İk-dr-2002-0002 İnsani kalkinma poliTİkalari ve tüRKİye üzerine bir deneme hazirlayan: Mİne yilmazer danişman: prof. Dr. HaliL ÇİVİ aydin 2002


Sürdürülebilir İnsani Kalkınma Kavramı



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə17/65
tarix12.01.2019
ölçüsü3,49 Mb.
#94877
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   65

3.9. Sürdürülebilir İnsani Kalkınma Kavramı


Sürdürülebilir insani kalkınma kavramı ilk kez UNDP tarafından tartışılmıştır. Özellikle, UNDP’nin hazırladığı 1994 yılı İnsani Kalkınma Raporu’nda bu konuya özel bir yer verilmiştir. Bu rapora göre, insani kalkınma sürdürülebilirliğe katkıda bulunur. Bu nedenle, insani kalkınma ve sürdürülebilir kalkınma arasında bir çelişki yoktur. Her ikisi de yaşam taleplerinin evrenselleşmesi üzerine kuruludur. Sürdürülebilir insani kalkınma, sürdürülebilir kalkınmaya göre daha fazla kavram içermektedir. Raporda, sürdürülebilir kalkınmanın bazı durumlarda günümüz kalkınmasının gelecek kuşakların iyiliği için sürdürülmesi gerektiği gibi yanlış bir şekilde yorumlanabildiği vurgulanmıştır. Buna karşılık, sürdürülebilir insani kalkınmanın, günümüzde ve gelecekte yaşayacak herkesin kalkınma olanaklarına eşit bir şekilde sahip olmasını amaçladığı savunulmaktadır (UNDP, 1994: 19).

Sürdürülebilir insani kalkınma, en az atalarımızın bize sağladığı kadar, bizim de kendi kuşaklarımıza karşı bir ahlaki yükümlülüğümüz olduğu anlamına gelmektedir (UNDP, 1994: 18). Günümüz tüketimi, gelecek kuşakların çok uzun sürede geri ödemek zorunda kalacakları “ekonomik borçlanma” ile finanse edilmemelidir. Benzer şekilde, günümüz insanlarının eğitimi ve sağlığı için gerekli olan yatırımlar, gelecek kuşaklara çok büyük bir “sosyal borç” yaratmayacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Diğer taraftan, kaynaklar dünyanın verimli kapasitelerini sömürecek şekilde kullanılarak gelecek kuşaklara bir “ekolojik borç” yaratmamalıdır. Ekonomik, sosyal ve ekolojik borçların tümünün ertelenmesi sürdürülebilirliği ipotek altına almaktadır. Bu borçlar gelecek nesillerden aldığımız ödünç paralardır (UNDP, 1994: 18).

Kalkınma ekonomistleri, gelişmekte olan ülkelerdeki sermayenin fiziki ve insani stoklarındaki aşınmaya da dikkat çekmektedirler. Örneğin, kötü beslenme (özellikle, hamilelerde ve çocuklarda), gelişmekte olan ülkelerdeki insan sermayesini azaltmaktadır (Ingham, 1993: 1816). Sağlığın, eğitimin ve beslenmenin iyileşmesi ve yoksullara kaynakların yeniden dağılımı, insanların yaşamda daha çok şeyi gerçekleştirebilmelerine olanak veren kapasitelerinin iyileşmesine neden olur. İnsani sermaye artışının geleceğe sürekli bir etkisi vardır. Örneğin, eğitim düzeyindeki genel bir artış, verimliliği yükseltir ve gelecekte bugünden daha yüksek gelir elde edilmesini sağlar.

Dünya çapında insan haklarının neler olduğunu belirleyen ve bu hakları bir ölçüde korumaya alan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, uluslararası Bireysel ve Politik Haklar ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmeleri ekolojik bağlamda da önem arz etmektedir. İnsanlar çevreyle ilgili sosyal haklarını (örneğin, delinmemiş ozon tabakasına sahip olma hakkı) korumak için (örneğin, özgür ifade hakkı) bireysel haklarını kullanmaktadırlar. İnsan hakları hareketi ile çevre hareketi aynı amaç için hizmet etmektedirler. Sosyal haklar, yaşamın korunmasını desteklemek için ahlaki ve bilimsel bakış açılarını birleştirmekte, çevreden insanların bekleyebilmeleri gereken temiz hava ve su gibi şeyleri ortaya çıkarma amacına hizmet etmektedir (Sachs, 1996: 167).

Sürdürülebilir insani kalkınma, tüm sermayenin (fiziksel, insani ve doğal) yenilenmesi stratejisidir. Bu nedenle, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama kapasitesi en az günümüz insanları ile aynı düzeyde olmalıdır (Anand; Sen, 1994). Ancak, günümüzde çevresel bozulma özellikle, gelişmekte olan ülkelerdeki milyonları etkilemiş durumdadır ve aynı zamanda, gelecek kuşaklarla birlikte tüm dünyada insani iyi yaşam düzeyini azaltmaktadır. Çevresel bozulma genel olarak yoksullukla birlikte ortaya çıkmaktadır. Çünkü, yoksulların yaşamda kalmak için kısa vadede kaynakları sömürmekten başka seçeneği yoktur (Lele, 1991: 612).

Gelişmekte olan ülkeler sürdürülebilir verimli sistemlere gereksinim duymaktadır. Bu ülkelerdeki nüfusun önemli bir kısmı birincil aktivitelere, tarım, ormancılık ve balıkçılığa bağımlıdır. Eğer bu aktiviteler kalkınma sırasında sürdürülemez hale gelirse, toplumu tehdit edebilir ve hızlı nüfus artışı önlenemez bir problem haline gelebilir. Sermaye ve işgücü mobilitesi gelişmekte olan ülkelerde düşüktür. Bir bölgede çevresel bozulma gerçekleşirse, başka bir yerde yaşam alternatifi bulmak zorlaşır (Ingham, 1993: 1815).

Büyüme merkezli kalkınma yaklaşımları, çevresel, insani ve sosyal sorunlara yol açmış ve sosyal refah kavramının önemini ortaya çıkarmıştır. Sosyal refah kavramı genel olarak yaşam kalitesinin iyileşmesi ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Yaşam kalitesinin düzeyini belirleyen faktörler ise şunlardır: yaratılan gelirin adil bölüşümü, temel gereksinimlerin karşılanabilmesi, politik ve sosyal katılımcılığın var olması, sosyal entegrasyonun sağlanması (Öğüt, 1998: 169).

Sürdürülebilir insani kalkınma stratejileri, herkes için sürdürülebilir bir geçim düzeyi sağlayabilmelidir. Bu stratejiler, özellikle, ulusal düzeyde üç konuya odaklanmıştır: yoksulluğu önleme, istihdam yaratma ve sosyal bütünleşme (UNDP, 1994: 21). Yoksulluğun getirdiği sorunlar belirlenmeden, ekolojik sürdürülebilirlik garanti altına alınamaz.

Sürdürülebilirlik kavramı, 1/4 zengin ve 1/4 yoksulun bulunduğu, yarısının demokratik, diğer yarısının otoriter rejim içinde yaşadığı, yoksul ülkelerin global ekonomik olanakların eşit bir şekilde dağılımından esirgendiği, son otuz yılda dünya nüfusunun en zengin %20’si ile en yoksul %20’si arasındaki farkın ikiye katlandığı, insanlığın 1/4’ünün temel insani gereksinimlerini karşılayamadığı ve zengin ülkelerin, insanlığın doğal kaynaklarının 4/5’ini hiçbir ücret ödemeden tükettiği bir dünyada büyük ölçüde tehlikededir (UNDP, 1994: 21).

Sürdürülebilir insani kalkınma, sürdürülebilirlik kavramının daha çok insani boyutuna ağırlık vermektedir. Bu bağlamda, yoksulluğun önlenmesi, insanın iyi yaşamı, temel gereksinimlerin karşılanması, insani kapasitelerin iyileştirilmesi, sosyal refah, insanın verimliliğinin ve katılımcılığının artması gibi birçok insana dönük hedeflerin gerçekleştirilmesi bu yaklaşımın temel amaçlarıdır.



Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin