I u n d e n bugüN


ABDÜLHAMİDI 35 ABDÜLHAMİD I ÇEŞMESİ



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə9/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   129

ABDÜLHAMİDI

35

ABDÜLHAMİD I ÇEŞMESİ

sevkıyatının artırılmasına çalışılmakla birlikte bunda da başarılı olunamadı. Bunun sonucunda 1782'de Rusya'dan, istanbul'un gereksinimi için buğday ithal edildi. Başkente her yıl Eflâk'dan 160 bin, Boğdan'dan 120 bin koyun gelmekte ve kasaplara dağıtılmaktaydı. Ancak bozulan ilişkiler sonucu bunda da aksamalar başladı. Kasapbaşı ise celeplerden rüşvet aldığı için 1783'te idam edildi. 1787'de ordunun sefere çıkmasının ardından istanbul'da görülmedik bir pahalılık başladı. Yiyecek kıtlığı yeniden baş gösterdi. Herkes o sıkıntı ortamında birbirini kandırma yolunu tuttu. İstanbul'a dışarıdan zahire gelmez oldu. Etin l okkası 18 paraya çıktı. Bir mum l paraya satılmaktaydı. Bu, fiyatların birkaç yıl içinde üç kat artması demekti. Halk, "Halimiz nice olacak?" diyordu. Abdülhamid dedikodulardan haberdar olunca İstanbul kaymakamına neredeyse yalvarır gibi buyruklar yazdı. Kapan tacirleri, Karadeniz'den zahire getirmek için savaş gemileri istediler. İstanbul'un iaşesi, cephedeki ordudan da öncelikli, padişahı ve yöneticileri uğraştırmaktaydı. Ama İstanbul, bu kıtlıkta bile eğlencelerden, donanmalardan yoksun kalmıyordu. Örneğin 1775'te, bir tarafta, Fransız büyükelçisi "Büyükdere Bahçe-si'nde sair millet-i küffara ziyafet verüb, kandiller, mumlar ve fişekler ile âheng eylerken" terziler de kendi esnaf gelenekleri uyarınca Alibeyköyü'nde üç gün üç gece teferrüç eylemekteydiler. O sırada Hadice Sultan'ın doğumu ise kentte yedi gün yedi gece şehir donanması, akşamları "sallar ile âteş-bâzlık ve fişek-feşanlık, Tophânelü çengüler, atlu-ka-rıncalar, dolaplar, mehterhaneler, mâ-hiyyeler, top ve humbara taklitleri, ha-vayi fişenklerle" gösteriler yapılıyordu.

I. Abdülhamid döneminde İstanbul bir dizi yangın geçirdi. Bunlardan ilki 1777'de Kıztaşı'nda çıktı. Sağa sola ya-

yıldı. O günlerde ikinci bir yangın da Tavşantaşı'nda parladı. 1779'da Arabacılar Kârhanesi yangını o civarı kül etti. Aynı günlerde ikinci bir yangın, Osmanlı padişahlarının uzun bir zamandan beri oturmadıkları, yer yer çökmüş ve viraneleşmiş bulunan Üsküdar'daki Kavak Sarayı'nı tutuşturdu. O çevredeki sıralardan sıçrayan kıvılcımlar bu görkemli saray harabesini tamamen yok etmeye yetti. Yine o yıl üçüncü bir yangın Desterecilerbaşı'nda bir berber dükkânından başladı. Yirmi saat sürdü ve pek çok insanın ölümüne neden oldu. Kurtulanlar yol ve kül üstünde kaldılar. Bir hafta sonra Kalaycılar Köşkü civarında bir yangın daha başladı. Abdülhamid, devlet ileri gelenleriyle bir yangın yerinden ötekine koşuyordu. Halkın inancına göre padişah gelince yangının durmasıO) gerekiyordu. Nihayet uğursuz 1779 yılının son büyük yangını Kü-çükpazar'ı kasıp kavurdu. İ780'de Nişancı tarafları yandı. Padişah ve vezirler, yangın söndürenlere doğrudan buyruklar verdiler.

İstanbul'un en sık yangın çıkan semtlerinden olan Cibali, bu yıl bir kez daha tutuştu. Aynı gün bir yangın da yeniçeri kışlalarında başladı ve beş altı oda tamamen yandı. 1782 yazında. Sa-matya'da Harabatlar civarında Kereste -ciler'de başlayan yangın yüzlerce evi kül etti. Ardından iki gün süren Balat yangını çıktı. Bu büyük yangın, Sultan Selim'e, Hırka-i Şerife ve Karagümrük'e kadar olan semtleri kül dağına çevirdi. Yedi bin dolayında ev yandı. Asıl yangın yine o yılın 21 Ağustos günü Ciba-li'de başladı. Tarihlere "Harik-ı Kebir" adıyla geçen bu felaket, Horoslu değirmeni yanındaki Mavnacı Ali'nin evinden yayıldı. Yedikule'ye kadar genişleyen yangın alanı, Marmara kıyısında Narlıkapı, Samatya, Davutpaşa, Langa, Yenikapı semtlerini de içine aldı. Sur

I. Abdülhamid'in yaz aylarım geçirdiği Beşiktaş Sahilsarayı. M. d'Ohsson'un Tableau Generale de L'Empire Othoman adlı kitabından gravür, 18. yy sonu. . Ara Güler

dışında Topkapı, Mevlevihane Yenika-pısı, Silivri Kapısı civarları da tutuştu. Beri tarafta Haliç kıyısında Ayakapı-sı'ndan Odunkapısı'na değin semtler, sur içerisinde ise Ağakapısı'ndan Sultan-se.lim'e doğru yamaçlar, Hasanpaşa Hanı, Sakızağacı, Emir Buharî, Koska ve Sadîler Tekkesi civarları, Aksaray, Cerrahpaşa, Avratpazarı, Molla Gürani ve Yüksekkaldırım, Davutpaşa Camii çevresi, Yeniodalar, Hekimoğlualipaşa semti, Kocamustafapaşa tamamen yandı. Bilanço 20 bin evdir. Evsiz barksız kalan İstanbullular, Fatih, Laleli, Sultan Selim camilerine, At Meydam'na, çukur bostanlara taşındılar. Yangın sırasında mal kurtarma ve yağmalama derdine düşen yüzlerce insan da öldü.

1784'te, yirmi yedi saat süren bir başka yangın Edirnekapı'da Kiremit ma-hallesi'nde çıktı. Abdülhamid döneminin sonuncu yangını 1788'de Babıâli'de Kethüda Kâtibi odasında çıktı. Bu ateş, eski Paşakapısı'nın divanhanesini, Ket-hüdabeğ, Reis Efendi dairelerini, matba-hını, alt ve üst kat kalemlerini, çavuşba-şı ve arz odalarını, en son Havuzlu Köşk'ü yaktı. Sarıkçı odası, yatak odası, hazine dairesi yangından kurtuldu. Tarihçi Cevdet Paşa'nın deyimiyle, yangın Babıâli'de evrak dolaştıran hademe gibi, girmedik kapı bırakmamıştı! Babıâli evrakının epeycesi yandı. Paşakapısı'nın harem dairesi ile yangından kurtulan bölümler, geçici olarak devlet çalışmalarına ayrıldı.

I. Abdülhamid, 1776'da bir nizamname çıkartarak yoksulların orta hallilere, orta hallilerin zenginlere bakıp giyim kuşam edinmelerini, israfı önleme gerekçesiyle yasakladı. Saray halkından vezirlere, sivil memurlara, askere, esnafa ve halka, başka başka kıyafetler öngörüldü. İkinci bir fermanla sefihane yaşayan kimselerin hademelerini kadın giysileri giydirip sıkma ve şeritli, yakası

oymalı, yenleri sırmalı entarilerle dolaştırmaları yasaklandı. 1783'te, önceki buyrukların yürümediği anlaşılınca aynı konularda bir ferman daha çıkartıldı. 1785'e doğru İstanbul'da tütün içimi öylesine yaygındı ki, bir toplulukta on beş kişi varsa ancak birkaçı tütün içmiyordu. Bir çubuk takımı beş kese akçeye kadar satılmaktaydı. Kadınlar ise murassa ve telli paşmaklara aşırı ilgi göstermekteydiler. Bunu öğrenen padişah, halkı beyhude israftan yasaklama kararma vardı. Yeni bir fermanla "Duhan çubukları imamelerini altun kakma ve envai cevahir taşları ile bezemeyi, bunların üçer beşer yüz kuruşa alunub satılmasını, kezalik nisvan taifesinin tahta pâbuşlarma sim kabara ve sırma işletmelerini" yasakladı.

İleri yaşta tahta çıkan I. Abdülhamid, harem yaşamını seviyordu. 11 kadını vardı. Bunlardan 12 sultan (kız) 8 şehzade (erkek) çocuğu olmuştur. Oğullarından Mustafa (IV) ve Mahmud (II) ileride tahta çıkmışlardır. Kadınlarından Ayşe Sineperver, çeşmeler, Binnaz Kadın vakıf tesis etmiş, Mehtâbe Kadın kitaplar vakfetmiştir. II. Mahmud'un annesi olan Nakşidil Sultan'ın Fatih'te türbesi, Alemdağ'da ve Sultanahmet'te çeşmeleri, Fatih'te sebili vardır. Abdülhamid'in, başkadım Ruhşah Hadice'ye yazdığı aşk mektupları onun hükümdarlık kişiliğiyle bağdaştmlamaz üslupta, samimi duygular yansıtır. Kızlarin-dan Esma (Küçük) Sultan, İstanbul çevresinde birçok çiftlikler edinmiş, Eyüp'te, Maçka'da birer saray, Boğaziçi'nde Tırnakçı ve Ortaköy yalılarını yaptırmıştır. I. Abdülhamid'in çocuklarına düşkün olduğu, aile yaşamına ilgi duyduğu, kadınları, kızları ve şehzadeleri ile yaz aylarını Karaağaç'ta, Beşiktaş Sahilsarayı'nda geçirdiği bilinmektedir. Kızı Esma Sultan, babasının ölümünden sonra görkemli bir yaşam sürmüş, giyim kuşamı, zevke ve eğlenceye tutkunluğu, mesirelere kalfa ve cariye-leriyle gidişi, İstanbul hanımlarına örnek olmuştur.

L Abdülhamid'in İstanbul'a kazandırdığı kurumlardan Bahçekapı-Sirkeci arasında adıyla anılan cadde üzerindeki Hamidiye İmareti sonradan yıkılarak yerine Dördüncü Vakıf Hanı yaptırılmıştır. Yine, adını taşıyan Hamidiye Türbe-si'nde kendisinden başka soyundan gelen birçok hanedan bireyi gömülüdür. Külliyeyi bütünleyen sebil, Soğuk-çeşme'ye taşınmıştır. Sıbyan mektebi, medrese ve kütüphanesi de yıkılmıştır. Kütüphanesi'ndeki 1.500 dolayında yazma nadir eser halen Süleymaniye Kü-tüphanesi'ndedir. Beylerbeyi'nde annesi Râbia Sultan adına, eski Beylerbeyi Sa-rayı'nın Hırka-i Şerife Odası arsasına bir cami ile hamam ve sıbyan mektebi yaptırdığı gibi, aynı yerde iskele meydanına, Çınarönü, Havuzbaşı, Araba Meydanı ve Kısıklı'ya birer çeşme, Emirgân'da bir cami ile hamam ve dükkânlar, Boğaziçi'nin Rumeli yakasında İstinye ve



I. Abdülhamid Türbesi, Bahçekapı

AH Hikmet Varlık, 1993

Dolmabahçe'de birer çeşme tesis etmiştir. Topkapı Sarayı Harem Dairesi'nde adım taşıyan bir mabeyin dairesi ile haremin en güzel mekânlarından kabul edilen bir yatak odası vardır. Beşiktaş Sahilsarayı'na yeni köşk ve kasırlar ekletmiş, yanan Hırka-i Şerif Camii'ni de yeniden yaptırmıştır. Bebek tenezzüh-gâhındaki kasr-ı hümayunu (Bebek Kasrı) onartmış, Babıâli'nin Alayköşkü karşısındaki ana kapısı önündeki dükkânları kamulaştırarak bir meydan düzenlenmesini ve yolun genişletilmesini sağlamıştır. Harap durumdaki Yediku-le'nin onarılması da onun dönemindedir. Yeniçeri Ocağı'nm ıslahı, lağımcı ve humbaracı ocaklarının örgütlenmesi, Fransa ve İngiltere'den uzmanlar getirtilerek eski kurumların modernleştirilmesi I. Abdülhamid'in ilgi duyduğu hizmetlerdir. Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın, donanmayı yenileme çabasını desteklemiş, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun adı verilen ilk modern askeri teknik okulun açılmasına izin vermiştir. Haliç'teki Riyaziye Mektebi'nde Baron de Tott ile Kampel Mustafa'nın dersler vermesi de onun dönemindedir. 1776'da Tersane Mühendishanesi, 1784'te İstihkâm Mektebi faaliyete geçirilmiş, bu okullarda da İstanbul'un ünlü bilgin-hocaları Gelenbevî İsmail, Kasap-zâde İbrahim efendilerin yanında Fransız uzman de la Payette de dersler vermiştir. Tophane'ye ve top dökümüne önem veren I. Abdülhamid, bütün saltanatı boyunca bu konuyla ilgilendi. Onun, bir seferinde, çok özel bir gelenekle ve anadan doğma çıplak yüzlerce işçinin çabasıyla, gerçekleştirilen, tüm devlet erkânının katıldığı top dökümü törenine Rusya elçisi Röbnin'i yanına alarak gittiği bilinir. Tophane'deki yenileştirmeler için Fransa'dan gelen Fran-çois Alexi, ekibiyle birlikte henüz çalışmaya başlamışken 1787'de yeni bir savaş dönemine girilmiş ve bu ekip geri gitmiştir. İbrahim Müteferrika'nın kurduğu İstanbul'daki devlet matbaası,

uzun bir işlevsizlikten sonra Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın teşviki ile Râşid ve Vâsıf efendilerin yönetiminde faaliyete geçmiştir.

Şam'da Havran bucağında saklanan Hz Muhammed'in ayak izini taşıyan "Nakş-i kadem-i şerif taşını İstanbul'a getirten Abdülhamid, bunu türbesine koydurtmuş, bu taş daha sonra Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Dairesi'ne alınmıştır.



Bibi. A. Vâsıf, Mehâsinü'l-Âsâr veHakâikü'l-Ahbar, (Yayımlayan: Mucteba İngürel), ist., 1978; Tarih-i Cevdet, I, II, IV; Zaimzade Mehmed Sadık, Vak'a-i Hamidiye, İst., 1289; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/1-2; C. Bay-sun, "Abdülhamid I", İA, I; Uluçay, Padişahların Kadmlan; Mür'i't-Tevarih, III.

NECDET SAKAOĞLU



ABDÜLHAMİD I CAMÜ

bak. BEYLERBEYİ CAMİÎ



ABDÜLHAMİD I ÇEŞMESİ

bak. MAHMUD II ÇEŞMESİ



ABDÜLHAMİD I ÇEŞMESİ

Emirgân'da Muvakkithane Caddesi ile Boğaz sahil yolunun köşesinde, Çınaral-tı denilen kahvehanenin bitişiğindedir. Yolun diğer köşesinde ise I. Abdülhamid'in yaptırdığı cami vardır (bak. Emirgân Camii).

Kitabelerine göre her iki yapı da aynı tarihlerde inşa edilmiştir. 1197/1782 tarihli olan çeşme günümüze, orijinal durumundan hiçbir şey kaybetmeden gelmiştir.

Mimarisi ve süslemesi devrinin ba-rok-rokoko üslubunu yansıtır. Sekiz cepheli, dört musluklu ve haznelidir. Tümüyle mermerden inşa edilmiştir. Çatı çıkıntılı ve ahşaptır. Saçaklar ahşap ve kasetli süslemeye sahiptir. Çatının ortasında sekizgen tambura oturan bir küçük kubbesi vardır. Dört ana yöndeki musluklu, mermer yalaklı cephelerin arasında kalan ara cepheleri ise sadedir ve üst seviyelerinde birer kitabe bulunur. Yalakların üst hizalarında bu cephelerde birer mermer platform (kovalık) yer almaktadır. Her cephedeki aynalar ve alınlıklar da ayrıca kitabelidir. Kitabeler Yesarî Mehmed Esad Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Aynataşların-daki kitabelikler birer ayet-i kerime ihtiva eder. Doğu cephesindeki alınlıkta Sultan Abdülhamid'in tuğrası da yer almaktadır. Cephelerin tümünde stilize bitkisel dekor hâkimdir. Kitabe kenarları ve ayna kemerleri Osmanlı rokoko üslubunun zarif örnekleridir. Cepheleri bitiştiren kenarlar boyunca köşeli ve yivli birer sütunçe yer alır.

Çeşmenin yapıldığı dönemde suyu Belgrat Ormanı'nda Valide Bendi'nden alınırdı. Bu suya daha sonraları II. Mahmud Bendi'nin suyu da katılmıştır. Bu tesis Taksim su şebekesini oluşturmuştur. Bu suyun Boğaz çeşmelerine ayrılan koluna Başlısu denir. Çeşme halen akmaktadır. Orijinal suyolları bozulma-

ABDÜLHAMİD I KÜLLİYESİ

36

37

ABDÜLHAMİD I MEDRESESİ

mış olduğundan çok lezzetli olan Başlı-su'dan Emirgân'a yolu düşen herkes tatmadan geçmez.



Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 128; G. Ertürk. İstanbul Meydan Çeşmeleri, (İÜEF Yayınlanmamış Lisans Tezi), İst., 1982, s. 49. ZİYA NUR SEZEN

ABDÜLHAMİD I KÜLLİYESİ

istanbul'un önemli ticaret merkezlerinden Eminönü-Sultanhamam ile Sirkeci arasında Bahçekapı denilen yerde Ha-midiye Caddesi kenarındaki Dördüncü Vakıf Mani'nin güneyinde, tam karşısına isabet eden yapı adasının merkezindedir.

Külliyenin imaret, sıbyan mektebi, sebil ve çeşme ile meydana gelen bölümünün yerinde bugün Dördüncü Vakıf Ha-m(->) vardır. Medresenin bulunduğu yerde ise sıra dükkânlar sınır teşkil eder.

Medresenin doğusunda ise türbe-ye haziresi yer almaktadır. Medresenin güneyinde mescit bulunmaktadır. Mescidin batısında Yıldız Baba Türbesi ve Yıldız Hamamı kütüphaneye sınır oluşturur.

Külliyeye ait imaret ve sıbyan mektebi yıktırılmış, sebil ile çeşme de, Gülha-ne Parkı karşısındaki Zeynep Sultan Ca-mii'nin köşesine taşınmıştır. Külliyenin bugünkü mevcut yapıları, 18. yy'ın son çeyreğinden kalan Osmanlı külliye mimarisinin, günümüzde görülebilen son örneklerini meydana getirirler.

19 Ekim 1775'te İmaret inşaatının başlaması ile külliyenin temeli atılmıştır. Tarih-i Cevdet 'te bu temelin atılışı anlatılmıştır. Ayrıca Hüseyin Ayvansarayî'de Hadîkatü l-Cevâmi adlı eserinde imaretin iki yöne açılan iki ayrı kapısı ve bunların dış kısımlarında birer de çeşmeleri olduğunu anlatır ve tarihlerini 1777 olarak verir.

Külliyenin diğer yapılarından sıbyan mektebi 1777, medrese-kütüphane-mes-cit-arasta yapı topluluğu 1780, türbe ise 1789 yıllarında tamamlanmıştır.

imaret ve Sıbyan Mektebi: Külliyenin Hamidiye Caddesi'nin kuzey bölümünde kalan yapıları 1913 yılından önce yerine Dördüncü Vakıf Hanı'nın yapılması gayesiyle yıkılmıştır. Bu yapıların (ima-

ret ve sıbyan mektebi) birleşik güney kenarlarının Hamidiye Caddesi'ne paralel olduğu, diğer kenarları ile birlikte pek de düzgün olmayan bir dörtgen meydana getirdiği, yapının ortasında bulunan revaklı avluya hücrelerin açıldığı, cephesinin barok üsluplu süslemelerle kaplandığını elde kalan fotoğraflardan anlıyoruz.



Sebil ve Çeşmeler: Sıbyan mektebinin Hocapaşa veya bugün Sirkeci denilen semte bakan köşesine 1774-1778 yılları arasında yapılan çeşmeler de sebil ile birlikte Dördüncü Vakıf Hanı yapılacağı sırada Zeynep Sultan Camii'nin kuzeyinde kalan köşeye nakledilmiştir. Bugün oldukça bakımsız kalan eser, barok üslubundadır.

Medrese: Külliyenin günümüze kalan son yapılarından olan medresenin kütüphane ve mescit ile birlikte 1780 tarihinde yapıldığını Yıldız Hamamı Soka-ğı'na açılan cümle kapısının üzerindeki kitabesinden öğreniyoruz. Kitabe Sey-yid Yahya Tevfik Efendi tarafından manzum şekilde düzenlenmiştir.

Medresenin kuruluşu ile ilgili diğer önemli bilgiler ise külliyenin 15 Muharrem 1195 (11 Ocak 1781) tarihli vakfiyesinde verilmektedir.

Vakfiyede, medresede görev alacaklarda aranan özellikler, ücretleri, görevleriyle öğrencilerin nasıl terfi edecekleri, nasıl ve ne zaman, hangi dersi okuyacakları vb gibi önemli mali ve idari yönetmelik maddeleri açıklanmaktadır.

Ortaçağda Anadolu medreseleri genelde avlulu ve kubbeli denilen iki ana sınıfa yerleşirken Osmanlılar döneminde yapılan medreselerde bir tek plan tipine yönelim görülmektedir. Bu avlu-eyvanlı medrese tipinin biraz daha gelişerek üç ana bölümde toplanmasıdır. Bunlar selatin külliyeleri medreseleri, müştemilat medreseleri ve müstakil medreseler diye açıklanabilir. Hamidiye Medresesi müstakil medreselere dahildir. Bu medreseler bir camie bağımlı olmadan başlı başına medrese olarak inşa edilmişlerdir.

Alt grup olarak Hamidiye Medresesi küçük bir manzume meydana getirenlerdendir. Bunlarda daha sonra banisinin türbesi, imaret, sıbyan mektebi, kü-

I. Abdülhamid

Külliyesi'nin

Dördüncü


Vakıf

Ham'ndan


alınmış

kuzeybatıdan

görünümü.

Nazım Timuroğlu,

1993

tüphane, hamam gibi yapılar eklenmektedir. Yakınında büyük bir cami vardır, fakat onun müştemilatı değildir. Özellikle mescidi diğerlerine göre daha farklı bir yerde planlanmıştır. Ayrıca medresenin oldukça düz bir araziye yerleşmesine rağmen hücrelerinin zemininin avluya göre yüksek tutularak altta bir bodrum katı meydana getirilmesi de farklı bir özellik olarak görülmektedir. Medrese ve eklentileri, istanbul'da yapılan ve bir padişah tarafından inşa ettirilmiş son külliyenin günümüze kalan parçasıdır.

Kitabenin olduğu kapıdan medreseye girildiğinde önce kare şeklinde üstü kapalı bir avluya varılır. 5,50x5,50 m ölçülerinde olan bu mekânın üstü iç tepe noktası 5,20 m gelen bir aynalı tonozla kaplıdır. Avludan sonra karşısında ikinci bir kapıdan geçilen uzunlamasına dikdörtgen planlı medresenin iç avlusuna geçilir. Avlu 16,00x31,30 m ölçüle-rindedir. Etrafı volütlü başlıklı 30 mermer sütunla çevrilidir. Avlunun üstü medreseyi kullanan istanbul Ticaret Borsası tarafından betonarme kolonlara taşıtılan, uzun kenarlarında aydınlık fenerleri olan bir çatı ile kapatılmış ve içerisine de revakların önlerine borsanın acente odaları yaptırılmıştır.

Aslında tek kadı planlanan medresede avlu, giriş katında bırakılmış, çevrenin yüksek yapılar ile çevreleneceği kabul edilerek revak kotu yüksek tutulmuştur. Revakların üstleri çapraz tonozlar ile kapatılmıştır. Revaklara cümle kapısından sonra gelen ikinci kapının iki yanından sekiz rıhtlı merdivenler ile çıkılır.

1926'da yıkılması şartı ile istanbul Borsası'nın kullanımına bırakılmış olan medrese borsa tarafından yıktırılmamış, ihtiyaçlarına cevap verecek bir biçimde düzenlenerek restore edilmiştir. Günümüzde de gayet iyi durumdadır.

Kütüphane: Cümle kapısından girilen avlunun güneyinde yer alan merdiven, ikinci katta üstü aynalı tonoz ile örtülü bir hole varır. Bu hol doğu ve batı duvarlarında açılmış birer taş söveli pencere ile aydınlatılmıştır. Merdivenin karşısında üç rıht ile çıkılan bir koridor yer alır. Kitap okuma salonuna bu koridorun sonunda ve solunda, üstünde kitabe olan bir kapıdan girilir. Kapıdan girilince aynalı tonozla örtülü kare bir mekâna varılır. Buradan sağa dönülünce üzeri yine aynalı tonoz ile örtülü asıl kitap okuma mekânına gelinir. Salona holden sonra bir seki ile çıkılır. Planda kuzey duvarı köşeleri kırk beş derecelik açı ile kırılarak dışarıdan ikişer tane görünen pencerelere içeriden bir pencere görüntüsü sağlanmıştır. Sekinin başladığı çizgide sağda ve solda ikişer adet sütun bulunmaktadır. Bunlann başlıkları stilize edilmiş iyon tarzındadır. Sekiye ayakkabı ile çıkılmaması planlanmıştır. Kitap okuma salonunun güney duvarına açılan bir kapıdan cilthaneye geçil-

mektedir. Cilthane, bir büyük, iki küçük aynalı tonoz ile örtülüdür.



Mescit: Medresenin uzunlamasına dikdörtgen planlı avlusu ve etrafını çeviren hücrelerinin meydana getirdiği ana yapısının güney kanadının orta aksına köşeleme gelecek şekilde biraz uzağına yerleştirilen mescide, avludan girilen bir geçitle varılır.

Geçidin doğusunda ikisi medrese ve mescit duvarlarına yapışık dört sütun, batısında ise arka bahçeye açılan kapının bulunduğu taş tuğla karışık malze-

Yüzyıl başında çekilen

bir fotoğrafta

I. Abdülhamid Külliyesi'nin

sıbyan mektebi ve

sebili (üstte).

IAM, Encümen Arşivi, no. 363

Hamidiye Sebili olarak anılan bu sebil şimdi Gülhane Parkı'nm karşısında Zeynep Sultan Camii'nin önünde yer almaktadır (solda). Ara Güler

me ile yapılmış bir duvar bulunur. Bu şekilde ortaya çıkan koridor geçidin üstü, beşik tonoz ile örtülüdür. Geçidin sonunda karşımıza çıkan kapıdan mescide girilir, içten içe bir kenarı on metre olan mescidin duvarlarında taş ve tuğla karışık kullanılmıştır. Duvarlar 9,50 m çapında zeminden 8 m yükseklikte bir kubbe ile örtülüdür. Dört cephesinde de iki sıra halinde pencereler olan mescit bugün iki kata bölünmüştür. Mihrabın yeri belli olmasına rağmen tam olarak görülmemektedir.

Arasta: Medresenin ana yapısının kuzey duvarı ile Hamidiye Caddesi arasında kalan sıra dükkânlar, günümüzde cephe özelliklerini kaybetmiştir. Aynı şekilde önceden tonoz örtülü olan üstleri bugün düz bir çatı ile kapatılmıştır.

Türbe : I. Abdülhamid 1789'da ölünce külliyenin içindeki türbeye defnedil-miştir. Ayrıca kendinden sonra gelen padişahlardan IV. Mustafa da aynı yerde gömülüdür. Türbe Aya Logütkon Manastırı'mn yerine 1789'da yaptırılmıştır. Mimarı Mehmed Tahir Ağa'dır. Barok stilindeki türbenin planı köşeleri yuvarlatılmış bir karedir. Türbenin diğer bir mimari özelliği karenin yuvarlatılmış köşelerinde trompların olmasıdır. Türbenin kare duvarlarının üzerindeki kasnak, kubbeyi taşır. Dış görünüşü iki katlıdır. Alt sıradaki pencereler dövme demir, boğumlu, kare parmaklıklarla üst sıradakiler ise petek camlıdır. Türbenin Hamidiye Caddesine bakan kuzey duvarının kesik köşelerinde ve pencerelerin iki yanında dört adet barok tarzında, mermerden çeşme yapılmıştır. Kubbesi kurşunla kaplı olan türbeye güneyden girilir. Haziresi ise türbenin güneyinde ve batısında yer almaktadır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 175-177, 240; Evliya, Seyahatname, I, 304; Tarih-i Cevdet, I, 46, II, 102; Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, I, 171-176; Kumbaracılar, Sebiller, 45; Eyice, istanbul, 23; M. Gümbür, "I. Abdülhamid Vakfiyesi ve Hamidiye Kütüphanesi", DTCFD (1964), 52-53; S. Eyice, "istanbul'un Ortadan Kalkan Bazı Tarihi Eserleri", TD, XI/27 (1973), 146; Müller-Wiener, Büdlexikon, 41; î. Birol Alpay, "I. Sultan Abdülhamid Külliyesi ve Hamidiye Medresesi", STY, VIII, (1978), s. 1-22.

I. BlROL ALPAY



ABDÜLHAMİD I MEDRESESİ

Yavuzselim'de, I. Selim Camii ile Sultan Selim Caddesi arasındaki eski Yavuz Selim Imareti'nin yerine, 1333/1917 tarihinde, Evkaf Nezareti'nce yaptırılmıştır. Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi yapıla-rındandır.

6 Nisan 1327/1911 tarihinde çıkartılan bir kanunla istanbul'daki imaretler kapatılmış, bunların büyük bir bölümü yıkılarak yerlerine gelir sağlayacak yeni binalar yapılmıştır. Bu arada, Bahçeka-pı'da, I. Abdülhamid Külliyesi'ndeki medrese ile içindeki kitaplık Zahire ve Ticaret Borsası'na dönüştürüldüğünden, bu bina, yine "I. Abdülhamid (Abdülha-mid-i Evvel) Medrese ve Kütüphanesi" adı ile, 18 Eylül 1330/1914 tarihinde, din konusunda ilim ve fen uzmanı yetiştirmek amacıyla çıkartılan kanuna uygun bir "medresetü'l-mütehassisin" olarak, aynı yıllarda yıktırılan I. Selim Ima-reti'nin yerinde yeniden inşa edilmiştir. Kısa kenarı Halic'e bakan bir L biçiminde planlanmış olan yeni medrese 1924'te Cumhuriyet Kız Lisesi'ne, 1950'de ise Yavuz Selim Kız Enstitü-

ABDÜLHAMİD I SEBİLİ

38

39

ABDÜLHAMİD H

sü'ne dönüştürülmüş, son dönüşüm sırasında L'nin güney ucuna kısa bir kanat eklenerek, plana tabanı geniş bir U biçimi verilmiştir.

Cami yönündeki ana giriş kapısı üzerine yerleştirilmiş, üç kartuşlu (çerçeveli) mermer kitabe üzerinde, eski yazı ile, 1194/1780, Birinci Abdülhamid Han Medresesi, 1333/1917 kaydı görülmektedir. İlk tarih Bahçekapı'daki I. Abdülhamid Külliyesi'nin, ikinci tarih ise yeni medresenin yapılış yıllarını belirlemektedir.

Yapının kısa kanadının üst katında yeniden faaliyete geçen Hamidiye Ki-taplığı'ndaki ünlü yazma koleksiyonu, cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan bir kanunla, 1924'te Çarşamba'daki Murad Molla Kitaplığı'na, 1954'te de Süleyma-niye Kütüphanesi'ne devredilmiştir.

Evkaf Nezareti başmimarı Ahmed Kemaleddin Bey tarafından tasarlanmış olan yapı, II. Meşrutiyet döneminde yoğunlaşan Batı etkisiyle, geleneksel medrese binalarından iyice uzaklaşmış bir biçimleme anlayışıyla gerçekleştirilmiştir. Taşıyıcı tuğla duvar ve demir putrelli volta döşeme sistemiyle inşa edilmiş olan üç katlı bina, yüksek tavanları, heybetli görünüşü, saygınlık uyandıran simetrik yüzey düzenlemeleriyle, imparatorluğun son döneminde ortaya atılan dinde uzmanlık eğitimi için uygun ve gösterişli bir ortam oluşturmaktaydı. I. Ulusal Mimarlık Dönemi'nin biçimleme ilkelerine uyum gösteren sivri kemerli pencereleri, payandalarla taşınan geniş saçakları, sürekli taş silmelerine karşın, I. Abdülhamid Medresesi, genel anlamda, bu yıllarda Batı'da geçerli olan yeni Rönesans üslubuna uygun bir biçimde tasarlanmıştır. Eski medreselerde görülen avlu ve revakların yokluğu, inşaat yöntemlerinin farklılığı, iç mekânlara bol ışık sağlamayı amaçlayan büyük pencereler ve kubbeli tonozlu eski üst örtü sistemlerinin yerine kullanılan kiremit kaplı kırma çatı, yapının 16. yy'da gerçekleştirilmiş olan I. Selim Külliyesi ile bütünleşmesini önemli ölçüde engellemektedir. Son yıllarda iki yapı arasına çekilen taş duvar ise ilişkiyi en aza indirmiştir.


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin