ANSİKLOPEDİSİ
nâşının yerinde yeni yaptırdığı binaya taşındık-dan sonra bu eski Donanma Cemiyeti binası da bir müddet sonra yanındaki diğer bir kaç bina ile birlik de yıkdırıldı, ve yerine zamanımızda-ki büyük han, «T.H.K. (Türk Hava Kurumu) İş Hanı» yapıldı.
İmparatorluğun bütün vilâyetlerinde Donanma Cemiyeti şubelerini o yerin en seçkin simaları bir vatan borcu olarak fahrî idare ettiler ve o namuslu eller aracılığı ile Cemiyete büyük para bağışları toplandı. Cemiyet «Donanma Mecmuası» adı ile bir dergi çıkardı (B.: Donanma Mecmuası), bu mecmua da o devrin hem en güzel dergilerinden biri oldu, hem vatandaşın donanına üzerine yakın ilgisini sağladı, hem de, önemli olmasa bile Cemiyete gelir sağladı. Cemiyet yine, hem propaganda vâsıtası, hem de küçük bir gelir işi olarak «Donanma» adı ile sigara kağıdları yaptırarak sattırdı.
Donanma Cemiyeti Birinci Cihan Harbi sonunda 1918 mütârekesini tâkib eden karanlık işgal yıllarında âtıl kaldı, dağıldı, kapandı. Cumhuriyet devrinde de, Türkiyenin donanması adetâ hiçden ihya edilirken bu büyük iş bir devlet işi olarak ele alındı; halkın ilgisi, yardımı yeni ve çok çok önemli bir harb silâhı üzerine çekildi ve bir «Tayyare Cemiyeti» (Türk Hava Kurumu) kuruldu.
Aşağıdaki notlan Türk Ansiklopedisinden naklen ekliyoruz: «(Tüzüğündeki adı ile Donan- ' mayi Osmânî Muaveneti Millîye Cemiyeti) Osmanlı Donanmasını kalkındırmak amacı ile 1909 -1919 yılları arasında başarılı çalışmaları görülen bir dernektir... 2. Meşrutiyetin ilânından sonra donanmanın yeniden kurulması için büdceye iki milyon altın liralık bir ödenek konmuş ise de bu para ile işin başarılamayacağı görüldü. Önce Tanin Gazetesi «Enver» ve «Niyazi» adlarını taşıyacak iki kruvazör satın alınması için halkdan iane toplama işine girişdi. Bu teşebbüs geniş halk yardımını sağlayacak olan Donanma Cemiyetinin kurulması yolunu açdı. Otuz yıldan beri Haliçde yatmakda olan Osmanlı Donanması 4 temmuz 1909 da Haliçden çıkarak eski türk denizciliğine geleııeğince Sarayburnu önünde bir geçid resmi yapdı. Köhnemiş gemilerin bu hazin töreni İstanbul halkını heyecana getirdi; önce îkinci Belediye Dâiresi sağlık şubesinde Dr. Hafız ibrahim, -Dr. İsmail Hakkı, Dr. Papa-dupulo ve başmühendis Hâsim Beyler arasında
DONANMA
her yurtdaşdan l kş. toplanması yolunda bir teşebbüse girişildi. Bu hamiyetli zatlere Tercümanı Hakikat Gazetesinin başyazarı Hüseyni Kâzım Bey de katıldı ve bu gazete bu yardım işini destekledi. Halk çok yakın ilgi gösterdi, fakat yardımın devamlı olması için bir cemiyet kurulması gerekdiği görüldü ve 19 temmuz 1909 da Donanmâyi Osmânî Muaveneti Millîye Cemiyeti kuruldu, (cemiyetin idare kurulunu Yağ-cızâde Şefik Beyin başkanlığında servetleri ve hamiyetleri ile tanınmış simaları teşkil etti); devrin pâdişâhı Beşinci Sultan Mehmed Reşad da cemiyeti himayesine aldı. Cemiyetin topladığı paralar ile ilk hamlede yep yeni ve zamanının en süratli gemilerinden dört küçük torpido satın alındı ki isimleri Yadigârı Millet, Gayreti Vataniye, Numûnei Hamiyet ve Muaveneti' Millîye'dir. Cemiyet çeşidli gelir kaynaklan, halk ianesi ve devlet yardımı ile iki sene içinde 1,720,299 altın lira topladı, bu para ile de Barbaros ve Turgud Reis zırhlıları ile Midhat Paşa ve Giresun taşıt gemileri satın alındı, ingiliz Vikers - Armstrong firması ile Gölcükde yeni bir tersâneni-n kurulması için anlaşmaya varıldı, ve bu firmaya ayrıca Reşadiye ve Sultan Osman isimlerinde iki dretnot sipariş edildi ve bu iki azametli geminin parasının büyük bir kısmı ödendi. Fakat bu sırada, 1914, Birinci Dünya Harbi başladı, gemilerimiz bitmiş olduğu ve parası da ödenmiş olduğu ve Osmanlı Devleti de harbe girmemiş olduğu halde İngiltere bu iki türk gemisini müsadere ederek kendi donanmasına kattı. (Bu muamele türkler üzerinde îngiltereye karşı derin bir kırgınlık uyandırdı, O sırada Akdenizde bulunan ve Türkiyeye sığınan Goben ve Breslav adalarında iki alman harb gemisinin Türkiyeye satılması ve türk bayrağını çekmesi, başda İstanbullular bütün türkleri sonsuz bir meserretle teselli etti, alınanlara karış öylesine bir sempati doğdu ki o zamanın hükümeti Osmanlı Devletini Almanyanın yanında o müdhiş harb ateşi içine avâmî bir millî tasvib ile kolaylıkla attı, İst. An). Donanma Cemiyeti vatanî vazifesine harb içinde de devam ederek mütâreke yıllarında 8 Şubat 1919 tarihli bir irâdei seniye ile kapatıldı» (Türk Ansiklopedisinden naklen).
Şu satırları da aynı ansiklopediden aynen alıyoruz : «Nato'nun kurulmasından sonra Ak-denizdeki Nato üyelerinin deniz, hava ve kara kuvvetlerinin ortak savunma plânına göre dü-
DONANMA
— 4698 —
İSTANBUL
ANSlKLOPEDÎSÎ
— 4699 —
DONANMA
zenlenmesinin bir sonucu olarak Türk Deniz Kuvvetlerinin daha ziyâde savunucu bir karaktere bağlanması Doğu Akdenizde Türk-Yunan dengesinin Yunanistan yararına bozulmasına yol açmış ve bu gerçek türü aydınlarınca dikkatle izlenmeye başlanmışdı. Kıbrıs konusunda Türkiye ile Yunanistan arasında çıkan anlaşmazlık, deniz kuvvetleri bakımından bu dengesizliği bütün açıklığı ile ortaya koyunca, bu defa Cumhuriyet Gazetesi «Başkalarının verdiğini millet yapar» adı altında yeni bir kampanya açdı, böylece yeni bir Donanma Derneği kurulması ortaya çıkmış oldu» (Türk Ansiklopedisi 1966). Bu satırların yazıldığı sırada, 1967, bu kampanya maalesef tavsamış bulunuyordu; 1908-1909 ve 1918-1923 yıllarının asîl milli heyecanları içinde bulunmadığımız acı bir hakikattir.
Hüsnü KINAYLI
DONANMA MECMUASI — Donanma Cemiyeti tarafından propaganda organı olarak çıkarılmış resimli edebî, tarihî ve fennî bir mecmuadır. Önce 17 X 25 eb'admda 80 sayfalık (6 formalık) kitab şeklinde ve aylık olarak çıka-rılmışdır. İlk nüshası 1910 (rumî 1326) yılı mart ayında çıkmışdır. ilk sayfasında devrin pâdişâhı Beşinci Sultan Mehmed Reşadm yazlık beyaz amiral üniforması ile bir resmi vardır; mecmuanın bu nüshası ile müteakib nüshalarında Donanma Cemiyetinin idare meclisini teşkil eden zatler halka resimleri ile tamtlmış, cemiyetin muhtelif şubelerinde faaliyet gösteren kimselerin toplu veya münferid resimleri konmuş, halk, esnaf teşekkülleri ve müesseseler tarafından- cemiyete yapılan nakdî yardımların listesi de, meç-
muanın 80 sayfalık metnine ilâve edilen 20-25 sayfalık bir kısımda ilân edilmişdir; bu ilâve kısımda ayrıca cemiyetin mâlî hesabları da halka açıklanmışdır.
idarehanesi cemiyetin İstanbuldaki merkezi umumî binasında olan mecmuaya o devrin en seçkin kalemleri yazılar yazmışlar ve telif haklarını almamışlar, cemiyete terketmişlerdir.
Donanma Mecmuası bu şekli ile 48 nüsha (mart 1910 — Şubat 1914) çıkmışdır. 1914 martında şekli değiştirilerek haftalık mecmua olmuşdur, ve 25X35 boyunda bir kâğıda basılarak 16 sayfa olarak çıkmışdır; «edebî ve târihi» hüviyetinden de uzaklaşarak Birinci Cihan Harbi içinde bir aktualite magazini olmuşdur. Beyaz kâğıd yerine bâzan sarı bâzan de penbe kâğıdla-ra basıldığına'göre Donanma Cemiyetinin kâğıd bulmakda sıkıntı çekdiği aşikârdır.
Donanma Mecması haftalık olarak da 142 nüsha çıkmış, 1917 yılma kadar devam edebil-mişdir, gördüğümüz son nüshası İstanbulda Hakkı Tarık Us Kütübhanesinde koleksiyonunda 190 sayılı nüshadır.
Bu mecmuanın koleksiyonu devrinin tarih vesikası kiymetini taşır.
Hüsnü KINAYLI
DONANMA SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Büyük Adanın sokaklarından, adanın kuzey-doğu bölgesinin iç kısmında Gazimihal Sokağı ile Güzeller Sokağı arasında uzanır; yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (ocak 1967).
DONANMAYI HÜMÂYUN — İstanbulun fethinden az sonra Osmanlı Tersanesi îstanbul-da Kasımpaşada kurulmuş (B.: Tersane; Kasımpaşa) ve devletin deniz kuvvetlerinin, donanmasının merkez üssü bu taht şehri olmuşdur. Önce çekdiriler (Kürekli gemiler), sonra kalyonlar (Yelkenli gemiler) devirlerinde Tersanede ve çekek-kalafat yerlerinde harb gemilerinin inşâsı, azebler ve kalyoncular diye anılan bahriyelilerin renkli ve gürültülü hayatı, onların odaları-kışlaları, kahvehaneleri, hamamları; Donanma ve Tersane ile ilgili kürekciler, yelkenciler, gomancılar, halatçılar, makaracılar gibi esnaf ile çarşıların kurulması ve bu çarşılar-daki esnafın hayatı, Donanmanın sefere çıkışı ve seferden dönüşünde yapılan ananevi merasim dolayısı ile Donanmâyi Hümâyunun istanbul tarihinde hâtırası zengin ve önemlidir (B.: Cebeciler Köşkü, cild 6, sayfa 3406).
Çekdiriler (Kürekli gemiler, Kadırgalar) devrinde Donanmayı Hümâyun üç büyük kısımdan mürekkebdi:
1. Tersane Gemileri — Devlet tarafından in
şâ ve teçhiz edilen gemiler; istanbul Tersanesi
ne, üssüne bağlı ana kuvvet;
2. Bey Gemileri — Deniz seferlerine me
mur edilegelmiş yalı boyu sancak beylerinin
inşâ ve teçhiz ettirmeye mecbur oldukları harb
gemileri; (devlet bu gemilerin ancak topları
nı, lengirlerini ve bir sancak beyine tedâriki
imkânsız bâzı âletleri verirdi, sancak beyleri
kendi gemileri ile ana kuvvete, Tersane Gemi-
lerine belli bir limanda, Anadoluda Çeşmede, Kümelinde Navarinde toplu olarak katılırlardı), İmparatorluğun sahilleri boyunca serpilmiş bir deniz kuvveti;
- 3: Magrib Gemileri — İmtiyazlı eyâletler olan Trabülüs Garb, Tunus ve Cezayir Gemileri; (Deniz akıncıları).
Bu devirde İstanbulun donanma adına dâima göre geldiği gemiler Tersane Gemileridir; bir bey gemisi veya magrib gemisi İstanbul Limanına nadiren gelirdi. Tersane gemileri, deniz, seferi mesvimi sonunda İstanbula döner, limanı, taht şehrini, pâdişâhın sarayını ananevi törenle selâmlar, an'anevi törende karşılanır, kışı, Haliçde, Tersane önünde demirli geçirir, " gemiler teker teker reviziyondan geçer, tamire muhtaç olanları tamir görür, hepsi kalafatlanır, ve tesbit 'edilen noksanlar tamamlanırdı; bu bakımdan Tersane, donanma İstanbulda iken, eri faal devrini yaşardı. Deniz seferi mevsimi ' başinda da, yine ananevi merasimle "Akdenize yahud Karadenize çıkardı.
Önemle kaydedelim ki harb filolarının çekdirilerden, kürekli gemilerden kurulduğu devirde (XVII. yüz yıl ikinci yarısına kadar) kalyonlar, yelkenli gemiler de vardır; fakat kalyonlar ticâret gemisi olarak kullanılmakda; donanmanın erzak - ağırlık gemileri de kalyonlar olmuşdur (B.: Çekdiri, cild 7, sayfa 3802; Kalyon).
Çekdiriler devrinde, «Azeb» adı verilen bahriye askeri, gemilerin ancak seyrü seferi, manavraları ile meşgul olmuşlar, gemilere
vrr\
iv
$ y
Donanma Mecmuasının son kullandığı başlık
Geçen aaır ortasında Donanmâyi Hümâyun Büyükdere Koyunda; l — Yenimahalle; 2 — Boğaz ağzı; 3 — Ceneviz Kalesi; 4 — Yûşa Tepesi; 5 — Beykoz; 6 — Orhâniye; 7 — Arkadi; 8 — Aziziye; 9 — Mahmudiye; 10 — Osmaniye; 11 — ?; 12 — Fethi Bülend; 13 — İclâliye; 14 — Avnillâh; 15 — Muini Zafer, ve Şirketi Hayriye Vapurları.
(Resim : Bir İtalyan gravüründen Behçet Cantok eliyle)
DONANMA
— 4700 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 4701 —
DONANCA
cenkçi olarak yerine, icâbına göre yeniçeriler, kapukulu sipahileri ,ve timarlı sipahiler ve topçular bindirilmişdir (B.: Azeb, Azebler, Azebler Ocağı, cild 3, sayfa 1674).
Çekdirilerin tamamen kalkarak Donanmayı Hümâyunun yelkenli gemilerden, kalyonlardan kurulduğu devirde yalyoncular, gemilerin hem mutahassıs gemileri, hem de deniz cenk askerleri olmuşlar, dolayısı ile kalyoncular, eski azeblere nisbetle Istanbulda çok daha kalabalık olmuş, Bu suretle Tersaneli de denilen kalyoncular; zamanımızın tâbiri ile «Bahriyeliler» îstanbulda, bilhassa Kasımpaşada, Hasköyle, Ceşmemeydanmda, Galatâda günlük hayatın eıı ön safında simalar olmuşlardır (B.: Kalyoncular); son yeniçerilerin yamsıra kabadayılık ve zorbalık yollarında büyük zabıta vak'alsrının da kahramanları olmuşlardır.
XIX. yüz yılın ortasında da kalyonların yerini buharlı harb gemileri, zırhlılar, zırhlı firkateynler, korvetler almış, donanma efradına da artık «Bahriyeli», «Efradı Bahriye», veya kadimden devam ede gelen «Tersaneli»
isimleri verilmişdir (B.: Bahriyeliler, cild 4, sayfa 1867).
DONANMAYI HÜMÂYUN ALBOMU —
ikinci Sultan Abdülhamidiıı son saltanat yıllarında «Kütübhânei islâm ve Askerî» sahibi îb-rahim Hilmi Bey tarafından çıkarılmış resimli bir donanma mecmuasıdır, Türkiyede çıkmış ilk donanma mecmuasıdır; arşivimizdeki ilk nüshası hicrî 1320 (Milâdî 1902-1903) tarihini taşımaktadır (B.: Çığıraçan, ibrahim Hilmi, cild 7, sayfa 3891).
Bir nüshası kapak içinde 34X25 boyunda 10 asyfa olup nüshası 60 paraya satılmışdır.
Birinci nüsha Mesudiye Zırhlı Firkateyni ile Mecidiye Kruvazörüne tahsis edilmişdir.
Mecmua yanlamasına açılır şekilde tertib edilmiş olup birinci sayfası bir iç kapakdır. ikinci sayfaya bir takdim yazısı ile Mesudiye Zırhlısının resmi ve bu resmin iki yanma iki harb gemisi hakkında bilgi notları konmuşdur; geri kalan sekiz sayfanın yalnız bir yüzlerine
5 resim basılmış, bu sayfaların arka yüzleri boş bırakılmışdır. Resimler. şunlardır :
3. Sayfada : Mecidiye Kruvazörü,
5. sayfada : .Mesudiye Zırhlısı,
7. sayfada : Mecidiye ve Mesudiyenin, ve Mecidiyenin önden • görünüşü.
9. sayfada : Mecidiye güvertesinde zabitan ve efrad.
Mecmua «Ger ar d Freres» Matbaasında ba-sümışdır, bu matbaanın Fransada olduğunu tahmin ediyoruz jklişeleri ototipi usulü ile y&" pılmış resimlerin yabancı memleketde basıla-larak resim altı yazılanın ve notların İstan-bulda basılmış olduğu söylenebilir.
Bu albonun ikinci ve şâir nüshalarına rastladık. Donanma kuvvetinden dâima çekinmiş olan devrin pâdişâhı tarafından hoş karşılanmamış ve müteşebbisi bu albomun neşrinden vaz geçmiş olabilir.
Hüsnü KINAYLI
DONANMAYI HÜMÂYUNUN KORSAN TENKİLİNDEN DÖNÜŞÜ MERÂSÎMÎ — Çek
diriler ve kalyonlar devrinde korsan takibine
çıkan Donanmâyi Hümâyun gemileri sefer dönüşü İstanbul Limanına girerken direklerini asılmış korsan cesedleri ile donatırdı. kakalanan liman korsanları da, limanda, yahud Tersane önünde bir harbgemisinin direğine asılarak îdam edilirdi. Bazan da yakalanan korsanlar zabtedilmiş kendi korsan gemilerinin direklerine asılardı; aşağıdaki satırları Cevdet Paşa Tarihinin hicrî 1207 vak'aları arasından alıyoruz : «... bu yazın Kaptanderyâ. Hüseyin Paşa Akdeniz izbandidlerini urub kahrü tenkil ettik-den sonra işbu yedi senesi saferinin on ikinci günü (29 eylül 1792) Donanmâyi Hümâyun ile Akdeniz eşkiyasından ahzetmiş olduğu küçük ve büyük onbeş kıt'a korsan sefinelerinin cıva-dıralarma tutulan bâzı eşkiyâyı salbedüb bu hey'etle Donanmayı Hümâyunu Yalı Köşkü (Cebeciler Köşkü) önünden geçirip âdeti câriye üzere Yalı Köşküne çıkıp hâkipâyi şahaneye yüz sürerek kendisine samur kürk giydirildi ve asâkiri bahriyeye atâyâyı vefa ita buyu-ruldu...».
DONANMAYI HÜMÂYUNUN KÖPRÜLERDEN ÇIKIŞI MERÂSÎMÎ — Haliç asırlar boyunca Donanmayı Hümâyunun da limanı ol"
Donanmâyi Hümayun Albomunun iğ kapağı
Korsan takibinden dönen bir kadırga (Resim : Nezih)
DONDURMA
— 4702 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4703 —
DONİZETTİ PAŞA
muşdur. Halicin iki yakasını bağlayan ilk köprü hicrî 1252 (M. 1836-1837) yılında Galata tarafında Azeb kapusu ile İstanbul tarafında Uri-kapanı arasında yapıldı; Donanmayı Hümâyunun yattığı Kasımpaşada Tersane önü bu köprünün arkasında kaldı; _o yıllar buharlı gemilerin Osmanlı Donanmasına .girmek üzere bulunduğu devirdir; Hayrâtiye adı verilen bu ilk Haliç Köprüsünün ortasında, Donanma gemilerinin girip çıkması için açılır kapanır bir geçid yapıl-mışdı. Hicrî 1260-1261 (M. 1844-1845) . arasında Galatada Karaköyü Istanbulda Eıninönüne bağlayan ikinci Haliç ..Köprüsü yapıldı; o tarihde ise Donanma tamamen buharlı gemilerden, zırh h firkateynler ile korvetlerden mürekkebdir; bu köprünün ortasında da Halice girip çıkacak büyük gemiler, bilhassa-donanma .zırhlıları için açılır kapanır bir .geçid yapıldı, Haliçdeki Donanmanın ortalarından açılan köprülerden geçip dış limana, Marmaraya. çıkması .istanbul halkına, meraklı ve heyecanlı bir seyir sahnesi olurdu, halk liman kıyısına dolar, aşırı meraklılar sandallara binerler, donanma gemileri bayraklarla donanır, her geminin efradı, kar gibi beyaz bahriyeli formalar, başlarında al fesleri, bellerinde al kuşakları ile ve çıplak ayaklarla direkere tırmanırlar, gemilerin canlı süsleri süsleri olurlardı; donanma köprülerin geçidle-rinden halk tarafından çılgınca alkışlanır, Ka-raköy Köprüsünden çıkarken de Şirketi Hayriye ve İdârei Mahsûsa vapurları tarafından düdüklerle selâmlanırdı.
ikinci Sultan Abdülhamid zamanında Do-nanmâyi Hümayun uzunca bir zaman Haliçde demirli, âtıl kalmış, efradı bahriyenin tâlim ve terbiyesi de ihmal edilmişdi; Çankırıh Hacı Şeyhoğlu Ahmed Kemal Bey (B.: Çankırıh Hacı Şeyhoğlu Ahmed Kemal Bey) «Görüp işittiklerim» isimli hâtıralarında şunları yazıyor :
«189771898 Yunan Harbinde zırhlıların Ha-liçden çıkışını Unkapam Köprüsünden seyrediyordum. Tesadüfen yanımda kısa boylu, ak sakallı bir zât vardı; bir aralık kolumu çekerek :
— Aman kaçalım., şimdi gemi köprüye tos
layacak !... dedi.
«Bahsettiği gemi Mesudiye Zırhlısı idi ve henüz Ayvansaray önünde idi; bu ihtiyar zât:
— Hey gidi günler hey!., biz, on dört kişi
bir tarafda, ondört kişi diğer tarafda, Mahmu-
diyenin dümenini kullanırdık, bunlar dümenci parmakla idare olunan gemiyi kullanamıyorlar !... dedi.
«Ve hakikaten o gün Mesudiye Zırhlısı Un-kapanı Köprüsüne carpdı...» (Görüp işittiklerim).
Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzinin aşağıdaki
iki kıt'ası da, Yunan Harbi dolayısı ile Donân-
mâyi Hümâyunun Haliçden çıkışını tasvir yo
lunda yazılmış olacakdır : .
Başlarında al fesler, bellerinde al kuşak Cümlesi yalın ayak, ak dimiden forması Tanı beşyüz behriyeli tığ gibi şehbaz uşak Donanmışdır zırhlının direk seren arması
Kimi ejderi bahrî kimi deniz hizberi Zeberdest fetâîardır güzellerin scrverî Ol serenbaz cundabaz bahriye neferleri Alkışları çok yaşa pâdişâhım duası
DONDNRMA, DONDURMACILAR — «Kar (Buz) içinde döndürülmekle buz hâline geçirilmiş limonata, şerbet ve şekerli süt ki yazın serinlik vermek için yenilir; limonlu, vişneli, ka-yısılı, çilekli, kaymaklı dondurma» (Türk Lügati).
Eski türk usûlü ile dondurma yapmanın tarifi bu İstanbul Ansiklopedisinin konusu dışında kalır. Zamanımızda dükkânlarda satılan dondurmalar hemen istisnasız makinalarla yapılan «İtalyan Usûlü» ve «Amerikan Usûlü» dondurmalardır; kabul etmelidir ki bu yabancı usûlü dondurmalar türk dondurması kadar nefis değildir. Zamanımızda eski türk usûlü dondurmayı yalnız seypyar satıcı dondurmacılar yapmaktadır ki bunların içinde meyvada, sütde, şekerde dondurmanın hakkını vermelerini dondurmaları en namlı dondurmacı dükkânlarının dondurmasına tercih elidilir (B.: Ayak Esnafı, Dondurmacılar, cild 3, sayfa 1398).
DONDURMACI CİVANI Kalender meş-reb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedileıı esnaf güzelleri arasında Dondurmacı civanlarına da rastlanır; şehrengiz yollu yazılmış «Hûbannâmei Neve-dâ» adını taşıyan manzum mecmuada Dondurmacı Civanı şu ebyitlerle övülmüşdür :
Dilber yosma kesim arnavud oğlan Debre dağlarından inmiş gazâlan İsmi şerifidir Topuklu Mestan Ya altunbaş Remo Samurkaş Destan Pabucu püsküllü ak keçe külah Kârbânı aşk vurur kâfir pür silâh
DONİZETTİ PAŞA (Giuseppe) — Muzikai Hümâyunun (Osmanlı Saray Bandosunun) kurucu denilmeye lâyık italyan asıllı ünlü mûsiki muallimi, bando şefi; Türkiyede batı müziği uğraşan saz icr akar l arının ilk kuşağını yetiştiren sanatkâr, ve Türkiyeye ikinci bir vatan gibi bağlanmış bir sîmâ; 1788 de kuzey İtalyada Alp Dağlan eteklerinde Bergamo kasabasında da doğdu, ünlü italyan opera besteci Gaetono Donizettinin (1797-1848) dokuz yaş kadar büyük kardeşidir ilk musikî derslerini amcası Carini (Karini) den aldı. Birinci Na-paleon tarafından kuzey İtalyanm işgaalinden az sonra, 1808 de, yirmi yaşında iken askere alındı, imparatorun ordusunda 7. İtalyan Alayının bando efradı arasında Napoleonun Avusturya ve İspanyadaki bütün muharebelerine iştirak etti, ve Napoleona o kadar sadakat ile bağlandı ki, imparator Fontaineblean (Fon-tenblo) da tahtdan çekilip Elbe Adasındaki menfasına gön'derilir iken küçücük bir bando takımının içinde ve kendi isteği ile o da El-
Giuseppe Donizetti Paşa (Resim : Sabiha Bozcalı)
beye gitti; Napoleon bu adadan gizlice Fran-saraya döndüğü sırada da aynı küçük gemide, bir birlikde, imparatorun yanında bulunan, tarihde 100 gün saltanatı diye anılan bu devirde de Waterloo Muharebesine iştirak etti ve Na-poleon'un kesin mağlûbiyetinden sonra 1815 27 yaşında memleketine döndü. Sardunya (Pi-yemonte) kırallığı ordusunda bir alay bandosunun şefliğine tâyin edildi (B.; Muzikai Hümâyun).
1826 da ikinci Sultan Mahmud Yeniçeri Ocağını kaldırdıkdan ve Arâkiri Mansûrei Mu-hammediye adı ile yeni türk ordusunu kurduk-dan sonra, Sarayda Enderunu Hümâyundaki gençlerden bir bando takımı kurdu, bu bando, batı memleketlerinde askerî bandoların örneğinde ilk türk askerî bandosu oldu, ve öğretmen şefliğine Manguel adında bir fransız tâ-tin edildi, fakat bu zat, Enderunlu gençlere hiç bir şey öğretmedi, bunun üzerine Sardunya (Piyemonte) Devletinin îstanbuldaki elçisinin tavsiyesi ve aracılığı ile Giuseppe Donizetti Is-tanbula davet edildi, ve sanatkâr İstanbula getirmek için sureti mahsusada yelkenli bir os-manlı gemisi gönderildi. G. Donizett'nin hoca-ve şeflik kiymetleri hakkında o güzel şeyler anlatılmışdı ki, sanatkâr 17 eylül 1828 tarihinde îstanbula geldiğinde pâdişâh kendisini görmek için aynı günde huzuruna davet etti, fevkalâde iltifatta bulunarak ilk türk bandosunun teıennümlerini dinlemek için duyduğu iştiyaki anlatdı. Değerli muallim - şef de, geceli gündüzlü bir kaç ay sonra ikinci Sultan Mahmu-da italyan operalarından ve batının en güzel marşlarından seçilen parçalarla bir konser dinletti, Sultan Mahmud aşın derecede hoşnud oldu.
Pâdişâh 1828-1829 kışım Rami kışlarında, 1829 yazım da Tarabya Çayırında çadırlı ordu-gâhda, yeni kurduğu ordunun başında geçir-mişdi, ki o tarihde Osmanlı Devleti Rusya ile harb hâlinde idi G. Donizettinin idaresindeki ilk türk bandosu da padişahın yanında idi; o sırada Osmanlı Devleti hizmetinde bulunan ingiliz asıllı Amiral Adolplus Slade Paşa G. Do-nizettiden şöylece bahsediyor : «... Türk askerî bandosu Karadeniz Boğazı sahilinde (Trab-yada) Rossi'ni'nin havalarını çalmaya başladı. Bando muallimi olan Piyemonteli Profesör Sinyor Donizettiye gerçekde nşeref verecek kadar güzel çalıyordu. Yemekden kalkarak
BORA (Celâl)
470S
— 4704
nin, himâyesi ve dikkatli, imanlı terbiyesi altında yetişmişdir. Harputda Mazhariye Mektebinde (1912), Elazığ Askerî Rüşdiyesinde (1915), Erzincan ve îstanbulda Kuleli Askerî idadilerinde (1918) okudu, 16-17 yaşlarında, çocuk sayılacak çağda Anadoluda Millî Mücadeleye teymen olarak katıldı, zaferden sonra meslekî tahsiline devam ederek 1928 de Harb Okulunu bitirdi. Orduda kademe kademe mümtaz bir asker olarak yükseldi, 1950 de Piyade Okulu Talimname Kurulu Başkanı iken 241. Piyade Alayı kumandanlığı ile Koreye gönderilen Türk Tugayı ile yurdundan o çok uzak ülkede milletinin askerî şerefini temsil ede&ı sımalardan biri oldu; Türk Tugayının Korede ateş hattına girdiği ilk günden itibaren Celâl Dora adı, 8. * Ordunun şöhretlerinden biri oldu, sırası ile :
-
: 24 kasım - 7 aralık 14 gün devam eden
ve Kunuri Muharebesini de içine alan taarruz,
düdafaa ve çekilme muharebelerinde,
-
: 11 aralık 1950 - l ocak 1951, 21 gün de
vam eden Kimpo mevzileri savunma muhare
belerinde,
3: l ocak - 6 ocak 1951 Kimpo'dan Şonan şehrine kadar çekilme muharebelerinde,
Albay Celâl Dora (Resim : Sabiha Bozcalı)
DONSUZ ASKER
bandonun çalmakda bulunan saray (Trabya Kasrı) rıhtımına gittik. Burada bandoyu teşkil eden türklerin ne kadar gene olduklarım vealafranga sazları ne büyük bir alışkanlıkla kullandıklarını görerek hayret içinde kaldım. Prefesör Donizettinin anlattığına göre bu gençlerin muzikayı öğrenmekte heves ve istidadla-rı İtalyada bile hayreti mûcib olacak derecede yüksekdi : Bu, türklerin yaradılışlarında mûsikiye olan alâkalarını göstermektedir».
G. Donizetti İkinci Sultan Mahmuda bir de «Mahmudiye Marşı» besteledi ve pâdişâhın şahane hediyelerine nail oldu. 1839 da Osmanlı tahtına Sultan Abdülmeeid cülus ettiğinde, yeni pâdişâha da bir «Mecidiye Marşı» besteledi: gene pâdişâh bestekâra üzerinde elmasla işlenmiş turası bulunan bir tütün tabakası hediye etti, 1841 de de G. Donizettiye albaylık rütbesi verildi, pek az sonra da liva, «Paşa» oldu. Bey oğlunda Aşmalı Mescidde ailesi ile birlikde pek mükellef döşenmiş ahşab bir konağa yerleştirildi, ki değerli sanatkârın zevcesi ile Andrea adında bir oğlu vardı; ki bu konak 1925 de yık-dırılmışdır.
Değerli sanatkâr 12 şubat 1856 da İstanbul-da vefat etti. Pâdişâhın emri ile muhteşem bir cenaze alayı ile kaldırıldı ve bu alaya yetişdir-diği, kurduğu bando, Muzikiai Hümâyûn iştirak etti.
Bibi.: Türk Ansiklopedisi; Gilberto Primi, Giüsoppe Donizetsi Paşa; Haluk Y. Şehsüvaroghı, 19. asırda İs-tanbuMa italyan sanatkâlari.
DONSUZ ASKER — 1853 Kırım Harbinde İngiltere, Fransa ve Sardunya devletleri müttefiklerimiz olarak Rusyaya karşı harbe : girmişler, Kırıma gönderdikleri ordular deniz yolu ile İstanbuldan geçmişdi; İngiliz ordusu içinde bir îskoçya Alayı, pantalon yerine giydikleri kısa entarileri ve gaydalardan mürekkeb bandoları ile İstanbul halkının aşırı derecede ilgisini çekmişdi; diz kapaklarından yukarı, entarileri altında bacakları çıplak olduğu için iskoçyalılara «Donsuz Asker» adı takılmış idi. Meşhur «Kâtibim» türküsü de o sıralarda çıkmış, bu türkünün nağmesi, bestesi de Donsuz Askerin gaydalarla çaldığı bir iskoç marşından alınmışdı (B.: Kâtibim Türküsü); aşağıdaki beyitleri manzum Sivastopal Tarifinden alıyoruz ;
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |