Fethiye Camii
(Plânı Aziz Oğan'dan)
Fethiye Camii
(Bir gravürden S. Bozcalı eli ile)
l-
FETHİYE KAPISI
- 5718 -
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5719 -
FETHULLAH EFENDİ
pıîmış iki masa bulunuyordu. Bir büyük "Por-tülan"ı (denizlerin limanlan ile akıntılarım, med ve cezirlerini gösteren kitab - harita), bir büyük dürbünü, en son îcad bir pusulası, iki Akdeniz haritası, üç jurnal defteri, manevî duygularla asılmış iki âyet levhası vardı. Salonu da leylâkî çuha kaplı minder ve yastıklarla döşenmiş ve ayrıca hasırlı iskemlelerle bir endam aynası konmuşdu.
Bu geminin ne zaman kadro dışı edilip feshedildiği tesbit edilemedi. Feshi, aynı adı taşıyacak ikinci kalyonun inşâsından önce olacak-dır.
Fethiye H.
istanbul Tersanesinde inşâ edildi ve 16 ce-mâziyelâhir 1273 (M. 11 şubat 1857) de denize indirildi, ve denize indirilmesi hâdiseli oldu; müverrih Cevdet Paşa vak'ayı "Mâruzât" isimli eserinde şöylece anlatıyor:
"Bu gibi merasimde bulunması gereken kimseler Tersanede toplanmış pâdişâhın gelmesi bekleniyordu, Fethiye Kalyonu kendi kendine hareket ederek salimen denize indi, fakat birkaç kişi telef olarak gemiye kurban oldular. Öteden beri kalyonların en üst katı havuzda yapılmayıp gemi denize indirildikden sonra yapılırdı; Fethiyenin tâ üst katı da havuzda yapılmış, gemi ağır basmakla ve evvelce küçük desteklerden de bazıları alındığından büyük desteklerden biri kırılmakla kalyon hareket etmiş, şâir destekleri de kırarak kendi kendine denize inmişdi. O zaman istanbul kadısı bulunan molla gemiyi melekler indirdi demiş, yanında bulunan zürefâdan bir zât de işin içine şeytan da karışmış olacak ki birkaç kişi telef oldu cevabım vermiş..".
Bu ikinci Fethiye Kalyonu buharlı gemi ola-cakdı, fakat kazanları, makinaları Ingilterede konulacakdı, aynı yıl içinde yelkenli gemi olarak Yahya Bey Kaptanın idaresinde İngiltereye gitti. Bu seyahatin hatıraları geminin seyrü sefer defterinde kayıdlıdır. Bu gemi Osmanlı Donanmasına elli yıla yakın hizmet etmişdir; donanmadan kadro dışı edildikden sonra uzun zaman Haliçde demirli durmuş, "Merkez Sefinesi" adı ile Haliçde bahriye karakol gemisi olmuş, sonra Tersaneden müretteb yerlerine sevk edilecek bahriye neferlerine misâfirhânelik yapmış, bir ara bahriye küçük zabitlerine işâretci-lik ve serdümenlik gibi nazarî derslerin verildiği
dershane olmuş ve nihayet Haddehane talebelerine yatakhane vazifesi görmüşdü. 1903 de feshedildi.
Bibi.: C. Paşa, Mâruzât; Bahriye Müzesi Rehberi; H. Y. gehrüvanoğlu, Not.
FETHİYE KAPISI SOKAĞI - 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtih ilçesinin Fener bucağının Kâtip Muslihiddin Mahallesi yollarından; Kâtip Muslihiddin Sokağı ile Hacı ibrahim Sokağı arasında uzanır, iki araba geçecek ge-nişlikde olup Fethiye Camii bu sokak üzerindedir. Cami karşısındaki Fethiye Medresesi de ziyaret tarihimizde Fethiye ilkokulu olarak kullanılıyordu. Beş katlı beton bir bina olan imam Hatib Okulunun bir yanı da bu sokağa bakar. Kısmen paket taşı ve kısmen kaba taş döşelidir. 2 bakkal dükkânı vardır. Kapu numaralan l - 19 ve 14 - 18 dir (Ocak 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FETHİYE KUYU SOKAĞI - 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fatih ilçesinin Fa-ner bucağının Kâtib Muslihiddin Mahallesi ile Hanıamî Muhiddin Mahallesi sınırında kısacık bir aralık sokakdır (1934 B. Ş. R. Pafta 8/104 ve 107) Adı sadece bahsettiğimiz rehberde kalmış, Hacı ibrahim Sokağının bir devamı sayılmış, adı muhtarlık kaydinde bile yok idi (Ocak 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FETHİYE MEDRESESİ — Onaltıncı asır sonlannda sadırazam Koca Sinan Paşa tarafından yapdınlmışdır; ve karşısında bulunan Fethiye Camiine nisbetle bu isimle anıla gelmiş-dir. ikinci Meşrutiyet devrinde büyük Fâtih yangınında bu medreseye harikzede denilen yangın geçirmiş ve açıkda kalmış dar gelirli aileler yerleştirilmiş; 1924de "Canderli Halil Paşa Numune Mektebi" adı ile ilkokulmuş ve küçük medrese odalarının iç duvarları yıkılarak iki oda bir büyükçe dershane hâline konmuşdu; sonra medrese binası tamamen yıktırılarak yerine kagir ve tek katlı bir okul yapılmışdır; okulun adı değişmiş, 16. ilkokul olmuş, nihayet o numaralı ismi de değiştirilerek "Fethiye İlkokulu" adı verilmişdir. Bu satırların yazıldığı sıra aynı okul bulunuyordu (1969).
FETHiYE MEDRESE ARKA SOKAĞI -1934 Beldiye Şehir Rehberine göre Fâtih İlçesinin Fener bucağının Kâtib Muslihiddin Mahallesi yollarından; Kâtib Muslihiddin Camii Sokağı ile Fal Sokağı arasında uzanır. Kabataş döşeli iken bakımsızlıkdan toprak yol hâline gelmişdir. Fethiye Medresesi Fethiye İlkokulu Bu sokak üzerindedir, bir dirsekle kırılarak eski medrese binasının arka tarafından geçer. Kapu numaraları 5-23 ve 2-14 dür (Ocak 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FETHİYE YANGINI - Istanbulun âteş âfetleri olmuş ve şehrin dörtde birini, üçde birini, yansını, yarısından fazlasını yok etmiş yangınlarda Fethiye semti de birkaç defa tamamen mahvolmuşdur (B.: Yangın); semtin içinden ve tarih kütüğüne geçen bir yangın vardır ki 21 nisan 1320 (4 mayıs 1904) de Fethiye semtinde Kâtib Muslihiddin Mahallesinde 57 ev yanmışdır.
Bibi.: O. N. Ergin, Mecellei Umûri Belediye.
FETHiYE YANGIN TULUMBASI SANDIĞI, FETHÎYELİLER - İçlerinden namlı, yaman tulumbacılar yetişmiş ikinci sınıf sandıklardan biriydi, en kalabalık olduğu devrinde kadrosu iki takımı geçmemişdir, en çok on uşağı olmuşdur.
Tulumbacıların bayramlarda kendi semtlerinden bahşiş toplama âdetleri vardı; adamlık esvablarını giyerek çifte nekkaare, klârinet, darbuka gibi çalgı ile evlerin kapularını dolaşır, bahşiş toplarlardı. Bayram bahşişi de ya fenerin yahud da borunun içine toplanırdı.
Bayram bahşişi üzerine en şirin hâtıra da bu sandıkdadır. Türk dostu fransız edîbi Pierre Loti Istanbula gediğinde Birinci Belediye dâiresi yangın tulumbasının ağası olan zatin Fethiye Camii civarındaki evinde misafir olmuş, bu zâtin adını tesbit edemedim. Bir misafirliği de bayram gecesine rastlamış. Fethiyeliler de bayram sabahı bahşişe gelmişler: Lotinin misafir olduğunu bilen polisler fransız edibini rahatsız ederler endîşesi ile tulumbacılan önlemiş, evin bulunduğu sokağa sokmak istememiş. Fakat ev sahibinden tulumbacıların bahşişe geleceğini öğrenmiş olan Pierre Loti bir pencere önünde merak ile beklemekde imiş. Mütevazı bir türk efendisinin laubali ev kıyafetiyle, başında gecelik takkesi, sırtında gecelik entarisi,
çıplak ayaklannda şıpıtık mercan terlikleri ile kapuya koşmuş ve eliyle işaret ederek plisler-den tulumbacılara engel olmamalarını recâ etmiş. Borunun içine de bahşiş olarak bir fransız altını atmış. Fethiyeliler bu altını hâtıra o^rak tulumbalarının sandığına mıhlamışlar. Aynı sandığın uşaklarından yorgancı kalfası Ayvaz Mustafa da bu fransız edibinin on onbeş gün kadar hizmetinde bulunmuş, ve hizmetindeki nezâket ve gayreti ile Pierre Lotiyi öylesine memnun etmiş ki ünlü muharrir memleketine döndük-den sonra Fransaya davet edilecek kadar iltifata nail olmuş.
Fethiye sandığının en şöhretli uşakları Agâh, Camcı Şerif, Kürdün Ömer, Ablasıgüzel Mustafa ve Arab Mustafadır, Mustafalarm birincisi Kocamustafapaşa sandığına, ikincisi de Şehremini sandığına gitmişlerdi.
Vâsıf HİÇ
FETHULLAH ÂRİFÎ EFENDİ — "Onaltıncı Yüzyıl şâirlerinden; babası İranlı, anası Diyarbakırlıdır; hattâ meşhur Şeyh İbrahim Gülşenî'nin kızıdır. İstanbulda yaşamış ve öl-müşdür, ölüm tarihi 1581 dir. Eserleri şunlardır: Şehname tarzında 60,000 beyitlik f arşça manzum "Osmanlı Tarihi", Hadım Süleyman Paşanın Hind seferi üzerine 2000 beyitlik farsca manzum "Sefernâme", vak'alar üzerine söylenmiş tarihlerden mürebkeb "Ebyâtı Tarihiye", İnsan azasını tasvir eden "Sanemi Hayal" isimli manzum risale" (İ. A. Gövsa, Türk Meşhurları).
FETHULLAH ÇELEBİ (Zâklrfoaşı) — Onyedinci Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış sesinin harikulade güzelliği ile ünlü zâkirlerden; İstanbulda Çarşanbada Mehmedağa Sünbülî Dergâhının şeyhi Esircizâde Hüseyin Efendinin oğludur; h. 1066 (M. 1655) de doğdu, mûsikiye çocukluğunda heves etti; bir yandan da medrese tahsili gördü; 1098 (M. 1686) da medreseden icazet aldı; on sene kadar müderrislik yapdı, Mehmedağa Dergâhının da zâkirbaşısı olmuşdu. 1111 (M. 1699) da müderrisliği,bırakarak Bağdad Valiliğine tâyin edilen Hasan Paşanın imamı oldu, Bağdada giderken yolda hastalandı ve Şehrizur'da öldü.
Bibi.: Sadeddin Nüzhet, Türk Musikisi Antolojisi, I.
FETHULLAH EFENDİ (Kazanh) — Geçen asır ortalarında hem seyahat hem ticâret diyen kimselerden; Tasviri Efkâr Gazetesinde
FETTAH SOKAĞI
- 5720 -
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
- 5721 -
FEVZİ (Hopalı)
şöyle bir ilânı görülmüşdür: "Bu defa Kazandan gelmiş olan mûteberânı tüccardan Fethul-lah Efendi gaayet âlâ Kişmir ve Lahor sallan getirmişdir; 1000 karbona kadar füruht olunmaktadır; Mahmudpaşada Kürkçü Hanında 27 numaralı odada sual oluna" (T. E. 1864).
FETTAH SOKAĞI - 1934 Belediye şehir Rehberine göre Heybeli Adanın sokaklarından; adanın batı tarafında Yeni iskele Sokağı ile İsmet Paşa Caddesi arasında bir aralık sokakdır; yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumun tesbit edilemedi (şubat 1970).
FETVA — "Bir mesele ve dâva hakkında şeriat adına verilen hüküm, karar" (Türk Lügati) .
Fetva, Şeyhülislâm (Müftü, Müftiyülenam) tarafından verilirdi. Şeyhülislâmlık dâiresinde "Fetvahane" denilen bir büroda hazırlanırdı; bu büronun başında bulunan zâte "Fetva Emini" denilirdi. İlmiye mesleğinde çok yüksek bir makamdı.
Fetvada karara, hükme bağlanacak mesele yazılı olarak anlatılır ve hükmünün, kararının ne olduğu Şeyhülislâma sorulurdu, Şeyhülislâm da o soru kâğıdın altına kendi el yazını ile, bir yahud iki üç kelimelik, "olur, olmaz, caizdir, caiz değildir" gibi kısa, kesin cevâbını yazar ve imzalardı. Fetva konusu meselede, davada şahıs ismi yazılmaz, erkek için "Zeyd", "Am-rû" ve kadın için "Hind" ve "Zeyneb" gibi klişe hâlinde isimler kullanılırdı.
Osmanlı İmparatorluğu tarihi boyunca, tereddüde düşülen her hususda son hüküm bir fetva olmuşdur (B.: Fetvahane).
İlk türk matbaası bir fetva alınarak açılmış; askerin tâlim görmesi, askerin kiyâbetini değiştirip setire pantalon giymesi, pâdişâhların tahtadan indirilmesi, ünlü kişilerin îdamlan için dâima bir fetvaya dayamlmışdır.
Şeyhülislâm Paşmakcızâde Ali Efendinin (1638-1710) bir kan boşama meselesi üzerine verdiği bir fetva suretidir:
"Zeyd, köyü ehâlisine inckıdikde, bugün köyümüzden çıkmazsam avretim üç talâk boş olsun dedikden sonra Zeyd o gün o köyden çıkıp bir iki günden sonra yine köye gelse avreti şartı mezbura göre üç talâk boş olur mu, beyan buyurula..
"Elcevab, Allâhü a'lem: Olmaz. Elfakir Esseyid Ali".
FETVAEMİNİ MEDRESESİ — "Fâtihde Darüşşefaka Caddesinde, Fâtih Camii tarafından gelindiğine göre sağ kolda, caddenin Otluk-cu Yokuşu ile kavuşağı başındadır; Rumeli Ka-dıaskerliğinde bulunmuş ve 1071 (1660-1661) de vefat etmiş Abdürrahım Efendi tarafından fet-vâeminliği zamanında yapdırılmışdı; XVII. yüz yılın güzel binalarından biri olup odaları ve dershanesi harab, medrese bekâr odaları olarak kiraya veriliyordu; naziresinde yazı ve serpuş bakımından kıymetli kabir taşları vardır" (1945; Esad Serezli, not).
Bu- güzel bina 1970 şubatında artık iskân edilemeyecek şekilde harab olmuş durumda, ka-pusu kilidli ve boş idi; tamiri mümkindir kanaatindeyiz; kapusunun sol tarafında ikinci pencerenin kemeri içinde üzerinde "Maşallah" yazılı bir mermer plak duruyordu.
FETVAHANE — Medresede öğrenilen şer'î ve fıkhî (hukukî) bilgilerin en yüksek tatbik sahası bir dâire, bugünkü terimlerle söylemek lâzım gelirse Osmanlı Devleti teşkilâtında bir hukuk akademisi. Müessesenin başında bulunan ulemâdan efendiye Fetva Emini denilirdi, ve müessese Şeyhülislâmlık makamına bağlı idi.
Cumhuriyet devrinde Şeyhülislâmlık ma-kaamı ile birlikde kaldırıldı.
Son zamanlarda bir gericilik, taasub müessesi olmuşdu; fetvahaneden çıkmış şu hükümler ibretle okunmaya değer: "Lavanta ve kolonya sürümek caiz midir? "O güzel kokoların hepsi ispirto ile yapılır, ispirto rakı nev'indenden, kullanılması asla caiz değildir (1921)"
* "Erkeklerin tedavi edildiği hastahâneler-de kadın hastabakıcıların çalışması caiz midir? "Caiz değildir "(1921).
Osman Nuri ERGİN
FETVA YOKUŞU — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü İlçesinin Küçükpazar nahiyesinin Timurtaş ve Hocagıyâseddin mahalleri ile aynı İlçenin Bayazıd nahiyesinin Sü-leymâniye Elmâruf mahallesi arasında sınır yoldur. Vefa Caddesi, Mehmedpaşa Yokuşu ve Nâmahrem sokağı ile teşkil ettiği bir dört yol ağzı ile Devoğlu Yokuşu arasında uzanır. Şifâ-hâne Sokağı, Mimar Sinan Caddesi, Nazır İzzet Efendi Sokağı, Mutasarnf Sokağı, Dökmeciler Sokağı, Odunkapı Yokugu ve Siyavuşpaşa So-
kağı ile kavuşakları vardır (1934 B. Ş. R. Pafta 5/44 ve 47, Pafta 4/45).
Dörtyol ağzı tarafından gelindiğine göre asfalt döşenmiş meydanımsı bir açıklık ile başlar; sol tarafta İstanbul Müftülüğü (Eski Şeyhülislâmlık Konağı, daha eskiden asırlar boyunca Ağakapusu, Yeniçeri Ağalannın mirî sarayı) konağı, az ileride sağ tarafda, Mimar Sinan Caddesi ile olan kavuşağı başında Mimar Sinan açık türbesi vardır. İki araba geçecek ge-nişlikde ve paket taşı döşeli bir yol olarak yo-kuşaşağı inmeye başlar, ikişer üçer katlı ahşab ve kagir evler arasından geçer; Siyavuşpaşa Sokağı ile olan kavuşağından sonra daralır ve az sonra onbeş basamak merdivenli bir yol olarak Devoğlu Yokuşunu kavuşur. Alt kısmındaki evler bekâr odalan hâlinde iskân edilmiş, Çarşı boyu işlek bir yoldur; 8 bakkal, 3 berber, l ka-sab, 6 lokanta - aşçı dükkânı, 3 kahvehane, 3 manav, l tatlıcı, l pide fırını, l simit fırını, l bıçkıcı, l sandıkçı, l kırpıntı kâğıd deposu, l torna kalıb atöliyesi, l tıraş makinası imalâthanesi, l esvab temizleyici, l matbaa vardır. Kapı numaraları l - 41 ve 4 - 38 dir (eylül 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
FEVÂÎDÎ OSMANİYE KUMPANYASI, 1DAKESİ — (B.: Denizcilik Bankası, cild 8, sayfa 4422).
FEVEÎ (Abdullahoğlu Ahmed) - Onal-tıncı Yüzyıl şâirlerinden bilgin bir kişi; Draç-lıdır, doğum tarihi bilinmiyor; îstanbula pek küçük yaşda esirci eliyle köle olarak gelmiş ve Nakkaş Ali Bey adında bir zâte satılarak müs-lüman olmuş, Ahmed bin Abdullah adını al-mışdır. Nakkaş Ali Beyin sevgiden gelen lütfü eseri medrese tahsili görmüşdür; müderrislik yapmış, kadılıklarda bulunmuş, Kanunî Sultan Süleymanın Nahcivan Seferine pâdişâhın meclisinde bulunanlar arasında katılmışdır. Mevlevi tarikatine girdiği söylenir. Beyzâvî tefsirine bir şerh, Kanuni Sultan Süleyman hakkında "Ahlâkı Süleymanî" adında bir eser yazmış, "Miftabül Maanî" isimli eseri de farscadan türk-ceye terceme etmişdir. Sultan Süleymanın şiirlerini de, pâdişâhın emri ile divan hâlinde topladığı söylenir. Fevrî, şiirlerinde kullandığı mah-lâsdır, kendi divânı basılmamışdır. Divan edebiyatında "Tahmis" ve "tesdis" denilen şekillerde ilk şiir yazanın da bu zât olduğu rivayet
edilir. Fatih Millet Kütübhânesindeki Âşıkpaşa Tezkiresinde bir minyatürü vardır. 1570 de öl-müşdür. Şu iki beyit onundur:
Ol kitabı hüsn etrafındaki ol hat ve hâl Bir gülistandır kenarında şebistâm hayâl
Dünyâdan mürdeleri sanma ubûr eylediler Yattılar arkaları üzre huzur eylediler
Bibi.: Lâtifî, Şuerâ Tezkiresi; İ. A. Gövsa, Türk
Meşhurları
FEVZİ (Hopalı) — 1965 ramazanında Şehzade Camiinden kıymetli bir İsparta halısı çalmaya yeltenmiş 28 yaşında bir hırsız; teravih namazından sonra Cami boşalıp içerde kendisinden başka kimsenin kalmadığım sanarak halıyı kaldırıp kaçarken yakalanmışdır. Karakolda verdiği ifadesinde cehil korkunç gılzeti ile görülür:
— Kaç gündür işi ayarlayamadırn.. nihayet en münâsib zamanın teravih namazından sonra olduğuna karar verdim, abdest falan almadan ömrümde ilk defa teravih namazı kıldım, namazdan sonra da bu işin içinden yüzümün akı ile ayrılmak için Aliaha dua ettim!...
Çağdaş büyük halk" şâiri Bitlisli Ali Çamiç Ağa bu Hopalı Fevziyi şu beyitlerle hicvet-mişdir:
Fiyakalı, cakalı Hey Hopaiı Hopalı
Kolay çalınmaz oğlum Camilerdeki halı
Önce bir çingeneye Açdır bir bakla falı
Hem sonra da namazı Abdest alıp kılmalı
Hele senin gibiler Boy abdesti almalı
Uyacağın imamda Bence polis olmalı
Hem de öyle polis ki Eli coplu sopalı
Falakaya yatırıp Tabanları yarmah
Sonra da nazikâne Hatırını sormalı
Yüz akına gelince Seni yoğurtlamah
FEVZİ (Tutuk)
- 5722
istanbul,
ANSİKLOPEDİSİ
- 5t23 -
FEVZİ BEY (Abdülbâki)
Tutuk Fevzi
(Resim: Sabiha Bozcalı)
FEVZi (Tutuk) - 1943 yılı yazında Üskü-darda gemilerden kum boşaltan hammal ameleden 23-25 yağlarında bir gene adam (B.: Kum Ameleleri); Tokadlı imiş, orta okul talebesi iken başından geçen bir Vak'anın dehşeti altında dili tutulmuş, ve bir daha konuşamamış. Güler yüzlü, ressamlara ve heykeltraşlara model olacak bir vücud yapısına sâhibdi. Kulakları duyuyor, bir şey söylemek istediği zaman da yazıp okutuyordu. Ayakdaşlan: "Bu Fevzi dilsizdir ama âşıkdır, destan türkü yazar, saz da çalar., dedesi de aşıkmış.." dediler; "Bana da Üsküdarlı Destancı Âşık Vâsıf derler.." dediğimde Tutuk Fevzi defterime şu dört kıtalık destanım yazdı:
ÇİLE DESTANI
Canavar pençesinde tutulmuş benim dilim On yıldan fazla oldu kopdu sazda söz telim
İntikaama ahdim var gebertmeye kâfiri Silâh bile istemem yeter şu iki elim
Yüz karası kaçırdı beni böyle gurbete Katlandım yoksulluğa türlü cefâ mihnete Bir lokma rızık için bakın şu kıyafete Kum küfesi altında iki büyklümdür belim
Yirmi üç yaşımdayım garib uşak amele Üstelik benim gibi dilsiz olursa hele Hangi kız evlenmeye razı olur benimle Gençlik ile kuvvetim tek umud kör kandilim
Aldanma güler yüze içimde kanlı pınar Aldanmayın boy boşa içi çürük bir- çınar Basdığım her yer ateş çıplak ayaklar yanar Kahbe felek bana da böyle çevirdi filim
Bu acı terennüm, âşıkım diyerek ortaya atılan nice kimseerin kaleminden çıkamaz. Daha mufassalca bir hal tercemesinin tesbiti için ertesi gün aradık ise de aynı yerde bulamadık, Üsküdar iskelesinde: "O takım bugün Kadı-köyünde çalışıyor" dediler ise de Fevziyi orada da bulamadık.
Vâsıf HİÇ
FEVZİ AHMED PAŞA - (B.: Ahmed Fevzi Paşa, Firari, Hâin; cild l, sayfa 365).
FEVZÎ BEY (Afodübâki) — Edebiyat muallimi ve şâir, 1920 den sonra bilhassa mizah yolunda ve o devrin en çok satılan mecmuaları ve gazeteleri ile yayınladığı manzumeleri ve hicviyeleri kendisine geniş şöhret sağlamışdı. îbnülemin Mahmud Kemal înal "Son Asır Türk Şâirleri" isimli eserinde hal tercemesini şöyle kaydediyor:
"Çorumda Alâybeyizâdeler ailesine mensub Fevzi Efendinin oğludur. 1885 de Çorumda doğdu; ilk ve orta tahsilini memleketinde yapdı, îdâdîyi bitirdikde hususî suretde arabca, fars-ca, fransızca öğrendi, tarih tahsil etti. 1909da Çorum ilk mektebleri müfettişliğine, 1910 da Çorum Muallim Mektebinin müdürlüğü ile tarih, coğrafiya, türkce ve pedagoji muallimliklerine tayin edildi. 1911 de açılan bir müsabaka imtihanını kazanarak izmit İdadisi tarih ve coğrafiya muallimi oldu. 1918de Kastamonu Sultanisi, 1919 da istanbul Davudpaşa Sultanisi srmuidliğine (müdür baş yardımcığına) tayin edildi. 1922de Üsküdar Sultanisi f arşça muallimliğine tayin edildi, kabul etmedi; ticâretle iştigal etti. 1929 da eski mesleğine dönerek Üs-
].
küdar Erkek Orta Mektebi türkce muallimi oldu. 1921 de matbuata intisab etmişdi. Mizah ve lâtife vadisinde en güzel yazı yazan şâirlerdendir. Ciddî eserleri de güzeldir. Gazeteler ve mecmualarla intişar eden es'arı bir araya getirilse ciddî ve mizahî büyük bir divan olur..".
Herhalde dikkatle kaleme alınmamış bir hal tercemesidir. Bir muallim mektebi müdürünün yarışma imtihanına girerek Izmitde bir îdâdîye muallim oluşu garibsenecek kayıddır.
Abdümbaki Fevzi Bey, hal tercemesi için 1. M. K. inala gönderdiği cevabî bir mektubda şunları yazmışdır: ". . . birkaç seneden beri şiir ile, matbuat ile alâkamı kesdim, yeni eserim yok. iki üç senede meydana gelmiş olanları top-lasam koca bir divan olur. Fakat alelacele yazıp gazetelere yetişdirğim bu yazılar hep ya tramvayda başlanmış, vapurda bitirilmiş, yahud mektebde teneffüs zamanlarında karalanmış şeylerdir, hicabîa takdim ediyorum..".
Abdülbâki Fevzi Bey mizah yolunda yazdığı manzumelerine Refik Hâlid Karay'ın çıkardığı "Aydede" mecmuasında başlamışdı (B.: Ayde-de, cild 3, sayfa 1516); o mizah gazetesinde "Be tarzı kudemâ" başlığı altında yayınlanmış-dır; sonra aynı baslıkla "Akbaba" da devam etti (B.: Akbaba, cild l, sayfa 502).
Aynı yolda son şiirlerini, Refik Hâlid Karay'ın memlekete döndükden sonra 1948de yeniden çıkardığı Aydede de yayınladı, fakat li-
Abdülbâki Fevzi Bey
(Resim: Sabiha Bozcalı)
sânı o kadar eski bulundu ki yirmibeş yıl önceki ilgiyi göremedi. Tamamen unutulmuş bir şâir olarak 1950 -1955 arasında vefat etti. Aşağıdaki parçaları ilk Aydededen alıyoruz:
Yahya Kemal ve Ahmed Rasim Hakkında
Aşkıyla bir âhû beçenin derbeder oldum Mecnun gibi sahralara düşdüm heder oldum
Dalgın diye Yahya'ya bakub hande iderken Şad hayf ki ondan da bugün beş beter oldum
Râsim gibi serdim deri meyhaneye postu Sağar bekef bâdei şâm ü seher oldum
Yok mumcunun oğluyla bir az ülfetim amma Peygûlei mihnetde yanar bir fener oldum
Köprülüzâde Fuad Beyle girişdiği bir kalem münakaşası
üzerine yazılarını rahatça yayınlamak için Ali Emîri
Efendinin bir mecmua çıkarması üzerine
Artık sataşıb durma Emîrî'ye de zîrâ Bir kızdı mı, neşreyler aleyhinde cerîde
Bilmez misin evvelce neler yapdı Fuâd'a 'Hakkında yazıb hayli makaalâtı şedide
Duydum ki bu günlerde fakat tarziye vermiş Nazmeyler imiş bir de senasında kaside
Süleyman Nazif, Tâhirül Mevlevi, Ali Emîrî hakkında
Sen bakma nazîf olsa da hakkiyle Nazif'e Tâhir denilenlerde tahâretden eser yok
Dermiş çakarım ilmi kıyâfetden Emîrî Heyhat ki şahsında kıyâfetden eser yok
Tâhirül Mevlevi hakkında
Yıkamaz çehrei menhusunu bayramda bile Dehre Tâhir gibi bir kirli musibet gelmez
Beni gördükçe firar eyler o nadan elbet Güneşin geldiği bir mevkie zulmet gelmez
ikdam Gazetesi sahib ve başmuharrir Ahmed Cevdet ile Hâlid Fahri ve Enis Behiç hakkında
İdüb ikdam olur tâ Peşte'den İdkam'a ziynet bahş Makaalâtiyle Ahmed Cevdet dahîyi beyan şimdi
Macar dilberlerinden buseler aldım diyüb, bir bak Neler yazmaz Enîs ibni Behiç'i terzeban şimdi
FEVZİ EFENDi (Dersvekili)
İSTANBUL
ANSİKLOPEDÎSİ
- 5725 -
FEVZÎPAŞA CADDESİ
Kapanmış hâne humâre Hâlid Fahri meşhuru
Yapar "Baykuş" şikâr etmek için durmaz kapan şimdi
* Devrinin basın şöhretleri hakkında
Bakdını fala dün, milletimin bahtı açıkdır Artık vatanın gül yüzü handan olacâkdır
Gaayet bularak leylei yeldâyi musibet Dillerde safa mihri direhşan olacâkdır
Dostları ilə paylaş: |