ANTİKACILIK
280
281
APARTMAN
Cevahir Bedesteni'nde günümüzden bir antikacı dükkânı. AH Hikmet Varlık, 1993
seler, çini tabaklar, taslar, fildişi taraklar, tombak sahanlar, ibrikler, güğümler, Edirne işi kahve değirmenleri, kalemtıraş, makas, makta vb el aletleri, sahaf işi nadir kitaplar, Osmanlı deri ciltleri, bunların şemseli, salbekli, rumîli, Heratişi, yekşah vb olanları, Selçuklu yazmaları, Avrupa'dan gelme albümler, ördekbaşı, kakum, samur, san samur, misk, vaşak, karakulak, kunduz, kaplan kürkleri, mühürler, yüzük, bilezik, gerdanlık, taç, sorguç, zincir, muska mahfazası, kemer tokası, kaşbastı, tepelik, çeleng, iğne vb kuyumculuk işleri, mücevherli, murassa, madeni, hayvani (boynuz, inci, sedef, kemik vb), cebel-lukum, şahmaksut, yüzsürü, necef, kehribar, kuka vb tespihler, şahkulu gibi ün yapmış ustaların eserleri, saz üslubuyla işli çiniler, deri, kumaş, lake eserler, ebrular, İznik, Kütahya, Haliç ma-mulatı, Avrupa'dan, Çin'den gelme çini evani, İran, Kirman, Kafkasya halıları, şal, çatma, kemha seccadeler vb İstanbul antikacılarının yüzyıllar boyunca alıp sattıkları parçalardı.
Hat denen ve Osmanlı sanatı içinde, özellikle de İstanbul'da özel bir yeri olan güzel yazı tekniğiyle hazırlanan levha, murakka, hilye-i şerif, kıt'a vb de genellikle antika satıcıları tarafından pazarlamyordu.
Abdülmecid döneminde (1839-1861) İstanbul'a gelen Miss Pardoe, Kapalıçar-şı'da gördüğü antikaları sınıflandırırken altın işlemeli fincanlardan, gerdanlıklardan, at eyerlerinden, altın bileziklere kadar pek çok şeyi sayar. Silah Paza-rı'nın ise başlıbaşına bir antika hazinesi olduğunu ilave eder. Her devrin, her ulusun pusatlarının, antik kalkanların, sanki devler için yapılmış duygusu veren ağır ve korkutucu savaş silahlarının, tolgaların, zırhların, altın tellerle işlenmiş ibrişim kumaşlarla, muslinlerle, kenarları ayet işli örtüler ve namazlıklarla oluşturduğu tezada değinir.
19. yy'da Avrupa ile olan ilişkilerin artması, İstanbul antika pazarlarını canlandırmıştır. Bu evrede, antika kavramının ve alanının da yeni boyutlar kazandığı gözlemlenmektedir. Bu dönüşüm için Kırım Savaşı yılları (1853-1856) başlangıçtır. Bu yıllarda Müttefikler, İstanbul çarşı'pazarlarına geçmişte olmayan bir hareketlilik getirdikleri gibi en çok da "Doğu ve İstanbul hatırası" sayılabilecek nesnelere yönelmişlerdir. Bu olgu, Kapalıçarşı'yı antikacılık yönünden daha da öne çıkarırken kentin birçok semtinde, özellikle de Galata-Tophane-Beyoğlu çevresinde yabancılara hitap eden, Avrupai görünümlü antikacı dükkânları ilk kez bu yıllarda açıldı. Buralarda Avrupalı ressamların tabloları da yer aldı. Avrupa'da en çok önem verilen arkeolojik buluntular da modern antikacıların uğraşı alanına girdi. Anadolu'nun sahipsiz arkeolojik zenginliği ise yeni sektörün hızla zenginleşmesine olanak verdi. Ege ve Marmara bölgelerinde yoğunlaşan yağmalar ve kaçak
kazılar, eski eserlerin yurtdışına kaçırılması sürecine koşut biçimde İstanbul antikacılarını de beslemekteydi. Doğal olarak bu yoldan satılanlar da yine Avrupa'ya götürülüyordu. Bununla da kalınmayarak etnografik nitelikli (yazma, peşkir, futa, çatma, çorap vb) nesneler de eski halı ve kilimlerle birlikte antikacı dükkânlarında yer aldı. Giderek eski çinici, ciltçi, çubukçu, kaşıkçı dükkânları da birer antika mağazası oldu.
19- yy'm sonuna doğru İstanbul'a gelen ve bir süre kalan Fransız ressam Pretextat Lecomte, İstanbul ve Doğu antikacılığının tahlilini doğru bir bakışla yapmıştır. Ona göre, bu alanın başçıl malzemesi çinidir. İkinci sırayı, İstanbul'daki özgün işlenişiyle sedef kakmacılığa verir. Şam çekiç işlerini, dökümcülük ve bakırcılık ürünlerini, vitrayı, kumaş ve halıları, saraçlık işlerini, Eski Doğu silahlarını, telkari, çekiçleme, çalma, gravür, çakma, mine teknikleriyle ekstra değer kazandırılmış objeleri ayrı ayrı yorumlamıştır. İstanbul'da ya da Doğu'da üretilen eserlerin antika sayılmalarını gerektirir birinci nedeni ise ustaların "müşteriyi değil kendilerini tatmin duygusu ve çabasıyla" emek vermelerine bağlar. Bu açıdan, antikanın, mutlaka eski olmasının gerekmediğini, kuyumcuların, telkârların, tornacıların, çubuk, marpuç ustalarının, fildişi, şimşir işleyenlerin, lülecilerin hâlâ nefis antikalar ürettiklerini vurgular. Lecomte, İstanbul'u, salt antika pazarlanan bir merkez olarak değil, dünyanın bellibaşlı antika üretim yerlerinden biri olarak tanımlar.
19. yy'm sonlarında İstanbul antika piyasası çoğunlukla gayrimüslim azınlıkların, ikinci sırada ise İran Azerbaycan'ından gelip Cevahir Bedesteni'ne yerleşen Acemlerin eline geçti. Levanten, Katolik, Arap, Rum, Ermeni, Yahudi,
Gürcü, Azeri, Acem antikacıların yanında Türk antikacılar giderek azaldı. Bunun nedenleri arasında, Türklerin yabancı dil bilmemeleri, antika alanındaki uzmanlıklarına karşılık, asar-ı atika (arke-olojik-eski eser) alanında hiçbir bilgiye sahip olmamaları, bunları alıp satmanın günah olduğuna inanmaları geliyordu.
Bir antika uzmanı ve başarılı bir antikacı olarak ün yapan Nurettin Rüştü Büngül (1882-1951) 20. yy'm başından ölümüne değin Kapalıçarşı'da antikacılık yaptı. Eski Eserler Ansiklopedisi adıyla yayımladığı ve bir bakıma İstanbul antikacılığı için rehber kabul edilen kitabındaki değerlendirmeleri, 20. yy ortalarına doğru antikacılığın alanlarını belirlemek, fiyat analizleri yapabilmek bakımından önemlidir. Büngül, eski İstanbul antikacıları olan bedesten hacegilerini de siyasal yaşamdaki etkilerine değin tahlil eder. Tatlı dilleriyle müşteri kandırmalarını, Müslüman olmasalar bile yaklaşan müşteriyi görünce abdeste sığanıp uzun uzun dualarla namaz hazırlığı yapışlarını, tatlı dilleriyle müşteriyi ısındırdıktan sonra elindekini pek ehven bir bedelle alıp sonra da bunu pek yüksek paralarla elden çıkardıklarını anlatır.
Yakın zamanların tanınmış antikacıları arasında 18ö3'te İstanbul'da ilk büyük antika mağazasını açan ve daha sonra Paris'te de benzeri bir işyeri kuran Soustiel ailesi, Osmanlı sarayına yakınlıklarıyla tanınan Mandiller ve ku-yumcubaşı Saran, ilk sırayı alırlar. Türk antikacıların en tanınmışları ise 1950 öncesinde bu işle uğraşan Nurettin Yatman, Selahattin Refik Sırmalı ve Nurettin Rüştü Büngül'dür.
I. Dünya Savaşı'ndan Cumhuriyet'e uzayan dönemde (1914-1923) İstanbul antikacılığı neredeyse sönmüştü. Yeniden kalkınışı daha sonradır. 1340-1341
(1924-1925) yılı Ticaret Salnamestndeki bilgilere göre, o yıllarda İstanbul'daki antikacıların birçoğu halıcılık yapıyordu. Çoğu Ermeni olan antikacılar ise Doğu malları, Avrupa mamulatı, Trakya silahları, Vidin bıçakları, Edirnekâri işler, Edirne minyatürleri, Darphane işi, Buhara tespihleri vb satmaktaydılar. Antikacı dükkânları, Kapalıçarşı'da Aynacı-lar'da 10, Abud Han'da 2, Mahmutpa-şa'da 3 olmak üzere toplam 15'ti. 1928'den itibaren, aynı muhitlerde yeni başka antikacı dükkânları açıldı.
Günümüzde antikacılar, Kapalıçarşı'da, yoğun olarak Cevahir Bedesteni'nde, Nişantaşı'nda, Beyoğlu'nda, Ku-ledibi'nde, Çukurcuma'da, Ortaköy'de, Mecidiyeköy ve Horhor'daki antikacılar çarşılarında, Üsküdar ve Kadıköy'de iş yapmaktadırlar. Sık sık düzenlenen antika müzayedeleri bu alana dönük ilgiyi artırmıştır. Son olarak KÜSAV (Kültür ve Sanat Vakfı) tarafından Harbiye Kültür Merkezi'nde 5-13 Kasım 1993 tarihleri arasında Antika ve Dekoratif Sanat Fuarı düzenlenmiştir.
Bibi. Tarib-i Selânikî, 255-256; Evliya, Seyahatname I, 506; Tarib-i Naima, V, s. 258; T. Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda istanbul'da Hayat, Ankara, 1983, s. 39; A. Galland, İstanbul'a Ait Günlük Hatıralar, Ankara, 1987, s. 213-214; P. de Tour-nefort, Relation d'un Voyage du Levant, Paris, 1717, s. 514; B. J. Berry, OutoftbePast the İstanbul Grand Bazzar, New York, 1977; E. de Amicis, Constantinople, Paris, 1883, s. 112-116; C. Fellows, Ein Ausjlug nach Klein-asien und Entdeckungen in Lycien, Leipzig, 1840, s. 47-48; Mery, Constantinople et la Mer Noire, Paris, 1855, s. 367-368; E. Teki-ner, "istanbul'da Kapalıçarşı", TTOK Belleteni, (Mayıs 1949); R. C. Ulunay "Sandal Bedesteni" TTOK Belleteni, (Ekim 1962); Musa-hipzade Celal, İstanbul Yaşayışı, 1992, s. 177; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 32 vd; B. Ata-lay, Türk Halıcılığı ve Uşak Halıları, İst., 1967; Pretextat-Lecomte, Türkiye'de Sanatlar ve Zanaatler, ty; K. Şahin, "Sahhaflık", Milli Kültür, no. 60 (Mart 1981), s. 30-31; Ahmed Refik (Altınay), Onuncu Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, Ankara, 1987, s. 160-161, 180, 181, 195, 196, 199, 200; Türkiyemiz, no. 13 (Haziran 1974), 38 (Ekim 1982), 40 (Haziran 1983), 43 (Haziran 1984), 54 (Şubat 1988); Türk Ticaret Salnamesi 1340-1341, İst., 1341, s. 182; Türkiye Salnamesi, İst., 1928, s. 7; T. Toros "Antika ve Ünlü Türk Antikacıları", Antika, no. l (Nisan 1985), s. 12-14.
NECDET SAKAOĞLU
ANTİOHOS SARAYI
bak. EUFEMİA (AYİA) KİLİSESİ
ANTOEVE, ANDRE
(31 Ocak 1858, Limoges - 19 Ekim 1943, Poulinguen) Fransız tiyatro ve sinema yönetmeni, oyuncu ve eleştirmen. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın temeli olan Darülbedayi'nin kurucusudur. Büyük ölçüde kendi kendini yetiştirdi. Paris Havagazı Şirketi'nde çalışırken bir yandan oyunculuk yaptı. 1887'de döneminin natüralist yapıtlarını sahnelemek üzere Theatre-Libre'i kurdu. Günün edebiyat alanındaki muhafe-leti olan natüralizmden büyük ölçüde
etkilendi, Comedie Française'den ve Odeon'dan geri çevrilen herkese kapılarını açtı ve sonuçta tiyatrosu Paris'in aydınlarının odağı haline geldi. Antoine, mali nedenlerle tiyatrosunu 1896'da kapattıktan sonra bir yıl Theatre de l'Ode-on'da yönetmenlik yaptı ve hemen Theatre Antoine'ı kurarak daha önceki tiyatrosunun türünde yapımlarla izleyicisinin karşısına çıktı.
Antoine, 1894 ve 1897'de İstanbul'da da temsiller vermişti. 19l4'te dönemin şehremini Cemil Paşa'nm (Topuzlu) çağrısı üzerine İstanbul'a geldi. Ama I. Dünya Savaşı çıkınca kısa süre sonra ülkesine döndü. Daha sonra tiyatro eleştirmenliği yapan Antoine sinema alanına geçerek aşırı derecede yenilikçi ve gerçekçiliğin gelişmesindeki katkıları ancak çok sonra anlaşılacak filmler çekti.
Antoine'ın İstanbul açısından önemi İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın kuruluş çalışmalarını başlatmasıdır. Antoine Cemil Paşa'nm önerisi ve Şehremaneti Meclisi'nin 3 Haziran 1914 günlü kararıyla bir konservatuvar kurmak için 28 Haziran 1914 günü İstanbul'a geldi. 8'i kadın 197 kişinin sınavlara girmek için başvurduğu ve ilk elemeleri 67 kişinin kazandığı konservatuvarda Antoine, temel bir tiyatro eğitim programı hazırlamış, okula sınavla yetenekli öğrenciler alınmasını sağlamıştır. İstanbul'da başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere birçok Türk tiyatro adamına da emeği geçmiştir. Türkiye'yle ilgili anıları Chez leş turcs (1965) adıyla Ankara'da Metin And tarafından yayımlanmıştır.
Bibi. M. N. Özön-B. Dürder, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, ist., 1967; And, Meşrutiyet; M. Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, İst., 1989; Ö. Nutku, Darülbedayi; ay, Dünya Tiyatrosu Tarihi, I-II, 1985; (Sevengil), Türk Tiyatrosu, I.
RAŞİT ÇAVAŞ
ANTONİADES, E. M.
Ayasofya üzerine araştırmaları ve yayınları bulunan yazar. Hayatı ve çalışmaları hakkında fazla bilgi yoktur. Antoniades, önce Arkeologiki pinakes tes Hagias Sofl-as (Ayasofya'nın Arkeolojik Resimleri) başlığı ile İstanbul'da 1905'te bir albüm yayımlamış ve bunu He Hagia Sofla, ek-setazomeni upo arhitektomikin kai ark-heolugiken epokni en pinaksin (Mimari ve Arkeolojik Bakımdan Ayasofya) başlığıyla, içinde sadece dokuz levha bulunan bir broşür halinde, Paris'te 1906 arasında yayımlamıştır. Ayasofya hakkındaki ana eseri olan Ekfrasis tes Hagias Sofi-as (Ayasofya'nın Tarihi Tasviri) adlı üç büyük ciltlik eseri Atina'da 1907-1909'da yayımlanmıştır. Yine Ayasofya'yı tasvir eden ikonalara dair Byzantinische Ze-itscbriffte yayımlanan (1907) "Periton akeiropoipoieton tes Hagias Sophias" başlıklı bir makalesi vardır. Bu makale, Ayasofya'nın insan eliyle değil, kutsal olarak kendiliğinden yapıldığı inancını tasvir eden ikonalar hakkındadır.
İSTANBUL
APARTMAN
Bir konut binası içinde diğerlerinden bölmelerle ayrılmış ve bağımsız bir birim oluşturan odalar kümesini adlandıran "apartman" (Fransızca appartement) kelimesi Türkçe kullanımda birkaç bağımsız konut birimini içinde toplayan bina anlamını taşımaktadır.
Apartman, Avrupa ülkelerinde 19. yy'm ikinci yarısında endüstrileşmenin paralelinde ortaya çıkan bir kent yapısıdır. Yeni orta tabakalar denen, sayıları yüzbinlere varan işçi ve memurların konut sorununa çözüm, aynı arsa üzerinde çok birimli yapılarla, yani apartmanlarla bulunmuştur.
İstanbul'da ilk apartmanlar 19. yy'm sonlarında Galata-Beyoğlu gibi Müslüman olmayan halkın yaşadığı bölgelerde yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında, Batı'ya bağımlı yeni banka, şirket gibi işyerlerinde çalışan orta tabakaların konutu olarak ortaya çıkan apartmanlar, bu çalışma ortamına Müslüman kesimin de katılması ve aile yapısındaki değişmelerle yaygınlaşmıştır.
Beyoğlu'nda ilk apartmanın yapımı 1882'de gerçekleşmiştir. Tünel'deki Se-feroğlu Apartmanı Galata'daki ilk apartmanlardandır. Yine Beyoğlu'ndaki Casa Botter 1907 tarihlidir. Bu tarih Kadıköy'de 1909 yılı olarak belirlenmektedir. Müslüman-Türk kesiminin de bu yeni konut türüne talebinin ortaya çıkmasıyla, yapım faaliyeti Maçka, Teşvikiye, Nişantaşı ve Cihangir gibi semtlere sıçramıştır.
İstanbul'da tarihi yarımadadaki ilk apartman binası Laleli'deki Harikzede-gân Apartmanlaradır (bak. Tayyare Apartmanları). 1918 yangınında evsiz kalan dar gelirliler için 1920'de başlanan ve 1922'de bitirilen bu apartmanlar, Ba-tı'daki benzerlerinden izler taşımakla birlikte, Osmanlı mimarisinden alınan biçimsel öğeleri ile I. Ulusal Mimari Akı-mı'nın örnek yapılarındandır. Harikze-degân Apartmanları, içindeki konut birimi sayısının çokluğu ile de Türkiye'nin ilk toplu konut örneği kabul edilebilir.
Cumhuriyet döneminde yaşam biçimindeki değişikliklerin konuta da yansıması ve apartman yapımının artması o dönemin çeşitli gazete yazı ve makalelerine de konu olmuş, apartman hayatının eski örf ve âdetlere uymadığı, kaç-göç olduğu için de Türk aile yaşamına ters düştüğü ancak Cumhuriyet'ten sonra apartmanın rağbet görmeye başladığı yazılmıştır.
Gerçekten, toplumdaki yapısal değişikliklere bağlı olarak apartmanlaşma 1930'lardan itibaren hızla yaygınlaşmıştır. O dönemlerde çok katlı ve çok daireli bir apartmanın yaptırılmasının gerektirdiği yatırım için yeterli birikime sahip kişilerin sayısının az olması, 1950'le-re kadar apartman yapımını sınırlayan bir 'faktör olmuştur. Bu ilk dönemde, yüksek gelirli kesimler tarafından yaptırılan apartmanlar Nişantaşı, Şişli, Ayaz-
APARTMAN
282
283
APOKAUKOS AİIJESİ
Oluşma döneminden 80'lere apartman
I. Sıra: Gümüşsüyü Palas
(1900-1910),
Teşvikiye Palas (1910-1920), Harikzedegân apartmanları, Laleli, (1920).
II. Sıra: Maçka Palas (1920-30),
Ceylan Apartmanı, Taksim
(Sedat Hakkı Eldem, 1933),
Tüten Ap., Gümüşsüyü
(1930-40).
III. Sıra: Şişli'den bir
örnek (1940-50),
Dramalı Apartmanı, Maçka,
(M. Ali Handan, 1960),
Dere ap, Bebek
(Nezih Eldem, 1960'lar).
IV. Sıra: Mimarlar Sitesi,
Yeniköy (1970-80),
Boğaziçi Sitesi, Tarabya
(Maruf Önal, 1981)
/. Sıra: fotoğraflar Erkin Emiroğlu
II. Sıra: Erkin Emiroğlu (sol ve sağ),
Afife Balur (orta)
III. Sıra: Esra Özsüt (sol),
Aramış Kalay (orta),
Afife Batur (sağ)
W. Stra: Doğan Kuban (sol), B. Hamzaoğlu (sağ)
paşa gibi kentin prestijli semtlerinde yer almakta ve modern hayatı simgelemektedir. Apartmanda yaşamanın toplum içinde bir statü göstergesi olması dönemin operetlerine de yansımış ve Lüküs Hayat'ta "Şişli'de bir apartıman, yoksa eğer halin yaman" sözleriyle dile getirilmiştir. Binayı yaptıranların ve kullananların toplumdaki ayrıcalıklı konumları 1950'lere kadar yapılan apartmanların niteliklerini de etkilemiş, binalar daha sonraki yıllarda pek görülmeyen belirli bir özenle gerçekleştirilmiştir.
1955'te Kat Mülkiyeti Kanunu'nun çıkarılması apartmanlaşma sürecinde önemli bir dönüm noktasıdır. Hızlı kentleşme, arsa fiyatlarındaki artışlar ve spekülatif eğilimler orta sınıfların konut sorununa kat mülkiyeti ile çözüm aranmasını doğurmuştur. Sosyal Sigortalar Kurumu ve Emlak Kredi Bankası'nca sağlanan kredilerin de desteği ile bu yeni dönemde apartman yapımı büyük bir hızla artmış, ancak bu yeni yapıların inşaatının örgütlenmesi, büyük ölçüde "yapsatçı" olarak adlandırılan üreticilerce gerçekleştirilmiş ve bina niteliği de onlar tarafından yönlendirilmiştir. En yüksek kârı amaçlayan bu süreç istanbul'un dokusunu ve görünümünü olumsuz olarak değiştiren başlıca faktörlerden biridir.
1950'lerin sonlarında Emlak Kredi Bankası'mn başlattığı büyük ölçekli proje uygulamaları, giderek özel konut yapımcıları tarafından da benimsenmiş, 1960-1970'lerde çok sayıda apartman üretilmiştir. Toplu apartman yapımı olarak adlandırılacak bu uygulamalar çoklukla orta ve üst-orta gelir gruplarının taleplerini karşılamaya yöneliktir (So-yak-Göztepe, STFA-Kozyatağı gibi). 19801i yıllarda ise istanbul'da lüks toplu apartmanlar dikkati çekmektedir. Al-kent, Naciye Sultan Korusu vb yerleşimlerde, özenle tasarlanmış apartmanlar, yüksek gelir gruplarının kullanımına sunulmuştur. Günümüzde de gerek tek, gerekse büyük siteler halinde apartman inşaatı kentin çeşitli yörelerinde büyük bir hızla sürmektedir.
Bibi. Y. Şey, "To House New Citizens", Modern Turkish Architecture, Chapter VIII, Philadelphia, 1984; 1. Tekeli, "Türkiye Kentlerinde Apartmanlaşma Sürecinde İki Aşama", Çevre, no. 4 (1979); M. Kıray, "Apartmanlaşma ve Modern Orta Tabakalar", Çevre, no. 4 (1979); Y. Yavuz, "Türkiye'ye Çok Katlı Sosyal Konuta îlk Örnek: istanbul Lale-li'de Harikzedegân Katevleri", Çevre, no. 4 (1979); M. Ünal, "Türkiye'de Apartman Olgusunun Gelişimi: istanbul Örneği", Çevre, no. 4 (1979); M. Sözen-M. Tapan, 50 Yılın Türk Mimarisi, İst., 1973.
YILDIZ ŞEY
APERY, PİERRE
(1852, İstanbul - 24 Ocak 1918, İstanbul) Eczacı. Ortaköy'de eczane sahibi olan Nicolas Apery'nin (1802-1884) oğludur. 1872'de Mekteb-i Tıbbiye-i Mül-kiye-i Şahane'nin eczacılık sınıfından diploma almıştır. 1874'te Velits ve or-
Pierre Apery
Turhan Baytop koleksiyonu
taklan (Velits et Co.) tarafından 1850'li yıllarda kurulmuş olan Yüksekkaldınm no. 68'deki eczaneye sahip olmuştur. 1898'de eczanesini aynı caddede 74 no'lu dükkâna taşımıştır. Bu eczanede hekimler için bir okuma salonu ve bu salonun kitaplığında da yüzden fazla bilimsel dergi bulunuyordu. 1908'de de eczanesini Voyvoda Caddesi no. 18'e nakletmiştir. Apery'nin biyolojik ve endüstriyel analizler yapan bir tahlil labo-ratuvarı da vardı. Burada biyolojik analizler (kan, idrar ve süt vb) yapıldığı gibi gıda maddeleri ve endüstriyel analizler de yapılıyordu. Bu laboratuvar Altıncı Daire-i Belediye'nin(->) gıda analizleri ile resmen görevlendirilmişti.
Apery çalışkan, bilgili ve becerikli bir eczacıydı. 1888'de yayımlanmaya başlayan Revue Medico-f>harmaceutique isimli derginin direktörlük ve başyazarlığını yapmıştır. Bu dergide yayımlanan araştırmaları ve eczacılık mesleğinin ilerlemesi için yaptığı çalışmalar nedeniyle birçok ülkeden altın madalya ve şeref diplomaları almıştır.
Apery birçok ilmi ve mesleki derneğin yönetim kurulu üyeliği veya başkanlığını yapmıştır. Cemiyet-i Eczaciyân der Âsitane-i Aliye (Societe de Pharma-ciens de Constantinople) ve Devlet-i Osmaniye Eczacıları Cemiyeti (Societe deş Pharmaciens de I'Empire Ottoma-ne) gibi eczacılık cemiyetlerinin kurucu üyesi olup zaman zaman bu cemiyetlerin yönetim kurulu başkanlıklarını da yapmıştır.
Apery Gazette Medicale d'Orient, Journal de la Societe de Pharmacie de Constantinople ve Revue Medico-phar-maceutique gibi istanbul'da yayımlanan tıp ve eczacılık dergilerinde birçok bilimsel ve mesleki inceleme yayımlamıştır. Annuaire Oriental de Medecine et de Pharmacie (1892) adlı bir de kitabı vardır.
TURHAN BAYTOP
APOKAUKOS AİLESİ
Bizanslı aile; varlığı 10. yy'ın sonundan itibaren bilinir. Apokaukoslarm Kons-tantinopolis kökenli olduğuna dair hiçbir veri olmamakla beraber, değişik kollan imparatorluğun çeşitli yörelerine dağılmış olan ailenin başkentte de bazı önemli üyeleri yaşıyordu.
12. yy'ın ikinci yarısında, eğitimini
başkentte tamamladıktan sonra Kons-
tantinopolis Patrikliği'nde noterlik göre
vinde bulunan İoannes Apokaukos (d.
yak. 1155-0.1233) bunlardan biriydi.
Ancak 1199/1200'de Naupaktos metro
politi olarak atanıp başkentten ayrıldı
ve yaşamının geri kalan bölümünü Epi-
ros'ta geçirdi.
13. yy'ın ikinci yarısında, Konstanti-
nopolis'te sebastopanhypertatos unvanı
na sahip bir başka İoannes Apoka-
ukos'un var olduğu bilinirse de, hakkın
da başka bilgi yoktur. 1342'de başkent
te megas drungarios rütbesiyle karşımı
za çıkan Georgios Dukas Apokaukos
hakkında da askeri mtbesi haricinde bir
şey bilinmez.
Ailenin en meşhur üyesi Aleksios Apokaukos'tur (ö. 1345). Apokaukoslarm Bitinya yöresinde yaşayan, önemsiz bir kolundan gelen Aleksios, sonradan imparator olan VI. İoannes Kantakuze-nos'un(->) maiyetine proteje unvanıyla katıldıktan sonra siyasi kariyerinde süratle yükselerek, 14. yy'ın ikinci yarısında Konstantinopolis'in en ileri gelen kişiliklerinden biri oldu. 1321'de III. And-ronikos Paleologos'un II. Andronikos Paleologos'a karşı başlattığı taht kavgasında (bak. Paleologos Hanedanı), o sırada Batı ordularının domestikos'u (kumandan) olan Aleksios Apokaukos, genç imparatorun tarafını tuttu. Bunun karşılığında parakoimomenos makamı (imparatorun yatak odasının yanında uyuyan ve genellikle imparatorun en yakın adamlarına verilen çok yüksek bir saray memuriyeti) ile mükâfatlandırıldı. 1328-1341 arasında III. Androni-kos'un mesazoriu olarak, devlet idaresinin imparatordan sonra en başta gelen mevkiinde -15. yy. Bizans tarihçisi Du-kas(->), mesazon'u Osmanlı Devle-ti'ndeki başvezire benzetir- görev yaptı. 134l'de III. Andronikos'un ölümünü takip eden iç savaşta ise, eski dostu ve hamisi Kantakuzenos'a karşı ana impa-ratoriçe Savoylu Anna'nın tarafını tuttu. Böylece megas duks'hığa (deniz kuvvetleri kumandanlığı) yükseltilen Apokaukos, ayrıca Konstantinopolis epar-/?ctfu(-0 olarak başkent ve civar adaların idaresiyle görevlendirildi. Bu son görevinin gereği olarak Teodosios Sur-ları'nı (bak. Teodosios II; surlar) tamir ettirdi. Aleksios Apokaukos'un Silivri'nin doğusunda, Epibatai denilen yerde, bir kale diktirdiği, Silivri'de de bir kilise yaptırdığı veya onarttığı da bilinir. Aristokratların başı ve temsilcisi olan Kantakuzenos'a karşı, çoğunlukla tüccar ve gemiciler tarafından desteklenen
APOLLON SİNEMALARI
284
285
ARABA VAPURLARI
Apokaukos'un idaresi altında, gerek başkentte, gerek imparatorluğun diğer yörelerinde, aristokrat ve mülk sahibi sınıf çok sıkıntı çekti ve zayıfladı. Alek-sios Apokaukos, 11 Haziran 1345'te, Konstantinopolis'te bir zindanı teftişi sırasında orada bulunan aristokrat asıllı siyasi mahkûmlar tarafından öldürüldü. İki oğlu oldukça yüksek makamlara erişmelerine rağmen, başkent dışında daha faal oldular; megas primikerios olan îoannes Apokaukos Selanik'te, Ma-nuel Apokaukos ise Edirne'de valilik yaptı.
Aile, Aleksios Apokaukos'un ölümünden ve özellikle Kantakuzenos'un 1347'de imparator olmasından sonra gücünü büyük ölçüde yitirdiyse de, Konstantinopolis'te bu adı taşıyan kişilere ileriki yıllarda zaman zaman rastlanır. 14. yy'm ikinci yarısında, Ayasofya Kilisesi'nin megas skeuofylaks'ı Eutymi-os Apokaukos ile, her ikisi de papaz olan Konstantinos ve Manuel Apokaukos ile 15. yy'ın başlangıcında saray çevrelerine çok yakın olan ve 1403'te Blahernai Kilisesi'ne(->) bir elyazması bağışlayan, şehrin ileri gelenlerinden, arhon Georgios Apokaukos bunlardan üçüdür.
Ailenin başkentte ismi bilinen tek kadın üyesi, 1401 öncesinde Kyprianos Ma-nastırı'na katılan, Eirene Apokaukissa'dır.
Fatih Sultan Mehmed'in (bak. Meh-med II, [Fatih]) istanbul'daki sarayında 1456-1488 arasında kâtiplik yapan De-metrios Kyritzes Apokaukos'un adından anlaşılacağı gibi, aile, varlığını kentte Osmanlı hâkimiyeti altında da sürdürmüştür. 1453'te esir düşen ve ileride patrik olan Filippopolisli Dionysios'un fetihten az sonra fidyesini ödeyerek hürriyetini satın alan Demetrios Kyritzes Apokaukos, Osmanlı hâkimiyetinin ilk yıllarında kentin Grek-Ortodoks cemaati üzerinde ve özellikle Osmanlı sarayının patriklikle ilişkilerinde, büyük rol oynadı.
Dostları ilə paylaş: |