I d I n I a V a 3IV1ho nin


YAHUDİLER 406 407 YAHUDiLER



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə101/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   140

YAHUDİLER

406


407

YAHUDiLER

ri de II. Abdülhamid'in 1893'te Hahambaşı Kaymakamı Moşe Levi'yi(->) huzuruna çağırarak Yahudilerin de askere alınması arzusunu bildirmesidir. Böyle bir şerefe mazhar olmaktan duyduğu memnuniyeti sultana arz eden Moşe Levi, konuyu daha sonra Meclis-i Ruhani'ye götürdü. Bu meclisin 1893 tarihli onayı sultana arz edildiyse de II. Abdülhamid muhtemelen ülkedeki diğer gayrimüslim cemaatlerle ilgili bazı siyasi mülahazalarla uygulamayı bir süre erteledi.

1892'de Yahudiler Türk yurduna gelişlerinin 400. yılım parlak bir şekilde kutladılar. O yılın Pesah (Hamursuz) Bayra-mı'nın ilk günü ülkedeki tüm sinagoglarda okunan özel bir şükran duasından sonra Hahambaşı Kaymakamı Moşe Levi, Yıldız Sarayı'na giderek II. Abdülhamid'e Yahudilerin minnet ve şükranlarını ifade eden altınla işlenmiş bir albüm ile tüm sinagoglarda okunan özel duanın İbranice metnini ve Türkçe çevirisini sundu.

I. Dünya Savaşı öncesindeki yıllarda ekonomik bunalım bir ölçüde göçlere yol açtı. Şiddet ve üzüntü ile dolu işgal yılların da ise Yahudiler Bursa, İzmir ve Ege'nin tüm il ve ilçelerinde olduğu gibi istan bul'da da işgalcilerle işbirliği yapmayı red dettiler. İşgal edilen İstanbul'un Amerikan mandasına verilmesi söz konusu olduğu günlerde konuyu incelemek üzere gelen Amerikan heyetine diğer azınlıklar olum lu cevap verirken yalnızca Hahambaşı Ha- im Nahum(~»), Emanuel Karaso, Aşkenaz cemaati başkanı Reissner ve hukuk pro fesörü Mişon Ventura'dan oluşan heyet ke sin muhalefet ederek Türk hâkimiyetini sa vundular.

Cumhuriyet Dönemi

Lozan Antlaşması ile Rumlara, Ermenilere ve Musevilere azınlık hakları tanınırken Türk-Musevi cemaati 1926'da, Medeni Ka-nun'un kabulü arifesinde aldığı bir kararla şahıs hukuku alanında azınlık haklarından feragat etti.

II. Dünya Savaşı'mn trajik yıllarında Türkiye tarafsızlık statüsünü korumayı be cerdi. Atatürk ırkçı totaliter buhranın ilk belirtilerini sezinlediği 1933'te Nazi Alman- yası'mn ünlü Yahudi profesörlerini Tür kiye'ye sığınmaya ve bûim hayatlarına Tür-

16. yy'dan Yahudi tipleri. Österreichische Nationalbibliothek, Viyana/ M. And, 16. Yüzyılda istanbul, İst., 1993

kiye'de devam etmeye davet etti. Davete icabet edip Türkiye'ye gelen 103 öğretim üyesi uzun yıllar üniversite ve bilim hayatına değerli katkılarda bulundular.

II. Dünya Savaşı sırasında Türk diplomatlar olağanüstü bir gayret göstererek görev gördükleri Nazi işgali altındaki ülkelerdeki Türk Yahudilerini (ve çok kez mevzuatı zorlayarak onların Türk uyruklu olmayan yakınlarını) Nazi mezaliminden ve "yok etme kamplarından" kurtarmayı başardılar.

Bugün Türkiye'de yaşayan Yahudilerin sayısı 26.000 kadardır. Bunun yaklaşık 22.000'i İstanbul'da ve 2.500 kadarı İzmir'de ikamet ederken diğerleri Ankara, Bursa, Edirne, Çanakkale, Kırklareli, Adana ve Antakya'da oturmaktadır. Yüzde 96'sı Sefarad olan Türk Yahudilerinin gerisi Aşkenazdır. 100 kadar Karay, haham-başımn otoritesini kabul etmeyen özerk bir cemaat oluşturur (bak. Karaylar).

Sinagoglar vakıf statüsünde olup İstanbul'da 3'ü yalnız yaz aylarında açık olmak üzere 16 sinagog hizmettedir. 15. ve 16.

Lambert de Vos'un 1574 tarihli albümünde yer alan biri dul diğeri evli iki Yahudi kadın (solda) ve Yahudi hekimler.



Der Staats und Universitatsbibliothek Bremen / M. And, 16. Yüzyılda istanbul, ist., 1993

yy'da tesis edilen Hasköy ve Kuzguncuk mezarlıklarına halen defin yapılmasına devam edilmektedir. Cemaatin halen İstanbul'da Ulus'ta anaokul, ilk-orta ve liseyi kapsayan bir okul kompleksi mevcuttur.



Türk Yahudilerinin anadili Türkçedir. Parlak bir basın mazisinden günümüze kalan tek gazete ise artık 11 sahifesi Türkçe ve yalnızca l sahifesi Judeo-Espanyol dilinde basılan haftalık Şalom'dur.

İstanbul'da 98 yataklı Balat Musevi Has-tanesi'nden başka yaşlılara, öğrencilere, hastalara, yetimlere ve muhtaçlara destek veren tüm geleneksel hayırsever kurumları da faaliyetlerine devam etmektedirler. Sosyal dernekler kütüphane, spor kolaylıkları ve kültürel etkinliklerle gençlere hitap etmektedir. Yerleşim Bölgeleri 4. ve 5. yy'larda Yahudilerin Halkoprate-ia (Bakırcılar) bölgesinde oturdukları ve daha 318'de orada bir sinagogları olduğu bilinmektedir.

Fatih Vakfiyesi'nde de Tahtakale yakınlarında, Bakırcılar Çarşısı civarında bulunan bir sinagogdan bahsedilmektedir.

9. yy'dan itibaren Yahudiler Halic'in güney kıyısında, özellikle bugünkü Bahçeka-pı ile Ayasofya arasında kalan bölgede ikamet etmekteydiler. Mahallenin surlardan denize doğru çıkış kapısı olan Porta lu-dece (Yahudi Kapısı) bazı tarihçiler tarafından Sarayburnu önlerinde sanılmış ise de çoğunluk gerçek yerinin Yeni Cami civarında olduğu hususunda birleşmektedir.



11. yy'm ikinci yarısında Yahudiler resmi makamlarca şehir dışında, Galata-Pe-ra'ya nakledildiler. Pera bazen yalnızca. şimdiki Beyoğlu sırtlarını, bazen de Gala-ta'yı da kapsayan daha geniş bir alanı tanımlamak için kullanılmıştır.

II. Haçlı Seferi Komutanı Alman İmparatoru III. Konrad İstanbul'dan geçmeye karar verince sarayını terk eden I. Manu-

el daha emin bir yer olarak addettiği Pik-ridion yani Hasköy'deki Yahudi mahallesine yerleşmiştir.

12. yy'da İbrani İskelesi olarak da anılan mahal Yahudi mahallesinin iskelesi olup, Balıkpazarı yöresinde idi. Bu semt bugün yaklaşık olarak, Galata Köprü-sü'nün Eminönü ayağı ile İstanbul Ticaret Odası arasındaki bölgedir. Fatih Vakfiyesi'nde Halilpaşa Birgosu'nun yanında bir sinagogun bulunduğu belirtilmektedir ki bu yer de Bahçekapı yöresidir.

126l'den itibaren Pegai (Kasımpaşa) semtinin de Yahudilerin ikamet bölgeleri arasına girdiğini görmekteyiz. 14. yy'da Yahudiler özellikle Halic'in güneyinde Marmara sahillerine yakın bir bölgede, Langa'da oturmakta ve bilhassa dericilikle meşgul olmakta idiler. Yahudilerin Langa'da ikameti 1453'e kadar sürdü.

İstanbul'un fethini bizzat yaşayan tarihçi Nicolo Barbaro(->), fethi anlatan eserinde sultanın Kabataş önünde demirli bulunan donanmasını Halic'e, Yahudi mahallesinin önündeki surların karşısına indirdiğini ve leventlerim, Giudeca (Yahudi mahallesi) sahilinde kıyıya çıkardığını nakletmektedir. Diğer taraftan, Ortaköy Sinagogu ile ilgili 12 Kasım 1825 tarihli bir fermanda şahitlerin ifadesine göre, anılan sinagogun Fatih döneminden kaldığı belirtildiğine göre, Bizans'ın günlerinde Boğaziçi kıyılarında da en azından Ortaköy yöresinde Yahudilerin oturduğu sonucuna varılmaktadır.

1477 kayıtlarına göre İstanbul'da Musevi hanelerinin sayısı 1.647 (toplamın yüzde 11'i) iken yarım yüzyıl sonra bu sayı 8.070'e yükseldi.



II. Bayezid, yeni gelen göçmenlerin Balat yöresine yerleşmelerine izin verdi. 16. yy'ın ortalarında İstanbul'da Yahudi nüfusu 50.000'e ulaştı. IV. Murad İstanbul'da, Eyüp, Galata ve Üsküdar yörelerini de içeren ve 3 ay içinde tamamlanan bir emlak yazımı yaptırdı. Bu yazıma göre İstanbul' da 9.990 Müslüman, 304 Rum, 17 Frenk, 27 Ermeni ve 957 Yahudi mahallesi mevcuttu.

1597-1598'de başlayan, ancak yarım kalan Eminönü'ndeki Yeni Cami'nin inşaatı l663'te tekrar gündeme geldiğinde bina etrafındaki Yahudi evleri buralardan kaldırılarak sahiplerine Hasköy'de yeni evler verildi ve kayd-ı hayat şartıyla vergiden muaf tutuldu.



1648 Kmielnitzki katliamından kurtulabilen veya esir düştükleri Kazaklardan İstanbul Yahudileri tarafından satın alınarak kurtarılabilen yüzlerce Aşkenaz Yahu-disi de İstanbul'a gelerek yerleşti. İstanbul'u ziyaret eden Karay seyyahlardan Sa-muel Bar David (1642) Karayların Halic'in iki yakasında Balat ve Hasköy'de ikamet ettiklerini yazmakta, Benjamen Behar Eli Yeruşalmi (1685) de hemen tüm Karayların Hasköy'de toplandıklarını ifade etmektedir.

İstanbul yangınlarında Yahudiler de büyük zararlara uğradılar. Bazı mahalleler sinagogları ile beraber tamamen kül olup o bölgelerde ikamet edenlerin şehrin baş-

Neve Şalom Sinagogu'nda bir ayin.

A ra Güler

ka yörelerine yerleşmesi söz konusu olunca da sosyal yapı değişti. 16. yy Osmanlı Yahudi yaşamının temelini oluşturan kö-ken-sinagog, yerini ikamet mahalli-sinago-ğuna terk etmeye başladı.

İstanbul yangınları 18. yy boyunca da durmadı ve 1700'den 1797'ye kadar kaydedilen 60'a yakın büyük yangın kentin yerleşim çehresini değiştirmeye devam etti, evlerin yanısıra sayısız sinagog, kütüphane, kurum, eşya ve özellikle yazma eserler de yanıp kül oldu. 1756 Cibali yangınında 800'den fazla evin kül olması Yahudilerin bu kez Galata, Ortaköy ve Kuzguncuk semtlerine doğru yönelmelerine yol açtı.

19. yy'da yerleşim bölgesi genellikle Balat ve Hasköy ağırlıklı olarak devam etti. Yüzyılın sonlarına doğru ekonomik bakımdan gelişmiş aileler Beyoğlu'na, özellikle Galata Kulesi çevresine taşınmaya başladılar.

Yahudiler 193 5'ten itibaren de peyderpey Taksim, Nişantaşı ve Şişli gibi daha kuzey semtlerine taşındılar. Boğaziçi Köprü-sü'nün inşasından sonra birçok aile Anadolu yakasına geçerken, bazıları da Boğaziçi sırtlarında ikamete başladılar. Günümüzde Şişli, Nişantaşı, Gayrettepe, Ulus, Etiler, Ortaköy, Tarabya, Moda, Caddebostan, Suadiye, Ziverbey vb değişik semtlere dağılmış olduklarından artık belirgin bir Yahudi yerleşim bölgesinden bahsetmek mümkün değildir.



Nüfus

1867'de Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudi nüfusu yaklaşık 125.000, İstanbul'da yaşayanların sayısı ise yaklaşık 40.000 olarak tahmin ediliyordu. Cumhuriyet'in 1927'de yapılan ilk nüfus sayımı, sonuçlarına göre Türkiye genelindeki 81.872 Ya-hudinin 46.781'i İstanbul'da ikamet ederken 1935'te kent Yahudi nüfusu 47.173'e yükseldi. 1948'de İsrail'in kurulmasını takiben oraya göç edenlerin ayrılması sonucu Yahudilerin sayısı 1955'te Türkiye

genelinde 40.345'e, İstanbul'da 36.914'e; 1965'te Türkiye genelinde 38.267'ye, İstanbul'da 30.831'e düştü. Son sayımlarda din sorusu kaldırıldığı için günümüzde tam rakamlar bilinmemekle beraber yaklaşık 26.000 civarında olan Türkiye Yahudi nüfusunun yaklaşık 22.000'inin İstanbul'da ikamet ettiği sanılmaktadır.

Meslekler

Bizans İmparatorluğu'nun baskı ve zaman zaman zulüm dolu tüm olumsuz koşullarına rağmen Yahudilerin birçok meslekte başarılı oldukları görülür. Coğrafi durumu itibariyle bir transit limanı olan Konstanti-nopolis, Hindistan'dan gelen baharat, par-

Erkek çocuğun 13- yaş ergenlik töreni bar mitzva.

İzzet Keribar/ Naim Güleryüz arşivi

YAHYA

408


409

YAHYA EFENDİ TEKKESİ

füm ve incilerin. Çin'den gelen ipekli kumaşların ve İran'dan gelen kıymetli taşların başlıca dağıtım merkeziydi. Yahudiler bu dönemde armatörlüğün yanısıra ipek ticareti ile de uğraşmaktaydılar. Bu arada kentte dut ağacı yetiştirmeyi başardıkları gibi 6. yy'da Çin'den ithal ettikleri ipek-böceği yumurtalarını da üreterek Çin ipeğim aratmayacak ipekliler elde etmişlerdi.

El sanatlarıyla uğraşan Yahudiler özellikle bakır eşya işçiliğinde, marangozlukta, üfleme cam eşya üretiminde ve deri işlemede ön plana geçmişlerdi. 6. yy'da kumaş boyama sanayiinin önderi olan Yahudiler 11. ve 12. yy'da cellat olarak da görevlendirilmişlerdi.

Serbest mesleklere gelince, Bizans'ın ilk döneminde caiz olan avukatlık I. İustini-anos zamanında Yahudilere yasaklanmıştı. Kilisenin tüm karşı koymasına, hattâ bazı din adamlarının, ölümü, Yahudi bir hekim tarafından muayene edilmeye yeğ tutan beyanlarına rağmen Yahudiler arasında çok ünlü hekimler yetişmiş, zaman zaman imparator sarayında baş yeri işgal etmişler ve özel ayrıcalıklar elde edebilmişlerdi.

Seyyah ifadelerinden, 15. ve özellikle 16. yy'da, Osmanlı Imparatorluğu'nun hemen hemen tüm iç ve dış kara ve deniz ticaret yollarında Yahudilere rastlandığı anlaşılmaktadır. Bellibaşlı ticaret kalemleri ise tekstil ve giyim eşyası, deri eşya ihracatı, yün ticareti, tekstil boya maddeleri ithalatı, doğudan ithal edilen ipek, inci, mücevherat ve baharatın Batı'ya ihracı, maden ve metaller ile hafif hırdavat ticareti ve gıda maddeleri alım satımı idi.

l635'te IV. Murad'ın Bağdat seferine çıkmadan önce düzenlettiği ve İstanbul'un büyük küçük bütün esnafının yer aldığı görkemli alaya katılan loncalar arasında bulunan lokmacılar ve gözlemedler birliğinde Yahudiler de yer almıştı.

Tabiplik Yahudiler arasında geleneksel bir meslekti. Hekim Yakup, Jozef Amon, Moşe Amon gibi ünlü hekimler sarayda, padişahların yanı başında itibarlı mevki sahibi oldular. Yahudi hekimler bu mesleklerini 17. yy'da da sürdürdüler. "Etibba-i Yahud" başlıklı 1618 tarihli bir listede o dönemde saray hizmetinde bulunan 40 Yahudi hekimin ismi bulunmaktadır. Padişaha yakın çevrelerde hekimlik mesleğini icra edenlerden biri de Tobia ha-Kohen'dir (Tobias Kohen). Tobia, II. Mustafa'nın sadrazamı Rami Paşa'nın, daha sonra II. Ah-med'in sadrazamı Baltacı Mehmed Paşa'nın hekimi oldu.

Yahudilerin hekimlik uzmanlığı 18. ve 19. yy'larda devam etti ve İsak Paşa Mol-ho, Elias Paşa Kohen, Mentes Paşa Galimi-di, Jak Paşa Nişim, İsak Paşa Hacez, Jak Paşa Mandil, Angelo Bey Akşioti, Mena-hem Bey Hodara, Elias Bey Modiano, Ra-fael Bey Dalmediko, Viktor Bey Galimidi ve daha birçoğu orduda da en üst rütbelere kadar yükseldiler.

Günümüzde Yahudiler arasında öğretim üyeleri, ticaret, sanayi ve serbest mesleklerin her dalında ün yapmış işadamları ve gazeteciler mevcuttur.

Bibi. A. Sharf, ByzantineJeıvryfromJustinian to the 4th Crusade, Londra, 1971; C. Roth, His-toire du Peuplejuif, Paris, 1903; Evliya Çelebi, Seyahathame, I; M. A. Epstein, The Otto-manjeıvish Communtiies and their role in the 15th and I6th Centuries, Freiburg, 1980; Nic-holas de Nicolay, Leş Navigations, peregrina-tions et voyages faicts en la Turquie, Anvers, 1026; B. Lewis, Thejeuıs of islam, Princeton, 1984; A. Shmuelewitz, Thejeıvs of the Ottoman Empire in the late 15th and 16th Centuries, Le-iden, 1984; A. Ubicini, Lettres sur la Turquie, II, Paris, 1854; S. A. Rosanes, Korat ha-Yehu-dim be-Turkiyah ve Arzot ha-Kdem (1930-1945); A. Galante, Histoire desjuifs d'Istanbul, I-II, ist., 1941-1942; ay, Lesjuifs de Constan-tinoplesousByzance, ist., 1940; ay, Turcsetju-ifs, ist., 1932; ay, Medecins Juifs au Service de la Turquie, İst., 1931; N. Güleryüz, Türk Yahudileri Tarihi, I, İst., 1993.

/> NAİM GÜLERYÜZ / YAHYA (Taşlıcalı)

(?, Taşlıca [bugün Yugoslavya 'da] -1582, Izvornik [bugün Yugoslavya 'da]) Divan şairi.

Arnavutluk'un köklü Dukakin ailesinden olduğu için Dukakinzade lakabıyla da bilinir. Gençliğinde devşirme olarak geldiği Yeniçeri Ocağı'nda kademe kademe ilerleyip yayabaşı rütbesine kadar yükseldi. Bu arada ilim tahsiline gayret etti. Anadolu ve Rumeli'de pek çok savaşa katıldı. I. Süleyman'ın (Kanuni) Viyana (1529), Alman (1532) ve Bağdat (1535) seferlerinde görev aldı. Sırasıyla Eyüp, Orhangazi, Bo-layır, Kaplıca (Bursa) ve Beyazıt'ta (İstanbul) vakıf yöneticiliğinde bulundu. 1553'te Nahçıvan seferine gidilirken Konya'da boğdurulan Şehzade Mustafa için yazdığı keskin dilli mersiye yüzünden İzvornik'e sürüldü. Mezarı bu şehirdedir.



Yahya Bey'in Divan'ından (İst., 1977) başka, yerli hayatı sade bir dille anlattığı bir hamsesi (Şah u Gedâ, Gencîne-i Râz, Yusuf ve Zeliha [İst., 19791, Kitâbu'l-Usûl, Gülşen-i Envâf) vardır. Şiirlerinde samimi ve akıcı bir üslupla, yaşadığı bölgelerin gündelik hayatına dikkatleri çekmiştir. Ancak İstanbul, onun şiirlerinden ayrı bir yer tutar. Sözgelimi bir kasidesinde baştan sona, Süleymaniye Camii'nin inşasını anlatır ve Sâhibü'l-Cum'a şeh-i Sünnî Süley-mân-ı zaman/Câmi-i bâlâ Taâla'llâh acep âlî bina beytinde on türlü tarih söyleyip yine kaside içinde bu tarihlerin şerhini yapar. Bir müddet Ayasofya semtinde oturmuş ve buraya dair manzumeler yazmıştır. Hamsesinde İstanbul'dan çok sıklıkla bahsedilir. İşlediği konular arasında şehrin siyasi ve sosyal hayatı yanında tabiatı, coğrafyası, eğlence ve zevk dünyası, mimarisi, muhitleri, semtleri geniş açılımlarla anlatılır. Özellikle Şah u Gedâ mesnevisi İstanbul'da geçen maceralarla doludur. Hemen pek çok epizotta Atmey-danı (Sultanahmet Meydanı) ve Ayasofya en belirgin mekânlar olarak göze çarpar. Eserin içinde İstanbul'a dair şehrengiz(-») özelliği taşıyan geniş bir bölüm de mevcuttur. Gündelik şehir hayatından kesitlerin de yer aldığı (Oldu şehr içre Atmeyda-m /Hûblar mecmaı safa kânı // Cem' olurlar oraya hâs ile âm/ Sanki âdem deni-

Ş A H U G E D A ' D A N

(Mecma'-i hûban-ı seh-süvârân ve menba '-i 'âşıkân-ı dil-fikârân olan Atmeydânı beyânındadur)

Oldu şehr içre Atmeydânî Hûblar mecma'î safa kânî

Cem' olurlar oraya hîs ile 'âm Sanki âdem denîzidür o mekam

Her sokakdan gelür sigar ü kibar Akar ol bahre sânasm enhâr

Ol' yüce yerden eylesen nazarı Görünür Akdeniz cezireleri

Vermiş ol 'rûy-i bahre zînet ü fer Fil-mesel hâl-i 'âriz-i dilber

Dahi var anda nitekim tûbâ Nice 'âlî diraht-i bî-hemtâ

Mürg-i perrâna üstü cây-i makarr Altı nîce müsâfire çadır

Bir tılsım ile sarmaşub meselâ Durur anda iki üç ejderhâ

Hûbdur çeşmelerle mabeyni Çeşmeler oldu kevserün 'aynî

Tâşdan vardur anda nîce sütün Durur üstünde kubbe-î gerdûn

işbu şehr-î mu'azzamâ ancak Atmeydânıdur viren revnak

Oldu bu şehr sanki bâğ-ı cinân Vardürür anda nîce bin gılmân

Her birî benzedî perizâda Seyri olmadı misli dünyâda

TAŞLICALI YAHYA

zidir o makam) bu eser dışında Divan'ın-da da müstakil bir İstanbul şehrengizi yer alır. Toplam 367 beyitlik bu şehrengizde ise önce İstanbul'un genel tasvir ve övgüsü yapılır. Bu şehr içre dahi var nice mah-bûb / Cihâna her biri can gibi mergûb beytiyle başlayan manzumenin konu bölümünde 55 mahbup, üçer beyitlik pasajlar halinde tanıtılır. Devrin ünlü dilberlerinin bir resmi geçidi sayılan bu şiir öbeklerinde çeşitli mesleklerden İstanbul insanları ile onların sosyal durumları anlatılırken şehrin pek çok yönü de kendiliğinden şiire yansır (Memî'dir birisi Şerbetçizâde / Ol âfet tatlu dillidir ziyâde // Sitilinden ki dükkânı dolupdur / Sânasm arş kandili olupdur//Leb-i rengini benzer la'l-i nâ-ba/ Görünen dişleri dürr-i hoş-âbd). Yahya Bey'in şehrengizi İstanbul'un 16. yy'da-ki halini tanımak bakımından dikkate değer bir eserdir (Hususa işbu şehr-i işret-âbâd/ Oluptur şehr-i İstanbul ana ad//Ne şehr ol kim anın her beyti ma'mûr/ Ku-

sûrun bildi cennetten görüp hür//Bahâ-n bâğ-ı cennetten numune / Açılır gülsitâ-m güne güne).

İSKENDER PALA



YAHYA EFENDİ TEKKESİ

Beşiktaş İlçesi'nde, Çırağan'da, Yıldız Ma-hallesi'nde, Çırağan Caddesi'ne bağlanan Yahya Efendi Çıkmazı'nda yer almaktadır.



16. yy'ın ileri gelen âlim ve mutasavvıflarından Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi (1495-1570) tarafından 1538'lerde kurulmuştur. Yahya Efendi'nin kendi imkânları ile satın aldığı geniş arazi bugünkü tekke arsasının yanısıra, daha sonra Yıldız ve Çırağan saraylarının arazilerine katılan geniş bir parçayı, ayrıca Yüksek Denizcilik Okulu'nun arsasını da içine almakta, Yıldız Tepesi'nden Boğaziçi kıyısına kadar kesintisiz uzanmaktaydı. Yahya Efendi bu araziyi ıslah etmiş, mescit-tevhidhane, medrese, hamam, çeşme ve çeşitli evlerden oluşan bir külliye niteliğindeki ilk tekkeyi tesis etmiş, çevresini bağlar ve çiçek bahçeleri ile donatmıştır. Pek çok tarikat yapısında olduğu gibi burada da ilk tekkenin çekirdeğini bizzat Yahya Efendi'nin evinin teşkil ettiği anlaşılıyor. Söz konusu mescit-tevhidhane daha sonra Velizade Ahmed Efendi adında bir hayır sahibinin minber ilavesiyle cami-tevhidhaneye dönüşmüştür. Bu arada tekkenin bulunduğu yere kemerlerle su getirildiği anlaşılmaktadır.

Baninin 1570'te vefatını müteakip, kendisine büyük saygı ve sevgisi olan II. Selim kabri üzerine, tasarımı Sinan'a ait olan kagir, kubbeli bir türbe inşa ettirmiş, aynı zamanda tekkeyi genişleterek yeni baştan inşa ettirmiştir. Birçok büyük veli gibi Yahya Efendi'nin de evine defnedildiği ve geçirmiş olduğu çeşitli onarımlara ve tadilata rağmen tekkede hâlâ görülen tevhidhane-türbe kaynaşmasının başından beri var olduğu anlaşılıyor. II. Osman (Genç) döneminin (1618-1622) vezirazamlarından Güzelce Ali Paşa 1621'de vefat edince buraya defnedilmiş ve kabrinin üzerine kagir, kubbeli bir türbe inşa edilmiştir. Kaptan-ı Derya ve Vezirazam Cezayirli Gazi Hasan Paşa (ö. 1790) 1191/1777'de tekkenin içine bir çeşme yaptırmıştır.

Gerek Yahya Efendi'nin vakfetmiş olduğu zengin gayrimenkuller, gerekse de zaman içinde mensupların ve muhiplerin katkıları sayesinde, kuruluşunu izleyen bir buçuk yüzyıl zarfında tekkenin birtakım yeni binalarla donandığı ve başlıbaşma bir mahalle görünümü aldığı anlaşılıyor. Bu meyanda 18. yy'ın başlarında, bugünkü Yüksek Denizcilik Okulu ile eski Beşiktaş Stadı'nın (halen Çırağan Sarayı'nın bahçesinde inşa edilen otelin) bulunduğu yerde Yahya Efendi vakfına ait yedi gözlü kayıkhane, bahçeler, havuz, bahçıvan odaları, menzil (ev), ekmekçi, kulluk (karakol), ayazma ve çeşmenin var olduğu, ayrıca türbe civarında 60 adet, Beşiktaş ile Orta-köy'de 10 adet olmak üzere, toplam 70 adet arsa ve evin bulunduğu tespit edilebilmektedir. Bütün bu tesisleri barındıran arazinin bir kısmı Abdülmecid tarafından,

saltanatının sonlarında (186l'den kısa süre evvel), bir kısmı da 1873'te halefi Abdü-laziz (hd 1861-1876) tarafından Yıldız ve Çırağan saraylarının arazisine katılmış, yukarıda sözü edilen gayrimenkullerden günümüze Yahya Efendi Türbesi'ne bitişik birkaç ahşap meşruta evden başka hiçbiri intikal etmemiştir.



Yahya Efendi Türbesi 1812'de II. Mah-mud tarafından "tamir ve tezyin olunmuş", bu arada yeni derviş hücreleri eklenerek tekke büyütülmüş, Hadîka 'daki ifadeye göre Yahya Efendi'nin evinden bozma ilk tekkenin yanında "müstakil bir zaviye" teşekkül etmiştir. Abdülmecid döneminde de tekkenin onarım geçirdiği bilinmektedir. Yahya Efendi Tekkesi'nin -türbeler dışında- bugünkü şeklini alması 1873'te Ab-dülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sul-tan'ın (ö. 1883) büyük onarımı sonucunda olmuştur. Daha sonra II. Abdülhamid döneminde de (1876-1909) tekkenin çeşitli onarımlar geçirdiği anlaşılmaktadır. Yine bu dönemde adı geçen sultanın bendegâ-nından, tekkenin mensubu olan Hacı Mah-mud Efendi 1901'de tekkenin cümle kapısına bitişik bir kütüphane inşa ettirmiş, 1321/1903'te de tekkeye çıkan yokuş üzerinde Yahya Efendi'nin 945/1538'de yaptırdığı çeşmeyi yenilemiştir. Aynı dönemde hazirenin kuzey kesimine kadın-erkek birçok hanedan üyesinin gömülü olduğu, ancak "Şehzadeler Türbesi" olarak adlandırılan bina inşa edilmiştir.

Tekkelerin 1925'te kapatılmasını müteakip Yahya Efendi Tekkesi'nin cami-tev-hidhanesi cami olarak kullanılmaya başlanmış, bu fonksiyonunu günümüze kadar sürdürmüştür. Tekke müştemilatından ayakta kalabilmiş olan bölümlerde son postnişin Şeyh Abdülhay Efendi (Öztop-rak) (1886-1961) vefatına kadar ikamet etmiş, daha sonra söz konusu bölümler cami görevlilerine mesken olmuştur. Sağlam durumda olan türbelerden Yahya Efendi'ye ait olanı İstanbul'da hâlâ en çok ziyaret edilen makamlardandır. Kütüphanedeki kitaplar 1940'ta Süleymaniye Kü-tüphanesi'ne nakledilmiştir.



Tekkenin banisi ve ilk postnişini Yahya Efendi Üveysîlik olarak adlandırılan tasavvuf ekolüne bağlıdır. Kendisinden sonra tekkenin Kadirîliğe ve Nakşibendîliğe intikal ettiği, belirli zamanlarda iki tarikata birden hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Bu arada Üveysîliğin de tekkede en azından bir "meşreb" olarak devam ettirildiği söylenebilir. Ayrıca (en azından 19. yy'ın birinci yarısında) bu tekkede "Yahya Efendi türbedarı" ve "Yahya Efendi Tekkesi şeyhi" adları altında iki ayrı şeyhin bulunduğu kayıtlardan belli olmaktadır. Bu durum belki de Hadîka 'da sözü edilen ve 1233/1817-18 onarımı sırasında II. Mah-mud'un (hd 1808-1839) ihdas ettiği anlaşılan "müstakil zaviye"nin ortaya çıkması ile de bağlantılıdır. Ayin günleri perşembe ve cuma idi.

Tekkenin postuna geçmiş olan şeyhlerin tam bir dökümü elde edilememiştir. Yahya Efendi'den sonra, yanında gömülü olan oğulları Şeyh İbrahim Efendi ile Şeyh



Ali Efendi'nin meşihatı üstlendikleri talimin edilebilir. II. Mahmud'un kızı Saliha Sul-tan'ın 1249/1834'teki düğününe davetli Nakşibendî şeyhleri arasında "Yahya Efendi türbedarı el-Hac Hafız Ali Efendi'nin", Kadirî şeyhleri arasında da "Yahya Efendi Tekkesi şeyhi es-Seyyid Mustafa Efendi'nin" adı verilmektedir. Yine Nakşibendîliğe bağlı olan Türbedar Şeyh Mehmed Nuri Şemseddin Efendi (ö. 1866) 12527 1836-37'den vefatına kadar bu görevi yürütmüştür. M. Nuri Şemseddin Efendi döneminin ileri gelen şeyhlerindendir. Babası, II. Mahmud'un Vak'a-i Hayriye'de (1826) Bektaşîliği lağvetmesi üzerine Kırşehir'deki Hacı Bektaş Tekkesi'nin meşihatına tayin olunan Taşköprülü Şeyh Seyyid Hüseyin Efendi'dir. Aynı tarikattan Kayserili Şeyh el-Hac Mehmed Said Efendi'ye intisap eden M. Nuri Şemseddin Efendi II. Mahmud tarafından Yahya Efendi türbedarlığına getirilmiş, müellifi olduğu eserler arasında özellikle Miftâhü'l-Kulûb şöhret yapmıştır. Torunlarından Hasan Hayri Efendi de bu tekkede şeyhlik yapmıştır. Son postnişin ise İstanbul'un son dönem tekke şeyhleri içinde çok sevilen ve sayılan, Üveysîliğin yanısıra Nakşibendî ve Kadirî tarikatlarına mensup Abdülhay Efendi'dir (Öztoprak). Mensuplarından M. Yekta Dümer, Abdülhay Efendi'nin sohbetlerinde tuttuğu notları kitap halinde (Hikmetler ve Âşıklar Bahçesi, İst., 1980) bastırmıştır.

Denize (kıble yönüne) doğru dik bir meyille alçalan tekke arazisi istinat duvar-larıyla setlere ayrılmış, tekkenin bölümleri bu setlerden birinin üzerine yerleştirilmiştir. Kıyı hattını izleyen Çırağan Cadde-si'nden, Yıldız Parkı girişinin (Küçük Mecidiye Camii'nin) hemen yanından başlayan Yahya Efendi Çıkmazı'na saptıktan sonra sağda, 1538'de inşa edilmiş ve 1903'te yenilenmiş olan çeşme göze çarpar. Bütünüyle beyaz mermerden mamul olan çeşmenin beyzi teknesi geç devir çeşmelerinde rastlanan kurna (ya da kadeh) for-mundadır. Alt kesimi yivlerle donatılarak istiridye görünümü kazandırılmıştır. Aynasında I. Ulusal Mimarlık Üslubu'nu yansıtan dilimli kemer göze çarpar. Musluk kabartma bir rozet içine yerleştirilmiştir. Kitabe iki kısımdan oluşur: Üstte Yahya Efendi'nin ilk çeşme için söylediği, son mısraı ebcedle 945/1538 tarihini veren tarih manzumesi, altta ikinci baninin adını ve ihya tarihini veren mensur kitabe yer alır. Her ikisi de talikle yazılmıştır.

Tekkeye ulaşmak için çeşmeden sonra çıkmaz sokağın sağa doğru kıvrılan bir kesimini izlemek gerekir. Biraz ilerleyince soldaki istinat duvarının almaşık örgülü alt kesimi muhtemelen tekkenin ilk inşasından kalmadır. Birkaç adım attıktan sonra solda tekkenin cümle kapısı, tam karşıda ise buna bitişik Hacı Mahmud Efendi Kütüphanesi görülür. Soldan avlu duvarı, sağdan kütüphane kitlesi ile kuşatılmış olan cümle kapısı tablalı ahşap kanatlan ile iddiasız bir görünüme sahiptir. Dikdörtgen açıklığın üstünde 1290/1873'teki büyük onarımı belgeleyen, ta'lik hatlı man-


Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin