Kalbe Yolculuk



Yüklə 0,79 Mb.
səhifə9/12
tarix29.10.2017
ölçüsü0,79 Mb.
#20278
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12

Ellerimle büyüttüğüm!
İçeri odada oynayan çocuklar teybin sesini biraz fazla açmışlar, sohbete Barış ağabeyin şarkısı da karışmıştı.
Ellerimle büyüttüğüm, solar iken dirilttiğim

Çiçeğimi kopardın sen, ellere verdin

Çiçeğimi kopardın sen, ellere verdin

Dağlar dağlaaaaarrrrr


Biri gidip kapıyı kapadı, ama çocuklara kızmadan. Gülcan, İbrahim’e müdrike ve musavvire babını kapamadan bir soru sordu :

- Yoğunlaştığımız manaların suretlenmesi ve günlük hayatta önümüze gelmesi konusunu az daha açsak. Her mana gelir mi?.. Hangileri suretlenip canlanıyor?..

İbrahim, suretlendirme konusunda son cümleleri söyledi :

- Musavvirede suretlenen mana, hafızaya geçerken yoğun ilgi ve yönelişlerle yoğrulur. Bu yoğunlukla yoğrulmamış, beslenmemişse canlanmaz, sadece ham bilgi olarak kalır.

Gülcan;

- Yani Ersin’in “Meğer ben kopyalamışım, üretmişim zalim adamı” dediği, Nursel’in “Başaramazsın sözünü sulamış, fidanı ellerimle büyütmüşüm” dediği şey, musavvirenin ilgi ve yönelişle yoğrulması mı?



“Aynen öyle” dedi İbrahim.

- Beton harcı karar gibi sular, karıştırır, kalıba döker, dondurur, imal ederiz. Yada besleriz fidan gibi. Meyve önümüze gelince yada sert betona çarpınca da “Bunu kim yaptı?” diye dünyanın en saçma, en tuhaf sorusunu sorarız!…


Epeydir susan İhsan, hafif uyku çökmüş göz kapaklarını kaldırarak ağır ama derin sözlerle döndü ortama :

- “Allah da yaratır, insan da yaratır” diyor Abdülkerim Ciyli (ks) Hazretleri. İnsan da yaratır sözünün bir yönü suretlendirmelerimiz olsa gerek! Daha açığı, biz kendi,……

Rahim abi pat diye kesti :

- Tamam İhsan, sen şekerlemene devam et. Sus! Konuşma! Söz İbrahim’de zaten!


Rahim abi, ani müdahalelerde bulunurdu zaman zaman. Kimse ona bozulmazdı, kızmazdı. Çünkü her müdahalesi bir hikmete binaendi. Bazen düşen idrak seviyesini yukarı çekmek için, bazen kulluk çizgisinden çıkmamak için, bazen de sırlar etrafa saçılmasın diye keserdi.

İbrahim bu faslı toparladı :

- Evet sevgili dostlar! Suretlendirmenin bir başka boyutunu da şöyle anlayalım : Yoğunlaştığımız manaları çekiyoruz!... Günün birinde er yada geç önümüze geliyorlar. Bunu fark ettikten sonra düşüncelerimizi, ideallerimizi, dualarımızı, kırıklıklarımızı, sevgilerimizi daha bir ölçülü kontrol ederiz diye düşünüyorum.
Rahim abi takvim yaprakları taşırdı üstünde. Bir takvim yaprağının arkasındaki sözü okudu :
Söylediklerinize dikkat edin; Düşünceleriniz olur...

Düşüncelerinize dikkat edin; Duygularınız olur...

Duygularınıza dikkat edin; Davranışlarınız olur...

Davranışlarınıza dikkat edin; Alışkanlıklarınız olur...

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; Değerleriniz olur...

Değerlerinize dikkat edin; Karakteriniz olur...

Karakterinize dikkat edin; Kaderiniz olur...
İbrahim’in vurguladığı gerçek, Rahim ağabeyin okuduğu sözler derin ve uzun bir sessizlik oluşturdu. Hepsi, hangi halleri ile neyi çektiklerini, hangi düşüncelerinin hangi suretlerle önlerine geldiğini düşünüyordu uzun uzun… İbrahim bu gerçeğe dair büyük zatların sözlerine de vurgu yaptı :
“Cihan dağdır! Yaptıklarımız ses! Ses yankılanıp geri dönünce, orada bağıran kim demek ne kadar abes?... Senin sesin o!”
”Can Konağını aramadaysan, cansın; bir lokma ekmek arıyorsan; ekmeksin. Şu nükteyi biliyorsan işi biliyorsun demektir. Neyi arıyorsan O’sun sen!...” (Mevlana)


Cennet ü dûzah, gamm ü sürür, zulmet ile nûr

Yaptıklarının gölgesi, hâriçte mi sandın
Hâlin ne ise müşteri sen oldun o hâle

Noksanı meğer adl-i ilâhîde mi sandın

(Kenan Rıfai)
Rahim abi :

- Nutku Şerifin hepsini İbrahim bize okusun, bir de açıklasın, ondan sonra geceye son verelim çocuklar.

Nutk-u Şerif okundu ve açıklandı.
Allah’ın alemlerdeki tasarrufunun alem suretleri ile olduğuna” dair ilk gerçekler hafızalara yerleşmişti. Hepsi bu değildi tabii. Henüz buz dağının görünen yüzünü bile konuşmuş değillerdi.

Kısa bir yaklaşım denemesiydi yaptıkları. İşin daha derin boyutları vardı. Onları da haftaya konuşalım diyerek vedalaştılar.


Suretten Aleme
Geçen hafta birbirlerinden ayrılırken tatil ve izin dönemi sebebiyle haftaya katılımın düşebileceğini konuşmuşlar, gene de “Ya Nasip” demişlerdi. Bu hafta son ana kadar sohbet olmayacak gibi görünürken, ikindi üzeri kurulan telefon zinciri ile akşam buluştular. Bu defa Yüksel’in evinde, parka bakan o mütevazı ve mutena hanede bir araya geliyorlardı.
Ersin ve Nursel, Asım ve Gülcan tatile gitmişlerdi. “Sohbet için buluştuk gene” diye telefon açtıklarında karşıdan aaahhh eden, “Şimdi orada olmak vardı”, diyen samimi sesler duyuldu. Rahim abi, vakti azami ölçüde değerlendirmek adına ikram faslını tez tutup sohbeti daha erken açmayı önerdi. Malum, gece mübarek bir gece idi ve eve dönünce diğer nafileler için de vakit kalmalı idi. İbrahim geçen haftanın kısa bir özetini yapıp konuya girdi :

- Tefekkürümüze merkez olan kavramın SURET yönünü açtık ama ALEM kısmına doğrusu pek girmedik. Âlem kavramı sizde neler düşündürür?

Yüksel :

- Âlem deyince ilk etapta DÜNYA akla gelir… Dünyayı da biz toplum katmanları için kullanırız mesela. Hani deriz, İslam Âlemi, Hıristiyan Âlemi gibi. Bununla da salt dünya küresi değil, belli bir kesimin mensup olduğu sosyal katman işaret edilir aslında…

Mehtap :

- Dünya dediğini EVREN diye alalım. İnsanın düşünce evreni, bakış açısı, idrak boyutu diye de düşünebiliriz. Katmanı hatırda tutalım yalnız.

İhsan söze girdi :

- O halde ÂLEM yada ÂLEMLER kavramını BİLİNÇ KATMANLARI, İDRAK MERTEBELERİ diye not etsek olur gibi geliyor bana.

İbrahim, arada kısa notlar alırdı ileri safhaları daha iyi derlemek için. Âlem kelimesini katman olarak not ettikten sonra;

- Dedikleriniz aynı yere çıkıyor. Âlemi bilinç katmanı olarak ele alacağız. Alemler de bilinç boyutları. Fakat bunu böyle bilmek yeterli değil. Âlem kavramını surete bağlayıp ÂLEM SURET ini, ÂLEMLERDE SURETLER i çözmemiz gerek!


Mehtap çayları erkence ikram etti. Günün yorgunluğu hemen atılmalı, daha iyi konsantre olunmalıydı. Rahim abi :

- İleri beyinler birden fazla işi aynı anda yapabiliyor. Bence “Çay içilsin, yemek yensin de sohbet başlasın” gibi tek düze şeyleri de bırakabilmeliyiz. Hem çay içelim, hem ilim konuşalım. Kayıtları kıralım biraz. Buna da alışalım.

Çaylar alındı. Sohbet aynı tempoda devam edecekti. İhsan da canlı idi bu akşam. Gözlerinde yorgunluk yoktu. Zaten onunki de nasıl uyku ise, arada bir öyle sözler ederdi ki uyanıklardan daha çok anladığı serilirdi gözler önüne.
Âlemde Suret – Âlem Sureti
Mehtap, bilimsel ve de kavramlara sadık kalarak konuları açıyordu. Bu defa iki kavramı farklı yönlerden ele aldı :

- Bence âlem sureti ile âlemde suret farklı gibi geliyor.

Devam edecekti ki İhsan atıldı :

- Hasta etmeyin insanı ya!.. Kavramdan gına geldi dedik, şimdi de demagoji başladı. Ha alem sureti, ha alemde suret, ne fark eder ki?..

İhsan’ın tepkisine biraz şaşırsa da bozulmadan devam etti Mehtap :

- Şimdi açınca anlarsın İhsan! Âlemde suret denince dünyamızda oluşan bazı suretleri düşünüyorum. Yani manaların açığa çıkışında öne çıkan bazı suretler. İhsan tekrar gürlemek istediyse de Rahim abi kaşını kaldırıp bakınca sustu. Bazı büyükler, söze hacet duymaz, bakışla, işaretle bitirirdi işi. Mehtap devam etti :

- Âlemde suret derken ne diyorum? Bu dünyada, bizim âlemimizde esmaların zuhurunu sağlayan suretler bunlar.

İbrahim :

- Mehtap, misal verirsen kolay anlarız kardeşim.

Mehtap tamam diyerek misallerle açtı :

- Mesela Vedud esmasını ele alalım. Seven ve sevilen kimselerde açığa çıktığını görüyoruz Cemal esmasını bir gülün goncasında izliyoruz. Celali, gergin, öfkeli ve atışan kişilerde gözlüyoruz. Burada kişi yada olaylar esmanın görülür hale çıkışında suret oluyorlar. Alemde suret dediğim bu…

Yüksel Mehtap’tan anladıklarını dile döktü :

- Bu da güzel bir açılım. Her esma belli bir zuhur ile ef’al âlemine yansıyor. Bizler suretlerle kavradığımız için, Mehtap’ın ALEMDE SURET dediğini ESMANIN YOĞUNLAŞIP SOMUTLAŞMASI diye anlamak istiyorum, olur mu, ne dersin?..

Mehtap başını eğerek onayladı. İhsan ortamdan gene kopmuş, sanki “Konuştuklarınız değil arkadaş, bu değil” dercesine uzaklaşmıştı. İbrahim, Rahim abiye baktı İhsanın ikaz edilmesi için ama Rahim abi, “Bırakın kendi haline, biz devam edelim” diye işaret etti. İbrahim :

- Âlemde suret olarak açığa çıkan esmaları seyrettiğimizde ne diyeceğiz dostlar? “Burada Hakkın filan esma tecellisi var”, mı diyeceğiz?..
Yüksel elinin altındaki dosyadan bir makale çıkardı :

- Öyle deyince de öteleme oluyor, ikilik oluyor. Bence öyle demeyeceğiz. Ne diyeceğimizi elimdeki yazıyı okuyunca daha iyi anlarız sanıyorum, okuyayım mı?..

Yüksel herkesin arzusu doğrultusunda A. Baki’nin KENDİLİĞİNDEN başlıklı makalesini okudu. Bu makalede atasözleri ve halk deyişlerinin ne tür bir farkındalık sakladığına dikkat çeken girişten sonra uzun uzun öteye atmak yerine “kendi”liğinden olanı görme konusuna dikkat çekiliyordu.
Tek hakikat olan ve "ALLAH" ismi ile işaret olunanı bilmeden, anlamadan; ALLAH isminin manâsını, anlayışının ve bakışının esası olan hakikat olarak kabul etmeden ve yaşamı bu anlayış üzere değerlendirmeden, kendiliğinden oluşun, -ÖZ 'den gelenin- manâsını kavrayamaz; varsaydığın kendini vermeden, hiç bir mahlûkattan ileri gidemezsin.
Ulaşman gerekenin ne olduğunu bildiysen, bunun için vermen gerekeni fark et, Sistemin Seslenişine kulak ver ve gereği için değerlendir bu yaşamı?
"Onlar malları ve canlarıyla satın aldılar, cenneti…"

Hitaba kulak ver; "Şükür, Nimeti Veren olarak görmektir…" Bu nimettir, bir de veren var zannıyla, nankörlükten geç artık… "Kendi" liğinden olanı anla!


Makale bitmiş, herkesi derin bir suskunluk almıştı. Rana, kavun ve karpuzdan oluşan tabakları servis etti. Sıcak havada bu meyveler de iyi gidiyordu hani. İbrahim, bu faslı derledi :

- O halde geldiğimiz nokta şu; âlemde suret olan fiilleri, onları ortaya koyan failleri değerlendirirken öteden bir tecelli var, demeyeceğiz. Doğrudan, “kendi” liğinden orada oluşu okumamız gerekiyor. Ama bu o derece ince bir konu ki; farkında olmadan kullanırsak küfre düşme riskimiz dahi var!


Evet, vahdet konuşalım derken panteizme kaymak, sakata gelmek riski de yok değildi hani.
Epeydir konuşmayan Ali, “Özden gelen biçimde”, “Varlığın özünden bir açılımla” dersek küfre düşmeyiz dedi. Bundan böyle, zuhura bakıp “Tecelli var” demek yerine özden- kendiliğin-den kavramlarını kullanacaklardı. Ama çok dikkat ederek! Varlıkta ikinci bir varlık olmadığı iman ve teslimiyeti ile kullanacaklardı bu sözleri.
Kıyısına Bile Yaklaşamadınız!...
Bir ara yine dalarak şekerleme yapan İhsan, yarı uyur, yarı uyanık birden bağırdı :

- Yanlış bunlaaaar yanlııııış!… Hepsi yanlıııııışşşş!…

Rana :

- Galiba kâbus görüyor, demeye kalmadı ki İhsan kükredi.



- Hayıııır, kabus filan görmüyorum yanlış konuşuyorsunuz, hiçbiri değil, dedikleriniz yanlış!..

İhsan yerinden fırlayıp, dışarı çıkmaya yeltenirken Rahim abi :

- Nesi yanlış İhsan, ayıp olmuyor mu?!

İhsan daha bir köpürdü :

- Bu değil, alem sureti bu dedikleriniz değil!.. Ehli, bir sandık bal yollamış, açın kilidi tadın demiş, siz bize iki haftadır keçiboynuzu çiğnetiyorsunuz, bu değil işte bu değiiiillll…

Muhabbet yoğunlaşınca bazen böyle tepkiler çıktığı da olurdu. Cemalin yoğunlaşıp Celale dönüşmesi, Celalin tavan yapınca Cemal oluvermesi de sistem dahilinde idi.



Rahim abi İhsan’a, çıkıp parkta nefeslenmesini, hatta birer dondurma alıp gelmesini söyledi. İhsan eve gitmek ve bir daha gelmemek istediyse de Rahim ağabeyin : “İstediğin yere git, bir daha bizi göremezsin ama”, çıkışından sonra sakinleşerek hava almaya gitti.
Kıyısına bile yaklaşamadınız demişti İhsan. Rahim abi hemen sustursa da İhsan’ı itibara alırdı. Hem bilgisi hem gönlü vardı İhsan’ın. Tek kanatla da uçulmazdı zaten. Gönül ehli olanlara her daim kulak kesilmek lazımdı.
Paçaları Sıvarken!
Yüksel, gerilen atmosferi espri ile dağıtmak istedi :

- Madem kıyısına bile gelememişiz, kalkın sahile gidelim be dostlar. Kıyısına varalım, paçaları sıvayıp girelim denize.

Sanki denize girer gibi tasvir yapınca, birden odaya tatlı bir ferahlık çöktü. Düşünce akışına gelen bu ani darbe, belki de farklı tefekkür kulvarlarına itecekti onları. İbrahim :

- İhsan belki de asıl öze inmemiz gerektiğine vurgu yapmak için bu çıkışı yaptı ama şimdiye kadar konuştuklarımız bir kalemde silinecek şeyler, diye anlamayın… Onlar basamaktı. Daha üst idraklere zıplatmak için vurulur bu kazmalar. Sakın moralinizi bozmayın. İhsan artezyen vurdu, bakalım ne çıkar bizden?


Yirmi dakika kadar sonra İhsan, dondurmalarla kapıda göründü. Biraz daha sakinleşmiş, kendine gelmişti. Maraş dondurmaları alınırken devam ettiler. Mehtap bu defa ÂLEM SURETİ ni açıklıyordu :

- Âlem sureti bir manayı yansıtan mahal değil. Bizatihi o manayı oluşturan mahal diye düşünüyorum.

Rana devreye girdi :

- Konuyu bilinç katmanlarına bağlamazsan gene anlayamayacağız!

Mehtap :

- Haklısın. Her bilinç düzeyinin tepe noktasında o bilinci oluşturan suret; âlem sureti!

İbrahim :

- Oluşturma diyorsan o artık sıradan, edilgen bir suret değil! Adını net koymalısın!

Mehtap söylediğini açıklamaya devam edecekti ki sert tepkisine pişmanlık bildiren, adeta özür dileyen kelimelerle İhsan devreye girdi :

- Bakın arkadaşlar. Tepkime alındınız belki. Ama bir şeyi gözden kaçırıyorsunuz. İki haftadır konuştuklarımız, şu ana kadar bilinen şeyler. Ehli ise bu sözü yeni gündeme getirdi. O halde yeni bir açılım var burada. Eskiyi tekrar etmemiz istense niçin şimdi gündeme gelsin?!

İhsanın hiç de kâbus görmediği, derin tefekkürlerle bunları dile döktüğü belli idi. Devam etti :

- Evet, çözümlemeye iyi girdik. ÂLEM dedik… SURET dedik ama sözün gövdesinde yer alan can damarı kavramı unuttuk Ya Huuuu!.. Hiçbiriniz de uyanamadınız!


Rahim abi :

- Unuttuğumuz ne İhsan?

- TASARRUF abi tasarruf. Söz nasıldı?.. "Allah 'ın âlemlerdeki tasarrufu âlem sûretleriyledir"... başkaca değil... Âlem suretini aldık gidiyoruz, tasarruf nereye gitti?
Bilinç Katmanlarında Tasarruf
İhsan ortalığı silkelemiş, beyinleri sarsmış, kalpleri titretmişti. Ali farklı bir uyarı ile katıldı :

- Tefekkürde ana güzergâhımız ayet- hadis- veli sözleri olmalı. Onları ihmal ettik galiba ne dersiniz?..

Bu da doğru idi. Biraz akıl, mantık ve yorum şeklinde dalıp gitmişlerdi. Ayetler öne alınmalıydı. İhsan :

- Kur’anda ALEMLER geçen ayetleri tarayalım önce. Sonra da bir dostumuz “TASARRUF NEDİR?” okusun kaynaktan. Bir kişi de mi’raca değinirse iyi olur. Bunlar olmadan bu konunun hakikatine yaklaşılmaaaazzzz.


Rahim abi her birine görevler verdi. Bir süre sesiz, ders çalışır gibi çalışılacak, kimi ayetleri tarayacak, kimi makaleleri inceleyecekti. Mi’rac konusunu en iyi bilen de miracı anlatacaktı.

Dokumanlar hazır olunca her biri hazırlandığı konunun özünü aktardı. İbrahim notlar almıştı.


Anlatılanlardan çıkan ana noktaları birleştirdi :

- Kur’anda geçen âlemler kavramı insanlığın mensup oluğu bilinç katmanlarına işaret ediyor. Rasul ve Nebiler âlemlere üstün kılınmış. (Alü İmran-33, En’am-85/86,Nisa-80/33)


İnnAllahestafa Ademe ve Nuhan ve ale İbrahîyme ve ale ımrane alel alemiyn ;
Muhakkak ki Allah Adem’i, Nuh’u, Al-i İbrahim’i ve Al-i İm-ran’ı alemler (insanlar) üzerine ıstıfa etmiş/seçmiştir.

85-) Ve Zekeriyya ve Yahya ve Iysa ve İlyas* küllün mines salihıyn;

Zekeriyya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da... Hepsi salihlerdendi.
86-) Ve İsmaıyle vElyesea ve Yunuse ve Luta* ve küllen faddalna alel alemiyn;

İsmail’e, Elyesa’a, Yunus’a ve Lut’a da... Hepsini alemlere üstün kıldık.


80-) Men yutı’ır Rasûle fekad etaAllah* ve men tevella fema erselnake aleyhim hafiyza; Kim er-Rasûl’e (Allah Rasûlü’ne) itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiştir (çünkü Risalet Allah hükümlerini tebliğ işlevidir)...
İbrahim bu ayetlerden çıkarılacak anlamı müzakereye açmadan önce mi’racla ilgili notlara değindi :

- Mi’racta sema katlarında Rasülullah (sav) in bazı nebi ve rasullerle görüşmesi diye anlatılan bir hadise var! Birinci katmanda Âdem, ikincide Yusuf, üçüncüde İsa ve Yahya, dördüncüde İdris, beşincide Harun, altıncıda Musa ve yedincide İbrahim aleyhisselam ile karşılaşmadan bahsediliyor. Bunu da AN da düşünelim. Bu alemler, şimdi de mevcut!


Yüksel, tasarruf konusuna dair makalenin vurucu cümlelerini okudu :

- Tasarruf ise, her hangi bir velinin görevi gereği olarak, kendi emrine verilmiş melekleri veya cinleri kullanarak her hangi bir olayı oluşturmasıdır. Görevi gereği, emrindeki melek veya cinleri kullanarak o olayı oluşturması, "tasarruf" denen şeydir. Tasarruf eden bu tasarrufunun farkındadır, değil mi, diye sorulursa... Farkındadır tabii!. Farkında olmadan yapıyorsa, o tasarruf değildir! Zaten, görevli veliler, genellikle tasarruf sahibidirler ve farkındadırlar yaptıklarının.. Tasarruf, sadece görevli velilere has bir olaydır...


Rahim abi :

- Çocuklar mademki bohçayı açtık, şöyle bir toparlayalım değil mi? ALEM SURETLERİ İLE TASARRUF GERÇEĞİ bizde nasıl bir idrak uyandırdı, kim toparlar?..


Erken kalkalım demişlerdi ama konunun can damarına değince vakit sınırı aşılmıştı. Uyku ve ağırlık da kalmamıştı kimsede. Sohbetin feyzi ile eve gittiklerinde çoğu kez uyuyamadıkları malumdu. Akan yoğun feyzi hazmetmek, açılan ilmi şuurda yoğurmak kolay değildi.

Ayrılmadan önce sükûnet haline geçmek, eve dinlenmiş olarak dönmek üzere sıcak sütler ikram edildi. Süte birer kaşık da bal kattılar. Ali süt bardağını alırken sordu :

- Cennetteki sütten, baldan nehirler ne ki?

Rana :


- Aman kardeşim, şimdi ona girme, sabahı ederiz. Hele dur bakalım önümüzdeki konuyu hazmedelim…
Ne Anladık?!...
Rahim abi, kim toparlar diye herkesin gözlerini süzerken İhsan, başladı. İhsan, madde madde konuşmayı severdi bu durumlarda. Not alanlar hazırlandıktan sonra başladı :
1. Âlem Sureti ile işaret olunan; bilinç katmanının tepe noktasında, o bilinci oluşturan, açığa çıkaran zattır…Bu, mi’racta çeşitli katmanlardaki nebi ve rasuller olarak anlatılmış. O nebi ve rasuller o katmanın tebliğcisinden ziyade oluşturucusudur!!!.. Bunu iyi anlayınız… HALEKA- CEALE, İNSAN- HALİFE konusu anlaşılmışsa bu da anlaşılır.

Ayette geçen Adem, Nuh, İbrahim soyu, İmran Ailesinin seçilmişlikleri ve âlemlere üstün kılınmaları; bilinç katmanlarındaki tasarrufun bu suretlerden açığa çıktığının işaretidir… Yani o isim altındaki zatlar, o katmanın baskın karakteri olarak açılıma start verenler!..


Rasül ve Nebi olan zatlar, o âlemin şahıdırlar! Âdem öldü, Nuh öldü, İsa tarihe geçti diye bakarsanız perdelenirsiniz. AN nazarından bakınca 7 değişik bilinç katmanı her çağda her zaman var; bu bilinçlerin şahı GÖREVLİ VELİLER, her çağda, her zaman işbaşında demektir. Çünkü Risalet işlevi halen yürürlükte!.. Yani mi’racta Âdem, Nuh, Harun diye anlatılan görevliler, bugün de farklı isimler altında işbaşında. Çünkü her an yeni şanda ve her katmanda tasarruf devam ediyor sünnetullah gereği.
2- Âlem Suretleri Allah’ın tasarrufunu açığa çıkarır : Her boyutta her katmanda Allah’ın tasarrufu âlem sureti mahallerce yürütülür. “Gören gözü, konuşan dili, tutan eli” tabir edilen mahallerdir onlar. Onları değerlendirirken, “Veli işte canım, hakka ermiş işte” gibi sıradan bir bakış açısı yerine, onlardaki tasarrufu görmeye çalışmaktır bize düşen… Çünkü bize verilen sözde geçen ÂLEM SURETLERİYLEDİR BAŞKACA DEĞİL ifadesi, öteleme, tecelli, yansıma gibi kavramları da geçmeyi, olayı özde birleştirmeyi gerekli kılıyor. “O mahal adı altında tasarrufun eden O dur”, bilincini kuşanmamız gerekiyor!
3- Tasarruf, suretle eliyle kusursuz işlemektedir : Merkez Efendinin Merkez lakabını almasına sebep olan olayı bilirsiniz. Rablık sana verilse ne yaparsın, denince o şöyle demişti : “Bir âlim ölürse yerine bir âlim, bir zalim ölürse yerine bir zalim, bir salih ölürse yerine bir salih, bir fasık ölürse yerine bir fasık getiririm.”

Bu sözde, âlemde suretler şeklinde mananın katman katman açığa çıkışı var! Dolayısıyla her görünende tasarruf edeni fark etmek lazım! Hangi katmanda olursa olsun.


4- Rasule itaat; Allah’a itaattir : (Nisa 80.) Her çağda hakikatin ilmini, yaşamını ortaya koyan rasuller mevcut, tasarruf sistemi gereğince. O halde, âlem sureti olan görevli mahallere itaat; Allah ’a itaattir. La ilahe nin sırlı manası işte burası. Yani, açığa çıkışın âlem suretleri ile olduğunu görüp, tepe noktada hakikati tebliğ eden zata teslimiyet ve itaat. Bunun yansıra yada bundan hariç olarak ayrıca bir öteye itaat düşünmek, bence.
Rahim abi birden söze girdi :

- Tamam İhsan yeter!..

- Ayeti okuyorum abi, kendimden bir şey demiyorum ki!

- Tamam, kes! Yani Rasulullah’a itaat ve onu sevmek; Allah ’a itaat ve onu sevmektir diyecektin, değil mi?.. Anladık, sağol İhsan..


İhsan oldukça toparlayıcı bir özet yapmıştı. Âlem suretleri konusu hiç olmazsa pırıltılar halinde sezilmişti. İlim - gönül ehli okudukça daha nice anlam derinlikleri görülecekti.
Rahim abi, yaz dönemi sebebiyle bölük pörçük toplanmamak adına, Ramazan sonuna kadar sohbetlere ara vermeyi, bayramda bir araya gelmeyi önerdi. Muhabbet lezzetini, ilim tadını özleyeceklerdi ama mevcut duruma uymak lazımdı. Bayramda tekrar buluşmak üzere sözleşip vedalaştılar.
Dünyada Cennete Girmek
Ramazan-ı Şerifin son haftasına girmiş bulunuyoruz. Bu yıl Ramazanı genelde kendi halimde, uzlet köşemde geçirmeyi tercih ettim. Yıldan yıla panayır ve festival düzeyine düşen Ramazan etkinlikleri de, gövde gösterisine dönüşen ikram ve yardım organizeleri de Ramazanın ruhu noktasında ilgi duyabileceğim şeyler değil.
Ramazan; Kur’an ayı!..
Kur’anla ne derece bağ kurabilmişsek, orucun verdiği manevi dinamikle kalp gözümüz ne kadar açılabilmişse işte kârımız o!.. Toplu faaliyetler bundan çok çok uzak olduğu için, mukabele ve teravih dışında evde olmayı yeğledim.
En son üç ayların başında görüşmüştük Vahdet Beyle. O da bu dönemi inziva ile geçirdiği için arayıp rahatsız etmek istemedim. Son yıllarda, Medine’de ahir ömrünü tamamlamak, Rasülullah (sav) ın yanında ölmek, Baki’ye defn olunmak gibi bir noktaya taktı Vahdet Bey. Ömrü uzun olsun, doğrusu ondan ayrılmayı hiç istemiyorum. Ramazan umresi ile haccı birleştirerek uzun bir sefere çıkar da dönmeyi verir diye her Ramazan içimi ürpertiler sarar…
Bu hafta sonu onunla bizim evde iftar etsek hiç fena olmaz aslında. Telefon açıp davet etsem, ne bileyim, ayağıma çağırmak gibi mi olur?... İftar bu, davete de kızacak değil ya. Denemeliyim. Öğleden sonra evini arıyorum. Her zamanki dinamik, enerjik, babacan ses tonu ile ;

- Ne o, hayatta mısın, diye takılıyor.

Hal hatır faslından sonra konuyu açıyorum :

- Baba, yarın akşam fakirhaneyi şereflendirsen, çoluk çocuk şöyle feyizlensek, lütfeder misin?...


Davetime, hiç ummadığım bir teklifle cevap veriyor :

- Bu gece, sahurda yola çıkıyorum. Eski dostlarıma, Ege sahillerine uzanacağım. Gelmek istersen hemen otobüsten yerini ayırtayım!..

Al işte!.. Hale bakar mısınız?... Yok azizim, büyükleri programa sokmak, onlara yön vermek mi, ne mümkün?.. Hele Vahdet Beyi yönlendirmek, imkânsız. Davet edelim dedik ama onun programını kucağımızda bulduk. Ne yapalım, beklenmedik bu teklife de boyun eğeceğiz. Ramazan ikliminde, oruç oruç 8-10 saat otobüs yolculuğu da nasıl çekilir bilmem ama, hayırlısı.

Telefonda beklenen saniyeler içinde ben bunları düşünürken sesini yükseltiyor :

- Geliyorsan rezerve yaptırayım, yorulurum, uykum gelir dersen sen bilirsin!..

Bakar mısınız sözlere?!.. Ağır ve derin tahrik var.

- Geliyorum Baba!.. İstikamet neresi?..

- Namazda uyduğun imama, ne okuyacağını soruyor musun?..

- Hayır.

- Sana ne istikametten?! Uydunsa, ötesini sorgulamak niye?!..

Haklı. Bir kere uydunsa, sorgulama düşer. Teslim olmuşsundur. Teslim oluyorum.

- Tamam, ne zaman, nereden, nereye diyorsan tamam!

- Sahurdan hemen sonra, yola çıkıyoruz, sana yakın terminalden binersin, ben de bizim taraftan bineceğim.


Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin