İntizar Ayetullah İbrahim emiNİ Çeviri: Kadri Çelik


PEYGAMBERLERİN MASUM OLUŞLARİ



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə15/47
tarix02.08.2018
ölçüsü1,16 Mb.
#65903
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   47

PEYGAMBERLERİN MASUM OLUŞLARİ


Allah’ın lütuf ve merhameti, insanlara gerekli hüküm, kanunları bildirmesi ve onlara hedefe ulaşma yolunda yardımcı olması için bir takım elçiler göndermeyi gerektirmektedir. Allah Teâlâ’nın bu iradesinin gerçekleşmesi, hüküm ve kanunların fazlalık ve eksiklik olmadan halka iletilmesi ve insanların hiçbir özür öne sürebilmemeleri için de bu elçilerin hata, unutkanlık ve yanlışlardan uzak olmaları kaçınılmazdır.
Ayrıca, bu elçinin bizzat kendisi de o hükümlerin hakikatini bilen ve bildiğiyle amel eden birisi olmalı yani insanların mazeretlerinin kalmaması ve hak yolu tanımada sapıklık içine düşmemeleri için söz ve amelleriyle insanları gerçek kemallere davet etmelidirler. Çünkü peygamber dinin hükümlerine bağlı olmazsa sözleri de değerini yitirecek ve insanlar ona itimad etmeyeceklerdir. Bu durumda o, söylediklerinin tersine amel ettiğinden amelleri vasıtasıyla insanları o istikamete davet etme pozusyonuna düşer. Şüphesiz pratik olarak yapılan davetin sırf lafızla yapılan sözlü davetten etkisi az değildir.
Öte yandan, ilim ve bilgimiz hata ve yanlışlıklarla iç içedir, çünkü duyularımızın bu ilim ve bilgilerimizin husulünde etkilidir. Duyuların hatası ise herkesçe bilinen bir şeydir. Alemlerin Rabbi tarafından insanların hidayeti için peygamberlere vahiy ve ilhamla verilen bilgi ise böyle değildir; yani duyu organları vasıtasıyla elde edilmemişlerdir. Aksi takdirde onların da bilgisinde hata ve yanlışlık sözkonusu olur ve gerçek hükümler insanların eline ulaşamazdı. Onların ilmi şu yolladır: Gaybi alemlerin hakikatleri onların kalb ve zatının batınına nâzil olmakta ve o hakikatleri ilm-i huzurî ile müşahede etmektedirler. Onlar can gözüyle gördüklerini insanlara iletirler. Bu hakikatleri bizzat müşahede ettikleri için de öğrenme ve kaydetme hususunda asla hata etmezler.
Bu yüzden, o kanunlara muhalefet ve isyanda bulunmaları sözkonusu değildir. Çünkü hakikatler, kemaller ve bunların verdiği saadeti bizzat müşahede eden bir insan o müşahedeleri esasınca hareket eder ve asla sapmaz.

İMAMET HAKKİNDA AKLÎ DELİL


Nübüvvet-i amme’nin delilinin açıklığa kavuşmasından sonra şimdi sizler de tasdik edersiniz ki aynı delil halk arasında peygamberin olmadığı zamanlar, insanlardan birisinin ilâhî hükümlerin koruyucusu ve peygamberin vasîsi olmasını da gerektirmektedir. Bu vasi sözkonusu ilâhî hükümleri korumalı ve tebliğ etmeye çalışmalıdır. Çünkü Allah Teâlâ’nın peygemberler gönderme ve hükümlerini iletmekten hedefi, tüm ilâhî kanun ve emirlerinin hiçbir eksiltme ve çoğaltma olmadan insanlar arasında mahfuz kalmasıyla gerçekleşir ve kullara hücceti ancak bu yolla tamamlanmış olur. O halde peygamberlerin olmadığı zamanlar da Allah’ın lütfu insanlardan birinin dini hükümlerin koruyucusu olmasını gerektirmektedir.
Bu seçkin insan da hükümleri öğrenme, koruma ve tebliğ hususunda hatalardan uzak ve masum olmalıdır. Ancak böyle olursa kullara hüccet tamamlanmış olur ve ilahî hedef gerçekleşir. Böyle bir insan dini hükümlerin hakikatini bilen ve onlarla amel eden birisi olmalıdır. Böylece diğer insanlar da amel, ahlak ve sözlerini onun sözleriyle mutabık hale getirebilecek ona tabi olacak, hakikatı bulmakta yanlışlığa düşmeyecek ve hiçbir mazeretleri kalmayacaktır. İmam da bu büyük sorumluluğu kabul etmek hususunda hatalardan masum olmalıdır. Ayrıca; imam ilmini duyu organları vasıtasıyla ve kesbi olarak elde etmez; onun ilminin diğer insanların sıradan ilimleriyle büyük bir farklılığı vardır. İmam, basiret gözleri açılmış, hakîkat ve insanî kemalleri can gözüyle müşahede eden insandır. Böyle olunca da hata ve yanlışlıktan masum olur. Çünkü bu onun ilim ve müşahedeleri üzere amel etmesine, ilim ve amel vasıtasıyla da insanlığın önder ve imamı makamına ulaşmasına sebeb olur.
Başka bir tabirle insan türü arasında daima kamil bir insan olmalıdır. Bu insan hak inançlara inanan, tüm insanî sıfat ve ahlaklara uyan, dinin tüm hükümlerini uygulayan ve hepsini teferruatıyla ve bir tereddüt veya içtihat söz konusu olmadan bilen birisi olmalıdır. Bu aşamaların tümünde imam hata, yanlışlık ve isyandan masum olmalıdır. İlim ve ameli vasıtasıyla bütün mümkün olan insanî kemaller onda pratiğe dönüşmüş bulunmalı ve insanlık kafilesinin rehberi olmalıdır. Açıktır ki, insan türü böyle seçkin bir insandan mahrum olursa insanların hidayeti için nazil olmuş olan ilahi hükümler ortadan kalkar, Allah’ın gaybî yardımları kesilir, insani ve rububi alemler arasındaki irtibat kopar.
Başka bir tabirle insanlar arasında daima Allah Teâlâ’nın hidayet ve lütuflarına mazhar olan birisi olmalıdır. Bu insan manevi lütuf ve batini yardımlar vasıtasıyla her insanı kabiliyeti esasınca kemale ulaştırır ve ilahi hükümleri korur. Böyle bir masum imamın mukaddes varlığı Allah’ın hücceti, din ve kamil insanın örneğidir. Yeryüzünde hakkıyla Allah’ı tanıyan ve ona tapan İmam'dır. Eğer o olmazsa Allah Teâlâ hakkıyla tanınmaz ve kendisine ibadet edilmez. İmamın batın ve kalbi, ilahî sır ve ilimlerinin hazinesidir.
"Dinin kanun ve hükümlerini korumak, birinin o hükümlerin tümünü bilmesine ve amel etmesine bağlı değildir. Eğer dinin bütün hükümleri insanlar arasında paylaştırılır ve her bir grup bu hükümlerden bir kısmını bilir ve amel ederse dinin bütün hükümleri ilim ve amel açısından insanlar arasında mahfuz kalır" şeklindeki görüş iki açıdan reddedilmiştir:
1- Önceden de dediğimiz gibi insanlar arasında bütün insani kemallere bilfiil sahip olan doğru yolda yürüyen, talim ve terbiye açısından da Allah’tan başkasına muhtaç olmayan seçkin bir insan olmalıdır. Eğer böyle bir insan olmazsa insanlık hüccetsiz ve hedefsiz bir hale gelir. Hedefi olmayan varlıklarınsa mahvı kaçınılmazdır. Ama mezkur görüşe göre böyle kamil bir insan yoktur. Çünkü bu görüşe göre fertlerden herbiri sadece bir kısım hükümleri bilmekte ve amel etmektedir; ama bunlardan hiçbiri dinin doğru yolunda değildir; bilakis, hakikat yolundan sapmıştır. Oysa ki, dinin hükümleri arasında derin ve kopmayan bir bağ vardır.
2- Önceden de söylenildiği gibi Allah tarafından insanların hidayeti için indirilen hüküm ve kanunlar daima insanlar arasında sabit ve mahfuz olmalıdır. Hertürlü değişiklik, yokluk ve tehlikeden masun ve mahfuz olmalıdır ki insanlar onun doğruluk ve sıhhatine tamamen itimad etsinler. Bu da her türlü unutkanlık ve günahtan masum olan bir koruyucuyla mümkündür. Ama yukarıda zikredilen görüşe göre bu böyle değildir. O fertlerden herbirinin, hata, unutkanlık ve isyan imkanı vardır, dolayısıyla ilahi hükümler de değişiklikten uzak değildir. Bu durumda ise Allah’ın hücceti tamamlanmaz ve kulların mazereti ortadan kalkmaz.


Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin