VANİKÖY
Elenikos Füoloyikos Siloğos, XX-XXII, eki [Parartema] [1891, s. 33-531). Aynı konuyu sonra, İstanbul'un etrafını çeviren surlara dair kitabında (s. 316-341) etraflı surette açıklamıştır.
Van Millingen, İstanbul'un gerek kara tarafı, gerek Marmara ve Haliç kıyısındaki surlarına dair o vakte kadar hiç yapılmamış bir araştırma ve incelemeyi gerçekleştirmiş ve bunu XI+36l sahifelik bir cilt halinde yayımlamıştır (Byzantine Constan-tinople, The Walls oftbe City and adjo-ining historical sites, Londra, 1899). Bazı çizgi resimler, krokiler ve o yıllarda surların ayrıntılarını gösteren fotoğraflarla zenginleşen bu eser, istanbul surları hakkında önemli bir araştırma olarak hâlâ değerini korumaktadır.
Van Millingen'in İstanbul hakkındaki ikinci eseri geniş okuyucu kitlesi için yazılan ve şehrin tarihçesi, Bizans döneminden kalan mimari eserleri ve biraz da 20. yy'ın başlarındaki görüntüsü hakkında bilgi veren K+282 sahifelik kalın bir kitaptır {Constantinople, Londra, 1906). Bu kitabın ilgi çekici bir tarafı içinde metin dışı olarak basılmış, Warwick Goble adında bir ressamın suluboya (akuarel) tekniğinde yaptığı resimlerdir. Sayıları 63'ü bulan bu güzel resimlerde, İstanbul'un tarihi eserleri yanında, çeşidi köşelerden manzaraları, esnaf tipleri, çarşıdan, dükkânlardan görüntüler, sokaklar, evler ve o yılların kıyafederi ile iki genç Türk kadını tasvir edilmiştir. 13 bölüme ayrılan metinde ise istanbul'un fetihten önceki tarihçesi ile eserlerine ağırlık verilmiştir. 3 bölüm surlara ayrılmıştır. 2 bölümde ise eski Bizans kiliseleri tanıtıldıktan sonra, kitabın yazıldığı yıllardaki şehir ve dini bakımdan çeşitlilik ile dervişlerden bahsedilir. Kitabın son bölümü Türk kadınına ayrılmıştır.
Van Milingen, istanbul'daki Bizans döneminden kalmış eski kiliselere özel ilgi duyduğunu önceki kitabında belli etmişti. W. S. George tarafından hazırlanan, o yıllarda Askeri Müze olan Aya irini Kili-sesi'ne dair yayımlanan büyük boydaki kitaba tarihçesine dair bir bölüm yazmak suretiyle katkıda bulunmuştu (The Church of Saint Eirene at Constantinople, with an historical notice by A. Van Millingen, Ox-ford, 1912, s. 1-8).
Bunun arkasından Van Millingen, çok yıl önce Avusturyalı mimar D. Pulg-her'in(->) giriştiği bir çalışmayı yeni baştan ele alarak, İstanbul'daki hemen hemen hepsi cami veya mescide dönüştürülmüş eski kiliselerden 19. yy'ın sonlarında ayakta duranlara dair büyük bir eser hazırlamıştır (Byzantine Churches in Constantinople, Their bistory and architecture, Londra, 1912). Edinburgh'da mimarlık öğretim görevlisi olan Ramsay Traquair bu çalışmanın plan ve kesitlerini çizmiş, W. S. George ile A. E. Henderson da yardımcı olmuşlardır. XXLX+352 sahifelik bu kalın cildin içinde çok sayıda plan ve kesit gibi çizimlerden başka (toplam 116 tane), metin dışı 92 levhada basılmış fotoğraflar da yer alır. Kitapta 22 eski kilise ayrı ayrı monografyalar halinde incelenmiştir. Millingen'in bunla-
rı adlandırmada bazı hatalara düştüğü, dolayısıyla binaların tarihçelerinde yanlış bilgiler verdiği bugün belli olmaktadır. Fena-rî İsa Camii'ni Panakrantos Kilisesi, Ka-lenderhane Camii'ni Diakonissa, Atik Mustafa Paşa Camii'ni Petrus ve Marcus Kilisesi, Sancaktar Hayreddin Mescidi'ni Gast-ria Kilisesi, Toklu Dede Mescidi'ni Aya Tekla Kilisesi olarak teşhis etmesi aldatıcıdır.
Bu büyük eserin hazırlandığı ve baskıya verildiği yıllarda, Alman Cornelius Gurlitt(~») ile Fransız Jean Ebersolt(->) da İstanbul'daki Bizans kiliseleri üzerine çalışmalar yapmışlar, hemen aynı tarihlerde eserleri basılmıştır. Van Millingen'in eseri bunlara nispetle kiliseler hakkında daha toplu bilgi verdiğinden aranan bir kitap olmuş ve 1974'te Londra'da tıpkıbasımı yayımlanmıştır. Robert Kolej'de kurduğu çok zengin Bizans kütüphanesi The Van Millingen Library olarak adlandırılmıştır.
Bibi. A. H. (Eisenberg), "A. Van Millingen", ByzanttnischeZeitschrift, XXIV (1923-1924), s. 292; hayatı adı tespit edilemeyen bir İngiliz günlük gazetesindeki "Death of Dr. Van Millingen" başlıklı ölüm haberinden çıkarıldı. Bu not kiliselere dair kitabın elimizdeki nüshasının içine yapıştırılmıştır (nüsha Van Millingen'in eşi tarafından Baron ve Baroness de Cosson'a hediye edilmiştir); B. Ph. Tomadakis, "J. Van Millingen kai Alexander Van Millingen, Duo Bretannoi, Byzantinologuntes en Kons-
Van Mour'un
bir tablosunda
vezirazam.
Galeri Alfa
tantinoupolei", (dergi adı tespit edilemedi), s. 354-356.
SEMAVİ EYİCE
VAN MOUR, JEAN-BAPTISTE
(9 Ocak 1671, Valenciennes - 22 Ocak 173 7, İstanbul) Flaman asıllı Fransız ressam.
Babası marangozdu. Antonie Watteau' nün hocası olan Jacques-Albert Gerin'den resim dersleri aldığı sanılmaktadır. l699'a doğru Paris'e gitmiş ve Comte de Ferri-ol'ün dikkatini çekerek, onun himayesine girmiştir. Comte de Ferriol l699'da İstanbul elçiliğine atanınca Van Mour'u da birlikte götürmüştür.
Sanatçı, elçinin siyasal yaşantısını konu alan eserlerin yamsıra ağırlıklı olarak İstanbul'la ilgili eserler gerçekleştirdi. Bu tablolarda peyzajlar, istanbul halkının yaşantısı, Osmanlı sarayı ile ilgili sahneler ve kabul törenleri yer almaktaydı. Elçinin dönüşünde götürdüğü bu tablolardan gerçekleştirilen 100 parçalık gravür koleksiyonu Paris'te yayımlanmış ve büyük ilgiyle karşılanmıştır. Le Hay adlı mühendis tarafından basılan eserin, kısa sürede İtalya ve Almanya'da sahte kopyaları piyasaya çıkmış, daha sonra İngiltere ve ispanya'da orijinalinden tercüme baskıları yapılmıştı.
Van Mour, Elçi Comte de Ferriol ile bir-
Vaniköy'den bir görünüm.
Nazım Timuroğlu
likte Paris'e dönmemiş ve istanbul'da görev yapan diğer Fransız elçilerinin maiyetinde bulunarak yaşamının sonuna kadar istanbul'da kalmıştır. Sanatçı, bu dönemde Fransız Bahriye Nezareti'ne sunulmak üzere Fransa Elçisi Marquis de Bonnac'm emriyle Türklerin balık tutma yöntemlerini gösteren bir seri tablo yapmıştır. Başka ülkelerin elçilerinin portre ve kabul töreni resmi siparişlerini de yerine getirmiştir. Venedik balyoslarının kabul törenlerini gösteren tabloların bir bölümü halen Beyoğlu'nda, İtalyan Başkonsolosluğu'nda bulunmaktadır.
1727'de istanbul'a gelen Hollanda Elçisi Cornelis Calkoen, Van Mour'un eserlerine büyük ilgi göstermiş ve topladığı eserler daha sonra koleksiyon olarak Amster-dam Devlet Müzesi'ne intikal etmiştir. Bu koleksiyon 1978'de istanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde(->) sergilenmiştir.
Galata'da ölen Van Mour, Sen Benoit Kilisesi'nde defnedilmiştir. Dönemin önemli şahsiyetlerinden olan sanatçının ölümü İstanbul dışında da büyük üzüntü yaratmış, hakkında Fransız Mercure de France gazetesinde bir anma makalesi yayımlanmıştır.
Sanatçının İstanbul'la ilgili eserlerinden bazıları "Sarraf, "Rum Düğünü", "Açık Havada Eğlenen Rumlar", "Arnavut Askerinin Portresi", "Patrona Halil", "Çavuş", "Padişah", "Türk Düğünü", "Mevlevî Dervişlerinin Yemeği" ve "Bentler" olarak sayılabilir.
AHMET ÖZEL
VANİKÖY
Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, Kandil-li(->) ile ÇengelköyO-») arasında kalan, Üsküdar İlçesi'ne bağlı semt ve mahalle. Kuzeyde Kandilli, güneyde Çengelköy, güneydoğuda yeni yerleşmelerden oluşan Emek Mahallesi'ne komşudur.
Antik çağda ve Bizans döneminde Ku-
leli Askeri Lisesi'nin(->) bulunduğu yerden Kandilli'ye kadar uzanan Vaniköy sahilinin arkasında kalan dik yamaçların koruluk ve ormanlarla kaplı olduğu, bu ormanın doğuya, kara tarafına doğru da uzandığı sanılıyor. Bizans döneminde Brohtoi veya Prohtoi (sarp yamaçlar) adı verilen bölge Vaniköy ile Göksu arasındaki dik yamaçlar olmalıdır.
Bizans döneminde bugün Vaniköy'ün bulunduğu yörede, Brohtoi'de, İmparator I. lustinianos'un (hd 527-565) bir yazlık saray, bir de kilise yaptırdığı; sarayın ve kilisenin denize dik inen yamaçlarda inşa edilen istinat duvarları üzerine inşa edildiği bazı kaynaklarda yazılmaktadır. 6. yy'da, yine buralarda varlığından söz edilen, Metanoia (tövbe) adlı, tövbe etmiş fahişelere ait manastırın, I. lustinianos'un sarayının yerinde veya bu sarayın kendisi olduğunu ileri sürenler de bulunmaktadır. Ancak bu bilgiler oldukça tartışmalıdır. Kesinlik taşıyan şey, Vaniköy'ün Kuleli'ye yakın bölümlerinde saray, tapınak veya manastır gibi yapıların bulunmuş olduğudur.
Boğaziçi'nin Anadolu yakasının bu kesimlerinin tümü gibi Vaniköy de istanbul'un 1453'teki fethinden önce Osmanlılara geçmiş ve büyük olasılıkla uzun zaman bir padişah hası veya miri mülk statüsünde kalmıştır. 17. yy'ın son çeyreğine kadar bu yöreye, özellikle de Kandilli'ye doğru uzanan kuzey kesimlerine Papaz Korusu denmiştir. I. Selim'in (Yavuz) (hd 1512-1520) burada bir hasbahçe yaptırdığı sanılmakta ise de Kule Bahçesi veya Kuleli Bahçesi(->) olarak anılan ve şimdiki Kandilli Rasathanesi'nin olduğu yerde bulunan bu bahçeyi daha sonraki dönemlere tarihleyenler de vardır. Evliya Çelebi buradaki kat kat seder üzerindeki kasrı ve bahçeleri I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) yaptırdığı yazar.
Yine Evliya Çelebi'nin anlattıklarından Kuleli Bahçesi'nden Kandilli'ye doğru uza-
nan koruluk bölgede, açık alanlarda sebze ve çiçek tarımı ve buradaki bostancılar için barınaklar yapıldığı anlaşılıyor.
Semtin Vaniköy adını alması 17. yy'ın ikinci yarısına, belki de sonlarına doğrudur. Bu yörelerde avlanmayı, gezmeyi seven, buradaki kasrı ve bahçeleri yeniden düzenleten IV. Mehmed (hd 1648-1687) şehzadelerine hocalık eden Vanlı bir hoca olan Vâni Efendi'ye burada büyük toprak ve koruluk bağışlamıştır. Vâni Efen-di'nin padişah üzerindeki eddsinin büyük olduğu; padişaha bazı tekkeleri kapattırdığı, Mevlevî semahlarını, Bektaşî ayinlerini, içki ticaretini yasaklattırdığı söylenir. Vaniköy adı bu Vanlı hocadan gelmekte ve 300 yıldan fazla süredir, semt bu adla anılmaktadır.
Vâni Efendi eski Bostancılar Mescidi'ni tamir ettirmiş, bir küçük medrese, bir çeşme ve 10'dan fazla yalı ve bir de sahilsaray yaptırmıştır.
2. Viyana kuşatmasında, ordu şeyhi olarak savaşa katılan Vâni Efendi, 1683'teki bozgundan sonra Bursa'nın Kestel Kö-yü'ne sürgün edilmiş ve 1685'te burada ölmüştür.
18. yy'da Vâni Efendi'nin sahilsarayı yıkılmış, taşları Sa'dâbâd köşklerinin yapımında kullanılmıştır. L Mahmud (hd 1730-1754) bu semti sevdiği için, sadrazamı Di-vitdar Mehmed Paşa önce camiyi onartmış, sonra saray hekimbaşısı ile Şeyhülislam Hayatizade Mehmed Emin Efendi buraya yerleşince, Vaniköy canlanmıştır.
Vaniköy Korusu'nun arkasındaki tepe Icadiye Tepesi'dir. 19. yy'ın başlarında İca-diye Tepesi'nde Kenan Efendi Çiftliği vardı. Burada bir de kasır bulunuyordu. Kenan Efendi bu kasrı, arazisi ile birlikte II. Mahmud'a (hd 1808-1839) sunmuş ve kasır Icadiye Kasrı adını almıştır. Kasır Kırım Savaşı sırasında içinde ingiliz askerleri yaşarken yanmıştır. 1910'a kadar burada, tepedeki kuleli bina ile kagir, iki katlı bir
VANİKÖY CAMÜ
368
369
VARLIK VERGİSİ
Varlık Vergisi'ni ödeyemeyen yükümlüler çalışma kampına gönderilirken, Mayıs 1943.
bina vardı. Buralardan şehirdeki yangınlar gözlenir, top atılarak yangın haberi verilirdi. 19H'de Fatin Hoca (Gökmen) tarafından burada Kandilli Rasathanesi(->) kuruldu. Köşkün arazisi 1917'de rasathaneye verildi.
19. yy'ın ilk yarısında Vaniköy'de, Os manlı sarayına yakın zengin ve nüfuzlu Er meni aileler yaşarken, bu yüzyılın ortala rında Ermeni nüfus azalmış, kalanlar sa hili terk edip yukarı yamaçlara çekilmişler, yerlerini Tanzimat'ın önde gelen yüksek memurları ve devlet ricaline bırakmışlardır.
20. yy'ın ilk yarısında Vaniköy'de pek fazla değişiklik olmamış, semtin eski görü nümü sürmüştür. 1930-1950 arasında Vani- köy'ün iyice söndüğü, terk edildiği görü lür. Hattâ Recaizade Mahmud Ekrem'in ai lesine ait yalı 1930'larda burada kurulan bir yağ fabrikasının yönetim binası olarak kul lanılmıştır.
Vaniköy'deki yalılardan bazıları, 1950' lerden günümüze kadar birçok sahip değiştirmiş, bazıları da yanarak Boğaziçi sahillerine veda etmiştir. Vaniköy, günümüzde İstanbul'un zengin işadamlarının yalılarının bulunduğu; çarşı pazar bağlantısının Kandilli veya Çengelköy'le olduğu bir Boğaziçi köşesidir ve Boğaziçi kıyılarında, sahil boyunca sıralanan yalılardan oluşan bir şerit-köydür. Gerisindeki yamaçta yer alan, bugünkü adıyla Rasathane Korusu burada yerleşmeye olanak vermemektedir. Mahallenin 1955'te 488 olan nüfusu yeni yapılaşma olanağı bulunmaması nedeniyle fazla değişmemiştir. 1990 nüfusu 499 olarak görülmektedir.
Bibi. C. Kayra-E. Üyepazarcı, Mekânlar ve Zamanlar Kandilli-Vaniköy-Çengelköy, ist., 1993, s. 91-131; S. Ayverdi, Boğaziçi'nde Tarih, İst., 1966; İstanbul n Yıllığı, İst., 1973; Ç. Aysu, "Boğaziçi'nde Mekânsal Değişim", (İstanbul Üniversitesi yayımlanmamış doktora tezi), 1989, s. 317; Eyice, Boğaziçi.
ÇİĞDEM AYSU
VANİKÖY CAMÜ
Üsküdar İlçesi'nde, Vaniköy'de, vapur iskelesinin arkasında, deniz kenarında yer almaktadır.
Caminin bulunduğu alanı IV. Murad (hd 1623-1640) şeyh-i sultani olan Vanî Mehmed Efendi'ye temlik etmiştir. Yapı Vanî Mehmed Efendi tarafından 10767 l665'te yaptırılmış ve I. Mahmud da (hd 1730-1754) hünkâr mahfili ilave ettirmiştir. Yapı daha sonra Sadrazam Divittar Mehmed Paşa ve II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından onartılmıştır.
Yapı geniş dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. Kagir duvarlı ve kırma çatılı olarak yapılmıştır. Cami girişi batı cephesin-dedir. Önde camekânlı bir ön hazırlık bölümü bulunur. Altı ağaç direkle dışarıya açılmış bir giriş kısmından ana mekâna girilir. Harim kare planlı olup, kuzeyinde dört ağaç direğe oturtulmuş mahfil bulunur. Güney duvarında ortada mihrap, altta dört, üstte de dört tane pencere bulunur. Alttaki pencereler, dıştan yuvarlak kemerli, içerden kare açıklıklıdır. Üst pencerelerin ise hepsi yuvarlak kemerlidir. Batı
duvarında lıaıime giriş kapısının yanında altta üç, üstte gene üç tane pencere vardır. Doğu cephesinin alt kısmı batı cephesinin aynısıdır. Üst kısmı boydan boya kafesli korkuluklarla ve aralarındaki ağaç direklerle harimden ayrılmıştır. Burada" yer alan alt pencerelerin hepsi ahşap kanatlarla kapatılmıştır. Karime giriş kapısının karşısında doğudaki ek kısma geçişi sağlayan ikinci bir kapı yer alır. Alt kat çeşitli bölümlerden meydana gelir.
Güneydeki odaya bir kapı ile iki pencere açılır. Üst kısmı da ahşaptır. Kuzeyde iki ağaç ayakla desteklenmiş geniş bir çıkması vardır. Hünkâr mahfili ve meşruta şeklinde düşünülmüş olduğu anlaşılan bu kısmın üst katının asıl girişi doğuda deniz ve kara tarafından 7 m genişliğinde merdivenlerle çıkılan bir sahanlıktan sağlanır. Bu kısmın ve merdivenlerin ağaç direklere oturan basit bir sundurma ile örtülü olduğu veya örtülmesinin düşünüldüğü, burada yer alan taş direk kaidelerinden anlaşılır. Bu ahşap cephede altı pencere ve ortada bir kapı vardır. Hari-min tavanı ahşap çubuklarla dikdörtgenlere ayrılmıştır. Dört köşede dört tane altın yaldızlı ufak göbek yer alır. Yapının içi birinci pencere hizasına kadar lambri kaplanmıştır. Vaaz kürsüsü doğu cephesinde birinci ve ikinci pencere arasında duvara bitişik ve ahşap olarak yapılmıştır. Minberi de ahşaptır.
Yapının minaresi giriş kapısının yanında, giriş kısmını kuzeyde sınırlayan duvarın dışındadır ve girişi güneyden sağlanır. Şerefe altında bir dizi yaprak, korkuluklarda baklava motifi mermer şebekeler ve külah altında yer alan girlandlar ile basit silmeler süslemeyi tamamlar.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 168; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 3p7; Öz, istanbul Camileri, II, 69; C. Kayra-E. Üyepazarcı, Kandilli-Vaniköy-Çengelköy, İst., 1993, s. 94.
N. ESRA DİŞÖREN
Vaniköy Camii
Sadat Hasanoğlu, 1994
Nerses Varjabedyan
Vağarşag Seropyan koleksiyonu
VARJABEDYAN, NERSES
(28 Ocak 1837, İstanbul - 26Ekim 1884, İstanbul) 72. İstanbul Ermeni patriği.
Asıl adı Boğos'tur. İlköğrenimini 1852' de Hasköy'deki Nersesyan Okulu'nda tamamlandıktan sonra önce aynı okulda, daha sonra da Edirne'deki Arşağunyan Okulu'nda öğretmenlik yaptı. 1858'de Edirne bölgesi ruhani lideri Episkopos Arisdages Rafaelyan'm eliyle din adamı takdis edilerek Nerses adını aldı. 1859'da Hasköy'deki Surp Isdepanos Ermeni Kilisesi vaizliği görevine atandı. 186l'de Ermeni Patrikliği Ruhani Meclisi üyeliğine seçildi. 1862'de Kilikya Patriği II. Giragos Açabahyan'ın eliyle Sis'teki (bugün Kozan) Patriklik Kili-sesi'nde episkopos takdis edildi. 1863'te Ruhani Meclis başkanlığına seçildi. 1865'te görevle Mısır'a yollandı. Orada görüştüğü Nubar Paşa'dan da maddi destek alarak Hasköy'de Nubar Şahnazaryan Okulu'nu kurdu. 1870'te İzmit bölgesi ruhani liderliği görevine seçildi. Aynı yıl Taşra Komisyonu başkanlığını üstlendi. Samatya büyük yangını (1866) felaketzedelerine yardım toplamak amacıyla 1872'de Kafkasya'ya gitti.
Varjabedyan Patrik Mıgırdiç Hrimyan' in istifası üzerine 18 Şubat 1874'te patrik kaymakamı görevine getirildi. Genel Mec-lis'in 14 Nisan 1874'teki oturumu sırasında oy çoğunluğuyla II. Nerses adıyla Ermeni patriği seçildi. 12 Kasım 1881'de patriklik görevinden istifasını sadarete sundu. İstifası reddedilince, ertesi gün Adliye ve Mezahip Nezareti'ne de bir istifa mektubu sundu. Fakat II. Abdülhamid'in ısrarı üzerine ikinci istifası da reddedildi.
Varjabedyan 9 Mayıs 1884'te Ermenistan'daki Eçmiadzin Başpatriklik Katedra-li'nde yapılan seçimle gıyabında tüm dünya Ermenileri başpatrikliği görevine getirildi. Rus çarı tarafından da onaylanan seçim sonrasında sağlığı nedeniyle bu görevden
de 15 Ekim 1884'te istifa etti. Kısa bir süre sonra da vefat etti. Naaşı Kumkapı'da-ki Surp Asdvadzadzin Patriklik Kilisesi nar-teksinde toprağa verildi.
Nerses Varjabedyan'ın İstanbul'da yaptığı en önemli iş Galata'daki Getronagan Okulu'nu kurmasıdır (bak. Getronagan Ermeni Lisesi). Dönemindeki bir diğer inşaat da 1866 büyük yangınında harap olan Sa-matya'daki Surp Kevork Kilisesi'dir(->). Patrik Harutyun Vehabedyan döneminde tamamlanan (8 Şubat 1887) yapının kitabesinde ise müteveffa Patrik Başepiskopos Nerses Varjabedyan'ın zamanında başladığı kayıtlıdır.
Bibi. Komisyon, Nerses Badriark Varjabedyan (Patrik Nerses Varjabedyan), İst., 1985; C. Gi-ragosyan, "Nerses Varjabedyan", Haygagan Sovedagan Hanrakidaran (Sovyet Ermeni Ansiklopedisi), VIII, Erivan, 1982; M. Ormanyan, Azkabadum, III, Kudüs, 1927, V. Torkomyan, Yeremya Çelebii Kömürciyan, Isdambolo Bad-mutyun (Eremya Çelebi Kömürciyan, İstanbul Tarihi), I-III, Viyana, 1913-1938.
VAĞARŞAG SEROPYAN
VARLIK
1933-1946 arasında Ankara'da, 1946'dan bugüne kadar da İstanbul'da yayımlanmış sanat ve kültür dergisi.
Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil ve Nahit Sırrı Örik'in işbirliğiyle ilk sayısı 15 Temmuz 1933'te yayımlandı. 15 günlük olan dergi, inkılapların sanat alanında gereksindiği bilgi birikimini sağlamak amacını güdüyordu. Önceleri Sabri Esat yazı işlerini yürütürken, daha sonra Yaşar Nabi yönetimi tamamen ele aldı. Temmuz 1946' da 315. sayıdan başlayarak İstanbul'da çıkmaya başladı. Çok partili dönemde çeşitli akımların yayıldığı bir ortamda Atatürkçü çizgiden ayrılmamaya özen gösterdi ve pek çok genç yazarın yapıtlarına sayfalarında yer verdi. Aşırılıklara kaçmaması ve kendi içindeki tutarlılığıyla birçok edebiyat
VARLIK
ON BEŞ GÜNDE BiR ÇIKAR SANAT VE FiKiR MECMUASI
Zaman içinde
Yajcıi değillla *»a; ün al;* pCBCUrodaB
O karanlık kayıldsa!
içim. «icra Kibi Tos, Orpcriyor geceden..
Curada lıyknau» ticııi
Dün. koyu BfilgeliTİ
Ozantolu hiı> (imliio...
Beni fcana Iraricıeo,
AB, ey liaryslerimm
Ajuaa gflji dümdüz, Baaa guliimsujcn yaı.
GBk UM*. y«r uytts Knifıa mrssrdcrla Ay giriyor buluta.. Seste hBlırtsüyor
Çelullaiı fiuyo gibi... Yambasıuda j'ana
Gmüyor sel sö..
Dtiîil bum yttüaatı Syceü olan biteon-. Tase çizgilerM Yamadan lamyonmı.
Varlık dergisinin ilk sayısı. Cengiz Kahraman arşivi
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
ve kültür dergisinin kısa sürede kaybolduğu bir ortamda saygınlığını ve devamlılığını korumayı başardı. 19ö9'da aylığa dönüşen Varlık, Yaşar Nabi'nin 1981'de ölümünden sonra kızı Filiz Nayır Denizte-kin'in sahipliğinde, Kemal Özer'in daha sonra da Enver Ercan'ın yönetiminde çizgisini yeniliklerle sürdürdü. Ocak 1991'de l .000. sayısı çıktı. Yayımına bugün de (1994) devam etmektedir.
ORHAN KOLOĞLU
VARLIK VERGİSİ
Kasım 1942'de yasalaşan, II. Dünya Savaşı yıllarının ekonomik güçlüklerini aşmayı amaçlayan ve edinilmiş büyük spekülatif servet ve kârlara yönelen bir defalık vergi.
Varlık Vergisi'nin İstanbul için önemi, buradaki gayrimüslim azınlık tüccar ve işadamlarına büyük darbe indirmesi ve çoğunun savaşı izleyen yıllarda İstanbul'u terk etmesi, öte yandan gerek vergi toplamı gerekse vergilendirilen kişiler açısından, İstanbul'un bütün Türkiye'de rakipsiz durumda olmasıydı.
17 maddeden oluşan yasaya göre, büyük çitfçiler yanında değeri 5.000 TL'den yüksek gayrimenkul sahipleri ve şirket ortakları vergi kapsamına giriyorlardı. Kimin ne kadar vergi vereceği, ilin, ilçenin en yüksek mülki amirinin başında bulunduğu bir komisyon tarafından belirleniyordu. Saptanan oran ve vergi miktarına karşı itiraz hakkı yoktu ve verginin 15 gün içinde ödenmesi gerekiyordu. Bunu izleyen 15 gün içinde, vergisini cezalı olarak da ödemeyenlere çalışma kamplarında çalışma yükümlülüğü getiriliyor; verginin tahsili için mükellefin eşi, ana babası ve çocuklarının mallarına el konabiliyordu.
Azınlık tüccar ve işadamlarının yoğun olarak bulundukları ticaret ve iş hayatının merkezi olan istanbul'da, Maliye Ba-kanlığı'nın İstanbul Defterdarlığına gön-
derdiği ve bu ilde azınlıkların büyük haksız kazançlar elde ettikleri belirtilen bir yazıyla bunların yüksek oranda vergilendirilmeleri; kişi ve kuruluşların savaş yıllarında elde ettikleri varsayılan servet üzerinden Müslümanların ve yabancıların servetlerinin 1/8'inin, "dönmelerin" servetlerinin 1/4'ünün, gayrimüslimlerin servetlerinin yarısının vergi olarak alınması istenmiştir. Varlık Vergisi'ne tabi yükümlülerin listeleri çıkarılırken Müslüman vergi borçlularının adlarının yanına "M", gayrimüslüm borçluların yanına "G", dönmelerin adlarının yanına "D", ecnebilerin yanına "E" işareti konulmuştur.
Türkiye çapında, Varlık Vergisi yükümlüsü 114.368 kişinin yaklaşık 34.000'i İstanbul'daydı. Bunlardan, toplanabilen 315 milyon TL'nin 221 milyonu, yani tüm Varlık Vergisi'nin yüzde 70'i alınmıştır.
TBMM'de 11 Kasım 1942'de oybirliği ile kabul edilen Varlık Vergisi Yasası'nın özellikle İstanbul'daki sert, keyfi ve açıkça azınlıkları hedef alan uygulaması, II. Dünya Savaşı yıllarında yabancı ülkelerin, başlıca da "Müttefik"lerin sert tepkisini çekmiş, Türkiye'nin itibarını olumsuz yönde etkilemiştir.
Türkiye'nin en ağır Varlık Vergisi'ni İstanbul'da vapur işletmeciliği yapan Barzi-lay ve Benjamin Firması ödemişti. Vergilerinin tamamını zamanında ödeyemedikleri için İstanbul'dan Aşkale'de kurulmuş olan çalışma kampına gönderilen ilk 45 kişinin tümü ağırlıklı olarak Yahudi, ayrıca Rum ve az sayıda Ermeni işadamlarıydı. Çalışma kamplarına gönderilmek üzere toplanan 2.057 kişinin 1.869'u İstanbul'dandı. Aşkale'ye gönderilen 1.400 kişinin de 1.229'u İstanbul'dandı. Bunlardan 21'i çalışma kampında ölmüştür.
Vergiyi ödeyebilmek için İstanbul'da satılan 885 gayrimenkulun 330'u ev, 197'si dükkân, 190'ı arsa, 80'i apartman, 42'si depodur. Bu gayrimenkullerin hemen hepsi
L
VARTAN PAŞA
370
371
VATAN CADDESİ
savaş yularında İstanbul'a yerleşen Anadolu kökenli tüccarlar tarafından satın alınmıştır.
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |