İRÂDE I- Hayvanlarda Hareket ve İçgüdü
Etrafımıza baktığımız zaman birçok hayvanların iradeleriyle hareket ettiklerini zannetmekten kendimizi alamayız. Meselâ otlayan bir kuzu yerdeki otlardan bir kısmını yerken bir diğerine burnunu uzatır uzatmaz çekilir. Bir arı, balın yapılması için hangi çiçekten ne kadar alınması gerekiyorsa o kadar alır. Bir at yavrusunu emzirirken onun başının, kasıkları arasına sıkışıp acımaması için ayağını kaldırır ve tırnağının ucuna basar. Bir balık suya atılan ekmeği, bir kedi fareyi kovalar. Bir fare, kocaman bir mandadan kaçmadığı halde küçücük bir kediden yıldırım hızıyla kaçma çabasına düşer.
Daha birçok misallerini sıralıyabileceğimiz bu hâdiseler, onların iradeleriyle hareket ettiklerini zannettirir bize. Fakat biz biraz daha düşünelim:
Meselâ, arı için baldan başka bir yiyecek yapma imkânı var mıdır? Sözgelimi, bu sene reçel, ikinci sene konserve, diğer bir sene de pekmez, süt gibi yiyecek maddeleri yapabilir mi? Yahut bir arı kovanındakiler bal yaparken diğerindekiler başka çeşidden bir yiyecek maddesi yapmağa uğraşabilirler mi? Hep birlikte hayır diyeceğiz. Çünkü böyle bir şey ne görülmüş, ne de işitilmiştir. Onlarda görülen ve iradeli hareket zannettiğimiz haller, içgüdü (sevk-i tabiî) ismini verdiğimiz kabiliyetlerdir. Bunlar Allah'ın o hayvanlarda yarattığı hususiyetlerdir. Bu yaratış ile hiç bir öğrenime lüzum olmadan arı bal yapar, örümcek ağ örer, balık suda yüzer, kuş havada uçar, civciv yem ararken eşinir.
Bir kısım hayvanlar, meselâ maymunlar diğer bir kısım hayvanlardan ileri durumdadır. Pek az nisbette irade vardır. Fakat bu irade kendilerinin insan gibi mükellef olmasını gerektirecek derecede değildir.
II- İnsanların Hareketleri ve İrâde
İnsanları hayvandan ayıran pek çok üstünlüklerinden biri de iradeli hareketlere sahip olmasıdır. İnsanın hareketlerini gözden geçirdiğimiz zaman bu hareketleri de iki kısımda toplamamız mümkündür:
1) İradesine bağlı olmayan hareketleri: Nefes almak, göz açık bulunduğu müddetçe arasıra göz kapaklarını kırpmak, damarlarda kan dolaşımı, kalbin atışı, midenin, karaciğerin, böbreklerin, sinir sisteminin çalışması... gibi. Bunlar bizim isteğimize bağlı olmadan çalışırlar. İsteğimize bağlı çalışmaları olmadığı için bunlardan sorumlu tutulmalıyız. Hiç kimse, nefes aldığı, damarlarında kan dolaşımı olduğu için mahkeme huzuruna çıkarılmamıştır.
Bu hareketlerimizden bir kısmına bir zaman için hakim olduğumuz olur. Meselâ gözlerimiz açık iken yarım, hatta bir dakika kırpmadan durabiliriz. Dakikada normal olarak 17-20 defa nefes alırken kendi isteğimizle sık veya daha seyrek nefes almamız mümkün olur. Fakat buna günün yirmi dört saatinde devam etmemiz imkânsızdır.
Bazı hind fakirlerinin nefes almadan üç ay durmaları, kalbin atışını durdurarak kalmaları gibi yüz milyonda bir olan misaller, bütün insanlık için bir delil sayılmaz ve bu hareketler, iradeli hareketler arasında sayılamaz. Yaptıkları da zaten belli bir zaman içindir. İlerde tekrar bu konuya dönülecektir.
2) Bazı hareketlerimizi kendi istek ve irademize bağlı olarak yaparız. Bunlar, arzu etmediğimiz takdirde yapmıyacağımız, yapmamaya güç yetirebileceğimiz hareketlerdir. Bunlara iradeli hareketler ismini veriyoruz. Kendi isteğimizle yaptığınız için icabederse sorumlu tutulacağımız, mükâfat veya ceza ile karşılaşacağımız hareketlerdir. Meselâ; Yolda giderken düşürülmüş bir para ile karşılaştığımızı düşünelim. Neler yapabiliriz?
1- Bu para benim değildir diye hiç dokunmadan oradan ayrılabiliriz.
2- Onu alıp cebimize kor ve oradan uzaklaşabiliriz. Vicdanımız bizi rahatsız etmediği takdirde kendi malımız gibi yiyebiliriz.
3- Parayı aldıktan sonra sahibini bulma çabasına düşebiliriz.
4- Bulamazsak ilgili makama başvurarak sahibinin bulunmasını ve teslim edilmesini rica edebiliriz.
5- İlân ettirmeye değmeyecek kıymette ise, sevabı esas sahibinin defterine kaydedilmesi niyyetiyle onu bir fakire verebiliriz.
îşte bu saydıklarımızdan herhangi birini yapmak hususunda biz hür ve serbestçe hareket edebiliriz. Vicdanımız, terbiyemiz, ahlakî durumumuz hangisini gerektiriyorsa onu yaparız. Bunlardan hangisini yaparsak yapalım, herbirisi iradeli hareket olur.
III- İrâde Konusunda Dört Görüş
İnsanın irâdesi vardır-yoktur, işe yarar-yaramaz konusunda dört çeşit görüş meydana gelmiştir. Bunlar:
1- İnsan, iradesinde hür ve serbesttir. Sorumlu olması için kendi iradesine hakim olması gerekir. İradesine bağlı olan işlerini insan kendi yaratır.
Bu görüş Mutezile mezhebinin görüşüdür. "Kendi işini kendi yaratır" demeleri hatalı bir sözdür. Şu kadar ki Mutezile, "insan yaratır" derken, bu söz ile Allah Teâlâ'nın yaratması gibi bir manâ düşünmemiş, insana ulûhiyet payesi vermeyi hatırlarından bile geçirmemişlerdir. Maksatları insanın sorumluluğunu insanın şahsına yüklemektir. Allah Teâlâ'yı tenzih gayesinden hareket etmiş, fakat bu hatalı görüşe ulaşmışlardır.
2- İnsan iradesinde hür ve serbesttir. Ancak iradeye bağlı işlerinde "dilemek insana, yaratmak da Allah'a aittir."
Bu görüş Matüridî mezhebine aittir.
"Dilemek insandan" sözüyle insanın sorumlu oluşunu, "yaratmak Allah'tan" derken de Allah Teâlâ'yı tenzihi "yani O'nu noksanlık getirecek sıfatlardan uzak bilme kaidesini" göz önünde bulundurmuşlardır. Mezhebler arasında en mutedil olan görüş budur.
3- "Dilemek insana, yaratmak Allah'a aittir. Ancak insanın bu dilemesi de evvelce Allah tarafından yaratılıp verilmiştir."
Bu görüş .Eş'ari mezhebine aittir.
İnsanın dilemesi de evvelce yaratılıp verilmiştir sözü, hür ve serbest irade olmadığı neticesini vereceği için hatalı bir görüştür.
İnsanda genel manâsıyla bir irade sıfatının bulunmasıyla, bir de bu iradeyi yeri gelince serbestçe kullanmayı birbirine karıştırmamak gerekir. Allah insanı her istediğini tercih edecek kabiliyyette yaratmasa insanın sorumluluğu neyle tahakkuk ederdi? Önce istediğini söyleyebilme kudreti verilir, daha sonra söylediklerinden sorumlu tutulur veya mükâfat verilir. Yaratılıştaki umumi kaide budur.
Eş'arîler irade sıfatının evvelce yaratılıp verildiğini söyledikten sonra, bir adım daha atarak insanın bu iradesiyle tercih etme durumunun da evvelce yaratıldığım söylemektedir.
4- İnsan iradesinde serbest değildir. Bütün istek ve dileklerinde Allah'ın iradesine bağlıdır. Hiçbir işi kendi iradesiyle yapamaz
Bu görüş Cebriyye mezhebine aittir.
Bu görüşün insana sorumlu olabilme yolu bırakmadığı meydandadır. Konunun tafsilâtı Kelâm derslerine aittir.
Dostları ilə paylaş: |