Arabacı sarhoş, müşterisi sarhoş
Aman aman aman bakışları 'bir hoş
Arabacı hey!
Emret küçük bey!
Çal kamçıyı gidelim
Sazh, sözlü çakarak
Bir muhabbet edelim..
Aman beyim nereye?
Fulya Tarlasına, Gümüş Suyuna!
Bayıldım ben senin nâzik huyuna!
Aman aman aman hey
Bir bade sun küçük bey
Topçularda top atar
Arabacı Muradım
Nazlı yâriyle yatar..
«Arabacı Murad İstanbula Hareket Ordusunun gönüllüleri arasına katılarak dönmüş-dür..» (O.C. Kaygılı, Not).
Eyyubdaki Fulya Tarlasının, Bağının şöh-
reti Osman Cemalin kaydettiği tarihden çok eskidir. Bu mesire üzerine Hâşim Beyin Musiki Mecmuasında da Hacı İsmail Efendi tarafından ferahnak makaamında bestelenmiş bir şarkı vardır:
Hiç unutmam ben geçen yaz mehlifcaa Fulya Bağında kopardın kahkaha Gayri itme sevdiğim cevrü cefâ Hep cihan mecbur sana bülbül gibi
Var mıdır mislin gibi bir neveivaıı Dinse lâyık sânına mihri cihan Vasfını eyler Kemâl'in ey şuh beyân Hep cihan mecbur sana bülbül gibi
EYYUBSULTANDA GAYRÎ MÜSLİMLER — Istanbulun Türkler tarafından fethi sıralarında Peygamberimizin sancakdârı Ebâ Eyyûb El-Ensârî'nin merkadi etrafında kurulmuş ve müslümanlarca havasına, suyuna, taşına, toprağına bir kudsiyet verilmiş Istan-bulun hemen yanı başındaki Eyyub Kasabasında yüz yıllar boyunca gayri müslimler de oturmuşlar, bu arada meselâ Bulgarlar Sütçülükle, bağçıvanlıkla, ermeniler de türlü zanaatla meşgul olmuşlardır.
Eyyubsultan Kadısına hitaben yazılan 23 muharrem 981 (25 Mayıs 1573) tarihli bir fermanda şunlar yazılıdır:
«... Camii kebir Mahallesinde yeni yapılmış olan medrese ve nıekteb yanındaki dükkânların ve ekmekçi fırınlarının ve bostanların ekserinde kefere taifesi bulunub fisku fücur edip, kaval çalıp, dost edüp mahallenin işine, sulehânın tilâvetine ve ezanı şerife mâni olurlarım ş diye müslümanlar haber verdiklerinden, büyürdüm ki bundan sonra oradaki dükkânlarda ve bostanlarda kefere taifesi bu-lundurmayub cümlesini çıkarıp o dükkân ve bostanları müslümanlara veresin, dikkat ve ihtimamda dakika fevt etmeyesin».
Bu açık ve kesin pâdişâh emrinin tatbik edilmediği yahut bir müddet sonra yasağın tavsadığı 989 (M. 1581) tarihli ve yine Eyyubsultan kadısına yollanmış diğer bir fermandan , anlaşılıyor:
«... Hazreti Ebâ Eyyub El-Ensârî türbei şerîfesinin etrafında ekmekçi ve börekçi ve yoğurtçu ve pazarcı ve şâir bunun misâli çarşı halkı ve ırgad taifesi ve gayri ehâli arasında kefere taifesi bulunmayacak diye birkaç
defa hükmü hümâyun gönderildi; yine emri şerifime muhalif türbe etrafında kefere taifesi bulunup şürbi hamr olunup alenen çengü çegaane oîunurmuş, Men edilmeyip devam ettiğini duyarsam siz mes'ul olacaksınız, o taife de küreğe konulacakdır, ona göre ımıkay-yed olun...».
EYYUBSULTANDA HAYDUD ÇETESİ — Şehrin büyük bir kenar semti olan Eyyubsultan geçen asır ortalarına kadar haydud çetelerinin tecâvüzüne uğramışdır. Ta.sv.iri Efkâr Gazetesinden aldığımız aşağıdaki satırlar, hicrî 1281 (M. 1864) de bu şehir şekaaveti vak'alarmın sonuncularından birinin kaydidir:
«Eyyubda ev basmak ve gasbdan maznun çete efradının hepsi teşhirden sonra müebbed hapse mahkûm olmuş Tersane Zindanına konulmuşlardır; çete reisi Mehmed Çavuş Baya-zıdda, Istoyan Şehzâdebaşmda, Todori Cenber-litaşda, Mihal Parmakkapuda, Luka Saraçhanede teşhir edilmişlerdir».
EYYUBSULTANDA KURBAN VAR'A-Sî — XVII. yüzyıl başlarında İkinci Sultan Osman zamanında İstanbul halkını bu genç pâdişahdan soğutan vak'alardan biridir. Sultan Osman gördüğü dehşet verici bir rüyadan sonra devrin kerametine inanılmış şeyhlerinden Aziz Mahmud Hüdâî Efendinin tavsiyesi ile îstanbuldaki evliya merkadlerini ziyaret ederek onların ruhâniyetlerinden meded yoluna düşmüşdü; hicrî 1031 yılı recebinin başlarında (mayıs 1622) Eyyubda Hazret-i Hâlid'-in türbesini ziyaret etti; kurban kesmek lâzım geliyordu, maiyetindekiler kurbanlık bir mik-dar koç tedârikini ihmal etmişlerdi, bunu ancak Eyyubda hatırladılar, derhal koç bulunmasına imkân elvermeyince o civardaki kale kapularına koşdurdukları bostancılar, Ayvan-saray, Eğrikapu ve Edirnekapusundaki öküz arabalarının öküzleri cebren ve kahren alıp getirdiler, ve kurban diye bu hayvanları kesdi-ler. Hayvanların sahihlerinin feryadı fayda vermedi, ve kesilen hayvanların sâhiblerine kıymetlerinin dörtde biri kadar bir para verildi. Yalnız gadre uğrayanlar değil, vak'ayı duyanlar Sultan Osmana beddua etti. Sultan Os-manı deviren ihtilâlde genç pâdişâhın ulu or-
ta gördüğü hakaaretlere halkın kayıtsız kalmasında bu vak'anın büyük tesiri olmuşdur (B.: Osman II).
Bibi.: Naimâ Tarihi, II.
EYYUBSULTANDA PİYER LOTİ KAH-VEHANESÎ — Kuruluşundaki adı ile «Râgıb Ağanın Kahvehanesi», 'eski îp'lükhâne Kışlasının gerisindeki Karyağdı Bayırının üstünde Halic'in bitimine hâkim bir mevkidedir; bütün Haliç, Liman ayak altında uzanır; beri yanda İstanbul'un ve kargı tarafda Galata ve Beyoğ-lu'nun yelpaze gibi açılmış emsalsiz bir görünüşü vardır. Zamanımızda bilhassa fransızlar tarafından ziyaret edilen turistik kahvehanelerden biridir.
Râgıb Ağa tarafından kuruluşu 1880 yılındadır; aynı zamanda semtin bekçisi olan Râgıp Ağa o tarihlerde kırkını aşkın, başında ağabâni sarıklı fes, beyaz ve kollu bir yelek giyer, beyaz şalvar üstünde beyaz Sakız kuşağı sarar, ayaklarında beyaz çorab, katır kundura, 1876 Bulgaristan muhacirlerinden, hoş sohbet, nekre, ehli dil, kalender, geçen asrın büyük fransız edibi ve ünlü Türk dostu Pierre Loti'nin gönlünü almasını bilmiş bir adamdı.
Râgıb Ağanın Seyfuilah adında zeberdest fetâ, civelek, şehlevend bir çırağı vardı ki o genç de ustası gibi beyazlar giyinir, şu fark ile ki, basındaki dal fesin kenarındaki fırdolayı kâkülleri, ense saçları taşmış, zamanının tâ-
010
l/fi-'
Piyer Loti Kahvehanesi
(Plân: H. Eraktan)
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
— 5455 —
EYYUB (Gömleksiz)
biri ile «Fesleğen Saksısı», ve çıplak ayaklarında takunyalarla dolaşır, hizmet ederdi; Pi-erre Loti'yi bu kahvehaneye bağlayan işte bu eşbeh gencin üstada canla basla hizmeti ol-muşdur.
Kahvehane Râgıb Ağadan Seyfullaha, ondan Kanbur Halid'e, ondan Yakub'a, Yakub'-dan da Hâşim Dağdeviren'e kaldı. Hâşime geçişi 1926 yılındadır, istanbul Ansiklopedisi adına bu kahvehaneyi ilk ziyaretimiz 1947 dedir ki Hâşim eliyle işletile gelmekde idi. Kahvehanenin pek fakirane bir hâli vardı, fakat içinde Loti pek âlâ tahayyül edilebiliyordu. Mülk sahibi de Feshâne Fabrikası işletme müdürlüğünden emekli Binbaşı Sıdkı Bey idi.
Pierre Loti'nin kullandığı söylenen mavi sırçadan kulpsuz bir kahve fincanı muhafaza edilmekte idi. Duvarlarına birinci Napoleonun Moskova Seferi ile Waterloo'da yenilip İngilizlere teslim oldukdan sonra bir ingiliz harb gemisi ile Samte-Helene Adasına gidişini gösteren iki tablonun matbu kopyaları ve Loti hakkında Hikmet Münir Ebcioğlu tarafından yazılmış Türkçe bir makalenin gazete kesiği asıl-mışdı.
R. E. Koçu 1951 de Milliyet Gazetesinde bu kahvehane hakkında iki yazı yazmışdır; aşağıdaki satırları o yazılardan alıyoruz:
«Eyyub'de Karyağdı bayırında mesleğinde titiz Hâşim Dağdevirenin elinden bir fincan kahveyi içerken İstanbulun muhteşem panoramasını seyreden kaç İstanbullu vardır?.. Bir büyük şehrin kendi halkı, içinde yaşadığı beldenin güzelliklerini bilmezse, o şehir nasıl bir turist .şehri olur?.. Yarım asır kadar ev/el bu kahvehaneyi biz değil, bir dostumuz, müteveffa Piyer Loti keşfetmişti...
«işittiğime göre Turing Kulüb Başkanı muhterem dostum Reşid Safvet Atabinen, bu kahvehaneyi, Loti'nin aziz hâtırasına lâyık bir şekle koymak tasavvurunda imiş. Burada İstanbul belediyesine ait bir arsada küçük çıtı pıtı bir eski Türk kahvesi kurmak istiyorlarmış. Hayır, yeni bir kahvehane kurmak değil, köhnemiş kahvehaneyi ihya etmek, onu hakkı olan şöhrete kavuşturmak lâzımdır; ve bir büyük hak gözetilerek.
Bu kahvehaneyi yirmi beş yıldır bir tür-bedar gibi bekliyen ve onu yok olmaktan kurtaran kahveci Hâşimin hakkı.
«Bugün için bana gelince, kırmızı toprak destinin içinde Gümüş Suyu, kallâvi fincanda tarçın köpüklü kahve, dost Hâşimin candan hizmeti ve oğlu Kadrinin temiz ve mistik yüzü... Ve karşıda, atlas bir yelpaze gibi açılmış İstanbul panoraması... kâfi zevkdir.
«Hasır üstünde yatıp pâdişâh rüyası görmek isteyenler, bir yaz gecesini Pierre Loti Kahvehanesinin önündeki sundurmada geçirmelidir. Ay ışığı olmayan bir gece.
«Bir yâri gaar ile, evet, hasır üstünde bağdaş kurup oturacaksınız.
«Gece yarısının geçdiğini, uzakdaki şehrin iki kanadının pırıltıları üstüne çöken sessiz-likden anlarsınız.
«Halicin yüzünde zaman zaman ve çatal çatal açılan yakamozlar, balıkçı, belki de liman korsanı sandallarıdır.
«Uzakdan ve derinden derinden bir ses gelir: Ahmed!.. Ahmed!..
«Kimdir koca İstanbulun en derin uykusundaki bu saatlerde aranan Ahmed?
«Halka halka, nokta nokta yakamozlar görürsünüz denizin yüzünde; kimdir milyona yakın insanın uyuduğu bu saatlerde denize girip yüzen?.. Ahmed mi?».
Bu kahvehaneyi yirmidokuz yıl işleten Hâşim Dağdeviren mülk sahibi ile anlaşamaya-rak 1955 de Piyer Loti Kahvehanesini terk ile yine o civarda başka bir kahvehane açmış, Pierre Loti Kahvehanesini de Ali adında biri tutmuştur. Dokuz yıl da bu yeni kiracının elinde kalan meşhur kahvehane öylesine kötü bakıl-mışdır ki, ancak yalın ayak yarı çıplak hâne-berduşlarm oturabileceği seviyeye düşmüş ve bina da nerede ise çökecek hâle gelmişdir. 1964 de hedirn kararı çıkarak kapatılmak üzere iken bir tesadüf eseri kurtarıcı bir meleğe kavuşrmışdur. Turistik tesislerin ne olduğunu çok iyi bilen genç bir Türk kadını, Sabiha Tan-suğ, bu perişan, hazin, feci manzara karşısında duyduğu teessürle kahveci Ali'ye önemli bir hava parası vererek kahvehaneyi 8 yıllık bir kontrat ile kiralamış, Pierre Loti Kahvehanesini dört duvar üstünde köhne bir çatıdan ibaret tesellüm etmiş, yıkma kararı durdurulmuş, kahvehane beş ay süren bir tamirden ve eski bir Türk kahvehanesinin çok dikkatli ihyâsı yolunda yüz elli bin lirayı aşan bir mas-rafdan sonra 11 eylül 1964 de tekrar açılmış-
EYYUBSTJLTAN DENiZi BALÇIĞI — 5456
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 54S7 —
EYYUBSULTAN İDMAN YURDU
dır. O tarihden bu yana Pierre Loti Kahvehanesinin tezyin ve teşrifi işleri Sabiha Tansuğ için zevkli fakat yorucu ve masraflı bir iş ol-muşdur (B.: Tansuğ, Sabiha)
Çağdaş kalender halk şâiri Kahveci Bitlisli Ali Çamiç Ağa Piyer Loti Kahvehanesinin Bayan Sabiha Tansuğ eliyle ihyâsına ebced hesabı ile ve milâdî takvimle şu mücevher tarihi söylemişdir (B,: Çamiç Ağa, cild 7, sayfa
3700): ...:_.V.m*;7Iüü
Dikkat edince hayret içinde gördü Camie
Hüner benim değildir tesadüf mürüvveti
Sekiz yıllık koniurat ile mücevher tarih
«Bayan Sabiha Tansuğ» ismiyle «Piyer Loti»
1534 422
1534 + 422 + 8 = 1964
Aşağıdaki notlar bu ansiklopedinin kıymetli dostlarından Hâlid Eraktan tarafından 1969 da tesbit edilınişdir:
«Ahşab bir yapı olan kahvehane binası Eyyub Sultan Camii Kebiri tarafından gelindiğine göre Karyağdı Sokağının sol tarafm-dadır, bu sokağın sağ tarafından Halice inen dik bir yamaç, mezarlıkdır. Kahvehanenin önünden geçen Ballıbaba Sokağı gerideki İd-risköşkü Caddesine kavuşur. Kahvehane 5 ka-pu numarasını taşımaktadır.
«Önünde bir küçük sundurma-bağçe bulunmaktadır. Kahvehanenin beş penceresinden ikisi, kapunun iki yanında, buraya bakar, üçü de Halice nazırdır.
«Bu bağçe-sundurmaya Pierre Loti'nin bir büstü konmuşdur (Pl. No. 1); sol tarafda muhdes olarak yapılmış bir ek yapıda «Anadolu Köylü Sanatı Müzesi» diye bir bir Türk el işleri teşhir bulunmaktadır. Turistler bu eserlerle hayli ilgilenmektedir (Pl. No. 2). Kahve ocağına da bu bağçeden girilir (Pl. No. 3). Kahve ocağındaki takımlar tamamen eski, antikacılardan toplanmış takımlardır. Kapu-dan girildiğine göre sağ ve karşı duvarlar boyu ile sol duvann bir kısmı boydan boya alçak peykedir (Pl. No. 4), ki Loti zamanında yalnız sağ duvar boyunda bir peyke vardı. Ortaya bir divanhane mangalı konmuşdur (Pl. No. 5), Sayın Sabiha Tansuğ'un eski eşya merakı fantezisidir. Aynı merak eseri sol tarafa da küçük bir fıskiyeli havuz yerleştirilmişdir
(Pl. No. 6). Mangal da havuz da muhdes olmakla beraber Pierre Loti'nin dekor zevkine uygundur. Solda bir vitrin içinde Pierre Loti'-ye âid olduğu rivayeti ile bâzı eşya toplanmış-dır (Pl. No. 7): Bir nargile, fincan, hokka takımı gibi ki hepsi yakıştırmadır. Yine aynı vitrine Türk dostu edibin romanları konmuşdur, bilhassa Aziade.
«Bu asıl kahvehanenin karsı tarafına da hasır iskemleli bir eski Türk kır kahvehanesi yapılmışdır.
«Kahvehanede üe delikanlı ve l kız hizmet etmektedir. Eski Türk kıvafetlerine sokulmuşlardır. Tahsilli gençlerdir, hensi vaban-n dil. bilhassa fransızca bilirler. Kız hizmetkâr bugünün turistini ilgilendiren uvdurma, vakisürma bir figürandır. Delikanlılara gelince onîann da kıvâfetleri kahvehâ'nenm kuruluş tarihi olan 1880 vılı ve etrafının kahveci çırağı, kahvehane uşağı kıvâfeti değildir. Bu delikanlılar hizmet nöbetlerinde Sevfullah adını almış olsalar idî, kıyafetleri benzemese de Loti'nin ruhu sâd olurdu.
«Müze veri ile kahve ocağının arka tarafında otomobil park edecek bir yer. bir depo ve avak yolu bulunmaktadır (Pl. No. 8,9).
«Pierre Loti Kahvehanesinin telefon numarası 2169 33 olup kahvehane sabah 7 den akşam 19 a kadar açık bulunmaktadır. Bizce yazın sabaha kadar açık bulundurulması ve hattâ turistin geceyi orada geçirme imkânının sağlanması yerinde olurdu.
«Bu meşhur kahvehanenin tarifesi de 1969 da şöyle idi: Çay 150, kahve ve şâir meşrubat 250 kuruş.» (Hâlid Eraktan).
EYYUBSULTAN DENİZİ BALÇIĞI — Kadimden beri desti ve çömlekcilikde makbul bir balçık bilinmişdir; XVII. yüzyılda Evliya Çelebi şunları yazıyor: «... Eyyubsultan kasabası ile Hasköy kasabası arasındaki denizin dibinden dalgıçlar bir kara balçık çıkarırlar, bundan da gûnâgûn deştiler, kâseler, tabaklar yapılır...».
EYYUBSULTAN DERELERİ — Zamanımızda kasaba içindeki dere yatakları tamamen örtülmüşdür. İki büyükçe dere vardır; biri îslâmbey, Düğmeciler, Kurukavak dereleri-, nin birleşdiği Eyyubsultan Deresidir ki Camii
Kebirin yanından geçer ve büyük iskelenin (Vapur iskelesinin) iki yanından Halice dökülür, hâlen örtülen bu derenin üstünde Camii Kebir Caddesi vardır. Diğeri de İplikhane de-residir, Eyyubsultan iskelesi ile Bahariye arasında İplikhane mevkiinde Halice dökülür. Bol yağmurlarda Eyyubsultanı basan sular, bu derelerin sularıdır.
Ahmed AĞIN
EYYUBSULTAN DERESİ BALÇIĞI — Kadimden beri desti ve çömlekcilikde makbul bir balçık hâline gelmişdir. XVII. yüzyılda Evliya Çelebi şunları yazıyor: «Ensârî Balçığı derler, macun gibi bir balçıkdır; çeşidli deştiler, çanaklar, gömlekler yapılır, güzel bir toprak kokusu vardır, ondan bir kere su içen sanki âbı hayat içmiş olur..».
Eyyubsultanda desticilik, çömlekçilik, işçisini geçindiremez küçük el san'atlanndan ol-muşdur.
EYYUBSULTAN ELDİVENLERİ (Nakışlı) — Evliya Çelebinin kaydına göre XVII. yüzyıl ortasında Eyyub'un küçük el sanayii arasında nakışlı eldivenleri pek meşhurdu; büyük yazar: «Eyyubda mahbushânede naahbus-ların işledikleri gûnâgûn münakkaş eldivenler ve çorabların benzerleri ancak Firengistanda ve Gürcistanda işlenir» diyor.
El işçiliği kaba da olsa, el örgüsünü nakışlı çorablarımız güzelliği dünyaca kabul edilmiş ve Anadolunun hemen her tarafında bu çorablar arasında nakış ve renk tertibi şaheserlerine rastlanır. Eyyubun el örgüsü nakışlı eldivenlerinin pek güzel şeyler olduğu tahayyül edilebilir. Evliya Çelebinin o güzellikleri belirtmek için Firengistan ve Gürcistan işlerinden bahsetmesi de garibsenir.
Eyyubda bir mahbushâne bulunduğunu, yukardaki kayıd ile yalnız Evliya Çelebide gördük.
Nakışlı Eyyub eldivenlerinin, bu mahbus-hânenin kaldırılması ile kaybolduğu söylenebilir.
EYYUBSULTAN FIRINLARI — Büyük
ve yaygın bir kasaba olan Eyyubda 5 fınn vardı; bunların en eskisi ve en büyüğü Câmü Kebir karşısındaki ekmek fırını idi; günde 300
çuval un işlerdi; 1957 - 1958 arasındaki istün-lâkde yıkdırıldı; fırının son sahibi Yahya Üç-başaran Muhlispaşa Caddesinde yeni bir fırın yaptırdı. Bu zât, Eyyub halkının büyük çoğunluğunun dar gelirli olduğunu göz önüne alarak belediye narhı 70 kuruş iken 65 kuruşdan ekmek satardı.
Yine Câmü Kebir karşısında bir fınn daha vardı, son zamanlarda Mustafanın Fınm diye anılırdı, eski bir fırındı, önce yandı, harabesi 1957 - 1958 istimlâkinde kaldırıldı;
Son zamanlarda Rızanın Fırını diye anılan üçüncü fırın simit fırınıdır; kandillerde çok lezzetli yağlı simit-halka çıkarır. Yeniçeriliğin son zamanlarında bu fırının «Yeni Fınn» diye anıldığına göre 1750 -1800 arasında yapıldığı söylenebilir. Sahibi Hiza Gürsel Safran-bolulu işinin ehli kişidir.
Diğer bir fırınla birlikde bu dört fırın eski usul çalışa gelmişlerdir. Beşinci fınn İs-lâmbey fırınıdır; son zamanlarda eski usul çalışma bırakılarak bir ekmek fabrikası şekline konmuşdur (1962).
Ahmed AĞIN
EYYUBSULTAN GÜMÜŞSÜYÜ İLK O-
KULU — Eyyubsultanda adım taşıdığı semt-de üç katlı beton bir binadır; 1964 ders yılı başında açılmışdır; çift tedrisatadır; 838 erkek, 724 kız olmak üzere 1572 öğrencisi; l müdür ve l müdür yardımcısı ile 34 öğretmeni vardır. Bütün öğrenciler beslenme rejimine tâbidir; yavru kurt teşkilâtı vardır. Bir Atatürk köşesi tanzim, edilmiş, koridorlara Cengiz Hanın, Atillânın, Osman Gazinin, Fatih Sultan Mehmedin, Yıldırım Bayazıdın, Kanunî Sultan Süleymanın, Barbaros Hayreddin Paşanın, Yavuz Sultan Selimin, Mustafa Reşid Paşanın, Midhat Paşanın, Namık Kemalin, Mehmed Âkifin resimleri asılmışdır. 1964 -1966 arasında 282 öğrenci ilk okul diploması aimışdır; 1967 de okul müdürlüğünde Bay Faz-li Taştan bulunuyordu.
Hakkı GÖKTÜRK
EYYUBSULTAN İDMAN YURDU —
Aşağıdaki satırları Cumhuriyet Gazetesinde Nuri Bosut imzalı bir yazıdan alıyoruz:
«Eyüb İdman Yurdu 1919 senesinde Rakım, Refet, Cevad, Nezihi, Neşet, Burhan,
\-
EYYUBSULTAN KADILIĞI
— S4S8
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
EYYUBSÜLtAN KEBABOLARl
merhum Kâmil, Adnan ve Feridun Beyler tarafından kurulmuştur. Kulübün rengi, eflâtun sandır. «Kendi malı bir futbol sahası ile ku-lüb binasına sâhibdir.
«Sahanın hemen yanında bulunan kulüb binası altı odalıdır. Salon, idare hey'eti ve soyunma odaları ve duşları ile şimdilik ihtiyaca kâfi gelmektedir.
«Eyüb kulübü, 1950 lig maçlarında ikinci küme B grubunun, Anadolu ve Elektrik takımları ile aynı puanda üçüncüsü idi. Kulüb, futboldan maada atletizm, güreş, boks ve voleybol şubelerinde çalışıyor. Voleybolda, üç sene ikinci kategori istanbul ikincisi olmuşdur.
«1951 yılında 320 kayıtlı âzası bulunuyordu; çeşitli kaynaklardan yıllık geliri 15.000 lira idi. Her sahada ilerleme yolunda bir spor kulübüdür.» (N. Bosut, 1951).
EYYUBSULTAN KADILIĞI — Tanzi-matdan önceki devirde istanbul «Kadılık» unvanı ile dört kazâî ve idarî bölgeye ayrılmış, idi:
-
— istanbul Kadılığı (Büyük .şehrin Bi-
zansdan kalmış kale duvarları ile çevrilmiş
ana gövdesi);
-
— Eyyub Kadılığı (Şehrin, Yedikule ile
Ayvansaray arasında uzanan kale duvarları
dışında kalmış Silivriye, Çatalcaya kadar uza
nan bölgesi);
-
— Galata Kadılığı (Şehrin Galata Be
yoğlu, Boğazın boydan boya Rumeli yakası ilex
Kırkkilise - Kırklareli sınırına kadar uzanan
bir bölgesi);
-
— Üsküdar Kadılığı (Boğazın Anadolu
yakası ile Gebzeye kadar bütün Anadolu böl
gesi) .
Medreseden yetişmiş, ilmiye sınıfına men-sub Kadı Efendiler, bu bölgelerin hem en büyük adlî âmiri, hâkimi, hem de idarî ve beledî âmiri, bir nevi kaymakamı ve belediye reisi idiler (B. Kadı, İstanbulun Dört Kadısı).
XVII. asırda yaşamış büyük muharrir Evliya Çelebi Eyyub Kadılığı için şunları yazıyor:
«Fâtih Sultan Mehmed Kanunu üzere yevmiye 500 akçelik kadılıkdır. 700 parça köye hükmü geçer, 26 nahiyede naibi vardır (B.: Nâib, Kadı Nâibleri); adalet ile senevi 10.000 kuruş hâsılatı olur».
Eyyub Kadılığına «Havası Refîa Kadılığı da denilirdi (B,: Eyyub, Eyyubsultan).
Ahmed AĞIN
EYYUBSULTAN KAYIK ÎSKELESt —
Buharlı şehir hatları vapurlarından önce Is-tanbulda bu isimle iki büyük iskele vardı; biri Eyyubsultan kasabası sahilinde şimdiki vapur iskelesinin yerinde, diğeri İstanbulun Eminönü yalısında Büyük Gümrük ile Yemiş iskelesi arasında, Yemiş İskelesinde idi.
Haliç vapurlarından önce Eyyubsultan halkının büyük kısmı İstanbula kayıkla gidip gelmişlerdir. Bunun içinıîır ,ki Eyyubsultan kasabasındaki kayık iskelesi Haliç boyunun en büyük iskelelerinden biriydi. Hicrî 1216 (M. 1801 - 1802) yılında tanzim edilmiş kayıkçı esnafı sicil ve kefalet defterindeki kayde göre bu iskeleye kayıdlı 93 kayık ve 97 nefer kayıkçı vardır, isimleri ile kaydedilmiş kayıkçıların 82 neferi müslüman, 15 neferi gayri müs-lim, er menidir (B.: Kayık Kayıkçı).
EYYUBSULTAN KAYIKLARI İSKELESİ — istanbul sularında nakil vasıtasının yalnız kayıklar olduğu devirde Eminönü - Yemiş iskelesi arasında bir kayık iskelesinin adı; bu iskeleye kayıdlı kayıklar, yalnız Eminönü ile Eyyub arasında dolmuş usûlü ile yolcu taşırlardı; Yeniçeri ocağının kaldırılmasından bir müddet önce tanzim edilmiş bir bostancıbaşı defterinde yeri şöyle tesbit edilmişdir; Emin-önünden Yemiş iskelesine doğru gidildiğine göre:
«... Ortaköy kayıklarının iskelesi - Beşiktaş kayıklarının iskelesi - izzet Mehmed Paşa Mescidi - Tophane kayıklarının iskelesi -Balıkpazarı iskelesi - Pazarbaşı odası - Balıkçı odası - Hasköy kayıklarının iskelesi- Baş yasakçı odası - Tütün gümrüğü iskelesi - Elli altı Ömerin kahvehanesi - Hasır iskelesi - Serapa limoncu dükkânları - Çardak iskelesi - Serapa yemişçi dükkânları - Eyyub kayıkları iskelesi - Yemiş iskelesi...»
Kayık ücretleri devir devir değişmişdir. 25 Receb 995 (M. 1587) tarihli bir fermana göre bu iskeleden Eyyuba dolmuş ücreti adam başına yarım akçedir.
Tek hamlacı (kayıkçısı) olan iki kürekli kayık en çok 5 kişi; üç çifte (altı kürekli)
kayık da 7 kişi alabilirdi; hususî olarak tutulacak kayık ücreti de l çifte 3 akçe, 2 çifte 4 akçe, 3 çifte 5 akçe olarak tesbit edilmişdir.
Bibi: Ahmed Refik, X. hicrî asırda İstanbul hayatı.
EYYUBSULTAN KAYMAĞI, KAYMAKÇI DÜKKÂNLARI — Eyyubun kaymağı ve kaymakçı dükkânları kadimden beri bu kasabanın şöhretlerinden birini teşkil ederdi; zamanımızda Eyyubun ne kaymağı ne de kaymakçı dükkânları kalmışdır.
Civarda pek çok mandıranın bulunması ve kaymağın buralardan temin edilen hâlis süt ile yapılması Syyu'o Kaymağına şöhret sağla-mışdı; kaymakçı dükkânları da Camii Kebir yanındaki çarşı boyunda, yine pek meşhur olan Eyyub kebabeılannın yanı sıra dizilmişlerdi. Türbe ziyaretine gelenler bu kaymakçı dükkânlarına muhakkak uğradıkdan başka Eyyuba sureti nıaksûsada kaymak almaya, kaymak yemeğe gelenler olurdu.
Eyyubda kaymakçı esnafı çoğunlukla bul-gar idi; son kalan iki kaymakçı dükkânı da 1958 —• 1960 arasındaki istimlâkde yıkdınlmış-dır.
XVII. asrın büyük yazan Evliya Çelebi Eyyubu tasvir ederken şöhretli kaymağından da bahsediyor: «... yoğurdu ve kaymağı pek lezzetlidir; erbabı safa kaymakçı dükkânlarının şahnişinlerinde oturarak kaymak yerler, hâlis süt içerler, bal yerler...» diyor.
Fakat bir XVI. asır vesikası Eyyubdaki kaymakçı dükkânlarının uygunsuz kadınlarla erkeklerin buluşma yerine getirildiğinden bah-setmekdedir; Dîvânı Hümâyundan Eyyub Kadılığına hitab ile yazılmış olan 23 muharrem 981 (25 mayıs 1573) tarihli bu fermanın bugünkü dile çevrilmiş sureti şudur:
«Eyyub Kadısına hüküm ki;
«Mektub gönderip bildirmişsin ki kaymakçı dükkânlarına bâzı kadın taifesi kaymak yemek bahanesi ile girip oturup erkeklerle buluşurlar imiş, şeriata aykırı işler olurmuş. Bu babda ihmal caiz değildir; derhal men ediniz; dükkân sahihlerine şiddetle tenbih edilsin, kaymak yemek için gelen kadınları dükkânlanna almayacaklardır; dükkânına kadın müşteri alan kaymakçı şiddetle te'dib edilecekdir..».
Buna benzer fermanlarla Istanbulda gizli fuhşun önüne geçilememişdir.
EYYUBSULTAN KEBABCILARI — Yakın yıllara kadar Eyyubun kebabı ve kebabcı dükkânları İstanbulun büyük şöhretlerinden idi; kebabcı dükkânları bilhassa Câmü Kebir yanındaki çarşı boyunda sıralanmışlardı. Eyyub kebabının şöhretinin başlıca sebebi; Eyyub kebabeılannın, bir aşçılık ocağı hâlinde, kebab etini terbiye etmesini bilmelerindendi.
Müşteriye kebablar tabak ile değil, bir gelenek olarak, kapaklı yuvarlak bakır kebab lengerleri ile arz edilirdi, bu da Eyyub kebabeılannın bir hususiyeti idi.
Geçen asır sonlannda yaşamış kalender şâirlerden Nebil Kaptanın aşağıdaki şarkısı Eyyubda bir kebabcı çırağı şânındadır:
Dostları ilə paylaş: |