İstanbul ansiklopediSİ


- 5730 istanbul ANSÎKLOPEDÎSÎ - 5731 -



Yüklə 5,06 Mb.
səhifə72/76
tarix04.01.2019
ölçüsü5,06 Mb.
#90131
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   76

- 5730

istanbul


ANSÎKLOPEDÎSÎ

- 5731 -

FEYZİ EFENDİ (Firazağalı)




farizasını îfa etti, 1906 da kaymakam (yarbay), 1911 de miralay (albay) oldu. Askerî vazifelerinin dışındaki zamanlarım okumakla geçirmiş ve otodidakt olarak fransızca öğrenmişdi; Pa-risde Milletlerarası Tarih Cemiyetinin Türkiye muhabir âzası olmuşdu. Yağı elliye geldiği halde evlenmemiş olması, kafa üstünlüğünü çekemeyenler tarafından çirkin dedikodulara, pis iftiralara yol açdı, hakkında İstanbula zurnal-lar gönderildi, bu zurnallar, Meşrûtiyetin ilâma-da orduda bir tensikat yapmak isteyenlerce ele alınıp 1913 de emekliye ayrıldı; hakkını koruma yolunda yapdığı müracaatlar cevabsız kaldı. O sırada Musul Valisi bulunan edib ve şâir Süleyman Nazif Beyin recâ ve ısrarı ile dört ay kadar Musul Belediye mühendisliğinde bulundu, fakat hakkım aramayı bir izzeti nefis davası yaparak İstanbula geldi, devlet merkezinde pek çok emsalinin ordudan çıkarılmış olduğunu öğrenerek bir az teselli buldu, haksızlığı tâkibden vaz geçdi. Çocukluğundan beri hasta mizaçlı idi; türlü sıkıntı ile biriktirdiğ küçük bir para ile tedavi için Viyanaya, sonra Parise gitti, fakat Birinci Cihan Harbinin başlaması üzerine 1914 de İstanbula döndü, Musula gitti; orada fransız mektebinin çoğu fransızca 20,000 cild-

Mehmed Emin Beyzi Bey

(Resim: Sabiha Bozcalı)

lik kütübhânesinin kitablannın tedkikine memur edildi, iki yardtrncısi ile bu işi dört ayda bitirerek tanzim ettiği defteri vilâyete verdi. Düşman kuvvetleri Bağdadi alıp Musula yaklaşır iken geri çekilen bâzı memurlarla birlikde Halebe gitti, Haleb de aynı duruma düşünce İstanbula geldi ve Mahmudpaşada Baltacı Hanında bir bekâr odasına sığındı. Ağır geçim sıkıntısı içinde idi; daha ucuz bulduğu için Üs-küdarda bir hana taşındı; sefil ve perişan, hastalandı, önce Haydarpaşa Hastahânesine, sonra bursa Hastahânesine, oradan İstanbulda Gümüşsüyü Hastahânesine, oradan da Gurebâ Hastahânesine nakledildi; hastahane hastahane dolaştırılması şuuruna halel verdi, Bakırköyü Akıl Hastanesine kaldırıldı, nihayet oradan da Darülacezeye nakledildi ve orada 1928 de öldü; Okmeydanı altındaki tekkenin haziresine defnedildi.

"Eseri Hayatı Feyzi" adı ile otobiyografisini yazmışdı. Çocukluğundaki ızdırablarım da kalem diline vererek: "... hâsılı ömrüm hep keder ve elemle geçdi; sergüzeşti ahvâlim söyle toplanır: illet ve zillet, gurbet ve gurbet (gam, tasa), fakr ve zâzûret, makhûriyet (kahredilme) ve mağduriyet; cilvei kader...:

Sîne sûzan, dil fürûzan, göçe göçe derbeder

"... bekâr olarak kışla ve han köşelerinde kalmamı, zarar ve ziyanım gibi görmediler, servet sahibi zanettiler. İrtikâb etmedim, bir yıl içinde ancak 4-5 maaş alırdık, nasıl param olabilirdi. Bahalılık artdıkca artdı, muhafazayı hayat güçleşdi, ekseriya kendi elimle bir çorba pişirir ve onunla yaşamaya çalışırken hâlime kimse inanmadı. Hastalığımın önü alınması için doktor ve ilâç tedarikinde şaşırdığım günler oldu. Eğer gaayet basit bir hayatım olmasaydı kitab yazma ve neşretmiye muvaffak olamazdım..".

İbnülemin Mahmud Kemal şöyle anlatıyor: "... (bekârlık perişanlığından kurtulmak için) hayli masrafla evlendi, fakat az sonra ayrıldı, bir daha evlenmedi; tâyinâtı ile maişetini temine çalışarak maaşlarını irânî ve esmeni matbaacılar ile kitabcılara vererek birkaç eserini bastırdı, hepsinden zarar etti. Süleyman Nazif Beyin delâleti ile birkaç defa evime gel-mişdi; gaayet edebli, mütedeyyini, mütevazı, mütefennin, edib bir zât idi, her neden bahsettik ise hepsinde liyâkatini gösterdi. Dünyâ-

da saadet yüzü görmemiş bu bedbaht âdemi Cenabı Hak âhiretde mazhari saadet buyursun".

Üsküdarlı Vâsıf Hoca da şunları yazıyor: "... güzel yüz temiz kalbin aynasıdır sözüne al-danarak hânebeduş bir genci çirki mezelletden kurtarıp han odasında hizmetine almışdı, hasta velinimetine bir yudum su verecek olan nankör oğlan bir gece Kürd Feyzi Beyin esvab ve çamaşırlarını çalarak bîçâreyi üstündekilerle bırakmışdı...".

Kitab hâlinde basılmış eserleri şunlardır: "Havâyi Nesîmi"; "İcmali Netâyic" (Matematik ve Fizik üzerine). "Şurâat" (Şiirler); "Esrarı Hayatı Feyzi" (Otobiyografi); "Tef-rikai Riyaziye" (Cebir üzerine); "Topçu Cüzdanı"; "Hayvanâtı Mâiye"; "İlim ve İrâde" (materyalizm felsefesinin reddi üzerine); "Encümeni Edîban" (Kürdce; onbeş kürd şâirinin seçme şiirleri); "Şuuni Kürdistan" (Türkçe; Kürdistanm ve Baban Kürdlerinin tarihçesi).



Bir gazelinden üç beyit

Dil nasıl takat getirsin nârayi mestâneye Bülbülün feryadı sahnı lâlezârı titretir

Desti bîdâdı sabâdan goncadır âşüftahâl Zori bâzûyi muhabbet kalbi zarı titretir

Dillerin sayyâdıdır çeşmi siyahı dilberan Her nigâhı sâhiri saydu şikârı titretir

Bibi.: İ. M. K. İnal, Son Asır Türk Şâirleri; Vâsıf Hiç, Not.

FEYZİ ClDAH VAPURU - (B.: Sultaniye Vapuru).

FEVZİ EFENDİ (Derviş Mustafa) -"XVII. Yüzyıl şâirlerinden bir mevlevî dervişi; İstanbulludur, Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşanın kâtibiiğinde bulundu, ney üzerine şu cinaslı beyti meşhurdur:



Dûrbîni neyi al destine bak neymiş Neye halketti deme Hazret Mevlâ nâyi

"1688 de Samda vefat etmişdir" (İ. A. Göv-sa, Türk Meşhurları).

.FEYZİ EFENDİ (Firuzağah Dişlek) -" Gençliğinde Kaptanpaşahk Kethüda Kalemi kâtibiiğinde, ve geçen asır başlarının kaptapaşa-lanndan Nasuhoğlu Ali Paşanın hususi kâtib-

liği ve nedimliğinde bulunmuş ve 1880-1885 arasında yaşı sekseni aşkın olarak ölmüş, yaşadığı devirin tarih kaynaklarına geçmemiş, yahud kısaca kaydedilmiş vekaayii üzerine pek çok hâtıra nakletmiş bir zât; 1800-1801 arasında doğmuşdur, Fındıklı Hamamında Ali adında bir natınn oğludur, 10-11 yaşlarında iken o hamamda dellâk yamaklığı yapmışdır, hamamın müşterilerinden Galata Sarayının yazı hocası Ali Vasfı Efendinin hizmet ve zekâsı ile nazarı dikkatini çekmiş (B.: Ali Vasfi Efendi, cild 2, sayfa 721), babasının izni ile bir müddet efendinin hizmetine girerek hem okuma yazma hemde hüsnühat öğrenerek yine efendinin delâleti ile 1819da 19-20 yaşlarında iken Tersanede kâtib olmuşdur.

Haşarı, bıçkın meşreb bir gene imiş, o halleri ile de o devrin zıpırlıkları ile tanınmış tersanelileri, kalyoncu çavuşları ve kalyon kaptanları tarafından sevilen bir sîmâ olmuş; 1237 sa-ferinde (ekim 1821), denizcilerden bir kaptan paşa tâyini düşünülerek o yüksek mevkie getir-len kalyon kaptanlarından Nasuhoğlu Ali Paşanın ilk işlerinden biri de Tersane muhitinde bıçkınlığı ile tanınmış Dişlek Feyzi Efendiyi kalemden kendi hususi kâtibliğine almak olmuşdur; ve tezine de paşasının yanında donanma ile Akdenizde bir korsan takibi seferine çıkmış-dır. Mora ihtilâlinin en kanlı safhasının içidir, "İzbandid" denilen yunanlı korsanların adalar denizini kana buladıklan devirdir. Adalar denizinde aylarca dolaşılmış, donanma Sakız Limanı ile Çeşme arasında demir atmış yatar iken. 27-28 ramazan 1237 (18-19 temmuz 1822) bir salı-çarşanba gecesi kaptanpaşa gemisi korsanların bir ateş kayığı ile baskınına uğrayarak yakılmış, Ali Paşa ile geminin efrad ve zâbıta-nmdan pek çok kişi telef olmuş ve gene kâtib o müdhiş ateş içinden kurtulmaya muvaffak olmuşdur. Yıllarca sonra vak'ayı şöylece anlat-mışdır:

"Salı günü Nemçe bandırası çekmiş bir gemi gelip donanmadan uzakça bir yerde demirledi ve geminin kaptanı gelip kaptanpaşa ile görüşüp yarın kalkıp giceğini haber verdi. Bizim paşagemisinde bulunan mühendislerden biri dürbünle o gemiye bakıp şekil ve tarzından şübhe etti, kaptanpaşaya gidip yoklanmasını teklif etti. Kaptan paşa rakı tepsisini koydurmuş işret ediyordu, işret sofrasından kalkıp kayığa binip gemi yoklamaya gidecek halde değildi. Yarın




- 5733 -

FEYZİ EFENDİ (Muallim)


- 5732 -

FEYZİ EFENDİ (Muallim Atoıed) - Geçen ası-r sonlannda ve asrımız başında yaşamış ünlü farsca muallimi, İran edebiyatı üzerine yazıları ile bir otorite olarak tanınmış muharrir; aslı İranlı olduğu için "Acem Feyzi Bey" diye de anılırdı; 1842 de Tebriz civarında Tür-kanpûr köyünde doğdu, Molla Esad adında bir zâtin oğludur. İlk tahsilini babasından gördü; 1859 da Necef'e gitti ve o devirde İran gençleri için bir üniversite olan Necef Medresesinde tahsilini tamamladı; oradan Hicaza geçerek Hac farîzesini îfadan sonra Mısıra gitti ve Camii Ez-herdeki derslere devam etti. Mısırda hava tebdili için gelmiş edib ve mütefekkir Abdürrah-man Sami Paşa ile tanışdı ve onun daveti ile misafiri olarak İstanbula geldi. Sami Paşa konağında ulemâdan İranlı Mirza Safa ile tanışdı, kendisine bir mürşid edindiği bu zâtin isteği ile Osmanlı Devleti tâbiiyetine girdi, kısa bir müddet Amasya tahrirât kâtibliğinde bulundukdan sonra İstanbul Şehiremâneti (İst. Belediyesi) mektûbi kalemi mümeyûizliğine tâyin edildi. Bir ara Emirgân Rüşdiyesi ile Amerikan Kollejinde muallimlik yapdı ve 1877 de kendisini yakından tanımış Münif Paşanın maarif nazırlığı zama-


Muallim Feyzi Efendi

(Resim: Sabiha Bozcalı)



FEYZİ EFENDi (Ekiniti)

kalkacağım söylemiş olan mahud geminin kaptanı ise, güneş battıkdan sonra gidiyorum diye haber yolladı ve gemi kalkıp gitti. îzbandidle-rin hilelerini bilen donanmanın tecrübeli kaptanları bundan kuşkulandılar ve paşaya geldiler, demir alalım, yelken üzerinde duralım dediler» Bizim paşa sarhoş, korkak adamlarsınız, kâfir ateş olsa cirmi kadar yer yakar, ne haddine bir harekete cesaret etsin dedi, onu şöyle yaparım böyle yaparım diyerek kaptanları azarladı. Kaptanpaşa bizim geminin zabıtam ile beraber cümlesi sarhoş olup sızdılar, gece yarısı eşkıyanın salıverdiği ateş kayığı kaptanpaşa gemisine yanaşıp paşa kalyonu ateş alıp yanmaya başladı, ateş demir üstünde yanındaki kalyonada sirayet etti. Sair kalyonlar derhal palamarlarım baltalayıp yelken üzerine çıkarak selâmet buldular. Kaptanpaşa ve sairleri uyanıp, rakı keyfi başlarına sıçramış, tedbire imkân zaman yok, kimi denize atılıp yüzerek karaya çıkdı, kimi boğuldu. Kaptanpaşa bazı hademesi ile sandala binip karaya gitmek üzere iken paşa kalyonunun cebhâneliği ateş aldı, infilakda yıkılan bir seren paşanın üstüne düşüp öldürdü, sandalı da batırdı. Yanmakda olan öbür kalyon da ayın suretle yanıp battı.

"Ben de sarhoşum, paşanın meclisinde şakilik etmişim, Feyzi, cayır cayır yanıp kebab olmak mı istersin, yoksa denizde serin serin boğulup ölmek mi dedim, denizi tercih edip atladım, elime bir seren geçdi, sarılmaya uğraşırken bir sandala rastladım, çok dolu idi, tırmanır iken batıracaksın diyerek beni denize ittiler, elime yine bir seren geçerek ve sabahleyin erkenden sahili selâmete çıkdım...".

Gemi yangınında canını kurtarıp İstanbula dönen kâtib Feyzi Efendi Tersane kâtibliğinden ayrılmış, bir müddet bıçkınlık yolunda âvâre do-laşdıkdan sonra 1826 da yeniçeri ocağı kaldırıldığında Asâkiri Mansurei Muhammediye adı ile yeni kurulan ordu teşkilâtının ileri gelenlerinden Binbaşı Hacı Mustafa Ağanın kâtibi olmuş. Hacı Mustafa Ağa, Alemdar Mustafa Paşanın en yakın adamı Pmarhisar ayanı Uzun Hacı Ali Ağanın oğlu ve geçen asır sonlarının ünlü halk şâirlerinden Üsküdarlı Âşık Râzinin dedesidir (B.: Ali Ağa, Uzun, cild 2, sayfa 621). Âşık Râzi onu pirlik çağında tanımış ve ağzından hayli zengin hatıralar zabtetmişdir. Ayrıca onun ağzından çok uzun bir manzum sergüzeştnâme kaleme almışdır; aşağıdaki kıt'alar oradan aak-



istanbul,

El ve ayak dökümü hoş, boy boş endam yerinde Teslim eyle kaş göz nakşı güzelliğinin hakkını Tersanede kâtib imiş yeniçeri devrinde Firuzağalı Dişlek Feyzi zemânenin çapkını

Tam bir karış üstündedir aklı şahin başının Haşarılık ocak sânı hem ondokuz yaşının Kâkül perçem gülle topuk çifte çakıl taşının Nümayişi olur elbet Tersanenin çapkını

Gaayet ile makbulüdür mesti müdam paşanın Şimdi meydan pırpırıdan taze zülüfkeşanın Kâtib iken kadehkârlık hizmetine koşanın Sarhoşa da nedim gerek dîvânenin çapkını

Koca sandık dolusu, gitti mâlü menâlim Bir iç donuyla çıkdım sahili selâmete Serde gençlik var dedim kalmadıysa hilâlim Divitinidir yandığım tâ yevmi kıyamete

Tarih

Sarhoş kaptanpaşaya bir nedim aranırken Dişlek Feyzi Çapkını kendi koşar bulunur Kat ondokuz yaşını hem sekiz ay hizmeti İsmi ile lakabı mücevher tarih olur

1210 (Dişlek Feyzi) + 19 + 8 = 1237

Bibi.: Cevdet Tarihi, XII; Âşık Râzi Evrakı Metru-kesi, Defter.

FEYZi EFENDİ (Ekiniti) - Üçüncü Sultan Selim devri ricalinden ve Nizâmı Cedid taraf darlarından; bu yeni asker ocağı kurulduğu zaman, masraflarını karşılamak üzere "iradı Cedid Deftardarlığı" adı ile müstakil bir mâlî teşkilât yapılmış ve başına Feyzi Efendi geti-rdlmişdi (B.: Nizami Cedid; iradı Cedid). İstanbulludur, doğum tarihi bilinmiyor, Peksi-metcibaşı Ahmed Ağa adında avamdan bir şahsın oğlu idi; müverrih Cevdet Paşa kısa hal ter-cemesini şöylece kaydediyor: "..civanlık zamanında (defterdarlıkda, mâliyede) Baş Muhasebe kalemina çırağ edildi (alındı), bu kalem kâtib-leri arasında aşırı güzelliği ile şöhret buldu, Divitigüzel Feyzi dediler, eski defterdarlardan Pepekî Hasan Efendinin kardeşi Ahmed Efendinin âguuşi terbiyesinden yetişdi; Ahmed Efendinin vefatında onun yerine arpa kâtibi oldu, sonra zimmet halîfesi, ba§ muhasebe kesedarı, Ziya Paşa (ordu ile) Mısıra gönderilirken onun emrinde ordu defterdarı, Mısırdan dönüşünün tezine îrâdı Cedid defterdarı oldu. Edir^

ANSİKLOPEDİSİ

ne Vak'asından sonra muhaliflerin (dedikodularını önlemek için) azli lâzım gelen bazı devlet ricali arasında azledildi. Vaz'ı, tavrı gaayet mutaazzımâne idi; hattâ başını vakuurâne yukarı dikmeyi âdet ettiğinden, ekin tarlasında gezer köpek ekinlerin başakları gözlerine batması diye suda yüzer gibi başını yukarı dikip gider olduğundan avam arasında Ekiniti Feyzi diye lakab takıldı. Yeniçeri güruhu Nizâmı Cedid efkârında olanlara adavet etmekde olduklarından Feyzi Efendinin mütekebbirâne tavırları bir mertebe daha adaveti davet etti. Aslında alelade bir kâtib iken az vakitde birden bire parlayıp îrâdı Cedid Defterdarlığı ile devlet ricali sırasına geçmesi birçok kıdemli ricalin güçlerine gidiyordu, Feyzi Efendiye karşı bir nefreti umumiye vardı..".

1221 (1806) de Çanakkale Boğazından geçerek Istanbulu tehdid edeceği haber alınan İn-giliz donanmasına karşı Boğazın tahkimine memur edilen Kaptanıderya Salih Paşa ile birlikde aynı işe memur edilen Feyzi Efendi, İngiliz donanması Boğazdan geçip İstanbul önüne gelince vazifelerini ihmal ile suçlandırıldılar. (B.: İngiliz Donanması, İstanbul önünde); asıl suçlu olan Salih Paşanın tuğlan alınarak azli ile yetinildi; Feyzi Efendi ise îdam edildi. Bu haksız ölümün ağır vebali, yakınlarına karşı dâima vefasız olmuş Üçüncü Sultan Selimindir (B.: Selim III, Sultan).

FEYZi EFENDi (Fıtıkcı) - Geçen asır ortalarında yaşamış bir mutatabib; 9 zilhicce 1280 (16 mayıs 1864) tarihli Tasviri Efkâr gazetesinde şöyle bir ilânı vardır: "Feyzi Efendi nâmında bir zâtin tarifine göre fıtık illetinin defi için bir çâre bildiği ve bunun icrası ilkbahar ile sonbaharda olabileceği, müracaat ihtiyâcında olan kimselerin kendisini görmek üzere Üsküdarda Ahmediye Camii civânnda Kızlar-ağası Hanından sorması..".



FEYZi EFENDİ (Haydarzâde Kefevî) -

Halvetiye tarikatı şeyhlerinden şâir ve fâzıl bir kişi, "Risale fî Cevazı Deveranı Soofiye", "Şerhi Hadîsi Erbain", ve "Risale fî Hakkül Hamir" adı ile üç eseri vardır, şiirler de yazmışdır, 1025 (M. 1616) de Istanbulda ölmüşdür.

Bibi.: M. Tahir, Osmanlı Müellifleri

L


FEYZİ EFENDi (Mühendis)

- 5734 -


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

- 5735 -

FEYZÎYE MESCİDİ




nında Galatasaray Sultanisi farsca muallimliğine tâyin edildi; Şehiremânetindeki vazifesinden istifa eden Feyzi Efendi, otuz üç yıl, ömrü boyunca bu büyük irfan müessesesinde çalışdı. 1910 da 68 yaşında yaş haddi ile emekliye ayrıldı ve aynı yıl içinde şidetli soğuk alma sonunda iki üç gün süren kısa hastalıkdan sonra vefat etti, Üsküdarda Seyyid Ahmed Deresi Kabristanına defnedildi.

Devrinin ilmî ve edebî mahfillerinde ve basın muhitinde hem bilgisi hem ve vekaarı ile dâima hürmet görmüşdü. Meselâ Muallim Naci onun için:



Seyredin şâir vakaarin Feyzii hâmûşda Feyzii gûyâde Feyyazın tecellîsin görün..

diyor.


Ağır hastalığından kurtulamayacağını his-etmiş, kendi ölümü için şu tarihi yazmışdı:

Geldim kapıma yâ Rab, elim boş, yüzüm siyah İsyanıma ceza olarak kovma, etme dür

Nefse uyub <5a olmayacakdım günahkâr "La taknetû" bu hâle beni eyledi cesur

İsyanıma tekaabül eder mi cemil fiil Etmiş değil bu âne değin bendeden sudur

İllâhi ehli beyti Resulün muhabbeti Zulmet sarayı kalbimi etmişdi garki nur

Feyzi değilse mazharı gufranı Zülcelâl Târihi rihleti neden olmuş "Hüvelgafûr"

1328 (M. 1910).

Evlenmiş, Safa adını koyduğu bir oğlu ol-muşdur.

Sultaniler için yazdığı "Usûli Fârisî" isimli ders kitabi, mekteblerimizden bu yabancı dil kaldırılıncaya kadar tek kitab olmuş, on dört defa basılmışdır.

Diğer eserleri şunlardır:

Farsca-Türkge ve Türkce-Farsca Ceb Lu-gatı-Aslında büyük bir kaamus olarak hazırlan-mışdı; İran edebiyatından nakledilmiş örneklerle süslenmişdi; bitmek üzere idi, baskısı için bir naşirle mukaavele bile yapmışdı ki 1890 da Cihangirde Karadut Çeşmesindeki evinin yanması ile şâir eşyası ile birlikde yok oldu. Sonra yakın dostu Muallim Naci Efendinin ısrarı ile talebeler için bir ceb lügati yapdı. Basılmamışdır.

Vaveyla - İmam Hüseyin ve Kerbelâ Vak'-ası üzerine yazdığı mersiyeler, 1897 de basıldı.

Dîvan - Eski şiirleri 1890 da yangında kay-bolmuşdu, şiirlerini sonra söyledikleri ile tekrar topladı.

Sûzü güdâz - Şarkılarının toplandığı mecmua, 1882de basıldı.

Rübâiyyâtı Hayyam — Aslında yirmi yıl çalışarak "Müntehibât Fârisîyye" adı ile ve seçdiği parçaların türkce tercemeleri ile büyük bir İran Edebiyat Antolojisi hazırlamışdı. Onun içinden Hayyarn'ın rubailerini bastırmışdı; büyük eser 1890 da yangında yok oldu.

Muallim Feyzi Efendiye büyük bir darbe olan yangından günün gazeteleri şöyle bahset-misdir: "17 şubat 1305 sabahı (l mart 1890) Tophanede Firuzağa Mahallesinde Karadutçeş-mesi ittisalinde Çavdaroğlu Mustafa Paşa konağından çıkan yangında yanan evlerden biri Mektebisultânı muallimlerinden Feyzi Efendinin idi. Efendi bir gecelik entarisi bir kürk ile kalıp bir şamdan çıkarabilmişdir, bütün kütübhâ-nesi yanmışdır" (Sabah Gazetesi).



Bir gazelinden iki beyit

Kıyametler kıyam eyler hıramı nazenininden İyandır şûri mahşer ciîdei sihr âferîninden Görürsün zîri pâyinde bahâristânı lâhûtu Nigâh etsen ol iklîme muhabbet durbîninden

Edebî yazılarım Tercemânı Hakikat Gazetesinde yayınlamış ve makaalelerinde "Sürüş" (Tanrının ulak meleğinin adı) takma adını kullan -mışdır.

Ahmed Râsim "Muharrir, Şâir, Edib" isimli eserinde şunları yazıyor: "Muallim Feyzi bambaşka bir tipdi. Pek esmer, irânî sîması üzerinde bu ırka âid göz, burun, ağız, sakal olduğu gibi tarzı tekellümü de Azerbaycanî şiveden kurtulamamışdı. Sâde tarzı. tekellümü mü, mensur manzum yazılarının ekserinden de böyle bir koku alınırdı:

Dil benim, dîde benîm, girye benim, aşk benim Neden ağır geliyor ağlayışım ağyâre

"Galatasay Mektebi Sultani fârisî muallimliği ona, ayan azâlığı gibi, kaydı hayat ile ve-rilmişdi..".

FEYZİ EFENBÎ (Mühendis) - "Onseki-zinci asır sonları ile öndokusuncu asır başında tanınmış ilim adamlarından; Enderundan ye-tişdi, Muhâdarâtı Feyzi adında bir eseri vardır ki sekstant (sextant) denilen âleti kullanarak

irtifa alma kaidelerini tarif edermiş, basılmamış olan bu eser Yıldız Kütüphanesinden Üniversite kütüphanesine geçen eserler arasındadır, hicrî 1220 (M. 1805-1806) de yazılmışdır; kitabın basında elinde sextant ile kendi resmi ve nihâyetinde de o zaman Türkiye hizmetinde bulunan bir ingiliz mühendisinin eseri medhe-den bir yazısı vardır. 1814 de Akdeniz Boğazı istihkâmlarının takviyesi için gittiği Kilidülba-hirde ölmüşdür" (İ. Alâeddin Gövsa, Türk Meşhurları) .

FEYZİ HASAN EFENDi (Sîmkeşzâde) — Onyedinci asır sonlarında yaşamış nakşı şeyhlerinden şâir bir zât, anadili gibi bildiği arabca ve farsca şiirler de yazmışdır, önce zamanının büyük halvatî şeyhlerinden Abdülahad Nuri Efendiye sonra Melâmiyei Bayrâmiye şeyhlerinden Beşir Efendiye intisab etmişdi, Edirne-kapusu dışındaki nakşi dergâhı şeyhi iken 1102 (M. 1690-1691) de vefat etti ve o dergâhın ha-zîresine defnedildi. Müretteb divânı vardır, ba-sılmamışdır. Şu beyit onundur:

Arz eylese subhdem yüzün şehsüvârımız Sahrayı sabrı aşkda kalmaz hiç karârımız

Bibi.: M. Tahir, Osmanlı Müellifleri.

FEYZİ PAŞA (Ahmed) — "İkinci Sultan Abdülhamid devri ordu kumandanlarıdan bir marşal; 1840 da Kırımda Gözleve kasabasında doğdu, çocuk sayılacak yaşda İstanbula gelerek tahsilini burada yapdı, 1864 de kurmay yüzbaşılık ile Harbiye mektebini bitirerek ordu hizmetine girdi; uzunca bir zaman Yemen valiliğinde ve 7. Ordu kumandanlığında bulundu, 6. Ordu kumandam iken 1908de öldü; yine o devrin şöhretli kumandanlarından Tatar Osman Paşa bu zâtin Küçük kardeşidir" (î. A. Gövşa Türk Meşhurları).

FEYZi PAŞA (Süleyman) - "Reisül küt-tablık (dışişleri bakanlığı) yapmış ve ilmî eserleri ile tanımış bir vezir; aslı gürcü olup köle-likden yetişmişdir. Küçük yaşda îstanbulda Seyyid Ahmed Efendi adında bir hoca tarafından satın alınmış, evlâd muamelesi görmüş, devlet kapusuna girerek reisültabhğa kadar yükselmiş, 1787 de vezir rütbesi ile sefere memur edilmiş, valiliklerde bulunmuş ve 1791 de Haleb valisi iken orada ölmüşdür; Mekûbatı Selâtin

vel Fer âmin adında bir eseri vardır; Birgivî Mehmed Efendinin İzhar adındaki meşhur eserine şerkler yazmışdır" (İ. A. Gövsa, Türk Meşhurları) .

FEVZİ RAHMAN FİRKATEYNİ - İlk buharlı harb gemilerimizden; hicrî 1244 (M. 1828 -1829) yılında İzmit Tersanesinde inşâ edilmiş-dir; resmini çizen İstanbul Tersanesi gemi mühendislerinden Ali Efendi, yapan da Tersane mimarlarından Tanaş Kalfadır; 129 metre boyunda, 35 metre eninde, 40 toplu ve nefer mevcudu 360 olan bir harb gemisiydi. Başka bilgi edinilemedi.

Bibi.: Bahriye Müzesi Rehberi.

FEYZİYE MESCİDİ — Üsküdarda Bülbül-deresi semtinde Selâmsız Caddesi üzerindedir, Bağlarbaşma doğru giderken, bu caddenin Selâmsız Mezarlık Sokağı ile olan kavuşağı köşe-sindedir; Bülbülderesi Mescidi adı ile de anılır; yambaşındaki kabristan da "Bülbülderesi Mezarlığı", "Selâmsız Mezarlığı" ve "Selânikliler Mezarlığı" isimlerini taşır.

Tahsin Öz "İstanbul Camileri" isimli eserinde şunları yazıyor: "Banisi Yusuf Efendi olub kapu kitabesine göre 1300 (1882-1883) de yapılmışdır; Duvarları kagir, çatısı ahşabdır; taşdan olan minaresinin şerefe etrafı kapalıdır."

(1965).

Mescid 1956-1957 yıllarında iş adamlarından Selânikli Dilber Kardeşler ile Kayserili Turan Kevrem tarafından hemen yeniden denilecek şekilde tamir elttirilmişdir. Bu tamirde minarenin şekli değişmiş, Tahsin Özün kaydettiği kapak şerefe, çanak şerefe şekline konmuş, mihrabı dışarıya çıkıntılı iken o da kıble duvarının içine alınmışdır. Kapu üzerindeki kitabe yerinden kaldırılmış, mescidin sağ duvarının dışına konmuşdur. Talik hat ile dört beyitlik manzum kitabe metni şudur:



Habbezâ kim vâdii Bülbülde esbabı kerem Yapdılar bu mabedi elhak lâtîfü dilnüvaz

Münzevî bir zahidi hakbîne benzer gûyiyâ Hakka el açmış bu kabristan içün eyler niyaz

Şâhirâh üzre dikilmiş aşk ile eyler nida Esselâ yâ mü'minîn gel benle eyle keşfi râz

Re'fetâ itmamına yazdım zehî târihi tam Âbidâ gel Camii Feyziyye de eyle namaz

1300

m

L


Yüklə 5,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin