet dört odalı, ikişer adet beş odalı, toplam sekizer daire bulunmaktaydı. Daha küçük olan arka bloklarda ise normal katlarda dörder adet üç odalı, dörder adet de dört odalı, toplam sekizer daire yer almaktaydı. Blokların zemin katlarının arka bölümleri, arsadaki eğim nedeniyle toprak altında kaldıklarından, buralarda depolar, kömürlükler ve ortak çöp odaları yapılmıştı. Tüm blokların çatı araları, orta avlulara açılan, çok maksatlı, kapalı teraslar biçiminde tasarlanmış, buralara, sonradan kapıcı dairelerine dönüştürülen ortak çamaşırlıklar yapılmıştı.
Giriş akslarına göre simetrik bir biçimde planlanmış olan bloklarda konutlara ulaşım, orta avluları çevreleyen açık balkonlardan sağlanmaktaydı. Katlar arasındaki ulaşım ise bu balkonları birbirine bağlayan, simetrik olarak yerleştirilmiş merdivenlerle olmaktaydı. Bloklar otele dönüştürülürken avluların işlevlerinin değiştirilmesine karşın bu merdiven ve balkonlar oldukları gibi korunmuşlardır. Konutlarda mutfak, banyo, tuvalet gibi ser-
vis mekânları avlu çevrelerine yerleştirilmiş, odalar ise blokların dış kenarlarına dizilerek, buraların daha mahrem olması ve avluda olabilecek gürültülerden uzak kalması düşünülmüştür. Bugün bu bölümlerin tümü otelin konuk odalarına dönüştürülerek değiştirilmiştir.
Simetrik bir biçimde düzenlenmiş olan cepheler dönemin biçimleme anlayışını yansıtmaktadır. Betonarme iskelet sistemine göre gerçekleştirilmiş olmalarına karşın, dükkân açıklıkları basık, ikinci kat pencereleri ise yarım daire kemerlerle geçilmiştir. Simetrik düzenlemeyi vurgulamak amacıyla bazı odalar, birinci kat seviyesinden başlayarak, altıgen ya da dikdörtgen planlı, kapalı cumbalar biçiminde cepheden dışarı ve genel saçak seviyesinden yukarı doğru taşıtılmış, ön bloklarda bunlar, geniş, kıvrımlı saçaklarla örtülerek çatı katında buralara özel pencere düzenlemeleri yapılmış, ortalarına, kabartma harflerle "Ya Hafız" yazılı dairesel kitabeler yerleştirilmiştir. Bu kıvrımlı saçakların Laleli Camii'nin hemen bitişiğinde yer aldığı barok üsluptaki genel görüntüsüne uymak amacıyla gerçekleştirildiği düşünülebilir.
Tayyare Apartmanları'ndaki plan çözümleri, Batı Avrupa kentlerinde, sanayi devrimi sonrasında hızla artan kentsel nüfusun barınma gereksinimini karşılamayı amaçlayan, çok katlı sosyal konut yapılarının plan çözümlerini anımsatmaktadır. Tüm yaşam gereklerini karşılamayı amaçlayan bu sitelerde birçok işlevin ortak olarak kullanılan mekânlarda çözümlendiği, konut ünitelerinin en az boyutlarda tasarlandığı, sitelerin çoğu kez ticari amaçlı dükkân birimlerini de içerdiği bilinmektedir. Suriçindeki apartmanlaşmaya öncülük ederek kentin biçimsel evriminde önemli bir rol oynayan Tayyare Apartmanları, yapıldıkları yıllarda, İstanbul'un köh-nemiş konut stoğu yanında çağdaş yaşama uygun, ilk kez içinde akar su donanımı bu-
lunan, elektrikle aydınlanan, konforlu bir konut grubu olarak halkın beğenisini kazanmış ve 20. yy'ın başlarında Türk toplumunun sosyal yaşamındaki dışa açılmayı simgeleyen ilk ve en belirgin toplukonut örneğini oluşturmuştur.
Bibi. S. Çetintaş, "Mimar Kemalettin, Mesleği ve Sanat Ülküsü", Güzel Sanatlar. S. 5 (1944), s. 107; Y. Yavuz, "Türkiye'de Çok Katlı Sosyal Konuta ilk Örnek: tstanbul-Laleli'de Harikzedegân Katevleri", Çevre, S. 4 (1979), s. 80-84; Yavuz, Mimar Kemalettin, 53-54, 271-279.
YILDIRIM YAVUZ
Dostları ilə paylaş: |