İnsanların ortak amaçlarını gerçekleştirmek için kişisel güçlerinin yeterli olmadığını fark ederek güçlerini birleştirmeyi düş



Yüklə 481,61 Kb.
səhifə6/8
tarix06.03.2018
ölçüsü481,61 Kb.
#44366
1   2   3   4   5   6   7   8

MUSTAFA AKDAĞ (MALİ MÜŞAVİR)
- Biz Balıkesir Bölgesi Ormancılık Kooperatifler Birliğinden gelmekteyiz. Ülkemizin iki orman işletmesi olan tek ilçesi Dursunbey’de yerel orman işletmesi yöneticilerimiz, ormanlarımızı kestiklerinden daha çok ürettiklerini söylüyorlar; ama, ben inanmıyorum. Ben, eskiden ormanın içinde yaşıyordum. Şimdi ise aynı yerde yaşıyorum; ama, ormanı bulabilmek için, araçla en az 45-50 dakikalık yola gitmek zorunda kalıyorum. Aynı zamanda keresteciyim ben. Hem de orman işletmelerimizin sadık müşterilerinizdenim. Zira, Dursunbey’de 130-140 tane, tüm Türkiyece bilinen, Karaçam üreten hızar işletmeleri mevcuttur. Eskiden, bu şeritlerin hepsi tamamen yerli çam tomruk üretirken, şimdi bir ikisi hariç tamamen ithal tomruk üretmektedir. Bu da bize, eskisi kadar orman ürünlerimizin çok olmadığını, hem de eskisi kadar da güzel olmadığını göstermektedir. Zira, yaz üretimlerinde zamanlama hatası vardır. Ağaçlara su yürüdüğü zaman kesilen ağaçlarda, bizlerin mavileşme, gökleşme dediğimiz renkleşmeler oluşmaktadır. Bu da, millî servetlerimizden olan orman ürünlerimizin kalitesini düşürmekte, aynı zamanda biz orman köylülerimizin yüzde 25’liklerini pazarlamakta zarara uğramaktayız. 6831 sayılı Orman Kanunun 34 üncü maddesinden dolayı, kooperatif tüzelkişiliğimize verilen haklarımızdan olan yüzde 25’lik prim tomruk haklarımızdan cins tahsisi yapılırken büyük haksızlıklara uğramaktayız. Gerçi, Bolu Birlik Başkanımız, bu konuya değindiler; ben de bir başka açıdan bakmak istiyorum. Üçüncü sınıf tomruklarımızı ayırırlarken, kâğıtlık diye tabir ettiğimiz kısma daha büyük oranda tomruk ayrılmakta, bildiğimiz gibi, kâğıtlık tomruklardan kooperatiflerimize yüzde 25’lik prim hakkı verilmemektedir. Burada orman işletmesi mensubu depo şeflerimizin kurnazlığına, maalesef, boyun eğmek zorunda kalıyoruz. 1 000 metre tomruk ürettiğimizde, bize prim vermeyeceklerinden dolayı, daha çok kâğıtlık tomruk ayırıyorlar. Dolayısıyla, daha az prime layık görülen tomruklar bizlere veriliyor.

Yine, yüzde 25’lik haklarımızdan verilen tomrukların satışı için maliyet bedelleri veya daha düşük ise, son ihalenin ortalama fiyatlarından yüzde 20’lik gibi düşük bir orandan satış yaptırma hakkı verilmektedir. Yüzde 20’lik oran, kooperatiflerimizin masraflarını karşılamadığı gibi, kooperatiflerimizin esas amaçlarından olan, buradan artırdığımız paralarla köyümüze yatırımlar yapmamız istenmektedir. Ancak, bu oranlarla köyümüze yatırım yapmayı bir kenara bırakın, bizlere yüzde 25’lik olarak verilen tomrukların satılmasında zorlanmaktayız.

Diğer bir problem ise, yüzde 25’liklerin satışı esnasında doğmaktadır. Tomrukların depoda tespitinden sonra, kooperatif yöneticilerine yapılan tebligattan bir ay sonra teminat yatırılması veya satış yaptırılması istenmektedir. Yöneticilerimiz, satışı unutur veya bankada doğacak bir karışıklıktan dolayı tomruk bedellerini orman işlemesi hesabına geçirtmezse veya herhangi bir hatadan dolayı hesaba işlenmezse prim hakkımız tamamen yanmaktadır. Bu mağduriyetimizin giderilmesi için, tüccar kerestecilere yapıldığı gibi, üç-beş günlük gecikmelerde faizleriyle birlikte tahsil cihetine gidilerek, hakkımızın korunması, aynı zamanda da biz yönetici ortaklarımıza karşı sorumlu hissetmemiş olacağız.

Bir de, birçok işletmede şef ve mutemet eksiliğimiz vardır. Örneğin Dursunbey’de 7 şefliği bir mutemet düştüğü gibi, istihkak ve kooperatifimizle ilgili işler aksamakta ve gecikmektedir. İki üç bölgede bir orman şefliği düştüğünden dolayı, kooperatifimize ait bölmelerin damga işleri aksamakta ve zamanında üretimin gerçekleşmemesi devletimizin de bir zararı söz konusu olmaktadır. Devletimizin, kooperatiflerimizin zarar görmemesi için ve mutlaka ve mutlaka her bölgeye bir işletme şefi atanması, devletimize bu kadar kâr sağlayan ve millî servetlerimiz olan ormanlarımıza gereken önem ve ehemmiyeti elbirliğiyle sağlamalıyız.

Teşekkür ederim.
YUSUF ÖZCAN (ANTALYA BÖLGESİNDEN)
– Orman işletme şeflikleri ile orman işletme müdürlüklerinin kooperatiflere biraz daha yakın olmalarını istiyoruz. Şimdi, bizim orada bir tabir vardır “öcü mü gördün” derler. Bazı başkanları gördükleri zaman bazı şeflerimiz, bazı müdürlerimiz, yani bu şekilde bir öcü görmüş gibi bir hal oluyor. Şimdi, bunu, yani daha sıcak olursak, birbirimize, kooperatifçilik desteklenirse daha iyi olacağına inanıyorum; bu, bir.

Şimdi, vahidi fiyatlarımız, herkes açıkladı, düşük. Adımız, kooperatif üyelerini kalkındırma kooperatifi ve kalkınma kooperatifi. Bu şartlarda ne kalkınabiliriz, ne kalkındırabiliriz. Bunu da kısaca geçiyorum.

Yüzde 25’ler hakkında hepsi benim söyleyeceklerimi söyledi bütün arkadaşlarım. Bunun düzenlenmesi.

Dikili gövdelerde bu şartlarda alamıyoruz ve almıyoruz. Buna da, kooperatiflerin menfaatini düzenleyecek şekilde bir uygulama yapılmasını temenni ediyoruz.

Bizim Antalya bölgesiyle ilgili olarak, bazı arkadaşlardan duyduğuma göre, başka yerlerde uygulanmamış bu şey. Serik Orman İşletmesinde, bilmiyorum, başka işletmelerimizde de var mı. Başkanım, bir hata olduğunu söyledi herhalde. Şahsî çalışan veya kooperatiflerin kesilen istihkaklarının KDV’sinin yüzde 90’ı direkt orman işletmesinden kesiliyor ve maliyeye aktarılıyor, tutuluyor, yani bize yüzde 10 KDV ödendi. Serik’e geleli 15 gün oldu. 1,8; ama, toplamının %10’u bu bir yanlışlık mı dır. Böyle bir uygulama var mı dır.Söyleyeceklerim bu kadar,hepinize saygılar sunarım.
HİKMET YILMAZ (ANTALYA ORMANCILIK KOOPERATİFLER BİRLİĞİ BAŞKANI)
.Benim konuşacağım bir konu kalmadı. Şimdi, Avrupa Birliği 12 ülke var. Bu Avrupa Birliği ülkelerine, Avrupa Birliğine biz niye üye olacağız arkadaşlar? Avrupa Birliği ülkelere dünyada ne yapmak istiyor, biraz buna değinelim. Ben, buna muhalefetlik yapıyorum. Şimdi, Avrupa Birliği ülkelerinde, köylü, çiftçi yüzde 8-10. Buradaki bu yüzde 8’lik de şirketleşmiş durumda, çok güçlü. Oradaki işverenlere karşı ekonomik açıdan güçlü. Bu Avrupa Birliği ülkeleri, geri kalmış ülkelerdeki işverenlerle işbirliği yaparak, kendilerine üye yapmak istiyor. Eğer, o ülkedeki zenginlerde kendileri kadar varsa yoksa bizim Türkiye’deki gibi kapıda bekletiyor. Şimdi bizim Türkiye’de çiftçilere baktığımız zaman yüzde 30. Bunun yüzde 10’a inmesi lazım Avrupa Birliği ülkelerinin düşüncelerine göre. Bu nasıl yüzde 10’a inecek? Çiftçinin aldığı mallar, girdiler pahalanacak yüzde 20, yüzde 50, şimdiki gibi; satılan mallar, çiftçinin ürettiği mallar da yarı yarıya indirilecek. Burada amaç ne? Çiftçiler bu işi bıraksın, gitsin. Öyle olmasa bırakır mıyız biz köyü? Bu da, bizim birlik başkanları, kooperatif başkanları olarak Nasrettin Hocanın bindiği dalı kesmesine benziyor. Avrupa Birliği ülkesi, Türkiye’deki çiftçileri yok etmeye çalışıyor, biz burada temsilciler olarak, bunlara çanak çalıyoruz, buna göre öyle. (Alkışlar) Şimdi, Avrupa Birliğinin durumu böyle bence.

Gelelim köylünün durumuna: Şimdi, dikili gövde olarak satılmasına karşı değilim. Antalya Birlik Başkanı olarak, iki yıldır dikili gövdeyi ihaleden alıyorum birlik olarak, kendi Hasgebe Köyünün de başkanıyım. Hasgebe köyünde dikili satış ihalesini yaptı işletme müdürlüğü. Ben dedim ki, bana haber vermeden niye sen dikili satış yapıyorsun ihaleden? Normalinde tahsisli yapman lazım. “Canım, sen razı olsaydın ben önceden bu işi yapardım” dedi. Şimdi, 75 milyonu dikili gövde ihaleden çıkardı, ben dilekçe verdim arkadaşlar, tahsisli alacağım dedim. Kaç para yaptı, biliyor musunuz, 85 milyon. Tüccarlar alacak olursa, 75, benim gibi bekçiliğini yapan adam alacak oldu mu 85 milyon. Bu, gerçekten çok ayıp. (Alkışlar)

İkinci konu: Odunu tomruğa çevirirken biz işçilik yapacağımızda bir metreküp tomruğun metresi örneğin 20 milyonsa, odunu bu 20 milyona göre böldüklerinde bir ster odun 500 desimetre sayılıyor, ona göre fiyat veriyor Orman İşletmesi bize ya bölge şefleri. Yalnız dikili olarak sattığında 600 desi olarak hesap ediyorlar. Niye 600 desi, biliyor musunuz, köylüyü kazıklayacaklar. (Alkışlar) Lif keza öyle. Bir ster lif, 550 desiden bize odunu sterini veriyor arkadaşlar, bize satarken 700 desi uyguluyorlar. Yahu, ayıp kardeşim! Biz bu kadar saf değiliz; ama, bir gün bunun hesabını da soracağız biz. (Alkışlar)

Bu dikili gövde konusunda bir komisyon oluşturalım. OR-KOOP Genel Merkezi olarak, bu vahidi fiyatlardaki kriterler çok düşük. Bölge şefi hazırlıyor, biz amenna diyoruz, onun dediğine mecbur demek zorundayız, pazarlık etme şansımız yok. Madem biz Merkez Birliğimizi oluşturduk, bir güç olduysak, bizim birliğimizi çağıracaklar, bu fiyatlar oluşturulurken birlikte oluşturacağız, yani pazarlık edeceğiz arkadaşlar. Pazarlık etmezsek, dilenci gibi, ne verirse alıp gideceğiz. Benim bir önerim var. Bu, bizim bu Merkez Birliğimizi ciddiye alsın Orman Genel Müdürlüğü, otursunlar beraber pazarlık etsinler.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim arkadaşlar.

BAŞKAN – Hikmet Beye teşekkür ediyoruz.



