D.SEKTÖRLERİN GELİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN HUSUSLAR
1.Kollektif Yatırım Araçları Sektörü
Giriş
Kolektif yatırım araçları endüstrisini İstanbul Finans Merkezi (‘İFM’) kapsamında değerlendirmeden önce global finansal merkez tanımının irdelenmesinin faydalı olacağını düşünüyoruz.
Dünya üzerinde finansal merkez olarak kabul edilen bölge ve şehirler incelendiğinde hepsinin kesişim kümesinde aşağıdaki unsurların, iş ve işlemlerin akışını en etkin şekilde düzenlemek üzere, mevcut olduğu dikkat çekmektedir:
-
Açık ve adil finansal sistem
-
Sermayenin serbest dolaşımı ve konvertibl para birimi
-
Gelişmiş iş gücü / ihtiyaçlara cevap veren çalışma yasaları
-
Global ortak yabancı dillerin yaygın kullanımı
-
Adil, şeffaf, etkin hukuki altyapı ve düzenlemeler
-
İhtiyaçlara cevap veren, adil vergi düzenlemeleri
-
Uluslararası standartlar ve ‘’en iyi örneklerin’’ uygulanabilirliği
-
Düşük maliyet unsuru
-
İstikrarlı politik ve ekonomik ortam
İFM projesinde Düzenleyici ve Denetleyici Çalışma Grubu’nda bu kriterleri sağlayacak bir finans merkezinin ortak hedef olarak belirlenmesinin faydalı olacağı görüşündeyiz.
İstanbul Finans Merkezi ve Kolektif Yatırım Araçları
Kolektif Yatırım Araçları Endüstrisi’nin temsilcisi olarak Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), gelişmiş piyasalarda olduğu gibi, tasarrufların yatırımlara bireysel olarak değil, kurumsal yatırımcı olarak adlandırılan yatırım fonları, bireysel emeklilik fonları, borsa yatırım fonları, yatırım ortaklıkları ve alternatif ve yapılandırılmış fonlar vasıtasıyla yönlendirilmesinin (‘’kolektif yatırım araçları’’), ülkemiz kurumsal sermayesinin gelişmesinde ve büyütülmesinde son derece önemli olduğuna inanmaktadır. Bireysel tasarruflar yerine, gelişmiş ülkeler finans merkezlerinde örneği oluşturulduğu üzere, kolektif yatırım araçlarının özendirilmesi vasıtası ile ülkemiz kurumsal sermayesinin gelişimi ve birikimi ana hatları ile,
-
Sermaye Piyasalarının gelişimi
-
Kamu borçlanması ve maliyetlerinin düşmesi ve vadenin uzaması
-
Kamu maliyesine katkıları
-
Milli birikim ve sermaye tabanının gelişmesi ve büyümesi ve
-
Ülke ekonomisi
üzerinde olumlu etkiler sağlayacaktır.
Dünyada kabul görmüş finansal merkezler (Londra, Lüksemburg, Hong Kong, New York – son dönemde Dublin ve Dubai) incelendiğinde, her bir merkezin dünyaca kabul edilmiş ‘’finansal merkez’’ olma sürecinde, kolektif yatırım araçları konusunda ‘’en iyi örnek’’ olarak değerlendirilebilecek yasal ve mali düzenlemelere sahip, gerekli altyapı yatırımlarını tamamlamış ve kaliteli insan gücüne sahip, şeffaf ve verimli merkezler olduğu dikkat çekmektedir. Bir diğer deyişle, kolektif yatırım araçları konusunda yapılacak tüm düzenlemeler, İFM projesine de doğrudan olumlu olarak etki edecektir. Kolektif yatırım araçlarının gelişmediği piyasalar ne bölgesel ne de global finansal merkez olabilmektedir.
TKYD’nin bir ön hazırlık olarak sunduğu bu çalışmada Türkiye’de kolektif yatırım araçlarını içeren mevcut düzenlemeler, denetleyici ve düzenleyici otorite, ilgili kurumlar/paydaşlar ve uluslararası uygulamalar özetle paylaşılmakta olup, bir sonraki aşamada daha detaylı bir çalışma sunulacaktır.
Mevcut Durum
Ülkemizde kolektif yatırım araçları ile ilgili sektör oluşumu ve yapısının hem düzenleyici otorite ve hukuki düzenlemeler tarafında hem de sektör katılımcıları/aktörlerinin uygulamaları tarafında diğer finansal merkezler ile karşılaştırıldığında oldukça dağınık, çok taraflı ve karmaşık süreçler içeren bir yapıda olduğu tespit edilmektedir. Aşağıda dikkatinize sunulan Mevcut durum - Ana Paydaşlar Tablosu(Ek I) ve kolektif yatırım araçları ile ilgili mevcut düzenleme ve denetleyici yapı bu tespiti destekler niteliktedir. Ülkemizde hali hazırda kolektif yatırım araçları tek bir kanun altında düzenlenmemiştir. Bu sebeple, çok sayıda düzenleme, denetleyici ve düzenleyici otoriteler nezdinde koordinasyon zaafiyetine sebep olmaktadır.
Gelişmiş finansal merkezlerinde, Portföy Yönetimi Şirketleri(‘PYŞ’) bankacılık, aracı kurum ve sigortacılık aktörlerinden ayrı olarak bir aktör olarak tanımlanmış ve kolektif yatırım araçlarıyla ilgili ayrı hukuki düzenlemelere yer verilmiştir. İstanbul’un bölgesel ve ardından küresel bir finansal merkez olmasında, kolektif yatırım araçlarını içeren düzenleyici ve denetleyici yapının verimliliğinin arttırılması, adil, şeffaf, etkin bir hukuki altyapı ve düzenlemelerin oluşturulması, bu alanda uluslararası standartlar ve ‘’en iyi örneklerin’’ uygulanabilirliği ve düşük maliyet unsuru önemli rol oynayacaktır.
Mevcut Durum - Ana Paydaşlar Tablosu – EK 1
Düzenleyici ve Denetleyici Çerçeve:
Yatırım Fonları, Serbest Fonlar, Anapara Korumalı ve Garantili Fonlar: Bankalar, Aracı Kurumlar ve Sigorta Şirketleri tarafından kurulabilmekte ve Aracı Kurumlar ve PYŞ tarafından yönetilebilmektedir. Yatırım fonları ile ilgili hukuki düzenlemeler ve denetleme Sermaye Piyasası Kurulu(‘SPK’) tarafından gerçekleştirilmektedir.
Bireysel Emeklilik Fonları: Düzenleme ve Denetleme SPK, Emeklilik Gözetim Merkezi(‘EGM’) ve Hazine tarafından yapılmaktadır.
Yatırım Ortaklıkları ve Borsa Yatırım Fonları: SPK denetimi ve gözetimine ek olarak halka açık yatırım ortaklıkları, IMKB denetimine de tabidir. Aynı şekilde borsa yatırım fonları da hem SPK hem de IMKB denetimine tabidir.
Bireysel ve Kurumsal Portföy Yönetimi: SPK düzenlemelerine ve denetimine tabidir.
Yabancı Fonlar: Yurtdışında kurulmuş yatırım fonlarının Türkiye’de pazarlama ve satışının yapılabilmesi SPK iznine ve kayda alımına tabidir. Düzenleyici ve Denetleyici Kurum SPK’dur. SPK kaydına alınmış ve yurtiçindeki bankalar tarafından dağıtımı yapılan fonlar için BDDK da, bankaların yükümlülükleri açısından gözetime başlamıştır.
Gerek bölgemiz içinden gerekse gelişmiş ülke finansal merkezlerinden Türkiye’de, lokal yatırım enstrümanlarına yatırım yapan fonların kurulup, yönetilip pazarlanamaması bu alandaki gerek hukuki gerekse vergi düzenlemelerindeki eksiklikler ile biraraya geldiğinde fon çekebilmemiz için yeterli ortamı oluşturmamaktadır.
Kolektif Yatırım Araçlarının vergilendirmesi: Bu konunun İFM Vergi alt çalışma grubunda incelenmesi için girişimde bulunulmuştur. Ana hatlarıyla, finansal sistem içinde yatırım araçlarının vergilendirmesinde adil politikalar oluşturulması ve finansal merkez olma yolunda, kolektif yatırım araçlarının piyasaların gelişmesine ve ekonomiye kaynak yaratılmasında oynadıkları önemli rolün ülkenin sermaye ve para piyasalarıyla ilgili vergi politikalarına yansıyabilmesinin önemli olduğu görüşündeyiz.
Kolektif yatırım araçlarıyla ilgili vergi düzenlemelerinin, alternatif olan enstrümanlarla ilgili düzenlemelerle karşılaştırıldığında zaman zaman dezavantajlı hale gelmesi, ülkemizde tasarrufların yönetiminde verimsizliklere yol açabilmekte, yerli ve yabancı aktörlerin bir finansal merkez olma yolunda geliştirebileceği bir ortam yaratılamamaktadır.
Kolektif yatırım araçlarıyla ilgili uluslararası denetleyici ve düzenleyici altyapı standartları açısından Dünyanın ilk 10 finansal merkezi içinde yer alan Lüksemburg’da Finansal Merkez aktörleri aşağıdaki gibi tanımlanmıştır:
-
Bankalar
-
Portföy Yönetim Şirketleri
-
Sigorta ve Reasürans Şirketleri
-
Destek Hizmetleri Şirketleri
-
Yan Hizmetler (örn. Clearstream)
Ürün ve Hizmetler ise:
-
Bankacılık
-
Sermaye Piyasası ve Yatırım araçları
-
Sigorta ve Bireysel Emeklilik
-
İslamik Finans
olarak tanımlanmıştır.
Hukuki altyapıda ise, kolektif yatırım araçlarına özgün ayrı bir yapı bulunmaktadır.
(the law of 20 December 2002). AB direktiflerine uyum göstermeyen fonlar için ayrı bir Lüksemburg hukuki altyapısı oluşturulmuştur. İFM Hukuk alt çalışma grubunda kolektif yatırım araçlarıyla ilgili çalışmalarla koordine edilmesinde fayda görmekteyiz.
Takas, Saklama, Clearing ve Transfer Acentalığı (Transfer Agency): Kolektif yatırım araçlarının takas ve saklaması Takasbank tarafından gerçekleştirilmekte olup, yabancı fonların takasında yerleşik oldukları ülke takas, saklama, clearing ve tranfer acentalarıyla bağlantılar bulunmaktadır. Bireysel ve kurumsal portföylerin saklaması, SPK tarafından lisans verilen Saklama Kuruluşları tarafından gerçekleştirilmektedir. Mevcut durumda, bir finans merkezini destekleyecek yapıların kolektif yatırım araçları endüstrisi için geliştirilmesi gerekmektedir.
Türk Kolektif Yatırım Araçları ve Yurtdışı Satış ve Pazarlama
Türk Kolektif yatırım araçlarına, yurtdışından kurumsal ve bireysel yatırımcıların yatırım yapması sık rastlanan bir durum değildir. Yabancı kurumsal ve bireysel yatırımcılara fonlarımızı pazarlayabilmek ve satabilmek için fonlarımızın UCITS pasaportunun olması ve örneğin Lüksemburg’da kote edilmesi gerekmektedir. Lüksemburg’da işlem gören, kurucusunun Türk kurumları olduğu az sayıda fon mevcuttur.
Lüksemburg, kolektif yatırım araçlarının çeşitliliği ve hacmi açısından büyük bir finansal merkezdir. Denetleyici ve Düzenleyici çerçeve kapsamında incelendiğinde, Yatırım fonları kurma, kayda aldırma, yönetme, saklama, transfer acentalığı, fon administrasyonu ve operasyonel işlemlerin organizasyonu alanlarında şeffaf, hızlı ve etkin bir piyasa sözkonusudur.
İlave olarak, Türk kolektif yatırım araçlarının yabancı kolektif yatırım araçlarına yatırım yapmasında yabancı finansal merkezlerdeki takas, saklama ve transfer acentası işlevi gören kuruluşlarla koordinasyon sorunları yaşanabilmektedir.
Kolektif yatırım araçları ile ilgili belli başlı düzenlemeler:
-
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, SPK Tebliğleri ve Düzenlemeleri
-
4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf Sistemi Kanunu
-
Devlet Bakanlığı Tebliğleri
-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tebliğleri ve Düzenlemeleri
-
İlgili Vergi Kanunları ve Düzenlemeleri
-
TMSK Düzenlemeleri
-
Diğer
Kolektif yatırım araçlarının hem ülke ekonomisi hem de finansal piyasaların gelişimindeki önemi sebebiyle, ülkenin ekonomik programında önceliği belirlenip, öncelikle, mali politikalarla desteklenmesi bir çok finans merkezinde uygulamalar içinde bulunmaktadır. Bununla birlikte, yapılması gerekenler aşağıda 3 ana maddede özetlenmiştir.
-
Kolektif yatırım araçları ile ilgili hukuki düzenlemeler ve işleyişe ilişkin alt düzenlemelerin tekrar gözden geçirilmesi, gerekirse sadeleştirilmesi, gerekirse diğer finansal merkezlerde mevcut olan ve ülkemiz ihtiyaçlarına da cevap verecek düzenlemelerin incelenerek uyarlanması/gerekirse yeniden yazılması kaçınılmaz bir gerçektir.
-
İstikrarlı bir ekonomik ve hukuki ortamın yaratılması yönünde gerek kamu gerek özel sektör paydaşlarının işbirliği ve koordinasyon altında faaliyet göstermeleri bir zorunluluktur.
-
TKYD çatısı altında İstanbul Finans Merkezi Projesine yönelik adımların atılması için bir politika belirlenmesi, sektörle ve tüm düzenleyici otoritelerle bu amaca hizmet edecek iş ve işleyişlerde ortak hareket edilmesi önem arz etmektedir.
ÖNERİLER:
Önerimiz; İstanbul Finans Merkezi Projesi kapsamında TKYD liderliğinde,uluslararası ‘’en iyi örnek’’ olarak kabul edilen finans merkezlerinde kolektif yatırım araçları ile ilgili düzenlemelerin incelenmesi, uygunluğunun değerlenlendirilmesi ve gerekli düzenlemelerin tüm paydaşların mutabakatı ile oluşturulmasıdır. Mali politikaların önemi sebebi ile gerekli vergi politikalarının öncelikli oluşturulmasını teminen İFM Vergi grubu ile ortak çalışma başlatılması uygun olacaktır.
Bu süreçte ilk aşamada aşağıda maddeler olarak sıralanmış finansal merkezler (mali politikaları da kapsayacak şekilde) ve uluslararası standartların referans olarak incelenmesi faydalı olacaktır:
Finansal Merkezler:
-
Lüksemburg - kolektif yatırım araçları ile ilgili kanun ve düzenlemeler
-
İrlanda- kolektif yatırım araçları ile ilgili kanun ve düzenlemeler
-
Dubai - kolektif yatırım araçları ile ilgili kanun ve düzenlemeler
-
Hong Kong- kolektif yatırım araçları ile ilgili kanun ve düzenlemeler
Uluslararası Standartlar:
-
UCITS direktifleri (AB Standartları)
-
IIFA (Uluslarası Yatırım Fonları Birliği)
-
AIMR
-
EFAMA ( Avrupa Fon ve Portföy Yönetimi Birliği)
-
GIPS
-
BASEL III
TKYD IIFA’nin üyesi ve EFAMA’nın da yönetim kurulu üyesidir.
Nihai olarak, kolektif yatırım araçları ile ilgili düzenlemelerin tek bir kanun altında toplanması ve bunun hayata geçirilmesi için idari, hukuki, mali ve operasyonel tüm altyapının İstanbul’un bir finans merkezi niteliğini kazanması için hazır hale getirilmesi faydalı olacaktır.
Raporumuzun ilk sayfasında yer alan, etkin bir finansal merkezin özellikleriyle mevcut durum karşılaştırılması yapıldığında, düzenleyici ve denetleyici çerçeve açısından Türk Kolektif Yatırım Araçları Endüstrisi’ne özgü, bağımsız hukuki düzenlemeler ve düzenleyici ve sektöre özgü bir düzenleyici ve denetleyici bir yapı oluşturulması, İstanbul’un finansal merkez olması yolunda atılacak önemli bir adım olacaktır.
Bölgesel ve küresel finansal merkezler değerlendirildiğinde, sektörün ana görüşü; Türkiye’de kolektif yatırım araçları sektörünün ilk etapta lokal olarak büyümesinin kritik önemde olduğu, yakın bölgemizde İFM’nin bir fon merkezi olarak ciddi bir potansiyele sahip olduğu, ve İFM’nin kolektif yatırım araçlarının bölgesel merkez haline gelmesi ile birlikte etkin bir merkez haline gelebileceği, tüm bu olumlu etkilerin yanında kolektif yatırım araçlarının ekonomimize de çok sayıda önemli faydalar sağlayacağı yönündedir.
Diğer Alt Çalışma Gruplarında Tartışılması Gereken Konular
Öncelikle hangi kriterleri sağlayacak bir finans merkezinin ortak hedef olarak belirlenmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Bu nedenle aşağıdaki soruların cevap bulması gerektiğini düşünüyoruz;
1. Mevcut hukuki yapı finans merkezi için uluslararası yapı ile hangi noktalarda farklılık göstermektedir?
Bu konuda etkin finans merkezlerindeki (Dubai, Lüksemburg, İrlanda ve Hong Kong) uluslararası yapıyı incelenmesinin (Hukuk Alt Çalışma Komitesi ve Vergi Komitesi ortak çalışması olarak) yapılmasını önermekteyiz.
2. Finans Merkezi’nde işlem yapma maliyetleri nasıl düşürülecektir?
Özellikle bazı yatırım araçlarından alınan stopajların kaldırılması veya en azından düşürülmesi;
1- Ülkemiz ile yabancı ülkeler arasında çifte vergilendirmeye yönelik olarak yapılan anlaşmaların bu süreçte nasıl olacağı, finans merkezi üzerinden kolektif yatırım araçlarında işlem yapıldığında anlaşma dışındaki ülkeler için nasıl bir vergi süreci yaşanabileceği konusu üzerinde Vergi Alt Çalışma Grubu’nun inceleme yapmasının faydalı olacağı görüşündeyiz.
2- Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nda endeks sözleşmeleri dışındaki tüm ürünlerde halen %10 stopaj uygulaması mevcut olup, tüm ürünler için stopajın sıfırlanması,
3- İşlem komisyonları üzerinden alınan BSMV ve özellikle Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nda alınan borsa payının azaltılması
4- Mevduata uygulanan stopajın vade bazlı olarak farklılaştırılarak uzun vadeyi teşvik edici bir unsur olarak sunulabilmesi,
konularının Vergi Alt Çalışma Komitesi’nde değerlendirilebileceğini düşünüyoruz.
3. Finans Merkezi hangi uluslararası normları ve standartları kabul edecektir?
Etkin Finans merkezlerdeki normların ve standartların Vergi ve Hukuk Alt Çalışma Komitesi’nce de incelenmesi ve bir taslak şeklinde çalışma sonucunun sunulması
4. Hangi para birimleri konvertibl olacaktır?
1- Konvertibl olacak para birimlerinin belirlenmesi
2- Konvertibl para birimlerine Türk Lirası(‘TL’)’nın da eklenmesi için siyasi iradenin çalışma yapması olumlu katkı sağlayacaktır. TL’nin gerçek anlamda konvertibl olması İFM’nin etkinliğini hiç şüphesiz güçlendirecektir.
5. Etkin çalışan finans merkezlerinde işlem yapılan yatırım araçları nelerdir? Mevcut düzenlemelerde tanımlanmamış yatırım araçları mevcut mudur?
1- Finansal Ürünler Alt Çalışma Grubu’nun etkin finans merkezlerinde işlem gören yatırım araçlarını inceleyen ve ülkemizdeki kullanımlarının nasıl olabileceği konusunda çalışma yapacak Ürün Alt Çalışma Komitesi’nin oluşturulması gerektiğini düşünmekteyiz.
2- Türk kolektif yatırım araçlarına, yurtdışından kurumsal ve bireysel yatırımcıların yatırım yapması için ilgili ülkeler nezdinde girişimlerde bulunulabilir.
6.Finans Merkezi’nde çalışabilecek işgücü için mevcut çalışma yasalarımız nasıldır?
Etkin finans merkezlerinde çalışan işgücü için uygulanan çalışma yasalarının incelenmesi ve avantaj ve dezavantajların belirlenmesi, öneriler getirilmesi: Hukuk Alt Çalışma Komitesi’nce incelenebilir. İnsan kaynakları konusunda bir alt çalışma grubu oluşturulması faydalı olabilir.
7. Türkiye Büyük Millet Meclisi(‘TBMM’)’nde halen görüşülmekte olan yeni Türk Ticaret Kanunu neler sağlayacak? Kanunlaşması beklenen yeni düzenlemeler İFM için yeterli olacak mıdır? Ek düzenlemelere ihtiyaç olacak mıdır?
TBMM’de görüşülmeye devam eden yeni Türk Ticaret Kanunu üzerine tüm alt çalışma komitesince ortak çalışma ile eksiklikler veya farklı şekilde düzenlenmesi gereken konularda raporlama yapılması ve gerekli konularda girişimlerde bulunulması gerekebilecektir.
Değerlendirme:
Kolektif Yatırım Araçları’nın hane halkı tasarruflarındaki payı, ekonomik istikrarın sürdürülmesi ve enflasyon ve faizlerin düşüş trendine girmesiyle artmaktadır. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde AB’ye giriş sürecinde kolektif yatırım araçları önemli ölçüde büyüme göstermiş ve bireysel birikimlerin ekonomiye kanalize edilmesini sağlamışlardır. Lokal fon endüstrisinin teşvik edilerek güçlenmesi, örneğin, Polonya’yı Doğu Avrupa’da öne çıkaran gelişmelerden biri olmuştur. Yine önemli bir gelişme, bu ülkelerde yatırım ve emeklilik fonlarının büyük kısmının hisse senedi ve ülke tahvil bonolarına yatırım yapmasıdır. Likit fonların ağırlığı, düşen faiz ortamında doğal olarak kompozisyon içinde azalmıştır.
Türkiye’deki hane halkı varlık dağılımına bakıldığında, ağırlığın halen mevduatlarda olduğu görülmektedir. Hane halkı varlıkları içinde mevduatın ağırlığı %76 seviyesine ulaşmıştır. Bu rakamın yaklaşık %51’i TL mevduatlardan, %25’i ise döviz mevduatlardan oluşmaktadır. Hazine bono ve tahvilleri, yatırım fonları ve hisse senetlerinin büyüklüğü çok daha sınırlı bir konumdadır. Türkiye’deki durum daha çok Doğu Avrupa ülkeleriyle benzerlik göstermektedir. Zira bu ülkelerde mevduatın payı %65 gibi yüksek bir orandadır. Ancak bu ülkelerdeki tarihi gelişime de bakıldığında aynı oranın 1995 yılında %79 gibi daha yüksek bir seviyede olduğu ortaya çıkmaktadır. Gelinen noktada mevduatın hane halkı varlık dağılımı içindeki payı azalmış, buna karşılık yatırım fonları ve özellikle emeklilik fonlarının payı artmıştır. Bu gelişmenin en önemli nedeni hiç şüphesiz bu ülkelerin AB üyelik sürecinde hayata geçirdikleri reformlardır. Ayrıca bazı vergi avantajlarından da bahsetmek gerekir.
Bir örnek olarak Polonya’yı incelemek gerekirse, 2007 yılına gelindiğinde bu ülkede yatırım fonları büyüklüğü 1997 yılındaki seviyenin yaklaşık olarak 24 katına yükselmiştir. Tablo 1’de görüldüğü üzere, 2000’lerin başında Türkiye’yle paralel büyüklükte olan fon endüstrisi, 2008 yılı ilk çeyreğinde Türkiye’nin neredeyse 2 katına yaklaşmıştır. Polonya, bölge ülkeleri arasında bir nevi merkez olarak gelişmektedir.
Bilindiği üzere, Polonya ve 9 diğer Doğu Avrupa ülkesi 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye tam üye olmuşlardır. Tam üyelikten önce yaklaşık 6 yıl süren bir müzakere süreci yaşanmıştır. Özellikle tam üyeliğin ardından yatırım fonlarındaki piyasasının ciddi şekilde geliştiği gözlenmektedir. Ancak burada 2001 yılında devreye giren vergi değişikliklerinden de bahsetmek gerekir. Polonya hükümeti bu tarihte ‘sermaye kazancı vergisi’ adı verilen bir vergiyi uygulamaya sokmuş, ancak yatırım fonlarına da ciddi vergi avantajları sağlamıştır. AB üyelik sürecinde özellikle hisse senedi borsalarında ciddi hareketlilik gözlenmesi sonucu yatırım fonlarına talep artmış ve fon piyasası ciddi gelişme göstermiştir. Bu kapsamda dikkate alınması gereken bir başka önemli gelişme de, yine AB üyelik sürecinde enflasyon ve faizlerin ciddi oranda gerilemiş olmasıdır. Tüm bu gelişmeler bir araya geldiğinde Polonya, Doğu Avrupa’da yatırımlar için önemli bir adres olmayı başarmıştır.
Türkiye’ye baktığımızda ise, AB ile müzakerelerin yavaşlayarak da olsa sürmesi ve üyelik beklentisinin devam etmesi orta-uzun vadede Türkiye’ye olan yatırımcı ilgisinin artmasını sağlayacaktır. Ancak Polonya örneğinden hareketle, Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un bölgesel bir finansal merkez olması için bazı vergi avantajlarıın sağlanması önemli bir adım olabilir. Özellikle yatırım fonu gibi yönetilen yatırım enstrümanlarına için getirilebilecek avantajlar fon piyasasına ilgiyi artırabilir. Hane halkı varlıkları içinde mevduatın halen çok yüksek, yatırım fonlarının ise çok düşük bir paya sahip olduğu dikkate alındığında, bu alandaki fırsatlar da ortaya çıkmaktadır. Yatırım fonu piyasasının hem Türkiye’de hem de bölgemizde büyüme potansiyeli vaat etmesi, yerli kurumların yanı sıra yabancı sermayenin de Türkiye’ye ve İFM üzerinden bölgeye gelerek bu alanda faaliyet göstermesine yol açacaktır. Bu doğrultuda İstanbul’un bölgesel bir finans merkezi olması yolunda önemli bir başlangıç da yapılmış olacaktır.
TABLO 1: Avrupa Bölgesi genelinde UCITS Direktiflerine göre kurulu yatırım fonları büyüklükleri
VİZYON: İSTANBUL FİNANS MERKEZİ PROJESİ KAPSAMINDA, KOLEKTİF YATIRIM ARAÇLARI SEKTÖRÜMÜZÜN ORTA VADEDE BÖLGESEL, UZUN VADEDE DE KÜRESEL BİR GÜÇ OLMASI .
Gerekçeler:
1- Türk Sermaye Piyasaları üzerine olumlu etkileri
Sermaye piyasalarının gelişmesi
Sermaye piyasalarının derinleşmesi ve etkinleşmesi
2- Ülkemizin Kamu Borçlanması üzerine olumlu etkileri
Borçlanma faizlerinin gerilemesi
Borçlanma vadelerinin uzatılması
Kamu Borç Stoku’nun düşürülmesi
3- Kamu Maliyesi üzerine olumlu etkileri
4- Milli ekonomi üzerine olumlu etkileri
Düşen faizlerin ekonomik büyümeyi yükseltmesi
Ekonomik istikrarın sürdürebilir hale gelmesi
5- Milli sermaye tabanının gelişmesi ve büyümesi üzerine olumlu etkileri
6- Kurumsal sermayenin birikimi
7 - Tasarruf bilincinin geliştirilmesi
Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünya’da ikinci büyük fon merkezi, aynı zamanda bir finansal merkez olan Lüksemburg’tur. Avrupa’nın büyük gelişmiş ülkeleri, düzenlemelere yakınlık, maliyet avantajları, vergi teşvikleri, operasyonel kolaylıklar ve bu konudaki uzmanlaşmış yapısı nedeniyle Lüksemburg’u fon merkezi olarak seçmişlerdir.
Denetleyici ve düzenleyici çerçeve ile ilgili önerilerimize geçmeden önce Lüksemburg örneğine, yol gösterici olması açısından, kısaca değinmenin faydalı olacağını düşünüyoruz:
Luxemburg’da kanun koyucu iki nokta üzerinde yağunlaşmaktadır: yatırımcıları optimum seviyede korumayı garanti ederek rekabetçi ve sağlam bir yasal çerçeve çizmek. Bu amaçtan hareketle, Lüksemburg’da finans ve sigorta sektöründeki profesyonel faaliyetlerin tümü Maliye Bakanlığı tarafından koordine edilmektedir. Finans sektörü Commission de Surveillance du Secteur Financier (CSSF) ve sigorta sektörü Commissariat aux Assurances (CAA) tarafından denetlenmektedir. Lüksemburg yasal düzenlemelerinde paydaşların görüşlerine son derece önem vermektedir. Bu çerçevede, hem kamunun hem de özel sektörünün eşit olarak temsil edildiği “Finans Merkezi Geliştirme Ajansı” Maliye Bakanlığı bünyesinde görev yapmaktadır.
Lüksemburg finans sektörü iki temel yasa aracılığıyla yönetilmektedir:
-
6 Aralık 1991 tarihinde yürürlüğe girmiş olan sigorta endüstrisine ilişkin yasal düzenleme ve
-
5 Nisan 1993 tarihinde yürürlüğe girmiş olan banka ve finans sektörüne yönelik yasal düzenleme
Yıllar içerisinde yatırım fonları düzenlemelerinin dışında kalan seküritizasyon araçları, varlığa dayalı menkul kıymetler gibi niş ürünler ve gelecek vaadeden sektörlere yönelik de özel yasal mevzuat oluşturulmuştur.
Bölgesel bir merkez olan Dubai’de UCITS uygulamalarının geliştirilmesinin ve gelişmiş piyasalarla entegrasyonun olumlu etkileri gözlemlenmektedir.
Öncelikli Hedefler ve Öneriler
Hedef 1: Kolektif yatırım araçları sektörünün, GSMH’nın %20’sine ulaşması.
SEÇİLMİŞ ÜLKELERİN YATIRIM FONLARININ MİLLİ GELİRE ORANI (2007)
Gerekçe: Ülkemizdeki yatırım tercihlerinin bireysel değil, kurumsal yatırımcı olarak adlandırılan yatırım fonları ve emeklilik fonlarına yönelmesi, borçlanma vadelerinin uzatılması ve faizlerinin gerilemesi, orta vadede kamu borç stokunun düşürülmesi, sermaye piyasalarının derinleşmesi ve etkinleşmesine olumlu katkı sağlayacaktır. Bu gelişmelerin, ekonomik istikrarın sürdürülebilirliğine ve İstanbul’un bölgesel ve global bir finans merkezi olarak tercih edilmesine doğrudan katkısı olacaktır.
Öncelikli Öneriler:
Şu anda, Türkiye’de kolektif yatırım araçları sektörünün büyüklüğü, Haziran 2008 itibariyle 17 milyar USD olup, GSMH’dan alınan pay sadece %3’dür. Bu oran, Amerika ve Euro Bölgesi ekonomilerinde yaklaşık olarak %60-90 aralığındadır. Burada, Türkiye açısından üzerinde durulması gereken konulardan biri, kolektif yatırım araçlarının bireysel ve kurumsal yatırımcı tabanına özendirilmesi için, Polonya örneğinde gözlemlendiği üzere, bazı vergisel avantajların sağlanmasıdır.
Teşvik edici vergi düzenlemeleri hangi alanda ve hangi yatırım araçlarında olması gerektiği üzerinde Vergi Alt Çalışma Grubu’nun öneriler getirmesinin faydalı olacağı görüşündeyiz.
Sektör olarak önerilerimiz anahatlarıyla:
1- Kolektif Yatırım Araçları Sektörü’nü ve yatırım yapılan finansal ürün ve piyasalarla ilgili teşvik edici yeni vergi düzenlemelerinin yapılması ve
2- Finans Merkezi’nde çalışacak işgücü üzerindeki vergi yükünün azaltılmasına yönelik tedbirlerin de düşünülmesidir(örneğin serbest bölge teşvikleri).
2. maddenin Vergi Grubu tarafından detaylı incelenmesi gerektiği düşüncesiyle, 1. madde üzerinde yoğunlaşmamızın daha uygun olacağını düşünmekteyiz.
- Ülkemizde iç borç stokunun alıcılara göre dağılımına bakıldığında gerçek kişilerin ve menkul kıymet yatırım fonlarının kamu finansmanındaki payının düzenli olarak azaldığı görülmektedir.
- Nakit iç borç stokunun ortalama vadesinin ise 24 ayın daha fazla üzerine çıkamadığı görülmektedir.
Dolayısıyla, likit fon hariç yatırım fonları üzerinden (3-5 yıllık) uzun vadeli tasarruf planlarının alyapısının kurulması ve stopajların sıfırlanarak emeklilik fonlarına benzer teşvikler getirilmesi durumunda kolektif yatırım araçlarının kamu finansmanına katkısı yeniden artırılabilecek ve kamu için uzun vadeli kaynak yaratmak mümkün olabilecektir.
Düzenleme gerektiren, Vergi Alt Çalışma Grubu’nun dikkatine sunulmasını istediğimiz bazı somut öneriler (2 numaralı önerimize ek olarak):
1. B Tipi Likit Yatırım Fonları hariç, diğer tüm yatırım fonlarının bir yıldan uzun vadeli elde tutulması durumunda, Gelir Vergisi Kanunu’nun Geçici 67. maddesi kapsamında, stopaj kesintisinden istisna tutulması, zaman içerisinde özellikle diğer B Tipi fonların büyümesini sağlayacaktır.
2. Emeklilik Yatırım Fonları ile ilgili olarak ise, yasal altyapı daha yeni olduğu için, Yatırım Fonları ile karşılaştırıldığında, AB standartlarıyla daha uyumlu olduğu söylenebilir. Bu konuda, şu anda sağlanan vergi avantajına baz teşkil eden tutarın, asgari ücret değil, asgari ücretin 2 katına çıkartılması, yüksek gelir grubundaki yatırımcılar için bireysel emeklilik yatırımlarını özendirici bir vergi avantajı sunabilir(sisteme katılımda alınan zorunlu giriş ücretinin alınmaması, sistemden erken çıkış nedeni ile ödenen %15 gelir vergisinin azaltılması, hayat sigortalarına da emeklilik sistemine getirilen ek vergi avantajlarının sağlanması gibi avantajlar sağlanabilir).
3. Yatırım fonlarının 12 ay ve daha fazla süre elde tutulması durumunda % 0 veya çok düşük oranlı bir vergiye tabi olması.
4. Fonlara yatırım yapacak kurumların, daha düşük bir oranda kurumlar vergisi ödemesi.
5.Emeklilik fonlarında stopaj kesintisinin yalnızca gelir üzerinden yapılmasına olanak sağlanması ve emekli olunduğunda % 0 stopaj uygulanması.
6. Gelir Vergisi Kanunu’nun Geçici 67 inci maddesi gereğince, yatırım fonu katılma belgeleri alım satım kazançlarında %10 oranında Gelir Vergisi stopajına tabi bulunmaktadır. Hisse senedi alım satım kazançları üzerinden hesaplanan stopajın sıfırlanması , ağırlıklı olarak hisse senetlerine yatırım yapan kolektif yatırım araçları açısından dezavantaj yaratmaktadır. Hisse senetlerine yatırım yapan Yatırım Fonları’nın ve Menkul Kıymet Yatırım Ortaklıkları’nın hisselerinin üzerindeki %10 oranındaki Gelir Vergisi stopajının sıfırlanması önerilmektedir.
Kurumsal yatırımların, yukarıda belirtilen faydaların yanısıra bu tür yatırımlara uygulanacak vergi rejiminde alınacak aksiyonlar aracılığı ile teşvik edilmesi sureti ile kısa ve orta vadede ülkemiz kurumsal sermayesinin gelişimi ve birikiminin hızla artacağına ve IFM projesine katkıda bulunacağına inanıyoruz.
Hedef 2: Türk kolektif yatırım araçlarının bölgesel ve gelişmiş piyasalarda satılabilmesi.
Gerekçe: Varolan bölgesel ve global finans merkezlerinde bulunan kolektif yatırım araçlarını incelediğimizde, kabul görmüş uluslararası standartlara (MIFID, UCITS) uygun kurulduklarını ve bu standartlara sahip yatırım araçlarının bölgesel ve gelişmiş piyasalarda satılabildiklerini görüyoruz (örn. UCITS pasaportuna sahip yatırım fonları, tüm AB üyesi ülkelerde serbestçe satılabilmektedir). İstanbul’un Finans Merkezi olması vizyonu içerisinde, Türk yatırım fonlarının başka ülkelerdeki yatırımcılara sunumunu kolaylaştırmak önemli hedeflerden birisidir.
Öncelikli Öneriler:
Bu amaçla yapılması gereken, öncelikle yasal teknik alt yapının (mevzuat, hukuki ve vergisel alt yapı) UCITS standartlarına uygun hale getirilmesidir. AB üyeliği sürecinde, kolektif yatırım araçlarıyla ilgili bu alt yapının hazır hale getirilmesi, AB’nin ana hedefleri arasında bulunan, sermayenin serbest dolaşımı ve hizmetlerin serbest sunumunun sağlanması amaçlarına da hizmet edecektir. Bu standartlara uygun şeffaf, etkin ve esnek yapıların kurulmasıyla, diğer ülke piyasalarındaki finansal ürünlerle rekabetin sağlanabilmesi mümkün olacak ve en geniş anlamda yatırımcı haklarının korunması sağlanacaktır.
Türk kolektif yatırım araçlarının yurtdışında satılabilmesi için 2 temel şart mevcut: UCITS(AB direktifleri) pasaportu ve AB ülkelerinden birinde kote olma şartı. Bu aşamada önerimiz en azından kotasyon şartı içine Türkiye’yi de dahil edecek yeni bir düzenleme için AB nezdinde Ekonomi Yönetimi tarafından girişimde bulunması olumlu olacaktır. Bu noktada, siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması için, AB çıpasından uzaklaşmamak önem taşımaktadır.
Diğer önemli bir husus da, İFM için bölge ülkelerinde ve gelişmiş piyasalarda lobi faaliyeti yapabilecek bir insiyatifin varlığının olması gereğidir. Bu anlamda, Uluslararası Yatırım Fonları Birliği (IIFA) ve Avrupa Fon ve Portföy Yönetimi Birliği (EFAMA) üyesi olan Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD)’nin bu çalışmalara aktif katılımının faydalı olacağı düşüncesindeyiz.
Hedef 3: Türk kolektif yatırım araçlarının yabancı piyasalara yatırım yapabilmesi.
Gerekçe: Bu hedefin gerçekleştirilmesi, ürün çeşitliliğinin arttırılması anlamında önem taşımaktadır.
Öncelikli Öneriler:
Halihazırda yürürlükte bulunan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar gereğince, yatırım fonlarının portföyleri yabancı para cinsinden değerlenememektedir. Portföylerin yabancı para cinsinden değerlenmesi durumunda ise, kur farkı gelirinden kaynaklanan vergisel sorunlar doğacaktır. Bu sorunları ortadan kaldıracak vergi düzenlemelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Somut olarak, portföylerin yabancı para cinsinden değerlenmesinden kaynaklanan kur farkı gelirlerine stopaj istisnası sağlanması önerilmektedir.
Hedef 4: İstanbul Finans Merkezi’nden bölge ülkelerin kolektif yatırım araçlarına yatırım yapılabilmesi ve yabancı ülkelerde kurulmuş olan yatırım fonlarının Türkiye’deki portföy yönetim şirketleri tarafından yönetilebilmesi.
Gerekçe: Bu hedefin gerçekleştirilmesi, IFM ne bölgesel üstünlük sağlayacaktır.
Öncelikli Öneriler:
Bu hedefleri gerçekleştirmek için yukarıda sözü edilen uluslararası standartlara uygun yasal alt yapının oluşturulması önem taşımaktadır. Bu anlamda mevzuat tarafında, SPK tarafından AB standartlarına uygun mevzuat düzenleme çalışmaları yapılmaktadır. Özellikle kayda alma sürecinin kolaylaşması ve sürelerinin kısalması, fon kurma maliyetlerinin düşürülmesi önem taşımaktadır.
Yukarıdaki hedeflere ulaşmak için teknik olarak, kolay işlem yapılabilecek, diğer gelişmiş piyasalarla entegre çalışabilen, esnek işlem platformlarının oluşturulması da önem taşımaktadır.
2.Faktoring Sektörü
İstanbul’un uluslar arası finans merkezi olması bakımından iki temel öncelik ve eylemden söz edilebilir:
1) Türkiye’de faktoring alt piyasasının dünya bakımından kabul edilebilir ölçülere getirilmesi ve daha üst düzeyde ekonomik bir işlev görmesi arzu ediliyorsa, tarafların uzlaşabileceği, evrensel bir yasa ile çerçevenin belirlenmesi bir ön şart olduğundan mevcut taslağın bu açılardan gözden geçirilmesi ve özellikle de kamu kurumları arasında görüş birliğinin sağlanması gerekir.
2)Düzenleyici ve Denetleyici Otoritelerin birbirleriyle eşgüdüm içinde çalışması;hazırlanan veya hazırlanacak olan düzenlemelerin finansal sektörde faaliyetde bulunan kuruluşlar arasında haksız rekabete yol açmasını engelleyecektir.Bu bağlamda mevcut düzenlemeler taranarak finansal hizmet sağlayıcılar arasında bağlı oldukları düzenlemeler açısından eşitlik getirilmesi gerekmektedir.Sektörümüzle ilgili bu konu daha ziyade vergi mevzuatlarında ortaya çıkmaktadır.
3) Faktoring Derneğinin, faktoring piyasasının iyi işleyen, ülke ekonomisine hizmet veren, etik değerler kapsamında faaliyet gösteren, kuralsız çalışan teşebbüslerle ilgisi olmayan bir piyasa tanıtımı konusunda çabaları BDDK tarafından da desteklenmeli, basına açıklamalarda, Kurumun internet sitesinde bu hususlara önem veren bir strateji benimsenerek uygulanmalıdır. Bu çabaların hukuksal altyapının tamamlanması çabaları ile birlikte yürütülmesine önem verilmelidir.
3.Tüketici Finansman Sektörü
-
Tüketici Finansman Şirketlerine özgü kanun taslağının yasalaştırılması ve sektörün ihtiyaçlarını kapsayacak şekilde düzenlemeler yapılarak güncelleştirilmesi,
-
TBB, Tüfider, faktoring, leasing, sigorta, vb tüm finansal sektörleri içine alan üst seviyede bir mesleki kuruluşun oluşturulması,
-
Finansman şirketlerinin, kredilendirecekleri mal veya hizmetleri temin eden satıcılarla önceden yazılı şekilde genel bir sözleşme yapmaları zorunluluğunun kaldırılması,
-
Yurtdışındaki finansal trendi yakından takip etmek ve Türk uygulamasını geliştirmeye yönelik olmak üzere, uluslararası arenada kabul görmüş üniversitelerin, finansal alana ilişkin master, sertifika ve benzeri çalışmalarla İstanbul’da eğitimler düzenlemesi için girişimlerde bulunulması,
-
Finans sektöründe faaliyet gösteren farklı kurumlar için aynı faaliyet konusunda yapılan farklı düzenlemelerin giderilmesi,
-
Tüketici Finansman Şirketleri, Bankalar gibi para piyasalarından doğrudan borçlanamamakta, EFT sistemine dahil olamamaktadır.
-
Tüketici Finansman Şirketleri, mevduat toplamadıkları, fon transferinde bulunmadıkları, dolayısıyla suç gelirlerinin mali sisteme sokulmasında aracılık etmedikleri halde bu konuda getirilen tüm yükümlülüklere Bankalarla eşit düzeyde tabi tutulmaktadır.
-
Gelişmiş ülkelerdeki Tüketici Finansman Şirketlerinin faaliyetleri dikkate alınarak;
-
Sektörün, “mevduat kabul eden” ve “mevduat kabul etmeyen” şirketler şeklinde ikiye ayrılarak daha verimli çalışabilecek ortamın sağlanması,
-
Tüketicilerin kredilendirilmesinde iş ortağı olan satıcılara “Bayi Finansmanı” ile “Operasyonel Kiralama” ürünlerinin kolayca sunulabilmesi,
-
Kredi borcunun ödenmemesi halinde kredi kurumunun kredi konusu olan konutu/aracı muhafaza altına alarak, doğrudan (herhangi bir prosedürle karşılaşmaksızın elindeki özel belgeyi kullanarak) satma hakkının sağlanması,
-
Kredi kullanan nihai tüketici üzerinde kalan BSMV ve KKDF’nin kaldırılması,
-
Alacaklarının menkul kıymetleştirilmesinin, yurtiçi ve yurtdışı piyasalara menkul kıymet ihraçlarının teşvik edilmesi,
-
Finansman şirketlerinin, kredi alacaklarını devretmek suretiyle yapacakları ikincil piyasa işlemlerine garantör olabilmelerinin sağlanması,
-
Konut Finansmanı kredilerinde tüketicilerin ödediği faizler, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi tüketicilerin gelir vergisi matrahından indirilebilmesi gerekmektedir.
Tüketici Finansman Sektörü ekonomik büyümenin önemli dayanak noktalarından biridir. Bu sektörün gelişimi, beraberinde bir çok sektörü de büyüme yönünde tetiklemektedir. Bu yüzden bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bu sektörün düzenlenmesi sadece sektördeki şirketleri değil, tüketim harcamalarının unsurlarını oluşturan tüketicileri, üreticileri, satıcıları da olumlu yönde etkileyecektir. Diğer taraftan, ülkemizin ekonomik gelişimini engelleyen, gelir dağılımını bozan, haksız rekabet ortamı yaratan ve gerek yerli gerekse de yabancı semayenin yatırım kararlarını olumsuz yönde etkileyen kayıtdışı ekonomiyle mücadelede, Tüketici Finansman Sektörü önemli bir rol üstlenmektedir. Tüketici Finansman Sektörü yukarıdaki paragraflarda yer alan düzenlemelerin gerçekleştirilmesi halinde, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi oluşumuna daha da fazla katkı sağlayabilecektir.
4.Katılım Bankacılığı Sektörü -
Türk Sermaye Piyasasında katılım bankalarının fon sağlayabileceği/fonlarını değerlendirebileceği bir borçlanma enstrümanının olmadığı görülmektedir. Katılım bankalarının, Malezya, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri ve daha birçok ülkede ihraç edilen, ticari bir olaya veya gözle görülebilir maddi bir gerçekliğe dayanan, sahibine mülkiyet hakkı veren, getirinin garanti olmadığı sukuk gibi borçlanma araçlarını ihraç edebilmelerine imkan verilmelidir.
-
Özellikle körfez ülkelerindeki sermayenin İstanbul’a çekilmesi açısından Katılım Bankalarının finans piyasasındaki rolünü arttırıcı düzenlemeler getirilmelidir. Faizsiz bankacılık ilkelerine göre faaliyet gösteren finansal kuruluşların ülkemizde faaliyet göstermesi de buna bağlıdır. Körfez sermayesi faize dayalı ürünlere gelmemektedir. Bu nedenle, faizsiz enstrümanlara iliᗰkin düzenlemelere ihtiyaç vardır. Finansal enstrüman çeşitliliği uluslararası bir finans merkezinde olmazsa olmazlardandır.
-
Devletin icara sukuk benzeri kira sertifikalarını ihraç etmek için attığı adım tarafımızca çok olumlu karşılanmakla beraber, özel şirketler ve katılım bankalarının da bu tur menkul kıymetleri ihraç etmesine imkan tanıyacak, faize dayalı enstrümanlara gelmeyen sermayenin ülkemize çekilmesinin önünü açacak düzenlemelerin diğer ülkelerdeki (Malezya, BAE gibi) örneklere paralel olarak yapılmasının; sukuk piyasasının yıllık ortalama % 40 büyüme sağladığı düşünüldüğünde, İstanbul’un finans merkezi olması projesine, Türk Sermaye Piyasasına ve reel sektöre katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
Dostları ilə paylaş: |