VAK'A-İ HAYRİYE
358
359
VALİDE BENDİ
Salvatore Valeri'nin Dolmabahçe Sarayı'nda bulunan "Kâğıthane'den Görünüm" adlı eseri. S. Germaner-Z. înankur, Oryantalizm ve Türkiye, ist., 1989
Selase(->) kadıları, yeşil sarıklı seyitler ve şerifler ise nakibüleşraf efendi ile güruh güruh saraya geldiler. Yeniçeriler ise yolları tutup kalabalıkları zorla geri çevirmeye çalıştılarsa da başaramadılar. Bu sırada pek çok yaralama ve öldürme olayı yaşandı.
Sarayın Alay Meydanı'nı dolduran ve Ayasofya Meydanı'na taşan yaklaşık 60 kişilik sivil, asker, talebe, ulema kalabalığı önlerinde sadrazam, şeyhülislam, eski şeyhülislamlar, vezirler, reisler olduğu halde sancak-ı şerifle birlikte ve tekbirler getirerek Sultanahmet'e doğru yürüyüşe geçtiler. Bu sırada Ahıskalı Ahmed Hoca etkili bir duada bulundu. II. Mahmud ise harekâtı izlemek için, Bâb-ı Hümayun Köşkü'ne gelmiş bulunuyordu. Açılan iç cebehane-den de silahı olmayanlara silah dağıtılmıştı.
Önde binlerce kavuklunun yürüdüğü muazzam kalabalık Atmeydanı'na gelen veya gelmekte olan yeniçerileri iyice korkuttu. Çoğu, ara sokaklardan kaçmaya başladı. Meydana gelenler Sultan Ahmed Camii'nin içini dışını doldurdular. Sancak-ı şerif, minbere asıldı. Sadrazamın isteği üzerine ulema, yeni bir fetva hazırlayarak "zorbalarla çarpışmanın farz olduğunu" bildirdiler. Kılıcını ilk çeken sadrazam oldu ise de vezirler böyle bir durumda kendisinin burada kalıp işleri yönetmesinin doğru olacağını bildirdiler. Ağa Hüseyin Paşa serasker unvanı ile açılan kent savaşının komutanlığına getirildi. Mehmed İzzet Paşa yardımcısı atandı, iki paşa, At-meydanı'ndan iki ayrı kol halinde hareket ettiler. Divanyolu, Bayezid Camii etrafı, Uzunçarşı ile diğer yollan tutmaya çalışan zorbalar, önde iki topun da götürüldüğü silahlı kalabalıkların yurüşüyü karşısında çözüldüler. Kaçanlar Etmeyda-nı'nda toplanmaktaydı. Ağa Hüseyin Paşa topçu askeri ile Divanyolu'ndan, Mehmed izzet Paşa ise humbaracı, lağımcı, kalyoncu sınıfları ile Saraçhane tarafından Et-meydam'na yöneldiler. Daha sonra Atmeydanı'na gelenlerden oluşturulan üçüncü bir kol da arkadan sevk edildi. Ağa Hüseyin Paşa'nın kolu ile zorbalar arasında Horhor Çeşmesi'nde şiddetli bir çatışma oldu. Yeniçeriler epeyce bir ölü bırakıp çekildiler. Etmeydam'na sığınanlar kapıları kapatıp arkasına taş yığdılar. Gelen kollar ise Yeni Odalar denen buradaki kışlaları çepeçevre kuşatmaya aldı. Baruthane Nazırı Necib Efendi'nin komutasındaki üçüncü kol da geldi. Topların ateşlenmesiyle ortalık bir anda cehenneme döndü. Etmey-danı'nın kapısı yıkıldı. Atılan toplarla ve tüfek ateşleriyle yüzlerce yeniçeri öldürüldü. Karacehennem İbrahim Ağa adlı topçu subayının, herkese cesaret veren atılışı üzerine asker ve halk, Etmeydam'na girdi. Zorbalar kaçacak yer ararken topçular, salkım ve yağlı paçavra atarak yangın çıkardılar. Yeni Odalar(->) bir anda yangın yerine döndü.
Ağa Hüseyin Paşa ile Mehmed İzzet Paşa, burada gerekli önlemleri aldıktan sonra Şehzadebaşı'ndaki Eski Odalar'a(->) yöneldiler. Firar edip buraya sığman aşçı, usta vb yeniçeri subayları öldürüldü veya tutuklandı. Tutuklananlar Atmeydanı'na yar-
gılanmaya gönderiliyordu. Sultan Ahmed Camii'nde karargâh kuran sadrazam ve devlet erkânı, getirilenleri birer-ikişer sorguladıktan sonra hünkâr mahfili altındaki odada idam ettirmekteydiler. Öldürülenlerin cesetleri sürüklenerek Atmeyda-nı'nın ünlü çınar ağacı altına bırakılıyordu. Yargılanmaları daha sonra yapılacak olan yeniçeri ağası ile sekbanbaşı ve diğer büyük yeniçeri zabitleri için de Atmeyda-nı'nda bir tutuklu çadırı kurulmuştu. Surların tüm kapılan kapatıldığından, sağa sola dağılan kimi yeniçeriler, yüksek duvarlara tırmanıp kaçmaya çalışırlarken, kimileri de dul kadınların, yoksulların evlerine girerek tehditle saklandılar. İstanbul kapılarına birer kapıcıbaşının yönetiminde yeter sayıda humbaracı neferi konulduğu gibi, kullukların(-0 yönetimi de Topçu-başı Numan Ağa'ya verildi. Tophane, Dikilitaş, Bâb-ı Kubbeli, Çınar Kapısı, Kemeral-tı girişlerine nöbetler konuldu. Gece kol gezmek üzere tertipler yapıldı. Mahalle halklarının nöbet beklemeleri işi de imamlara bırakıldı. Mehmed İzzet Paşa sekban-larıyla Üsküdar'a geçti. Ağa Hüseyin Paşa, Süleymaniye Camii avlusunda çadır kurdu. Kentin içine ve varoşlanna tebdiller salınarak kaçan, saklanan yeniçerilerin yakalanması önlemleri alındı. O gün akşam ve gece sadrazamla devlet erkânı, ulemanın birçoğu Sultan Ahmed Camii'nde kaldılar. Sanki İstanbul yeniden fetholunmuş gibi, herkes kurtuluş heyecanı yaşamaktaydı.
Ertesi 16 Haziran Cuma günü yargılamalar ve idamlar sürdürüldü. İki günde yargılanıp idam edilenlerin sayısı 200'ü aşkındı. Ağa Hüseyin Paşa ise kendi karargâhında 120 zorbayı idam ettirmişti. II. Mahmud, o gün cuma selamlığı(->) için Soğuk-çeşme'deki Zeyneb Sultan Camii'ne gitti. İlk kez bir cuma selamlığında mevkib-i hümayunda yeniçeri zabitleri, yollarda da yeniçeri sıraları yoktu. O akşam cami mahfilinde yapılan toplantıda yeniçeriliğin kaldırılması, yerine Asâkir-i Mansure-i Mu-hammediye(->) adı ile yeni bir örgüt kurulması kararlaştırıldı. Ertesi gün padişahın da görüşü alınmak suretiyle bu karar kesinleşti ve bir ferman kaleme alındı. Bu fermanın çoğaltılan örnekleri ivedilikle eyalet valilerine gönderilerek yeniçeriliğin yasaklandığı, yakalanan yeniçerilerin cezalandırılmaları, yeniçerilikle ilgili tüm sembollerin, hattâ bunlara ilişkin adların kullanılmayacağı duyuruldu.
17 Haziran Cumartesi günü de yargılamalar ve tutuklamalar sürdü. Üç gün boyunca kentte 6-10.000 arasında yeniçeri öldürülmüş, sürülmüş veya kaçmıştı. Onlarla birlikte pek çok işsiz, serseri, hamal, Arnavut da İstanbul'dan sürgün edildiler. İdam edilenlerin cesetleri ilk iki gün çınar altında bekletildikten sonra geceleyin denize atıldı. Dönemin şairleri, bir zamanlar zorba yeniçerilerin haksız yere öldürttükleri devlet adamlarının cesetlerini ve kellelerini astıkları çınarın altına, son yeniçerilerin ölülerinin yığılması karşısında türlü tarihler düşürüp manzumeler yazdılar. Ke-çecizade İzzet Molla ise Bir zaman ehl-i
fitne Cami-i Han Ahmed'de/Bî-günah as-mışdı kullarını Hallâk'ın/Şimdi erbâb-ı şeka 'nın dökülüb kelleleri /Meyve vaktine yetişdik Şecer-i Vakvak'm kıtasını söyledi.
Yeniçerilerin İstanbul'daki üç kışlası (Yeni Odalar, Eski Odalar ve Ağa Kapısı) olaylar sırasında yıkıldı veya tahrip oldu. Etmeydanı dümdüz edilerek buraya Ah-mediye adı verildi. Eski Odalar'ın arsasına Sultan Ahmed Külliyesi vakfı için dükkânlar ve evler yapılması kararlaştırıldı. Ağa Kapısı ise önce "daire-i askeriye" yapılmak istendi ise de daha sonra buraya şeyhülislamlığın yerleşmesi ve adının da "Bâb-ı Meşihat" olması kararlaştırıldı.
Zorba döküntülerinin yakalanması, sorgulama ve idamları sürerken 17 Haziran günü, sancak-ı şerif Sultanahmet'ten alınıp Topkapı Sarayı'na götürüldü. II. Mahmud sancak-ı şerifi Bâbüsselam denen Orta Ka-pı'da karşıladı. Kendi eliyle Bâbüssaade önündeki taht yerine dikilen gönderine astı. Teberdarlardan nöbetçiler konuldu. Zemine halılar döşendi ve hafızlar Kuran okumaya başladılar. Sancak-ı şerifin burada olduğu günler boyunca Bâbüssaade eyvanı altında vakit namazları kılındı. II. Mahmud, 17 Haziran günü Kubbealtı'nda sadrazamı, şeyhülislamı ve devlet erkânı ile ulemayı ve hizmeti geçenleri kabul edip ödüllendirdi. Sokaklarda dolaşan tellallar ise yeniçeriliğin kaldırıldığını, yerine Asâkir-i Mansure-i Muhammediye'nin kurulacağını, herkesin işine gücüne dönmesini duyurdular.
Padişahın uygun görmesi üzerine sadrazam ve vezirler 2 Ağustos'a kadar saray avlusuna kurulan çadırlarda iskân ettiler. Padişah da kendisi için düzenlenen Silah-darağa Köşkü'nde kaldı ve gerekli olmadıkça Beşiktaş Sarayı'na gitmedi.
Vak'a-i Hayriye'den sonraki 1,5 aylık süre boyunca İstanbul didik didik arandı. Hamamlarda, viranelerde saklananlar, kıyafet değiştiren zorbalar yakalandı. Örneğin, ayaklama günü Yenikapı, Kumkapı, Altımermer taraflarını soyduktan sonra bir evde sandık içine gizlenen ünlü zorbaba-şılardan Nakilçi Mustafa, Kocamustafapa-şa'da bir evde bulundu. Yeniçerileri saklayanlara da ağır cezalar uygulandı. Ayaklanmalara katılan ve sık sık rezalet çıkaran Boğaz yamaklarının zorbaları idam edilirken diğerleri memleketlerine gönderildi.
İstanbul'da yeniçerilerin işlettikleri gedik nizamındaki kahvehaneler yıkıldı ve ocakları sökülerek dükkâna çevrildi. Yine, yeniçerilerin tekelindeki iskeleler, mesire yerleri için de yeni nizamlar konuldu. Fuhuş yuvaları yerle bir edildi. Boğaziçi, Kasımpaşa, Üsküdar, Galata ve Eyüp'teki benzer yerler tek tek incelenip dürüst kimselere teslim edildi. Dükkânlarda toplanılması, özellikle de berber dükkânlarında tıraş öncesinde veya sonrasında oturulması yasaklandı. Sarayda yapılan bir toplantıda ise İstanbul'daki tüm dergâh şeyhleri ile ulema hazırken Bektaşîliğin de yasaklanması kararı alındı. Bektaşîlerin çoğu ta-kiye yoluna başvurup tarikat değiştirdiler, suçlu görülenleri idam edildi veya sürgüne gönderildi.
Bu son olay için Ağalar eyledi câhinıe sefer/ Çaldı Bektaşîler de göç borusu diyen Keçecizade İzzet Molla'nın Yeniçeri Oca-ğı'mn kaldırılmasına ilişkin kıt'ası ise çok meşhurdur:
Tecemmu eyledi meydan-ı lâhme / Idüb küfrân-ı ni'met nice bâğî/Koyub kaldırmada ikide birde/Kazan devril-, di sundurdu ocağı.
Bibi. Es'ad Efendi, Üss-i Zafer, İst., 1293; Ta-rih-i Cevdet, XII, 154 vd; Tarih-i Lutfi, I, 8 vd; Danişmend, Kronoloji, IV, 110-111; (Bir Amerikalı), "Yeniçeriliğin Kaldırılması", Hayat Tarihi Mecmuası, S. 7 (Ağustos 1971), s. 46 vd; E. Nutku, "Vak'a-i Hayriye Nasıl Hazırlandı", ae, S. 2 (Şubat 1972), s. 640 vd; S. Kumbaracılar, "Yeniçeriler ve Vak'a-i Hayriye", ae, S. 2 (Mart 1973), s. 71 vd.
NECDET SAKAOĞLU
VAK'A-İ VAKVAKİYE
bak. ÇINAR OLAYI
VAKİT
Bir dönemin etkili günlük gazetelerinden. İlk sayısı 22 Ekim 1917'de çıktı.
Mehmed Asım (Us) ile Ahmet Emin'in (Yalman) sahipleri olduğu gazete, yazar ve muhabir kadrosunun zenginliğiyle hemen tutundu. Kadroda Ali Naci (Karacan), Enis Tahsin (Til), Kâzım Şinasi (Dersan), Necmettin Sadık (Sadak), Ahmet Şükrü (Esmer), Hakkı Tarık (Us), Ruşen Eşref (Ünay-dm) gibi gençlerin yanısıra, dönemin ün yapmış Ziya Gökalp, Ahmed Rasim, Reşat Nuri (Güntekin), Satı Bey, Selim Sırrı. (Tarcan), Hüseyin Cahit (Yalçın), Halide Edip (Adıvar) gibi yazarları yer alıyordu. Dinamik bir gazetecilik yaptı ve I. Dünya Savaşı dönemi yolsuzluklarının üzerine gitti.
Vakit Mütareke döneminde ilke olarak Milli Mücadele'yi desteklemekle birlikte iki kurucu arasında anlaşmazlık baş gösterdi. Ahmet Emin manda yalısı iken, Mehmet
.^SCV'^^ytA.1-*^*"*-^'--'' ur-A--*-*.* İL .- Saffet bey ı
Vakit Gazetesi
O. Koloğlu, Türk Basım Kuvayi Milliye 'den Günümüze
Asım, Mustafa Kemal'in tam bağımsızlık tezinden yana oldu. Ahmet Emin'in Malta'ya sürülmesi üzerine gazete tamamen Ankara'nın politikalarını izledi. Zaferden sonra ortaklar ayrıldılar ve gazete ikisi de Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili olan Mehmet Asım (Us) ile Hakkı Tarık (Us) kardeşlerin yönetiminde partinin sözcüsü haline geldi. Bu niteliğini sonuna kadar da sürdürdü. Mütareke yıllarında kapatıldığında Muvakkat, Evkat gibi isimlerle çıkan gazete 1933-1936 arasında Kurun adını taşıdı. İsmail Safa, Fikret Adil, Ömer Rıza Doğrul, Osman Cemal Kaygılı gibi yazarlar ve Münif Fehim gibi ressamların katkısıyla ilgi topladı. Bir ara 25.000 tirajla Türkiye'nin en büyük gazetesi niteliğini de kazandı. 1950'den sonra fonksiyonunu kaybetti. 1959'da bitkisel yaşama girdi. 1967'de Vakıt-Avcılık Spor adıyla dergi haline dönüştü ve Asım Us'un o yıl ölümüyle kapandı. Vakit Müessesesi ayrıca Haber-Akşam Postası (1931-1957), En Son Dakika (1939-1949) gazetelerini çıkarmış, kitap yayımcılığı da yapmıştır.
ORHAN KOLOĞLU
VALENS KEMERİ
bak. BOZDOĞAN KEMERİ
VALERI, SALVATORE
(1856, Nettuno -1946, Nettuno) İtalyan ressam.
San Luca Akademisinde resim eğitimi gördü. 1870'li yıllarda Cesare Maccari'nin öğrencisi olduğu anlaşılan sanatçı, 1871 yazında, bir desen yarışmasında üçüncülük kazandı ve 1880'lerin başında İstanbul'a gitmek üzere İtalya'dan ayrıldı. İngiltere Elçisi Lord Dufferin'in tavsiyesi üzerine Sanayi-i Nefise Mektebi'nin(-0 yağlı-
boya atölyesine hoca olarak atanmış, Mart 1883'ten Ağustos 1915'e kadar bu görevde kalmıştır. Sanatçı 1901, 1902 ve 1903 İstanbul Salonları'na katılmıştır. Şişli'de küçük bir atölye açan Valeri, II. Abdülha-mid'in oğullarına özel resim dersleri vermiş ve padişah tarafından "şehzadelerin öğretmeni" unvanı ile ödüllendirilmiştir. Sanatçı, I. Dünya Savaşı sırasında Türkiye'den ayrılarak doğduğu Nettuno'ya dönmüş ve burada özel bir resim okulu açmıştır.
Valeri eserlerinde suluboya, pastel ve yağlıboya gibi çeşitli malzemeler kullanmıştır. Kadın portresinde olduğu gibi portrelerinde, modelinin iç dünyasını yansıtmayı amaçlamış ve çoğunlukla figürü tek başına vermiştir. "Çingene Kadın", "Seyyar Kundura Tamircisi", "Saka", "Oynayan Çingene Kadın" adlı eserlerinde ise İstanbul tiplerini kişisel özelliklerden çok genel özellikleri ile işlemiştir.
Bibi. M. Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdı, ist., 1971; A. Çöker, Osman Hamdı ve Sanayi-i Nefise Mektebi, ist., 1983; S. Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, ist., 1986; S. Ger-maner-Z. Inankur, Oryantalizm ve Türkiye, İst, 1989.
HALENUR KATİPOĞLU
VALİDE BENDİ
Kâğıthane Deresi'nin kollarından Acıelma Deresi'nin kolu olan Arabacı Mandırası Deresi'nin doğu kolu üzerindedir. Taksim isale hattının, içi sırlı künklerden galeriye çevrilmesinden sonra, sisteme daha fazla su vermek imkânı hasıl olunca bu bent yaptırılmıştır.
Taksim Suyu Tesisleri'ndeki(->) üç bentten, inşa tarihi itibarı ile ikincisi olan Valide Bendi, III. Selim'in annesi Mihrişah Valide Sultan tarafından 1797'de yaptırılmış-
L
VALİDE CAMÜ
360
361
VALİDE CAMÜ
tır. Mihrişah Sultan'ın bu büyük vakfından başka Üsküdar'da da bir isale hattı vardır.
Bent planda kırık eksenlidir ve iki büyük payanda kütlesine dayanarak kemer-ağırlık barajı gibi çalışmaktadır. Bendin üstü mermer kaplıdır ve hava tarafına doğru eğimlidir. Bendin hava tarafındaki yüzü yatay 1,57 m, düşey 10,4 m olacak şekilde eğimlidir. Hidrolojik bölgesi 1.825 km2 olduğu için daima su ile dolar ve fazla su hidrolojik bölgesi az olan II. Mahmud Bendi'ne aktarılır. Memba tarafındaki yüzü 113 cm yüksekliğinde ve 12 cm kalınlığında payandalar ile takviye edilmiş mermer plakalar vasıtasıyla göl hacmi artırılmıştır. Mansap tarafındaki talvegden mermer plakların üstüne kadar olan bendin yüksekliği 11,35 m, iki sahil arasında kırık hat olarak uzunluğu 103,90 m, kret genişliği 4,75 m, tabanda duvar kalınlığı 6,32 m'dir. Dip tahliyesi 200 mm çapındaki boru üzerine konan vana ile yapılır. 100 mm çapındaki boru ve aynı çaptaki vana yardımı ile su alınır.
Hava tarafındaki ölçme tertibatının olduğu hacmin üzerinde III. Selim'in tuğrası vardır. Ölçme sandığı üzerine konmuş, eksenleri su seviyesinden 96 mm aşağıda olan 11 adet kısa boru (lüle) vasıtasıyla alınan debi ölçülür. 26 mm çapındaki kısa borudan akan debi l lüle=52 m'/gün olarak tarif edildiğine göre 11 borudan 56 lüle (2.912 mVgün) su alınabilir. Bu bent yapıldıktan sonra Taksim Tesisleri'ne 23 lüle (1.196 mVgün) kadar bir debi kazandırılmıştır. Bu 23 lüleden 16 lüle Taksim Suyu Tesisleri'ne, 2 lüle yine aynı yere hakk-ı mecra olarak verilmiş, geri kalan 5 lüle valide sultanın arzusuna bırakılmıştır. Ben- • din(-») altındaki bir maslaktan ayrılan galeri vasıtasıyla 5 lüle su, Karanlık Bent'in haznesine gönderilir ve Kırkçeşme Tesisleri'ne^) katılmış olur. Bu yüzden valide sultanın Eyüp'teki hayratına Kırkçeş-me'den 5 lüle (260 mVgün) su tahsis edilmiştir. Yaptırdığı Kirazlı Bent'in(-0 hizmete girmesi üzerine (1818) II. Mahmud, Valide Bendi'nin suyunu Taksim isalesine verdirtmiştir. Bendin üzerinde ta'lik hatlı 4 sütunluk kitabenin kasidesi Arif tarafından yazılarak son beytin her iki mısraına 1211/1796 tarihi düşürülmüştür. Bendin payandalarının arasında üstüne 3 basamakla çıkılan bir namazgah vardır. Bibi. Yüngül, Taksim Suyu; Çeçen, Taksim-Hamidiye.
KAZIM ÇEÇEN
•ŞSM'-:?! j'Ö3«l;fffS^S Valide Bendi
sfiKSjfe'KKl^SsJSgKsSsfSs;?;: Kâzım Çeçen
VALİDE CAMÜ
Fatih tlçesi'nde, Aksaray Meydanı'nda ve meydanın kuzeybatı kesimindedir.
Valide Camii, aynı yerdeki yanmış bir caminin arsası üzerine yapılmıştır. Bu caminin adı, kaynaklarda Hacı Mustafa Ağa Cami veya Kâtip Camii olarak geçmektedir.
Valide Camii, adından da anlaşılacağı gibi, Abdülaziz'in (hd 1861-1876) annesi Pertevniyal Valide Sultan(->) tarafından yaptırılmıştır.
Pertevniyal Valide Sultan'ın çok önem vererek yaptırdığı cami, aslında mektep, türbe, muvakkithane ve sebilden oluşan bir külliye olarak tasarlandı. Ç. Uluçay'ın bulduğu belgelere göre bu yapım için satın aldığı arsalara 753.845 kuruş ödedi. "Cami Ortaköy Camii büyüklüğünde ama avlusu daha geniş olacaktı". Bu isteğe göre plan hazırlandı ve beğenildi; Kasım 1869'da büyük törenlerle caminin temeli atıldı. Davetlilere 69.880 kuruşluk hediye dağıtıldı. Geleneklere uygun olarak caminin temellerine 3.225 Osmanlı liralık altın ve gümüş para serpildi. H. Şehsuvaroğlu, Pertevniyal Valide Sultan'ın giysi değiştire-
Valide
Camii'nin
planı.
Afife Batur
rek çevredeki bir evden töreni izlediğini nakletmektedir.
Cami, mektep, türbe ve muvakkitha-nenin inşası 3 sene sürdü. Caminin inşasında 222 amele çalışıyordu. Bina baş-memurluğuna Husrev Ağa, kâtipliğine Sami, Bedros Kalfa, duvarcı Ohannes, eminliğe Kavas, mutemetliklere Mehmed Ağa, Hasan Ağa, Abbas Ağa, Kadri Ağa, Ali Ağa, İbrahim Ağa, İzzet Ağa ve Agop getirilmişlerdi. Binaların yapımı 1871'de sona erdi.
Yapının mimarı Sarkis Balyan'dır, tasarıma Agop Balyan'ın da katıldığı, çizim işlerinde desinatör Osep'in çalıştığı bilinmektedir. Sarkis Balyan, uygulama ve şantiye yönetimi için Bedros Kalfa ve duvarcı Ohannes ile dülger kolbaşısı Dimitri'yi görevlendirmişti.
Caminin inşaatıyla birlikte, yapının karşısındaki köşeye valide sultan kendi türbesini de yaptırmış, ayrıca Mahmudiye adını verdiği bir okulun temelleri atılmıştır. İmam, müezzin ve türbedar için konutlar yaptırılmış ve tüm bunların yönetimi, caminin vakfiyesinde ayrıntılarıyla saptanmıştır.
Valide Camii'nin mimarı olarak bazı kaynaklar, italyan mimar Montani'nin de adını vermektedir. Halil Edhem Eldem'in ve T. Öz'ün yayınlarında görülen bu atfın hangi belgeden kaynaklandığı belli değildir. Buna karşılık Sarkis ve Agop Balyan'ın tasarım ve yapımla ilgilerini gösteren çok sayıda belge Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde mevcuttur. Mimar Montani tam da bu yıllarda 1873 Viyana Evrensel Sergisi'ne hazırlanmakta olunL'Architectu-re Ottomane adlı anıtsal kitap için çalışmakta ve önemli yapıların rölövelerini yapmakta, bezeme motiflerini çizmektedir. Bu rölövelerden esinlenerek bâzı bezeme
motiflerini tasarlamış veya hazırlamış olması olasıdır. Ancak bugüne kadar buna ilişkin herhangi bir belge bulunamamıştır. Valide Camii, 19. yy'm bütün büyük camilerinde olduğu gibi, son cemaat yeri artık bir küçük köşke dönüşmüş giriş bölümü ile geleneksel harimden oluşmaktadır. Birkaç küçük farklılık dışında giriş bölümü simetrik bir plan ve kitle düzenine sahiptir. Benzemesi istenilen Ortaköy Camii'nden farklı olarak giriş bölümü, girişe doğru kademeli olarak öne çıkar. Beş basamaklı bir merdivenle ulaşılan tek katlı giriş mekânı, oldukça büyük bir hole açılmaktadır. Hol birer koridorla bu bölümün harem ve selamlık olarak ayrılmış mekânlarına bağlanır. Holden, harim mekânına açılan ve son cemaat yeri işlevi gören bir ara mekâna geçilir. Bu ara mekân, 19. yy camilerinde son cemaat yerinin içe alınıp ha-rime doğrudan açıldığı plan düzenlemelerine bir başka örnektir. Holün batısındaki salon, eskiden kitaplık olarak kullanılmaktaydı. Burada bulunan önemli ve değerli kitaplar Süleymaniye Kütüphanesi'ne devredilmiştir. Kitaplık salonunun harem bölümünde simetriği olan mekânda, giriş bölümünün batı ucundaki valide girişini üst kata bağlayan gösterişli bir merdiven bulunmaktadır. Üst katta sultan ve maiyeti için ayrılmış salonlar ve harim bölümüne küçük balkonlarla açılan harem namazlığı yer alır.
Harim, 10x10 m bir kare alt yapıya oturan yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe altındaki mekân, askı kemerlerinin intradoslan geniş tutularak yanlara doğru açılmıştır. Böylece kubbenin büyük olmayan çapına karşılık daha geniş ve aynı zamanda yüksek bir merkezi mekân elde edilmiştir.
Valide Camii'nin kitlesi ve cepheleri o zamana kadarki bütün diğer 19. yy camilerinden farklı biçimde düzenlenmiştir. Mihrap cephesiyle doğu ve batı cephelerinde üç pencere aksını içeren orta bölümler birer çıkma yaparak öne alınmış ve üçgen biçimli büyük birer korkulukla bitirilmiştir. Köşelerdeki büyük taşıyıcı ayaklar da birer çıkma ile dışarıya alınmış ve üst katlarda kule gibi yükselerek cephe konturunu belirlemiştir. Böylece her cephe kendi başına bir bütünlük ve özellikle üçgen öğenin vurgulandığı bir amtsallık kazanmıştır. Bu düzenleme bir yandan da cepheye daha sivil bir görünüm vermektedir. Cami cephelerinin alışılmış geleneksel öğesi olan askı kemerlerinin görüntüsünün silinip yerine içerideki strüktürden bağımsız bir cephe giydirilmesi bu yapıyla başlayan -ve Yıldız Camii ile sürdürülecek olan- çok yeni ve ayrıca anlamlandırılması gereken bir tasarım özelliğidir. Bu tasarımda kubbe âdeta geri plana alınmıştır. Onaltıgen yüksek kasnağı, geometrik bölümlemesi ve dekorativizmi kubbenin bilinen imgesini değiştirmiştir.
Valide Camii, İstanbul camileri içinde bezeme bolluğu ve çeşitliliği ile ayırt edilir. Beden duvarları, değinilen cephe düzeni içinde belirgin bir düşey vurguyu öne çıkaran bir bölümleme gösterirler. One çı-
Valide Camii
Ara Güler, 1954
kan orta bölümde alt ve üstte üçer büyük pencere yer alır. Tüm pencereler düşey pi-lastrlarla, sütunçeler ve profillerle ayrılmış bölmelere yerleştirilmiştir. Pencereler, sırt çizgileri profillerle belirtilmiş sivri kemerli öğelerdir. Kemer karnının içine neogotik üslupta bir tane tam, iki tane de yarım rozet motifinden oluşan oymalı bir perde yapılmıştır. Alt pencerelerde ayrıca dökme demirden son derece incelikli işlenmiş parmaklıklar vardır.
Neogotik düzenlemelere her bölümde yinelenen mukarnaslı korniş parçalan, dekoratif sağır niş öğeleri vb Osmanlı motifleri eşlik etmektedir. Mukarnas dizilerinin özellikle cepheleri taçlandıran alınlıkta üst üste üç sıra olarak kullanımı, alınlık ve alınlığın geleneksel taş oyma tekni-ğindeki petek dokusu, Osmanlı mimarlığının daha sonra benimseyeceği yeni bir çizgiyi oluşturmaktadır. Üçgen taçlandırma öğesi bu camide âdeta bir girişi işaret edercesine alt kat orta penceresi üstünde de kullanılmıştır.
Köşelerdeki ayaklar alt kesimde, profillerle belirlenmiş panolarla bölümlenmiş, içine sağır niş motifi ve bir şemse yerleştirilerek bir mukarnas dizisi ve rumîlerden oluşan taş oyma bir tepelik motifi ile bitirilmiştir. Ayağın bundan sonraki üst bölümü, neogotik bir vurguyu öne çıkaran, ince ve yüksek sütunçelerin üst üste dizi-lişiyle yükselen öğelerle düşey planda bölümlenmiş bir kuledir. Böylece kulede kare plandan sekizgene geçilir. Elde edilen çokgenin yüzeyleri, tümü taş oyma mukarnaslı nişler, düz sağır niş motifleri ve çeşitli geometrik motiflerin üst üste dizilimiy-le bezenmiştir. Kule, dilimli bir soğan kubbe motifi ile bitirilmiştir.
İçeride altın yaldızla parlatılan mavi
İ3H&ÖS Sjî-SK-fr W5;Î3İ«PB??ÎI»Ç
Sî&ıBeîîsj&B; B*i^ş*^A*W»--..-viffiKsBsr"-"— îv^-••••
rengin egemen olduğu zengin bir kalem işi bezeme vardır. Tüm yüzeyleri kaplayan bezemenin gerek tasarımı, yerleşme düzeni, gerekse desen ve motifleri Osmanlı mimari dekorasyonunun geleneksel çizgisine bağlıdır. Ancak gelenekten farklı olarak tüm yüzeylerin bezeme için kullanılışı ve daha sistematik bir çerçeveleme gözlenir.
Cephede olduğu gibi içeride de alt pencerelerin bitiminin üstünde sürekli bir mukarnas şeridi kat kornişi gibi dolaşır, iç mekânı iki kata böler ve yüksekliğine gelişimini dengeler. Pencere, ayak vb mimari öğelere bağlı olarak duvar yüzeylerinde dikdörtgen çerçeveler oluşturulmuştur. Sağır nişler, yıldızlar, mukarnas dilimleri, rumîler en çok kullanılan motifler ve bezeme öğeleridir. Askı kemerlerinin int-rados alanlarına hatayiler yerleştirilmişitr. Pandantif yüzeylerine birer büyük altı köşeli yıldız işlenmiştir.
Kubbe, üç sıra mukarnas şeridiyle oluşturulmuş etek üzerinde 16 dilimli bir bezeme örgesine sahiptir. Bu düzenleme, göbekteki yazı madalyonu dışında geleneksel çizgiden farklıdır. Kasnak pencereleri aksına rastlayan dilimli kemer motifleri ve bunlara bağlı olarak çizilen desen, yeni bir öneridir.
Aslında içeride kullanılan geleneksel motiflerin de 16. veya 17. yy örneklerinden renk, oranlar, çizgileme teknikleri vb açıdan ayrıntılandırılabilecek birçok fark taşıdıkları belirtilmelidir. Tüm uygulama, bu açıdan Osmanlı bezeme geleneğinin yeni bir yorumu olarak nitelenebilir.
Valide Camii İstanbul'un kentsel düzenleme çalışmalarında en çok zarara uğrayan tarihi miraslarından biridir. 1956-1959 arasında Aksaray Meydanı düzenlemesi ve Vatan ve Millet caddelerinin açılması çalış-
Dostları ilə paylaş: |