Kadere iman 2 Kader Konusunda Bazı Meseleler 3


Kader İle İlgili Rivayetler



Yüklə 403,77 Kb.
səhifə3/14
tarix18.01.2019
ölçüsü403,77 Kb.
#100613
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

Kader İle İlgili Rivayetler



614- Tirmizi, Ebu Huzame (r.a.)'den, o da babasından şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'a:

"Ya Resulullah! Yaptığımız efsunların, kullandığınız ilaçların uyguladığımız perhizlerin Allah'ın kaderinden bir şeyi önleyeceği görüşünde misin?" dedim. Hz. Peygamber (a.s) de:

"Onlar da Allah'ın kaderindendir" buyurdu."

Yine Hz. Peygamber (a.s)'in, devesini bağlamadan tevekkül eden kişi için söylediği şu sözünü de iyi düşünmeliyiz.:



"Önce deveni bağla, sonra da tevekkül et!"

Bir çok meselenin kaderle ilgili olduğunu ve kaderin uluhiyyet babında İs­lam akidesinin sırlarının odak noktası olduğunu bilmeliyiz. Çünkü kadere iman ve sebeplere yapışmakla birlikte teklifi yerine getirme, Rabbani tevfikin belirti­lerindendir.21


615- İmam Ahmed, Ebu Derda (r.a.)'dan Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmiştir:

"Allah, Adem'i yarattığı vakit yaratıp sonra sağ omuzuna vurdu ve (Adem'in) zürriyyetini zerreler gibi beyaz olarak çıkardı. Sonra da sol omuzuna vurdu ve zürriyetinî kömür gibi siyah olarak çıkardı. Sağında bulunanlara:

"Cennet'e, artık ilgilenmiyorum," buyurdu. Sonra da sol ovucunda bulunan­lara:

"Cehenneme, artık ilgilenmiyorum," buyurdu."22
616- İmam Ahmed, Abdurrahman bin Katade Sülemi (r.a.)'den şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyururken işittim:



"Allah Adem (a.s)'i yarattı, sonra insanları onun sırtından aldı da:

"Bunlar cennettedir, artık ben ilgilenmiyorum. Şunlar da cehennemdedir, artık ilgilenmiyorum." buyurdu. O sırada Sahabe-i kiramdan bir sözcü:

"Ya Resulullah! Buna ne yaparız?" dedi. Resulullah (a.s) da:



"Kaderin mevkilerine (havale ederiz)" buyurdu."23
617- Bezzar, İbni Ömer (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s), iki avucunun içinde:



"Bunlar şunun içindir, şunlar da şunun içindir" buyurdu. Sonra da:

"İnsanlar, fırka fırka oldular. Halbuki onlar kaderde ihtilafa düşmezler." buyurdu."24
618- Tirmizi, Abdullah bin Amr bin el As (r.a.)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Abdullah dedi ki:

"Resulullah (a.s)'dan şöyle buyurduğunu işittim:

"Allah Teala, yaratıklarını karanlık içinde yarattı ve sonra onlara kendi nu­rundan (bir ışık) saldı. O nurdan kime (bir parıltı) isabet ederse hidayet bulur ve her kime değmezse delalette kalır. İşte bunun (hidayet ve delaletin ezelden mukadder olduğu) için Allah ilmi üzere (mürekkeb) kurudu diyorum."25
619- Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet etmişlerdir:

"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:



"Musa, Adem ile hüccet yarışına girip çekişti de Adem'e hitaben:

"Sen günahın sebebiyle insanları cennetten çıkaran ve onları dünya zulmetleriyle mutsuz kılan kişisin" dedi.

Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:



"Adem de:

"Ya Musa! Sen de Allah'ın elçiliği ve kelamı ile seçmiş olduğu zatsın. Öyle iken sen Allah'ın beni yaratmasından önce üzerime yazdığı yahut beni yaratma­dan evvel üzerime takdir etmiş olduğu bir işten dolayı beni ayıplıyor musun?" dedi.

Resulullah (a.s):



"Adem, Musa'ya delil ve burhanla galip oldu" buyurdu."

Müslim 26'in bir rivayetinde de Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:



"Adem ile Musa birbirlerine karşı hüccet getirip tartıştılar. Musa:

"Ya Adem.' Sen bizim babamızsın. Sen bizi cennetten çıkardığın için bizleri mahrumiyet ve zarara düşürdün!" dedi. Adem de ona:



"Sen, Allah'ın kelamı ile seçip mümtaz kıldığı ve lehin eliyle yazıp çizdiği Musa'sın. Öyle iken sen Allah'ın beni yaratmasından kırk sene evvel üzerime takdir buyurduğu bir işten dolayı beni kınıyor musun?" dedi. Bunu Takiben Hz. Peygamber (a.s):

"Böylece Adem, Musa'ya delil ve burhanla galip oldu" buyurdu."

Buhari 27'nin Ebu Hureyre (r.a.)'den bir başka rivayetinde Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:



"Adem ile Musa birbirine hüccet getirip çekiştiler. Musa Adem'e: "Sen, günahın seni cennetten çıkartmış olduğu Adem'sin" dedi."

Buhari 28'nin Ebu Hureyre'den bir diğer rivayeti de şöyle:

"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:

"Musa, Adem'e: "Sen bizi ve zürriyetini cennetten çıkardın" dedi. Adem Musa'ya:

"Sen Musa mısın? Allah seni elçilikleri ve kelamı ile seçip tercih etti. Sonra sen beni, yaratılmamdan önce üzerime takdir olunan bir işten dolayı kınıyor­sun!" dedi."

Yine Buhari 29'nin Ebu Hureyre (r.a.)'den bir diğer rivayetinde Hz. Pey­gamber (a.s) şöyle buyurmuştur:



"Adem ile Musa buluştular da Musa, Adem'e:

"Sen (kendi şekavetinde) insanları mutsuz eden ve onları cennetten çıkaran kimsesin," dedi. Adem de ona:

"Sen, Allah'ın elçilik vermekle seçkin kıldığı ve kendisi için süzüp seçtiği, Tevrat'ı indirdiği bir kişisin," dedi. Musa.

"Evet (öyledir)" dedi. Adem:

"Sen (Tevrat'ta benim işlediğim) hatayı buldun ki, o hata benim üzerime Al­lah beni yaratmazdan önce takdir edilip yazılmıştı." dedi. Böylece Adem, Mu­sa'ya delil ve burhanla galip oldu."

Müslim30'in Ebu Hureyre (r.a)'den rivayetinde Hz.Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:



"Adem ile Musa birbirine karşı hüccet getirerek çekiştiler. Neticede Adem, Musa'ya hüccetle galip geldi. Musa, Adem'e:

"Sen insanları azdıran ve onları cennetten çıkaran Adem misin?" dedi. Adem ona:

"Sen, Allah'ın kendisine her şeyin ilmini verdiği ve risaleti ile de insanlar üzerine süzüp seçtiği Musa mısın?" dedi. Musa:

"Evet," dedi. Adem:

"Öyle ise sen yaratılmadan evvel (üzerime takdir edilmiş olan bir işten do­layı) beni azarlayıp kınıyor musun?" dedi."

Müslim 31 Ebu Hureyre (r.a.)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:

"Adem ile Musa (a.s), Rabları katında birbirlerine karşı hüccet getirerek münakaşa ettiler. Neticede Adem, Musa'ya hüccetle galip geldi. Musa Adem'e:

"Sen, Allah'ın kendi eliyle yarattığı, kendi ruhundan ruh üflediği, meleklerini sana secde ettirdiği, cennetinde iskan edip oturttuğu, sonra da yapmış olduğun hatadan dolayı insanları yeryüzüne indirten Adem misin?" diye sordu. Adem:

"Sen, Allah'ın resullükle ve kelam ile mümtaz kılıp seçtiği, içinde herşeyin beyanı bulunan "Levhalar" ı verdiği ve yavaşça konuşucu olarak seni kendisine yaklaştırdığı Musa'sın. Benim yaratılmamdan kaç yıl önce Allah'ın Tevrat'a yazdığını biliyor musun?" dedi. Musa:

"Kırk yıl önce," dedi. Adem:

"Peki Tevrat'ın içinde: "Ve Adem Rabbine asi oldu da şaşıp kaldı" 32 ayeti­ni buldun mu?" diye sordu. Musa:

"Evet buldum" dedi. Adem:

"Öyle ise Allah'ın beni yaratmasından kırk yıl önce benim işlememi üzerime yazmış olduğu bir işi işlememden dolayı, beni azarlayıp kınıyor musun?" dedi.

Resulullah (a.s):



"Böylece Adem, Musa'yı hüccetle mağlup etmiştir." buyur­du"

Tirmizi33'nin Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayetinde de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:



"Adem ile Musa delil göstererek münakaşa ettiler. Musa:

"Ya Adem! Sen o kişisin ki, Allah seni (kudret) eliyle yaratıp ruhundan sana ruh üfledi ve sen insanları ayarttın; onların cennetten çıkarılmalarına sebep ol­dun" dedi. Adem de:



"Sen de Allah'ın konuşmak için seçtiği Musa'sın! Gökleri ve yeri yaratma­dan önce Allah'ın bana yazdığı (mukadder kıldığı) bir işi işlememden dolayı beni ne hakla kınıyorsun?" dedi.

Resulullah (a.s):



"Adem, Musa'ya delil getirmekle galip geldi" buyurdu."34
620- Ebu Davud, Hz. Ömer (r.a.)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer (r.a) dedi ki:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Musa (a.s):

"Ey Rabbim! Bizi ve kendisini cennetten çıkaran Adem'i bize göster," dedi. Bunun üzerine Allah Teala Adem'i ona gösterdi ve Musa, Adem'e:

"Sen bizim babamız mısın?" diye sordu. Adem (a.s) de: "Evet" diye cevap verdi. Musa (a.s):

"Sen, Allah'ın ruhundan sana ruh üflediği, isimleri öğrettiği ve meleklerine emredip onların da sana secde ettikleri zat mısın?" Kendini ve bizi cennetten çıkarmaya seni yönelten şey nedir?" diye sordu. Adem de:

"Sen kimsin?" diye sordu. O da:

"Ben Musa'yım," diyerek cevap verdi. Adem (a.s):

"Sen o kişisin ki.." diye başlayan ve Ebu Hureyre (r.a.) hadisinde geçenlerin benzerini hatta daha da ayrıntılısını zikrederek sonunda:

"Sen, Allah'ın perde arkasından konuştuğu ve senin de kendisi arasına mahlukattan herhangi bir elçi koymadığı israiloğulları peygamberi misin?" dedi. O da:

"Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine Adem (a.s):

"Ben yaratılmazdan evvel bunun Allah'ın kitabında bulunduğunu görmedin mi?" diye sordu. Musa (a.s) da:

"Evet" dedi. Adem (a.s):



"Öyle ise, benden önce, Allah tarafından takdir edilip geçen bir şey hakkın­da beni suçluyor musun?" dedi.

Resulullah (a.s) o vakit:



"Adem, Musa'ya delil ve bürhan ile galip geldi" bu­yurdu."

Bir Açıklama

Hz. Adem (a.s)'in günaha düşünce, tevbe ve istiğfar ettiğini, Allah'a karşı ka­deri delil olarak ileri sürmediğini belirtmeliyiz. Bu, onun teklif hakkını yerine getirmesidir. Kur'an'da anlatıldığı şekilde şöyle dedi:

"... Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyan edenlerden oluruz."35

Hz. Adem (a.s) vefatı sebebiyle teklif dairesinden çıkınca, Hz. Musa (a.s)'ya karşı kendi kaderini delil getirmiştir. Bundan dolayı, müslümanın bu dünya­da kadere iman edip emredileni yerine getirmesini, onun edebi olarak görüyo­ruz. Müslüman bir masiyet içine düşerse, hemen Allah'a tevbe edip O'na doğru yönelir. Dünya ve ahirette her halükarda o, müşriklerin içinde bulundukları şirk ve masiyet halinin doğru olduğuna, Allah'ın meşieti (dilemesi) ni delil olarak ileri sürdükleri şekilde yapmaz. Bu durum, şu ayeti kerimede belirtildiği üzere müşriklerin halleridir.

"Müşrikler dediler ki: "Allah dileseydi ne biz, ne de babalarımız ondan baş­kasına ibadet ederdik. Onun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık!" Onlardan öncekiler de böyle demişlerdi. Peygamberlerin üzerine açık seçik teb­liğden başka bir şey var mı?" 3637
621- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi:

"Biz, kader konusunda birbirimizle çekişmekte iken Resulullah (a.s) yanı­mıza çıkageldi. O kadar kızdı ki, yüzü kızarmıştı; hatta yanaklarına sanki nar sıkılmıştı. Sonra şöyle buyurdu:

"Size bu (kader konusunda münakaşa) mı emredildi veya ben size bununla mı gönderildim? Sizden önceki (millet)ler, dinlerinin (bu) işi hakkında çok çe­kiştikleri ve peygamberleri üzerine ihtilafa düştükleri için helak edildiler."

Tirmizi 38'nin bir başka rivayetinde de şöyle buyurulmuştur:

"Sizden öncekiler, bu meselede çekiştikleri için helak oldular. Artık bu konu­da çekişmemenizi sizden ciddi olarak istiyorum."39


622- Tirmizi, Cabin bir Abdullah (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Bir kul hayrı ve şerri ile kadere iman etmedikçe, kendisine isabet eden (hayır veya şerr)in, ondan şaşmasına ve kendisini atlayan (hayır veya şerr)in ona isabet etmesine asla imkan olmadığını da bilmedikçe, mü'min olamaz."40
623- Taberani, Amr bin el As (r.a.)'dan rivayet etmiştir:

"Amr şöyle dedi:

"Resulullah (a.s) çıkıp onların üzerinde durdu ve şöyle buyurdu:

"Sizden öncekiler, yalnızca peygamberlerine soru sormaları ve onlar üzerin­de ihtilafa düşmeleri yüzünden helak oldular. Bir kimse, hayrı ve şerri ile ka­dere inanmadıkça, mü'min olamaz."

Bir Açıklama

Kader ve kaza konusunda Hattabi (Allah rahmet eylesin) şöyle demiştir:

"Bazı insanlar, kaza ve kaderin anlamını: "Allah'ın kulunu, kazası ve takdir ettiği şeylere karşı zorlaması, şeklinde anlamaya çalışıyorlar, ya da öyle sanı­yorlar. Fakat iş onların sandıkları gibi değildir.

Bunun anlamı ancak, Allah Teala'nın, kullarının sonradan kazanacakları ve onlardan sadır olacak şeyleri daha önceden ilmiyle bildiğini haber vermesi ve takdir etmesidir.

Kader: Kaderin fiilinden mukadder olarak ortaya çıkan şeyin ismidir. Yık­mak, yaymak ve tutmak gibi kelimeler, yıkanın yayanın ve tutanın fiilinden or­taya çıkan şeylere ait isimlerdir. Araplar şöyle derler:

"Bir şeyin miktarını belirledin ve miktarını tayin ettin." Bu kelime sülasi ba­bında da, tefil babında da aynı manaya gelir.

Kaza: Bu konu da yaratmak manasına gelmektedir. Cenabı Hakk'ın şu sö­zünde olduğu gibi:

"Böylece onları yedi gök olarak iki günde yarattı..."41

Durum böyle olunca, onların fiilleri, kaydettikleri bu gibi işlere teşebbüsleri, kasden ve teammüden böyle işlere kalkışmaları, Allah'ın ilminin arkasından kendi üzerlerine kaldı. Buna göre hüccet, onların aleyhine olmakta ve kınama kendilerine dönmektedir. Bu konuda sözün özeti şudur

Kaza ve kader; biri diğerinden ayrılmaz iki husustur. Çünkü onların biri temel niteliğinde, diğeri ise yapı niteliğindedir. Kim onları birbirinden ayırmak isterse, binanın yıkılmasını istemiş olur."42


624- İmam Ahmed, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:

"Her şeyin bir hakikati vardır. Hiç bir kul, kendisine isabet eden (hayır ve şerr)in, ondan şaşmasına ve kendisini atlayan (hayır ve şerri)ın ona isabet et­mesine asla imkan olmadığını bilmedikçe, imanın hakikatına eremez."43
625- Ebu Davud, İbni Deylemi (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"İbni Deylemi dedi ki:

"Übeyy bin Ka'b'a geldim ve ona:

"İçime kaderden bir şey düştü, bana ondan bahset. Belki Allah onu kalbim­den giderir" dedim. O da:

"Allah yer ve gök halkına azab etmiş olsa, o zalim olmadığı halde, onlara azab etmiş olur. Onlara merhamet etmiş olsa da, Allah'ın rahmeti, kendisi amel­lerinden ötürü onların hayrınadır. Sen, Allah yolunda Uhud dağı kadar altın infak etmiş olsan, kadere iman etmedikçe ve sana isabet eden (hayır ve şerri)in senden şaşmasına seni atlayan (hayır ve şerr)in sana isabet etmesine asla im­kan olmadığını bilmedikçe, Allah onu senden kabul etmez. Sen bunun dışında bir hal üzere ölsen, muhakkak ateşe girersin," dedi."

İbni Deylemi anlatmaya devam ederek şöyle dedi:

"Sonra ben, Abdullah bin Mes'ud'a geldim. O da böyle söyledi. Sonra da Huzeyfe bin bin Yeman'a geldim. O da öyle söyledi. Daha sonra Zeyd bin Sabit'e geldim. O da bana Resulullah (a.s)'tan onun benzerini tahdis etti."44
626- Tirmizi, İbni Ömer'in azatlısı Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a.)'e bir adam gelerek:

"Falanın sana selamı var!" dedi. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer şöyle konuştu:

"Bana ulaştığına göre o şahıs, dine bid'at sokmuş (kaderi inkar etmiş)'tur. Şayet gerçekten dine bid'at sokmuş ise, ona benden selam söyleme! Çünkü ben, Resulullah (a.s)'tan:



"Bu ümmetle veya ümmetimde -şek kendisinden gelmektedir- kaderciler yü­zünden mutlaka yere batma veya şekil değiştirme olacaktır" buyurduğunu işit­tim."

Ebu Davud45'un rivayetinde Nafi şöyle demiştir:

"İbni Ömer'in, Şam ehlinden yazıştığı bir dostu vardı. Abdullah bin Ömer ona şöyle yazdı:

"Senin kader hakkında ileri geri bir şeyler konuştuğunu duydum. Bana (mektup) yazmaktan sakın. Zira ben Resulullah (a.s)'tan:



"Ümmetimin içinde kaderi inkar eden bir kavim olacak" diye buyurduğunu işittim."

Tirmizi46'nin ilk rivayetine benzer bir rivayeti daha vardır ki, onda İbni Ömer (r.a) şöyle demektedir:

"Bana ulaştığına göre o şahıs dine bid'at sokmuş (kaderi inkar etmiş)tur..."

Ravi hadisin devamını zikrettikten sonra sonunda Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Kaderciler yüzünden yere batma, şekil değiştirme veya taşlama olacaktır."47
627- Müslim, Ebu Hureyre (r.a.)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Kureyş müşrikleri geldiler. Resulullah (r.a) ile kader konusunda çekişip tartışıyorlardı. Bu sebeple şu ayetler nazil oldu:

"(Muhakkak ki, mücrimler taşkınlık ve çılgınlık içindedirler). O gün onlar yüzleri üstü ateşte sürüklendiklerinde (Cehenneme teması tadın!) denir. Haberi­niz olsun ki, biz her şeyi bir ölçüye göre (kader ile) yarattık." 48
628- Taberani, Said bin Cübeyr (r.a.)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"İbni Abbas (r.a.)'ın içinde bulunduğu bîr halka (cemaat) da idim. Biz kade­ri zikrettik. Bunun üzerine İbni Abbas çok öfkelendi ve şöyle dedi:

"Kavmim içinde onlardan (kadercilerden) bir kimsenin olduğunu bilseydim, muhakkak onu yakalardım. Çünkü ben Resulullah (a.s)'tan:

"Allah mutlaka bir peygamber gönderip sonra da onun ruhunu kabzeder. Onun vefatından sonra bir ara dönem (fetret devri) getirir ve bu dönemde de cehennemi doldurur" şeklinde buyurduğunu işittim."49


629- Taberani, İbni Abbas (r.a.)'tan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Bu ümmet, kader ve çocuklar konusunda konuşmadıkça, onun durumu uz­laşmacı veya ifrat-tefritten kaçıp orta yolu tutucu (ya da buna benzer bir kelime kullanmıştır) olarak devam eder."50
630- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) buyurdu ki:

"Bu ümmetin şerlilerinden dolayı kader konusundaki kelam sonraya bırakıl­mıştır. "51
631- İmam Ahmed, İbni Avn (r.a.)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"İbni Avn şöyle demiştir:

"Ben kaderiyeci (yani kaderin inkarına kail olan) Gaylan'ı, Şam'ın kapısında asılmış olarak gördüm."52
632- İmam Ahmed, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Şanı yüce olan Allah'ın kazasından ötürü mü'mini beğendim; eğer ona ha­yır isabet ederse, Rabbine hamdeder ve şükreder. Eğer başına bir musibet ge­lirse, Rabbine hamdeder ve sabreder. Velhasıl mü'mine her şeyde ecir verilir."53
633- İmam Ahmed, Ebu'l A'la bin Şıhhır (r.a.)'dan rivayet etmiştir:

"Bana, Süleymoğullarından biri (onun Resulullah (a.s)'ı görmüş olduğunu zannediyorum) tahdis etti ki:

"Allah kulunu, ihsan ettiği şeylerle imtihan eder. Her kim Allah'ın taksimine razı olursa, Allah onun hissesini bereketli kılar ve onu bollaştırır. Rıza göster­meyen kişi için de bereketlendirmez."54
634- İmam Ahmed, Hz. Ali (r.a.)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Hz. Ali (r.a.) dedi ki:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kul şu dört esasa: Allah'ın tek olduğuna ve O'nun ortağı bulunmadığına, benim Allah'ın Resulü olduğuma, öldükten sonraki dirilişe ve kadere iman et­medikçe mü'min olamaz."55


635- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir:

"Cahir dedi ki:

"Süraka bin Malik bin Cu'şum gelip:

"Ya Resulullah! Bize sanki simdi yaratılmış gibi dinimizi beyan et. Bu gün amel ne hususta olacak? Hakkında kalemler kuruyup miktarların cereyan ettiği hususta mı? Yoksa istikbalimize ait şeylerde mi?" dedi. Resulullah (a.s) da:



"Hayır! Bilakis hakkında kalemler kuruyup miktarların cereyan ettiği husus­ta!" buyurdu.

Süraka:


"O halde amel ne hakkında olacak?" dedi. Hz. Peygamber (a.s):

"Amel edin! Herkese imkan verilmiştir" buyurdu."56
636- Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Hz. Ömer (r.a.) Resulullah (a.s)'a şöyle dedi:

"Ya Resulullah! Yapmakta olduğumuz işin, yeni peyda olan bir iş veya bir başlangıç olduğu mu, yoksa önceden tamamlanan (Allah tarafından takdir edi­len) bir işde mi çalıştığımız görüşündesin?" dedi. Hz. Peygamber (a.s):

"Ey Hattab'ın oğlu! Önceden tamamlanan (kat'i olarak tayin ve tesbit edi­len) bir işte... Herkes, (kendisine takdir edilen işi) kolaylıkla başaracaktır. Ne var ki, mutluluk ehlinden olan, şüphesiz mutluluk için çalışacak ve bedbahtlık ehlinden olan da şüphesiz bedbahtlık için çalışacaktır" buyurdu."

Tirmizi 57'nin Hz. Ömer (r.a.)'den bir rivayetinde Hz. Ömer şöyle demiştir:



"Onlardan kimi bedbaht, kimi de mutlu..." 58ayeti kerimesi indiği zaman Hz. Peygamber (a.s)'e sordum ve;

"Ey Allah'ın Peygamberi! Hangi durum üzerinde amel etmekteyiz? Kesin­leşmiş (Hak tarafından takdir edilmiş) bir şey üzerinde mi, yoksa kesinleşmemiş (mukadder olmayan) bir şey üzerinde mi?" dedim.

Hz. Peygamber (a.s) de:

"Bilakis ya Ömer, kesinleşmiş ve kalemlerin yazmış olduğu bir şey üzerin­de! Ancak herkes yaratıldığı iş için hazırlanmıştır." buyurdu."59
637- Ebu Ya'la, İbni Ömer (r.a.)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"İbni Ömer dedi ki;

"Resulullah (a.s):

"Allah bir canlıyı yaratmak istediğinde, rahimler meleği yüzünü çevirerek:

"Ey Rabbim! Bu erkek mi olacak, yoksa dişi mi?" der. Bunun üzerine Allah Teala hükmünü verir. Bu kez melek tekrar:

"Ey Rabbim! Bu mutlu mu olacak, yoksa bedbaht mı?" diye sorar. Cenabı Hak da emrini verir. Sonra iki gözünün arasına karşılaşacağı şeyleri yazar. Hatta başına gelecek bir felaketi dahi yazar."60
638- Bezzar, Ebu Hureyre (r.a.)'den Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyur­duğunu rivayet etmiştir:

"Bedbaht, annesinin karnında bedbaht (yazılan) kişidir. Mutlu da annesinin karnında (yazılan) kişidir."61


639- Tabarani, Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan rivayet etmiştir: "İbni Mes'ud şöyle dedi:

"Resulullah (a.s):



"Zikri yüce Allah, Yahya bin Zekeriyya'yı annesinin karnında mü'min olarak yarattı. Firavun'u da annesinin karnında kafir olarak yarattı" buyurdu."62
640- Buhari ile Müslim, Enes bin Malik (r.a.)'ten rivayet etmişlerdir:

"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:



"Yüce Allah, rahime bir melek vekil bırakmıştır. (Nutfe düşünce) melek:

"Ey Rabbim! Bir nutfedir! Ey Rabbim! Bir kan pıhtısıdır! Ey Rabbim! Bir çiğnem ettir!" der. Allah bir mahluk hükmedip yaratmak istediğinde melek:

"Ey Rabbim, erkek midir, yahut dişi midir? Bedbaht mıdır, yoksa mesud mu­dur? Rızık nedir? Ecel nedir?" sorularını sorar. Bunlar, anasının karnında iken böyle yazılır."63
641- Buhari ile Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:

"İbni Mes'ud dedi ki:

"Bize daima doğru söyleyen ve sözü tasdik ve kabul edilen Resulullah (a.s) şöyle takdis etti:

"Sizin herbirinizin (yaratılışının başlangıcında) ana-baba maddeleri, kırk gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler bir o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine bir o kadar zaman içinde bir çiğnem olur. Sonra (dördüncü tekamül safhasında) Allah bir melek gönderir de bu me­lek (ona ruh üfler) ve dört kelime ile yani rızkını, ecelini, mesud yahut bedbaht olduğunu yazmakla emrolunur. Allah'a yemin ederim ki, sizlerden biriniz yahut bir adam, ateş ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder, nihayet kendisiyle ce­hennem arasında bir kulaç yahut bir zira'dan başka uzaklık kalmaz. Bu sırada (meleğin ana karnında yazdığı) yazı, o kişinin önüne geçer. Bu sefer o kimse cennet ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder ve cennete girer. Ve yine bir kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder, nihayet kendisiyle cennet arasında bir zira' yakut iki zira'dan başka mesafe kalmaz. Bu sırada yazı onun önüne geçer. Bu defa da o kimse, ateş ehlinin ameliyle amel eder ve ateşe girer."64
642- Müslim, Sehl bin Sa'd Saidi (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s):



"Gerçekten bir kimse kendisi cehennemliklerden olduğu halde insanlara za­hir olan hususta cennetliklerin amelini işler. Ve gerçekten bir kimse kendisi cennetliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cehennemliklerin amelini işler" buyurdular."

Bir Açıklama

Bu hadiste geçen: "İnsanlara zahir olan hususta..." sözü, yukarıda geçen ri­vayetleri bağlıyor. Biz, Allah'ın meşi'etinin mutlak olduğuna iman etmekle bir­likte, Allah Azze ve Cellenin rahmetinin, gadabının önüne geçtiğine, Allah'a bir karış yaklaşana, O'nun bir zira yaklaşmasının kendisinin bir rahmeti olduğuna iman etmekteyiz.

Allah'a hüsnü zanda bulunmak, Allah'a, sıdk ve cennet ehlinin ameli ve iti­kadı ile yönelen kişinin, Allah bereketini artıracağına ve onu hayır ile sona erdi­receğine inanmamızı gerekli kılar. Biz bu meseleyi, bozuk inançlı veya riyakar, ya da kalbi hastalıklı ve zahirde cennet ehlinin amelini işleyen veya gizli gü­nahlar işleyen; ama batında cehennem ehlinin amelini işleyen bir kişinin bulu­nabileceği şeklinde düşünüyoruz. Bu gibilerin akıbeti kötüdür. Ancak Allah'ın, büyük şirkin dışındaki günahları bağışlaması mümkündür.65


643- Müslim, Amir bin Vasile (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Amir, Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'u şöyle derken işitmiş:

"Şaki (bedbaht) annesinin karnında şaki olandır, said ise başkasından ibret alandır," Daha sonra Amir, Resulullah (a.s)'ın ashabından Huzeyfe bin Esid Gıfari denilen bir zata gelerek bunu İbni Mes'ud'un sözü olmak üzere ona ri­vayet etmiş. Huzeyfe:

"Bir adam amelsiz nasıl şaki olabilir?" demiş. Bu zat ona: "Sen buna şaşıyor musun? Gerçekten ben Resulullah (a.s)'ı:



"Nutfenin üzerinden kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Me­lek ona suret verir, kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra:

"Ya Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi? diye sorar. Rabbin dilediğini hüküm buyurur, melek de yazar. Sonra:

"Ya Rabbi! Eceli ne olacak?" der. Rabbin dilediğini söyler. Melek yine ya­zar. Sonra:

"Ya Rabbi! Rızık ne olacak!" der. Rabbin dilediğini hükmeder. Melek yine yazar. Sonra melek, sahife elinde olduğu halde çıkar, emrolunduğunun üzerine ziyade eksik yapmaz" buyururken işittim," der."

Müslim 66'in diğer bir rivayetinde Amir bin Vasile şöyle demiştir:

"Ebu Seriha bin Huzeyfe bin Esid Gıfari'nin yanına girdim. Şunu söyledi:

"Resulullah (a.s)'ı şu iki kulağımla şunu buyururken işittim:



"Gerçekten nutfe, rahimin içine kırk gecede düşer. Sonra onun üzerine me­lek iner. Züheyr: "Zannediyorum onu yaratan melek" dedi, demiş. Ve:

"Ya Rabbi! Erkek mi olacak, yoksa dişi mi?" diye sorar. Allah onu erkek ya­hut dişi olarak yaratır. Sonra:

"Ya Rabbi! Tam mı olacak, yoksa sakat mı?" diye sorar. Allah onu ya tam yaratır yahut sakat! Sonra:

"Ya Rabbi! Bunun rızkı, eceli, ahlakı ne olacak?" diye sorar. Sonra Allah onu ya şaki yahut said yaratır."

Müslim 67'in bir başka rivayetinde de hadis, Resulullah (a.s)'a ref edilerek rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber (a.s):



"Allah, kendi izniyle bir şey halketmek dilediği vakit, rahime müvekkel bir meleği kırk küsur gecenin tamamında gönderir..." buyurmuştu.

Sonra ravi yu­karıdakinin benzerini anlatmıştır.68

Bir Açıklama

Müslim şarihi İmam Nevevi bu hadisler etrafında şunları söyler:

"Hadis metninde geçen "Sonra meleği gönderir..." sözünün zahiri şudur: "Meleği göndermesi yüz yirmi günden sonra olur," demektir.

Bundan sonra gelen rivayette:



"Melek, nutfenin üzerine, rahimde kırk yahut kırkbeş gecede karar kıldıktan sonra girer ve:

"Ya Rabbi! Şaki mi olacak, said mi?" der" şeklinde buyurulmuştur.

Üçüncü rivayette de:



"Nutfenin üzerinden kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona suret verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve ke­miklerini yaratır..." şeklinde buyurulmuştur.

Huzeyfe bin Esid'in rivayetinde:



"Gerçekten nutfe, rahmin içine kırk gecede düşer. Sonra onun üzerine melek iner..." buyurulmaktadtr.

Bir rivayette de:



"Allah, kendi izniyle bir şey yaratmak dilediği vakit, rahime müvekkel bir meleği kırk küsur gecenin tamamında gönderir..." buyurulmuş ve hadisin devamı zikredilmiştir.

Enes (r.a.)'in rivayetinde de Hz. Peygamber (a.s):



"Yüce Allah, rahime bir melek vekil bırakmıştır. (Nutfe düşünce) melek:

"Ey Rabbim! Bir nutfedir! Ey Rabbim! Bir kan pıhtısıdır! Ey Rabbim ! Bir çiğnem ettir!" der" buyurmuştur."

Ülemanın beyanına göre bu hadisin çeşitli rivayetlerinin arası şöyle bulun­muştur:

Allah Teala ana rahmine düşen bir çocuğun seçeceği tavır ve hallere neza­ret için bir melek vekil bırakır. O melek: "Ya Rabbi! Bu bir pıhtıdır, bu bir et parçasıdır," diyerek her tavır ve hali, zamanı geldikçe Allah'a arzeder. Allahu Teala en iyi bilen olduğu halde, melek Allah'ın emri ile meydana gelenleri vak­tinde haber verir. Meleğin her sözü ve tasarrufu için belirli vakitleri vardır. O vakitlerden biri de, Allah Teala nutfeyi yarattığı ve sonra da kan pıhtısına dön­dürdüğü zamandır. Müvekkel melek ondan çocuk olacağını o zaman anlar...

Rivayetlerin birinde:



"Nutfenin üzerinden kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona suret verir, kulağını, gözünü, cildini, etini ve ke­miğini yaratır. Sonra:

"Ya Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi?" diye sorar. Rabbin dilediğini hüküm buyurur; melek de yazar. Sonra melek:

"Ya Rabbi! Eceli ne olacak?" der. Rabbin dilediğini söyler; melek de yazar ve rızkını zikreder..." buyurulmuşsa da, ulema, ruh üflemenin ancak dört aydan sonra olduğu üzerinde ittifak etmiştir.

Buhari'ye ait bir rivayette şunlar yer almaktadır:

"Şüphesiz sizden birinizin meydana gelmesi, annesinin karnında kırk (gece de veya günde) toplanır. Sonra o maddeler bir, o kadar zaman içinde bir çiğ­nem olur. Sonra Allah bir melek gönderir de bu melek dört kelime ile yani rızkını, ecelini, şaki (bedbaht) yahut said (mutlu) olduğunu yazmakla emrolunur. Sonra ona ruh üfler..."

Hadisin metninde geçen "sonra melek gönderir" sözünün "sümme - sonra" edalıyla atfedilmiş olması, meleğin bu işleri yazma işini üçüncü kırktan sonraya ertelemesini gerektirir. Halbuki geri kalan hadisler ise, yazma işinin ilk kırktan sonra olduğunu gerekli kılar. Bunun cevabı şöyledir:

Hadisin metninde geçen: "Sonra ona bir melek gönderir, ona dört kelime ile... yazmakla emrolunur" sözü, "şüphesiz sizden birinizin meydana gelmesi, anne karnında kırk günde toplanır..." sözüne atfedilmiştir ki, onun müteallakı "ma kabli" değildir. "Ma kalbi"de "sonra bir o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı halini alır" sözüdür. "Sonra o maddeler bir o kadar zaman içinde bir çiğnem olur" sözü, matuf ile matufun aleyh arasında mutenza (parantez) cüm­lesi olur. Bu da caizdir ve Kur'an'da, sahih hadiste ve diğer arapça sözlerde bu­lunmaktadır.

Kadı lyad ve başkaları bu konuda şunları söylemiştir:

"Bu konular içinde meleğin gönderilmesinden murad; tasarruf için ona emir buyurulmasidir. Yoksa rahmin başında ona müvekkel bir melek bulunduğu ve meleğin: "Ya Rabbi! Nutfe! Ya Rabbil Pıhtı!" dediği, hadiste açıkça belirtil­miştir.

Kadı lyad’ın Enes hadisindeki: "Allah bir şeyi yaratmak murad ettiği zaman melek: "Ey Rabbim! Erkek mi, yoksa dişi mi? Şaki mi yoksa said mi?" olacak..." sözü, yukarıda sunduklarımıza muhalif değildir. Bu sözü "mudğa - et parçasın­dan sonra söylemesi gerekmez, aksine o söz başlangıçtır ve diğer bir durumu haber vermektedir.

Hz. Peygamber (a.s) önce meleğin nutfe ile olan durumunu, sonra da Allah Teala'nın nutfeyi pıhtı olarak yaratmayı izhar etmek istediği zaman şöyle şöyle oldu diye haber vermiştir."

Bu konu üzerinde İmam Nevevi'nin ele almadığı bazı değişik yönler de bu­lunmaktadır.

Nevevi'nin yukarıda geçen sözlerinden, insanın ana rahmindeki gelişiminin süresi hakkındaki nasları anlamada ihtilafın olduğunu anlıyoruz. Bu, bugünkü embiryolojinin imkanıyla, hakkında kesin bilgi elde edilen bir meseledir.

Bu hususta embiryolojinin verdiği bilgiler, nasların ve ulemanın görüşlerini doğrulamaktadır.


644- Bezzar, Hz. Aişe (r.a.)'den, o da Hz. Peygamber (a.s)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Yüce ve eksik sıfatlardan münezzeh Allah, bir varlığı yaratmak istediği za­man bir melek gönderir. Melek rahime girer ve:

"Ya Rabbi! Bu nedir?" der. Yüce Allah:

"Erkek çocuk veya kız çocuğu ya da rahim de yaratmak istediği bir şey," diye buyurur. Bunun üzerine melek:

"Ya Rabbi! Şaki mi, yoksa said olalcak?" der. Sonra

"Eceli ne kadar olacak? Huyu ne olacak?" diye sorar. O da:

"Şöyle, şöyle" diye buyurur. Melek tekrar:

"Ya Rabbi! Rızkı nedir?" diye sorar. Yüce Allah:

"Şöyle, şöyledir," buyurur. Melek yine:

"Ya Rabbi! Huyu ve ahlakı nedir?" der. Böylece rahimde onunla birlikte her şeyi yaratılır."69
645- Bezzar, İbni Abbas (r.a.)'dan Resulullah (a..s)'ın şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:

"Allah'ın yarattığı ilk şey, kalemdir ve Allah ona her şeyi yazmasını emret­miştir."

Buradaki öncelik nisbidir. Ancak arş ve suyun bundan önce yaratıldıkları konusu daha önce geçmişti.


646- Tabarani, İbni Abbas (r.a.)'dan, Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyur­duğunu rivayet etmiştir:

"Allah kalemi yarattı ve ona: "Yaz!" diye buyurdu. O da kıyamete kadar ola­cakları yazdı."70


647- Müslim, Ebu Hureyre (r.a.)'den Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Gerçekten bir kimse uzun zaman cennetliklerin amelini işler, sonra ameli cehennemliklerin ameliyle sona erdirilir. Bir kimse de uzun zaman cehennem­liklerin amelini isler, sonra ameli cennetliklerin ameliyle sona erdirilir."71
648- Ebu Davud, Ubade bin Şamil (r.a.)'ten rivayet etmiştir:

"Ubade ölümü sırasında oğluna şöyle dedi:

"Ey oğulcağızım! Gerçekten sana isabet eden (hayır ve şerr)in senden uzak­laşmasına ve seni atlayan (hayır ve şerr)in sana isabet etmesine asla imkan ol­madığını bilmedikçe, sen iman hakikatinin tadını bulamayacaksın. Ben, Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken işittim:

"Allah'ın yarattığı şeylerin ilki kalemdir. Allah ona: "Yaz" diye emretti. O da: "Ya Rabbi! Ne yazayım?" dedi. Yüce Allah da: "Kıyamet koyuncaya kadar her şeyin miktarlarını yaz" diye buyurdu."

Ey Oğlum! Yine ben, Resulullah (a.s)'ın:

"Bunun dışında bir şey üzere ölen kişi, benden değildir" diye buyurduğunu işittim."

Tirmizi72'nin bir rivayeti de şöyledir:

"Abdulvahid bin Süleym şöyle dedi:

"Mekke'ye geldim ve Ata bin Ebi Rebah ile karşılaştığımda kendisine:

"Ya Ebu Muhammedi Basralılar kaderi inkar ediyorlar!" dedim. O da bana:

"Evlatcığım! Kur'an okuyor musun?" dedi. Ben:

"Evet" dedim.

"O halde, Zuhruf suresini oku!" dedi. Ben de:



"Ha, Mim. Apaçık kitaba andolsun ki: Biz düşünüp anlamanız için onu arapça bir Kur'an yaptık. O , katımızda bulunan ana Kitapta (Levhi Mahfuz'da)dır. Onun şanı yücedir, hikmetle doludur"73

ayetlerini okudum. "Ummü'l Kitap ne­dir bilir misin?" diye sordu. Ben de: "Allah ve Resulü bilir" dedim.



"O, göğü yaratmadan ve yeryüzünü var etmeden önce Allah'ın yazmış (takdir etmiş) olduğu bir kitap (yazı)dır ki, Firavun'un cehennem ehlinden olduğu ve "Ebu Leheb'in elleri kurusun ve mutlaka kuruyacaktır da..." 74 onda mevcutur," dedi."

Ata diyor ki:

"Sonra ben Resulullah (a.s)'ın sahabisi Ubade bin Samit'in oğlu Velid ile karşılaştım ve kendisine:

"Ölümüne yakın babanın sana vasiyyeti ne idi?" diye sordum. Dedi ki, "Beni yanına çağırdı ve şunları söyledi:

"Ey Evlatcığım! Allah'ın gazabını mucib hareketlerden sakini Bilmiş ol ki, Allah'a inanmadıkça ve bütün kadere, hayrına ve şerrine iman etmedikçe, Al­lah'tan hakkıyla korkmuş olmazsın. Şayet bundan başka itikad üzere ölürsen, cehenneme girersin. Çünkü ben Resulullah (a.s)'tan şöyle buyurduğunu işittim:

"Allah önce kalemi yarattı ve ona: "Yaz!" diye emretti. Kalem. "Ne ya­zayım?" dedi Allah: "Kaderi, olanı ve ebediyete kadar olacağı yaz!" buyurdu."75
649- Tirmizi, Abdullah bin Amr bin el As (r.a.)'dan rivayet etmiştir:

"Abdullah dedi ki:

"Resulullah (a.s), elinde iki kitap olduğu halde (bir gün) yanımıza çıkageldi ve:

"Bu iki kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?" buyurdu":

"Biz:


"Hayır, ya Resulullah! Ancak bize bildirirsen (biliriz)" dedik. Bunun üzerine sağ elindeki kitap için:

"Bu, alemlerin Rabbinden bir kitaptır! Cennete gireceklerin adları, baba ve kabilelerinin isimleri bu kitapta bulunmaktadır. Orada son kişilerine kadar icmalen yazılmıştır ki, artık onlar(ın sayısı) asla artırılmayacak ve eksiltilmeyecektir."

Sonra sol elindeki kitap için de:

"Bu da alemlerin Rabbi'nden bir kitaptır! Cehenneme gireceklerin adları, baba ve kabilelerinin isimleri bu kitapta mevcutur, orada son kişilerine kadar icmalen yazılmıştır, artık onlar (ın sayısı) asla artırılmayacak ve eksiltilmeyecektir!" buyurdu.

Resulullah (a.s)'ın ashabı:

"Ya Resulullah! Durum önceden tamamlanmış (takdir edilmiş) ise, o halde amel neye yarar?" dediler. Hz. Peygamber (a.s):

"Doğru olun ve mutedil davranın! Çünkü cennete girecek kişi, her ne amel işlemiş olursa olsun, onun ameli, cennet ehlinin ameli ile son bulacaktır. Ce­henneme girecek kişi de, her ne amel işlemiş olursa olsun, onun ameli, cehen­nem ehlinin ameli ile son bulacaktır."

Bunun ardından Resulullah (a.s) iki eliyle işaret ederek onları attı ve sonra şöyle buyurdu:



"Rabbiniz, kulların kaderini tayin etmiştir, bir bölük cennette ve bir bölük cehennemdedir."76
650- Müslim, İmran bin Husayn (r.a.)'dan rivayet etmiştir:

"O dedi ki: "Bir adam:

"Ya Resulullah! Cennetliklerin, cehennemliklerden ayrıldığı bildirildi mi?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s) de:

"Evet" buyurdu. Adam:

"O halde amel edenler hangi konuda amel edecekler?" dedi. Hz. Peygamber (a.s) de:



"Herkese yaratıldığı şey için imkan verilmiştir" buyurdu."

Buhari 77'ye ait bir rivayette de şöyle denilmiştir: "Bir kimse:

"Ya Resulullah! Cennet ehli, ateş ehlinden (ayırdedilip) tanınıyor mu?" diye sordu. Resulullah (a.s):

"Evet (ayırdedilip bilinir)" buyurdu.

O zat:


"Öyle ise (yani cennetlik, cehennemlik ezelde biliniyorsa) işleyip çalışanlar niye böyle amel edip duruyorlar?" dedi. Resulullah (a.s):

"Herkes niçin yaratılmışsa, onun için çalışır -yahut: Kendisi için kolaylaştırılıp hazırlanan şey için çalışır-" buyurdu."

Müslim 78'in Ebu Esved Diyli'den rivayeti de şöyledir: "Ebu Esved dedi ki: "İmran bin Husayn bana:

"Ne dersin, insanların bugün yapmakta olduğu ve hakkında çaba gösterdik­leri şey, onlara takdir edilmiş ve geçmişte haklarında kaza buyurulmuş bir ka­der midir? Yoksa geleceklerine ait peygamberlerinin kendilerine getirdiği ve haklarında hüccet sabit olan bir şey midir?" dedi. Ben:

"Belki onlar hakkında kaza buyurulmuş ve geçmiş bir şeydir," dedim. İmran: "O halde bu zulüm olmaz mı?" dedi. Ben bundan fena halde koktum ve:

"Her şey Allah'ın mahluku ve mülküdür. O yaptığından sorumlu olmaz! Ama mahluklar sorumlu olurlar" dedim. İmran bana:

"Allah sana rahmet eylesin! Ben, sorduklarımla ancak senin aklını denemek istedim. Müzeyne'den iki adam, Resulullah (a.s)'a geldiler ve:

"Ya Resulullah! Ne buyurursun? Bugün insanlar hangi ameli edecek, neye çaba gösterecekler? Haklarında hükmolunmuş ve bitmiş, geçmiş bir kader hakkında mı, yoksa geleceklerine ait peygamberlerinin kendilerine getirdiği ve haklarında hüccet olan bir hususta mı?" dediler. Resulullah (a.s):

"Hayır! Bilakis haklarında hüküm verilmiş ve geçmiş bir şey konusunda (amel edecekler.) Allah'ın kitabında bunun tasdiki: "Nefse ve o nefsi kusursuz yaratıp kendisine sapıklığını, takvasını ilham eden Allah'a yemin olsun!" 79 ayetidi," buyurdu."80
651- Tirmizi, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:

" İbni Abbas der ki:

"Birgün (hayvanının üstünde) Hz. Peygamber (a.s)'in arkasında idim. Resulullah (a.s):

"Ey delikanlı! Sana bir kaç kelime öğreteceğim: Allah'ı(n emirlerini ve ya­saklarını) gözet ki, Allah ta seni gözetsin. Allah'ı gözet ki, O'nu karşında bula­sın, isteyeceğin zaman Allah'tan iste ve yardım talep edeceğin zaman Allah'tan yardım talep et. Bilmiş ol ki, bütün ümmet, herhangi bir konuda sana fayda ver­mek için bir araya gelmiş olsa, ancak Allah'ın senin için takdir ettiği konuda sana yararlı olabilirler. Aynı zamanda sana herhangi bir konuda zarar vermek için bir araya gelmiş olsalar, ancak Allah'ın senin aleyhinde takdir ettiği bir ko­nuda sana zarar verebilirler. Kalemler kalkmış ve sayfalar (mürekkebler) kuru­muştur" buyurdu."81
652- Buhari ile Müslim, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a.)'den rivayet etmişlerdir: "Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi:

"Bakiu'l Garkad'da bir cenazede idik. Derken yanımıza Resulullah (a.s) gel­di ve oturdu. Biz de etrafına oturduk. Yanında bir asa vardı. Başını eğdi. Ve asasıyla yeri çizmeye başladı. Sonra şöyle buyurdu:



"Sizden hiçbir kimse ve dünyaya gelen hiçbir nefis yoktur ki, Allah onun cen­netten veya cehennemden yerini takdir etmemiş olsun! Ve şaki yahut said yazıl­mış olmasın!"

Bunun üzerine orada bulunanlar:

"Ya Resulullah! Biz kitabımız üzere durarak ameli bırakmayalım mı?" dedi­ler. Bunun üzerine Resulullah (a.s):

"Her kim, saadet ehlinden ise, saadet ehlinin ameline varacak ve her kim şekavet ehlinden ise şekavet ehlinin ameline varacaktır"

buyurdu ve şunu da ilave etti:

"Amel edin! Herkese imkan verilmiştir. Saadet ehline, saadet ehlinin ameli nasip olacaktır. Şekavet ehline ise şekavet ehlinin amelî nasip olacaktır."

Sonra şu ayeti okudu:

"Her kim atiyye verir, korunur ve hüsnayı tasdik ederse, biz ona kolaylığı müyesser kılarız. Ama kim cimrilik eder, istiğna gösterir ve hüsnayı yalanlarsa, ona da güçlüğü müyesser kılarız."82

Tirmizi 83'nin rivayetinde de Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir:

"Baki mezarlığında bir cenazede idik. Hz. Peygamber (a.s) gelip oturdu. Biz de O'nunla beraber oturduk. Elinde bir asa vardı ve onunla yere vuruyordu. Derken başını göğe kaldırdı ve şöyle buyurdu:

"Hayata gözlerini açan hiçbir canlı yoktur ki, onun (cennet veya cehennem­den) giriş yeri yazılmamış (takdir edilmemiş) olsun."

Bunun üzerine Ashab:

"Ya Resulullah! O halde yazımıza tevekkül mü etmeliyiz? Çünkü (nasıl olsa) saadet ehlinden olan saadet için çalışacak ve bedbahtlık ehlinden olan da bed­bahtlık için çalışacaktır" dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s):

"Bilakis amel ediniz! Herkes (yaratıldığı vazifeyi) kolaylıkla başaracaktır. Kim saadet ehlinden ise o, saadet amelini kolaylıkla başaracak ve kim bed­bahtlık ehlinden ise o da, bedbahtlık amelini kolaylıkla başaracaktır."

Sonra Hz. Peygamber (a.s) şu ayetleri okudu:

"Kim verir ve sakınırsa ve en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlar, onda başarılı kılarız. Kim cimrilik edip vermez, kendini zengin sayıp hakka boyun eğmez, en güzeli de yalanlarsa, biz de onu en zora yöneltiriz."84

Tirmizi 85'nin bir başka rivayetinde de yine Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir:

"Resulullah (a.s) ile beraber bulunduğumuz bir sırada ve kendisi toprağı (elindeki çakı ile) eşelerken birden başını göğe kaldırdı ve sonra şöyle buyurdu:

"İçinizden hiçbir fert yoktur ki, onun cehennemden veya cennetten oturma yeri bilinmemiş (Reki': Takdir edilmemiş diyor) olsun."

Ashabı kiram:

"Ya Resulullah! O halde tevekkül (işi oluruna terk) edelim mi?" dediler. Hz. Peygamber (a.s) de:



"Hayır, çalışın! Herkes yaratıldığı işi kolaylıkla başaracaktır" buyurdu."86
653- Müslim, Abdullah bin Amr bin el As (r.a.)'dan rivayet etmiştir:

"Abdullah dedi ki: "Resulullah (a.s)'ı:



"Allah mahlukatın miktarlarını göklerle yeri yaratmazdan ellibin yıl önce yazdı. Arş da su üzerinde idi" buyururken işittim."

Tirmizi 87'nin rivayetinde de Hz. Peygamber (a.s):



"Allah, gökleri ve yerleri yaratmadan ellibin yıl önce, miktarları (ölçüleri) takdir etmiştir".88

Bir Açıklama

İmam Nevevi şöyle demiştir:

"Allah, mahlukatın miktarlarını yazdı..." sözü hakkında ulema şu beyanda bulunmuştur:

"Bundan murad, onların Levh-i Mahfuza veya başka yere yazılması za­manını tahdittir. Yoksa asıl takdir değildir. Çünkü bu ezelidir, onun evveli yok­tur.

"Arş su üzerinde idi" yani yer ve gökler yaratılmadan önce idi." Su yaratılmadan önce ise, bu kainatın mecraları bulunuyordu.


654- Taberani, Usame bin Zeyd (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Üsame dedi ki:

"Resulullah (a.s)'ın ashabından bir takım insanlara yetiştim ki: "Her şey ka­derledir" diyorlar. Abdullah bin Ömer (r.a.)'i de şunu söylerken dinledim:

"Resulullah (a.s):



"Her şey kaderledir. Acı ve iktidar bile!" buyurdular."89
655- Müslim, Tavus Yemani (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Tavus dedi ki:

"Resulullah (a.s)'ın ashabından bir takım insanlara yetiştim ki: "Her şey ka­derledir" diyorlar. Abdullah bin Ömer (r.a)'i de şunu söylerken dinledim:

"Resulullah (a.s):



"Her şey kaderledir. Acz ve iktidar bile" buyurdular."90
656- İmam Ahmed, Ebu Derda (r.a.)'den rivayet etmiştir;

"Ebu Derda dedi ki:

"Resulullah (a.s)'ı:

"Allah Teala her kula beş şeyi; ecelini, rızkını, eserini ve yatağını -bir rivayetde; amelini-takdir etmiştir" buyururken işittim."91
657- Tirmizi, Sa'd (r.a.)'dan rivayet etmiştir: "Sa'd onu Hz. Peygamber (a.s)'e ref ederek dedi ki:

"Hz. Peygamber (a.s):

"Allah tarafından kendisine takdir edilene razı olma­sı, insanoğlunun mutluluğundan, Allah tarafından kendisine takdir edilene kar­şı kırgın olması ise insanoğlunun bedbahtlığındandır."92
658- Müslim, Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet etmiştir:

"Ebu Hureyre dedi ki:

"Resulullah (a.s):

"Kuvvetli mü'min, zayıf mü'minden (Allah katında) daha hayırlı ve daha makbuldur. Ama her birinde hayır vardır. Sana fayda veren şeye çaba göster. Al­lah'tan yardım dile ve aciz olma! Başına bir şey gelirse, şöyle yapsam, şöyle olurdu deme! Velakin (bu) Allah'ın kaderi. O ne dilerse yapar, de! Çünkü "eğer" (kelimesi), şeytanın amelini açar" buyurdular."93


Yüklə 403,77 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin