Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə66/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   112

Evet, bu mahkemelerin haksız olarak Nur talebelerine onbeş sene zarfında elli bin, belki yüzbin banknot zarar vermeleri haksız ve kanunsuzdur Bu yüzbin lira zararı tazminat olarak dava ediyoruz. Yüzbinler davacı bu davanın arkasında var.

Şimdi bu Afyon'un pek kat'î bir garazla bu zâlimane muamelesinin gayet kat'î bir hücceti ve delili budur ki; mahkûmiyetime dair neşrettikleri kararnameleridir ki, Mahkeme-i temyiz esasıyla bozmuş olduğu o kararnamede, benim mahkûmiyetimin şiddetli cezasına gösterdikleri delil de: "Said'de Kürtlük var. Hem ölmüş bir adama tecavüz ediyor" demeleridir.

Acaba hiç bir mahkeme dünyada böyle bir şeyi medar-ı mes'uliyet yapar mı? Yetmiş cinsten bu memleketimizde bulunan Müslüman kardeşlerimize böyle unsuriyet ve cinsiyet farklarını nazara almadığı halde, Said Kürtlüğünü değil, bütün memleketini ve akrabasını bırakıp, ruhunu ve hayatını bu milleti İslâmiyeye ve dindar Türklere feda ettiği halde; ve yirmi sekiz sene işkencelerle azap gördüğüne mukabil, o Türklerle samimi kardeşliğinde zerre kadar sarsılmıyan bir adam hakkında ve dünyada hiç bir mahkemenin medar-ı mes'uliyet yapmadığı ırkçılık, hem hakiki olmadığı için o da bütün kuvvetiyle ırkçılığı elli senedenberi bırakıp, bütün hayatı ve eserleriyle ve İslâmiyet milliyeti her şeye mukabildir demiş ve o milliyeti tutmuş.. Hem "ırkçılığı bırakınız, İslâmiyet milliyetine giriniz!" demiş daima ders vermiş.

Şimdi böyle bir adama Afyon mahkemesi ceza verirken, "Onda Kürtlük damarı var" diye şiddet-i cezaya sebeb göstermiş. Böyle mahkeme, elbette mahkûmdur. Bizler böyle bir kanun namına kanunsuzluk edenlerden zararımızın tazminatını mahkeme-i kübrada dava ediyoruz ve edeceğiz.

1699

SAİD-İ NURSİ(34)"



(34) 20 Muharrem 1371 den sonra adlı defter, S: 112

1700


1773

AFYON’UN YENİ HAKİMLER HEYETİ

Hazret-i Üstad Afyon mahkemesinin eski hey'eti değiştiğinde, heyetin yeni reisine ve mahkemesine hitaben gayet mülâyimane ve musalâhakarâne bazı hususî mektuplar ve dilekçeler de yazdı. Nur talebeleri de Ankara ve İstanbul'da bu meseleye dair çok çalıştılar, DP'li bazı bakan ve meb'uslarla görüştüler. Makamlara bir çok istidalar gönderdiler. Risale-i Nurdan bazı eserler ve Üstad'ın küçük Tarihçe-i Hayat'ından olmak üzere bazı kitaplar verdiler. Ayrıca dost gazetelerde de yazılar neşrettiler. Sebilürreşad, Büyük Doğu gibi mecmualarda Üstad hakkında hakikatlı müsbet yazılar neşrettiler. Bunların bir çoğunun suretleri mevcuttur. Fakat bu yazılar çoktur, buraya derci mümkin değil. Buraya sadece Hazret-i Üstad'ın Afyon mahkemesi ve reisine hitaben yazmış olduğu bir iki mektubunu da yazdıktan sonra, Afyon mahkemesi safahatını noktalıyacağız.

Afyon mahkemesi reisine hitaben Üstad'ın yazdığı bir mektup:

AFYON MAHKEMESİNİN YENİ VE DİNDAR ÂDİL REİSİNE HUSUSİ BİR HASB-I HALİMDİR



Hususi bir mektup yerine kabul etmesini rica ediyorum.

Şimdi Afyon'da müsadere olan kitaplarımı, iki sene Denizli mahkemesiyle, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve Mahkeme-i Temyiz, ehl-i vukuflarla tetkik ettirdikleri halde, müttefikan hem benim, hem o kitaplarımın beraetlerine hem umumen bana iade etmesine.. ve bir sebeb-i hapsimiz olan eski harfle gizli tab' edilen Ayet-el Kübra Risalesinden beş yüz nüshası müsadere edildiği halde, bize aynen iade ettiler.

Hem Afyon'da müsadere edilen kitapların umumu, Isparta'da sekiz on sene evvel, Isparta mahkemesi dört ay tetkikten sonra sâhiblerine iade etti. Hem Afyon mahkemesindeki kitapların bir kısm-ı mühimmi Mersin'de müsadere edilip Ankara'ya gönderilmiş, tetkik edilip iadesine emir verilmiş.Tarsus emniyet müdürü vasıtasıyla Nur talebelerine iade edilmiş. Hem Afyon'daki kitapların bir kısm-ı mühimmi Ankara'da Nur talebelerinden Emniyet Dairesi müsadere ettikten sonra, tetkik edip tamamen O Nur talebesine emniyet dairesi iade etmiş. Hem Afyon'daki müsadere edilen kitapların bir kısm-ı mühimmi İstanbul'da Rehberi tab' eden Nur talebesinden, Rehberle beraber alınmış. Sonra beraet verdikleri gibi, o mühim mecmuaları da bize iade

1701


ettiler. Hem Eskişehir mahkemesi yalnız Tesettür Risalesi'nin bir iki sahifesine ilişmişti. Başkalarına

1702


1774

ilişmedi ve bizi de tesettürden başka olan Risalelerden mes'ul etmediler.

Hem bununla beraber, hükûmetin elbette mahkemeleri ve kanunları bir olur. Bu dört beş mahkemelerin ve üç dört emniyet dairelerinin bize iade ettikleri kitapları Afyon mahkemesi hangi kanun ile zabtediyor, vermiyor?..

Haydi farz-ı muhal olarak, bir iki sahife Siracünnur'un ahirinde bir buçuk sahife Mu'cizat-ı Kur'aniyede ve iki üç yaprak Tesettür Risalesi'ndeki yüzer kanuna muhalif de olsa, o parçalar, o sahifeler çıkarılıp yüzbinler sahife zararsız ve kanunların ilişmediği kitaplarımızın iade edilmesini Nur talebelerinin diliyle istiyoruz.

Hem otuzüç Ayat-ı Kur'aniyenin tahsinkârane işaretine mazhariyetini ve İmam-ı Ali (R.A.) ve Gavs-ı A'zam (K.S.) gibi Evliyanın takdirlerini ve yüz bin ehl-i imanın tasdiklerini ve bu yirmi senede millete ve vatana zararsız ve pek çok menfaatlı bir mertebeyi kazanan Risale-i Nuru sinek kanadı gibi bahanelerle bazı Risalelerin müsaderesine, hatta dört yüz sahife olan ve yüzbin adamın imanlarını kurtarıp kuvvetlendiren Zülfikâr-i Mu'cizat mecmuasında eskiden yazılmış ve mürûr-u zaman ve af kanunları görmüş iki ayetin tam haklı tefsirine dair iki sahife bahanesiyle o pek menfaatlı ve kıymettar mecmuanın müsadere edilmesi, elbette mahkeme-i kübray-i haşirde sorulacak.

Kitaplarımı müsadere eden hey'ete, on altı sene evvel Eskişehir mahkemesinde tesettür ayetine dair tefsirimin bahanesiyle beni mes'ul tuttukları için, o vakit mahkeme-i temyiz ve tashihe verdiğim fıkrayı Afyon'un sabık mahkemesinin hey'etine tekrar ediyorum:

"Adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon Müslümanların hayat-ı içtimaiyesinde kudsî ve hakikî bir düstur-u ilâhîyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üçyüz elli senede geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette ruy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir." diye bağırıyorum. Bu asrın sağır kulakları dahi işitsin!..

Âlem-i İslâma hiç bir zararı olmadığı gibi, pek çok faydası bulunan Risale-i Nurun tam serbestiyetini vermek bu hükûmet-i İslâmiyenin büyük bir vazifesidir. Beş mahkemenin ve dört emniyet dairesinin bize iade ettikleri aynı kitapları ve mahkeme-i temyiz de o kitaplar lehinde beraet ile hüküm verip, on beş yirmi gün zarfında zararsız olduğuna karar verdiği halde,

1703

Afyon mahkemesinin sabık âzaları dört buçuk sene gayet âdi bahanelerle kitaplarımı vermediler



1704

1775


Kitaplar hakkında müsaderenin mahiyeti: Risale-i Nurun yüz otuzüç kitabından bir tek kitabının bir iki sahifesi, bir kumandana elli sene evvel bir hadis ile vurduğum tokadı medar-ı bahsetmiş.. Ve bunun dolayısıyla yüz otuz kitabı müsadere etmek, bir adamın hatasıyla yüz otuz adamı cezalandırmak gibi acib gaddarane zulüm olması ve şimdi kütübhanelerde ve kitapçılarda ve ellerde gezen ve hususan vatan ve din aleyhinde dinsizlerin, mülhidlerin, zındıkların, komünistlerin kitapları, hatta baştan aşağıya kadar İslâmiyet aleyhindeki Doktor Duzi'nin kitabı bazı ellerde gezmesi gösteriyor ki; Risale-i Nura karşı müsadere, yerden göğe kadar haksız bir zulümdür, bir gadırdır. Çünki Risale-i Nur ekser Âlem-i İslâmın mühim merkezlerinde ve bu yirmi sekiz senede bu vatanda ulemanın elinde gezdiği halde, hiç bir âlim, hiç bir feylosof itiraz etmemiş. Mahkemeler ve siyasiyyunlar yalnız bir tesettüre, diğeri de "Ahirzamanda bir kumandan başına şapka koyacak ve cebren giydirecek" gibi iki meseleye ilişmişler Sonra da bu mes'eleler için dört beş mahkeme o mes'eleler de dahil olduğu ve beraet verildiği halde, o bir iki sahife için yirmi bin sahifeyi mes'ul ve mahkum etmek hükmünde Risale-i Nuru müsadere etmek aynı bu misale benziyor.

Bir adamın bir adama haksız değil, belki haklı taarruzu yüzünden ki başkaları da onu medar-ı mes'uliyet görmediği ve beş mahkemede cinayet saymadığı halde- o mevhum suç ile yirmi bin adamı suçlu yapmak gibi, yirmibin Nur sahifalarını bir iki sahifa yüzünden müsadere ve dört buçuk sene Afyon’ da hapsetmek o taarruzun yüz mislinden daha ziyade bir hatadır,bir cinayettir ve bu vatana bir su-i kastır.

Bana sıkıntı verilen meselenin birisi de şudur: “Başa şapka koymamaktır...” Bunda hiçbir kanun olmadığı gibi, hiçbir menfeat ve maslâhat dahi yoktur. Çünki Askerler ve dairelerde vazifeli memurlar ve kadınlar ve başı açık gezenler giymemekte mes’ul olmadığından ve bere giymek yasak olmamasından gösteriyorki, şapkayı başa koymakta hiçbir kanun yoktur ve hiçbir maslâhat da yoktur. Başı açık kalmak, benim gibi çok ihtiyar ve başı çok nezleli ve doktorların da çare bulamadıkları bir nezle hastalığı için başıma gecelik takiyesinin üzerine sıcaklık için mendil bağlamaya mecburum. Bu hal ile beraber, vazifedar memur olmadığımdan bana resmî elbise teklif edilmez. Demek gayet acib manasız ve manevi bir su-i kasıd fikriyle benim tarz-ı libasım, mevhum asılsız bir kanuna aykırı namı verilmişki, bana bir buçuk sene sıkıntı çektirdiler. Bu kısacık davamın izahı

1705


benim sabık mahkemelerdeki müdafaatıma, hususan mahkeme-i kübraya şekva kısmına havale ediyorum.

