IV- Matüridî Mezhebi
Matüridîlerin inancı şudur: İnsan iradesiyle ilgili işlerde, dilemek insana yaratmak Allah'a aittir. İnsan neyi dilerse Allah da onu yaratır. Sorumlu olduğu işlerde insanın istediğinin aksini yaratmaz. Şayet insan dilemesinde hür olmasaydı yahut Allah iradeye bağlı işlerde insanın isteğinin aksini yaratsaydı o zaman insanda sorumluluk diye bir şey olmazdı.
Bununla beraber insan kendi işlerini kendi yaratacak durumda değildir. Yaratmak sırf Allah'a mahsustur.
İnsan sadece Allah'ın verdiği kuvvet ve kudrete yön verir. İyi veya fena yolda sarfeder. İnsan bir şoför durumundadır. Otobüsün hareketi için lâzım olan güç ise motordan gelir, şoförden değil. İnsan da iradeli hareketlerinde böyledir. Bundan dolayı: "La havle vela kuvvete illâ billah..." Güç ve kuvvet yalnız Allah'tandır, denilir. însan kendine verilen bu güç ve kuvvetten değil, onu iyi veya fena yolda sarfetmesinden sorumludur. Kendine verilen irade ise bu güç ve kuvveti her iki yönde de harcamağa yeterli durumdadır.178
İstenilen şeyi Allah'ın da dileyip yaratmasına gelince bunun için arada bir zamanın geçmesi lâzım geldiği düşünülmemelidir. Kul dileyip iradesini sarfettiği anda Allah'ın dilemesi ve yaratması da vâki olur. Nitekim biz elektriği yakmayı diler ve düğmeyi çeviririz. Lâmba çok uzaklarda da olsa ölçemiyeceğimiz kadar kısa bir zamanda (diyebiliriz ki aynı anda) yanar. Kapının zilini çalmak için düğmeye basınca hemen zil çalar. Halbuki zilin çalması için birçok şartların bulunması lâzımdır. Bu şartlar ölçemiyeceğimiz kadar kısa bir anda hasıl olur.
V- İnsan İrâdesinin Kıymeti
Bir şeyin kıymeti, onun temin edeceği fayda ve yaptığı iş ile ölçülür. Meselâ kış günü giyilen bir paltonun değeri, bizi soğuktan korumasıdır. Bir ekmeğin kıymeti, aç bir insanı doyurmasıdıir. Bin liranın değeri nedir denilince, onu verdiğimiz takdirde elde edeceğimiz eşya hatıra gelir. Onunla bir ekmek alabiliriz. Yahut iki adet kurşun kalemi, yahut beş tane ödev kâğıdı alabiliriz. Beş kâğıt yahut iki kurşun kalemi veya bir ekmek, bin liranın değeridir.
İradenin kıymeti denilince akla gelen şudur: irademiz bize neler te'min edebilir? İyi kullandığımız takdirde getireceği fayda, fena yolda kullandığımız zaman ortaya çıkacak zarar nedir? İnsan bu irade, ile neler yapabilir? Bu irade, dünya ve din işlerinde ne dereceye kadar işe yarar? İşte, insan iradesinin kıymeti denilince bunları düşüneceğiz.
İnsandaki irade; dünya ve din işleri bakımından bir insanın saadetini eksiksiz elde etmeğe de, tamamen kaybetmeğe de yetecek derecededir. Din işlerinde böyle olduğu gibi dünya işlerinde de yine kendi iyiliğine olanları da, fenalığına olanları da istediği gibi seçebilir. Yalnız bunların hepsinde de kuvvetli bir irade terbiyesine muhtaç olduğunu hatırdan çıkarmamak icabeder.
Mükellef olan her insanda yeter derecede irade bulunur. "Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmez."179 Bir insanın gücünün yetmesi için de emredileni yapmağa, nehyedilenden kaçınmağa yeterli bir iradenin bulunması lâzımdır.
Âhirette insanların hesaba çekilme zamanında hiç kimse "Yârab, bizim bunlara gücümüz yetmedi. İstediğimizi yapma kudreti yoktu" demiyecektir. Bilâkis günahlarını itiraf edip pişman olacaklar; "Yârab, bizi tekrar dünyaya döndür de salih amel işleyelim" diyeceklerdir.180
İradeli hareket bize o hareketi yapanın benliği hakkında bir fikir verir. Ahlâkı hakkında bir kanaat hasıl eder. Bir insanın ahlâk ve terbiye yönünden derecesini iradeli hareketlerinden başka bir şeyle ölçmemiz imkânsızdır. Meselâ bir kimsenin acıkması, susaması ile onun ahlâk durumunu ölçmeyiz. Çünkü iradeli bir hareket değildir. Fakat açlığa, susuzluğa dayanmayı bilmesi, "benden çok daha aç kimseler vardır" yahut "demek ki, fakirler hergün bu azabı çekiyor, onlara yardım etmeliyim." diyebilmesi için onun ahlâkı hakkında bize fikir verir, iyi ahlâklı bir insan olabilmek, hayatta başarı kazanabilmek; sağlam ve kuvvetli bir iradenin daima iyi yönde sarfedilmesine bağlıdır.
KAZA VE KADER
I- Kaza Ve Kadere İman
Kaza ve kadere inanmak; İslâm dininin altı iman esasından biridir. Peygamberimiz, kendine bir insan şeklinde gelerek sualler soran Cebrail aleyhisselâmın:
"İman nedir ya Resûlallah? Suâline:
"İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve kadere; hayrına ve şerrine inanmandır" buyurmuştur.181
Kur'ân-ı Kerîm'de de kader meselesiyle alâkalı âyetler vardır. Bu âyetlerden birinde Allah: "Biz her şeyi bir kader ile yarattık" buyurmuştur.182 Bu hadîs ve âyet karşısında kadere imanı hiç bir müslüman inkâr edemez. İslâm mezheblerinden hiçbiri de kadere imanı tamamen inkâr etmemektedir. Ancak kaza ve kaderin ne olduğu, sahasının nerelere kadar uzandığı, insanların işlerinde te'sirinin olup olmadığı hususunda anlaşmazlıklar vardır.
Sebebi ise; Âyetler ve hadîslerde kaza ve kaderin ne olduğu açık bir şekilde anlatılmamış olmasıdır. Bundan dolayı İslam alimlerinin bir tek tarif üzerinde birleşmeleri mümkün olmamış ve çeşitli tarifler yapmışlardır. Bu tariflerden sadece ikisini vereceğiz:
a) Kader: Cenab-ı Hakk’ın ezeli iradesi gereğince her şeye kendi hususiyetini tahsis etmesidir.183
b) Kader: Cenab-ı Hak tarafından bütün eşyanın, kainatın ve hadiselerin ezelde (yaratılmasından) evvel ahvali, vasıfları, sebepleri ve şartları; zaman ve mekanlarıyla hududlandırılmasıdır.184
Bu iki tarif sonuç bakımından aynıdır. İkinciyi birinci tarifin genişletilmiş bir şekil olarak kabul edebiliriz.
Kaza: Ezelde takdir olunan şeyin takdir gereğince varlık alemine çıkarılması (=yaratılmasıdır) Kaza ve kader kelimeleri lügat manaları bakımından birbirinin aynı olduklarından bazen kader yerine kaza, kaza yerine kader dendiği olur.
Dostları ilə paylaş: |