İmam Ebû Yusuf:
Asıl adı Ya'kub, babasının adı İbrahim olan İmam Ebû Yusuf, soy itibariyle Ensarîlerdendir. Hicrî 113 (miladî 722)falında Kûfe'de doğmuştur. Nesebi, ashab-ı kiramdan Sa'd İbni Hey-seme (R.A.)ye dayanır.
İmam Ebû Yusuf ile İmam Muham-med'İn isimleri fıkıh dilinde "İMA-MEYN"dir.
İmam-ı Ebu Yusuf, henüz küçük iken babası vefat etmiş, annesi ile yalnız kalmıştı. Fakir idiler. Annesi onu bir sanat öğrenmesi için terzinin yanma vermiş. Ancak o sanat yerine ilim öğrenmek istemişti. Bu sebeple terzi ustasının yanından kaçıp Ebu Hanife'nin ders halkalarına katılmış. Annesi onu alıp tekrar ustasına
götürmüştü.
Bu durum, bir kaç defa tekrar etmiş...
Bu arada Ebû Hanife, onun ilim tahsili konusundaki azmini, üstün kabiliyet ve anlayışını fark etmişti.
Bir gün Ebû Yusuf, İmam-ı Azam Ebû Hanife'nin halkasında iken annesi gelmiş ve oğluna:
Oğlum, sen Ebû Hanife ile bir değilsin. O'nun herşeyi tamam. Ekmeği pişmiş, yemeği hazır. Ama sen açsın ve yemeğe muhtaçsın, demiş ve sonra da Ebû Hanife Hazretlerine dönerek:
Ey İmam. Sen oğlumun sanat öğrenmesine engel oluyorsun. Ben fakir bir kadınım; kimseye muhtaç olmadan geçinebilmek için iplik eğiriyorum. Gecemi gündüzüme katıp oğluma bakıyorum. Oğlumun bir sanat öğrenmesini istiyorum. Sanat öğrenirse, elinde kendisini geçindirecek bir işi olur, o zaman da kimseye muhtaç olmaz." diye serzenişte bulunmuş.
İmam-ı A'zam Ebû Hanife ise şu cevabı vermiştir:
Ey biçare kadın. Sen işine git. Oğlun fıstık, yağlı felüzeç yemeği öğreniyor.
Ebu Yusuf anlatıyor: -Bu durum karşısında, ben de mecbur kalıp ilim tahsilinden vazgeçmeyi, çalışıp anneme hizmet etmeyi düşündüm ve istemeyerek ilim meclisini bıraktım.
İmam-ı A'zam Ebu Hanife hazretleri sohbet esnasında beni göremeyince nerede olduğumu sormuş, sonra beni huzuruna çağırttı ve bana:
Niçin bizden ayrıldın? dedi.
Ben de:
Geçim sıkıntısı yüzünden efendim, dedim.
Ders bitti. Talebeler dağıldıktan sonra beni huzuruna aldı ve bana maddi yardımda bulundu. Maddi yardımın içinde çok miktarda gümüş parada vardı.
Bana:
Bunları geçiminiz için harca. Bitince bana haber ver. Ama ilim meclisimizden ayrılma, dedi.
Bana verdiği para bittiği zaman ben kendisine bildirmeden hemen beni çağırıp maddi yardımda bulunurdu. O büyük ve faziletli insanın maddi ve mânevi yardımlarıyla ilme devam ettim.
İmam-ı Ebu Yusuf, fıkıh dalında olduğu gibi hadis ilminde de bir hayli mesafe katetmiş büyük bir âlimdir. İbn-i Cerîr et-Taberî, bu konuda şöyle diyor:
Kadı Ebû Yusuf îbni İbrahim, Fâkih ve âlim bir zattı. Hadis bilirdi. Hadis-i i şerifleri ezbere bilmekle tanınmıştı. Muhaddislerin derslerine gelir ve bir derste 5Ü-6Ü hadis ezberler, dersten kalktıktan sonra da onları yazardı.
İmam-ı Ebû Yusuf, Abbasiler devrinde 18 yıl Şeyhü'l-İsfâm'lık yapmıştır.
İmam-ı Ebu Yusuf, hicri 182 (miladî 798) yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.
İmam-I Eş'arî:
Eh!-i sünnetin itikattaki iki imamından biri olan İmam Eş'arî'nin asıl adı, Ali İbni İsmail'dir, Künyesi, Ebu'l-Hasan'dır.
Hicrî 260 (miladî 879) tarihinde Basra'da doğmuştur.
Ebû'l Hasan el-Eş'ari hazretleri. İmam Maturîdi gibi ashab-ı kiram ile tabiîn hazretlerinin takip ettikleri yolu takip etmiş ve kelam ilmini getirmişlerdir.
İmam Eş'arî, fıkıh yönünden Şafiî'dir. Şafiî fıkhını, Şafiî fakiİllerinden olan Ebû İshak Mervezî'den öğrenmiştir.
İmam Ebû'I-Hasan el-Eş'arî, 40 yıl kadar Mutezile mezhebinin imamlığını yapmış, ancak erdiği bazı manevi işaretler ve ilmi tetebbular sonunda terketmiştir. Bu kararını verdikten sonra birkaç hafta evinden dışarı çıkmadı. Sonra Basra Camiine gitti ve orada binlerce kişiye şu tarihi hitabede bulundu:
-Ey insanlar. Çoktan beri dışarı çıkmıyor ve sizinle görüşmüyordum. Dikkatle düşündüm ve insafla inceledim. Bütün delilleri gözden geçirdim ve tercih hususunda zorlandım. Sonunda Cenab-ı Haktan, beni hidaeyte erdirmesini İstedim, dua ettim. Ve Allahû Teâlâ beni hidayete erdirdi; doğru yola kavuşturdu. Mutezile mezhebine ait itikadlarımın hepsinden vazgeçtim. Ve kurtuldum, diyerek ehl-i sünnet itikadına sarıldığını ilan etti. Ve sahih,nezih bir inanç sistemi olan ehl-i sünnet itikadının nelerden ibaret olduğunu, daha önceden hazırlamış bulunduğu yazılardan halka okuyarak- anlattı.
Ömrünün sonuna kadar, ehl-i sünnet inancının yayılması için gayret etti. Mu'tezilenin hatalarını ve yanlışlarını da bir bir ortaya çıkardı. Böylece zararlı ve bozuk bir inanç sistemi olan Mu'tezile mezhebinin etkisi zayıflamış ve ehl-i sünnet inancı kuvvetlenmiş ve kısa zamanda büyük alanlara yayılmış oldu. Ayrıca kelam ilmi de mu'tezilenin elinden kurtarılmış oldu.
İmam Eş'ari o zamanın meşhur âlimlerinden tefsir, hadis ve fıkıh dersleri tahsil etmiş, bazı âlimlere de kelam ilmini öğretmiştir. Ayrıca tasavvuf ilminde de bir hayli mesafe almıştı...
Gönül sultanı bir veli olan İmam Eş'arî, îmam-ı A'zam, İmam-ı Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed'İn itikada kavillerini ihtiva eden "Akide-i Ta-havi" adlı eserdeki itikadı kavillerinin tamamını benimsemiştir.
İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'arî'nin yüzden fazla eseri vardır. Bu eserler beş grupta toplanmaktadır:
1- Kırk yaşından Önce (mutezile iken) yazdığı eserler.
Ehl-i sünnet olduktan sonra bu kitapkırıivhepsini iptal etmiştir.
2- Felsefecilere, Yahudilere, Hristi-yanlara ve Mecusilere yazdığı reddiyeler.
3- Hariciye, mu'tezile ve Şia mezhebine yazdığı reddiyeler,
4- Kendisine sorulan sorulara cevap olarak yazdığı risaleler,
5- Makaleler. (Fetevâyı Hindiyye tere. C. 15, S. 495-496)
İmam Eş'arî, hicrî 330 (miladi 941) tarihinde Bağdat'ta vefat etmiştin
İMAM-I GAZALİ: İslam tarihinin parlak simalarından olan İmam-ı Gazalî'nin asıl adı Muhammed'dir. Hicrî
450 (miladi 1058) yılında TÛs'da doğmuştur. Babasının adı Ebû Hamid Muhammed'dir.
Rivayete göre fakir ve tahsili olmayan bir zatın oğludur. Ancak böyle olmakla beraber, pederi ilim ve irfanın değerini bildirdi. Dindardı. Gençliğinde okuyup da âlim olamadığına çok üzülürdü. İki oğlunu (yani Muhammed İle Ahmed'i) iki âlim olarak yetişti nnek istiyordu.
Bu temiz insan, dünya geçim işlerinden fırsat buldukça cami ve tekkelerdeki ilim, fıkıh, tasavvuf, irşad meclislerine dinleyici olarak katılır, âlim ve sofilerin anlatıp öğrettiklerini alaka ile dinlerdi. Çocuklarının da yetişip böyle hayırlı âlimler olması için Cenab-ı Hakk'a dua ederdi.
İhlas ile yapmış olduğu bu duaları, Cenab-ı Hak kabul etti ve iki oğlu da ileride meşhur birer din âlimi oldular. Büyük hizmetlerde bulundular. Hele Ebû Hamid Muhammed adlı oğlu, İslam tarihinin ve beşer tefekürünün en parlak yıldızlarından biri oldu. Kardeşi Şihabuddin Ahmed.onun kadar meşhur ve parlak omlamakla beraber, yine de birinci sınıf din âlimlerinden sayılan muhterem bir şahsiyettir.
İmam-ı Gazalî ve kardeşi, erginlik çağına varmadan babalarını kaybettiler. Pederleri, vefat etmeden önce, iki oğlunu temin edebildiği az bir para ile birlikte, bir tekke şeyhine emanet etti. Bakım ve terbi yeleriyle meşgul olması ricasında bulundu. Bu zat, pederlerinin vasiyetine uyarak iki kardeşe bir müddet ilim tahsili yaptırdı. Fakat babalarının bıraktığı para tükendi. Adamcağızın kendi maddi durumları da müsait olmadığından çocuklara:
Babanızın bana bıraktığı paralar harcanıp bitmiştir. Kendi imkanlarım yetersizdir. Siz iki kardeş ilim tahsiline devam etmek istiyorsanız, talebelere bedava yemek, yatacak yer ve öğretim imkanı veren medreseye kaydolunuz, demek mecburiyetinde kaldı. İki yetim kardeş de bu tavsiyeye uyup bir medreseye girdiler.
îmam-ı Gazali, ilk talebelik yıllarında, ilk fıkıh bilgilerini Tus'da Ahmed İbn-i Muhammed er-Rade-gânî'den tahsil etti. Sonra o zamanın ilim merkezlerinden Cûrcân şehrine gitti. Orada İmam Ebu Nasr el-İsmâilî'ye talebe oldu. Bu zattan bir süre ilim tahsil ettikten sonra tekrar Tûs'a döndü.
Daha sonra İmam hazretleri Nisâ-bur şehrine giderek, zamanın büyük âlimlerinden İmamü'I-Harameyn el-Cûveynî hazretlerine talebe oldu. İmamü'l-Haremeyn öyle sıradan bir âlim ve hoca değildi. Bir ilim ve irfan şahikası idi. İman Gazali ondan çok şeyler öğrendi. Yüksek zekası, kuvvetli hafızası, kavrayışının derinliği ile kısa zamanda ders arkadaşlarını geride bıraktı. Din ilimleri, mantık, felsefe, edebiyat, âlimler arasındaki fikir ihtilafları gibi sahalarda geniş bir ilim ve kültüre sahip oldu. Nihayet hocasının seviyesine erişti ve bir müddet sonra da onu geçti. Birçok ilim dallarında eserler kaleme almaya başladı.
İmam-ı Gazali Nisabur'dan ayrıldıktan sonra devrin büyük devlet adamı, Selçuklu devletinin baş veziri
Nizamû'l-Mülk'ün yanına gitti. İnsanlık tarihinin ender simalarından olan bu büyük devlet adamı, ilme ve âlimlere büyük değer veriyordu. İmam-ı Gazali, bu büyük devlet adamının yanında büyük itibar gördü. Nizamiye Medresesi Müdessirliği görevine tayin edildi. Bu görevde 4 yıl kaldı. 300'ü aşkın yüksek seviyede talebesi vardı.
İmam-ı Gazali, hicri 484 yılında Nizamiye Üniversitesine Profesör oldu. 488 yılında bu görevinden ayrıldı. Bu tarihten itibaren 11 yıl münzevi bir hayat yaşadı. Kendini tamamen ibadete verdi. Bu zaman zarfında, Şam'a, Kudüs'e, Halilürrahman'a, Medine ve Mekke'ye gitti.
Gazali hazretleri 505 yılında Tûs'ta vefat etti. Ölünceye kadar adeta bir derviş hayatı yaşadı. Ama talebe yetiştirmeyi ve kalıcı bir ilim hazinesi (kitab) bırakmayı ihmal etmedi.
Fıkıh usulü İlminin kaynak eserlerinden olan El-Mustasffı'yı bir yıl önce yazdı.
Hicrî 505 yılının cemaziyelevvel ayında 14. Pazartesi günü, büyük bir bölümünü zikir, itaat, ibadet ve ticaretle geçirdiği gecenin sabahında abdest tazeleyip sabah namazı kıldı. Sonra kefen istedi. Kefeni öpüp başına koydu, yüzüne sürdü:
Ey benim Rabbim. Mâlik'im... Emrin başım gözüm üzerine olsun dedi.
Bu sözleri söyledikten sonra yüzünü kıbleye çevirdi ve uzandı.
Baktılar ki, Hakkın ircii "Rabbine dön." emrine ermiş ve ecel şerbetini içip canını teslim etmiş.
İmam hazretlerinin erkek evladı yoktu, kız çocukları vardı.(Ahmed erdaroğltı)
Dostları ilə paylaş: |