I d I n I a V a 3IV1ho nin



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə93/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   ...   89   90   91   92   93   94   95   96   ...   140

VEFA KİLİSE CAMÜ

Eminönü İlçesi'nde, Vefa'da(-0 Molla Şemseddin Camii Sokağı'ndadır. Molla Gü-rani Camii, Molla Şemseddin Camii olarak da tanınır. Başka kilise camilerinden (Eski İmaret, Fenarî İsa, Zeyrek) ayırt edilmek için bulunduğu semtin adıyla Vefa Kilise Camii olarak adlandırılmıştır.

Bizans dönemindeki adı hususunda kesin bir bilgi yoktur. Evvelden beri, şehrin içinde varlığı bilinen birçok Ayios Teodoros (Hagios Theodoros) kiliselerinden biri olduğu kabul edilir. Nitekim I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) İstanbul'da olan Pierre Gilles(-»), üçüncü tepenin batı yamacında olan Teodoros Ki-lisesi'nden bahseder. A. Lenoir ise bu binayı 1852'de Meryem'e sunulmuş bir Te-otokos (Theotokos) Kilisesi olarak adlandırarak, Teotokos Lips Manastın Kilisesi olduğunu sanmıştır (bak. Fenarî İsa Camii). Bu yanlış görüş W. Salzenberg(->) ve F. W. Unger(->) tarafından da tekrarlanmıştır. Bu kiliseye dair 1888'de etraflı bir tarih araştırması yayımlayan F. T. Mühlman, buranın Teotokos ve bazılarının iddia ettikleri gibi Teodoros Tiron (Tyron) Kilisesi olmadığını, ancak Karbunaria semtindeki başka bir Teodoros Kilisesi olarak teşhis edilebileceğini ileri sürmüştür. Ancak şu husus da göz önünde tutulmalıdır ki, bu semtin şehrin neresinde olduğu da pek aydınlığa kavuşmamıştır. Tetrapilon (Tetrapylon) civarındaki Teodoros Kilisesi'nin burası olabileceği yolundaki görüş de dayanaksızdır. Tetrapilon, sonraki Şehzadebaşı'dır. Bazı yazarlar ise bunun Sforakion'daki Teodoros Kilisesi olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir ( P. A. Dethierf-»]). Fakat bu semtin bu bölgede değil, daha doğuda, Sultan Mahmud Türbesi dolaylarında olduğu tespit edildiğine göre, bu hipotez de geçersizdir. Kısacası, İstanbul hakkındaki yayınlarda buraya verilen ad hususunda inandırıcı bir dayanak yoktur.

VEFA KİLİSE CAMÜ

374


375

VEFA SPOR KULÜBÜ

Bugün ana bina olarak kullanılan yapı, 1971'de hizmete girmiştir. 1990-1991 öğretim yılında Vefa Anadolu Lisesi bölümü açılmıştır ve okul 1994-1995 öğretim yılında da bütünüyle bu statüye kavuşmuş olacaktır. Okulda İngilizce öğretim yapılmaktadır.

1994-1995 öğretim yılında okulda 68 öğretmen görev yapmakta, toplam 1.278 öğrenci bulunmaktadır. Okul, karmadır. Pansiyonlu kız öğrenci sayısı 44'tür.

AYHAN DOĞAN



VEFA SPOR KULÜBÜ

Adını taşıdığı semtin spor kulübüdür.

1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra Vefa İdadisi öğrencilerinden Saim Turgut Aktansel(-»), Zeki (Baban), Hikmet (Barlan), Rıfat (Baban), Sudi Ca-vit (Oral), Tevfik (Kut), Yusuf Ziya ve Sab-ri beyler tarafından Vefa İdman Yurdu adıyla kuruldu. Yeşil-beyaz renkleri seçen kulüp, Süleymaniye Camii karşısındaki ahşap bir evde faaliyete geçti.

Uzun yıllar özellikle futbolda varlık gösteren Vefa Spor Kulübü 1941'de Çukurbos-tan sahasını alıp burada adını taşıyan bir stada sahip olduktan sonra daha da hızlı

Azizlerden Teodoros, Hıristiyanlığa inandığından dolayı öldürülmüş Roma ordusundan bir askerdir (tyron). Sonraları aynı aziz komutan (stratelates) olarak adlandırılmıştır. Mezar ve makamı Amasya'da eski adı ile Evkatia bulunan Elvan Çelebi Köyü'nde bulunan bu aziz, Anadolu'nun çok eski inançlarındaki bir "kahraman"ın kültünü almış, Islamiyetin yayılması ile de makamı Hızır îlyas ve Baba llyas ile birleştirilerek Elvan Çelebi Zaviyesi olmuştur.

Bazı izlerden anlaşıldığı kadarı ile erken bir döneme ait (5-6. yy'lar ?) bu yapının yerinde orta Bizans dönemi içinde bugün görülen binanın esası inşa edilmiştir. Bu yapının 10-11. yy'larda gerçekleştiği sanılır.



Kilise, şehrin Latin işgalinden 126l'de kurtarılması ve Bizans idaresinin ihyası ile önemli ölçüde tamir edilmiş ve batı tarafına bugün binanın giriş cephesini teşkil eden dış narteks eklenmiştir. Fetihten sonra, kilise Şeyhülislam Şemseddin Ahmed veya kısaca Molla Güranî tarafından camiye çevrilmiştir. Bu sırada yapıda gerekli değişiklikler yapılarak sağlam tarafına da bir minare eklenmiştir. 953/1546 tarihli Is-'tembul Vakıfları Tahrir'Defteri'nde, bu caminin kaydı, komşusu olan Şeyh Vefa Camii bölümü içindedir. "Mevlana Güranî"

Vefa Kilise Camii

Ara Güler

vakfı başlığı altında bildirilen bu belge Re-biyülevvel 889/Mart 1.484'te düzenlenmiş ve çevresindeki evkafının sayıları ile gelirleri ayrıntılı olarak gösterilmiştir.

Hüseyin Ayvansarayî, 18. yy'm sonlarında yazdığı Hadîka'da., esasında mescit iken, Mehmed Eminzade Hüseyin Ağa'nın oğlu müderris Abdurrahman Efendi'nin minber koydurarak camiye dönüştürdüğünü bildirir.

Vefa Kilise Camii, İstanbul'daki eski Bizans kiliseleri içinde Batılı sanat tarihçilerinin en erken ilgi duydukları eserlerden biri olarak tanınmıştır. Daha 1830larda ünlü Fransız mimar ve Anadolu'da eski eser araştırmacısı Ch. Texier(-»), istanbul'da bulunduğu sırada binanın rölövelerini çizmiştir. Kilise camii 1850'lerde sanat tarihi yayımlarına girmiş bulunuyordu.

Büyük ihtimalle 14 Rebiyülâhır 1249/ Ağustos 1833'teki Cibali yangınında yanmış ve birkaç yıl sonra mimarisinde bazı değişiklikler de yapılarak ihya edilmiştir. 1937'de amatör bir meraklı, M. Is. Nomi-dis(->) ile birlikte, dış narteks kubbelerin-deki mozaiklerin üzerlerini örten badana tabakalarını temizleyerek, bunları meydana çıkarmıştır. 1972-1973'te ise binanın kuzey cephesi duvarını düzelten sathi bir restorasyon yapılmıştır.

Vefa Kilise Camii bugünkü durumu ile çok açık surette iki ayrı yapının dönemine işaret eder. Her şeyden önce bina, şimdiye kadar incelenmemiş, eski bir binanın kalıntıları üzerine oturmaktadır. 11-12. yy'lara ait olduğu genellikle kabul edilen esas kilise, orta Bizans döneminin en tipik dini mimari biçimi olan "dört sütun-lu kapalı haç planlı" yapılardandır. Doğuda dışarı taşkın apsisi, yanlarda kubbeli tonozlarla örtülü "pastoforion" hücreleri vardır. Esas mekân dört sütunun meydana getirdiği dört kolu eşit bir haç biçimindedir. Kolların üzerlerim beşik tonozlar örter, ortada ise pencereli ve yüksek kasnaklı bir kubbe yükselir. Ortadaki dört sütun yangınların birinde tahribe uğradığından, yerlerine şimdi görülen üslupsuz destekler konulmuştur. Ama mekânın batı tarafında üç bölümlü bir narteks vardır. Dış cephelerin duvar örgüleri, ciddi bir inceleme yapılmadan, intizamlı taş ve tuğla dizileri halinde restore edilmiştir. Köşe mekânlarının da üstleri orijinal mimarisine uymayan düz ve tek meyilli çatılar halinde örtülmüştür. Texier'nin çiziminde binanın iki yan cephesinde (kuzey ve güney), içeriden ikişer sütunla ayrılan galeriden geçilen yan dehlizler veya nefler bulunmaktadır. Ne yazık ki, gerek binanın mimari bütünlüğüne, gerek genel Bizans sanatına önemli bir özellik sağlayan bu yan nefler sonraları (herhalde 1833 yangım arkasından), ortadan kalkmıştır.

Şehrin Latin işgalinden 126l'de kurtarılıp Bizans devletinin ihya edilmesinden sonraki, Paleologos Hanedanı(->) döneminde, kilisenin batı tarafına, şimdiki cepheyi teşkil eden dış narteks eklenmiştir. Bu, dışarıdan merdivenle çıkılan ilave, kemerler ile bölünmüş beş bölüm halinde olup, bunlardan üçü alternatif bir sisteme göre kubbelidir. Ek binanın batı cephesi, 13-14. yy'larda italya'dan Bursa'ya kadar Osmanlı-Türk sanatına hâkim olan üsluba uygun olarak, kemerler ve aralarında pencereler açılan sütunlar ile hareketli bir görünüş kazanmıştır. Aynı cephe mimarisi anlayışını Batı Yunanistan'da Arta'da Pa-regoritissa Kilisesi'nde, Güney Makedonya'da Ohri Ayasofya'smda, Bursa'da Hüda-vendigâr Camii'nde de bulmak mümkündür. Bu ek yapıda daha erken dönemin bazı işlenmiş unsurları devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Pencerelerin altlarındaki korkuluk levhaları ile sütun başlıkları 6. yy'a ait parçalardır.

1937'de yapılan araştırmalarda, dış narteks kubbelerinin içlerinde meydana çıkarılan mozaikler ne yazık ki şimdiye kadar ilmi bir değerlendirme yapılarak yayımlanmamıştır. Bunlardan ortadakinin göbeğinde madalyon içinde Meryem tasvir edilmiştir. Kubbe iç yüzeyindeki dilimlerde ise, değişik duruşlarda Tevrat peygamberleri tasvir edilmiştir. Bu mozaiklerden altın zemin teşkil edenlerin bilinmeyen bir dönemde üzerlerinin kazınarak, altının elde edilmeye çalışılmış olduğu da dikkati çeker. Son dönem Bizans resim sanatının canlı üslubunu aksettiren ve bu bakımdan Kariye duvar süslemeleri ile yakınlık

gösteren bu resimler maalesef son yıllarda bu cami içine yerleşenler tarafından tahribe uğratılmıştır.

Türk dönemine ait sanat bakımından Vefa Kilise Camii'nin önemli bir özelliği yoktur. Bunlar herhalde geçirdiği yangın veya yangınlarda yok olmuştur. Yalnız, sağ tarafında yükselen minaresi, gövdesinin dikey çubuklar şeklinde yapılmış olması bakımından Orta Asya'dan beri gelen eski bir Türk minare geleneğini yaşatır. Bu bakımdan İstanbul'da tek örnektir. Aynı tipte olan Galata'da Okçu Musa Mescidi minaresi yakın tarihlerde yapılan bir restorasyonda bu özelliğini kaybetmiş, Burmak Mes-cit'inki(->) ise, adından da anlaşıldığı gibi spiral çubukludur. Şerefe korkuluklarında da ilgi çekici Bizans levha parçaları kullanıldığı dikkate değer. Fetihten sonra Türkleşen İstanbul'da yoğun yerleşmeye sahne olan kilise camii çevresinde ünlü kişilerin ev ve konakları bulunuyordu. Caminin önündeki hazirede de değerli mezar taşları görülür. Burası şehir içinde kalabilmiş hazirelerin, ağaçlan ve taşlan ile en güzel son örneğidir denilebilir.



Bibi. (Patrik Konstantios), Constantiniade, ist., 1846, s. 106 (verilen bilgi hatalıdır); A. Lenoir, Architecture monastique, Paris, 1852, I, s. 178; Gailhaband, Monuments anciens et modernes, Paris, 1850, levha II; W. Salzenberg, Altchrist-liche Baudenkmale von Constantinopel, Berlin, 1854, s. 116 ve levha 34-35; A. G. Paspatis, ByzantinaiMeletai, ist., 1877, s. 314-315 ve bir gravür; Pulgher, Eglises Byzantines, 22-24; F. Th. Mühlmann, "Die angebliche Kirche der Theotokos in Constantinopel, Eine kunstge-schichtliche Untersuchung", Mitteilungen deş Deutschen Excursions-Clubs in Constantinopel, S. l (1888), s. 8-17; Gurlitt, Konstantinopels, 32-33; Millingen, Byzantine Churches, 243-252; Ebersolt-Thiers, Eglises, 149-167; N. Brunov, "Rapport sur un voyage â Constantinople Architecture byzantine", Revue desEtudes Grecqu-es, XXXIX (1926), s. 12-19; ay, "Über zwei byzantinische Baundenkmâler von Konstanti-nopel aus dem XI. Jahrhundert", Byzantinisch-Neugriechische Jahrbücher, IX (1932-1934), s. 139-144; R. Janin, "Leş eglises deş saints mili-taires", Echos d'Orient, XXXIV (1935), s. 59-67; Schneider, Byzanz, 77-78; A. Oğan, "istanbul Kiliseleri ve Mozaikleri", Güzel Sanatlar, V (1944), s. 103-115; Eyice, istanbul, 53-54, no. 70 ve resim 14; Eyice, Bizans Mimarisi, 62-66, levha 109-122; C. Mango, "Constantinopolita-na", Jahrbuch deş Deutscher Arcb. Instituts, LXXX (1965), s. 323-330, resim 10-19; H. Hal-lensleben, "Zur Annexbauten der Kilise Camii in istanbul", ist. Mut., XV (1965), 208-217; S. Eyice, "Leş eglises byzantines d'Istanbul (du IXe au XVe siecle)", Corsi sull'arte Bizantine e Ravennati, Ravenna, XII (1965), s. 280-285; Janin, Eglises et monasteres, 148-154; Müller-Wiener, Bildlexikon, 169-171; Th. Mathews, Byzantine Churches, s. 386-401; AyVansarayî, Hadîka, I, 187; S. Eyice, "istanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, I (1963), s. 46, resim 60; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, löl, no. 915; Eminönü Camileri, 140-142; M. Is. Nomidis, "Rapport preliminiaire deş travaux executes dans üne eglise Byzantine", Notre-Dame d'Ephese, S. 2 (1958).

SEMAVİ EYİCE



VEFA LİSESİ

Eminönü İlçesi'nde, Vefa'da, Şehzade Kül-liyesi'nin(->) arkasında, Dede Efendi Cad-desi'ndedir. İstanbul'un en eski ortaöğretim kurumlarındandır.

1872'de bugün Eminönü Halk Eğitimi

Vefa Lisesi

Ali Hikmet Varlık

Merkezi'nin bulunduğu yerde, Dersaadet İdadi-i Mülkiye-i Şahanesi adıyla eğitime başladı. Okul, kısa zamanda gelişti ve Di-vanyolu'ndaki Sultan Mahmud Türbesi yanındaki binaya geçti. 1881'de bugün de eğitim yapılan Vefa'daki Mütercim Rüşdü Paşa Konağı'na taşındı ve Vefa İdadisi adını aldı. 1910 yangınında bina, evsiz kalan ailelere verildiğinden okul, Vezneciler'de-ki Saffet Paşa Konağı'na geçmek zorunda kaldı ve bu yıllarda adı Vefa Sultanisi'ne çevrildi. Balkan Savaşı sırasında da okul binası hastane olarak kullanıldı. 1914'te okul, önce bugün Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nin, sonra da aynı semtteki Anadolu Kız Meslek Lisesi'nin bulunduğu binaya taşındı. 1917'de de kendi binasına döndü.

1925'te lise bölümü kapatılmış; okul, 1930'a kadar ortaokul olarak öğretime devam etmiştir. Sonra yeniden lise sınıflan açılmış ve bugün pansiyon olarak kullanılan bina (bak. Beşinci Vakıf Hanı) tamamlanmış ve Yüksek Öğretmen Okulu olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1949'da bu okulun kapatılmasıyla da bina Vefa Li-sesi'ne verilmiştir.

1958'de okulun bünyesinde İstanbul'un ilk akşam lisesi açılmış ve 1976'da da bu okul Pertevniyal Lisesi'ne aktarılmıştır.

1964-1965 futbol sezonunda 2. lig şampiyonu olan Vefa şeref turunda. Cengiz Kahraman arşivi

L

VEFA STADYUMU

376

3 77 VEIİEFENDİ HİPODROMU

bir gelişme gösterdi. Amatör dönemde istanbul 1. ligindeki en büyük başarısı 1946-1947 sezonunda Fenerbahçe'nin arkasından averajla ikinci olmasıdır.

istanbul l. liginin en güçlü takımlarından biri olma hüviyetini de taşıyan Vefa, profesyonelliğin kabulünden sonra da bunu devam ettirdi. Türkiye 1. liginin de gözde ekipleri arasında yer alan Vefa, daha sonra parasal imkânsızlıklar nedeniyle eski gücünü yitirdi. 1902-1963 sezonu sonunda 2. lige düştüyse de 1964-1965 sezonunda yeniden 1. lige çıktı. Ancak 1973-1974 sezonu sonunda yeniden 2. lige, ardından da 3. lige düştü. 1993-1994 sezonunda 3. lig 8. grupta mücadele eden futbol takımı sezon sonunda sonuncu olarak mahalli lige düşmüştür.

Kulüp bir ara Simtel müessesesi tarafından finanse edilirken Vefa Simtel adını aldı. Ancak bu da uzun sürmedi. Futbolun yanısıra voleybol, basketbol ve boks dallarında da varlık gösteren Vefa kulübü bugün 90 yıla yaklaşan tarihini amatör bir kulüp hüviyetinde sürdürmektedir.

Vefa Spor Kulübü'nden Sami Akçıkö-ney, Hayri Ragıp Candemir, Hüsamettin Böke, Galip Haktanır, Bülent Varol, îsmet Yamanoğlu (Tahtabacak ismet), Garbis istanbullu, Nejat Sor, Hilmi Kiremitçi gibi ünlü futbolcular yetişmiştir.

CEM ATABEYOĞLU



VEFA STADYUMU

Fatih tlçesi'nde, Karagümrük'te, Fevzi Paşa Caddesi'nde Vefa Spor Kulübü'nün yönetiminde bulunan stadyum.

Burasının Bizans döneminde Aetios Sarnıcı(-») olduğu bilinir. Osmanlı döneminde kullanılmayan bu açık sarnıç çevresindeki duvarların çöküp göçmesiyle metruk bir alan haline gelmiş, sonraları da bostan olarak kullanılmıştır. Çukurda bulunmasından ötürü "Çukurbostan" adıyla da anılmıştır. 1926'da Karagümrük Spor Kulübü'nün(->) kurulmasından sonra kulüp mensupları burayı kendi elleriyle düzenleyip "Çukurbostan Sahası" haline getirmişlerdi. Bunu başarabilmek hayli zor olmuştu. Özellikle bugün merdivenlerin bulunduğu alandaki bostan kuyusunu dol-durabilmek için hayli emek harcamışlardı. Burada meydana gelen "Çukurbostan Sahası"nda Karagümrük futbol takımı uzun yıllar maçlar oynamıştı. Bu arada 1932'de bu sahada karşılaştıkları Selanik Karması'nı 2-1 yenmişlerdi.

Vefa Lisesi'nden yetişen Hasan Âli Yücel, milli eğitim bakanı iken bu sahayı Vefa Spor Kulübü'ne(->) kiralatmış ve bu yüzden Karagümrüklüler, semtleriyle ilgisi bulunmayan bir kulübe, ellerindeki sahanın verilmesine hayli gücenmişlerdi. Burada Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan stadyum ile içinde bir de spor salonu bulunan kulüp binası 26 Ağustos 194Ş'te Hasan Âli Yücel tarafından törenle açılmıştı.

Çukurbostan Sahası'mn kaleleri duvar ve anacadde tarafında iken Vefa Stadyumu' na çevrilişi sırasında kaleler anacaddeye

Vefa Stadyumu

Fatih Amtlan

paralel hale getirilmiştir. Vefa Spor Kulübü futbol takımı ilk yıllarda maçlarını bu stadyumda oynamış, daha sonra stat amatör lig maçlarına ayrılmış, ancak Vefa takımı bu sahada çalışmalarını sürdürmüştür. Karagümrük takımı da bu sahayı kullanmış ama semt sakinlerinin Vefa kulübüne karşı olan kırgınlıkları uzun yıllar sürmüştür.

Vefa Stadyumu'nda bugün Türkiye 2. ve 3. liginin bazı maçları ile mahalli lig maçları oynanmaktadır. Stadyum cadde duvarı dibinde kapalı tribünü ve kale arkalarında açık tribünleriyle 12.500 kişi alabilecek kapasitededir.

CEM ATABEYOĞLU

VEHBÎ (Seyyid)

(?, İstanbul -1736, İstanbul) Divan şairi.

Adı Hüseyin'dir. Soyu Seyyid Hasan Hüsameddin Efendi'ye dayandığı için "Seyyid" lakabıyla anılır. Vehbî mahlasını

B B


M U R

Can bağışlar âdeme ab ü hevâ-yı

Üsküdar

Nefha-î 'îsâ mıdır bâd-ı sabâ-yı



Üsküdar

Bahusus ol misli yok sâhilserâ ile

hemân

Gülsitan-i cennete konmuş fezâ-yî Üsküdar



Nakd-i 'ömr-î nazenini itme

mihnetle heba Def-i gam kıl 'işret it mehpârelerle

dâ'imâ Var ise 'aklın sana benden nasihat

Vehbiyâ


'Alem eyle geçmeden vakt-i safâ-yi Üsküdar

SEYYİD VEHBÎ

hocası Ahmed Neylî Efendi (ö. 1748) vermiştir.

Gençliğinde iyi bir öğrenim gördü. Müderris olarak çeşitli İstanbul medreselerinde çalıştı. Tebriz'in ikinci defa fethedilmesi üzerine (1725) oraya kadı tayin edildi. Daha sonra sırasıyla Kayseri, Manisa ve Halep kadılıklarında bulundu. Halep'te iken hacca gitti. Dönüşte hastalanınca istanbul'a getirildi ve burada vefat etti. Mezarı Cerrahpaşa'dadır.



Vehbî, çağının önde gelen şairlerindendir. Önceleri Nabî, sonra da Nedim tarzında şiirler söylemiştir. Divan 'mdan başka Kırk Hadis Tercümesi ile Surname adlı ünlü eseri ve Pasarofça Antlaşma-sı'nın (1718) anlatıldığı Sulhiye adlı bir risalesi vardır.

Vehbî, İstanbul'da doğup büyümüş ve şehrin her yönden âşığı olmuş bir şairdir. Resmi görevle gittiği taşrada daima istanbul özlemini dile getirmesi bundandır. III. Ahmed'in (hd 1703-1730) şehzadeleri için yapılan sünnet düğünü ile üç kızının evlenmesi münasebetiyle yapılan şenlikleri anlattığı Surname adlı eseri dönemin istanbul hayatını yansıtması bakımından çok önemli bir kitaptır. Kitapta düğün âdet ve eğlenceleri, siyasi protokol, meslek teşkilatlarının durumu, şenliklere katılan kişi ve gruplar, istanbul'un çeşitli mekânları ayrıntılı biçimde anlatılmıştır.

Düzyazı olarak yazıldığı için mesnevilerde ve bazı tarih kitaplarında bulunamayacak geniş bilgilerin yer aldığı Surname hin yazma nüshaları minyatürlerle de süslenerek anlatıma destek sağlamıştır.

Vehbî'nin Divan'ında istanbul'a dair pek çok beyit bulmak mümkündür. Özellikle taşrada bulunduğu yılların ürünü olan şiirlerinde istanbul özlemi, şehrin bütün yönlerinin anılmasına vesile olmuştur. Gerek kasidelerinde, gerekse gazellerinde anlattığı tabiat, coğrafya, sosyal hayat, eğlence demleri, içki meclisleri, bayramlar, mesireler, aşk u alaka, hep istanbul'dan ilham alınarak dile getirilmiştir (Ey Vehbî nakd-i can u dili eyledim feda/İstanbul'un güzellerin nîk-hûsuna). Bu arada Sarıyer, Şeytan Akıntısı, Hisar gibi o devrin seçkin sayfiye muhitleri de şiire konu olur (Gül-bûseleryerin gör o zerrîn-izârda / Güya kiras mevsimidir Sarıyâr'da //... // Gözüne eşk-i çeşm rakibin bi-ayhihî/Şeytan Akıntısı'na müşabih Hisar 'da). Fenerli bir güzel için yazdığı gazelde de yine 17. yy istanbul'undan manzaralar bulmak mümkündür (Semt-i deyrinde doğup sî-nemi nâkûs gibi /Erganun nağmeleri nâ-fe vü efgânımdır //... // Görüp ol mâhı fitil aldı Fener'de Vehbi7Mum olan yanmağa sem'-i dil-i sûzâmmdıf). Üsküdar hakkında yazılmış bir murabbada ise bu semtin bahar ve eğlence demleri teferruatlı biçimde anlatılmıştır. Murabbanın son iki mısraı oldukça dikkat çekicidir: Var ise aklın sana benden nasihat Vehbiyâ /Âlem eyle geçmeden vakt-i safâ-yı Üsküdar.

Vehbî'nin istanbul'a karşı bütün bu ilgilerinden en önemlisi, III. Ahmed'in Topka-pı Sarayı önünde ve Ayasofya yakınında

yaptırdığı çeşme için söylediği 25 beyitlik tarih kitabesinde görülür. Çeşmenin dört cephesine kuşak yazılar olarak hakkedilen kitabenin şu tarih mısraı da en az şiirin kendisi kadar ünlüdür: "Aç Besmeleyle iç suyu Hân Ahmed'e eyle dua". Rivayete göre bu mısraın "Besmeleyle..." diye başlayan orijinali III. Ahmed'e aittir. Ancak mıs-radan ebced hesabı ile üç rakam eksik çıkmaktadır. Vehbî, mısraın başına ebced değeri üç rakamını veren "Aç..." kelimesini koyarak padişahın beytini başka bir vezinde düzeltmiş ve kendi manzumesini yazmıştır.

Vehbî, III. Ahmed'in Sa'dâbâd'da yaptırdığı çeşme için de bir tarih düşürmüştür (Âbım nûş eyleyip Vehbî dedi tarihini/ Dehre Sultân Ahmed icra eyledi mâ-i hayât).

iskender pala



VEHBÎ (Sünbülzade)

(?, Maraş - 29 Nisan 1809, İstanbul) Divan şairi.

Adı Mehmed'dir. Çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir eğitim gördü, istanbul'a gelip devrin ileri gelenleriyle dostluklar kurdu. Rumeli'deki pek çok kasaba ve şehirlerde kadılık yaptı. 1775'te elçi olarak iran'a gönderildi. Dönüşte Bağdat'ta elçilik görevini suiistimalden idamına ferman çı-

G ^A Z E L

Zâhmnâk itdi derûnum dîde-i

hunhâresi Var ise yâre sarılmakdır bulunsa çâresi

Eyledim sencîde-i mîzân-ı çeşm-î i'tibâr Bir ağır başlı güzel amma alınmış

dâresi


Konmağa bir nahl-i istiğna arar kim

'âşıkın Pek hevâlanmış yine mürg-i dil-i

âvâresi

Câm-i lebrîz istemez sahbâ~keşân-ı



derd-i 'aşk

Sâki-i bezmin lebinden mest olur

meyhâresi

Eylemez cünkim şikâf-ı leb kabûl-i

iltiyâm Galiba tîg-î zebanında unulmaz yâresi

Yâd ider vaz'ında hûrî kızların pek

şevk ile Şeyhi zendost eylemiş Istanbulun

mekkâresi

Tab-ı 'aşkîle gazel mi söylemiş Vehbî

yine Nazma sûziş virdi böyle tab'-ı

âteşpâresi

SÜNBÜLZADE VEHBÎ

karıldı. İstanbul'a kaçıp saklandı ve 7 yıl boyunca yoksul bir hayat yaşadı. Affedilip kadılık mesleğine döndü. Çok geçmeden emekli oldu ve kendini şiire verdi. Mezarı Edirnekapı'dadır.

Vehbî zevk ve eğlenceye düşkün bir mizaca sahipmiş. Şiirlerinde yerel konulara, günlük hayata, devrin atasözleri ve deyimlerine sıkça yer verdi. Bazı eserlerinde şehrin toplumsal hayatını detaylı biçimde söz konusu eder. Divan'mdan (Bulak, 1837) başka Lûtfiyeaâh ahlaki-di-daktik bir mesnevisi, ten zevklerini öne çıkaran Şevk-engiz adlı başka bir mesnevisi, Münşeat'ı ve manzum birer lügat olan Tuhfe-i Vehbî(Farsça-Türkçe) ve Nuhbe-i Vehbî(Arapça-Türkçe) adlı eserleri vardır.

Vehbî, Lûtfiye adlı eserinde istanbul'un önemli tiplerine dair tahlillerde bulunmuştur. Eser, devrin sosyal hayatını tenkit açısından oldukça değerlidir (Smz/-z esnafta yoktur insaf/ Yani nadir bulunur sinesi saf//Nazarı dirhem ü dinardadır/ Çıkacak iki gözü kârdadır//Hacı Ağa deyû ikram eyler / Kendi zu'munca anı ram eyler //Sonra derkim iyi tutkun buldum/Avlayıp toy gibi bir kaz yoldum).

Şevk-engiz mesnevisinde bir zampara ile gulamparanın hikâyesi çerçevesinde o dönem istanbul'unun zevk dünyası anlatılmıştır. Eserin realist ve natüralist tasvirleri dikkate değerdir.

Divan'mdaki pek çok şiirinde de İstanbul hayatını bulmak mümkündür. Kasidelerinde başkent bürokrasisi nedeniyle andığı kişi, mekân ve hadiseler yanında, gazellerinde de sık sık şehrin genel durumuna dair ipuçları verir. Her istanbullunun bu şehre karşı duyduğu sevgi ve bağlılık, onda biraz daha fazladır (Terk etmez idim cennet-i İstanbul'u Vehbî / Bir ken-

Divan-ı Vehbî'nin (Bulak, 1837) ilk sayfası.

Nuri Akbayar koleksiyonu

Aşüfte vü ser-dâde-i pîç ü ham olaydım Tek cebhe-i yâra dökülen perçem

olaydım

Şikeste olursam da düşüp seng-i cefâya Sağar gibi sâkî ile fem der fem olaydım



Ancak olub üftâde gül-î 'arz-ı yâra Sâ'ir yere düşmezdim eğer şebnem

olaydım


Tîr-î nigehin urdu dile bârî deseydi Bir gün sanlup yâresine merhem

olaydım


Terk itmez idim cennet-i İstanbulu

Vehbî Bir kendim idare idecek âdem olaydım

SÜNBÜLZADE VEHBÎ

dim idare edecek âdem olaydım). Kendisi istanbul'un çeşitli zevk ve eğlence âlemlerinde bulunmuş ölüp bu tecrübeyi sosyal yapının tenkidinde başarıyla kullanmıştır (Yâd eder va'zında huri kızların pek şevk ile / Şeyhi zendost eylemiş İstanbul'un mekkâresi). Hele Bebekli bir güzel için yazdığı gazelinde onun bu âlemler-deki kıymet ve derecesini layığıyla görmek mümkündür (Göz bahsidir hayâl-i hisâr-ı derûnda kim /Merdüm-nişîn-i çeşm-i ümidim Bebeklidir//... //Pâmâl-i esb-i işve eden Vehbiyâ beni/Dilberlerin hırâm-ı levendâne şeklidir). Bu arada Hisarlar, Acı Musluk, Okmeydanı, Kuruçeşme, Galata gibi semtler ile Kumkapı meyhaneleri de onun şiirinde İstanbul'a özgü seçkin mekânlar olarak göze çarpar (Pek çamurdur bilirim Kumkapı meyhaneleri/ Vehbiyâ gel Galata semtine git etme galat).

İSKENDER PALA


Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   89   90   91   92   93   94   95   96   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin