BEHLÜL ŞENYÜREK ( MUĞLA ÇEVRE ORMAN İL MÜDÜRÜ)
– Herhangi bir kurum, yaptığı çalışmaları şu iki soruya dayandırması gerekiyor: Birisi, doğru işleri mi yapıyorum, ikincisi de işleri doğru mu yapıyorum. AB sürecinde orman köylüsü ve ormancılığımızın yeri istişare toplantısında doğru işleri konuşmak üzere toplandığımız için, ben, Bakanlığımıza teşekkür ediyorum. Ormancılıkla ilgili hâlâ yürürlükte olan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planımız var, ayrıca Ulusal Ormancılık Planımızı da yaptık bu arkadaşlarla birlikte, dolayısıyla, orada ne tür stratejiler, ne tür hedefler, ne tür uygulamalar yapacağız belli; bunlara birkaç ilave etmek istiyorum ben.
Öncelikle orman ve orman köylüsü tanımı yapılmalı. İlçe kalkınma planları 1970-76 yıllarında yapılmış durumda, 16 300 köyde, 3 600 köyde de yapılmak üzere bekliyor; ancak, işte, tarih itibariyle otuz seneye dayanmakta, dolayısıyla bugünün koşullarına uygun hale getirilmesi lazım. Bugünkü tekniklerle ve diğer kurumlarla birlikte bu planlar yeniden ele alınmalı ve kısa bir süre içerisinde sonuçlandırılmalı.
Bir başka konu: Desteklememiz gereken köyleri birtakım objektif kriterlerle tespit etmeliyiz. 20 000 köyümüz var. 20 000 köyümüzü yerinde kalkındırma imkânımız, maalesef, yok. Dolayısıyla, kalkınma potansiyeli olmayan köyleri tespit edip, bu köylerimizi gerek kalkınma potansiyeli olan köylere 2/A ile nakletmemiz gerekiyor ya da ilçelerin etrafına nakletmemiz gerekiyor. Çünkü, bu vermiş olduğumuz kredi desteği ya da devlet desteği, sadece bizim değil, diğer kurumların da, orada yaşayan 10 yaşındaki çocuğun, vekil öğretmenle Muğla gibi bir yerde beş sınıfın bir yerde okumasını getiriyor ve 10 yaşındaki çocuğun birinci görevi keçi otlatmak, inek otlatmak oluyor. Bu çocuk 60 yaşına kadar yaşayacak olursa, Türkiye’nin gelecek 50 senesi cahilliğe mahkûm oluyor. Otmanları yerinden kalkındıramayız. Çayı, Sarıyeri yerinde kalkındıramayız. Bunlar acı sözler; ama, bunları dikkate alarak, hangi köyleri yerinde kalkındıracağız, hangi köyleri de yerleştireceğiz 2/A ile tespit etmemiz gerekiyor.
Bir başka önemli konu, ülke genelinde arazi sınıflandırılmasını yapmalıyız. Bu arazi sınıflandırılması sadece birinci, ikinci, sekizinci sınıf topraklar değil, aynı zamanda o toprağın ekonomik getirisini de dikkate alarak yapılmalı. Bakanlığımız başlattı, 1/100 000 çevre düzeni planları 41 ilde ihaleye çıktı, yapılmakta. Bunun yanında 1/25 000 çevre düzeni planlarıyla bunlar daha ayrıntılı desteklenmeli; 1/5 000 nazım ve 1/ 100 000 uygulama planlarıyla desteklenmeli, yani her tarla, her metrekare toprağımız, bizim kabataslak, işte kumlu balçık, balçık, üçüncü sınıf, beşinci sınıf toprak şeklinde değil, gerçek anlamda o toprağın ekonomik gücünü, katkısını yansıtacak şekilde sınıflandırılmalı.
Bunun yanında, doğayı tahrip etmeden, koruma kullanma dengesi içerisinde bazı yerleri ormandan tarıma açmalıyız, bu mümkün. Bunlar makilik yerler olabilir. Örneğin 60-70 santim derinliğinde taşını kırarsınız, uygun toprağı getirirsiniz ve orada seracılık yaparsınız ya da bir başka tür tarımsal faaliyet yaparsınız. Bunu Japonlar Torbalı’da yapıyor. Bizim vatandaşlarımızla ortaklık kurup, toprağını kendisi getiriyor, tekniği kendisi getiriyor, çiçek üretiyor, İngiltere’de satıyor. Biz, kendi toprağımızı bu şekilde değerlendirmeliyiz.
Bir başka önemli konu: Orman köylerini ki, kooperatifler de bunların içerisinde, tali ürünlere daha çok yönlendirmeliyiz. Tali ürünlerimizin neler olduğunu envanterini yaparak, onların ekonomik değerlerini tespit ederek öğrenmeliyiz ve bunlardan yararlanmalıyız. Bizim ürünlerimiz Avrupa piyasasında bir başka kişilerin etkisiyle satılabilmekte. O borsaya başka kişilerle girebilmekte, bizim ülkemizin insanıyla girmesi gerekiyor.
Verilecek olan destek, orman köylüsünün fakirliğinin sürdürülmesi yönünde olmamalı, onu kalkındırma yönünde olmalı. Ben, daha önce de söyledim. Gerçekten, anasına, babasına değil, 10 yaşındaki çocuğa acıyorum, o fakirliğinin devam etmesinden dolayı.
Bir başka önemli konu: Kooperatifler ve orman köylümüz, muhtarlıklar, devletin gelip de bir şey yapmasını beklememeliler. Sırap projeleri kapsamında da böyle oluyor. Biz il düzeyinde çeşitli konularda çeşitli il müdürlükleri projeler düzenliyoruz. Tabiri caizse, meme isteyen yok, devlet anadan, ama devlet ana memesini soruyor, kim meme istiyor diye. Memeyi vatandaşın kendisi isteyecek, devlet ana da bu memeyi ona uzatacak. Bununla şunu söylemek istiyorum: OR-KOOP Genel Merkezi, Avrupa Birliği projelerini yapmak üzere, kendine bir birim oluşturmalı, bunun uzmanlarını orada çalıştırmalı ve kendi üyelerinin ihtiyacını tespit edip, bu projeleri yapmalı, devletimiz de kendilerine yardımcı olmalılar.
Son bir husus: Kooperatif yönetimleri icracı değil, karar verici olmalılar, özellikle sanayi tesislerinde profesyonel yönetici çalıştırmalılar. Bu, sadece kooperatif yönetiminde bulunan insanların eğitim düzeyiyle ilgili bir şey değil, ben de bir soğuk hava deposu işletmeye kalksam, onun özelliğini bilemeyebilirim üniversite mezunu olmama rağmen, dolayısıyla bu işi bilen profesyonel insan çalıştırmalılar.
Kendilerini sadece kendi yöresinde değil, sadece Türkiye’de değil, dünya çapında oyuncu olmaya alıştırmalılar, hedefleri bu olmalı.
teşekkür ediyorum.
ALTAN HINCAL (EMEKLİ ORMAN MÜHENDİSİ)
- Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum efendim, saygılarımı sunuyorum.
Çok güzel bir toplantıda bulundum. Bundan kırk sene evvel olsaydı, ormancılar bir araya gelir, sorunlarını dile getirir, sorunlarını kendi çözer, neticeye kendileri giderdi. Burada, çok güzel bir sivil toplum örgütünü gördüm, memnun oldum. Esasında memnuniyet verici şey. Daha ileriye, daha güzel, daha şekilli ileriye gitmenin şekil ve şartlarını bulabilmek. Bu konularda ben, konuyu ikiye ayırıyorum. Türkiye’nin her taraf deniz, deniz devletin; fakat, balıkçılık sivil teşekkülün. Balıkta, Allah’a çok şükür, hiçbir sıkıntımız yok. Sivil toplum örgütleri bunu şu veya bu şekilde yapıyorlar. Tarım arazilerinin çoğu vatandaşın elinde ve bunu üretenler sivil toplum örgütleri, Allah’a aç kalan da yok. Şimdi, bunun başlangıcını yapan Sayın Başkana, Cafer Beye teşekkür ediyorum. Bu konuda, bir deyimle 7 milyon, bir deyimle 2 milyon, yani bir deyimle Yunanistan nüfusu kadar bir çoğunluğu orman rejimi içerisine dahil edebilmek ve çalışmaların teşvik edebilmek; 2 milyon İsrail Devletinin nüfusu kadar bir insan gücünü orman rejimi içerisine alabilmek, medenî bir şekilde çalıştırabilmektir.
Konuşmacıları dikkatle dinledim. Sorunları bir, kendi şimdiki dertlerini yönetime iletmeleri şeklinde... O, kendi aralarında yönetimle bu istişareden sonra olabilir. Şimdi, ben, konuyu AB çerçevesinde ele almak istiyorum. AB çerçevesinde ne yapmak lazım, neler düşünmek lazım ki, daha iyiye, daha güzele gidelim. Bana göre, ilk defa devlet şekillenmeli, devletin arazisi belli olmalı, kim nerede, nasıl, ne şekilde çalışacağının açık ve şekilleri herkesin bilinci içerisinde olmalı. Bana göre, Sayın Başkanın yapacağı ilk iş, biz AB sürecinde 15-20 senede alabileceğimiz güçle, en kısa zamanda ormancılık çalışmaların sınırlarını belirlemek lazım. Bu, çok önemli bir kavramdır. Başı boşlukluğu önler, vatandaşla devleti birbirine düşürmekten önler ve rahat bir çalışma düzene sağlar.
Bu konu çözülmeden, AB sürecinde mesafe almak biraz çok güçleşir. AB sürecindeki ülkelerdeki hiçbir devlet, sınırları belli olmayan, ormancılık rejimlerinin nereden başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir yerde çalışma yapamazlar. Çalışmanın şekil ve şartı AB süreci, ilk defa neyse, beş sene mi, on sene mi, yirmi sene mi, biz bunu kırk seneden beri yapamadık. Devletle vatandaşı kafa kafaya vermeyecek bir şekil ve şarta en kısa zamanda kavuşturmak lazım ve ondan sonra kooperatiflerle devlet, yani ormancılığın devletin hükmü altında sivil teşekkülün o araziler üzerinde nasıl ve ne şekilde çalışabileceğinin şekil ve şartlarını dile getirmek lazım ve yazı haline getirmek lazım. Bunu AB sürecinden istemek ve kanunlarımız rahatlatıcı bir şekilde tekrar düzenleyerek, ormancılığın AB sürecinde veya dünya sürecinde olmasını sağlamaktır.
İkinci önemli konu: AB sürecinde söz konusu olan ormanlık alanlarda çalışmaya niyetli, istekli orman köylerini, bu kalkındırma sürecinde bilgilendirmektir. En önemli şey bilgilendirmek. Bir ziraatçı, kendi işini, domatesini yetiştiren adam, 15-20 sene sonra ciddi bir domatesçi olur veya muzcu olur veya narenciyeci olur. Bu ormancılığın da bu süreç içerisinde geçmesi ve beynelmilel hale gelebilmesi için eğitim faktörü çok önemli bir şey arz eder. Onun için AB sürecinde yapılacak şey, orada çalışmaya niyetli olanların da, ciddi bir eğitimden geçmesi lazımdır.
Yapılacak üçüncü şey: AB sürecinde mal benim diyen teşkilatın da, iyi bir şekilde organize olması lazım. Eğer, bir bölgede bir bölge şefi yoksa, eğer bir bölge şefi yedi bölgeye de bakıyorsa, bu, fevkalade yanlış olan bir gidişattır. Ormancılığın kesip çalışma yerinde, eğer ki, mal sahibi yalnız bırakılmışsa, sadece ormancılar kooperatifine bırakılmışsa, fevkalade hüzün verici bir çalışmadır. Bunun için, bu konularda esneklik, çalışma tekniği ve bürokrasiden çok ve çok uzak bir şekilde çalışma hayatına adapte olmamız lazımdır. Bunun bürokrata da ihtiyacı var.
Sayın Bakanın ağzından o kadar güzel şeyler işittim ki, bizim ormancılık kanunu, bizim halen kanunlarımız ve Anayasa çerçevesinde değiştirilmesi mecburiyeti doğuyor dedi. Fevkalade güzel bir şey. Bu süreçte, Avrupa Birliğine yaklaşabilmek için, bunları satır satır yazıp, Avrupa Birliğindeki şeyleri almamız lazım. Biz, Avrupa’dan alıyoruz da, bir şey vermeyecek miyiz? Biz, Avrupa’ya çok şey veririz. Bizim coğrafyamız, klasik olan Avrupa coğrafyasından fevkalade değişik olan bir ülke. Yani, onların, yüzlerce yıldan beri çalışıp da yapamadığını biz, çok şekilde ve çalışan bir hükümetler olduğu şekilde, 15-20 senede rahatlıkla şey yapabiliriz. Kırk sene sonra ithalci bir Türkiye, orman ürünleri ihracatçısı seviyesine gelir ve burada da kooperatiflerimiz büyük bir ün kazanırlar ve ormancılığımızı sivil teşkilata aktarırız.
Orman köylüsünü eğitimde , ilk defa nüfus planlaması çok önemli. Ciddi, elit adamlara ihtiyacımız var. Onun için bu eğitimle buna başlayıp, taa sonuna kadar direnerek devam etmemiz ve mesafe almamız lazım. Orman köylerini daha medenî, ormancılığa daha teşvik yönünden, mesela sübvanse yollarını araştırmak mecburiyetineyiz. Nedir bu araştıracağımız? Orman köylüsü odun yakıyor. Orman sanayicisi odun arıyor, orman köylüsü odun yakıyor. Bunu en kısa sürede, makul ölçülerde, şu veya bu şekilde kaçakçılığa mani olmak kaydıyla, buradaki yaşayan köylülere sübvanse edilmek suretiyle, dogalgazın verilerek, onlara daha medenî bir hayat şartının getirilmesi mecburiyeti doğmuş ve geçmektedir. Şimdi, o bütün Fransa’daki falan grevlere bakıyorsunuz, sübvanse edilmiş. Bunu vermek istemiyorlar; ama, bizde bu ışık daha yakılmadı. O zaman ne olacak? 30 seneden beri eğer ki ormanı tanımıyorsanız, eğer teşkilatınız tam değilse, eğer hâlâ da organize olamamışsanız ve bugün de hâla bu konu konuşuluyorsa, burada fevkalade acayiplik var. Yani, esasında gönül arzu eden şey, telefon edildiği takdirde nakliyatçı kooperatiflere devreye girecek ve nakliyatı fabrikada bitirecek. Bu da, ya bir gün ya da iki gün olacak, öyle haftalarca, üç ayda, dört ayda, beş ayda falan bunun yeri yordamı olmaz yani, bu çağda olmaz, olmamalı.
Efendim, fırsat verdiğiniz için teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar diliyorum.
MUAMMER TORAMAN (ERZURUM İL ÇEVRE VE ORMAN MÜDÜRÜ)
– Ben dün öğrendim programı ve akşam buradaydım. Akşam gece saat 2’ye kadar da şuradaki topluluğu, ne söyleyeceğim hakkında düşünerek bir şeyler karaladım. Düşüncemdeki genel esaslar şu idi: AB sürecinde orman köylüsü ve Ormancılığımızdaki yeriydi. Dolayısıyla, şuradaki konuşmamam, şu ana kadar konuşmacılarımızla uygun halde olmayabilir; çünkü, benim buradan anladığım mesajla, başkalarının aldığı mesaj farklı olabilir, hata benim olabilir; şimdiden özür diliyorum, sürçü lisan edersem af ola.
Malum olduğu üzere, orman köylüsünün ekonomik durumu, Türkiye’de kaç orman köyünün olduğu, yaşayan insan sayısı, verilen destekler, orman köylüsü ekonomik boyutuyla doğal kaynak tahribatı ilişkisi ve sonuçları, Bakanlığımızca ve ilgili kesimlerce bilinmekte ve zaman zaman ifade edilmektedir, ben bu konulara girmeyeceğim. Bizim bu toplantıyla ilgili toplantı ruhuna uygun olarak doğal olarak aklıma gelenler, ne tür destekler olabilir noktasından hareketle şu şekilde şekillendi bende:
Şu an için orman köylüsü ile ormancılığımız iç içe kavramlar olup, özellikle orman köylüsü kelime olarak bir standardizasyondan çıkarılmalıdır. Eksi 40 derecede yaşayan orman köylüsü ile artı 10 derecede yaşayan orman köylüsünün ormana bakışı ve beklentileri farklıdır. Yani, coğrafya açısından orman köylüsünün kriterleri yeniden belirlenmelidir. Orman köylümüzün ormancılık adına üstlenmiş olduğu rol tam olarak netleştirilmeli, standardizasyonu yakalamanın zor olacağı kanaatiyle, kaçakçılığın had safhada yapıldığı orman köylüsü ile kaçakçılığın hiç olmadığı ve iyi bir korumanın yapıldığı köylerin parasal boyutları ile koruma noktasına taşınarak desteklenmesi, oto kontrol adına çok önemli destek olacağı ve doğal sürecinde koruma yerine, yararlanan korur takviyesiyle desteklenmesi gerekir. Orman köylüleriyle orman köyü olmayan köylerin ekonomik boyutları ve avantajlı olanın kim olduğu olgusunun çok iyi irdelenmesinin gereği, yöremizde de özellikle çoğu orman köyü olmayan köylerin neden orman köyü olmak istediğinin etüdü, dolayısıyla orman köylülerinin ekonomik boyutunun tekrar süzgeçten geçirilmesi ve çok mağdur orman köylerinin iyi bir çalışmayla öne çıkarılması gerekir. Yani, psikolojilerde olası orman köylüsünde biz fakiriz şartlanmasından çıkarılması gerekir diye düşünüyorum. Burada amaç, köylülerimizin fakir olmama meselesi değil, o şartlanmayla hayata başlamaması sürecidir. Özellikle Bakanlığımızın, bütün yatırımlarında ön planda olan orman köylülerini, Bakanlığımızın bu konuda tek başına yalnız bırakılmaması ve diğer bakanlıklarımızın, kurumlarımızın da orman köylüsüne desteklerini sunacak öncelikli yatırımlarını yapacak zeminlere taşınması gerekir. Çünkü, ormanlarımızın korunmasıyla, sadece orman varlığımızın artırılması sağlanmamakta, barajların ömrü uzatılmakta, yolların ömrü uzatılmakta, köprülerin ömrü uzatılmaktadır, dolayısıyla diğer kurumlara direkt faydalar sağlanmaktadır. Biz, özellikle ilimizde, DSİ çalışmalarında, dere ıslah projelerinde yamaçların ağaçlandırma yapılıp yapılmadığını sorgulamaktadır. Yapılınca, çok daha çabuk girmektedir. Bu ne demektir? Ormancılığımızın önemi diğer kurumlarla bilinmekte, yalnız orman köylülerimizin bütün sıkıntıları Çevre Orman Bakanlığımızla baş başa bırakılmaktadır. Dolayısıyla, bunlar raporlar halinde diğer kurumlara anlatılabilir.
Bakanlığımız ve her kademedeki teşkilatlarımız açısından çok önemli olan orman köylülerimize katılımcı yaklaşım adına, verilen değerlerin göstergesi adına, komisyon çalışmalarımızda orman köyüyle ilgili konularda muhtarlıklarımızın da bulunması ve kararlarda oy hakkından yararlandırılmasının güven, motivasyon açısından önemli bir yaklaşım olacağının tahmin edilmesi sonucunda konuları çözerken muhataplarıyla beraber çözen yaklaşımın ki, şu anda onun örneğini yaşıyoruz, çok faydalı olduğuna inanıyoruz. Sorunların çözümü adına, insan faktörümüzün ne derece önemli olması örneğinden hareketle, çarpıcı olması açısından -son yirmi saniyemi kullanıyorum Sayın Müsteşarım- bir baba, dünya resmini yap-boz haline getirmiş, parçalarını ayırmış ve çocuğuna vermiştir. Bütün bunları yaparken, parçaları kolay kolay birleştiremeyeceğini düşünüyormuş. Birkaç dakika sonra odaya geri döndüğünde gözlerine inanamamış. Çocuğun dünya resmini eksiksizce birleştirdiğini görmüş ve şaşkınlıkla nasıl yaptığını sormuş. Çocuk cevap vermiş: Dünya resminin içindeki insan resmini düzeltince, dünya kendiliğinden düzeldi.
hepinize saygılar sunuyorum
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz, ağzına sağlık, sağ olasın.
Şimdi, istişare toplantısını bir yuvarlak masa gibi kabul edersek, istişare taraftarları hemen hemen yüzde 75’i konuştu. Bir eksik kısım kaldı. Belki, burada ortaya atılan hususları tamamlamak, bazı kafalardaki soruları cevaplandırmak, o eksiklikleri de ortadan kaldırıp, il müdürümüzün dediği gibi, yani, dünya resmini düzelttiği gibi çocuğun, en son eksik taşları da, tuğlaları da yerine koyarak, beyinlerinizde, kafalarınızda soru kalmadan bu kapıdan dışarı çıkmanız için, şimdi de genel müdürlüklerimizin temsilcilerine söz vereceğim.
SABRİ KİRİŞ (DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜR YARDIMCISI)
– Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü olarak hedefimiz, millî park ve benzeri korunan alanların belirlenmesini müteakip, getirilen yasak ve kısıtlamalardan orman köylüleri başta olmak üzere, yöre insanının olumsuz etkilerinin etkilenmelerinin en aza indirilmesidir. İç ve dış turizmin çok önemli bir kabul noktası konumunda olan korunan alanlara, günübirlik çadır ve kapalı alanlara konaklamalı olarak gelen ziyaretçilerin taşınma ve nakillerin başta olmak üzere, yöresel ürün ve el sanatları gibi ürünlerin değerlendirilmesi için prensip olarak millî park ve diğer korunan alanlarımızın uzun devreli gelişme planlarında ve yönetim planlarında standlar oluşturmaktayız. Bununla, yöre halkına önemli bir katkı sağlamaktayız.
Yine 2873 sayılı Millî Park Kanununda değişiklik yapılarak, anılan kanunun 16 ncı maddesinin madde başlığı “koruma görevlileri ve alan kılavuzu” olarak değiştirilmiştir. Alan kılavuzluğu yönetmeliği çıktığı zaman ki, bu da hazırlanmış ve diğer kurumların görüşüne sunulmuş, çıktığı zaman ağırlıklı olarak orman alanlarının yer aldığı korunan alanların sınırları ve yakın çevresinde de orman köylülerinin yaşadığı dikkate alındığında, alan klavuzluğu hizmetlerinde istihdam edilecek kişilerin orman köylerinden karşılanarak, orman köylülerine ekonomik katkı sağlanacaktır.
Yine, Kastamonu Birlik Başkanımız eko turizmde bize yol gösterin, yardımcı olun diye bizden teklifleri oldu. Bizim ilgi alanımıza giriyor. Eko turizmi uzun uzadıya anlatmayayım; ancak, ülkemizde korunan alanlarda gerçekleştirilen doğaya dayalı turizm faaliyetlerinden bazılarını yürüttüklerimizin birkaçını burada sayacak olursak, Köprülü Kanyon Millî Parkında rafting, doğa yürüyüşleri, dağ bisikletçiliği, dağ tırmanışı; Ölü Deniz Tabiat Parkı yakınlarında yamaç paraşütü; Yine Olimpos Millî Parkında dalma ve kamçılık; Yedi Göller Millî Parkında olta balıkçılığı, primitif kamçılık; Kaçgar Dağları Millî Parkında yayla turizmi, yine pek çok korunan alanlarda doğa türleri ve doğa yürüyüşleri; av yaban hayatı sahalarında da kontrollü av turizmi. Av turizmi, Sinop Birlik Başkanımızın da bir teklifi oldu. Ona girmeden önce av turizminin katkısını söyleyeyim istiyorum. Yurdumuzda ilk yabancı av turizmi uygulaması 1977 yılında yaban domuzu avıyla başlamıştır. Antalya Düzlerce Çamı yaban keçisi koruma ve üretme sahası bulunan yaban keçileri 1981 yılında av turizmine açılarak, yaban domuzu dışındaki av hayvanlarına avına izin verilmiş, 84 yılında da yerli turist avcılara izin verilmeye başlanmıştır.
Av turizmi kapsamında elde edilen gelirlerin yaklaşık yüzde 40’ı yaban hayatı ve hayvanların korunmasına karşılığı belde belediyesi ve köy tüzelkişiliklerine aktarılmaktadır. Bu paylardan her yıl yaklaşık 150 köy tüzelkişiliği ve belde belediyesi yararlanmaktadır. 2004-2005 av döneminde av hayvanı avlanma ücreti olarak AVCI ya da acentenin kamu adına ödediği 520 000 doların 225 000 doları katılım payı olarak belde belediyesi ve köy tüzelkişiliklerine verilmiştir.
Şimdi, Sinop Birlik Başkan Yardımcımız, domuz zararlarına karşı vatandaşın işte 200 milyon verip de avcılık belgesi ruhsat, şu bu şeyleri alamadığından mağdur edildiğini söylüyor. Merkez Av Komisyonunun 15 inci maddesi, mücadele amaçlı avlanmalarda avcılık belgesi ve avlanma izni aranmaz diye bir maddesi var. Tabiî bu korunma amaçlıdır. Mustafa Beyin de bizden talebi, kooperatiflere avlak verin şeklinde. Eğer, böyle bir potansiyel varsa, kooperatiflerin de yardımcı olmaları, kooperatiflerin de bizim avlaklara girmeleri, işletmelerini ben de isterim, istiyorum.
Yine, bizim kurumdan, kooperatiflerimizin fazla bir beklentileri yok. Orman Genel Müdürlüğü sağ olsun, hepsini siperlenecek. Yalnız, bizim orman köylülerine, kırsal yerlerde, bir de GEF diye, Çevre Orman Bakanlığı ve Dünya Bankası işbirliği ile hazırlanan ve 2000 yılının Ağustos ayında onaylanarak yürürlüğe giren GEF 2 biyolojik çeşitlilik ve doğal kaynak yönetimi projesi çerçevesinde proje alanlarında yaşayan yöre insanını da korumadan kaynaklı kısıtları karşılamaya yönelik geri dönüşümü olmayan ve yüzde yüz GEF’i B katkısını içeren küçük hibe programı öngörülmüş. Bu program, plan ve proje kabul dokümanı çerçevesinde proje alanlarında biyolojik çeşitliliği etkileyen, öncelikli tehditleri azaltmaya, ortadan kaldırmaya, ortadan kaldırmaya ve gidermeye yönelik yöre insanına alternatif gelir kaynaklarının sağlanması için projelerin geliştirilmesinde yöre insanının sürece mutlaka katılması ve proje tekliflerinin yöre insanından gelmesi ve seçilen projelerin mevcut veya kurulacak vakıf, kooperatif, dernek, köy birliği, ortak girişim veya müteselsil kefil sistemiyle malî olarak yönetilmesi hedeflenmektedir. Bu projeden birkaç örnek verirsek, Köprülü Kanyonda 28 projeye 189 000 dolar, Camili’de 53 projeye 280 000 dolar, Sultansazlığı’na 22 projeye 200 000 dolar, İğneada 19 proje 23 000 dolar.
Son olarak da, Türkiye’deki diğer korunan alanlarına korumayla gelir getirici faaliyetler arasında bağlantı kurulması konularında yasal, kurumsal ve idari olarak model oluşturma hedeflenmiştir.
Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
HANİFİ AVCI (AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLU GENEL MÜDÜR YARDIMCISI)
–Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü ile ilgili konulara girmeden önce, genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Orman köylerimizin tariflerinde ve nüfus yapısıyla ilgili değişik tabiî konuşmalar yapıldı. Türkiye çok geniş bir ülke, çok farklı ekolojik ve coğrafî bölgeye sahip. Bölgeler birbirlerinden o kadar farklı ki, Karadeniz’de uygulayacağınız bir model, Karadeniz’deki bir Karadeniz ardındaki bir köylerin yapısıyla, Toroslar, Ege birbirinden çok farklı. Burada yapılan konuşmalarda, genelde hep bir tek orman köyü tarifi yapılır gibi bir anlam anladım, buna yakın bir tarif yapıldı. Fakat, bütün yapılan değerlendirmelerde şunu da göz önünde bulundurmak lazım ki, bunu mahallinde yapılacak çalışmalarla değerlendirmek lazım. Evet, bugün, orman köylerimizde hızlı bir göç var, büyük bir göç yaşıyoruz; fakat, bunun yanında, ben Mersinliyim, Mersin’in 10 ilçesinin 8 ilçesinde orman köyü nüfusu hızla artıyor, bu da bir gerçek. Karadeniz ardında bütün köyler boşalmış, oralara gidiyoruz bakıyoruz, köyde insan kalmamış. Erzincan’ın Refahiye İlçesinde 58 köyde 3 000 insan yaşıyor. Bir de bu mevsimsel değişiklikler var. Kimi orman köylüsü yazın gidiyorsunuz 58 000 insan yaşıyor, kışın gidiyorsun 3 000 insan yaşıyor. Tabiî bunun çeşitli sebepleri var. Ekonomik manada sebepleri var, eğitim manasında sebepleri var. Benim Toroslar’daki orman köylülerime baktığım zaman, yüksek köylerin tamamının kışın boşaldığını görüyoruz. Çocuklar eğitim için aşağı iniyorlar, yazın orman içerisindeler. Şimdi, burada bir tek tariften kaçınmak icap ediyor, onu demek istiyorum; çünkü, bölge özellikleri, insanların yaşama standardı ve insanların, az önce arkadaşımın da söylediği gibi, demografik yapısı çok farklı, çözümleri de buna göre bulmak lazım. Şimdi, evet, nüfus sayımına göre 7 milyon insan var orman köylerinde. Benim köyüm de orman köyü, nüfusu 1 000’in üzerinde; ama, ormanda çalışan bir kişi yok, kendi köyüm. Şimdi, burada, ama, 2-3 milyon insan ormanda çalışıyor olabilir. Orman içinde yaşayan herkesin ormanla bir ilişkisi var. Sadece işçilik boyutunda olaya bakmamak lazım. Orada yaşayan bir emekli memur, bizim için en iyi bir eğitimcidir. O da köylerin standardının gelişmesinde, kalkınmasında bizim için kullanacağımız en öncelikli bireydir bizim açımızdan. Onun için burada bir ayırıma gitmemek lazım geldiğini düşünüyorum. Buradaki yapacağımız projelerde, çalışmalarda oradaki insanların hepsinden faydalanmamız gerekir.
Biz Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü olarak, Çevre Orman Bakanlığı olarak havza projeleri yapıyoruz. Havza projelerinde doğal kaynakların korunmasının yanı sıra, oradaki köylerin gelirlerinin artırılması projelerini birlikte yürütüyoruz. Tabiî burada sadece ormancılık değil, bunun yanında diğer devlet kurumlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bizim en büyük eksiğimiz, devlet kurumlarıyla birlikte ortak çalışma kültürünün olmaması. Biz birlikte çalışma kültürüne henüz alışmış değiliz. Burada yaptığımız projeler, birlikte çalışma kültürünün gelişmesine yönelik mikro planda örnek projeler. Doğu Anadolu Su Havza Projesi, şu anda uygulamaya başladığımız Anadolu Su Havzaları Su Projesini 6 ilde uyguluyoruz. Burada diğer kurumların yanında, o köylülerin, sivil toplum örgütlerinin de katılımıyla orada yaşayan insanların katılımıyla planlar hazırlanıyor ve bu katılım sonucunda ortak sorunlar tespit ediliyor ve çözüm önerileri bulunuyor. Bizim, OR-KOOP’la birlikte, orada yaşayan diğer köy muhtarlarıyla birlikte ortak projeler üretip, birlikte çalışmamız gerekiyor. Yoksa, sadece devlet tarafından beklenen, devletin getirmiş olduğu, sunduğu projelerle bir yere varmamız mümkün değil.
Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü olarak, biz, yaptığımız ağaçlandırma ve erozyon konulu çalışmalarda öncelikli olarak hedefimiz orman köy kooperatifleri ve köy tüzelkişileriyle birlikte çalışmak. Çünkü, bizim bazı bölgelerimiz, orman mıntıkaları olan bölgelerimizde orman köyü kooperatiflerimiz var, bazı bölgelerde ise orman köy kooperatifleri yok. Mesela İç Anadolu Bölgesinde, özellikle buralarda da köylerimiz var; ama, biz, tabiî ağaçlandırmayı Türkiye çapında her tarafta ağaçlandırma yapıyoruz. Buradaki birinci amaç, şu andaki –ben durumu söyleyeyim- yüzde 40’nı, çalışmaların yüzde 40’nı Türkiye genelinde kooperatiflere vermişiz bu yıl itibariyle. Fakat, şöyle bir sorun var: Bazı bölgelerde kooperatifler, bazı bölgelerde köy muhtarlıkları iş yapıyor ve arada çekişmeler var. Bu sorunun giderilmesi lazım. Yani, burada bu işleri kim yapacak? Kooperatif mi yapmalı, muhtarlık mı yapmalı? Bir de, birlik sağlayamadığınız bir konu, özellikle sigorta, vergi ve birim fiyat konularında Türkiye’nin her tarafında değişik uygulamalar var. Tabiî bu, sadece bizden kaynaklanan bir uygulama değil, geçmişte Çalışma Bakanlığı tarafından sigorta prim borçları çıkarılmış, sigorta müfettişleri çeşitli zamanlarda geçmişe yönelik kooperatifler üzerinde vergi borçları, sigorta prim borçları çıkardığı için, arkadaşlarımız çekilmişler, farklı uygulamalara girmişler. Biz Genel Müdürlük olarak, bütün taşra teşkilatımızı bu konuyla ilgili olarak bilgilendirdik. Bununla ilgili bir genelge yayınladık; fakat, bazı arkadaşlarımızın kooperatiflerin bundan haberi olmadığını duyuyoruz. Maraş’taki temsilci arkadaşımız sabahleyin bahsettiler. Orman köy kooperatifleri kendi üyelerine iş yaptırdığı takdirde, sigortadan muaf. Çalışma Bakanlığı bununla ilgili emri var, genelgesi var Orman kooperatiflerimiz kendi üyelerine iş yaptırdığı takdirde, ormancılık faaliyetlerinin tamamında sigorta muafiyeti vardır, sigortadan sorumlu değildir. Ancak, sigorta yaptırmak isteyen kooperatiflerimiz, az önce sosyal güvence konusu gündeme geldi. Sosyal güvence konusu, Türkiye’nin genel bir yarası, genel bir sorun; ama, özelde şu anda yaptırdığımız işlerde sigorta mecburiyeti yoktur. Biz birim fiyatları tespit ederken direkt olarak köylere, kooperatiflere iş verirken, yüzde 25 düşüğüne veriyoruz. Neden? Çünkü, yüzde 25 müteahhit kârını düşerek veriyoruz ve bizim birim fiyatlarımız da asgari ücret üzerinden tespit edilen bir fiyattır. Yani, bir kişinin ne kadar iş yapabileceği, asgari ücretliden baz alınarak hesap edilen birim fiyatlardır. Buna göre hesap edilmiş, buna göre verilmiştir. Ancak, bir eksik tarafı şu var: Bütün bunların içerisinde kooperatifin yapmış olduğu masraflar yoktur. Yani, şimdi kooperatif yöneticileri, kooperatifin masrafları bunun içinde değildir. Bundan dolayı kooperatifler sıkıntıya düşüyorlar. Buna bir çözüm bulunması lazım. Bu, genel bir sorun. Yani, bir işi verirken, nasıl müteahhide kâr olarak yüzde 25 hesap ediyorsak masraflar karşılığında, kooperatiflere, köylere bunu veremiyoruz. Ama, kooperatifler veya köyler, bu işi ihaleden aldıkları takdirde, bu sefer işveren durumuna düşüyorlar. Bizden direkt değil de, ihaleden alırlarsa bu defa işveren durumundalar ve sigorta yaptırmak mecburiyetindeler. Bizim genel sorunumuz şöyle: Türkiye genelindeki bizim kooperatiflerin çoğunluğu, büyük ekseriyeti ağaçlandırma işlerinde, toprak işlerinde pek çalışmak istemiyorlar. Genelde çapa ve dikim işlerinde çalışıyorlar. Bu defa, aldıkları işi, eğer aldıkları işin içinde teras yapma varsa, bu işi başkalarına yaptırmak istiyorlar üyelerinin haricindeki kişilere. O zaman sorun başlıyor, şikâyet o zaman başlıyor; çünkü, üyeleri dışında eğer işçi çalıştırdıkları takdirde, bu defa sigortasını yatırmak durumundalar, o zaman işveren durumuna düşüyorlar. Yani, bu durumların çok iyi bilinmesi lazım, kooperatifçilerin bilmesi lazım; çünkü, sıkıntılar da hep bundan kaynaklanıyor. Türkiye geneline bakıyorsunuz, sorunlar hep bundan kaynaklanıyor.
Şimdi, gerçi Genel Müdürümüz cevap verecek; ama... Çünkü, ben de yıllarca, işletmeden geldim. İstif işleri İş Kanununa tabi işlerden olduğu için sigorta yapmak mecburiyeti vardır. Genel Müdürümüz bilgi verecektir; çünkü, çok şikâyet onunla ilgili.
Sabahleyin, biraz önce Maraş’tan gelen arkadaşımız bir şey söyledi, 50 milyardan fazla iş verilmiyor dedi. Galiba, yanlış bilgilendirme var. Ben, bunun üzerine tekrar oraya telefon açtım. Bu yıl, küçük Cevit Köyüne 250 milyarlık işi doğrudan vermişiz, kooperatifine. Düz.....Kooperatifine 110 milyarlık işi doğrudan vermişiz, sadece o yılda. Bu yıl ilk defa uygulamaya başladığımız 1 trilyon civarında ihale yapmışız beş yıllık. Savi ihaleyi, farklı bir uygulama olduğu için, ihale yapmışız. Kooperatifler, belki bu ihaleye girebilirlerdi; ama, bizim uygulamamız ihale şeklinde olduğu için girmemişler. Fakat, biz, bu yıl bununla ilgili, yine kendi aramızda karar aldık, Savi ihaleleri de kooperatiflere direkt olarak verme şeklinde karar almış bulunuyoruz, önümüzdeki yıl bunu uygulayacağız. Bunu da bilmenizde yarar var diyorum.
Bir de, tabiî orman köylerinin sorunlarını sadece ormancılık açısından değerlendirmemek gerekiyor; çünkü, her ne kadar kooperatiflerimiz adı orman kooperatifleri diyorsak da, burada kooperatiflerimiz tarımsal kalkınma kooperatifleridir. Burada diğer bütün faaliyetleri de kapsamı içinde olan kooperatiflerimiz. Orman köylerinin sadece ormancılık faaliyetiyle kalkınması mümkün değil; bunun için alternatif gelir kaynaklarının mutlaka artırılması lazım.
Avrupa Birliği sürecinde, bugün ilerideki yıllarda bize, bazı tarım alanlarının kısıtlanmasıyla ilgili yaptırımlar gelecek. Şu anda Türkiye’de 6 milyon hektar tarım alanı, beşinci, altıncı ve yedinci sınıf konumunda, tarım yapılmaması gereken alanda tarım yapıyoruz. Bunun da yüzde 50’si orman köylerimizde mevcut. Pekâlâ bu alanlar ne olacak? Buralar mutlaka ormancılığa ayrılması veya meraya ayrılması gerekiyor ve burada da bizim ağaçlandırma yapmamız icap ediyor. Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü, Çevre Orman Bakanlığı olarak, bu özel ağaçlandırma konusunda Bakanlık olarak, çok büyük keşifler getirdik. Şu anda köy tüzelkişiliklerine hibe kredileri veriyoruz ağaçlandırmayla ilgili olarak, kooperatiflere ve diğer kişilere de, eğer uzun vadeliyse, borç olarak veriyoruz otuz yıllık borç olarak veriyoruz.
BAŞKAN – Arkadaşlar, burası da çok önemli, bak dikkat edin. Köy tüzelkişiliklerine özel ağaçlandırmada hibe veriyoruz köylere, kooperatiflere de yüzde 3-4 faizle veriliyor. O da hibe gibi;ama, bunu bir türlü Türkiye’de oturtamadık, yaygınlaştıramadık, geliştiremedik. Ben de burada kooperatiflere, birliklere, başkanlara hepsine söylüyorum, lütfen burada da biraz siz gayret gösterin.
AĞAÇLANDIRMA GENEL MÜDÜR YARDIMCISI HANEFİ AVCI – Kısa vadeli gelir getiren odun dışı orman ürünleriyle ilgili 15 yıllığına kredi olarak veriyoruz; fakat, bununla ilgili olarak biz, gerek fidan üretiminde gerekse bunun uygulaması konusunda her türlü kolaylığı gösteriyoruz. Şu anda Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü fidanlıklarımızda bu yıl, 10 milyon adet, sadece odun dışı orman ürünü veren fidan ürettik. Biz, bunu önümüzdeki yıllarda katlayarak fazlalaştıracağız. Çıplak köklü fidanları, bilginiz olsun, bedava veriyoruz. Bununla ilgili taleplerinizi karşılayacağız. Sizin bu konuda bizi yönlendirmenizi, bizi zorlamanızı bekliyoruz sizden; yani, siz bu konuda bilgili olursanız, bizi zorlarsanız, biz daha fazla fidan üretiriz. Çünkü, geçmişte ürettiğimiz fidanları imha etmek durumunda kaldık, dikemedik. Onun için arkadaşlarımız fazla fidan üretmek istemiyorlar, siz ne kadar bizi zorlarsanız, biz o kadar size daha fazla fidan üreteceğiz ve çıplak köklü fidanları da bedava vereceğiz. Özellikle Avrupa Birliği sürecinde, bu tarım yapılması mümkün olmayan eğimli arazilerde, verim düşük arazilerde odun dışı ürünlerin geliştirilmesi konusunda önümüzde büyük potansiyeller var, bunu değerlendirmemiz lazım. Geçen İTO ile bir toplantı yaptığımızda, gelen arkadaşlarımız şunu söylediler: Biz dediler, yılda, kendileri sarf etti, sadece 10 ton olarak ıhlamur çiçeği ithal ettim dedi. Türkiye’de ıhlamur yok mu? Var; ama, buradaki mesele o değil, üretimin planlanması önemli olan. Bir de, Türkiye’deki odun dışı ürünlerin envanterini az çok çıkarmış durumdayız, biliyoruz; ancak, bundan faydalanan kesimle, üretici kesim arasında bir kopukluktan dolayı talep eden kesimin nerede olduğunu bilmiyoruz, biz de alıcıyı bilmiyoruz; yani, kim istiyor, hangi ürüne ne kadar talep var, bu konudaki kesim arasında bir diyalog noksanlığı var. Eğer, biz bunu bilirsek, talep eden kesim de, bizden bunu talep ederse, şu şu ürünlere ihtiyaç vardır diye, biz ona göre planlarız, ona göre geliştiririz, ileride olması gereken hedefe doğru ona göre kendimize yön veririz, o kısımda daha fazla ağaçlandırma yaparız, daha fazla geliştiririz diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum
Dostları ilə paylaş: |