SAİD-İ NURSİ

1706

1776


Haşiye: Bu vatana ve millete pek çok menfaatı bulunan risaleleri, serbestiyet ile iade edilmezse, Üstadımız bu memleketi ebedî terketmeye karar verdiğini söyledi.

Hizmetkarı Mustafa (35)”

Ve enson olarakta, Afyon mahkemesi mahkeme-i temyizin son şekil isteği istikametinde kitapları yeniden Diyanet riyasetine tetkik ettirmek için karar aldığı günlerde Üstad Hazretleri Afyon’a kadar gitti ve mahkeme hey’etine şu gelen yazıyı kaleme aldı ve gönderdi.

“Bugün sizi tebrik ve size teşekkür içir Afyon’a geldim. Çoktan beri kitaplarımızın zâyil olmaması için ziyade muhafaza ettiğinize teşekkür ederim. Şimdi Ankaraya göndereceğinizden sizi tebrik ederim. On sene evvel hususî olarak birisinin birisine yazdığı ve bazende benim namımla yazılıp imzam bulunmıyan ve neşr olmıyan mektuplar evvelce mahkemenizce tetkik edilip medar-ı mes’uliyet bir şey bulamadığından nazar-ı itibare alınmadı. Hem

mürûr-u zamana uğramış ve neşredilmemiş ve af kanunları görmüş malûmatım olmamış ve Risale-i Nur kitapları ile alâkası olmıyan mektupları yeniden nazar-ı dikkate almak; hem ehl-i adaleti, hem ehl-i vukufu lüzumsuz meşgul edeceğinden; böyle işgal etmemesi, te’hire uğramaması için mezkûr huhusî mektupların o mübarek kitaplara takılmaması adaletinizden temennî ediyoruz.

Bu mübarek adliye, iki defa kitapların beraetle iadesine karar verdiği halde, bazı esbaba binaen mahpus kalmış aynı kitapları, bazen tamamını, bazen de ele geçirilen kısmını beş mahkemenin iade ettiklerini ve beş emniyet dairesi de sahiplerine teslim ettiklerini size haber veriyoruz. İnşaallah adaletiniz ve hüsn-ü niyetiniz bu defa da iadesine vesile olacak.

HASTA

SAİD-İ NURSİ(36)"



1707

Üst tarafta kaydettiğimiz şekilde, Diyanet Riyasetinin müsbet raporuna istinaden Afyon mahkemesi sekiz buçuk sene sonra; Risale-i Nurun bütün kitaplarını 23.6.1956 tarihinde bila istisna sahiplerine iadeye karar verdi. Afyon mahkemesinin bu son adaletli kararı da az üstte kaydedilmiştir.

Mahkemece iade edilen kitaplar vesaire şeylerin listesi ise, büyük sahifelerden ondokuz sahifeden ibaret bulunmaktadır.O listeyi buraya derc etmek büyük yer ve hacim tutacaktır. Ancak o listeden bazı sahifelerin klişelerini arzetmekle iktifa ediyoruz.

İade Edilen Kitapların Listesiden Klişe, Yeni(Küçük munt.dosyası)

(35)Emirdağ-2müntehabdosyaSırano:88/1

(36) Yeni yazı Emirdağ-2 S: 174

1708

1777


BERAET KARARI ÜZERİNE GELEN TEBRİKLER

Afyon mahkemesinin bu en son ve pek mübim tarihî kararının duyulmasından sonra, dahil ve hariçten Hazret-i Üstad'a ve Nur talebelerine bir çok tebrik telgrafları ve mektuplar geldi. Irak ve Pakistan gazetelerinde büyük bir haber şeklinde verildi.

İlk haber ve telgraf Isparta'dandı. Telgraf şöyledir:

"

Sevgili kahraman kardeşlerimiz!



23 Haziran 1956 tarihine ta'lik edilmiş olan Afyon Ağır Cezasındaki mahkememizde bütün Risale-i Nur eserlerinin iadesine ittifakla karar verildiğini müjde eder, Cenab-ı Hakk'a hadsiz hamd ü senalar ederek, sizleri tebrik edip muvaffakiyetinize dua ederiz.

Elbaki Hüvelbaki

Kardeşleriniz

Hüsrev, Tahiri,Mustafa Ezener"

Isparta'dan duyulan bu müjdeli mutlu haber üzerine Türkiye'nin her yerinden Hazret-i Üstad'a telgraflar gelmeye başladı. Ankara'dan, İstanbul'dan Urfa'dan ve daha bir çok yerden...

Evvelâ Ankara Üniversitesinin Nurcu gençlerinin gönderdikleri tebrik mektuplarından:

"Âlem-i İslâmın halaskârı, ehl-i imanın sertacı, Risale-i Nurun tercümanı Üstad'ımız Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine!

Bu defa dindar Demokratların delâletiyle Afyon mahkemesince Risale-i Nurun serbestiyetine ve bütün Risale, mektup ve mecmualarının suç mevzuu teşkil etmediğinden iadelerine karar verilmesi, senelerce evvel ilân ettiğiniz "Risale-i Nur benim değil, Kur'anın malıdır. Kur'anın feyzinden gelmiştir. Hiç bir kuvvet onu Anadolu'nun sinesinden koparıp atamayacaktır. Risale-i Nur Kur'ana bağlıdır. Kur'an ise Arş-ı A'zamla bağlanmıştır. Kimin haddi var ki, onu oradan söküp atsın..." diye olan

1709

hakikatlı beyanatınızın açık bir tezahürü ve bu ulvî hizmetinizin ilâhî ve Kur'anî olduğunun parlak bir delili bilerek, bu beraet kararının Âlem-i İslâmın ve bâhusus bu millet-i İslâmiyenin saadetlerinin başlangıcı olması itibarıyla; başta varlığıyla bu zaferleri bekliyen ve Nur ailesine reis ve hakikatler dairesine kaptan tayin edilen ve zulmet-i küfürle tuğyan etmiş insanlığa hâdi ihsan olunan aziz sevgili Üstad'ımızı ve buna vesile olmakla ehl-i imanı kendilerine dost ve taraftar eyliyen dindar Demokratları ve âdil hey'et-i hâkimeyi sonsuz minnetlerle tebrik ederiz..



1710

1778


... Âlemlere rahmetler ve saadetler getiren ve insanlığa selâmet ve teselliler bahşeden bu mukaddes hizmetinizle ehl-i imana nurunu müjde verip ispat ettiğiniz ve emareleri gözükmeye başlıyan ve bütün kıt'alara şamil hâkimiyet-i İslâmiyenin nurlu ve büyük bayramını bütün ruhumuzla tebrik eder, Cenab-ı Hak'tan uzun ömürlerinize dualar eder, ellerinizden ta'zimle öperiz efendimiz.

Ankara Nur Talebeleri

İsmail, Salih, Atıf, Ahmet, Ziya, Mehmet, Abdullah(37)"

Bu tebrik gibi Türkiye'nin her tarafından ve Âlem-i İslâmın bazı yerlerinden yüzlerce tebrik telgrafları ve mektupları geldi. Hazret-i Üstad da bu umum tebrik ve telgraflara mukabil şöyle bir mektup neşretti:

(Üstad'ın bu mektubu aynı zamanda 1956 yılı Kurban bayramını da tebrik ediyordu.)

Aziz Sıddık fedakâr kardeşlerim!

Çok yerlerde telgraf ve mektuplarla bayram tebrikleri aldığım ve çok hasta bulunduğum için, vârislerim olan Medreset-üz-Zehra erkânları benim bedelime hem kendilerini hem o hâs kardeşlerimizin bayramlarını tebrik etmekle beraber, Âlem-i İslâmın büyük bayramının arefesi olan ve şimdilik Asya ve Afrika'da inkişafa başlıyan ve dörtyüz milyon Müslümanı birbirine kardeş ve maddî ve manevî yardımcı yapan ittihad-ı İslâmın yeni teşekkül eden İslâmî devletlerde te'sise başlamasının ve Kur'an-ı Hakimin kudsî anunlarının o yeni İslâmî devletlerinin kanun-u esasîsi olmasından dolayı, büyük Bayram-ı İslâmiyeyi tebrik ve dinler içinde bütün ahkâm ve hakikatlarını akla ve hüccetlere istinad ettiren Kur'an-ı Hakimin; zuhura gelen küfr-ü mutlakı tek başıyla kırmasına çok emareler görülmesine ve beşer istikbalinin bu gelen bayramını tebrik ile beraber, Medreset-üzZehranın ve bütün Nur talebelerinin hem dâhil hem hariçte, hem Arapça, hem Türkçe nurların neşriyatına çalışmalarını ve dindar Demokratların bir kısm-ı mühimmi nurların serbestiyetine taraftar çıkmalarını bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz.

Bu sene hacıların az olmasına çok esbab varken, yüzseksen binden ziyade hacıların o kudsi farizayı ve din-i İslâmın kudsî ve semavi kongresi

1711

hükmünde olan Hacc-ı ekberi, büyük bir bayramın arefesi noktasında olarak bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz.



Elbaki Hüvelbaki

Hasta kardeşiniz

SAİD-İ NURSİ(38)"

(37) Emirdağ-2 Müntehap küçük dosya sıra no: 2

(38) Emirdağ-2 asıl defter. 20 Muharrem 1371 den sonra S: 12

1712


1779

HARİÇTEN GELEN TEBRİKLER

1- Medine-i Münevvere'de sâkin Ali Ulvi Efendi'nin bir iki şüri:

"NURCU KARDAŞIM

Şanlı dost, her ne kadar cismen uzaksam senden

Şâir oldum ebedi, ruhumu yaktım sana ben,

O ilâhî yüce gayen ne temizdir öyle,

Can atar, şanlı zaferler sana bundan böyle,

Âkif olsaydı da görseydi bu parlak gününü,

Ebediyetlere yatmıştır eminim önünü,

Mavi mor, pembe ufuklarda hayalin görünür,

Dalgalar sahili örter gibi okşar sürünür,

Hep sevinç gözyaşı halinde akar bak dereler,

Nurun esrarını ilham ediyor meşcereler,

Goncalar güller açarken ötüşürken kuşlar,

Kalelerden kulelerden kopuyor alkışlar.

Her gönülden sana sevgiyle selâmlar geliyor,

Bak dualar nasıl Allah'a kadar yükseliyor.

Sen o Üstad-ı külün feyzine er, aşkına yan,

büyük gayenin uğrunda şehid oldu baban.

Sana ilk şürimi yazdım bu mübarek gecede,

Sanki cennetlere uçmuş gibi geldim vecde.

ALİ ULVİ(39)"

Ali Ulvi'nin ikinci şiiri:

"GÖNÜLLER FÂTİHİ BÜYÜK ÜSTADA

Nuruyla bütün gönlümü fetheyleyen Üstad,

Gönlüm seni kudsî heyecanlarla eder yâd,

İlhamıma can geldi beraet haberinle,

Mü'minleri şâd eyleyen ulvî zaferinle.

1713


Sıyrıldı ufuklardan o kasvetli bulutlar,

Göklerde melekler bu büyük bayramı kutlar.

Milyonların imanını kurtardı cihadın,

Par par yanar imanlı gönüllerdeki yadın.

........................................

........................................

Ve devamı yeni yazı Mektubat sahife 496'da

. (39) Hususi mektuplar dosyası-3 sıra no: 5

1714

1780


Ali Ulvi Efendi'nin şiirlerinden başka ayrıca bir iki tebrik mektupları da vardır. Bunların birisi Büyük Tarihçe-i Hayat'ta neşredilmiş, birisi de bizdeki lahikalar dosyasında mevcuttur. Ali Ulvi Efendi'nin şâirlik vasfı galib olduğundan kaydettiğimiz iki şiiriyle iktifa ettik.

2- Pakistan'dan gelen tebrik mektubu:

(Bu mektup ve benzeri bir kaç mektup daha, Pakistan'dan, o sıra Ankara'da münteşir "İslam Mecmuası" sahibi Salih Özcan'a gelmiştir.)

"FA/56


18/12/956

kentral ofic

İslami Zaite telabe: Pakistan

23/setraz Şion, Roat-KARAÇİ

(Pakistan İslâm Talebeleri cem'iyeti reisi Hüseyin Ali Han'ın beyanatının tercümesi)

"Bir habere göre Demokrat Parti Said-i Nurun hizmetlerini i'tiraf etmiştir. Said Nur ve Risale-i Nur hakkında iyi, hakikatlı bir karar vermiştir. Bundan başka Menderes Hükûmeti, Âlem-i İslâmın büyük ve dâhî mütefekkiri olan Hazret-i Üstad Said-i Nursî'nin afakı dolduran ve dinî eseri olan Risale-i Nurun neşri için maârif vekâletine ve Diyanet İşleri Riyaseti'ne emirler vermiştir. Bu haberlerden bizler çok hoşnut olduk.

Bu münasebetle Üstad Said-i Nursi'yi ve dinsizlik ve komünizme karşı mücadele eden Nur talebelerini ve bütün Müslüman kardeşlerimizi tebrik ederiz ve Demokrat Partililere de teşekkür ediyoruz ki; İslâm yolunda çalışan Nura yardım elini uzatmıştır. Lâkin herşeyden önce Allah'a şükrederiz ki; bizleri de davaya hizmet etmek için Nurlara âmâde kılmıştır. Bizler de Pakistan'da İslâm hakkında çalışıyoruz. Dinsizliğe ve İslâmiyetin hakikî düşmanı olan komünizme karşı mücadele ediyoruz ve İslâmiyet için çalışan dindaşlarımıza hürmetlerimizi takdim ederiz.

Pakistan İslâm talebeleri Cemiyeti Başkanı

Hüseyin Ali Han(40)"

1715


İşte ,Afyon mahkemesi böylece çeşitli merhale ve safahatıyla devam edip, gele-gele, nihayet beraetle neticelendi ve Risale-i Nurlar bu tarihten sonra serbestçe matbaalarda tab'edilmeye başlandı. Bu tab' ve neşriyat faslına daha biraz ilerde genişçe yer vereceğimizden Afyon mahkeme faslına burada son veriyoruz.

(40) Emirdağ-2 Müntehap küçük dosya sıra no: 113

1716

1781


ÜSTAD'IN SAİR MAHKEMELERİ

Hazret-i Üstad ile ilgili cereyan etmiş diğer mahkemelerini ve başka hadiselerin mesele ve işlerini ve en mühimi olan neticede nurun alemde serbestlik kazanma keyfiyetini iki fasıl halinde yazmak istiyoruz. Birinci faslı, mahkemelere ve sair hadiselere.. İkinci faslı ise, serbestlik devresi ve keyfiyetine ayıracağız. Fakat bu iki fasıl arası hayli geniştir, dikkat lazımdır.

BİRİNCİ FASIL: Afyon mahkemesi devam ederken; Emirdağ, İstanbul, Samsun ve Isparta savcılıkları da Üstad aleyhinde yeni yeni davalar açmışlardı. Hazret-i Üstad bu davalarda sadece İstanbul'da açılan Gençlik Rehberi mahkemesine gidebildi. Emirdağ'dakinde de ifade verdi. Samsun ve Isparta 'da açılan davalara istinabe yoluyla ifadeler verdi ve müdafaalar yazarak gönderdi.

Bu dört mahkemeler dışında ayrıca 1950 DP iktidarı döneminin ilk başlarında, Hazret-i Üstad'ın bir kaç defa menzili arandı. Ayrıca gelen ziyaretçi misafirler karakollara çağrıldı, takipler yapıldı. Kaymakam aleyhte maksadlı ve garazkârane propagandalar yürüttü vesaire gibi bir çok mesele ve hadiseler...

Hem Afyon mahkemesi devam ederken, açılan mezkûr dört tane büyük mahkemeler dışında, diğer bazı hadiseler de cereyan etti. Bunların içinde en mühimmi: Isparta adliyesinde dört sene müsadere edilen yüz yetmiş adet Zülfikâr ve Asa-yı Musa'ların imha edileceği haberi idi. Aynı günlerde, Ankara'da Mustafa Sungur'dan zabıtaca alınan bazı Nur risaleleri ve Üstad'ın evinde yapılan aramalarda elde ettikleri Arabi İşarat-ül İ'caz vesaireyi de buna dahil etmek teşebbüsü vardı. Bu kitaplardan bazıları hakkında CHP döneminde İçişleri Bakanlığı ve sonra bakanlar kurulunca verilmiş gayr-ı kanunî bir müsadere kararına tabaen imha edilmesi için 1950-1951 arası sinsice ve kesif bir hareket başlatılmıştı. Bu iş ise, mutlaka CHP zihniyetli mihraklar tarafindan körükleniyordu. Gaye ve hedef açıktı; Halkın ve Müslüman dindar milletin iradesiyle iktidara gelen DP'nin hükûmeti, Ezan-ı Muhammedî gibi müsbet ve ferahlatıcı icraatlarını, henüz işin başında iken, ayrı bir cepheden kötületmek, nefret ettirmek ve müslüman halkı, bilhassa Nur talebelerini hükümetten ve DP’lilerden küstürmek vesaire...

Perde altında sistemli şekilde yürütülen o hareket ve niyetlere karşı Hazret-i Üstad ve Nur talebeleri de, müsbet yönde kesif bir faaliyet içine girdiler.

1717

Reis-i Cumhura, Başvekile ve diğer bazı bakanlara yazılan istid'alar ve bazı meb'uslarla yapılan görüşmeler, Diyanet Riyaseti nezdinde yapılan girişimler vesaire...



İşte bu hususta Hazret-i Üstad'ın ve Nur talebelerinin yaptıkları muha

1718


1782

bere ve yazışmalarından bazı örnekler veriyoruz:

1- 21.10.950'de Üstad'ın hizmetkârları, onun emriyle Isparta'ya yazdıkları bir telgraf şöyledir:

"Aziz sıddık kahraman ağabeyimiz!

Evvelâ: Gayetsiz derecede bir ehemmiyetle arzediyoruz ki; büyük mecmualarımızın imhasına sakın sakın meydan verilmiyecektir.

Ne pahasına olursa olsun kurtarılacaktır. Yalnız imha kararı şimdi mi, yoksa eskiden mi verilmiştir?.. Ve sizce bu imha kararı resmen sâbit midir? Bu ciheti olduğu gibi öğrenerek acele ve derhal bildiriniz.

Saniyen: Bu hususta Ankara'da olan kahraman Sungur'a ve devlet bakanına yazılan yazıyı beray-ı ma'lumat takdim ediyoruz. Binler selâm ve hürmetler. Ellerinizden öperiz. Siz de nasıl münasib görürseniz, Ankara'ya müracaat edersiniz.

Emirdağı


Ziya, Zübeyr(41)"

2- Ankara'ya Mustafa Sungur'a gönderilen yazı:

"Aziz ve çok kıymetli kahraman kardeşimiz Sungur!

Evvelâ binler selâm eder, Cenab-ı Hak'tan hizmetinizde hayırlı muvaffakiyetlerinizi dileriz.

Saniyen: Çok ehemmiyetli ve mahrem bir işi haber veriyoruz. Haber aldığımıza göre Isparta adliyesinde zaptedilen yüzyetmiş cild Asa-yı Musa ve Zülfikâr mecmuaları ki, o mecmuaları şimdiki Adliye Bakanı(42) beraetini, iadesini tasdik edip, daha evvelce Denizli'de de Üstad'ımıza geri verilen kitaplardır. Bunların imhası için karar verilmiş. Zemin ve semavatı hiddete getirecek ve mevcudatı ağlatacak bu müthiş kararın, Demokratlar aleyhinde CHP'sinin müfrit adamları tarafından tertib edilen bir plân olduğunda kat'iyyen şüphemiz yoktur. Zira Nur talebelerinin, Demokratları muhafaza ettiğini ve Demokratların kuvvetli bir istinadgâhı olduğunu müfrit şeytanlar anlamışlar. Nur talebelerini de Demokratlardan nefret ettirip hükümeti yıkmaya çalışıyorlar. Bu plânın akim kalması ve mecmualarımızın


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin