İstanbul ansiklopediSİ


FERDİ DEDE (Beşiktaşlı Kanbur) —



Yüklə 5,06 Mb.
səhifə62/76
tarix04.01.2019
ölçüsü5,06 Mb.
#90131
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   76

FERDİ DEDE (Beşiktaşlı Kanbur) — Geçen asır sonlarında çalgılı kahvehanelerin namlı semai, destan ve ayaklı mâni okuyucularından; Osman Cemal Kaygılı: «Çalgılı kahvehane işleten Galib Ağa adında biri varmış, fırsat buldukça asaletinden, paşa torunu olduğundan bahsedermiş.; bir gün Ferdi Dede için: —, Babama Kız Hasan derlerdi, kıbtii muslini

İSTANBUL


köçekmiş, paşa .dedemin meclisinde oynatırlar-mış... demiş. Ferdi Dede bir ramazan Galib Ağanın kahvehanesinin çığırgamnı para ile elde etmiş, çığırtkan:

  • Adam aman Gaa... liba!.. diye bir mâ
    ni ayağı atınca Ferdi Dede mâniyi basmışdı:

  • Adam aman Gaa... liba

Maşrabam fıkırdıyor küpte su yok gaalibâ Paşazadeyim dersin, sen piçmişsin Gaalib , Ağa!..

«Fakat elde ettiğini zan ettiği çığırtkan da hemen' cevâbı vermiş:

— Adam aman Gaa... liba

Piçliğini ilk defa senden duydu Gaalib Ağa


Ama senin luğnu herkes bilir gaa
libâ!..

«Mat olan Ferdi Dede kahvehaneden kaçmış.

Önce tuzağa düşürüldüğü zan eden Galib Ağa, Ferdi Dede kaçdıktan sonra çığırtkanı bağrına basmış ve kahvehanedeki halka hitaben: — Huzurunuzda ilân ediyorum, bu oğlan bu geceden itibaren işbu kahvehanede çırağım değil, ortağımdır!.. demiş». (O.C. Kaygılı, Not).

FERDİ DEDE (Abdullah) — «Ulemâdan ve nakşibendiye şeyhlerinden; aslı Turgudlu-ludur, tahsilini İstanbul'da tamamlamış, bir ara Kasaba müftülüğünde bulunmuş, hacca gittiğinde Mekke'de nakşibendiye büyüklerinden Hindli Mehmed Can Efendiye intisâb ederek ahzi hilâfet etmiş, İstanbul'a döndüğünde Fatih civarındaki Emir Buharı Tekkesi, şeyhliğine tâyin edilmişdir. Bu vazifede iken hicrî 1274 M. 1857 - 1858 de vefat etti ve o tekkenin naziresine defnedildi. Dergâhının kütübhânesinde basılmamış divânı vardır» (Bursalı M. Tâhir, Osmanlı Müellifleri).

FERDİ TAYFUR — Büyük bir sanatkâr; radyo takdimcisi, film dublörü ve aktörü; dublör olarak bilhassa «Lorel» ve «Hardy» adında iki komedi aktörünü taklidi imkânsız gaayet-le şirin çetrefil bir Türkçe ile konuşturması bir ibda hârikası bilinmişdir.

1904 de Kilidbahirde doğdu, topçu miralayı (albayı) Hüseyin Tayfur Beyin oğlu ve kendisi gibi büyük bir film dublörü ve güzel sanatların çeşidli kollarında isim yapmış Adalet Cimcoz Hanımın ağabeyidir. Lise tahsilini Almanya'da yapmış ve 1931 de «Çanakkale Geçil-



ANSİKLOPEDÎSÎ

mez» filmi ile rejisörlüğe başlamışdır. 1941 de Muhsin Ertuğrul ile «Nasreddin Hoca» filmini yönetmiş, 1946 da «Senede Birgün», 1947 de «İstiklâl Madalyası» ve «Kerimin Hilesi» filmlerini çevirmiş, film aktörü olarak da rejisör olarak da başarılı olmadığını kendisi de kabul etmiş, dublörlüğüne dönerek o yolda emsalsiz başarıya ulaşmışdır. Sinema edebiyatında yetkili kademe sâhib Erman Şener: «Dünya Sinemasının ünlü komikleri F. Tayfur tarafından sürekli bir adepteye tâbi tutulmuşdur; isimleri değiştirilir, konuşmaları bir lehçeye uydurulur, filmin esprileri yanına kaynağını bizden alan yepyeni espriler katılır ve böyle bir adapte işleminden sonra piyasaya çıkan filmler kitleleri peşinden sürüklerdi. Arsak Palabıyık-yan, Lorel-Hardi, İki Açıkgöz, Yani Babanoğ-lu ve Neriman (asla unutulamaz)» diyor.

1958 de öldü; ölümü için uyuşturucu zehirle ibtilâsı söylenir. Hayatı hakkında sânına lâyık bilgi edinilemedi.

Bibi.: Ölümünün 12. Yılında Ferdi Tayfur, Erman Şener, Ses Mecmuası.



FERELİ — Geçen asır başlarında namlı pehlivanlardan, asıl adı bilinmiyor, halterce-mecesine de rastlanmadı. Saray mensublarm-dan «Kozbekcisi» lâkabı ile tanınmış ve yine asıl adı bilinmeyen diğer bir pehlivan ile yap-dığı bir güreş üzerine devrin şâirlerinden En-derunlu Kâmil Bey şu gazeli yazmışdır ki, iddialı olan güreşde Ferelinin Kozbekcisine yenildiği anlaşılıyor; gazel şudur :

Âferinler yine Kozbekcisine Seyredenler didiler cümle belî

Pehlivan böyle gerekdir hakkaa Şimdi meydânın odur bî bedeli

Tutuşan kimdir anınla acaba Birinin var ise gelmiş eceli

Berki hatif gibi sabit göricek Âteşi darb ile yandı Fereli

Kâmilin oldu hoş ay ende yine

Pehlivânâne bu zîba gazeli

<, '"

Bibi.: Tayyarzâde Ata, Enderun Tarihi, IV.



FERHAD (Bahriyeli)

FERERA EFENDİ (İsak) — Geçen asır sonları ile asrımız başında yaşamış İstanbul mûsevilerinden ünlü bir avukat, ve duygularını Türkçe terennüm etmiş bir şâir; hayatı hakkında bilgi edinemedik; ilk şiir kitabı olduğunu tahmin ettiğimiz «Ebri Bahar» 1904-1905 arasında basılmışdır; ilk şiirleri de Malûmat Mecmuasının edebiyatı sütunlarında 1899 da yayınlanmışdır. Aşağıdaki parçaları Ebri Bahardan alıyoruz:

Bir Gazelden

Âh kim terkedecek âşıkı canan gidiyor Bak nasıl şevk ile nâzânü hirâman gidiyor

Bin recâ eyledim ol yâri cefâkâre meded Hiç tesir edemez kabine efgan gidiyor

Ey gönül âbkeşi mihneti hicran olma Çünki cânâneye hempa olarak can gidiyor

Bir Şarkıdan

Ey nûri mücessem sen o hurşîdi behâsm Ey verdi emelzârı dilim mhfezâsm Bir goncei nevbâvei gttlzârı vefasın Ey verdi emelzârı dilim ruhfezâsın

FERHAD (Bahriyeli) — 1958 yılında bir yaz günü Köprüden Adalara giderken vapurdan denize düşen 1.7-18 yaşlarında Mehmed Gökçınar adında hâneberduş bir oğlanı peşinden denize atlayıp ölümden kurtarmış fekâr bir bahriye neferi; ayakdaşları arasında «Mekteb-li», «Bitik» (Âşık), 1962 den sonra da «Hippiler Prensi» lâkabları ile anılan ve hâneberduş bir şair olan Mehmed Gökçınar (B.: Gökçınar, Mehmed) vak'ayı şöyle anlatıyor: «Yeni düş-müşdüm maceralarla dolacak o müdhiş sefil ve rezil hayatın içine, yüzüm şöyle dursun, sokaklarda çıplak ayaklarımın bile kızararak dolaş-dığım zamandı.

Tophane'de Necâtibey Caddesinde babamla yüz yüze geliverdim, beni o berduş kılığında birden tanıyamadı, yahud tanıdı da şaşırdı, kaşları çatıldı, ben tabanı kaldırıp kaçdım. Arkamdan seslendiğini sanmıyordum, nefret duyduğu muhakkakdır. Devam ettiği şarabhânede Mastor Kara Mustafa'yı buldum, beni o hâle



p-

FERHAD (Borucu)

5662 —



İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

5663 —



FERHAD (Dellâk)


düşüren adamdır, sıcak bir yaz günü, iki bardak şarabını içdim, iki lira da para aldım, benim orada akşama beklerim, ödeyeceksin bu parayı dedi, olur dedim, içimden de bulursan artık Mehmedi dedim. Köprüye gittim, Büyükada'ya bir gidiş bileti aldım, intihar etmeye karar vermişdim, ama kendimi kalabalık arasından denize atmaya da utanmışdım. Yanımda bir bahriye neferi duruyormuş, ben farkında değilim, ayağım kaymış gibi yapdım, Saray burnu önünden geçerken kendimi denize bırakı-verdim. Akıntı, anafor beni denizin dibine doğru çekerken göğsüme demirden bir pençe ya-pışdı ve ben o anda bayılmışım. Gözümü karada açdım. Kurtarıcım bahriyeliyi orada gördüm. Bizi o civarda Akbıyık Hamamına götürdüler, esvablarımızı kuruttular, adı Ferhad olan bahriyeli de beni kaza eseri düşmüş sanıyordu, doğruyu sakladım. Yıkanırken benimle alay etti, vücudun hamam, su yüzü görsün dedi, kızmadım. O günden sonra .halaskarımı

Bahriyeli Ferhad

(Resim: S. Bozcan)

onbeş gün sonra köprünün ada iskelesinde söz-leşdiğimiz yerde bekleyip buldum. Sözde beni sinemaya götürecekdi, ve bana hâtıra olarak bir resmini verecekdi, bir vesika resmi verdi, ama beni o berduş kılığında yanında götürmek-den sıkıldı, sinema parası diye bana ikibuçuk lira verdi, hadi sen yalnız git dedi, başından savdı. Bahriyeli Ferhad'ı bir daha görmedim. Yıllar geçdi, ne zaman beyaz yazlıkları ile bir bahriyeli görsem Ferhad Ağabey gelir gözümün önüne..».

Şu kıt'alar da Mehmed Gökçınar'mdır:



Unutamam ben aslaa Bahriyeli Ferhadı Yazılmışdır kalbimin üstüne güzel adı Onsekiz yaşındaydım boğulurken denizde Beni o sırım gibi delikanlı kurtardı

Anlatamam o ânı macerayı şimdi ben Ne zaman hatırlasam tüylerim diken diken Göğsümden yakalayan bir demir pençe gördüm Akıntıya kapılmış dibe doğru giderken

Hey Gökçınar Gökçmar Hippinin antikası Bak şu bahriyeliye geniş mavi yakası Kendisi kara kaplan yazlık forması beyaz Ferhad Ağabey der idim olmasa fiyakası

Adaşı dağ devirdi hayâlinde bir Şirin O denizle güreşdi bir can kurtarmak için Yallah billâh eğer bir güzelce kız olsaydım Her yola baş vururdum Ferhada varmak için

FERHAD ("Borucu Ayı) — Geçen asır sonlarının namlı tulumbacılarından; Üçüncü Dâire Sandığı uşaklarındandı; gaayet iri bir adamdı; bir seyyar gazyağcı merkebim iddia üzerine ön ve ard ayaklarını kocaman pençelerine alıp havaya kaldırdığını gördüm; ayakları da öylesine iri kıyım idi, çarşıda hazır kundura, yemeni bulamazdı; yerler kar, buz, don olmadıkça da yalın ayak dolaşırdı; ömründe çorab ve fanila giymemiş, mintanının düğmeleri dâima çözük, sinesi yaz ve kış açıkdı; kış günleri pir aşkına mahallesinin- sokaklarında kar kü-reyip yol açar, evinden çıkamayan kimsesiz ihtiyarların ekmeklerini alır, suları taşır getirir, para bahşiş'almazdı. Bekârdı, ayda bir defa iki üç gün kaybolur, kimse nereye gittiğini bilmez, her dönüşünde paralı döner, aşçıya bakkala, kahveciye olan çingene borçlarını

öderdi; kimi hanımı vardır, kimi de beyi paşası vardır derdi. Gaayet edebliydi; ağzından bir çirkin lâf, küfür duyulmamışdır; mütareke senelerinde, 1918-1920 arasında 70-75 yaşlarında Cerrahpaşa Hastahânesinde öldü.

Vâsıf HİÇ

FERHAD (Dellâk) — Aşağıdaki hal terce-mesini geçen asrın ilk yarısında yazılmış olduğunu tahmin ettiğimiz bir risaleden alıyoruz:

«Dellâk Ferhad nam civan ki dudimâni bektâşiyandan Serturnaciyan. Kara Mustafa Ağanın çehrelisi, Ellidokuz (Üsküdar muhafazasına memur 59. Orta) neferâtınm şâhinbaşı ve kavakyellisi, cümle âşıkaanı sâdıkan ve der-vîşânı dilrîşan ve baş açık yalın ayak cümle rindan ve kalenderan ve cümle ehli keyf esîri bengü bade hâneberdûşan ve nice ehli dil âşüf-tei zaman ricâlü kibarı zîşan ve ârifânü zarî-fan ve cümle şehir eşkıyası evbâşan eşbe-hin mecburudur. Üsküdar Kolluk Hamamında bilâ dirlik dellâki pak ve hizmetinde çiştü çâ-lâk çıplaklar serveri ve o hamamı dilküşânm âbi rûyi fetâ hizberi:



Beyti Adlî Şâir

Anmaz mıyuz gaminle geçen günleri meğer Eyyamı hoş güzârı firâmuş ider müyüz

«Fûtei siyeh içre ol kaddi şimşâd mecli si has olub babı sohbeti muhabbet üslûbu kü-şâd eyledikde bülbüli gülistanı lefâfet ve hem goncei gülistanı nezâfet yâni Ferhadı nevhat gayreti nevcivânii dellâkânesini aşku şevk ile ayan ider ki hizmet bu kadar olur:



Beyti Aziz Şâir

Mûmiyânın kim derâguuşi hayâl eyler senin Câmehâb içre safâyi vuslatın kimlerledir

«Mâderzâd eşhebi pür istidâd Dellâk Ferhad hizmetine koşduğu erbabı sühan saz ile hemrâz ve halveti germâbede dûri dirâz sohbeti can ile anlardan ahzi irfan ile nice nakışlar peyda ve derûninde nice cilveler ve şiveler hüveydâ olub hamam çıblağı iken kârbânı şu-erâda tûtii hoş güftâr sahibi nâm ü şan oldu.



Beyti mülhem ez şuerâ

Yanub yakılmayı talîm ider birbirine hûban Muhabbet ehli eksik olmaz germâbedir bu

«Amma ol eşbehin mürşidi serçeşmei ehli hârâbat açık baş ve yalın ayak libâsı köhne aba Bitli Remzi Babâyi Tebrîzîdir, bu ebyât Dellâk Ferhadmdır:



Pîr aşkına soyunduk

Hem yunulduk hem yunduk

Köçek olduk pire hû Yandık yakdık be yahu

Ayak öpdük öpdürdük Bimedik küçük büyük

Bizde ar ile namus Şûlei aşka fanus

Gönüllerde şah oldum Sanma mertebem buldum

Kaçan âşık kul oldum Ande kendimi buldum

Sual idersen nâmım Çıplak Âşık Ferhâdım

«Risalemizin hîni tahririnde Ferhad Şâir Üdküdarda Kolluk Hamamında Ubeydi Mısrî köçeğidir, ser nöbet idi».



Târihi Mücevher Berâyi Tamiri Hamamı Kolluk

Vatanımız Üsküdârın hamamlardan güzeli İskelenin karşusunda Kolluk Hamamı belli Dört halvet üç sofasında tam yirmi beş kurnadır Çıplak eşbeh uşakların yokdur rakib engeli

Mermerine bal dök yala gaayet ile pak hamam Dilberândan çiştü çâlâk onbeş dellâki var tam Sâde Üsküdarda değil cihan içre virdi nâm Cümle zevku safa ehli mutlak gidüb görmeli

Bir de Âşık Ferhadı var çıplakların serveri Bir zeberdest fetâdır ki fetâlarm ejderi Kîse ürür destan yazar derd görmesin elleri Bir «Şah» geldi haber verdi târihi mücevheri «Pek dilküşâ hamam oldu Kolluk tamir göreli»

932 + 300 ( Ş ) =1232 (M. 1816 — 1817) 932 + 306 (Şah) =1238 (M. 1822 — 1823)

iÜ»


5664 —

5665 -
FERHAD (Hacı)

Bu Dellâk Ferhadm, Ermeni harfleri ile Türkçe olarak «Hûbânı Canım İstanbul» isimli bir risalenin müellifi Kemahlı Ermeni halk şâiri Âşık Ferhâdî olması da muhtemeldir. (B. : Ferhâdî, Kemahlı Âşık).

FERHAD (Hacı) — Âşıkpaşa Camii civarında Hacıferhad Mescidinin banisi; hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı (B.: Hacıferhad Mescidi).

Bibi.: Hadikatül Cevâmi, I.

FERHAD (Hacı) — Onaltıncı asır sonlarında yaşamış ve kardeşi Hacı İlyas ile birlik-de Üsküdar'da Tabaklar Mescidim yaptırmış bir hayır sahibi; asılları Konyalıdır, İstanbul'a geldikleri sırada Üsküdar'da Eskivâlîde Camii inşâ ediliyormuş, o yapıda çalışmışlar, büyük camiin ve külliyesinin yapısı tamamlanınca bâniyesi Nurbânû Sultandan geri artan malzemenin kendilerine verilmesini istemişler ve o malzeme ile Tabaklar Mescidini inşâ etmişlerdi, mescidin yapıldığı tarih hicrî 995 (M. 1587) dir; iki kardeşin kabirleri Seyyidahmed Dere-sindedir. Hacı Ferhad ile Hacı İlyas'ın hayatları hakkında başka kayde rastlanmadı. (B.: Tabaklar Mescidi).

Bibi.: Hadikatül Cevâmi, II.

FERHAD (Hacı) — «Onaltıncı asır vezirlerinden Koca Kasım Paşanın azadlı kölesi, Kasımpaşa'da Karanlık Mescidin banisi (B. : Karanlık Mescid); hacca giderken yolda ölmüş-dür; mescidinin mihrabı önündeki kabir akrabasından bir zâtındır» (Hadikatül Cevâmi).

FERHAD (Hoca) — Fazlipaşa Sarayı civarında, Divanyolu Civarında Asmanlı Mescidin banisi, kabri de mescidinin mihrab duvarı önünde idi; Hadikatül Cevâmi de Fatih Sultan Mehmed'in hizmetkârlarından olduğu yazılıdır, hayatı hakkında başka kayde rasnlanmadı (B. : Aşmalı Mescid, cild 2, sayfa 1126).

FERHAD (Köle) — İstanbul'da ondoku-zııııcu yüzyıl sonlarında Ömer Ağa adında birinin kölesi, genç yaşında ölümüne devrin ünlü şâirlerinden Sürûrî şu tarih kafasını yaz-mışdır :

Abdi memlûki Ömer Ağanın

Gene iken göçdü cihandan feryâd

Tilhii hicr ile târih didi

«Canı şîrînini verdi Ferhad» 1204 (M. 1789 — 1790)

istanbul

FERHAD AĞA (Bostancıbaşı) — (B.: Ferhad Paşa, Bostancıbaşı).

FERHAD AĞA (Duvarcı Tokadlı) — Hicrî 1289 (M. 1872) yılında basılmış «Letâifi El-gaz» adlı müellifi meçhul bir bilmece risalesinin bizdeki nüshasının 16 ve 17. sayfalarının çerçeve içinde bulunan methinin etrafına el ile yazılmış manzum ve mensur bir nota göre İstanbul'da fes kalıpçılığının mucidi, İstanbul'un ilk fes kalıpçısı.

Matbu olduğu halde nüshalarına ender rastlanan «Letâifi Elgaz»da bir beyitden on b,e-yite kadar manzum olarak 172 bilmece vardır; bunların arasında «Top Fitili», «Su Meleği — Deniz Kızı», «Tatlı Limon», «Bayram Beşiği», «Misk Köpeği, Yaban Kirpisi», «Hümâ Kuşu» gibi günlük hayat içinde akla gelmesi zor isimler bulunduğu halde «Fes» yokdur (B.: Letâiîi Elgaz). Bundan ötürü olacakdır ki bu eserin bizdeki nüshasına «Fes» üzerine de bir bilmece ilâve edilmiş, onun altına da İstanbul'un ilk fes kalıpçısı Tokadlı "Ferhad Ağanın hal terce-mesi çetrefilce fakat şirin bir dille kaydedil-mişdir; delikanlılık çağında gaayetle dilber olan bu zât hakkında bir de menzûme vardır:

FES

Ol nedir kim bir kırmızı çanakdır Nakşi Hûda bir kıllıya kapakdır

«Duvarcı Ferhad Ağanın evâili ahvâli dil-dârımız olduğundan yakın ile mâlûmumuzdur.



Gördüm bir dilrübâ civanı nevhat ismi şerifidir Duvarcı Ferhad

Bekâr uşağı.ol şûhin vatanı Vilâyeti Sivas Kazâyi Tokad

Cebini pâkine dökmüş kâkülün Hoşbûdur sünbttle nisbetle kat kat

Samurkaş üstüne yıkmış dalfesi Bıçkını görende kalır mı takat

Peşin bırakma ki bir gün bulursun Pâyini öpmeğe elbet ki fırsat

Nedir tereddüdün kimdendir havfin Çeküb bir kenara derdini anlat

ANSİKLOPEDİSİ

Âşıkı sâdıkm ararmış civan Garibdir elbet ki lâzımdır kanat

Döşeği bir kuru hasırdır anın Vücud mu dayanır olsa da pûlâd

Sırt çamaşır ister ayağı pabuç Boğazı tokluğa çalışır ırgad

Hem gümüş topuklu ve hem altunbaş Gök zümrüd gözlüdür ol kaddi şimşâH

Hattı Yakut ile yazılmış anın Vechi enverinde hüsnüne berât

Ol tîri müjgânın takı ebrûnin Beşk îder resmine musavvir Bihzâd

Gerekdir efendim âguuşe çekmek Ol şehi âşıklar içre bir üstâd

«Hanım ki şehri şehîri Üsküdar'da Çifte Büyük Hamamda karılar hamamcısı idi, bu duvarcı Ferhadm dasitanı hüsnünü külhancı zim-mîden duydukda ki Ferhad civan eyyamı zem-herîri şitâda erler hamamında yatur ve hamamcı ağanın akçe çıkarsun için ol garibe merhametinden destur alub soyunub dahi dellâk-lik idüb müşteri hizmetinde olur idi ki hanım ol- civanı tamam aklına koymuş ve külhancı Andon dahi meyâneciliğin yapub çöp çatmış-dır ve erler hamamına boğça geldikde bir hilâl noksanı yok cümle hedâyâ tamamdır sırmalı uçkura varınca ve oğlan heman istihmam ile âlâ çamaşur ve üstlük ve çakşır ve Tunus fesin dahi şahin başına kondurub gayreti Fer-hâdâne ile ve el hak yaraşur ol merdi meydâ-ne sol veçhile ki kâküllerin savurub topukların güm güm vurub konağa varub imam dahi akdi nikâh ile adı güzel Ferhad hânım koynuna gir yat deyüb hamamcı hanım muradına er-mişdir ki Duvarcı Ferhad sinni işrînden dûn (yaşı yirmiden küçük) mürâhik belki nevhat taze, hanım dahi sittîni (altmışı) aşkın pâluze gerdan idi. İşte efendim İstanbul'umuzda sarı mâden dökme fes kalıbını îcâd ile fes kalıpçısı esnafının ilki belki pîri bu Duvarcı Ferhad Ağadır ki malum ola».

FERHAD AĞA (Sekbanbaşı) — Zamanımızda yeri arsa hâlinde^-yıkılmış ve kiliseden

FERHÂDİ (Kemahlı)

çevrilme bir mescid olan Sekbanbaşı Mescidinin vâkıfı. Fatih Sultan Mehmed devri yeniçerilerinden olup ocakda sekbanbaşılığa kadar yükselmiş olan Ferhad Ağanın kabrinin nerede olduğu bilinmiyor (B. : Sekbanbaşı Mescidi).

Bibi.: Hadikatül Cevâmi

FERHADAĞA MEKTEBİ SOKAĞI — Fatih İlçesi merkez nahiyesinin Hüsambey mahallesi yollarından, Naciömerpaşa Sokağı ile Fer-hadağa Sokağı arasındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 6/65). Bir araba rahat geçebilecek genişlikde, kabataş döşeli, yaya kaldırımlı bir sokakdır; ikişer üçer katlı kagir ve ahşab evler arasından geçer, kapu numaraları 1-3 ve 2-16 olup sokağa adını veren eski mek-teb binası arka tarafda İtfaiye Caddesindedir (Ocak 1968).



Hakkı GÖKTÜRK

FERHADAĞA SOKAĞI — Fatih İlçesinin merkez nahiyesinin Hüsambey Mahallesinin yollarından; Naciömerpaşa Sokağı ile Ferhad-ağa Mekteb Sokağı arasında tek dirsekli bir sokakdır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 6/65). Bir araba rahat geçecek genişlikde, kabataş döşelidir; ikişer üçer katlı evler arasından geçer, kapu numaraları 3-17 ve 2-20 dir (Ocak 1968).



Hakkı GÖKTÜRK

FERHÂDÎ (Kemahlı Âşık) — Geçen asrın ilk yarısında yaşamış bir Ermeni saz şâiri, asıl adı bilinmiyor; Ermeni harfleri ile Türkçe olarak kaleme aldığı «Hûbânı Canım İstanbul» nâmında bir eseri vardır ki müellif kalemi ile el yazması ve tahmin ediyoruz ki yegâne nüshası kütübhânemizdeki Ermenice el yazmaları arasındadır; 8x25 santim eb'âdında beyaz, süt mavisi, penbe ve filiz yeşili renkli kâğıd-lara yazılmış 28 varaklık bu risalede İstanbul'un esnaf civanlarından Kassamkâtibizâde Eb-rûli Mustafa, Attar Mehmed, Urgancı Mehmed, Kayıkçı Sürmeneli Mehmed, Kayıkçı Sakızlı Vangel, Nakkaş Lefter, Kız Papaz Hanende Kapril, Hanımzâde Dikran, Simkeş Haçik, Oda-başızâde Yervant, Benli Hacı ve Cevahirci Topuklu Kirkor nâmında on iki nefer gencin medhini yapmışdır ki aynı vâdîde kaleme alınmış ve «Şehrengiz» adı verilmiş manzum meç-


— 5667 —

3666 —

Kemahlı Âşık Ferhâdî

(Resim: Münif Fehim)



PERHlDÎ (Kemahlı)

muaların yanında Kemahlı Âşık Ferhâdînin nesri tercih etmesi eserine ayrı bir kıymet verdirir. Son kaydettiği Cevahirci Topuklu Kir-korun bendi altına da kendi otobiyografisini eklemişdir:

«Hâkimiz Kemah Kalesi hâki pâkidir ki zurefâyi zemâneden Erzincanlı Âşık Payzen Mustafa bizimle Lâtife yollu demişdir ki:

Kardan beyazdır tuzu Türkü karagöz kuzu

Taze yiğitler olur Yahşi çalar kopuzu

Seveceksen sev anı Geçmeden ondokuzu

Dalında taşır iken Ağrıtmasun omuzu

Urum çıfıt yok anıma Ermenisi domuzu

Ferhâdînin eş'ârı Kömür Çayının buzu



Ol âşıkın başına Baba Bekir Topuzu

İSTANBÜI


«Pederimiz Hırant çulha idi. Henüz 16 yaşında mürâhik taze civan amma gaayetle re-şîd idim ki bir dilberin karasevdası ile gündüzleri bî aram ve giceleri uyku haram olub:

Mâni

Derdim ele geç gönül derdim ele Girdim aşk kalburuna gel güzel derdim ele Yürekden yandım sana söylemem derdim ele

«Bir şeb candan el aman diyüb hânei pederden" firar ve dağlarda karar ile kurt çakal misâli perişan ve sergerdan oldum:



Bilememkim kim idi
Bir refikim var idi
Muhabbet hekim idi ^


Gönüller bîmâr idi

«Ciğer püryan, pâ bürehne sîne üryan dağ bayır, derbend çayır, çengelistan, gülistan handan hana konduk, türlü kılık kıyafete soyunduk, âbı zülâli aşku muhabbetle yunduk yunulduk, koçduk koçulduk, güzellerin ah gözleri, gamzeleri, kaşları, saçları, ruhleri, lebleri belâsını çekdik, işte şu civanın pistânı hun-nâb, işte sol fetânın pâyi dilberi rûyi siyaha mihrâb, yürü ey hâneharâb yürü diyüb göz yumduk açdık ki şehri şehîri İstanbul'da, Tah-



ANSİKLOPEDİSİ

takale'de Alipaşa Hanında mihmânız; şöyle mecburi hûbânız ki hasır üstünde yatar haz-reti pâdişâh rüyaları görürüz, amma dildârı-mızın cümlesinin endîşesi sîmü zer ve pîşesi cevrü cefâ olmayub nice dilberan âşık kadrü kıymeti bilir yâri vefakâr olub şerbeti lâ'lin ihsan idüb pâyin bûs ettiğimizde topuk kakmaz:



Mâni

Başka yar gel geç gönül başka yar Cevahirci Kirkorum sendeki hal başka yar Topuklumun üstüne sevmem artık başka yar

«İşbu ikiyüz elli üç senei hicriyesi kurban bayramında Hazret-i Muhammed ümmeti koçlar keser iken ben dahi yâri gaari munisim Cevâhircigüzeli Topuklu Kirkorumun koçbaşı-na kurban olayım ve anın aşkı şevki ile meddahı mûmiyan olayım diyüb mecmuamızı tahrir ve nâmım «Hûbanı Canım İstanbul» dedim. Sürci lisan vâki oldu ise hoş görün ey ehli aşk, zira âşık anlar âşık hâlinden:



Cevahirci dilber Topuklu Kirkor Ferhâdî kül olmuş o üstünde kor Kahbe dünyâ fâni gün akşamlıdır Bahtiyar oldur ki bir nişancık kor

(Târihi mücevher) «Cevahirci dilber Kirkor» ile târih «Pek güzel oldu bu Hûbanı İstanbul» 1125 + 128 = 1253 (M. 1838)»

Bu otobiyografinin altında da Ermenice şu kayıd vardır: «Cevahirci Kirkor yirmi yaşında civan iken 1843 de vefat etti, Balıklı Mezarlığına gömdüler; Âşık Ferhâdî ki memleke-_ tinde bir nice zaman mecnun misâli dağlarda üryan dolaşmışdır, Kirkorkun firakı ile yine tecennün etti, bir gün sokağa üryan fırladık-da tutup tımarhaneye koydular, eşyası meyâ-nında bu risale babam Odabaşı Vahan Ağaya kaldı, babam okuma yazma bilmediğinden bana verdi, iyi ki öyle oldu, zîrâ koca âşık benim için de bir bend yazmış, babam Vahan Ağa bilseydi defteri yok iderdi ve pek yazık olurdu. Bu defteri okuyanlar Âşık Ferhâdî ile cümlemizi rahmetle ansınlar. Anılmak fâni insan için en güzel şeydir». Bu satırların Odabaşızâde Yervant tarafından yazıldığı aşikârdır (B.:



Yüklə 5,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin