İnsanların ortak amaçlarını gerçekleştirmek için kişisel güçlerinin yeterli olmadığını fark ederek güçlerini birleştirmeyi düş



Yüklə 481,61 Kb.
səhifə2/8
tarix06.03.2018
ölçüsü481,61 Kb.
#44366
1   2   3   4   5   6   7   8

TOPLANTI KONUŞMACILARI




“Avrupa Birliği Sürecinde Orman Köylüsü ve Ormancılığımızdaki Yeri” Konulu İstişare toplantısının ikinci bölümünde katılımcıların görüşlerini almak üzere ve oturumu yönetmek üzere kurulan Divan’a Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nuri USLU, OR-KOOP Genel Başkanı Cafer YÜKSEL ve Orman Genel Müdürlüğü İşletme Pazarlama Daire Başkanı Erdem Kaplan seçilmişlerdir.


Oturumun ilk ve açılış konuşmasını Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nuri USLU yapmıştır.

NURİ USLU (ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMCISI) -

Bugünkü istişare toplantımızın birinci bölümünü başarılı bir şekilde sabah tamamladık. Sayın Bakanımızın ve diğer konuşmacı arkadaşlarımızın konuşmalarından sizlere ve bizlere, meslektaşlarımıza ciddi anlamda mesajlar verildi, ve aldık. Ümit ediyorum, bu toplantı tam zamanında, tam da yerinde yapılmıştır. Avrupa Birliği sürecinde görüşmelerin başladığı görüşmelerin bugünlerde, Avrupa Birliğinin metinlerinde her ne kadar ormancılık ve orman köylüsü görünmüyorsa, biz yine de orman köylüsünü ve ormancılığı unutmadık, onlarla beraber bu süreci de böylece başlatmış oluyoruz. Bunu şunun için söylüyorum: Bundan önce, geçen yıl, özellikle geçen yıl Avrupa Birliğinin Genel Sekreterliğindeki genel başkan yardımcıları ile ciddi anlamda görüşmelerim oldu, hatta telefonda ciddi anlamda tartışmalarımız oldu. Bu hususu ben, OR-KOOP Başkanımız değerli Cafer Beye de aktardım, ormancılıkla ilgili diğer kişilere de aktardım. Dedim ki, bakın, bu Avrupa Birliği ülkelerinde kurulmuş olan komisyonlarda çevre komisyonu var, tarım komisyonu var, orman? Orman komisyonu yok. Bu ülkenin yüzde 25-26’sı orman, ülkenin dörtte birini biz yönetiyoruz, siz, Avrupa Birliği süreci içerisinde bizi görmeyeceksiniz, olamaz böyle bir şey dedim. Ondan sonra, tarım sektörünün içerisinde, kırsal kalkınmanın da içinde ormancılık var. Biz, projelerimizi sunuyoruz ve nitekim bugüne kadar ormancılıkla ilgili hiçbir proje de ABGS’de kabul olmadı. Niçin kabul olmadı? Tarım sektörünün altında görüşülüyor. Tarımdaki arkadaşlarımız, tabiî ki, tarım da çok önemli AB sürecinde, ona da hiçbir itirazım yok. Bizim savunucumuz olmadığı için, orman projeleri bugüne kadar kabul olmadı. Dedim ki, böyle olmaz. Biz Çevre ve Orman Bakanlığı isek ve öyleyiz şu anda, o zaman bizim ormancılık konularında çevre komisyonuna alacaksınız ve nitekim, bu sene, bu çıkışlardan sonra şu anda ormancılık konusu çevre komisyonunun altında ve çevre başlığı görüşülürken AB ile süreçte o başlık altında görüşülmeye başlanacak ve o şekilde kabul edildi. Bu, bizim için bir kere büyük bir başarı. Yani, böylelikle, biraz önce dedim ya, onlar orman köylüsünü ve ormanı, tabiî kendi düşünceleri, kendi yapılanmaları içerisinde her ne kadar bir kırsal alan içerisinde bulunduruyorlarsa da, bizim için son derece önemli olduğunu hepimiz zaten çok iyi biliyoruz. Uzatmayayım, bu düşüncelerle biz, OR-KOOP Birliğimizle beraber, Sayın Bakanımızın da muvafakatını da alarak hemen bu toplantıyı yapalım, hem de 2006’ya girmeden 2005’in içerisinde, biraz böyle alelacele oldu, hızlı oldu, çok detaylı hazırlık yapamadık; ancak, 2005 yılı içerisinde Avrupa sürecinde görüşmeler başlarken 2006’ya başlamadan önce biz de, orman köylüsünü ve ormancılığımızdaki yerinin bu önümüzdeki on onbeş yıl içerisinde belli bir noktaya getirilmesi, belli bir noktada yerlerini alması için bu adımı bugün böylece atmış olduk.

Şimdi, bu toplantı, aslında çok önemli. Şunun için çok önemli: Ben, yirmi yirmibeş yıllık orman mühendisiyim. Orman teşkilatının şefliğinden başladım, en yukarısına kadar geldim. O günden bu tarafa orman köyleri, orman köylüleri, kooperatiflerimiz istediğimizi istediğimiz noktaya, istediğimiz gelişmişlik bazına oturtamadık, getiremedik. Bu nereden kaynaklanıyor? Bu, normalde ülkenin bir geliri var, gayrî safî hâsıla içerisindeki bir geliri var, ekonomik durumları var, devletin bütçesi var, geliri var, işte biz de orman köylüsü olarak, ormancılık olarak ne kadar ödenek alabiliyorsak, işte alabildiğimiz kadar aldık, bugün halimiz bu. Ama, bu halimizi böyle götüremeyiz. Avrupa Birliği süreci içerisinde, bu 10-15 yıllık bir süreç içerisinde köylerimizin, köylülerimizin, o noktada gelmesi gerektiği noktaya, yere, sosyal hakları yönüyle, ekonomik hakları yönüyle, iş güvenliği, işçi sağlığı gibi, diğer kalkınmışlık gibi bu bazlarda da orman köylümüzü nereye getirmemiz gerekir, hangi sosyal hak ve ekonomik haklarla donatmamız gerekir, işte bugün bu istişare toplantısı içerisinde bunları orta yere koymaya çalışacağız.

İstişare toplantısı dedik. Sayın Başkanımız “biraz eski bir kelime” dedi; ama, eskimeyen eski bir kelime; bak, eskimeyen eski bir kelime. Ne kadar güzel, istişare edeceğiz. Peki, kiminle istişare edeceğiz? Herkesle istişare olmaz ki, istişareye katılması gereken kişilerle istişare edeceğiz. Kim bunlar? Bakanlığın temsilcileri, tabiî ki Orman Genel Müdürlüğünün temsilcileri. Sonra, orman köylüsünün temsilcileri. Kim bunlar? İşte, muhtar. Daha başka? O köylerde kurulmuş olan kooperatifler, kooperatif başkanları. Sonra o kooperatiflerin kurdukları birlikler ve birliğin başkanı, OR-KOOP’un Genel Başkanı. Ayrıca, şimdi, biz ormanı üretiyoruz, yetiştiriyoruz, ağaçlandırıyoruz, bir de bunun sanayi tarafı, ticaret tarafı var, o zaman da dedik ki, işte TORİT’in başkanını çağıralım, sanayiden temsilcileri çağıralım dedik, yani şunu söylemek istiyorum: İstişare yapmak için olması gereken taraflar burada, meslek kuruluşlarımız burada, hepsi şu anda istişare etmek üzere benim gözüme bakıyorlar. Şimdi, ben lafı uzatmayacağım. Arkadaşlarımızı tanıyorsunuz. Divan olarak biz, mümkün olduğu kadar adaletli bir şekilde;ama, verilen zaman içerisinde de bütün taraftarlarımızı dinlemek istiyoruz.

Bu, bir program yapılmış, önümde var. O programı şöyle hemen size aktarayım gündemi. İlave konuşmak isteyen arkadaşlarımıza da, mümkün olduğu kadar söz vermeye çalışacağız. OR-KOOP’tan yaklaşık 10 kişi falan, işletme müdürlüğümüzden temsilci arkadaşlar, bölge müdürlüğümüzden temsilci arkadaşlar, bakanlık il müdürlüklerimizden temsilci arkadaşlar, dış ilişkiler daire, AB dairemiz var bizim, o daireden temsilci arkadaşlarımıza söz vereceğim, millî parklarımızdan, Or-Köy Genel Müdürlüğümüzden, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüzden ve Orman Genel Müdürlüğünden temsilci arkadaşlarımız söz alacaklar ve AB süreci içerisinde ormancılık, orman köylüsü ve orman köylüsünün bu süreçte yeri ne olmalıdır o konuda görüşlerini bize belirtmeye çalışacaklar. Toplantımızı 17.30 civarında bitirmeyi planlıyoruz. Ümit ediyorum, çok fazla gecikmeden, belki dönmek isteyen arkadaşlarımız da olacaktır. Sonuç bildirgesini, arkadaşlarımız zaten, bir taraftan konuşmalar yapılırken yazmaya başlayacaklar, sonuç bildirgesini hazırlayan arkadaşlarımız da orada, kısacası, istişare toplantımızı başlatabiliriz.


İlk olarak OR-KOOP’tan arkadaşlarımızdan, özellikle uzaktan yakına doğru bir sıralama yaptık, başlayacağız, söz vereceğiz. Tabiî söz süresini çok fazla kısaltmak istemiyoruz; ama, 5 dakikayı falan geçmesin, istirham ediyoruz; ama, söyleyeceklerinizi de söyleyin, taa Artvin’den Ankara’ya geldik, Sayın Müsteşarım, benim söyleyeceğimi söyletmedi, geri gittim demeyeceksiniz. Söylemek isteyen söyleyeceklerinin hepsini söyleyecek, biz de onları dinleyeceğiz ve değerlendireceğiz.

O zaman konuşmayı açıyorum. İlk önce Artvin’den başlayalım.



Yalnız, konuşmaya çıkan arkadaşımız, kendi ismini ve görevini bize tanıtacak.

Buyurun.
HASAN YAŞAR (ARTVİN BÖLGESİ ORMANCILIK KOOPERATİFLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI)
– Sayın Müsteşarım, Sayın Orman Genel Müdürlüğümüzün üst düzey bürokratları, Sayın OR-KOOP’un yöneticileri, sayın Genel Başkanım; böyle bir istişare toplantısını gerçekleştirdikleri için, emeği geçen herkese canı gönülden teşekkür ediyoruz; Artvin adına, Türkiye orman köylüsü adına, en içten duygularımla saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Bunları derken, ilk defa, demokrasinin gereği, güzel bir şey yapıyoruz diye inanıyorum, çok güzel şeylerin olacağına da inanıyorum. İnşallah, tabir yerindeyse, inançlarımız kesintiye uğramaz. Çünkü, bizim Merkez Birliğimizde, biliyorsunuz, sekiz yıldır kurulan bir merkez birliğimiz var. Bu anlamda, sekiz yıl içerisinde geldiğimiz noktaya, kendimizi de görerek, Türkiye’deki ormancılığımızı da görerek bir şeyler yaptığımıza inanıyoruz, yapmaya çalışıyoruz. Ülkemizin, biz ülkenin bu anlamda güzel şeyler yapacağımıza inanıyoruz. Şimdi, ben burasını bırakarak, Türkiye’de, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye orman köylüsünün yeri nerede olmalı şeklindeki düşüncelerim şundan ibarettir:



Bence, bilmiyorum biraz sivri mi olur; ama, içimden geldiği gibi konuşmak istiyorum, aynen konuşacağım. Zaman zaman dikili satış, uygulamaları yapıldı. Bunun iyilikleri, kötülükleri görüldü. En çok uygulanan bölge Artvin. Bunu, sanıyorum kamuoyu da biliyor. Olaylar da olmuştur; ama, derinlemesine girmeyeceğim. Ben, sürecin neresinde olmamız gerektiğini, nasıl olması gerektiği konusunda düşüncelerimi söyleyeceğim. Genelde, işte, pazara malın sunulması şeklindeki gecikmelerden yakınıldığı için, bir an evvel dikili satışın yapılarak pazara sunulması temelindeki pratik uygulama pek de öyle kolay olmuyor. Maksimum para kazanmak olunca, insanlar farklı farklı yöntemlere giriyor. Artvin’de bu uygulama yapılırken hem bakanlıktan hem de Orman Genel Müdürlüğünden müfettiş istedim. İncelemeler yapıldı, incelemeler sonucunda benim ne derece haklı olduğum görüldü. Bazı şeflerimiz cezalandırıldı, kaçakçılık oldu. Sayın Genel Müdürüm bakıyor bana, o zaman siz görev başında değildiniz Sayın Genel Müdürüm. O bakımdan, ben pratik olarak yaşayan insan olarak söylüyorum bunu, hayatın içinde yaşıyorum, benim köyümde oldu bunlar. Çok acı bir gerçek. O dikili satıştan dolayıdır ki, para kazanma azminden dolayıdır ki, bir arkadaşımız rahmetli oldu, dört kişi cezaevinde yatıyor. Bunu yaşamış bir vilayetin birlik başkanı olarak karşınızdayım. Bunu bilmenizde, tüm camianın da bilmesinde ve bundan sonraki yapacağımız attığımız adımlarda tekrar böyle bir şeylerin yaşanmaması için çok ciddi dikkatli adımlar atmamız gerekiyor ülke olarak. O bakımdan ben diyorum ki, böyle bir örgütlülük var, OR-KOOP, ormancılık, bunun daha güçlenmesi için -sayın sanayiciler başkanımız Sabri Beyin de dediği gibi –ki, konuşmalarından dolayı, görüşlerinden dolayı kendisine teşekkür ediyorum huzurunuzda- temsilcisi olan OR-KOOP, ormanların işletilmesinde birinci derecede hazırdır. Ancak, hazırdır derken düşünce hazırlığı yetmiyor, pratik hazırlığı gerekiyor; makine, ikmal, ekipman anlamında da hazırlıklar yapmamız gerekiyor. Bu konuda Sayın Bakanlığımızın, Sayın Orman Genel Müdürlüğümüzün ciddi bir şekilde desteklerinin olması gerekir. Hiçbir şey bir anda olmaz, süreç içerisinde olur. Daha doğrusu, ormanların işletilmesine kooperatifler olarak talibiz. Bu şekilde olmalı diye düşünüyorum; çünkü, orman işletmeleri zaman zaman “biz işletmecilikten elimizi çekmeliyiz” der Orman Genel Müdürlüğümüz. Benim önerim şudur: Bir terzi, bir bakkal, bir market neyse, bizden hazine veya devlet vergisini almalı, ormanların işletmesini biz yapmalıyız; ama, bunun organizasyonunun çok güzel bir şekilde sağlanmalı, ağzımıza burnumuza da bulaştırmamalıyız bu anlamda söylüyorum. Köylümüzün sosyal güvencesini de, sigortasını da bunun içerisine yerleştirmemiz gerekir. Yoksa, başka şekilde başka bir üretim biçimini düşünemiyorum. Efendim, sadece dikiliyi satmayla bu iş olmaz; ne anayasaya göre uygundur, ne de günün koşullarına pratik olarak uygundur. Çünkü, maksimum para kazanma olunca işin içinde, şefi atlatırım, memuru kayırırım mantığı vardır. Köylü de buna ki, hazır değildir, bizim köylümüzün içinde de, biz derken bir tarafta çok değerli kooperatif başkanlarımız olurken, bir tarafta da yanlış yapan kooperatif başkanlarımız da vardır. Biz bunları da biliyoruz. OR-KOOP camiasında, örgütlenmesinde ki, kadroları bunu bilir, burada bulunan başkanlarımız bilir; ama, dört dörtlük değiliz mutlaka. Bunu da görüyoruz, kendi eksikliklerimizi de görmek gerekir. O bakımdan çok sağlıklı emin adımlarla ülkemizin, vatan bizim, orman bizim, vatan bizim... Bugün söylendi, ben de katılıyorum, bu ormanlar artık dünyanın ormanlarıdır, sürdürülebilir olmalıdır. Bu ormanlardan yaşam sağlanıyor, su kaynakları sağlanıyor, oksijen sağlanıyor diyoruz, o zaman bebeğimiz gibi, gözümüz gibi, canımız gibi de bakmamız gerekiyor; çünkü, yaşam veriyor. Ormanın bittiği yerde yaşam bitecekse, biz bunu akşamdan sabaha kesmeyle de bir anlam taşıyamayız. Bazı arkadaşlarımız vardır, ormanın kıymetini bilmez; ama, biz kıymetini biliyoruz. Bilen insanlar olarak hata yapmamalıyız.

Bu düşüncelerimi söyleyerek, hepinizi en içten duygularımla, saygılarımı sunarım,


SEDAT KADIOĞLU (ÇEVRE ORMAN BAKANLIĞI DIŞ İLİŞKİLER VE AB DAİRE BAŞKANI)
- Çok teşekkür ederim Sayın Müsteşarım. Kusura bakmayın, ben biraz erken söz aldım; çünkü, benden önce normal olarak söz alan arkadaşlarım vardı, haklarını helal etsinler, gitmem gerekiyor.

Ben, özellikle bu AB sürecinde, işte orman köylüsüyle ilgili olarak böyle bir toplantı düzenlendiği için, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Bakanlık olarak, Avrupa Birliği sürecinde neler yaptık, neler yapmamız gerekiyor, bu konuyla ilgili olarak biraz da bilgi vermek istiyorum. İşte, Avrupa Birliği sürecine girdik, neler oldu. Sabahleyin de Avrupa Birliği Genel Sekreter Yardımcısı bahsettiler. Genel olarak 3 Ekimden itibaren bir süreçten başladı. Ben biraz daha geriye giderek,özellikle 1999 Helsinki Zirvesiyle birlikte bu konuyu başlatmak istiyorum; çünkü, biliyorsunuz 1999 Helsinki Zirvesinden itibaren Türkiye’nin artık Avrupa Birliğine bir adaylığı tescil edildi. Bu tescil edilmesinden sonra çok önemli olan bir nokta Türkiye’nin önüne girmiş oldu. Bu nedir? Avrupa Komisyonunun, her aday ülke için hazırlamış olduğu bir katılım ortaklığı belgesi vardır. Şimdi, biz, Avrupa Birliği süreci içerisinde yaptığımız her çalışmayı, eğer o süreç içerisinde yapmadığımız zaman, biraz önce müsteşarım da bahsetti, bizim projelerimizin çok sağlıklı bir şekilde komisyon tarafından kabul edileceğini biz söyleyemeyiz burada. Nedir katılım ortaklığı belgesi? Biz bunu iki aşamada ele alabiliriz. Bir, kısa dönemde yapmamız gereken işler, ikinci olarak orta dönemde yapmamız gereken çalışmalar var. Peki, bu katılım ortaklığı belgesine istinaden ülkemizin yapması gereken iş nedir denildiğinde, hemen aklımıza şu geliyor: Türkiye’nin hazırlamış olduğu bir ulusal program var katılım belgesinde, yani katılım ortaklığı belgesinde benden ne isteniyor, ben buna karşılık ne yapıyorum. Ormancılıkla ilgili olarak, genel olarak onun üzerinde odaklanmak istiyorum, aslında, eğer çevre olmuş olsaydı, belki saatlerce konuşma imkânım olurdu; ama, ormancılıkla ilgili olarak çok fazla yok; olanları bahsedeyim size. Özellikle ormancılık alanında kırsal kalkınma çerçevesinde ormancılıkla ilgili bir stratejinin belirlenmesi, bu çok önemlidir. Eğer sizin bir stratejiniz yoksa, zaten bir şey yapamazsınız. Bu, çevre için de geçerlidir, tarım için de geçerlidir, ulaştırma için de geçerlidir, bu strateji olacak her şeyden önce. Mesela şunu söyleyeyim: Biz, çevreyle ilgili olarak stratejiyi daha bitirmedik; ama, ormancılıkla ilgili olarak strateji bitmiş durumda. Bu, çok güzel bir başarı aslında. Peki, buna karşılık orta vadede ne yapmamız gerekiyor? Bu strateji çerçevesinde bir idari yapılanmanın olması gerekiyor. Bu da çok önemli; çünkü, bizim durumumuz diğer ülkelerden çok daha farklı. Bugüne kadar peki, ne fonlar verildi Türkiye’ye? Biliyorsunuz, Türkiye’nin, özellikle Avrupa Birliğinden almış olduğu fonlar 2000 yılına kadar medafonları idi; çünkü, Türkiye bir Akdeniz ülkesi, Akdeniz ülkesi olması münasebetiyle medafondan istifade etmişti. Ancak, Türkiye’nin, 99 Helsinki Zirvesinde bir aday ülke olması münasebetiyle bu fonlar kaldırıldı, yerine katılım öncesi yeni bir fonlar Türkiye’ye verildi. Bu fonlar çerçevesinde, Türkiye’de irili ufaklı bayağı projeler yapıldı aslında. Bu, çevre alanında yapıldı, ulaştırma yapıldı, tarımla ilgili olarak yapıldı. Peki, bizden önce Avrupa Birliğine girmiş olan ülkelerde nasıl bir çalışma vardı yine ormancılık alanıyla ilgili olarak, özetle söylüyorum. Biliyorsunuz, bizden önce üye olan 10 ülke var, 2004 yılında 10 ülke üye oldu. Onlar hangi fonlardan yararlandılar? Temel olarak üç fon var arkadaşlar. Bunlar far dediğimiz bir fon var ki, bu, tamamen ülkelerin kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik olan bir fondur. İkinci olarak, ıspa var. Bu, altyapı, çevre, ulaştırma, enerji gibi ki, üçüncü sapar dediğimiz bir fon var, tamamıyla tarım ve ormancılıkla ilgili olarak. Peki, Türkiye bundan yararlanıyor mu? Hayır. Neden yararlanamıyor? Bu fonlar tamamıyla bizden önce üye olmuş 10 ülke için, 2000-2006 yılları içerisinde konulmuş fonlardı. Türkiye’ye ne verilecek, akla bu gelebiliyor? İşte, bunların bütün birleşmesiyle bu fonlar kaldırılıyor, yeni bir fon İpa denilen, katılım öncesi enstrümanlar dediğimiz bir fon var. Bu fonla ilgili olarak, biliyorsunuz, bu Avrupa Komisyonunun yedi yıllık bütçeleri oluyor. Bütçeyle ilgili olarak çalışmalar yapıldı ki, uzun bir süreç aldı, biliyorsunuz, özellikle Fransa ve İngiltere’nin biraz problemlerinden dolayı çözülememişti; ama, Avrupa Komisyonu neticede, bütçesini onayladı ve bunun içerisinde de ipa var. İpa’nın altında beş bileşen var. Ben dört bileşenden bahsetmiyorum, tek bir bileşenden bahsediyorum; çünkü, ormancılıkla ilgili olduğu için. Bu da nedir? Kırsal kalkınmaya yönelik olarak bir fon yine konuluyor. Bu fon da, tamamıyla tarım, ormancılık, tarım köylüsü, orman köylüsüyle ilgili olarak çalışmalar yapılacak ve bu konuda projeler üretilecek. Peki, her önerdiğimiz proje kabul edilir mi? Bu da önemlidir. Bunu da çok güzel şey yapmamız gerekiyor. Yani, orman köylüsünü destekleyeceğiz; ama, nasıl destekleyeceğiz. Biz, proje önerdik, işte, kabul etsin değil. Şunu çok net bir şekilde söyleyeyim ki, ileride bir problem olmasın diye. Hazırladığımız her projenin dayanağı şudur: Bir, katılım ortaklığı belgesi, iki, ulusal fon; üç, bu projenin getirdiği yükümler nelerdir, neler getiriyor; kâr getirici projeler. Şimdi, proje hazırlıyorsunuz, eğer bu proje kendi kendini finanse eder projeyse, zaten Avrupa Birliği bunu kabul etmiyor. Dolayısıyla, bizim, bu kırsal kalkınma projeleri çerçevesinde hazırlayacağımız projelerin mutlaka hem katılım ortaklığı belgesine dayanmalı hem de bizim ulusal programımıza dayanmalı. Aslında, ulusal programa baktığınız zaman, tarım başlığı altında yer almış bu konuyla ilgili olarak da gerekli çalışmalar yapılmıştır. Biraz önce müsteşarım da değindi; artık orman kısmı, fonları demiyorum, orman kısmının müzakereleriyle ilgili olan kısım tarımın altından çıkarıldı, şimdi çevreyle birlikte yapılıyor. Biz Bakanlık olarak peki ne yapıyoruz şu anda? Bakanlık olarak çevreden başladık, önümüzdeki haftada, inşallah, ormanla ilgili olarak genel müdürlüklerimizle toplantı yapıp, koordinatörler belirleyeceğiz ve bu Brüksel’e gidildiğinde iki ana sektör karşımıza çıkacak. Bir, bir tanıtıcı tarama yapılacak. Nedir? İşte, Avrupa’da ne kadar direktif varsa ormanla ilgili olarak bunlar bize yansıtılacak. Denilecek ki, ben de şu şu direktifler var, ben şu direktifleri şu mekanizmalarla yürütüyorum. Aradan bir aylık zaman geçecek, biz bu sefer ayrıntılı taramaya gideceğiz, bu sefer biz anlatacağız. O zaman, belki şu anda burada oturan, belki müsteşarım gelecek, belki kimler gelecek bilmiyorum; ama, Türkiye’deki orman köylüsünün genel durumu çok net bir şekilde orada anlatılmalı. Çünkü, biz, eğer orada anlatamazsak, ileride, işte biz proje önerdik, şöyle oldu, böyle oldu, niçin kabul edilmedi diye fazla bir hakkımız da olmayacak. Bunlar çok sağlıklı bir şekilde olduktan sonra işte o zaman müzakerelere, inşallah, hepimiz birlikte başlamış olacağız.

Peki, ben, şimdi Türkiye’de ne var, Avrupa’da ne var? Şimdi, ormanla ilgili olarak çok fazla bir şey söylemek istemiyorum; çünkü, bu kadar ormancıların içerisinde herhalde bir tek çevre kökenli şu anda ben varım. Şunu söyleyeyim: Biraz yapımız farklı. Şimdi, bizdeki orman tanımı nedir, belki hatam varsa düzeltin. İşte, devlet ormanı sınırları içerisinde yerleşik olan topluluğa orman köylüsü diyoruz. Bakıyoruz, ormanlarımızın yüzde 99’u devlete ait, Avrupa’ya bakıyoruz, yüzde 65’i özel sektöre, yani burada bir uyum yok aslında. Biz, bunu nasıl geliştireceğiz?

İkinci bir olay: Kırsal kalkınmanın altında, şimdi Avrupa Birliği diyor ki, benim toplumum içerisinde yer alan kırsal kalkınmanın oranı maksimum yüzde 10 olacak. Şimdi, Türkiye’de biz bu orana baktığımız zaman yüzde 34-40’lara yanaşıyor. Yalnız, bir tek orman köylüsünün oranı yüzde 10 civarı. Dolayısıyla, bunlar çok rahat geçen müzakereler olmayacak, çok sıkılacağız. Direktifler bazında baktığımız zaman orman bakımından aslında çok gururlu bir şekilde şunu söyleyebiliriz: Biz, Avrupa’dan çok daha iyiyiz. Bu, bizler için aslında gurur verici bir şey. Şimdi, ben baktım, ormanla ilgili olarak, belki 20-25 direktif var; ama, direktiflerin büyük bir kısmı bir birini revize eden direktiflerdir. Ana birkaç direktif vardır. Nedir? Orman yangınlarıyla ilgili olarak. Buradaki temel amaç nedir? Topluluk ormanlarının, işte yangınlara karşı korunması. Baktığımız zaman Türkiye’nin durumu acaba Avrupa’dan daha mı kötü? Hayır. Biz daha iyiyiz. Mevzuat açısından baktığımız zaman biz de çok mevzuat var. Orada da problem yok. Yani, dolayısıyla direktif bazında baktığımız zaman çok sıkıntımız yok.

İkinci bir olay: Özellikle, işte topluluk ormanlarının işte hava kirliliğine karşı korunmasıyla ilgili olarak. Baktığımız zaman Türkiye’de bildiğim kadarıyla, eğer varsa lütfen düzeltin beni, bir mevzuat yok. Nasıl, işte Avrupa Birliğinde bir direktif var. Temel amacı, ormanların hava kirliliğinden dolayı kirlenmesini önlemek açısından bir gözlem ağının oluşturulması. Türkiye’de, yanılmıyorsam, bununla ilgili yasal mevzuat yok. Peki, çok mu zor? Hayır, aslında, biz bunu çok rahat uyumlaştırabiliriz. Çok zor da değil, uygulama açısından bir sıkıntımız yok; ama, bunu yapmamız gerekiyor.

Üçüncü bir direktif var: İşte, bilgiye erişim, ormancılık alanında, toplulukta direktif var. Direktif der ki, işte, hangi ülke, yıllık olarak neyi üretmiş, neyi kesmiş, ne kadar orman yangını vardı, çeşidi nedir, bunu herkesin, üye olan bütün ülkelerin bilgisine sunarım der. Bizde böyle bir mevzuat yok; ama, bu mevzuatı ya da bir ormancılık şûrası diye bir, yanılmıyorsam, bir mevzuatımız var. Bu, biraz belki paralellik sağlayabilir, tam emin değilim, yani, dolayısıyla çok kötü değiliz. İşte, bitkilerle ilgili olarak baktığımız zaman burada bir sıkıntımız yok. İşte, Zirai Donatımla ilgili olarak bir sürü direktifler var. Yani, genel olarak baktığımız zaman mevzuat açısından orman konusunda bir sıkıntımız yok. Uygulamada da bir sıkıntımız yok; ama, orman köylüsüyle ilgili olarak olaya bakarsak, işte kırsal kalkınma çerçevesinde gelecek olan ipa fonlarında, bizim çok sağlıklı, çok verimli ve kâr getirici projeler bizim hazırlamamız gerekiyor ki, biz orman köylüsüne o konuda yardımcı olalım.

NURİ USLU (OTURUM BAŞKANI)
– Tabiî bizim Avrupa Birliğinde en çok bizim önümüzde olacak arkadaşımız, çünkü, Bakanlığın AB Daire Başkanı; ama, ormancılığı da hiç yanından ayırmadan götürecek. Şu arkadaşımızın söylediğini aynen ben de buradan teyit edeyim: Bir kere, teknik ormancılık yönünden Avrupa’dan hiç geri değiliz, hatta, çok ilerideyiz, açık söyleyelim. Ha belki biraz teknolojik üretimde kullandığımız teknolojide belki biraz daha ileriye gidebiliriz, biraz. O da biraz; çünkü, bizim arazilerimiz Finlandiya’nın arazisi gibi, Almanya gibi değil; biz daha çok zor şartlarda, çok daha topografyada üretim yapıyoruz, ormancılık yapıyoruz. Onun için de, bu teknolojinin yenilenmesinde de biraz daha kısıtlılık oluyor; ama, diğer yönlerden, yasal yönden de çok ileri durumdayız. Çünkü, sonuçta ormanların korunmasına yönelik hakikaten ciddi anlamda bizde yasal yasalar var. Ama, tabiî orman köylümüzün, işte o kırsal kalkınma içerisinde bulunacak orman köylümüze, ayrıca bizim ormancılar olarak, orman yönetimi olarak tarımdan farklı bir gözlükle bakarak, onların gelir düzeyini, yaşam düzeyini daha da yükseltici tedbirler, ilave projeler yapmamız gerekiyor.

İDRİS ŞENER (BOLU BÖLGESİ ORMANCILIK KOOPERATİFLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI)
– Bu toplantının, gerçekten orman köylüsü adına, kooperatifler adına, tertip edilmesinden çok mutluluk duyduğumu sizlere açıkladıktan sonra, ben diğer arkadaşlar gibi, konuşmayacağım. Bölgelerimizde yaptığımız eğitim toplantılarında, kooperatiflerin, kooperatif üyelerinin, köy muhtarlarının, hatta, bireysel olarak fiilen ormanda çalışan kadınlarımızın, erkeklerimizin sıkıntılarının eğitim toplantılarında birlikler olarak ne yapıyorsunuz, Merkez Birliği olarak ne yapıyorsunuz, Orman Bakanlığı olarak verilen fiyatlarda tek taraflı davranılıyor, dayatmacı bir uygulamayla kesim, sürütme ve nakliyat yaptırılıyor gibi şikâyetleri hep alıyoruz.

Şimdi, saygıdeğer dinleyiciler, birinci konu olarak üretim fiyatları dediğimiz kesim, sürütme, nakliyat fiyatları. Şimdi, devlet, enflasyon oranında yüzde 6 artı 6, yüzde 12-13 zam veriyor. Fakat, kırsal kesimde bu zam, bir önceki yılın fiyatlarına yansıtıldığı zaman, biz hesaplıyoruz, bölmenin fiyatı 27 milyon lira olması lazım; bölmenin fiyatı 25 milyon lira. Bir önceki yıl yine 25’e çekiyorduk. Şimdi, burada itirazlarımız oluyor şeflerimize, niye böyle? Yahu bu bölme geçen sene 1 000 metreküplük bir saha idi, şimdi üç bölgeye ayrıldı, onun için fiyatları düştü. En yüksek fiyat nerede? 27 milyon lira. En düşük fiyat nerede? 22 milyon lira. O zaman ortalaması bunun 27 olurken, en düşük fiyat 25 ise, en yüksek fiyat da 30 milyon lira olması lazım. Örneğin kış kesimi uygulamalarında erken kesim adı altında, kış kesimi adı altında fiyatlandırma yapılıyor. Bu fiyatlandırmalar bölmeye girdikten sonra nakliyeleri depolara yaptıktan sonra belli oluyor, istihkak alırken fiyatlar belli oluyor. Burada tabiî kooperatiflerin yapma şansı, itiraz etme şansı kalmıyor. Nasıl olsa, şeflerimiz iyi fiyat verecek diye, bu fiyatlarıyla çekiyorlar, ondan sonra nakliye tezkerelerini teslim ettikten sonra faturalar kesildiğinde ortaya çıkan tabloda, herkes, kooperatif başkanını ve bölge birliğini suçluyor, bizim haklarımızı niye aramıyorsunuz diye. Tabiî, biz her zaman orman teşkilatının yanındayız. Orman teşkilatında farklı farklı uygulamalar oluyor. Kooperatifler olarak ikinci sınıf mal götürüyoruz depoya, 50 metre, 100 metre, bize oradan çıkıyor, 2 metre, 3 metre, yüzde 25. Benim götürdüğüm mal 50 metre ikinci sınıf, bana oradan veriyorsun 3 metre, 5 metre yüzde 25; bu, benim hakkım değil. Ormandan gelen kesim, sürütme, SEKA’lık yahut da kâğıtlık odun altında üretimin yüzde 40-50’si kâğıtlık olarak ayrılıyor. Buna yüzde 25 verilmiyor. Şimdi, buradaki esas olay, bunun kesimini yapıyoruz, boylamasını yapıyoruz, kabuğunu soyuyoruz, son depoya götürüyoruz, işletme de bunu, aynı müteahhide yüzde 25 sattığı gibi, üçüncü sınıf, ikinci sınıf, birinci sınıf sattığı gibi, 80 milyon liraya ihaleye çıkarıyor 130 milyon liraya satıyor. Ötekini de 120 milyona, öbürünü de 150 milyona satıyor. Ondan da 40-50 milyon lira kâr ediyor, öbüründen de 40-50 milyon lira kâr ediyor. O zaman bu kooperatiflerin, çamurda, kışta, yağmurda ormanda çalışanın hakkını niye Orman Genel Müdürlüğü haksızlık ediyor bizim üyelerimiz bize. Beni suçluyorlar, beni Orman Genel Müdürlüğü falan zannediyor kooperatifler. Şimdi, öyle bir yetkim olsa, hepsini vereceğim.

Arkadaşlar, burada gerçekten çok büyük kıyım var. Geçen hafta Dörduvan Bölgesinde, aynı şikâyetlere maruz kalındı. Bölge şefiyle görüştüm. Şefim, böyle böyle bir uygulama var dedim. Yok, dedi, yüzde 25 alacak dedi. Kooperatifin SEKA’lık, kâğıtlık odunlarını az ayırıyoruz dedi. Ötekilerin zaten yüzde 25’leri yanıyor, onları da çok veriyoruz dedi. Böyle bir mantık olur mu, bu da yanlış.

Bunun dışında, Orman Genel Müdürlüğü, her yıl birim işletmelerde yıl içinde yıl sonuna kadar ihaleyle satılan mallar var. Tabiî kâğıtlık olarak ayırmışlar; ama, depolarının hareketinden, ihalenin sonuçlarından tefrik olmuş, kâğıtlıktan tomruğa tefrikler var. Geçen sene Taşkesti’de iki kooperatifte bu sıkıntıyı yaşadık. Birisinde 350 metre mal, birinde de 1350 metre mal her yıl verildiği halde, geçen sene alamadık. Burada Pazarlama Daire Başkanımıza geldik, böyle böyle sorunlar var dedik. Mevzuata baktılar, alırsınız, alamazsınız, sene geçti, sene içinde alınması falan derken uyutulduk gittik. Bu sene yine aynı sahne, aynı kişiler sahneye çıkarıldı, aynı filmi oynuyorlar. Yine kooperatifin yüzde 25’i yok, yine tefriklerden kâğıtlığa dönüşüm yok, yine yüzde 25 verilmiyor. Şimdi, biz, kâğıtlık odunların da, yüzde 25 eğer verilecekse, verilmeyecekse ona bir şey demiyoruz, eğer verilecekse yüzde 25 kâğıtlığa da verilmesi lazım, sanayi odununa da verilmesi lazım, hepsine verilmesi lazım. Ben, onu değerlendirirsem alırım, değerlendirmezsem almam.

Şimdi, üçüncü bölüm erken kesim uygulamaları. Ben, birim kooperatiflerin diliyle konuşuyorum arkadaşlar. Kendi, eğer Bolu Birlik Başkanı veyahut da Merkez Birliği Merkez Genel Başkan Yardımcısı olsam bunları konuşmam, onu da söyleyeyim yani, birim kooperatifleri adına konuşuyorum. Şimdi, erken kesim uygulamalarında sıkıntılar var. Yani, her kasım ayında yapılan erken kesim uygulamaları bu sene ekim ayına alındı; ama, bizim Karadeniz Bölgesinde mübarek kar hiç kalkmıyor, devamlı başımızda. Geçen sene Orman Genel Müdürümüz de vardı, tatbikat da yaptık kışın içinde falan, o olmuyor, yani donduk o memlekette, herkes perişan oldu. İki metreküp mal çıkaramadık, belki beş metreküp malın parasını harcadık orada. Tabiî tatbikattı; ama, ormandaki uygulamada bundan kâr edilmiyor. Bizim bu erken kesim uygulamalarımızda genel olarak kış şartlarında traktör kazalarının çok olması sebebiyle, çekici dediğim ansorlara iş yaptırıyoruz. Şimdi, burada çekiyoruz, çekiyoruz 10 metre mal çekmişiz, bir hesaplıyoruz, bizim kesim sürütme parası gidiyor, kalmıyor ortada, nakliyattan da birazını alıp götürüyor. O zaman bunu yapmanın mantığı yok. O zaman diyoruz ki, biz, erken kesim uygulamaları madem eylülde başlasın, buna göre bir planlama yapılsın.

Şimdi, dikili ağaç uygulamasıyla ilgili tabiî, biz Bolu Bölge Birliği olarak, bu işin karşısındayız. Artvin Birliği gibi, elimizde kazma kürek karşısındayız. Niye karşısındayız. Biz, zaten yıllardan beri tüccarlara yem olduk, burada tüccarlarımız da var ama. Şimdi, şu andaki dikili uygulaması Türkiye’de Orman Genel Müdürlüğünün uygulamaları ihale satış fiyat ortalamalarından baz alınıyor, bölgenin özelliğine göre işte örnekleme kesim yapılıyor falan, bir randıman bulunuyor. Bu randımana göre dikili uygulamasında fiyat belirleniyor, 60 milyon, 70 milyon. Şimdi, Taskesti Kooperatifi dikili istedi, Mudurnu Bölge İşletme Müdürlüğü “ben vermem” dedi. Niye vermiyorsun sen, mevzuat ver diyor. “Ben veremem” dedi. Niye? “Bu, kış uygulamasına giriyor. Bundan yeni mal falan satmadık biz, satmayacağız, biz ortalama bulamayız,” Ekim ayından itibaren zaten kayın iyi para ediyor. Orman Bölge Müdürlüğü de uyanık, çünkü, orada para edecek şeyi ucuz parayla kesip, son depoya taşıtıp ihaleyle satmak istiyor. Ama, öbür tarafta satamadığı zaman, kayının veya diğer emtianın ucuz olduğu piyasalar durgun olduğu zaman hadi hadi dikili yapsanıza diyor, satamıyor ya. Şimdi, bu uygulama, bu mantıkla dikiliye biz karşıyız. Şimdi, bunun esas yapılmasındaki en önemli faktör, Sayın Bakanımız da buna ışık tuttu; yani. Bundan da çok memnun olduk. Bundan sonra ortak çalışma grupları oluşturarak dikilinin altyapısı hazırlanırsa, kooperatifler, bölge birlikleri bunda söz sahibi olursa, ben satabileceğim malı kesersem, ne zaman satacağımı tespit edip de kesersem, buna göre de bana aynı ihale şartları gibi yüzde 25 şartları gibi avantajlar sağlarsa o zaman kooperatifler kalkınır. Kırsal kesimdeki orman köylüsünün kalkınmasının birinci maddesi buradan başlar, bu bir. O zaman varız.

Ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili eğitim toplantılarında, bizim Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, Merkez Birliğimizin de tertip edeceği eğitim toplantıları var. Bu konuyla ilgili Türkiye genelinde 81 ilde, 2006 yılından itibaren bölgesel toplantılar, çalışmalar yapılacak. Bu ağaçlandırmayla ilgili bölgeler itibariyle kooperatifler vasıtasıyla yapılmasına taraftarız, biz ona varız.

Sosyal güvenlik kapsamı olayı. Şimdi, bu söylem çok iyi. Şimdi, köylüden Ahmet Ağa kalkıp diyor ki, yahu bizim sosyal güvencemiz falan yok diyor. Biz, işte ormanda yaralanırsak, ölürsek ne olacak diyor. Şimdi, bizim devlet büyükleri de demişler ki, kırsal kesimden bu kadar tepki geliyor, bir yasa çıkaralım da, bunların ağzını susturalım demişler ve de becerdiler gerçekten. Ama, fatura bize çıktı bu sefer. Şimdi, sosyal güvenlik yasası çerçevesinde, en azından Bağ-Kurlu olmak lazım. Benim zaten orman köylüm, bir yıl ormanda çalışıyor, aldığı para ya 300 milyon lira ya da 900 milyon lira; ama, onun yatıracağı para 1 milyardan ses veriyor. Bu parayı kim yatıracak? Orman Genel Müdürlüğü fiyatının üzerine değil de, ayrıca bir fon oluşturarak bunu her istihkakta ilgili kooperatife öderse, çok güzel olur, biz ona varız; ama, bunu normal fiyatların içinde......bunu normal fiyatların içinde, siz kesim, sürütme, nakliyattan kesin de yatırın derse, hiçbir kooperatif bunu yatıramaz, kooperatif başkanları da mahkemelik olur ve kooperatifler kapanmayla karşı karşıya kalır.

Tonaj uygulamasıyla ilgili sıkıntı var. Şimdi, bunlar hiç dile getirilmiyor. Mesela, bizim Avat bölgesinde turistik saha olduğu için, hemen jandarma, traktörde 10 metre mal varsa, 20 metre mal varsa, dur bakalım, senin traktörün istihabatı 4,5 ton, ölçüyor, 5 ton, 6 ton tomruğa ceza yazıyor. Şimdi, bununla ilgili tabiî esnek bir tavır, şu anda Orman Genel Müdürlüğümüzün ve Bölge Müdürlüğünün inisiyatifiyle idare ediliyor;ama, bu idare kapsamından bazı bölgelere çıkıyor; Düzce’de sıkıntı var, Bolu’da sıkıntı var.

Şimdi, bunun dışında, zamanım da doldu. Bu Kamu İhale Yasasıyla, bir sabah kalktık, hepimiz tüccar olmuşuz. Bir sevindik ki, çantaya baktık yok, paraya baktık yok. Şimdi, Avrupa Birliği uyum yasalarında, yine böyle bir oyunla karşı karşıyayız. Yahu orman köylüsü, Avrupa Birliği müktesebatı içinde, uygulama içinde görünmüyor, işe detaylarda görünüyor falan. O konuda da fazla anlamıyoruz; ama, anladığımız bir nokta var. Şimdi, bütün yetkililer burada kalkıyor diyor ki, Avrupa’dan, Fransa’dan, Almanya’dan örnek veriliyor. Verin, tamam. Orada ormanlar özelleştirilmiş. Biz de özelleştirilmiş diyor. Ama, orada orman köylüsü filan kalmamış ki. Orada orman köylüsünün geliri, yani, hayat standart geliri bizim on katımızın üzerinde. Biz, daha asgari ücrete yanaşamamışız. Orman köylüsü yoksulluk sınırının, açlık sınırının altında yaşayan bir toplum. Bunların elinden ormanları da alırsak, o zaman tüccarın oyuncağı gibi 10 liraya, 20 liraya çalıştırır durur.



Yüklə 481,61 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin