İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə12/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   91

Tekke odalarının önündeki ruvakm sütunları baklava başlıklıdır.

Yeniçeriler Caddesi üzeri/ndeki medrese kapusunun kemeri üstünde manzum metni şâir Dürrî'nin talik hat ile yazılmış bir kitabesi vardır (B.: Dürrî); Hadikatül Cevâmi bu kitabenin yalnız tarih mısraını almış ve şair için de «mısraı iktibas et-mişdir» diyor; aslında o mısra Hazreti Alinin meşhur bir sözüdür; şâir, cami yapıl-

Çarşukapusunda Çorlulu Ali Paşa Külliyesinin sadece bir fikir vermek için kaba taslak

(Plân: Hüsnü)

plânı.


ıÇORLULU YALI3I

-— 4108 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSÎ

4109

CORUM VAPURU YANGINI




dığmda bir kâmil kişinin Hz. Aliyi rüyasında gördüğünü, ve o rüya içinde bizzat Hz. Ali tarafından bu sözün binaya tarih düşdüğünün hatırlatıldığını anlatıyor; kitabe metni şudur:

Destûri kerem perver sadri nasfet küster Serdârı hayr yaver yâni Ali Paşa

Ol âsafı derya dil hayrata olub mail

Koydu bu. cihan içre nice eseri vâlâ

Bu buk'ai garibanı bünyâda talub himmet

Hulâsa say eyledi yapdırdı güzel hakkaa

Sükkâna hitâmında bir kâmili rûşen dil

Târihi içün görmüş bir vâkiai gerrâ

İbni ammi Peygamber yâni Ali Hayder

İtmiş ol rüyâde bu kavli ana inha

Kim gaayete yittikde bu medresei âlî

Târihini itsünler bir mısra ile inşâ

Zîrâ adedi ânın bu sâle mjuvâfjkdır

Vâkide güzel düşdü (yekpârevü müstesna)

Güya ki keramettir Dürri ana bu târih

«Men allemeni harfen fekad sayyereni abden.»

Tekkede olduğu gibi medrese - dârül-hadisde de dar bir geçid ile mustatil şeklinde bir avluya gelinir; talebe odaları avlunun batı kenarmdadır; önü yarım küre şeklinde 6 kubbeli ruvak 6 göz odadır; her odada birer ocak, ve biri ruvak altına, medrese avlusuna, biri de arkada tekke avlusuna bakan ikişer pencere vardır; bu blok odalardan gayri iki oda da ruvakın güney bitimine eklenmiş, iki oda da avlunun kuzey kenarına ilâve edilmişdir; ki orada, yine yarını küre şeklinde iki küçük kubbe ile ruvakı doğuya doğru kılmışdır; ruvak kemer ve kubbelerinin istinad sütunlarının başlıkları istalâktidlidir. Medresenin tekkeden daha itinalı yapıldığı aydın olarak görülmektedir. Medrese avlusunda da tekke avlusundaki şadırvanın bir eşi vardır, ve bu avluda da mermer bilezikli bir kuyu bulunup bilezik üzerindeki kitabesi şudur: «Haremi Hümâyûn kilerinden sâ-hibül hayrat ve hasenat merhume ve mağ-fûre Hüsnişah Hâtûn ruhine elfâtiha. Sene 1202 (?) (1787-1788)».

Sekiz köşeli dershane avlunun güneydoğu köşesine müstakil bir bina olarak inşâ edilmişdir; yarım küre şeklinde büyük bir kubbe ile örtülmüş, ve önünde 10 sü-tunlu ve üç kubbeli bir ruvak vardır; ortadaki kubbe yarım küre şeklinde, iki yan-dakiler beşik kubbedir.

Kütübhâne de dershanenin kuzeyinde müstakil bir bina olub imam efendiye mes-

ken olarak tahsis edilmiş bulunuyordu. 1965 haziranında da bu Çorlulu Ali Paşa Medresesine Arabkir Kültür Derneği yerleştirilmiş bulunuyordu; yerinde bir tahsis olmuşdur; zira, bu medrese ve tekke odaları vakıflar idaresince bir zamanlar_kun-duracı esnafına kiralanmış ve gaayetle hor kullanılarak telvis ve tahrib edilmişdi.

Kare plânlı cami, Medrese odaları blo-kunun kuzey bitimindedir, kıble istikameti dolayısiyle çaprast düşmüşdür; dört taş d-uvar üzerinde yarım kare şeklinde bir kubbe ile örtülmüştür; altı sütunlu son cemaat yeri de ortadaki yarım küre şeklinde, iki yandakiler beşik kubbe, üç kubbe ile örtülüdür; kapusunun üzerinde Esseyid Mehmed Hicabî hattı ile: «Selâmunaley-küm bimâ sabertüm feni'me ukbeddâr»

1965 yılı haziranında camiin imamet vazifesi Konya Veli Akay Efendide idi; müezzinliğini de îmam ve Hatib Mektebi öğrencilerinden Bursa İnegölünden Hasan Yeşiller yapmakda idi; cemâatinin ekseriyeti de civar çarşılar halkı idi.

Camiin arka tarafında, asıl avludan yüksek bir duvarla tecrid edilmiş üç hücre ayak yolu vardır.

Külliyenin ön tarafında, iki parsel hâlinde bir mezarlık vardır; Çorlulu Ali Paşanın kabri doğu tarafında, dershane önündeki parseldedir.

Hüsnü KINAYLI

ÇORLULU YALISI — On sekizinci asırda Boğaziçinde Arnavud Köyünde îs-tanbulun büyük ve muhteşem yalılarından biriydi; Üçüncü Sultan Ahmedin sadırâ-zamlarmdan Çorlulu Ali Paşa tarafından yapdırılmışdı (B.: Ali Paşa, Çorlulu). Râ-şid Tarihinde bu yalı hakkında iki kayıd vardır; her ikisi de hicrî 1121 ve 1122 fularında Ali Paşanın devrin padişahı Üçüncü Sultan Ahmede bu yalıda verdiği ziyafetlerden bahsediyor: «Sahibi devlet hazretleri (Sadırâzam Çorlulu Ali Paşa) Ku-ruçeşmedeki yalılarını gereği gibi âbad ve yeniden bir kaç kasrı âli bünyâd kılmakla 1121 mâhi rebiülâhirinin on ikinci günü (21 Haziran 1709) padişahı şevketpenah hazretlerini davet ve tertibi ziyafeti ubudiyet idüb Cenabı Saltanat dahi icabet ve teşrifiyle vekili celillerini taltif buyurdular.»:

Vak'anüvis bu ilk kaydında yalının yerini Kuruçeşmede göstermekle hataya düş-

müşdür, Çorlulu Yalısı Kuruçeşme ile Ar-navudköyü arasında, fakat bu sahil boyunun Arnavudköyü İskelesi yakınında, do-layısı ile Arnavudköyü sınırı içindedir, nitekim ikinci kayıdda yeri doğru kaydedil-mişdir. Râşid Efendi hicrî 1122 vekayii arasında şunları yazıyor: ((Veziriazam Çorlulu Ali Paşa Arnavudköyünde vâki yalısında tertibi ziyafet ve pâdişâhı âlem pe-nah hazretlerini davet idüb Cenabı Saltanat alesseher devlet ve ikbal ile teşrif ve gece saat beşe dek (alaturka saatle gece. yarısına kadar) mum donanması olub temaşadan sonra vakti avdetde sadırâzamı samur kürk ilbâsı ile taltif buyurdular». Vak'anüvis bu ziyafet ve mum donanması şenliğinin ayını ve gününü kaydetmiyor; fakat bir evvelki not 23 rebiülevvel tarihli olduğuna göre milâdî takvim ile 1710 senesi mayıs veya haziran ayları içinde olması lâzım gelir.

Bu yalı Çorlulu Ali Paşanın idamında îkinci Sultan Mustafanın kızı ve paşanın zevcesi- Emine Sultana, sultan da kızı bir hanım sultana kalmışdır, 1826 da asırlık bir bina olarak duruyordu; 1826 dan az evvel tanzim edilmiş bir bostancıbaşı defterinde (B.: Bostancıbaşı Defterleri) Kuru-çeşmeden Arnavudköyüne doğru 33 üncü yapı ve Arnavudköyü iskelesine pek yakın olarak gösterümişdir:

«... Ismetlû hanımsultan hazretlerinin Çorlulu Yalısı — Kurbinde sultani aliyetüşşan hazretlerinin altı göz kayıkhanesi — Kurbinde sultânı aliyetüşşan hazretlerinin altı göz dükkânları — Kurbinde keresteci zımmînin dükkânı ve odası — kurbinde Arnavud Kariyesi İskelesi».

ÇORUM VAPURU YANGINI FÂCÎASI

— İstanbul limanında benzeri görülmemiş bir gemi yangını faciasıdır. Tophane rıhtımına bağlı bütün hamulesini ve yolcularını almış, 10 Temmuz 1949 pazar günü sabahı saat 5 de Karadenize yola çıkacak olan Devlet Deniz Yollarının Çorum Vapurunun (yine ayni idarenin gemisi olarak bu vapurun türk bayrağı altındaki ilk adı Ankaradır; bir geminin ayni bayrak altında isim değiştirmesi kadimden devam ede gelen denizci an'an esine uğursuz sayılır; gemilerin isimleri sancakları ile beraber değiştirilir) 3 numaralı anbarmda 9 - 10 temmuz 1949 cumartesi - pazar gecesi (o yıl ramazanın 12-13. gecesi) saat 8.15 de

bir yangın çıkmış 57 vatandaş feci bir şekilde ölmüştür ve facia yangın haberi üzerine Tophane rıhtımına koşmuş binlerce İstanbullunun gözleri önünde cereyan etmiştir. Aşağıdaki satırlar 10 Temmuz tarihli Cumhuriyet Gazetesinden alınmıştır:

((Vapur sabahın erken saatinde yola çıkacağı için yolcularını akşamdan almış-dı. Anbar yolcuları yerlerine yerleştikleri bir sırada saat 8.15 de geminin kıç tarafındaki 3 numaralı anbarda çıkan yangının alev ve dumanları mezkûr anbarı birden sarıvermiştir. O anbardaki yolcular dehşet içinde kalarak, tek çıkış yolu ve çok dar olan merdivene hücum etmişlerdir, ve ancak kuvvetliler yukarıya çıkabilmişlerdir. Anbarın üstündeki güverte de dar, eşya ve güverte yolcusu ile dolu olduğu için anbardan çıkış yolu hemen tıkanmışdır.

((Aşağıdan gelen çocuk ve kadın fer-yadları güverte yolcularını harekete getirmişse de, daha öteye çekilmek imkânını bulamamışlardır. Çünkü birinci mevkie açılan tek kapı evvelden kilidlenmiştir. Eh önde bulunanlar, kapıyı kırmağa muvaffak olmuşlar, bu defa da karşılarına demir parmaklıklar çıkmıştır. Bir müddet insan üstü kuvvet sarfedilmek suretile bu mania da ortadan kaldırılmıştır. Lâkin bu işler oluncaya kadar bir hayli zaman geçmiş ve ambarda kalan yolculardan bir kısmı maalesef bulundukları yerde ölmüşlerdir.

«Hâdiseyi dışarıdan görenler, itfaiyeye telefon etmişler, kısa bir zaman sonra yetişen itfaiye erleri, tertibatsız geldikleri için vapura girememişler ve lumbuzlardan su sıkmağa başlamışlardır. Fakat onlar su sıktıkça alevler yükselmiş ve hafif infilâklar olmuşdur. bundan da yangının ambarda bulunan bir takım kimyevî maddelerin iştialinden çıktığı anlaşılmıştır. Fakat, oraya gelmiş bulunan itfaiye grubu, modern cihazlarını hemen getirmeği düşünmediği için müşkül duruma düşmüştür. Hattâ itfaiye erleri maskelerini de almamışlardı. Bu yüzden uzun müddet ambara girememişlerdir.

«İtfaiye erleri, gemi mürettebatı, halktan bazı kimseler merdiven ağzına koşarak orada yığılıp kalmış yolcuları birer birer çıkarmağa koyulmuşlardır. Bu kurtarma teşebbüsüne yangının çıkmasmdan bir saat kadar sonra başlanabildiği için merdi-

ÇORUM VAPURU YANGINI

4110 —


ÎSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4111 —

ÇOGURYAN DIKRAN




ven ağzından ambara çıkarılan baygın vatandaşlarımızdan bir kısmı, çıkarıldıktan bir müddet sonra ölmüşlerdir. Daha yaşlı olanlarla küçük çocuklar ise ölü olarak bulunmuşlardır.

«Saat 22 sularında, vapurun kıç tarafı, mütemadi su sıkma neticesi, denize oturmağa başlayınca, dışarıdaki telâş artmış ve geminin tehlikeye düştüğü görülmüştür. Derhal yetişen Kilyos kurtarma gemisi. «Çorum» un ambarına dolan suları boşaltmağa, bir taraftan da itfaiye, getirttiği modern söndürme cihazlarını, gaz maskelerini ve duman boşaltma makinesini kullanmağa koyulmuşlardır. Alevlerin söndürülmesinden sonra gelen duman boşaltma cihazları da kullanıldığı için ambarda kurtarma faaliyeti artmıştır. Fakat, saat 24 e kadar ambara girmek kabil ola-mamışdır.

«ilk tahkikata göre, yangın, tüccar eşyası arasındaki tıbbî ecza sandıklarının birinden çıkmıştır. Yangından kurtulan yolculardan Abdullah Orak, kendisile görüşen bir arkadaşımıza hâdiseyi şöyle anlatmıştır:

«— Bayburdluyum. Ambarda yer tutabilmek için gemiye erken gelmiştim. İçeride takriben 200 kişi vardı. Saat 8 sularında burnuma, yanan lâstik kokusu geldi. Etrafa bakındım, biraz ilerimde yerde kibrit alevi büyüklüğünde bir ateş gördüm, derhal koştum ve ayağımla üzerine bastırdım, fakat alev, söneceği yerde parladı, bu sırada, yolcu ve mürettebattan bazıları etrafıma geldiler, süratle büyüyen ateşi ayaklarımızla söndürmeğe koyulduk, biz çalıştıkça alevler büyüyordu... nasıl bir sürat, elektrik düğmesine basıp lâmbanın yanması gibi... alevler, bütün ambarı sarı-verdi ve ambarda ani bir panik başgöster-di. Herkes merdivene koştu, içerisi cehenneme döndü, herkes kurtulmak için merdivene hücum etti, çocuklar kadınlar, ih-ityarlar eziliyor, çok kuvvetliler, onlara basarak yukarı fırlıyorlardı.»

Faciada ölenlerden bir kısmının naaşları aileleri tarafından kaldırılmışdır; 11 kişinin naaşı da Kızılay tarafından kaldırü-mışdır; cenaze namazı Kasımpaşada Camii Kebirde kılınmış, Daymazdere Mezarlığına defnedümişlerdir. Devrin ulaştırma bakanı Dr. Kemal Satır bu hazin cenaze töreninde bulunmak üzere Ankaradan İstanbula

gelmişdir ki bir devlet adamına pek yakışan harekettir.

ÇORUM VAPURU YANGINI FACİASININ DESTANI — îstanbulun büyük vak'a-lar üzerine destan yazma an'anesine uyularak 15 Temmuz 1949 tarihinde Kemal Bülbül Kavaklıoğlu adında biri tarafından kaleme alınmış 8 kıt'alık bir manzume olup 32 X 60 santim eb'adında bir varak-pâreye Ahenk matbaasında bastırılmış ve 10 kuruş fiatla satılığa çıkarılmışdır; «her hakkı mahfuzdur», kaydının konulması da unutulmamışdır; destanın metni şudur:

Sardı Tophaneyi simsiyah duman Yanıyor rıhtımda Çorum Vapuru Telâşa düşdüler süvari, kaptan Alevler içinde Çorum Vapuru

Ambarda bunalan bir yol arıyor Telsiz direğini alev sarıyor Duyan etfâiye koşub geliyor Sarıldı hortumla Çorum vapuru

Derinden duyulur imdad sesleri Gidemez kimse bir adım ileri Kurulmuş d.ünyan(m küçük mahşeri Ne feci durumda Çorum vapuru

Tutuldu âfete masum yolcular Memleketlerinde özleyenleri var Kimîsi nişanlı kimisi ihtiyar Mezarsın bunlara Çorum Vapuru.

Çocuk ammesini asker eşini Kimisi kaybetmiş kızkardeşini v Bitirdin bir anda bütün işini Onulmaz bîr yara Çorum Vapuru

Ölülerle doldu hastahaneler Senden bahsediyor bütün gazeteler Send.en hatıradır bu hâdiseler Bak ağlayanlara Çorum Vapuru.

Nasıl gideceksin Karadenize

Yas tutuyor Sürmene, Trabzon, Rize

Yolunu bekleyen gözlerimize

Bu halde görünme Çorum Vapuru.

ÇOTRA BALIĞI — Akdenize mahsus t>ir balık olup İstanbul Balıkhanesine pek az, yılda ancak bir, iki tane gelir; Marma-rada nadiren rastlanır, Karadenizde hiç görülmez.

Ağzı gaayet küçük, alt çenesinde yedi, üstçenesinde bir sıra ufak dişleri vardır. Vücudu sert ve birbirine girift pullarla kaplıdır, bu pulların üstü zımpara kâğıdı

gibi dişlidir, ve vücudundan çok zor ayrılır. Yelesi üç dikenden ibarettir, bunlardan en öndeki de gaayet kalındır; karnının altında da yeke dişli bir kemik vardır, bu ke-

(Resim: K. Deveciyan'dan) Çotra Balığı

mikden sidikliğine kadar derisi bir takım dikenlerle kaplıdır. Gaayet etlidir, kılçıkları güç ayrılır. Kulak yarıkları çok dar, bunların hemen yanında bulunan yan kanatları gaayet ufakdır. Balığın rengi karaya yakın esmerdir; yele ve yüzgeçlerinde azıcık mavilik vardır.

Bibi.: K. Deveciyan, Balık ve Balıkçılık.

ÇÖĞÜR, ÇÖĞÜRCÜLER — Bir türk sazıdır, çalan sanatkâra «çöğürcü);, denilir; bilhassa «âşık» denilen halk saz şâirleri tarafından asırlardan beri kullanıla-gelmişdir; ve yine asırlar boyunca İstan-bulda asker ocakları kışlalarında, âşık kahvehanelerinde, bekâr hanları^ odalarımda çalınmış, zamarümızda da folklor topluluklarına refakat eden çöğürcülerin elinde mûsiki sahnelerimize çıkmaktadır.

XVII. asrın büyük muharriri Evliya Çelebi İstanbul esnafı arasında çöğürcüler için şunları yazıyor:

((Çöğürcü sazendeler — 300 neferdir. Çöğürün mucidi Germiyan padişahlarından (aşkı ilâhî sahibi) Yâkub Germiyânî-dir ki Kütahyada yatar. Bu levend sazı beş kılı, tahta göğüslü, yirmi altı perdelik gövdesi büyük bir sazdır, ekseri Yeniçeri Ocağına mahsustur. Bu sazda mahareti olanlar Demiroğlu, Molla Hasan, Koroğlu, Geda Muslu, Kara Fazli, Celeb Kâtibi, Kayıkçı Mustafa. Celeb Gedâî, Hâki, Türâbî ve sairedir.»

Aşağıdaki satırları da Türk Ansiklopedisinden alıyoruz:

((Pek eski çağlardan beri kullanıldığı sanılıyorsa da, Evliya Çelebi, XIV. yüzyıl-

da Germiyan beylerinden Yâkub Beyin icâd ettiğini bildiriyor. Çöğür, Kopuz'un daha gelişmişi olub (B.: Kopuz) ilk yapılışından sonra bir çok değişmelere uğramıştır. Bugün 12 telli ve 32 perdelidir. Sapı ile birlikde boyu 110 santimetre, göğüs tahtasının eni 17 santimetredir. Göğsünün ortasında 5 santimetre yükseklikde bir köprüsü vardır. Akordu beş düzen üzerinedir, Kürdî taksimlere göre ayarlanır. Perde bağları, titreşimi kolaylaştırmak için «sarı kantin» ile bağlanır ve mızrab ile çalınır. En üstdeki tele bamteli denilir. Bütün telleri aynı numaralı, 38 numara çelik teldir. Yakın zamanlara kadar Bursada kestane ağacından, pek beğenilen ve her yerde aranılan çöğürler yapılırdı. Meydanlarda, da çalındığı için çöğüre Meydan Sazı da denilir. Halk şairleri ile Yeniçeri Ocağının en gözde sazı idi.»

XVII. asır ortalarında Dördüncü Sultan Mehmedin ilk saltanat yularında Ana-doluda asi bir vali iken kendisine mührü hümâyun gönderilerek sadırâzam olan İb-şir Mustafa Paşanın îstanbula gelmesi do-layısı ile tertib edilen muhteşem karşılama alayında yeniçeri çöğürcüleri müverrih Naimâ Efendi pek canlı tasvir ediyor:

«... sadırâzam ile müftü efendinin önlerinde sekiz nefer yeniçeri şâirleri, başlarında keçe ve arkalarında birer kaplan postlar, sinelerinde tabu vâri çöğürlerini çalarak, kaddü kaamet sahibi dev endam herifler, sedaları birer saatlik yerden işidi lir, avazı bülent ile türkülerini çağırarak ve her biri növbete riâyet ile türküsünü haykırarak Sarâyi Hümâyuna varınca böylece gittiler...» (B.: İbşir Mustafa. Paşa)

ÇÖĞÜRYAN (Dikran) — Şair ve edip, 1884 de Gümüşhanede doğmuştur. Annesini ve babasını erken kaybettiğinden çocukluğu sefalet içinde geçmiştir. 1897 de, Ankaradaki «Garmir Vank» (Kızıl Manastır) adlı manastırın yetimhanesinde buluı.-muştur. 1898 de îstanbula gelerek Üskü dardaki Berberyan Lisesine girmiş ve 190S de- buradan mezun olmuşdur. Müteakiben» gerek mezkûr mektepte, gerekse İstanbul-daki diğer bazı ermeni mekteplerinde, tarih, coğrafya ve edebiyat dersleri vermiş tir. 1910 da Avrupada seyahatta bulunmuş ve avdetinde intibalarını basına dercetmiş-tir. 1911 -1912 yıllarında, muharrir Mika-yel Şamdancıyan (1874-1926) ile birlikdd




4113 —

4112 —
ÇÖĞÜRCÜ CİVAN

«Vostan» (Âsitâne) adlı üç aylık bir mecmua neşretmiştir. 1915 de ölmüşdür.

Dikran Çöğüryan yazı hayatına 190a de «Masis» mecmuasında 'atılmıştır. Müteakiben istanbul Ermeni basınında, hikayeleri, şiirleri ve tenkid yazıları intişar ekmiştir.

Kevork PAMUKClYAN

ÇÖĞÜRCÜ CİVAN — Kalender meşreb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedilen esnaf güzelleri arasında çöğürcü civanlarına d., rastlanır; şehrengiz yollu yazılmış ve «HX> bannâmei Nevedâ» adını taşıyan manzum mecmuada çöğürcü civanı şu üç beyitle övülmüşdür:

Çöğürcü civanın kaameti bülend Davudi sedadır şûhi şehlevend Mihman ider şâhî hûban bîkesi Han hamam kuşesi kahve peykesi Siııeî uryâm ihsanı Hakdan Bir gümüş varaktır kitabı aşkdan.

ÇÖKELİK SOKA

ĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü İlçesinin Bayazıd nahiyesi Mercanağa Mahallesi sokaklarından (Pafta 4/10). Fuad Paşa Caddesi ile Mühürdar Emin Paşa Sokağı arasın -da bir aralık sokak-dır; yerine gidilip su satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit. edilemedi (nisan 1965).

ÇÖKERTME AĞI

— Balık ağları çeşid lerinden aşağıdaki notları Karakin Bey Deveciyan'ın «Balık ve Balıkçılık» adlı ölmez eserinden alıyoruz:



<; Çökertme ağı denizin her yerinde istimal edilemeyip sahillerde pek mahdut

ISTANBUl


yerlerde bir muayyen müddet için kurul-makda olmasından, ve kazık yerine demirlenmiş kayıklar kullanılmasından dolayı sabit balık avı âletlerinden sayılması lâzımdır.

«On dört kolaç boyunda ve oniki kolaç eninde, gözleri kefal için 19 milimetre yani uskumru gözünde, gümüş için 12 milimetre ki, kilindar gözünde bir ağ olup; denizin dibinde ufkî yatırılmakda, vel üzerinden balıklar geçeceği zaman ipler vasıtası ile kenarları yukarı kaldırmak suretiyle saydolunmakda olduğundan; bu münâsebetle Çökertme adı verilmiştir.

«Bu ağın etrafına serçe parmak kalınlığında bir ip çekilmişdir. Sağ, sol ve kara taraflarında ikişer, ve deniz tarafında dahi bazan iki bazan üç aded 10 -15 kolaç uzunluğunda ipler bağlı, ve iplerin ağa merbur bulunduğu yerde 4 - 5 okkalık birer taş bulunmaktadır.

«Ağın deniz tarafında bir aded kan

Çökertme Ağı (Resim: K. Devecij'an'dan)

ANSİKLOPEDİSİ

cabaş kayığı, sağ ve sol taraflarında ise birer âdi balıkçı kayıkları demirli olarak bulundurulur.

«Ağa merbut olan iplerden ikisi karada ve altı yahud yedi adedi kayıklar için de olduğu, ve her ipin ucunda birer tayfa bulunduğu halde balıkların gelmesi bekle nir.

«Çökertme ağı her sene mart ortala rında kurulup mayıs yirmisine kadar ba lık avına devam edilir. Bu mevsimde ba lıklar aşağıdan yukarı gitmekde olmaları hasebiyle, balıkların geldiği cihetde bulu nan kayığın içindeki tayfalardan biri, eğer sular berrak ve deniz dibi görünür ise, ayna vasıtası ile, diğer bir tayfa da suya bir tüy ile zeytin yağı damlatmak suretiye denizin dibini tedkik ve tarassud ederer. A-ğm sağ tarafının zemine temas ettiği yer, ki içinde tarassud yapılan kayığın tarn altına rastlar, bir takım beyaz mermer ve çakıl taşlariyle mefruş bulunmasından dolayı üstünden geçecek olan balıklar kayık-dan kolaylıkla görülür. Şâyed sular bulanık, yahud derin ise tarassud kayığında bulunan tayfaların her elinde birer iskandil ipi bulunduğu halde beklerler. Kefal-lerin gelmesi iskandillere temaslarından hissedilir. Çakıl taşlarını devirip altında yem aramak ve deniz yosunlarını emmek kefal balıklarının mûtadı olmasından dolayı iskandillere temas ederler. Balıklar ağın üstüne gelir gelmez, tarassud kayığından: — Vira!... diye bağırırlar; hemen iplerin çekilmesi üzerine ağın kenarları yukarı kalkıp balıklar tutulur.

«Has kefal ile ganbot balığının saydı-na mahsus olan Çökertme ağı denizin zeminine temas ettirildiği halde, gümüş balığı avı için kurulan çökertme ağı zeminden yukarı orta suda bulundurulur.

«Bu ağ ile yalnız gündüzleri avlanıla-bilir.- Esasen çökertme kurmaya, elverişli av yerleri de pek mahduttur. İstanbul- sahillerinde yalnız beş yerde kurulabilir, ikisi Haliç içinde Kalafatyeri ile Yağkapam Karakolu karşısında, üçü de Salıpazarı, Or-taköy ve Arnavudköyü sahillerinde kurulur Bunlar hep kefal avına mahsus ise de Arnavudköyünde gümüş balığı avı için hususî çökertmeler de konulur. Bir ağ (kaydedilen Birinci Cihan Harbinden önceki fiyattır) on lira masrafla yapılabilir» (Karakin Deveciyan, Balık ve Balıkçılık).

ÇÖLAŞAN (İsmet)



ÇÖLAŞAN (İsmet) — Hayatı bir roman konusu olabilecek bir gece hırsızı; 1923 ile 1925 arasında İstanbulda Koca-mustafapaşa semtinde oturan nâmuskâr bir ailenin tek evlâdı olarak doğmuşdur; kendisi tarafından açıklanmıyan sebebler-le tahsil ve terbiyesi ihmal edilmiş, akranı olmayan uygunsuz adamlarla düşüp kalkarak kötü yollara sürüklenmiş ve 22 - 25 yaşlarında iken gece hırsızlığına başla-mışdır. Bir kaç ev soyduktan sonra 1947 de bir gece Kireç burnundaki yatılı ilk okula girmişdir; okulun mutfağında karnını doyurmuş, talebeye âid bazl İsmet Çölaşan eşyayı heybesine (Resim: s. Bozcah) doldurmuş, sonra boş'sınıfları dolaşarak kara tahtalara tebeşir ile : «Çocuklar!... Hırsızık fena şeydir!... Sakın siz benim gibi yapmayın, dersinize çalışın, adam olun!... Ben okumadım da cahilliğimden böyle iğri yollara saptım, siz doğru yoldan ayrılmayın!...» diye nasihat yollu hitabeler yazmış ve bunları «Naci» ismi ile imzalamıştır. O zaman bu vak'a günlük gazetelerin birinci sayfalarında: «Ahlâk dersi veren cür'etkâr hırsız» başlığı altında neşredil-mişdir.

Mekteb soygunundan sonra Beyoğlun-da Yenişehir civarında bir çok eşyayı pek ucuz fiata satmak isterken şüphe üzerine yakalanan îsmet Çölaşan, tahkikat sonunda bu eşyayı Mecidiyeköyünde bir evden çaldığını ağlıyarak itiraf etmiştir. İlk mahkûmiyetinden sonra nefsini ıslâh edememiş, geceleri evlere-silâhlı ve maskeli olarak girmeye başlamış, tehlikeli bir şerir ol-muşdur; 1950 ve 1951 de iki defa daha kısa hapis cezasına mahkûm olmuşdur.

1952 haziranının ortalarında bir gece saat 1,5 da Yenikapuda hırsızlık tasarısı ile dolaşır iken polis tarafından görülmüş, yakalanacağı anda taşıdığı tabanca ile evvelâ zabıtaya ateş ederek Lângaya doğru kaçmaya başlamış, fakat kurtulamayacağını anlayınca şakağına bir kurşun sıka-


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin