VEIİEFENDİ HİPODROMU
Bakırköy İlçesi'nde, Osmaniye Mahalle-si'nde bulunan istanbul'un tek hipodromu.
Bugün kapladığı geniş arazi ve çevresinin Şeyhülisam Veliyüddin Efendi'nin(-0 çiftliği olduğu bilinmektedir. Burası uzun yıllar mesire olarak istanbul halkının rağbetine uğramıştır.
19H'de kurulan "Islah-ı Nesl-i Feres (At Neslini Geliştirme) Cemiyeti" tarafından istanbul'da ilk at yarışları düzenlenirken, Makriköy (bugün Bakırköy) yakınında bulunan ve halk arasında Veliefendi Çayırı diye anılan mesirenin bir bölümü bu işe tahsis edilmişti. Islah-ı Nesl-i Feres Cemiyeti tarafından, Hazine-i Hassa'ya ait bulunan bu çayırda ahşap tribünler yaptırılmış ve Ağustos 1911'de burada istanbul'un ilk at yarışları düzenlenmiştir. Bu ilk yarışı, Sa-id Bey'in "Derviş" isimli atının kazandığı eski belgelerden öğrenilmektedir.
Zamanla at yarışlarına ilginin artmasıy-
VEIİYÜDDİN EFENDİ
378
379
VENEDİK SARAYI
la burası da hızlı bir gelişme göstermiş ve Türkiye Jokey Kulübü'nün kurulmasından sonra önce kum, sonra çim pist yaptırılmıştır. Kum pist 1.800 m uzunluğunda, 20 m genişliğinde, çim pist 2.000 m uzunluğunda, 40 m genişliğindedir. 1968'de inşa edilen 5.000 kişilik tribünün yanına, 1987'de yeni bir tribün yapılmıştır. Tesiste ayrıca padok, jokey odaları, ahırlar, at eyerleme yerleri, büfeler, lokantalar, otopark ve müşterek bahis gişeleri bulunmakta, yarışlar kapalı devre televizyon yayınından da izlenebilmektedir.
CEM ATABEYOĞLU
VEIİYÜDDİN EFENDİ
(?, İstanbul - 25 Ekini 1768, İstanbul) Şeyhülislam ve hattat.
Babası Mustafa Efendi Yeniçeri Oca-ğı'nda 64. Orta'da oda ihtiyarı idi. Medrese eğitimi gören Veliyüddin Efendi kısa zamanda yükselerek Galata, Kahire ve Mekke kadılığında bulundu. Daha sonra, Anadolu ve Rumeli kazaskerliğine getirildi. Bir ara Manisa'ya sürüldüyse de bir yıl sonra 1760'ta şeyhülislamlığa yükseltildi. Bu makama geldiği sırada hasta olduğundan şeyhülislamlara mahsus olan beyaz kürkü padişah huzurunda giyemedi. 176l'de azledilerek Bursa'ya sürüldü. 17ö7'de ikinci kez şeyhüslislam oldu ve vefatına kadar bu makamda kaldı. Vefatında Eyüp Nişan-ca'da Şeyh Murad Tekkesi'ndeki hazire-de daha önce hazırladığı yerde toprağa verildi. Hayır sahibi bir kimseydi. Bayezid Camii'nde bir .kütüphane, Silivrikapı dışında bir mesire (bak. Veliefendi Hipodromu) ve çeşme bırakmıştı.
Usta bir hattat olan Veliyüddin Efendi talik yazıyı Durmuşzade Ahmed'den öğrendi, kısa zamanda ileri götürdü ve iranlıların yere göğe sığdıramadıklan usta hattat, îmâd (ö. 1015) kadar güzel talik yazmayı başardı. Bu yüzden hattattan bahseden eserler onu "Imâd-ı Rûm" (Anadolu'nun Imâd'ı) olarak nitelerler. 1721'de İstanbul'a gelen Iran elçisi Türk asıllı Mür-teza Kuli Han, Damat ibrahim Paşa tarafından kendisine gösterilen Veliyüddin Efendi'nin yazısı karşısında hayran kalmıştır.
Celi talikte de usta olan hattatın yazılan müze ve özel koleksiyonlardadır. Şeh-zadebaşı'nda yaptırdığı çeşme ve sebil ile • Hekimoğlu Ali Paşa Camii bitişiğindeki çeşme ve sebil ve aynı caminin iki kapısındaki yazılar da Veliyüddin^Efendi'nin-dir. Medine'de Şeyhülislam Arif Hikmet Bey'in vakfı olan kütüphanede de nefis bir murakkaı (yazı albümü) vardır. Veliyüddin Efendi, İranlı hattat İmâd'ın ekolüne bağlıdır.
Bibi. Suyolcuzade Mehmed Necib, Devhatü'l-Küttâb, İst., 1942, s. 138; Müstakimzade, Tuh-fe, 750-751; Habib, Hat veHattâtan, ist., 1306, s. 377; Sicill-i Osmanî, IV, 614; Sami, Kamus, IV, 4692; C. Huart, Leş Calligraphes et leş Mi-niaturistes de l'OrientMusulman, Paris, 1908, s. 299; U. Derman, Türk Hat Sanatının Şaheserleri, İst., 1982, levha 15; ay, İslam Kültür Mirasında Hat Sanatı, ist., 1992, levha 84 (s. 202); Rado, Hattatlar, 170-171.
ALİ ALPARSLAN
VELİYÜDDİN EFENDİ KÜTÜPHANESİ
Eminönü İlçesi'nde, Beyazıt'ta, Beyazıt Ca-mii'nin batıdaki tabhanesine bitişiktir.
Banisi Şeyhülislam Veliyüddin Efen-di'dir(->). Kendine ait değerli eserlerden oluşan kütüphanesini 1181/1767'de yaptırdığı bu yapıya vakfetmiştir. Günümüzde kütüphane Kuran kursu olarak kullanılmaktadır. 3.231 yazma ve 55 basmadan oluşan kitap koleksiyonu Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndedir.
Dikdörtgen planlı, fevkani kütüphane kesme taştan inşa edilmiştir. İki bölümlü yapının giriş kısmı dikdörtgen planlı, tonozla örtülü, giriş kısmından daha yüksek ana mekân ise kare planlı ve tek kubbelidir. Kütüphaneye Beyazıt Camii'nin batı kısmında yer alan tabhane bölümünün avlusundan girilmektedir. Yapıyı çevreleyen dışarı taşkın iki silme cepheyi üçe bölmüştür. Ana mekânı kuzeyden ve güneyden çevreleyen pencereler iki sıralı üçer tanedir. Ayrıca alt kısımda ikişer tane bodrum penceresi bulunmaktadır. Üst kısımdaki pencereler yuvarlak kemerli, alt kısımdaki pencereler ise yuvarlak boşaltma kemerleri ile açılmış dikdörtgendir. Giriş kısmında ise batıda tek sıralı iki tane
Veliyüddin
Efendi'nin celi
talik
karalaması
(üstte) ve
Veliyüddin
Efendi
Kütüpha-
nesi'nden bir
görünüm.
U. Derman,
Türk Hat
Sanatının Şaheserleri,
İst., 1982 (üst),
Ertan Uca, 1994/
TETTVArşivi
dikdörtgen, kuzeyde ise yine tek sıralı üç tane yuvarlak boşaltma kemerleri ile açılmış dikdörtgen pencereler mevcuttur. Alt kısımda ise ikişer tane bodrum penceresi yer almaktadır.
Yapının en ilginç özelliği 18. yy yapısı olmasına rağmen döneminin üslup özelliğini yansıtmamasıdır. Bunun nedeni kuşkusuz Bayezid Camii'nin mimarisi ile uyum içerisinde olmak istenmesinden kaynaklanmaktadır. Bununla beraber yapıdaki küçük ayrıntılar döneminin özelliklerini yansıtmaktadır. Bunlardan birincisi yapıyı çevreleyen dışarı taşkın silmelerdir. Diğer bir ayrıntı ise pencerelerdedir. Üst kısımdaki pencereler barok üslupta rev-zenlerle çevrelenmiştir ve hepsi birbirinden farklıdır. Yine dikkati çeken bir husus orta pencerelerin yuvarlak boşaltma kemerlerinin aynalık kısımlarıdır. Bu kısımlar kimisinde cam, kiminde ise iç içe iki tane yuvarlak kemerli olmak üzere yapının klasik görünümüne hareket kazandırmıştır. Yapı klasik mimari üsluba sadık kalmakla beraber 16. yy barok üslubun etkilerini de bünyesinde uyum içerisinde taşımaktadır.
Bibi. O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İst., 1986, s. 141.
EMİNE NAZA
VENEDİK SARAYI
Beyoğlu İlçesi'nde, Tophane'de(-0, Tom-tom Kaptan Sokağı'nda, İtalyan Lisesi' nin(-») yanındadır. Bugün İtalya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu ikametgâhı olarak kullanılmaktadır.
Tarihi çok eskilere uzanan yapı ilk önce Venedik Cumhuriyeti'nin, Osmanlı Devleti nezdinde bulundurduğu elçi ve Osmanlı topraklarındaki Venedik kolonisinin başı olan balyoslarm(->) İstanbul'daki temsilciliği ve ikametgâhı olarak kullanılmıştır.
Osmanlı topraklarında elçi bulundurma hakkı ilk olarak 1454'te yapılan bir antlaşma ile Venedik Cumhuriyeti'ne verilmiş, balyoslar önce bir yıllığına görev yaparken, 1503'te bu süre üç yıla çıkarılmıştır. 15. yy'ın sonlarında İstanbul'da henüz sabit bir ikametgâhları bulunmayan Venedik elçileri, Eminönü'nde Yahudi Mahalle-si'nde veya Çemberlitaş'taki Elçi Hanı'n-da(->) kalmaktaydılar. 16. yy'ın başlarından itibaren Venedik elçileri Galata'da ikamet etmeye başlamışlardır.
Galata'daki ilk binanın yeri, konumu ve şekli hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Galata surlarının iç tarafında, denize yakın bir yerde olduğu bilinmektedir. Bir süre sonra bölgenin giderek kalabalıklaşması, sık sık çıkan yangınlar ve salgın hastalıklar gibi nedenlerle bu bina terk edilmiş, elçilik bağlık bahçelik, temiz havası ve güzel manzarası olan Galata'mn üst kısımlarındaki Pera'da (Beyoğlu) bulunan kiralık bir eve taşınmıştır. Balyos Pietro Zen, Ağustos 1527'de Venedik Cumhuriye-ti'yle yaptığı yazışmalarda "Pera Bağla-rı"ndaki bu evin özelliklerinden detaylı olarak bahsetmektedir.
Bugünkü Venedik Sarayı'nm yerinde bulunan ve Venedik Cumhuriyeti'ne mensup bir tercümanın oğlu Sebastiano Sal-vago ile Zoia (Gioia veya Giorgia) adında bir kadına ait olan bu bina, büyük bir bahçe içinde, ahşap, tek katlı, mütevazı bir Türk evi şeklindeydi ve bu semtteki, bağ ve bahçeler içindeki diğer evler gibi çok güzel bir deniz manzarasına sahipti.
l645'te Girit Savaşı nedeniyle Venedik'le Osmanlı Devleti arasındaki diplomatik ilişkiler bozulmuş, Balyos Giovan-ni Sorenzo Osmanlı Devleti aleyhine casusluk yaptığı gerekçesi ile tutuklanarak hapsedilince elçilik binası bakımsız kalmış ve tahribata uğramıştır. Savaşın bitmesi (1670) ve diplomatik ilişkilerin yemden düzelmesiyle birlikte birbirlerini izleyen Venedik elçileri, Balyos Querini, Morosini ve Dona, savaş sırasında yağmalanmış ve tahribata uğramış olan yapıda henüz Venedik Cumhuriyeti'nin malı olmamasına rağmen, elçilik binası olarak kullanılmasından dolayı, sağlamlaştırmak ve daha iyi bir görünüm vermek amacıyla çeşitli restorasyon çalışmaları gerçekleştirmişlerdir.
1728'de, elçilik olarak kullanılan binanın sahipleri olan Salvago ailesinin mirasçıları Testalar evi satmak için Venedik Cumhuriyeti'ne başvurmuşlar fakat senato ancak kirayı yükseltmekle yetinmiştir. 1743'te Testa ailesinin evi ve yanındaki ek
Castellan'ın
çizgileriyle
(üstte) ve
günümüzde
Venedik Sarayı.
N. Arslan,
Gravür ve
Seyahatnamelerde
İstanbul,
ist., 1992 (üst),
M. Cezar,
19. Yüzyıl
Beyoğlusu,
ist., 1991
binaları satmak için tekrar başvurması üzerine, Venedik Senatosu Balyos Venier'i binanın alımı için görevlendirmiş ve satın alma işlemi 24 Eylül 1746'da resmen gerçekleşmiştir.
Venier'i izleyen balyoslar, artık Venedik Cumhuriyeti'nin mülkiyetine geçen binanın önemli restorasyon işlemlerinin yapılması için senatodan izin almışlar, 1752-1754 arasında yapılan bu çalışmalar sırasında duvarlar örülmüş, bahçe düzleştirilip düzenlenmiş, ön cephe yeni baştan yapılmış ve bazı odalara yeni bir görünüm verilmiştir. Bu restorasyon ve düzenlemelerden sonra, uzun bir süre, olağan bakım işlerinin dışında, hiçbir onarım işlemine tabi tutulmayan binaya 1772'de Balyos Paolo Renier tarafından birtakım kısmi düzenlemeler uygulanmış, Venedik Sarayı'nı oluşturan ana binada ve saray bahçesindeki diğer küçük yapılarda restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Bugün sarayın içinde, yapılan bu çalışmalara atfen bir yazıt bulunmaktadır.
1777-1781 arasında elçilik görevinde bulunan Balyos Andrea Memmo, Venedik Elçiliği'nin konumuyla yakından ilgilenmiş, Pera Tepesi üzerinde yer alan sarayın yerinin dar ve sağlıksız olduğunu ileri sürerek elçiliğin diğer yabancı diplomatik temsilciliklerin (Hollanda, Rusya, İsveç gibi)
toplu olarak bulunduğu "Dört YoP'a taşınmasını Venedik Cumhuriyeti'ne önermiş ve sarayın satılması için birtakım gizli görüşmelerde bulunmuştur. Senato tarafından reddedilen bu öneriden sonra, Balyos Memmo binayı yıktırıp yeniden inşa ettirmek istemiş, ancak bu projenin Venedik bütçesine ağır yük getireceğini düşünen senato, balyosun bu teklifini de reddetmiş, ancak, esaslı bir onarıma razı olmuştur. Bunun üzerine Balyos Memmo, mimarlıktan iyi anlayan Polonyalı rahip Je-an-Chrysostome Orlovski ile işbirliği yaparak, binada büyük çaplı bir onarım gerçekleştirmiştir. Kendisi de mimarlığa büyük ilgi duyan ve mimar Lodoli'nin öğrencisi olan Balyos Memmo, elçiliğin Venedik saraylarına benzer bir biçime bürünmesine büyük özen göstermiştir. 1780-1781 kışında Iseppo ve Bartolomeo Coccon adındaki iki İtalyan ustabaşının yönetiminde başlanılan çalışmalar 1782 ortalarına kadar sürmüş, sonunda çok güzel bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar sırasında ana cephe Palladien üslupta yeniden inşa edilmiş, sarayın içine kemerli merkezi bir galeri ve bu galeriye çıkan çift kollu bir merdiven yapılmış, ayrıca büyük bir salon ilavesiyle saray büyütülmüştür. Bunların yamsıra, yangından etkilenmeyen bir arşiv, hapishane, revir ve bir de şapel yapılmıştır.
VENEDİKLİLER
380
381
VENEDİKLİLER
Rumeli
Hisarı'mn
1453'te
Venedikliler
tarafından
çizilmiş bir
resmi.
TETTV Arfivi
idam edildi. 5 Nisan 1453'te Osmanlı donanmasını atlatıp Halic'e girmeyi başaran filoda üç Venedik gemisi vardı. Kuşatma sırasında Venedikli soylu bir aileye mensup olan Nicolo Barbaro(->) bir günlük yazdı. Türklerin Bizans'ın başkentine girişinden sonra Venedikliler gemilerine atlayıp kaçtılar, tutuklananların bir kısmı yüklü bir haraç verip kurtulmayı başardı. Venedik Senatosu kuşatma altındaki vatandaşlarına yardım etmek için girişimler yaptı, fakat gelen ümitsizlik haberleri üzerine 8 Mayıs 1453'te Bartolomeo Marcello'ya olağanüstü yetkiler vererek Osmanlı padişahı nezdine yollamaya karar verdiler. Sultanın her türlü şartı kabul edilecek ve barış antlaşması muhakkak imzalanacaktı. Senatodan aldığı yetkiler ile yola çıkan elçi bir yıl süreyle bütün zorlukları atlattı ve devlet erkânı ile görüşmelerini tamamladı ve 18 Nisan 1454'te iki devlet arasında sulh yapıldı. İstanbul'un Türklerin eline geçtiği haberi, 29 Nisan 1453'te, Eğriboz Adası'ndan gelen bir haberci tarafından Venedik şehrine ulaştırıldı.
Venedik lehçesine bu ilişkiler sırasında çok sayıda kelime girdi. Denizcilik başta olmak üzere, pek çok alanda görülen bu kelimelerin bir kısmı hâlâ yaşamaktadır. Venedik'te yaşayan çok muhteşem Bizans hatırası, günümüzde en merkezi yer olan San Marco Kilisesi önündeki "Dört At Hey-keli"dir. Göz kamaştırıcı bu eseri, Napo-leon Bonaparte işgal ettiği Venedik şelıri-
Venedikliler, büyük bir özenle neredeyse yeni baştan yaptıkları elçilik binalarını ne yazık ki fazla kullanamamalardır. 17 Ekim 1797'de Campoformio Antlaşma-sı'nın imzalanması ile Venedik Cumhuriyeti son bulmuş, Avusturya galip ilan edilmiş ve Venedik Sarayı Avusturyalıların eline geçmiştir. Ancak saraydaki Avusturya mevcudiyeti pek uzun süreli olmamış, Auster-litz Savaşı ve hemen ardından 1805 Pres-burg Antlaşması ile Venedik Sarayı 1806'da Fransızlara geçerek 1815'e kadar Fransız elçileri tarafından kullanılmıştır. 1815'teki Viyana Antlaşması ile Venedik yeniden Avusturya egemenliği altına girmiş ve yüzyıl boyunca Avusturya Elçiliği olarak kullanılmıştır. Bu süre içinde 1853'te Baron Kari von Bruck tarafından sarayda geniş çaplı bir restorasyon çalışmasına girişilmiş, yapılan çalışmalar, 1869'da sarayı ziyaret eden imparator Francesco Giuseppe tarafından hayranlıkla karşılanmış ve övgüye değer bulunmuştur. Bu dönemde ayrıca 1887'de Elçi Calice ve 1908'de Elçi Pallaviani tarafından iki ayrı restorasyon daha gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu restorasyonlar sırasında yapının şekli ve mimari çizgisi çok fazla değiştirilmemiş, Balyos Andrea Mem-mo'nun yaklaşık yüz yıl önce yaptığı çalışmalara mümkün olduğunca sadık kalınmıştır. Yapının ön kısmı genel hatlarıyla Memmo ile Orlovski'nin projesinde görülen cephedir.
I. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle, Avusturya-Macaristan imparatorluğu yıkılmış, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra istanbul'un itilaf devletlerince işgaline kadar Avusturya elçileri bu binada kalmışlardır. Yüksek Komiser Kont Carlo Sforza, İtalyan Dışişleri Bakanlığı'mn emriyle l Aralık İ918'de sarayı, italyan Deniz Kuvvetleri'ne işgal ettirmiş, binaya İtalyan Elciliği'nin yerleşmesi 27 Mart 1919'da-ki yüksek komiser kararı ile gerçekleşmiştir. Bu tarihten itibaren 1936'ya kadar, Venedik Sarayı İtalyan büyükelçisine İstanbul'daki ikametgâhı olarak tahsis edilmiştir.
Bugün bu amaçla birlikte, İtalyan Başkonsolosluğu ikametgâhı olarak da kullanılan yapı, bodrum, zemin ve iki normal kat olmak üzere üç kattan oluşmaktadır. Dor başlıklı sütunların taşıdığı çıkma şeklindeki terası, üçgen alınlığı, pencere düzeni, iç ve dış süslemeleriyle yapı neoklasik üslup özellikleri göstermektedir. Sarayın bahçesinde yer alan ek binalarda ise konsolosluk ve vize işlemleri görülmektedir.
Bibi. T. Bertele, IlPalazzo degli Ambasciato-ri di Venezia a Constantinopoli e le sue an-tiche memorie, Bologna, 1932; "Balyos", İA, II, 291-293; Cezar, Beyoğlu, 32; V. Grazione, Am-basciate d'üalia in Turchia, Catania, 1994, s. 13-23; J. Reychman, "Beyoğlu'ndaki Venedik Sarayı'nm Mimarı Kimdir?", STY, II (1966-1968), s. 15.
Z. HALE TOKAY
VENEDİKLİLER
Venedik, İtalya'nın kuzey kesiminde, Adriyatik Denizi kıyısında tarihi bir şehirdir. Venedik'te kumlu şehir devleti, kuruluşundan 1797'deki yıkılışına kadar İstanbul'la sıkı ilişki içinde bulundu.
istanbul'da bir
Venedikli, 18. yy.
TETTV Arşivi
Bizans Dönemi: Venedik Cumhuriye-ti'nin kuruluş tarihi kesin değildir. Araştırmacılar 7. yy'a kadar çıkarırlar. Bağımsızlığını kazandıktan bir süre sonra Adriyatik Denizi'ne sahip oldular ve Ege Deni-zi'ndeki adalarda, sonra da Çanakkale Boğazı ve Konstantinopis'te ticaret kolonileri kurdular. Bu faaliyetleri hakkında Bizans imparatorlarından resmi belge istediler. "Chrisobullos" denilen bu resmi izin ve imtiyaz belgeleri 992'de verildi, fakat elde resmi suret değil de Latince suretler bulunduğu için fazla itibar görmeyen bu belgenin uzantısı, 1082'de İmparator I. Aleksi-os Komnenos tarafından verildi. Bu belgeyle Venedik tebaası olan tüccarlar devlet merkezinde hiç vergi ödemeyecekler ve hattâ diledikleri yerlerde serbestçe ticaret yapabileceklerdi. Konstantinopolis'te mağazalar açtılar, mahalle tahsis edildi, üç iskeleden rahatça Galata tarafına geçme izni verildi. Bu imtiyazla durumlarını güçlendiren Venedikliler kiliseler, idare binaları da inşa ettiler. Bu binaların nerede olduğuna dair Bizans kaynaklarında bilgi bulunmazsa da Venedik Devlet Arşivi'nde mevcut birtakım bilgiler sayesinde, günümüzde Sirkeci ile Eminönü arasında kalan yerde olduğu ileri sürülebilir. Bu mahalle içinde kalan tek canlı hatıra Balkapa-m Hanı'dır(-0. Bir Bizans devri yapısı üzerine oturtulan bu binada, bir aralık balyos-ların(->) ikamet etmesinden dolayı bu is-., min verildiği ileri sürülebilir. Diğer bir hatıra, Yahudilere ait olup da Yeni Cami'nin inşası sırasında yıktırılan havra hakkındaki kayıtlardır. Venedik vesikalarında "ebra-iky" diye geçen bu terim, Bizans kaynakla-rınca da tekrar edilmiştir. Venedik kolonisi burada kendi başkanını seçerdi. Fakat yetkiler her zaman için, Venedik şehrindeki idareciler tarafından kontrol altında tutulurdu. Temsilcinin unvanı "baiulus" (sorumluluk taşıyıcısı) idi ve zamanla muhtelif imla ile yazılan bu terim "bailo" tarzında kesin şeklini aldı.
Venedikliler, Bizans başkentinde her zaman için rahat hareket edemediler. Ortodoks mezhebine bağlı bu ülke halkı ve idarecileri, mutaassıp olmamakla birlikte kendilerine karşı her zaman mağrur olan Venediklilere pek sıcak bakmadılar. Bu
sürtüşmenin sonucu 1126'da koloninin durumu zorlaştı, fakat 1148'de I. Manuel (hd 1143-1180) yeni imtiyazlar verdi ve yetkilerinin surlar dışına da taştığını kabul etti. Bu yıllarda Cenevizliler(->) ile Pisalı-lar(->) Venediklilerin amansız rakipleri idiler. 12 Mart 1171 günü Venedik kolonisi zor anlar yaşadı ve sert bir saldırı yapıldı, buna rağmen 1187'de Bizans'la yeni bir anlaşma sağlandı. Venediklilerin kayıplarına karşı tazminat ödendi ve yeni yerleşim yerlerine izin verildi. Haçlı seferleri sırasında Venedik Cumhuriyeti gemileri ile büyük çapta asker ve malzeme taşıdığını ileri sürerek etkinliğini artırdı. 1204'teki IV. Haçlı Seferi sırasında Latinler Bizans'ı yıkıp kendi imparatorluklarını kurdular. Bu dönemde Enrico Dandolo, Venedik kolonisini güçlendirdi. 126l'e kadar devam eden bu devlette 20.000 Venediklinin bulunduğu bilinmektedir. Venedikli biri tahta çıkmadıysa da Fransızlarla birlikte yetkilerinin sınırlarını genişlettiler, büyük çapta toprak sahibi oldular. Bizans 126l'de eski başkentine tekrar kavuştu ve Venedik kolonisine yeni imtiyazlar verildi. 1268, 1275 ve 1285'te verilen yeni chrisobullos'lar, koloninin gücünü ve faaliyetim yansıtır, imtiyazlar 14. yy'da da verildi.
Venedik kolonisinin daimi olarak devlet merkezinde güçlenmesi, bir bakıma başta Galata olmak üzere, Karadeniz taraflarında ticaret etkinliğini hızlandıran Cenevizlilere karşı bir alternatif olmasıdır. Her ne kadar Bizans İmparatorluğu ile Ceno-va Cumhuriyeti arasında daimi diplomatik ilişki mevcut görünse de ağırlık Venedik'ten yana idi. Cenova ile Venedik, Bizans topraklarındaki ticaret alanında sert bir rekabete girişmişlerdi ve bir aralık Adalar civarında deniz savaşına bile tutuşmuşlardı. Bu durum karşısında Cenova Cumhuriyeti, yeni gelişmekte olan Osmanlı Devleti'nin yanında yer aldı ve Boğazlarda
»^-^?f"^-İ \^*fe£^««
II.
Mehmed'in
(Fatih)
Venedik
lehçesiyle
yazdırdığı
|Jgs«j3||g!§jg Jf«-:
«İ*^^~'C*f^?^
a?gftî|^|!imgeg'§j
24 Nisan
1480 tarihli
mektubu.
TETTV Arşivi
geçiş için zor duruma düşen Osmanlı ordularına hep yardım etti. Venediklilerin Konstantinopolis'te bulundukları sırada Anadolu Selçuklu Devleti ile de ilişkiye girdiğine dair vesikalar mevcuttur. Burada bulunan koloninin başkanı ile Selçuklu Devleti'nin temsilcisi arasında 1220'de bir barış antlaşması yapıldı. Gerçi uygulanmasına dair delillerimiz yok ise de, sonraki asırlarda yapılan ticaret antlaşmalarının en eski örneğidir. Osmanlı Devleti'nin Rumeli taraflarında gelişmesi sırasında ilişkiler hep Bizans başkentinden idare edildi. 136l'de Edirne'nin fethinden sonra buradan iki temsilci tebrik ziyareti yaptıktan başka 1446 tarihli ahitnamenin görüşmelerini buradan yollanan temsilci sürdürdü. Bizans'ın son yıllarında başkentinde faal bir tüccar olan Giacomo Badoer'in(~») basılı olan hesap defteri, Türk tüccarlarının faaliyetini ve Bursa'ya kadar uzanan ticaret ağını gösteren çok kıymetli bir belgedir.
Venedikliler Konstantinopis'te bulundukları sırada, ticaret kadar kültür alanında da etkili oldular. Şehirdeki klasik çağ ile ilgili eserleri incelemeye, araştırmaya ve hattâ toplamaya başladılar. Yeni ilim çevresi yarattılar. Hümanizma gibi insanlığın muhteşem başarılarından olan gelişme Venedik şehrinde başladıysa, bu bir rastlantı değil, Konstantinopolis'le ilişkilerin kültür, ilim, sanat, felsefe ve tarihçilik alanlarıyla tamamlanması sayesinde gerçekleşti. Bu büyük hareketi meydana getiren kişiler ve yazdıkları eserler sonradan muhtelif araştırmalara konu oldu. Büyük bir kısmı Agostino Pertusi(-») tarafından incelenen bu kişiler arasında Kardinal Bessari-one'nin özel bir yeri bulunmaktadır. Bir din adamı olmakla birlikte Türklere karşı bir Haçlı seferi düzenleyip Bizans'ı kurtarmak ve Katolik-Ortodoks mezheplerinin birleşmesi için çaba gösteren Bessari-one, Bizans ülkesinde ve başkentinde topladığı elyazmalarını tetkik etti, eserler kaleme aldı, çok kişilere tanıttı ve sonunda Venedik şehrine götürdü. Uzun süre muhtelif manastır ve depolarda kalan bu eserler sonradan Marciana adlı Venedik Cum-huriyeti'nin merkez kütüphanesine verildi. Bu zattan başka Venedik kültür adamları ilişki içinde bulundukları Bizans'ın dilini, tarihim, kültürünü öğrendiler ve bunun için Konstantinopolis'e gitmek kadar kendi şehirlerinde ve bu arada Padova'da öğrenilmesini sağladılar. Francesco Filelfo ile Lauro Cjuerini'ni uzun yolculukları göze alıp Bizans'a gelmişler ve ilki yazdığı edebi eserler ve mektuplar, ikincisi ise Batı dünyasına Osmanlı asker ve devlet yapısı hakkında çok dikkate değer bilgiler vermişlerdir.
II. Mehmed (Fatih) İstanbul'u kuşattığı sırada Venedikler Bizans'ın yanında çarpıştılar. Son balyos olan Girolamo Minotto eline silahı alıp savunmaya katıldı. 30 Mayıs günü yakalandı ve Katalan Konsolosu Pere Juliâ ve oğulları ile birlikte idam edildi. 26 Kasım 1452'de Karadeniz'den hububat getiren Venedikli A. Erizzo'nun gemisi, Rumeli Hisan'ndan atılan güllelerle batı-rıldı. Tevkif edilen kaptan Dimetoka'da
te*'i
XŞ>y?:- ".^ - -.*^~* *••*:««,
IÖfci>f - - -* -Sife^ -* " - • ' -.••- '*=-* -- - •""-' ^ "•' %';"
^^^fPlJiZ;
:UI^;
?•""
ne gelince, çok sayıdaki sanat eseriyle birlikte Paris'e götürdü. İtalya Birliği kurulduktan sonra, hiçbir sanat eserinin iadesi istenmedi ise de, bu eser ısrarlar sonucu Venedik'e getirildi. San Marco Hazinesi (Tesoro di San Marco) diye tanınan sanat eserlerinin depolandığı derme de büyük ölçüde Bizans'tan alınanlardır. Minyatür ve işleme alanlarında olduğu kadar mimari alanında da Bizans sanatı Venediklileri etkilemiştir.
Osmanlı Dönemi: Osmanlı-Venedik ilişkileri, patlak veren yedi savaşa rağmen, hiçbir zaman durmadı, Venedikliler İstanbul'da eksik olmadılar. Bu dönemde Galata taraflarında varlıklarını devam ettirdiler. Galata halkına verilen "amanname" her ne kadar Osmanlı-Cenova ilişkileri içinde yer alırsa da Venediklilerin de bir süre sonra buradaki haklardan istifade ettikleri ileri sürülebilir. II. Mehmed, ticaretteki becerileri bilinen Venediklilerin faaliyetini, kabul ettiği 1454 tarihli antlaşma ile takdir ettiğini gösterdi. Bununla birlikte 1463-1479 arasında devam eden 16 yıllık savaş çetin dönemlerin de başlangıcı oldu. Ama iki devlet arasındaki ilişkiler hiç kesilmedi. Resmi temsilciler dışında tüccarlar da ilişkilerin devamına gayret gösterdiler. Bunlar arasında en tanınmışı Andrea Gritti'dir. 1499'da patlak veren harbi durdurmak için şahsi dostluğunu ortaya koydu ve 1503'te yürürlüğe giren antlaşmadan sonra kendisi ve oğulları çok etkin bir faaliyet gös-
Dostları ilə paylaş: |