ELYESE UYGUN MUHTAR (ARTVİN ARDANUÇ TEPEYÜZÜ KÖYÜ KOOPERATİFİ BAŞKANI)
Benim, aslında söyleyeceğim birçok konuyu şimdiye kadar konuşan tüm konuşmacılar hepsine değindi. Onun için çok fazla detaylara girmeyeceğim. Yalnız bir konu üzerinde fazlaca durulmadığı kanısındayım, hatta mutabık kalınmadığı konusundayım. Özellikle orman köyünde orman köyü diye nitelendirilen köylerde yaşayan insanların nüfus yapısı. Yani, nüfus sayısı demiyorum, nüfus yapısı. Çünkü, nüfus sayısı, diyelim, Sayın Genel Başkanımıza göre 8 milyon, işte Sayın Bakanımıza göre belki 6 milyon, Sayın Genel Müdürümüze göre 2 milyon; ama, bu sayı çok fazla bir şey ifade etmiyor bizim için. Şundan: Konuşmacının ismini hatırlayamayacağım; ama, ormandan bedeniyle, bedeninden faydalanılan orman köylüsü diye bir niteleme yaptı, bu doğrudur. Yani, kol gücü olan kişi, ormandan çalışabiliyor, diğerleri bakmakla yükümlü olduklarıdır ya yaşlı ya da çocuk. Ondan dolayı, yani, nüfusun profili, yani daha doğrusu demografik yapı diyorsunuz herhalde, demografik yapısı çıkarılmalı. Ama, bu, Orman Genel Müdürlüğünün çalışmaları içerisinde herhalde değildir; ama, her kimse, bunu bir an önce yapabilmeli, bu yapıldıktan sonra ancak o yerlere ya da yörelere ya da o kırsal kesime ait projeler uygulanabilir bir hal alır. Yoksa, burada yapılan herhangi bir projenin uygulanabilirliğinin objektif şartları yoktur; çünkü, orada yaşayabilen insanlar, eğer kol gücünü kaybetmişlerse, emek güçleri yoksa ve sayısal olarak da varsalar, sizin projeniz uygulanmayacak demektir. Halbuki kol gücü olan yerlerde, işte şu proje uygulanır; ama, şu kadar insan sayısı ormandan bedensel olarak faydalanabilir, şu kadar insan da işte dolaylı olarak orman ürünlerini kültürel olarak üretebilir, faydalanabilir şeklinde bir tasnif yapılabilirse, projelerin uygulanabilirliği daha bir reel bir hal alır, yani objektif bir hal alır ki, bu da bizim için esas sebeptir. Çünkü, birçok arkadaşımız bundan mustariptir, birçok projeler bize takdim ediliyor, biz bunları uygulamakta zorluk çekiyoruz. Tek sebebimiz, yeter sayıda insan sayımızın olamayışındandır. Bazı projeler, özellikle kırsala yönelik bazı projelerde de Tarım Bakanlığı ile paralel olarak çalışmalar yürütülebilirse, özellikle kalkınma diye bahsettiğimiz ya da başlık koyduğumuz noktasında o ilgili bakanlığımızın olanaklarından ve projelerinin olanaklarından faydalanabilirsek, biz, bir an evvel ormana olan baskımızı da azaltacağız ya da işte, diğer bir ifadeyle ormandan faydalanmamızı azaltacağız, ekonomik olarak da bir miktar daha rahatlamış olacağız.

Ben, aynı zamanda, affınıza sığınarak söylemek istiyorum, kendi köyümün muhtarıyım. Buradan da şuraya gelmek istiyorum: Özellikle sıra kapsamı içerisinde, yani başlığının altında arı projeleri diye Avrupa Birliği fonlarının desteklediği, hibe destekli projeler vardır. Yalnız, bu projeleri bizim uygulayabilmemiz, bizim yapabilmemiz çok zor. Yani, ben, zannetmiyorum, özellikle Karadeniz Bölgesinde, Sinop, Sayın Genel Başkanımızın katkılarıyla belki gelişmiştir, bilemiyorum;ama, onun dışında proje yapabilecek kooperatif olabilsin ya da muhtarlık olabilsin. Hele hele muhtarlar hiç yapamaz; çünkü, muhtarlıkların, işte kapasitesi, ben dahil olmak üzere ve ekipmanı buna müsait değildir proje yapmaya. Projelerin yapılmasının gerçekliği de, yine demin bahsetmeye çalıştığım ya da işte becerebildiğim ölçüde ifade etmeye çalıştığım nüfusun doğrudan demografik yapısıyla doğrudan ilgilidir, yani, hayata geçmesi. Yoksa, başka türlü bizim esasında kalkınabilmemiz ya da bölgemizde var olan doğal varlıkları ekonomik değer çevirip de, bundan hayat standardımızı yükseltme şansımız yoktur. Dışarıdan bize aktarılan finans kaynaklarını da doğru kullanımı, yine bizim olaya hakim olmamız ya da olaydaki yeteneklerimizle doğru orantılıdır. Bu da, bizim bu konularda eğitimizle doğru orantılıdır diye düşünüyorum; çünkü, biz, diyelim 1970’ler itibariyle ki, beş ileriye beş yıl geriye olabilir, kooperatifler kurulmuş; ama, o süre içerisinde sadece, işte akrabalarımız ya da işte birtakım sair sebeplerden ötürü kooperatif başkanlığı yapabiliyoruz ya da seçilebiliyoruz; ama, kooperatif bilgimiz, hep deneme yanılma ya da arkadaşlarımızın bize anlatımının aktarımıyladır. Özel gayretlerimizle, belki ileri derece bilgilere sahip olmuşuzdur; ama, teorik olarak bir perspektif içerisinde bir eğitime tabi tutulmuşluğumuz yoktur. Böyle olabilse ki, bugün konuşmacıların ifade ettiği, işte profesyonelce yönetimler ve benzeri. Bunlar tam da bu noktada ortaya çıkacaktır. Burada, eğer böyle bir eğitimden geçirilebilirse, ileri derecede diyelim en iyi eğitim toplumda yüzde 20 başarı sağlar; ama, biz bunun yüzde 10’na da razıyız. Yüzde 10 arkadaşımız, bu konularda eğitimli olursa, donanımlı olursa bize marjinal fayda olarak daha bir fayda sağlayacaktır. Yalnız, biz, bu bilgileri aldıktan sonra da;

Bir, idare ettiğimiz kuruma,

İki, içinde yaşadığımız topluma daha az zarar vereceğiz, daha çok katkı sağlayacağız. Bu demografik yapı başlığı altında söyleyeceklerim bu kadardır.

Bir şeye daha işaret etmek istiyorum. Özellikle dikili ağaçlar üzerinde çok fazla duruldu. Başka bölgeler hakkında çok bilgim yok, özellikle Artvin bölgesi olarak söyleyebileceğim şudur: Deneme kesimlerinde yüzde 90’lara varan, yüzde 95’lara varan verim yüzdeleri hesap edildikten sonra, üretim yüzde 70 oranında bir kayıp verir dikili ile enval arasında. Bu da, vatandaşın ormana olan baskısını artıran, kamçılayan bir durumdur. Ondan dolayı da, bu yüzdeler tam tutmamakla birlikte ya da işte başka sebepler de girebilir, dikili satışların rampaya indikten sonra, yani rampa satışı şeklinde gerçekleştirilebilirse, yine burada fiilî masrafların normal fiyattan düşürülerek hesap edildiği zaman, var olan eldeki hazır şey satılma noktasında hem ormana olan baskı azalır hem gerçek bir satış olmuş olur hem de alıcı, yani kooperatif, özellikle kooperatif zarar etme riskini ortadan kaldırmış olur. Belki az kazanır; ama, en azından zararla karşı karşıya kalmaz, daha fazla riski olmaz. Bu da şuna sebep olur: Biraz daha gerçek faydanın direkt yansımasına sebep olur; ancak, bunun, affınıza sığınarak ifade etmek istiyorum, bölgede yeniden, zaten bir orman ağası yaratmamak adına, bunların kooperatiflere verilmesi, kooperatif olmayan yerlerde de kooperatifin kurulması için teşvik edilmesini talep ediyorum ve sosyal güvence konusunda da, devletimizin ve ilgili yöneticilerin, idarecilerin, sosyal devlet özelliğini gösteren yönünü ön plana çıkarıp, bizi sosyal güvenceye kavuşturmasını talep ediyor, beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum.
İBRAHİM ŞANLI (İNEGÖL İŞLETME MÜDÜRÜ)
– İnegöl Orman İşletme Müdürlüğünde yaptığımız bir tespitte, bir yılda kestiğimiz orman emvallerinin üretim zayiatlarını ve 10 santimetre yukarıdan kesiminin yaklaşık yarım trilyon gibi bir zayiata sebep verdiğini tespit ettik. Bunun içerisinde, zatı yakacak odun içinde giden lif yongası, ince sanayisi, yarma sanayisini de kataraktan ve bu amaçla da orman köylülerimize, birlik başkanımızın da beraberliğinde, her yıl her şeflikte, her kooperatifte üretim tatbikatları düzenledik. Zayiatımızı en aza indirirken ki, Avrupa Birliğine girme aşamasında bulunan ülkemizde, ağacın ne kadar önemli olduğunu hepimiz tabiî biliyoruz. Hepimize düşen görev, hak koparmak veya hak almak veya hak almak veya hak vermek veya hak kıskanmak değil, bence, herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır. Değişik birliklerden izlediğimiz sabahtan beri konuşmalarda, biz de zaman zaman çok değişik sıkıntılar olmakta, ancak, kooperatif başkan ve yöneticileriyle gerek bölge şeflerimiz gerekse bizler gerekse bölge müdürümüz, gerekli empatiyi kurarak sıkıntıları yerinde çözmek suretiyle, yüzde 25’i yanacaksa yanıyor; ama, verilecekse biz bu yüzde 25’i veriyoruz. Yani, keyfî uygulama, zaten yönetmelikler çok net, açık, kesinlikle yoktur. Sürtüşmelere de gerek olmadığını düşünüyorum.

Diğer bir konu: Ben kayın işletmesindeyim, ağırlık kayın üretimi yapıyoruz. Birlik başkan ve yöneticilerinin söylediği gibi, erken üretim primlerinin 1 eylül tarihe çekilmesi konusunda... Tabiî bu, vejetasyon mevsimiyle de ilgili bir konu; ama, aynı kanaatindeyiz. Çünkü, 1 ekimde başlayan erken üretim primlerinde, gerçi birkaç yıldır araya ramazan da girince, çok büyük iş kayıpları olmakta, 1 500 metre rakım üzerinde çalıştığımız için, zaten vatandaşımız, dozerle yolu açmamıza rağmen, çalışma şartları uygun olmamakta. Bu, tabiî bölgelere göre değişlik göstermekle birlikte, tekrar bir değerlendirilirse, yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Yüzde 25’lerde bedel verilmesi konusunda biz de aynı şeyi düşünüyoruz. Zira, kayın üretimi diye söyledim, bu çam için de geçerli. Piyasaya taze mal arzı yurtdışından gelen emvaller bizden daha taze malı bıçkıya, hızar atölyesine indirebilmekte, ama, bizim en süratli şekilde yapmamıza rağmen, ihale sürecini de dikkate alırsak, 30-40 gibi bir rakamla karşılaşmaktayız, bir de buna kooperatifin yüzde 25’ni kura ile tespit etmek gibi bir sorun önümüze geldiğinde; çünkü, geldiği maldan ayırmak durumundayız, bu da bizi sıkıntıya uğratmakta. Yüzde 25’in emval değil, o kooperatifin getirdiği malın ihale bedeli üzerinden bir miktar belirlenecek oran üzerinden verilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.

Dikili satış konusunda, biz de çok fazla satış yapma şansımız olmadı, kayın envaline karşı talep, dikili talebimiz çok fazla yok. Ancak, dikili satışta da fiyatlandırma, muhammen bedel tespitinde iki defa, yani ihale bedelinin üzerine bir daha ihale yapmış gibi oluyoruz. Dikili satışlarda, bunu da bir daha gözden geçirirsek daha uygun olur diye düşünüyorum.

Bir de, İnegöl Starot gibi Ortadoğu’nun büyük bir lif, yonga fabrikasına sahip artı iki tane daha lif, yonga fabrikamız var. Değişik işletme müdürlüklerinden, bölge müdürlüklerinden gelen, özellikle dikili satış adı altında gelen, ancak eldeki nakliye ile, tabiî, bu belki bizim bir iç sorunumuz; ama, ağaç üzerindeki envalin uygunsuzluklarını görmekteyiz. Bu, bize sıkıntılar vermekte. (Alkışlar) Şöyle: Çünkü, İnegöl İşletmesi dahilinde 3 000-3 500 adet mobilya ve ticaret bıçkı, hızar tesisi olan bir işletmedeyiz, malın kullanıldığı yerdeyiz. Diğer bölge müdürlüklerinin yapmış olduğu dikili satışlarda, gerek verim yüzdesi tespitinde gerek fiyatlandırmada zaman zaman şikâyetler kulağımıza gelmekte. Bu konularda da, özellikle bölge müdürlüklerinin biraz daha bu verim tespitleri konusunda dikkatli olmalarını öneriyorum en azından.

Son söz olarak da şunu söylemek istiyorum: Bizler, gece gündüz, 24 saat köylümüzün, orman çalışanlarımızın yanındayız. Telefonlarımız açık, yani, ufak tefek sıkıntıları Ankara’ya taşımanın gereği olmadığını düşünüyorum, hepinize saygılar sunuyorum.


YÜKSEL GÜL (KÜTAHYA BÖLGE MÜDÜRÜ)
Sabahtan bu tarafa, gerçekten ormancılığın en önemli iki ayağı olan Bakanlığımız, Genel Müdürlüğümüz ve muhatap olduğu kitlelerin görüşleri, sorunların tespiti ve bu noktada yapılması gerekenlerin yeterince konuşulduğu kanaatindeyim. İlave birkaç noktaya değinerek, zaten zaman bir hayli ilerledi, konuşmamı bitirmek istiyorum.

Öncelikle ormancılık politikalarımızı yürütebilmemiz ve gerçekten işler hale getirebilmemiz, sabahtan beri sayısında bir türlü anlaşamadığımız 7,5 milyon orman köylüsüyle teşkilatımızın kuracağı kontağa çok bağlı. Bu, yapacağımız çalışmalarda, uygulayacağımız politikalarda en önemli konulardan birisi. Çünkü, halktan destek almayan hiçbir çalışma başarılı olması mümkün değil ve biz meslek yaşamımız boyunca gerçekten çalıştığımız yörelerde insanların desteğini aldığımız noktalarda başaralı olduğumuzu, başarılı olmamızla beraber, bu başarıdan da mutlu olduğumuzu bizzat yaşamış durumdayız. Gerçekten, ülkemizin şartları son derece kısıtlı. Bugün, ormancılık sektörünü ve diğer sektörleri ayrı ayrı ele aldığımızda, dünya ülkeleriyle mukayese ettiğimizde, gerçekten rakamlarımızın dünya ile mukayese edildiğinde çok küçük kaldığını görmekteyiz. Bunu, ülkemizin gayrî safî millî hâsılasından tutun da, ürettiğimiz her türlü değeri teker teker incelediğimizde çok net bir şekilde ortaya koyabilmekteyiz. Belki, sabahtan bu tarafa sorunları ortaya koyduğumuz zaman ve birtakım hususları tartıştığımız zaman temelinde ekonomik gerekçeler yatıyor. Bugün, orman köylüsüne 2 milyar dolar, Sayın Bakanımızın sabah ifade ettiği şekilde, yıllık destek aktarabilsek, kaynak aktarabilsek, bugün konuştuğumuz sorunların hiçbirini konuşmamış olacağız. Bugün, üretim birim fiyatları konusunda haklı olarak üreticilerimiz ve üreticilerimizin temsilcileri çok haklı bir şekilde itirazda bulundular. Ama, son üç yıldır petrolün varili 20 dolardan 70 dolarlara çıktı. Türkiye enerjisinin yüzde 70’ni ithal eden bir ülke ve bizim hazinemiz ağzına kadar dolu değil, bu kaynakları fazla fazla verme imkânımız olsa, ben inanıyorum ki, Bakanlığımız, Genel Müdürlüğümüz bunu sonuna kadar verecektir. Hep, yaptığımız üretimler, aldığımız enerjiler maliyet olarak bize yansıyor ve bu maliyetleri biz ülke olarak karşılamak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla, gönül ister ki, sattığımız ürünün satış gelirlerimizin yüzde 90’nını orman köylümüze verebilelim; ama, bu, takdir edersiniz ki, diğer girdilerle beraber düşündüğümüzde bu hiçbir zaman mümkün olmuyor.

Benim bugünkü toplantıdan netice olarak ifade etmek istediğim en önemli konu... Bir de kooperatiflerimize şunu hatırlatmak istiyorum: Bizim 288 sayılı tebliğimiz de masaya yatırıldı. 288 sayılı tebliğimizde, birim zaman analizleri sonuna kadar yapılan denemeler sonucu ne kadar zamanda ne kadar motorla ne kadar ağacı ne kadar sürede kestiğiniz belirlenmiş durumda. Buradaki sıkıntımız şu: Biz, kooperatiflerimiz, özellikle ergonomi konusunda, iş verimi konusunda yeterince eğitim alamıyorlar. Eğer, bu noktalarda yeterli eğitim alınabilirse, zaman kayıpları asgari düzeye indirilebilirse, ben, elimizdeki birim fiyatlarla köylümüzün daha çok gelir kazanacağı kanaatindeyim. Bugün, bilenmemiş motorlu testereyle kesim yapmaya çalışan insan kesim parasından kesinlikle para kazanamaz. Bunun bakımını yeterince yapmak durumundayız, yapmak zorundayız. Bunu yapmadığımız sürece bu itirazlarımız devam edecektir. 5 kilometre gidip, birbuçuk saat çalışmayla iş verimini sağlayamayız. Bugün Türkiye’nin değişik yörelerinde yabancı işçi problemiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu problem, gerçekten çok önemli, bizleri en fazlaya sokan bir konu. Kendi bölge müdürlüğümde, bütün çabalarımıza rağmen, 330 000 programımıza karşılık 440 000 metreküp üretim yapabildik, damga yaptık. Burada ben şunu da, bu imkânı bize sağlayan Genel Müdürümüze, özellikle teşekkür etmek istiyorum. Bugün, Türkiye’de çalışma alanı olarak kullanmadığımız yüzde 30-40 bozuk sahalarımızda, mevzuat olarak bize bu imkânı sağladıklarından dolayı ve bu yapılan çalışmalar, gerçekten doğaya uygun, eko sistemi bozmadan doğaya uygun olarak gerçek manada ormancılık çalışması ki, Avrupa Birliği sürecinde bu doğal yapının korunması ve devamlılık son derece önemli olacaktır ve bu yapımıza uygun, bizim yapımıza uygun olan bu çalışmalarla ilave biz 70-80 bin metreküp istihdam sağlamış durumdayız. Bunu yaparken bunu 500 bin yapamaz mıydık? Yapardık; ama, bir kooperatifin 5 üyesi var, üretim kapasitesi 5 000 hektar rehabilitasyon sahası var, 20 hektar rehabilitasyon yapabiliyor, diğer 20 hektar rehabilitasyonu yaptırmak istediğimiz zaman araya başka faktörler geliyor.

Ben, sabahtan beri gerçekten önemli özeleştirilerde bulunuldu. Her iki kesim temsilcileri olarak gerçekten bugün kooperatiflerin kendi tanıdığım ve yaşadığım, beraber çalıştığım çok iyi, çok eğitimli, planlı, programlı çalışan kooperatiflerimiz yanında, bahsettiğim özeleştiriyi ben de ifade etmek istiyorum. Bunu değişik maksatlarla kullanan insanlarımız, arkadaşlarımız da mutlaka çıkıyor ve bizim çalışmalarımızın önünde bir engel olarak karşımıza çıkıyorlar. Biz, özellikle insanlarımızın, özellikle yerli halkımızın üretimlerimizi yapmasını, işlerimizi yerli halkımızın yapmasını özellikle tercih ediyoruz; ama, bugün, bir Adana’dan kesim işçisi gidiyor Kütahya’ya geliyor, sabah 7’den akşam 7’ye kadar çalışıyor ve karşılığında çok iyi paralar kazanabiliyor. Şimdi, bu ergonomi dedik. Bu noktalarda kooperatiflerimizin, özellikle birliğe düşen bu noktalarda gerekli eğitimlerin mutlaka sağlanması gerekiyor.

Bir de bu Avrupa Birliği sürecinde ilgili konuşmacılardan aldığımız bilgiye göre, bence, yöresel projeler şimdiden ele alınmalı. Türkiye’nin her yerinden gelmiş insanlar olarak,herkes yöresinde ne tür projeler yapabileceğini şimdiden düşünmeye başlamalı ve proje faaliyetlerine mutlak suretle başlamak zorundayız. Çünkü, aldığımız sinyal şunu gösteriyor: Gelir getirmeyen projelere kaynak aktarılmayacak. Mantıklı olmayan projelere kaynak aktarılmayacak. Hep, gelir gelir gelir diyoruz, orman köylüsünün desteklenmesi diyoruz, o halde yöremizin şartlarını şimdiden tespit edip, bu tespit ettiğimiz şartlar ve konuma göre projelerimizi ve neler yapacağımızı çok iyi tespit etmek durumundayız.

Ben, sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Bu çalışmanın hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah, alınan kararlar ülkemiz açısından, geleceğimiz açısından olumlu sonuçlara sebep olacaktır. Bu toplantıyı düzenleyenlere ve bu sözü verenlere teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.


Yüklə 481,61 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin