Çoğunlukla birden fazla kadın ve bazen de nadir olarak birden fazla kocaya sahip olma şeklinde ortaya çıkan çok eşlilik beşer toplumlarındaki çok eski geleneklerden biridir. İslam birkaç kocayı reddettiği gibi, birden çok kadınla evlenmeyi de birtakım dengelerle onaylamıştır. O dengeler ise şunlardır: Bir kocanın karılarının sayısını en fazla dört ile sınırlandırmak, kocayı eşleri arasında adaleti gözetmekle mükellef kılmak[1] ve onlara birlikte yatma hakkı vermek (her gece eşlerinden birinin yanında kalmak).[2] Buna rağmen, kadınla erkek arasında açıkça gözüken bu farklı yaklaşım, bu meseleyi Müslüman düşünürler için her zaman önemli ve açıklanması gereken bir konu hâline getirmiştir. Sonuç olarak, bu konuda zengin ve geniş eserlerle karşı karşıyayız. Şehit Murtaza Mutahharî’nin “Nizam-i Hukuk-i Zen Der İslam/İslam’da Kadın Hakları” kitabı bu konuda Farsça yazılmış olan en kapsamlı ve en akıcı kaynaktır. Bu kitabın on birinci bölümünde, çok eşliliğin (birden çok kadına sahip olmanın) toplumsal-tarihî kökleri ve dinî temelleri hakkında dakik bir tahlil ve açıklama sunulduğunu göz önünde bulundurarak, bu bölümde bu konuyu incelemeye gerek görmüyoruz ve dolayısıyla değerli okuyucularımızı adı geçen kitaba yönlendirerek burada sadece birkaç noktayı hatırlatmakla yetiniyoruz:
a) Şehit Mutahharî ve diğer Müslüman düşünürlerin vurguladıkları gibi, çok eşliliğin ortaya çıkışının temel faktörü ve İslam’da bunun caiz görülmesinin temel ilkesi, toplumsal zaruretler, özellikle de çoğu toplumlarda ve tarihî dönemlerde kadın sayısının erkek sayısından fazlaca artışı idi. Bu da sırf erkeklerin hakkı değil, kadınların hakkı olarak çok eşlilikten söz etmemize sebep oluyor. İşte bu nedenle, bu meseleyi kocanın karısına karşı sevgisinin azalması ve kadının kişiliğinin zedelenmesi gibi kişisel eğilimli ölçülerle değerlendirmek eksik bir değerlendirmedir ve bu değindiğimiz zaruretler karşısında bu gibi eleştiriler ve kusurlar birden fazla kadınla evlenmenin yasaklanmasının sebebi olamazlar. Aksine, onları gidermek için ahlakî ve kültürel olgunluk stratejilerine başvurmak gerekiyor.[3] Ayrıca bu kusurları büyütme ve çok eşliliğin çirkin olduğunu yayma konusunda medya propagandası gibi etkenlerin rolünü de inkâr edemeyiz; bu yaklaşım da normalleştirilmelidir.
b) Çok eşliliğin meşruiyeti dışında, onun iyi, benimsenen bir şey olup olmadığı da oldukça tartışma mevzusudur. Bu konu, kitabımızın sonundaki fıkhî meseleler içerisinde işlenmiştir.
[1] Nisâ, 3
[2] Vesailu’ş-Şia, c.15, “el-Kasm-u ve’n-Nuşuz-u ve’ş-Şikak” bablarından 4-6. babları, s.84-85
[3] Mutahharî, Nizam-i Hukuk-i Zen Der İslam, s.412 ve 442
İkinci Bölüm Aileyi Destekleme ve Gözetleme Fonksiyonları
1. Cinsel İhtiyaçların Tatmin Edilmesi
Cinsel ihtiyaçların tatmin edilmesi konusu tarih boyunca aile kurumunun asıl fonksiyonlarından biri olmuştur. Erkekler ve kadınların arasındaki farz edilen cinsel farklılıklar göz önünde bulundurularak, birçok toplumlarda kadınların cinsel zevklerine ve isteklerine daha az yer verildiği görülmektedir. [1] Batılı ülkelerde, hatta yirminci asrın başlarında kadınların, cinsel ilişkiden hiçbir tat almadıkları ve cinsel ilişkinin sadece erkeklerin kontrol edilmez bir güdüsü olduğu düşüncesi hâkimdi. Fakat 1920 yıllarında başlayan cinsel ihtiyaçlar alanındaki fizyolojik incelemeler, cinsel doyumun her iki taraf için önemli olduğu konusunu açığa çıkararak, eski düşüncenin değişimi için ortam hazırladı ve zamanla evlilikte eşlerden her iki tarafı memnun edici bir cinsel ilişkinin olması gerektiği inancı yaygınlaştı. Bütün bunlara rağmen, feministler de bu konu üzerinde durarak, görüşlerini bildirmiş ve takiplerini gerçekleştirmişlerdir. Feministler, cinsel eğilimlerin doyumunun erkeklik ölçülerine göre tanımlanmasından ve erkeğin cinsel saikinin (güdüsünün) kadının cinsel saikinden daha güçlü kabul edilmesinden yakınmaktadırlar. [2] Feministlere göre, kadınların cinsel eğilimi genelde görmezden gelinmiş veya erkeklerin ihtiyaçlarının tamamlayıcısı olma dışında anormal sayılmıştır. [3] Bu alanda feministlerin itirazı şu şekilde gerçekleşmektedir:
“Erkeklerin cinsel ihtiyaçlarına haddinden fazla önem vermek, kadınların cinsel ilişkiye girmeye razı olmalarının görmezden gelinmesine neden olmuştur. Sonuç olarak, erkekler eşleriyle zorla cinsel ilişkiye girme hakkını kendilerine verdiler. Bu iş ise gerçekte, kanunî ve kurumlaşmış bir cinsel tecavüzdür.”[4]
Bu konuyu dikkatle incelemek gerekirse eğer:
- Acaba İslam, ailede erkek ve kadının cinsel açıdan tatmin edilmesi konusuna farklı mı bakıyor?
- Eğer İslam bu alanda cinsiyet farklılığını kabul etmiş ise, bunu nasıl izah edebiliriz?
Bu mevzu ile ilgili ayet ve rivayetleri genel olarak incelediğimiz zaman, İslam’ın, eşinden cinsel olarak yararlanmayı kocasının kadın üzerindeki en önemli hakkı bildiği anlaşılmaktadır. Öyle ki bazı özel durumları göz önünde bulunduracak olursak, özellikle cinsel ilişkinin kadına zararlı olması (fıkhî anlamda zarar), kadın veya erkeği ihram halinde olması, farz oruç tutmuş olması, camiler gibi kutsal yerlerde olması, kadının hayız veya nifas (loğusa) halinde olması vb. gibi durumların dikkate alınması dışında bu hak için önemli bir sınırlandırma getirilmemiştir. Hatta cinsel birliktelik, kadın tarafından temin edilmediği takdirde, kocasına ondan yararlanmak için nafakayı kesmek, ruhî ve bedenî cezalandırmalara başvurmak gibi yasal yetkiler İslam tarafından verilmiştir.
Bu alanda diğer bir önemli nokta şudur: İslam erkeklerin meşru cinsel doyumlarını aile çerçevesinde ve tek eşlilik örneği ile sınırlandırmamış, aksine, erkeğin birden fazla karısı olmasına ve geçici evliliğe izin vererek onun için nispeten geniş bir alan kılmıştır. Bunun karşısında, kadının kocasından cinsel anlamda yararlanması kurallar dâhilinde caiz olarak bildirilse de, kadının eşi üzerindeki “hakk”ı olarak kabul etmek daha sınırlı bir dairede gerçekleşmiştir. Kadının birden çok kocası olması olgusunun yasaklanması da evlilik haklarındaki cinsiyet farklılıklarının diğer bir boyutudur.
Bu bölümde, erkekler ve kadınların, çok eşlilik ve geçici evlilik alanlarındaki farklı ahkâm ve hakları olasılığını göz önünde bulundurarak, kadın ve erkeğin cinsel haklarını incenleyeceğiz.[5]
[1] Goode, Tehe Family, P.15.
[2] About ve Walas, kadınlar sosyolojisi, s.135
[3] Ramazanoğlu, Feminism and the Contradictions of Oppression, P. 64
[4] About ve Walas, kadınlar sosyolojisi, s.135
[5] 1- Fakihlerin literatüründe “hukuk” kavramı, “ahkâm” kavramı karşısında kullanılmaktadır. Bu ikisi arasındaki fark ise şudur: “Hukuk”, başkasına intikal edilebilirken veya düşürülebilirken, “ahkâm” böyle değildir. Ama buradaki konumuzda bu özel terim kastedilmemiştir. Hukuk burada ahkâmı da içeren daha geniş bir anlamda kullanılmıştır. Nitekim rivayetlerde de bu geniş anlamın talak hakkı gibi tabirlerde de kullanıldığını görmekteyiz. Oysaki birinci terime göre, talak ve boşamanın kocanın hakkı değil, kocaya özgü kılınmış olan düşürülmez ve başkasına da intikal edilmez şerî bir hükümdür. Dolayısıyla cinsel hukuk kavramı iki şeyi kapsamaktadır: 1- Hak sahibi tarafından düşürülebilecek haklar. 2- Değiştirilemez ve başkasına intikal da edilemez hükümler. Bunun kendisi de ahkâm-i vaz’î (cinsel konularda kocanın karısının sorumlusu olması gibi) ve farz veya müstehap olan ahkâm-i teklifî olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır
Dostları ilə paylaş: |