Hüsnü KINAYLI
FENERCİ HÜSEYİN ÇIKMAZI — Fatih İlçesi merkez nahiyesinin Sinanağa Mahallesinde İbadethane Sokağındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 6/94). Bir araba geçecek genişlikde kabataş döşeli hafif yokuş olarak başlar, sola bir kavis çizerek düzleşir, ve gaa-yetle daralarak sona erer. Üzerinde dört beş ev vardır (ocak 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FENERCİ KADRİ SOKAĞI — Beyoğlu ilçesinin Taksi-m Bucağının Yenişehir Mahallesi yollarından; Feylesof Sokağı ile Akağalar Sokağı arasındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 19/181); bir aralık sokakdır. Üze-rinde üçü ahşab biri kagir dört ev ile bir arsa bağçe vardır (ağustos 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FENER CİNAYETİ -— Benzerine az rastlanır bir vak'adır; geniş bir muhayyile ve kuvvetli bir kalemle, içinde türlü toplum hayatı mes'elesinin mütalâa ve tahlil edileceği bir roman konusu olabilir.
Gemi inşaat tezgâhları sahibi 75 yaşında Sâim Birkök, bir arkadaşının oğlu olup evlâd gibi okutup yetiştirdiği ve sonra yanına ortak olarak aldığı mühendis Sâim Gökoğlunun 3 ağustos 1966 günü Fenerde Mürselpaşa Caddesindeki yazıhanesinde tabanca ile vurarak öl-dürmüşdür. Gazetelere akseden cinayet sebebi, mühendis Sâimin iş adamı yaşlı hamisinden devamlı para çekmesi, onu kötü duruma düşürmesi, ve tehdidleridir. Yaşlı kaatil: «Kaderin böyle bir son hazırladığını nasıl tahmin ederdim...» demişdir.
Bibi.: Günün Gazeteleri
FENER ÇEKMEK, FENER ÇEKEN — İs-taııbulda sokak fenerlerinin bulunmadığı ve geceleri yatsıdan sonra sokağa fenersiz çıkmanın yasak olduğu devirde, sokağa herhangi bir çeşid el feneri alarak çıkma karşılığı kullanılmış bir deyimdir. Bir kaafile önünde fener taşıyana da «Fener Çeken» denilirdi: Kibar ko-
İSTANBUL
naklarında ve tekkelerde, gece geç kalmış misafirleri evlerine kadar götürecek fener çeken genç uşaklar, genç dervişler vardı.
XVII. Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış ünlü Hal ve tiye şeyhlerinden Mehmed Nazmi Efendi «Hidâyetül İhvan» isimli hâtıralarında Yenikapu Mevlevihânesinin fener çeken dervişlerinden bir meczub (Deli) Mehmedden bahseder. Kışın buz üstünde bile yalın ayak dolaşırmış. Bu delikanlı bir kış gecesi Nazmi Efendiyi Yenikapu Mevlevihânesinden Şehre-mininde Baruthane Caddesindeki tekkesine götürmüş. Bir kar fırtınası varmış, sokağa yine yalın ayak çıkmış ve eline de fener yerine şamdan almış, elini bile siperlemediği halde, kar savuran müdhiş rüzgâr Derviş Mehmedin elindeki şamdanı söndürmemiş.
Bir Fener Çekene
İn'ikâsı tâbi rulısârmla ey kudsî furûğ! Âteş ender âteş oldum âteş ender âteşim Tâbişi âhmi; yeter söndür o şem'i bî feri ' Şuleye hacet mi var ey dilber meş'alkeşim!
Fenerçeken yerine bazen sâdece «Fenerci», yahud «Meş'alkeş» de denilir idi (B.: Cemil, Meş'alkeş, cild 6, sayfa 3456).
(B.: Tahtaminâre
FENER HAMAMI"
Hamamı).
FENER İSKELE CADDESİ — Haliç Fenerinde Tahtaminâre ve Abdisubaşı mahalleleri arasında sınır sokakdır; Yıldırım ve Sadı-râzani Âli Paşa Caddeleri ile deniz-vapur iskelesi arasında uzanır, Mürselpaşa ve Abdüle-zel Paşa Caddelerini bir dört yol ağzı yaparak geçer (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 8/ 99-105). Yerinde ise Yıldırım ve Âlipaşa Caddelerine kadar varmaz, Mürselpaşa - Abdüle-zel Paşa Caddeleri kavuşağından başlar. Kara tarafından gelindiğine göre asfalt döşeli 'geniş bir yol olarak başlar; çatal olarak ikiye ayrılır, sağdaki yol asfalt döşenmiş meydanımsı bir açıklık ile Fener Kayık İskelesine çıkar; soldaki yol bir araba geçecek genişlikde olup yine asfalt döşelidir, vapur iskelesine çıkar; iki yol arasında çocuk bağçesi vardır. Sağ kolda iki katlı ahşab bir binada Fener Patrikhânesi bulunmaktadır. Metal T.A.Ş. Deposu, Fener
ANSİKLOPEDİSİ
İplik Fabrikası, Doğan Lâstik ve Akümülâtör Sanayii müessesesi, Ulusoy Turizm . Seyahat Acentası bu caddededir; 2 odun deposu, 2 lokanta, 2 kahvehane, l kundura tamircisi vardır. Kayık iskelesi tarafında da bir umumî a-yak yolu vardır (Ocak 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FENER İSKELE GAZİNOSU — Geçen a-sır sonları ile asrımız başında, Haliç Feneri Vapur İskelesinin hemen yanı başında, vapurdan çıkıldığına göre sağ tarafda,' deniz kenarında Haliç yalısının en büyük gazinosu idi. Büyük bir kapalı kısmı ve önünde denize doğru uzanmış, kazıklar üstünde bir salaşı, arkasında da genişçe ve mâmur bir bağçesi bulunan bir gazino idi.
Bu ünlü gazino zamanımızda mevcud değildir, ne zaman kapandığını tesbit edemedik, 1940 -1943 arasında duruyordu, âdi bir kahvehaneye inkılâb etmiş halde idi; 1970 de büsbütün kalkmış durumda gördük; deniz üstündeki salaşı yıkılmış, yok olmuş, arka bağçesin-de bir odun deposu kurulmuş; gazinonun kapalı binasının yerinde saç kaplı hangarımsı bir yapı vardı, kapusunda şu levha bulunuyordu: «İstanbul Gümrük Muhafaza Müdürlüğü Deniz Tamir Atöliyesi Amirliği».
Bu gazinonun edebî metinlerimizde zengince şirin hâtıraları vardır. Geçen asrın ikinci yarısında İstanbulun hovarda meşreb, çapkın beyleri Kâğıdhâne âlemleri için burada toplanıp buluşurlar ve Fener İskelesinden kayık ve sandallara binip Kâğıdhâneye giderlerdi (B.: Kâğıdhâne). İstanbulun en namlı hanende ve sazendeleri de buraya gelip çakar, okurlardı. Şöhreti büyük şehrin her tarafına yayılmış bir gazino idi.
Macar Türkolog Dr. İgnas - Kunoş «Türk Halk Edebiyatı» isimli meşhur eserinde bu gazinodan şu satırlarla bahsediyor: «... hemen bir kayığa binip meşhur olan Fener Gazinosunun önüne çıkdım. İnsan dolusu kahvede ince saz takımı, urumların pepeleme gürültüsü, telâffuzları yanlış ermeni hanendeleri işime yaramadı. Gel Şehzâdebaşmdaki sakin kahveler!..».
Ahmed Râsim de «Fuhşi Atik» isimli ölmez eserinde şunları yazıyor:
«Arkadaşımla. İç Fener (Haliç Feneri)
FENER İSKELE GAZİNOSU
Gazinosunda buluşmak üzere evden çıkdım. Kalben büyük -bir inşirah duyuyordum. Mek-tebden (Dârüşşafakadan) çıkalı birinci ilkbaharı idrâk ediyordum. O gün cuma idi. Kâğıdhâneye gidecekdik. Gazinoya geldiğimde henüz öğle olmamışdı. Tek tuk bir iki müşteri, deniz tarafındaki köşede dört beş kişiden mü-rekkeb bir grup vardı. Bunlar çıkıyorlardı. Gaalibâ biraz erkence davranmış olmalıdırlar ki içlerinden habeşî biri titrek, hazin bir sesle hicazkâr üzerinden gezinmeye başladı:
Arz etmediğim yâre meğer yâre mi kaldı Yâ derdi dile kılmadığım çâre mi kaldı
«Oh!., ne kadar da güzel okuyor. O zaman benim de musikîye merakım vardı... Kahvemi içdim içmedim arkadaşım da kapudan girdi. Bana doğrulmakla beraber gözlerini köşeden ayıramıyordu. Gazel biter bitmez bir şarkıya girdiler. Dördü birden okuyordu:
Muntazır teşrifine cifte kayık İnce yaşmakla bu cum'a seyre çık Penbe mantinden ferace pek de şık İnce yaşmakla bu cum'a seyre çık
«Yine bir oh!., ne revan bir şarkı... Arkadaşım dedi ki:
. Kemânî Serçe Tevfik de içlerinde..
.— Kim?
-
Serçe Tevfik, Kemânî Kör Sebuh'un
çırağıdır..
-
Ötekiler kim? '
-
Bir dânesini tanıyorum, o da hanende
dir., bunlar bugün Kâğıdhâneci!.. belli., ben gi
deyim, bir kayık tutayım., sonra bunları bek
ler, arkalarını bırakmayız...».
Geçen asır sonlarında yaşamış kalender halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzî de bu gazino üzerine şu manzumeyi yazmışdır:
İskele başında gazinosunun Medhinî duydum da gittim Fenere Selsetoil olmuş ülfet muhabbet Çıkamaz içine giren bir kere .
Her taraf elhak ki güzelle dolu Şaşırır âşıklar sağ ile solu Gamzenin işmarı gösterir yolu Kanca atmak için o güzellere
FENER İSKELESİ KAYIKLARI
ANSİKLOPEDİSİ
_ 5035 —
FENERKAPUSU MESCİDİ
Taze nigâr ile taze fetâlar Urum dilberânı dürri yektalar Kaçırma fırsatı demiş atalar Saydı kalmış heman seride hünere
Geysû perçem zülüf merguule kâkül Cilveli işveli dilleri bülbül Gümüş külçeleri kimi gonca gül Nakdi can verilir ayak ellere.
Kimi bey çorbacı oğludur kibar Kimisi avamdan eşbehi cebbar Cümlede kîseye mteylü itibar Üst tarafı fasa fiso mentere.
Bûsi pâyi gerek hicab atmaya El peşrevi yâri soyub yatmaya Hey Kalender Râzi hüner satmaya Felek matlubunca oynaşın vere.
FENER İSKELESİ, KAYIKLARI VE KAYIKÇILARI — Haliç kıyıları iskeleleri arasında Eyyubsultan ve Kasımpaşadan sonra Ba-lat İskelesi ile birlikde ikinci kademede büyük iskele idi. Yakın zamanlara kadar, Balat Musevileri ve Fener de Rumları ile, sekenesinin çoğunluğu gayri müslim iki semt olarak tanınmışlardı (B.: Balat, cild 4, sayfa 1961).
Haliçde vapurlar işletilmeden önce, Fenerin İstanbul ve Galata ile günlük trafik bağını yalnız kayıklar temin ederdi. Hicrî 1216 (M. 1801 -1802) yılında tanzim edilmiş bir kayıkçı esnafı sicil ve kefalet defterindeki kayde göre, İstanbul sularında günlük seyrü seferin yalnız kayıklar ile yapıldığı o devirde Fener İskelesine kayıdlı 78 kayık ve 78 nefer kayıkçı vardır; bu iskele kayıkçılarının 36 neferi müs-lüman ve 42 neferi gayri müslim olup isimleri ile tesbit edilmişlerdir; o isimlere göre gayri müslim kayıkçılar da rum, ermeni ve Bulgar azınlıklarında ndır.
Haliçde vapur işletilmesi Fener İskelesi kayıklarını dörtde birine kadar azaltdı, Kasım-paşaya ve Galataya kayıkla geçenler kalmadı. Kara yolunda hemen zamanımıza kadar uzunca bir devir tek nakil vasıtası kira binek arabası ve araba ücreti de halk için bahalı olduğundan Fener kayıklarının faaliyeti . Fener -Eminönü arasına inhisar etti, bir de yazın Kâ-ğıdhâne mesiresine yolcu taşıdılar.
Üsküdarlı kalender halk şâiri Âşık Râzi nin 1880 -1885 arasında kaleme aldığı bir manzumeden Fener İskelesi kayıkçılarının çoğunun rum ve Karadeniz yalısı halkından olduğu anlaşılıyor; manzume şudur:
Gaayet ile süslüdür Fenerin kayıkları Sarhoşlara rnahsusdur taşımaz ayıkları
Fenerin kayıkçısı pedimu ya palîkar Pekçe vursa topuğun iskelesini yıkar
Fenerin kayıkçısı bıçkınların eş'behi Reşk ider çalımına nice yüz külhanbeyi
Fenerin kayıkçısı keşişlerin bülbülü Belinde zünnar olmuş şahın gümrah kâkülü
Fenerin kayıkçısı uşşâkına her gice Kadehi ceşmi ile bade sunar gizlice
Fenerin kayıkçısı urum güzeli urum
Kaçan pâyin bus itsem topuk kakar gâvurum
Fenerin kayıkçısı, Karadeniz urumu itliğinden kinaye afur tafur kurumu
Fenerin kayıkçısı cümlesi çakır pençe Gice 'çalar kayıkda tâ besabah kemence.
Birinci Cihan Harbinden sonra İstanbul sularında güzelim kayıkların yerini sandallar aldı.
Eminönü - Eyyubsultan arasında bir tramvay hattı döşemek devamlı düşünülmüş, fakat tahakkuk ettirlememişdi. Fenerden geçecek olan ve Fener halkının İstanbuldaki iş merkezleri ile karadan kolay, ucuz ve sür'atli temasını sağlayacak tramvay hattına karşılık zamanımızda otobüsler ve dolmuş usûlü ile yolcu taşıyan otomobiller Fener - Eminönü kara yolunu birden canlandırarak, artık eski kayıkların yerini tamamen almış olan Fener sandallarına son ağır darbeyi vurdu. 1801 - 1802 arasında Fener Kayık İskelesine bağlı 78 kayık var iken 1970 de, bir buçuk asır sonra aynı iskelede ancak 6 sandal bulunuyordu. Hepsi kıçdan takma motorlu olan bu sandallar da yalnız Fener - Kasımpaşa arasında dolmuş u-sûlü ile çalışıyorlardı.
Zamanımızda Haliç boyu kara yolunun motorlu vasıtalarla çok işlek hâle gelmesine
mukaabil Haliçdeki vapur seferleri kalkmış gibi idi. Halicin iki kıyısı semtleri ile Köprü a-rasında yalnız iki vapur işletilmekde idi, ve bu vapurlar, ikisi sabah ikisi akşam günde dört defa sefer yapıyorlardı.
1970 haziranında, ahşab bir bina olan Fener Vapur İskelesi, temiz ve bakımlı olarak durmakda idi.
Fener Kayık İskelesi de, vapur iskelesinin hemen yanı başında ve sağ tarafındadır.
FENER KAPUSU — Bizansın Haliç kıyısındaki surlarının kapularından biri, Celâl E-şad Bey «Eski İstanbul» isimli eserinde «Haliç Surlarının Kapuları» başlığı altında şunları yazıyor: «Farî Kapusu (Fener Kapusu): Bu kapu vaktiyle Halic'in feneri bulunan çıkıntıya tesadüf eder, Halicin surları bu kısımda iki sıradır. Haliç cihetindeki surlar tamamen deniz kenarında olmayub denizle aralarında hayli bir mesafe vardır ki bu mahalde bir çok ticarethane, iskeleler, depolar ve şâire vardı.»
Kapu hâlen mevcud değildir, «Fenerkapu-su Mescidi» nin hemen yanında idi ki yeri Mürselpaşa ve Abdülezelpaşa Caddelerinin uç uca bağlandıkları noktaya rastlar.
FENERKAPUSU HAMAMI — Zamanımızda mevcud olmayan Fener Kapusunun iç tarafında, Sadırâzam Âlî Paşa Caddesi üzerinde. Fener İskelesi Caddesinden gelinip sağa sapıldıktan sonra yirmi otuz adım ileride sol kolda idi, yıkılmış, bina hakkında bir fikir vermeyecek izleri kalmışdır (haziran 1970). Bu hamama vaktiyle Fener İskelesi Hamamı da denilirdi.
FENERKAPUSU MESCİDİ — Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Banisi Süzek-ci (Süzgeçci) Yusuf Efendidir; merkadi nâ malûmdur, mahallesi yokdur».
Tahsin Öz «İstanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor: «Fenerkapısı, Mürsel Paşa, İskele Caddesinde; cami Fatih zamanında yapılmış, mevcud kitabeye nazaran XVIII. Yüzyılda Yusuf Yazıcı tarafından ihya edil-mişdır. Kagir ve fevkaanî bir bina olup altında dükkânlar vardır. Tuğla minaresi ilk binasına âiddir».
Mürselpaşa Caddesi ile Feneriskelesi Caddesi kavuşağında olan fevkaanî mescide yirmi
beş basamak taş merdivenle çıkılır. İbâdet sah-nı kare plânlıdır; beş pencere ile aydınlatılmış-dır. Müezzin mahfili zemine nisbetle yüksek-de olup ahşab bir merdivenle çıkılır. Ahşab o-lan minberi ve vaiz kürsüsü yeşil ile beyaza boyanmışdır: Mihrabın iki yanında ikisi büyük, ikisi küçük dört pirinç şamdan bulunuyordu. Ayrıca üç pencere ile aydınlatılmış son cemaat yerine de müezzin mahfilinde olduğu gibi ahşab bir merdivenle çıkılmakta idi. Son cemaat yerinin üstünde bulunan kadınlar mahfiline ise asma bir tahta merdivenle çıkılır.
Minare kapusu taş merdivenin üst başında fevkaanî imam meşrutasının yanındadır. Mescid kapusunun üzerindeki kitabenin metni şudur:
Kıldı bina hazret! Fâtih cennetmekân Eylediler edâyi salât çok müslüman bir zaman
Bir zamandan sonra oldu çün harâb ihrâk ile Geldi bir ehli sahavet yine okundu ezan
Bânii sânisi merhum Hacı Râşid oldu kim
Özge mâli hâlisinden çün yapüdı mescid (okunamadı)
'-•£L^SÎ': itmiş idi hizmet çok meskukâtı şahane (de)
Bu asarı hayrdan çok mtemnûn oldu ehli îman
Genci dilden doğdu cevher didi Badi tariMn «Dilerin andan recâyı meskeni bağı cinan.»
Kitabenin yazısı, ifâdesi, imlâsı, vezni gayet bozukdur. Tarih mücevher olup 1308 (1890 - 1891) yılını verir ki kitabe taşında rakam ile de kaydedilmişdir. Mescid 1963 de yeni bir tamir görmüşdür.
Hadikatül Cevâmide ilk banisi Süzekci Yusuf Efendi adında bir zât gösterilmiş olmasına rağmen halk ağzında Fâtih Sultan Meh-mede atfedile gelmişdir. Yine halk ağzında şirin bir de hikâyesi vardır. Bir gün pâdişâh kayıkla denizden geçer iken Fener Kapusu muhafızı neferlerin bu kale kapusunun üzerinde, açıkda namaz kıldıklarını görmüş ve hemen o kapunun iç tarafında onlara bu mescidi yap-tırtmış.
Tahsin Öz'ün Yusuf Yazıcı diye kaydettiği zât ile Süzekci Yusuf efendinin ayni kimse olması kuvvetle muhtemeldir, bu takdirde
FENERLİ
— 5636
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5637 —
FENERLİ
ke değer bir binadır. Bu evin ilk sahibi bulunan Panayotaki, Divanı Hümâyun tercümanları arasında ilim, zekâvet ve iktidarı ile meşhurdur; devlete sadakat ile hizmet eylemiştir. Bu zat Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa gibi bir veziri âzamin maiyetinde bulunmuş ve Gi-rid Adasında Kandiye Kalesi ve şehrinin üç seneye yakın süren muhasarası ve tamamen zaptı sırasında Paşanın yanında hem tercümanlık ve hem de siyasî müşavirlik vazifesini ifâ eylemiştir.
1699 da Avusturya ve Rusya ile Karlofça muahedelerinin akdi sırasında Fenerlilerden Aleksandros Mavrokordatos'un da Divânı Hümâyun tercümanı sıfatı ile iyi hizmetleri görüldüğünden, devletin mühim bir memuriyeti olan bu tercümanlığa Fenerlilerin tayini bir gelenek, âdet oldu. Bilâhare Tersane Tercümanlığı da onlara verilmeye başlandı.
i\
mescid XV. Yüzyılda Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış, XVIII. Yüzyılda Yusuf Efendi tarafından tecdiden ihya edilmiş, bir yangında yandıkdan sonra XIX. Yüzyılda da Râşid Efendi tarafından tekrar yaptırılmış o-lur (1970, haziran).
Hakkı GÖKTÜRK
FENER KİREÇHÂNESİ- SOKAĞI — Haliç Fenerinin yollarından; Tevkiîcâfer ve Tah-taminâre mahallelerinin müşterek sokaklarından olup Tevkiîcâfer Mahallesinde Yasemin Sokağı ile Tahtaminâre Mahallesinde Yıldırım Caddesi arasında uzanır bir dirsekli bir sokak-dır; Yaldızcı Sokağı, Bâkîdede Sokağı ve Vo-dina Caddesi ile dörtyol ağızları yaparak kesişir (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 8/103 ve 105). Yıldırım Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba rahat geçecek genişlikde ka-bataş döşeli bir yokuşdur, üçer dörder katlı kagir evler arasından geçer, kap u numaraları 1-43 ve 2 - 48 dir; Yaldızcı Sokağını geçdik-den sonra. sola bir dirsekle kırılır ve düzleşir (ocak 1968).
Hakta GÖKTÜRK
FENER KÜLHANI SOKAĞI — Haliç Fenerinde Hızırçavuş Mahallesi yollarından; Ka-zancıselim ve Çorbacı sokakları ile Rifatefen-di ve Hızır Sokakları arasında uzanır, Akgül Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 8/106). Bir araba geçecek genişlikde kabataş döşeli bir yoldur, kagir ve ahşab evler arasından geçer; kapu numaraları 1-23 ve 2-40 dır (ocak 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FENERLİ — «Argo; Önünde sakalı sarkan kimse; misâl: Şu fenerliyi sövüşlesen (= para sızdırsan) işimiz aynalıdır» (F.: Devellioğ-lu, Türk Argosu).
FENERLİ, FENERLİLER — İstanbulun Türkler tarafından fethinden Tanzimat devrine kadar İstanbulda Halicde Fener denilen semtde o tura gelmiş İstanbulun rum aristokratlarına verilmiş isimdir.
İstanbulun 1453 senesinde Türkler tarafından fetholunduğu zaman, Fatih Sultan Meh-medin derin görüşünü ve olgun siyâsetini bil-
meyen Bizarısın aristokrat aileleri, Akdeniz a-dalarına, Moraya, İtalyaya ve Avrupanm diğer yerlerine hicret etmişlerdi. Az zaman sonra şehirde sükûn te'sis edildi ve refah başladı; bu aileler efradından bâzıları gerek ticâret ve gerek, âlicenablığı ve adaleti şayi olmuş Türk pâdişâhına arzı hizmet maksadı ile İstanbula avdet etmişlerdi.
Irk ve mezheb . ayırmaksızın ilim ve san'-at adamlarının Fatih Sultan Mehmed tarafından gördükleri himaye bu gibi zevatın İstan-bula akın etmelerine sebeb olmuştur:
Fatih Sultan Mehmed İstanbuldan hicret etmiş olan şehrin eski ahâlisini tekrar devlet merkezine getirebilmek için din serbestliğini ilân etti ve kendilerine Ortodoks mezhebinden bir Patrik intihap etmelerini emretti ve Katoliklerin en büyük muhalifi olan Yeııadios So-larios'u Patrik intihap ettirdi! bu suretle fe-tihden evvel büyük tehlikeler geçirmiş ve sönmeye yüz tutmuş olan Ortodoksluğu sureti kafiyede kurtardı ve kuvvetlendirdi. Bu gün «Şark Ortodoks kilisesi» dediğimiz Fener Patrikhânesi mevcudiyetini Fatih'e borçludur.
Kudretli büyük hükümdar Bizanslılar zamanında Patriklerin haiz oldukları bütün salâhiyetleri Yenadios'a verdi.
Fetihden sonra Rum Patrikhânesi bir kaç yer değiştirdikten sonra nihayet 1600 tarihinde Üçüncü Sultan Mehmed zamanında Haliç Fenerinde bugünkü yerinde yerleşti (B.: Fener Rum Ortodoks Patrikhânesi) Rum Aristokrat aileleri de Patrikhanenin etrafında yani Ci-baliden Balata kadar olan mahallelerde ikamet etmeye başladılar; ve bunların zenginleri,' Haliçte muhteşem yalılar yapmışlardı.
Bu aristokrat ailelerin efradına ecnebiler, «Fenerli» adını vermişlerdi. Fenerliler, çocuklarını, o zamanın en iyi ilim müesseselerine mâlik olan İtalya üniversitelerine gönderip Felsefe, Tıp ve şâir ilimler tahsil ettirirlerdi. Bu çocuklar, Türkçe, Arapça, Farsçayı öğrendikten sonra ecnebi lisanlarını da tahsil ederlerdi. Bundan dolayıdır ki Osmanlı Hükümeti, ecnebiler ile olan münasebetinde bu Fenerlileri kullanırdı. Divanı Hümâyun ve Donan-mayı Hümâyun tercümanları ve bilâhıre Eflâk ve Boğdan beyleri, bu Rumlardan seçilirdi.
Yüz sene evveline gelinceye kadar Fenerlilerin Haliçteki muhteşem kârgir evlerinin ekserisi duruyordu. Bakımsızlıktan birer birer harab oldular. Elli sene evvel Cibaliden Balata kadar olan yerde yüzü mütecaviz böyle evlerin mevcudiyetini hatırlıyorum.
Son senelerde, Haliç sahili fabrikalar sahası oldu ve bu sebepten dolayı Fenerlilerin yalıları tedricen yıktırılarak yerlerine muhtelif fabrikalar tesis olundu.
Onyedinci asırda inşâ olunmuş olan evlerden yalnız Divanı Hümayun Tercümanı Fenerli Panapotaki Nikusios'un evi kalmıştır. Bu zât Fenerlilerden devlet hizmetina giren ilk simadır.
Bu ev 1740 tarihinde esaslı bir tamir görmüş olduğundan eski vaziyetini iyi bir halde muhafaza etmektedir. Üç katlı bir bina olan bu kârgir ev Türk mimarîsi bakımından tedki-
Fenerli Beylerden Panayota ki'nin Fenerdeki evi, 1944
(Resim: Sinan).
FENERLİ AHMED BEY
— 5638 —
istanbul
ANSIKLOPJEDİSİ
— 5639
FENERLİ SOKAĞI
Üçüncü Sultan Ahmed zamanında Osmanlı Devletine tâbi Boğdan Voyvodası Dimitri Kantimur Prut Harbinde Rusların tarafına geçmişdi; 1711 de onun yerine de bu beyliğe ilk defa olarak bir Fenerli, Nikola Mavrokor-dato tayin edildi. Yarım asır kadar Eflâk ve Boğdan beyi olarak Osmanlı Devletine tâbi bir prenslik tahtına jsâhib olmuş Fenerli aristokrat rum aileleri Mavrokordato'lar, Gika'lar, Kalimahi'ler, Garagea'lar, Sutzular, İpsilânti'-ler, Moruzi'ler, Ralliler, Hangerli'ler, Rosetti'-lerdir.
Fenerlilerden son Boğdan beyi Aleksan-dros İpsilânti, Rusya çarının himayesinde Ode-sada kurulan Eterya ihtilâl cemiyeti ile teşriki mesâi etmiş, Yunanistan istiklâli mücâdelesine karışarak tâbi olduğu devlete ihanet etmiştir.
Bu aristokrat ailelerden XVIII. asrın ikinci yarısı içinde Fenerdeki eski konaklarını bırakarak Boğaziçinin Rumeli yakasında yeni yaptırdıkları ve Avrupalıların ev eşyaları ile döşedikleri konak ve yalılara taşındılar, Boğazda da bilhassa Kuruçeşme, Arnavudköjm ve Tarabyayı tercih ettiler. Bu yalıların en meşhurlarından biri Tarabyada Aleksandros İpsilânti'nin yalısı idi ki bilâhare Fransız yazlık sefarethanesi olmuşdur.
Tanzimattan sonra bu aristokratlar İstan-buluj Türkiyeyi de terk ettiler, bir kısmı Yu-nanistana, bir kısmı da Fransaya, İngiltereye ve Avrupanm - şâir memleketlerine gidip yer-leşdiler. İstanbulda kalanlardan Osmanlı devletinin son devrinde de yüksek devlet mevkileri işgal edenler olmuştur, Mozuros Paşa büyükelçi, Mavrikordato Bey Hâriciye nazırı olmuşdur.
Vladimir MİRMİROĞLU
Aşağıdaki satırları M. Zeki Pakalm'm «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli e-serinden alıyoruz:
«Eflâk veya Boğdanda Bey olan Fenerlilerin oğullarına Beyzade, karılarına Domna, kızlarına Dominiça, Beyzade ve Dominiçalarm da oğullarına Çelebi, kızlarına Kokonaça denilirdi».
FENERLİ AHMEDBEY SOKAĞI — Kadıköy ilçesinin Kızıltoprak Nahiyesinin Fe-neryolu Mahallesi yollarından; demir yolu ti-
ren hattı boyunca Feneryolu Sokağı ile Gazi muhtarpaşa Sokağı arasında uzanır. Demir yolunun şimal kenarında olup demir yolu ile sokak arasını tiren istasyonu peronunun beton parmaklığı ayırır; üzerindeki binalar yalnız bir yanında ve hepsi, 2-44, çift numaralıdır; 18 numaralı binada, ahşap bir köşkün yerine 1944 de yapılmış olan bir camidir (B.: Feneryolu İstasyon Camii); Feneryolu tiren istasyonu da tiren hattının öbür tarafında bu sokağın karşısındadır.
Bu yol üzerinde atkestâneleri ve çamlarla bezenmiş bahçelerinde eski şirin köşklerden ancak beş bina kalmışdır; köşklerin yerini 2-3 katlı apartımanlar almışdır, bağçeli bir kahvehane de 1969 yılında kaldırılmış, yerine bir apartıman , yapılmağa başlanmışdır (nisan 1970)
Bibi.: H. Eraktan, not.
Dostları ilə paylaş: |