Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə74/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   112

diyorlar. Bu işe ne dersiniz?”

Bende onlara dedimki: Üstad Bediüzzaman Mehdiden büyüktür. Ona

peygamber demeyin ne deseniz layıktır.”

Bende (A.Kadir Badıllı) Hocamızdan bir gün Risale-i nur hakkında şöyle

duymuştum: “Evladım, Risale-i Nur Kuranın hakiki manasıdır. Bu asırda,

adeta Kuran türkçe nazil oluyor.”

“Ben akşam Üstadın Zülfikar eserinden okumuştum, bir ayete verdiği mana

karşısında fevkalade te’sir altında kaldım. Sonra yattım, Üstad hz.lerini

rü’yamda gördüm. Baktımki senin amcan Badıllı Said Beyle beraber atlara

binmiş oldukları halde bizim evin avlusuna girdiler. Ben onlara kahve

ikram etmenin telaşı içerisinde iken uyandım.

Evladım, Üstad Bediüzzaman ateş gibi bir âlimdir. Onun Kur’ana verdiği

manalar harikadır, emsalsizdir.”

1863

1865


1864

1866


SİYASET RİCALİ BAKAN VE MEB'USLARDAN GELEN

ALÂKALAR


Siyasilerden ciddî şekilde zuhur eden alâka ve samimiyet, sadece

Demokratlara münhasır değildir. DP'li, MP'li, HP'li hatta CHP'li

kimselerden de görülmüş ve bazı meb'us ve diğer partilere mensub ünlü

eşhastan bazıları da, şahsî dindarlıkları hasebiyle, Üstad Bediüzzaman'la

görüşüp dersini dinliyenler de vardır.(10) Lakin CHP'nin asıl idareci

kadrosu, mağlûbiyetlerinin temelinde Üstad

Bediüzzaman'ı bildikleri için, ona düşman idiler. Seçim hadisesinden sonra,

daha da çok düşman kesildiler. Ayrıca bu partinin içinde gizlice rol oynıyan

farmason komitesi de, dinsizlik ve farmasonluklarından zaten Üstad'a ebedî

hasım idiler. Halbuki Hazret-i Üstad'ın DP'ye biraz teveccüh etmesi, onun

teşekkülünden sonra, yani iktidar başına geldikten sonra; ve demokrasi ve

hürriyet yolunda attıkları adımlarından ve ferahlatıcı bazı icraatlarından

dolayı olmuştu. Yoksa Hazret-i Üstad bu partinin ne teşekkülünde, hatta

ne de ilk seçimi olan 1950 seçiminde kat'iyetle ne temas etmiş, ne de

teveccüh etmiştir. Üstad'ın açıkça şahsen teveccühleri yalnız bir seçimde

olmuş, o da 1957'deki seçiminde, DP'lilerin çok zayıf düştükleri bir

hengâmında idi. Bu mevzuu ayrıca sırasında tahlil edeceğimizden burada

bu işaretle kâfi görüldü.

Evet, Hz. Üstada karşı siyasî şahsiyetlerden ilk başta alâka duyan 1950 den

önceki CHP genel sekreteri Hilmi Uran'dır. 1950'den sonraki yıllarda da

bazı CHP'li milletvekilleri gelmiş, Üstad'la görüşmüşlerdi.

Hazret-i Üstad'da CHP'nin yirmisekiz senelik iktidarlarında ona ettikleri

zulüm ve dine ihanet ve sairelerinden, sadece bu partinin yüzde beşine suç

veriyor, geri kalanlarını affediyordu. DP'lilerin de bundan ibret almalarını

ve onlar gibi davranmamaları için ikaz ediyordu:

DP iktidarı döneminde ise 1950'de Ezan-ı Muhammedînin ilânı gibi müsbet

bazı icraatları vesilesiyle Hazret-i Üstad ve Nur talebeleri onları hem

tebrik, hem de o güne kadar kendisinin ve Nur talebelerinin maruz

kaldıkları zulümleri şikâyet tarzında, yeni iktidarın üst mercilerine

yazdıkları bazı müracaatları vesilesiyle bazı tanışmalar ve konuşmalar

neticesinde, DP'lilerden başta Başbakan Adnan Menderes,

Tevfik İleri, Gazi Yiğit, Halil Özyörük, Lütfü Karaosmanoğlu, Ömer

Bilen, Fehmi Çobanoğlu, Celal Yardımcı Ekrem Ocaklı, Hasan Fehmî

Ustaoğlu, Tahsin Tola ve Giyaseddin Emre gibi mahdut bazı bakan ve

1865

meb'us zatlar, şahsî dindarlık hisleriyle Risale-i Nur ve Üstad



Bediüzzamanla ilgilenmeye başlamışlardı. Adnan Menderes ile isimlerini

saydığımız şahıslardan üç dört kişi müstesna, diğerleri gelip bizzat Hazret-i

Üstad'ı ziyaret edip görüşmüşlerdir.

(10) Son Şahitler-1 S: 413 ve Aydınlar Konuşuyor S: 50

1866

1867


DP'lilerden böyle samimî hamiyetkâr ve dindar kimseler olduğu gibi;

içlerinde kalbsiz, mason tipi, din muarızı, hatta gizlice CHP zihniyetli

kimseler de çoktu. Bu yüzden DP iktidarı süresince, Menderes'in ve yakın

bazı bakan arkadaşlarının iyi niyet ve hizmet arzularının hilâfına ve rağmına

olarak ve malûmatları dışında, zaman zaman Hazret-i Üstad'a rahatsızlık

verilmiş ve incitilmişti. Yine şapkadan dolayı karakollara çağrılmış, hatta o

yüzden mahkemelere verilmiş, rahatsız edilmiştir. Nitekim bazı nümûneler

üst tarafta kaydedildi.

İsimlerini kaydettiğimiz DP'lilerden bir kısmının ve bu arada başta Adnan

Menderes'in Hazret-i Üstad'la ve Risale-i Nur hizmetiyle ilk alâka duymaya

başladıkları tarih ve alâka şeklini gösteren bazı belgeler şöyledir:

Menderes'in ilk olarak alâkadar olmaya başlamasına sebeb; 7 Şubat 1951

tarihinde Afyon'da çıkmakta olan "Kocatepe" adlı bir gazetenin sinsî ve

maksatlı ve iftirakâr yazılarının ona da şikâyet edilmesi üzerine,

Menderes'in o günden itibaren Üstad'la alâkadar olmaya başladığını

gösteren Üstadın 22/2/1951 tarihli şu mektubudur:

Aziz Siddık kardeşlerim!

Evvelâ hadsiz şükür olsun ki, şimdi Ankara içinde küçük bir medrese-i

Nuriye ma'nasında, küçük Saidler ve nurun fedakârları her gece birisi bir

mecmuayı okur, ötekiler ders alır gibi dinliyorlar. Bazı vakit konferans

zamanında bazı mühim adamlar da iştirâk ediyorlar.

Bu defa Afyon gazetecisinin iftirası münasebetiyle Başvekile ve Dahiliye

Vekâletine Nur talebeleri bazı meb'uslar söylemiş. Adnan Menderes ile

Dahiliye Vekili pek dostane mukabele edip, haber göndermişler ki:Hiç

merak etmesin ve me'yus olmasın.. ve Afyon’daki gazeteci de: Ben

Emirdağ'ına geleceğim ve Üstad'a iki dileğim var, bunları rica edeceğim ve

özür dileyeceğim" demiş.. Ve bizim aleyhimizde neşredilen o gazetelerden

talebelerim yüzaltmış adedini alarak imha etmişler. Daha fazla yazacaktım,

rahatsızlığım dolayısıyla yazamadım. Vakit de dar olduğundan kısa

kesiyorum. Umumunuza selâm.

Said-i Nursi(11)"

Elbaki Hüvelbaki

1867

Hazret-i Üstad'ın 22.2.951'de yazılmış olan(12) üstteki mektubunda verdiği



haber göstermektedir ki; merhum Menderes ancak 1951 başlarından

(11) Emirdağ- 2 S: 61

(12) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 43

1868


1868

itibaren Üstad Bediüzzaman'la ve hakikatlı Nurlu davasıyla perdeler

gerisinde ilgilenmeye başlamıştır. Bu tarihten önce kesinlikle ne

Menderes'in ismi Üstadça anılmış, ne de o Üstad'ı tanımış ve ilgilenmiştir.

Merhum Menderes; Tahsin Tola gibi bazı meb'usların anlattıklarına ve

yaptığı veya yapmak istediği bazı iyi icraatlarına nazaran; şahsen dine, din

adamlarına hürmeti olan, Allah'ın Velî kullarının maneviyatlarına inanan bir

insan imiş. Şahsî kusurları, za'afiyetleri olmakla birlikte, milletine karşı

şefkatli, hakikî demokrasiye taraftar, hamiyetkâr bir şahsiyet idi. Allah

rahmet eylesin,âmin...

Evet,Menderes'in Üstad Bediüzzaman'a karşı duyduğu alâkaları mezkûr

hislerden başka bir şeyden değ'ildi. Üstad'ı memnun etmek, manevî destek

ve dualarını almak arzusunu taşımaktaydı. Onun için idi ki; zaman zaman

hükûmet olarak sıkıntıya düştükleri zaman, Hazret-i Üstad'a bazı meb'uslar

vasıtasıyla selâm gönderir, dua taleb ettiğini bildirirdi. Nitekim bir

defasında şöyle haber göndermişti: "Hoca Efendi'ye selâm ve hürmetlerimi

söyleyin. Biraz daha sabretmesini istediğini ve zulümlerin yavaş yavaş ref’

edileceğini, her şeyin düzeleceğini" bildirmişti.

Lâkin maalesef merhum Menderes her dediğine veya arzu ettiğine

muvaffak olamıyordu. Zulümlü evhamlar Üstad'ın vefatına kadar bitmediği

gibi, bir çok şeyler de düzelememiş, hatta kötüye gitmişti. Bu kabilden

olarak DP'nin son yıllarında; İnönü'nün sırtını bazı ordu mensublarına

dayayarak saldırıya geçmesine karşı çok ziyade za'afa düştüklerini, hatta

CHP'yi memnun etmek veya ona hakk-ı sükût vermek için bir çok mühim

mevzuları ihmal ettiklerini, hatta feda ettiklerini de müşahede ettik.

Ancak bütün bunlara rağmen, Hazret-i Üstad Menderes'ten tamamen yüz

çevirmiyor, yaptığı iyiliklerini unutmuyor ve hep alâkadar olduğunu izhar

ediyordu. Hatta ben 1959 Kasımında askere giderken, Hazret-i Üstada

uğradığımda" bir gece orada kaldım. Sabah dersinden sonra, bir

münasebetle buyurmuşlardı ki: "Kardeşlerim size hususî olarak

söylüyorum, ben Adnan Menderes'le çok alâkadarım. Hasta olmasaydım,

Ankara'ya yanına giderdim..."

Nitekim Hazret-i Üstad 1960'dan az evvelki seyahatlerinde bu niyet ve

gayelerle Ankara'ya gitti, görüşmek istedi..ve DP'yi helâket uçurumunun

başından çevirip kurtaracak bazı ikazlarda bulunmak istedi ise de; maalesef

mümkün olmadı.

1869

Evet; filhakika DP içinde mahdut bir kaç bakan ve meb'uslardan samimi



dost olanları vardı. Bu dostlar vasıtasıyla, 1949 CHP iktidarında bakanlar

kurulunun kararıyla bazı Nur mecmuaları hakkındaki müsadere ve

toplatma kararını geçersiz saymışlar ve o Nur mecmualarını imhadan

kurtar


1870

1869


mışlardı. Ayrıca Isparta ve Afyon'da müsadere edilen Nur mecmualarını,

önceki mahkemelerin kaziye-i muhkeme kararlarına dayanarak iade

edilmesinde büyük rol oynamışlardı.

DP'nin içinde, samimi olan bazı hamiyetkârların bu gibi müsbet icraata

vesilelikleri cihetiyle ve o alâkaları dolayısıyla Hazret-i Üstad DP ye

bilhassa ilk iktidarları zamanında- daha biraz dostane bakmış, onu ehven-i

şer saymış ve samimi bazı nasihat ve ikazlarda bulunmuştu.

BİR MESELE'NİN HAKİKATI VE BİR TAHLİL

Adnan Menderes, Bediüzzaman'la görüştü mü?

Bu meselenin tahlilinde üç mevzu' vardır. Bunlardan birincisi: Sol basının o

sıra, yani Menderes'in Bediüzzaman'la görüştüğünü yazdıkları 1958

senesinde ve sonrasında abarttıkları yalan ve iftiralarının aslı ve hakikatı ne

olduğu..

İkincisi: Üstad Bediüzzaman kendi arabasını Menderes'i karşılamaya

gönderdi diye olan mevzu..

Üçüncüsüde:Emirdağ'da Menderes'le uzaktan işaretle merhabalaşmalarıdır.

Birinci Mevzu: Gazeteler, bilhassa sol basın -Gerek 1957'de Milli Eğitim

Bakanı Tevfik İleri ile Celal Yardımcı'nın Isparta'dan geçerlerken Üstad'la

görüşme talebleri üzerine, Isparta ile Eğridir veya diğer rivayette Isparta ile

Burdur arasında yol kenarında tenha bir yerde görüşmeleri hadisesinde

olsun, gerekse Adnan Menderes'in 19 Ekim 1958'de Emirdağ'a geldiği

zaman, uzaktan işaret yoluyla Üstad Bediüzzaman'la bir iki defa elle

selâmlaşma hadisesinde olsun- hadiseleri büyütüp abartarak mübalâğa ve

yalanlarla neşretmişlerdi. Hatta bu basit ve gayet normal bir vatandaş

muamelesi olarak beşerî bir münasebetten ibaret olan mezkûr görüşme ve

selâmlaşma hadisesini, bilâhare bazı yazarlar yalan ve mübalağalarla kitap

haline bile getirdiler veya bazı kitaplarına yalanlı şekilde geçirdiler. Amma

gerçeğini değil, yalan ve iftiralarla büyüterek yazdılar.

Ezcümle bunlardan birisi NİMET ARZIK adında bir yazar, Menderesin

idamından epey zaman sonra; "Menderes'i İpe Götürenler" adlı kitabında

şunları yazdı:(13)

"1- İzmir dolaylarında Celal Bayar'la Said-i Nursi'nin buluştukları.

1871

2-Sözde kendisinin de bulunduğu bir yolculukta: "Menderes'in Isparta



dolaylarında bir köyde -galiba Emirdağ'da- karşılaşıp buluştukları..

(13) Menderes'i İpe Götürenler- Nimet Arzık S: 127

1872

1870


3- Menderes'in Emirdağ'da Said-i Nursi'yi takdis eder gibi selâmladığını; ve

o sıra Emirdağ minarelerine yeşil bayrakların çekildiğini.. vesaireyi

kitabında yazdı.

Ama işin hakikatı ise: Nimet Arzık'ın kitabında yazılı üç meseleli

mevzulardan birincisi kesinlikle aslı faslı olmıyan bir yalandır. Çünki

Bediüzzaman Hazretleri bütün ömründe sadece bir defa, o da 1911'de,

Şam'dan İstanbul'a vapurla gelirken, İzmir'e uğrıyarak geçmesinden başka,

hiç bir zaman ne İzmir'e gitmiş, ne de orada Celâl Bayar'la bir karşılaşması

olmuştur.

Bediüzzaman Celal Bayar'la ömründe bir kere karşılaşmış, o da 1922-23

yıllarında Ankara'da bulunduğu sıralarda olmuştu. Bu kitabın ilgili yerinde

bu mesele tafsilâtıyla yazılıdır.

İkinci hadise ve mesele ise: "Isparta dolaylarında bir köyde -Galiba

Emirdağ'da-" diye yazan bu kadın, anlaşılıyor ki; Türkiye'nin haritasını dahi

bilmekten acizdir. Zira Emirdağ İlçesi, Isparta dolayında bir köy değil,

Eskişehir dolayında ve Afyon vilayetinin büyükçe bir kazasıdır. Hem

Isparta dolaylarında Üstad Bediüzzaman'la görüşen Adnan Menderes değil,

1957'de Milli Eğitim Bakanı olan Celâl Yardımcı ile Tevfik İleri'dir.

Üçüncü mesele ve hadise ki: "Menderes'in Bediüzzaman'ı takdis eder gibi

selâmladığı" yalanıdır. Çünki takdis, bir kere ancak Hıristiyanlarda olur.

Evet, hadisenin aslı vardır. Lâkin yazarın kasdî olarak abarttığı tarzda

değildir. Çünki uzaktan normal bir selâmlaşmada, hâşâ ne bir takdis

mevzuubahistir, ne de bu kadının yazdığı şekilde Emirdağ minarelerine

yeşil bayrakların çekilişi vardır.

Hadisenin aslını ve hakikatını Bediüzzaman'ın hizmetkârı ve aynı zamanda

o sıra hususi şoförü olan Hüsnü Bayramoğlu aynen şöyle anlatmaktadır:

"Menderes'in 1958'den önceki Emirdağ'a uğraması sırasında da; Üstad

namına satın alınmış bir jip vardı. Bu jipi Emirdağlı Mahmut Çalışkan

çalıştırıyor ve onun üzerinde kayıtlı idi. Üstad Hazretleri bazen teneffüs

için gezmeye çıktığı zaman, benzin parasını vermek şartıyla, öncelikle jip

Üstad'ın emrinde olurdu. Amma sair boş zamanlarında ise, araba

piyasasında durur, müşteri işinde çalıştırılırdı.

1873

Menderes, Emirdağ'a geldiği zaman, kaymakam ücret mukabilinde bu jipi



de kiralamış ve Menderes'i karşılamaya götürmüştü. Ancak Üstad'ımız bu

meseleyi duydu, bir şey demedi.

Hadise böyle iken, bazıları "Üstad kendi arabasını Menderes'i karşıla

1874


1871

maya gönderdi" şeklinde yaymaya başladılar."

Hüsnü Bayramoğlu, Hazret-i Üstad'ın Menderes'le selâmlaşma hadisesini

de şöyle anlatıyor:

"... o tarihte, (Yani 19 Ekim 1958 yazında) Üstad'ın şöförlüğünü ara sıra

ben de yapıyordum. Menderes'in Emirdağ'a geleceğini haliyle Üstad'ımız da

duymuştu. Fakat öğle saatlerinde geleceği bildirilmişti. O günü Üstad'ımız

saat dokuz on sıralarında: "Biz de o tarafa gidelim. Tenha bir yerde

otururuz. Eğer Menderes bize rast gelirse, belki görüşebiliriz." dedi. O

tarafa gittik. Tenha bir yerde, yol kenarında bir müddet oturduk.

Menderes'in Emirdağ'a gelmesi te'hire uğramış, bildirilen saatlerde

gelememişti.

Üstad: "Dönelim eve..." dedi. Emirdağ'a döndük. O günü Menderes ancak

akşaın ile yatsı arasında Emirdağ'a ulaşabilmişti. Haliyle halk toplanmış

bekliyordu. Hükûmet konağı meydanında kısa bir konuşma yaptı. Tam da

Üstad'ın evinin altında bulunuyordu. Üstad'ımız pencereye çıktı, oturdu.

Tam o sırada bir milletvekili Menderes'e: "İşte Hoca Efendi karşıda!." diye

göstermişti. Merhum Menderes de, gerçekten eliyle iki üç defa Üstad'a

selâm işaretini verdi. Üstad da eliyle karşılık vermişti. Ben tam

Üstad'ımızın yanında idim. Hadise bundan ibarettir."

EMİRDAĞLI MERHUM HAMZE EMEK İSE DERKİ:

“Menderes Emirdağa geldiğinde yanında ben, (*) birde Millet vekili adayı

Orhan Bey vardı. Tam Üstadın evinin yanına geldiğimizde, Ben Orhan

Beyi, oda Menderesi ikâz ederek Üstadın pencerede beklediğini gösterdi.

Menderes Üstada, oda Menderese elleri ile selam işareti verdiler.

(Son Şahidler-4, sh. 261)

TEVFİK İLERİ İLE CELÂL YARDIMCI'NIN BEDİÜZZAMAN İLE

GÖRÜŞMELERİ

Bu görüşme gerçektir ve şöyle olmuştur: O sıra, Milli Eğitim Bakanı

"(Ağrı Milletvekili) Celâl Yardımcı ile; eski Milli Eğitim Bakanı ve o sıra

Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı (Samsun Milletvekili) Tevfik İleri

1957 baharında, Antalya'dan Burdur'a geçerlerken; (Başka bir rivayette

Ankara'ya geçerlerken) Isparta'ya uğramışlar. Buraya gelmişlerken, şahsî

dindarlıkları ve din âlimlerine karşı hürmetkârlıkları hisleriyle

Bediüzzaman'la da görüşmek istemişlerdir.Bu arzularını Isparta

milletvekillerine açıklamışlardı. Haber Hazret-i Üstad'a da gelmiş, o da bu

1875

görüşmenin Isparta içinde uygun olmıyacağını söylemiş, geçip gidecekleri



zaman yol kenarında tenha bir yerde bir kaç dakikalığına

görüşebileceklerini bildirmişti.

(*)Çünki o sıra HAMZA EMEK D.P Emirdağ Teşkilatındadır. A.B.

1876


1872

Daha sonra Üstad Hazretleri kendi arabasıyla, yanında da hizmetkâr

talebeleri olduğu halde, Isparta -Eğridir veya Isparta- Burdur yolu

kenarında tenha bir mahalde arabası içinde oturmuş, kitap tashihini

yapmakla meşgul

olmaya başlamıştı. Bir müddet sonra, otomobille gelen Tevfik İleri ve Celâl

Yardımcı'nın arabaları da, Üstad'ın arabasının durduğu yere gelmiş,

durmuştu. Böylece ayak üstü bir kaç dakika görüşüp gitmişlerdi.

Tabii her iki Bakan da, Hazret-i Üstad'ın ellerini öpmek ve duasını almak

istemişlerdi. Elbette, asırların ender yetiştirdiği büyük bir İslâm dahisi,

âlimi ve velîsinin elini öpüp ziyaret etmek ve duasını almak; Müslümanım

diyen herkes için gayet makul, gayet fıtrî ve gayet normal bir şey olduğu

için, bu ziyaret olmuş. Arıca, Demokrat Partili bu her iki Bakanın da şahsî

ve sülâlevî dindarlık ve din âlimlerine karşı hürmetkârlıkları da bu ziyarete

sebeb ve âmil olmuştur. İşte bu hadise dahi bu kadardır.

Eski Milli Eğitim Bakanı Celâl Yardımcı, bilâhare bu mevzuda hatıralarını

atırken, hadiseyi -hatırında kaldığı kadarıyla- şöyle anlatmıştır:

"...1958'de Milli Eğitim Bakanı olduğum sıralarda, Antalya'dan avdet

ederek, Burdur'a geçtiğimiz zaman, yol kavşağında, bazı gençler karşımıza

çıkarak görüşmek istediklerini, Said-i Nursi'nin de orada bulunup bizi

görmek istediğ'ini ifade ettiler. Bu vatanın bir evlâdı olarak, hiç kimseyi

çiğneyip geçemezdik. Tevfik İleri de benimle beraberdi. Arabadan indik,

Said-i Nursi ve öbür gençler yanımıza geldiler. Hasb-i halde bulunduk.

Kendisi: "Haksız olarak bazı kimselerin Risale-i Nur yayınları hakkında

kendisini tazyik ettiklerini, rahatsız ettiklerini" şikâyet yoluyla bize

bildirdiler. Dinledik, şikâyetini ilgili bakanlıklara, İçişleri Bakanlığına

ileteceğimizi söyledik. Milli Eğitim Bakanlığı cephesinde de gereğini

yapacağımızı ifade ettik ve vedalaşarak aralarından ayrıldık.

İki gün sonra, CHP cenahında ve yayın organlarında şu propagandaya

esefle şahid olduk: "DP'nin iki Bakanı, Celâl Yardımcı ile Tevfik İleri Said

i Nursi'yi özel olarak ziyarete gittiler. Elini öptüler. Hayır duasını aldılar.

DP'ye yaptığı yardımlarından dolayı teşekkür ettiler ve bu yoldaki

faaliyetlerine devam etmesini rica ve istirham ettiler.(14)"

Bediüzzaman Hazretlerinin on iki senelik sâdık hizmetkârı ve talebesi

merhum Zübeyr Gündüzalp ise, bu görüşme hadisesini şöyle anlatmıştır(15)”

1877


"... DP iktidarı Milli Eğitim Bakanlarından Tevfik İleri ve Celâl Yardımcı,

Isparta'dan Ankara'ya giderken; Üstadımız Bediüzzaman Said-i Nursi

(14) Aydınlar Konuşuyor S: 50

(15) Zübeyr ağabey sadece mülâkat ve görüşme kısmını anlatmıştır.

1878

1873


de kendi arabasıyla Eğridir yoluna çıktı. Bir talebesini de yüksekçe bir

yere bırakarak, geldiklerini haber versin diye..Üstad arabanın içinde oturup

bekliyordu. Nihayet Tevfik İleri ve Celâl Yardımcı'nın arabasının sür'atle

yaklaşmakta olduğu görüldü. Arabaları Üstad'ın arabasının tam yanında

durdu. Onlar arabadan inmek isterken, Hazret-i Üstad bir anda yay gibi

arabasından fırlayarak, Tevfik İleri'nin arabadan inmesine fırsat vermedi.

Arabasının penceresinden elini Tevfik İleri'nin omuzuna koyarak bastırdı.

Tevfik İleri ve arkadaşları her ne kadar arabadan inmek ve Üstad'ın ellerini

öpmek istedilerse de, Üstad zamanın nezaketini göz önünde bulundurarak,

arabadan inmelerine mani' oldu. Bu esnada arabanın arka koltuğunda

oturan hanımları, arka kapılarını açarak dışarı çıktılar ve Üstad'ın

ellerini öpmek istediler. Asrî kıyafetli olan bu hanımları Hazret-i Üstad

reddetmedi, dirseklerini uzatarak öpmelerini söyledi. Diğer bir rivayette

ellerine cübbesini sararak öptürdü. Bakanlarla da bir kaç dakikalık görüşüp

konuştular.(16)"

İşte, gerek Menderes'in Üstad'la selâmlaşması, gerekse Tevfik İleri ve

Celâl Yardımcı'nın görüşme hadisesi ve hikâyesi ve aslı özetle bundan

ibarettir.

Evet, gerçekten Demokratların içinde bazı zatların, şahsen samimî olarak

Hazret-i Üstad'la alâkadarlıkları olmuştu. Bu alâkalardan meselâ

21.11.1951'de DP'lilerin Hazret-i Üstad'a Diyanet Riyaseti içinde büyük bir

vazife vermek istemelerine karşılık, Hazret-i, Üstad'ın yazdığı şu mektubu

bunun bir nümûnesidir:

Aziz sıddık, vefadar, fedakâr kardeşlerim!



Evvelâ: Bütün ruh-u canımla fevkalâde nuranî hizmet-i imaniyenizi tebrik

ederim.


Saniyen: Ankara'da dindar ahrarların kongresinde, beni Diyanet Riyaseti

dairesinde bir vazife ile tavzif etmeyi hararetle istemelerine ve Medreset-üz

Zehra'nın Nur talebelerini bu meselede bana kabul ettirmekte vasıta

yapmalarına karşı derim: O toplanmada bu teklifi yapan meb'uslara ve

dindar arkadaşlarına çok teşekkür ve çok selâm ve muvaffakiyetlerine çok

dua ederim.

1879

Fakat ben ziyade za'fiyet ve şiddetli hasta ve ihtiyar ve kabir kapısında ve



perişan olduğumdan, o kudsî vazifeyi yapmaya iktidarım olmamasından,

benim yerimde Risale-i Nurun şahs-ı manevisi ve benim be

(16) Bilinmeyen Taraflarıyla Said-i Nursi 6. Baskı S: 392

1880


1874

delime Nur şâkirtlerinin hâs ve halis ve İslâmiyetin hakikî fedakârlarının

şahsiyet-i maneviyesi o kudsî vazifeyi şimdiye kadar gayr-ı resmî perde

altında yaptıkları gibi, inşaallah resmi bir surette dahi yapabilecekler.

Onlara havale ederiz.

Elbaki Hüvelbaki

Duanıza muhtaç kardaşınız

Said-i Nursi

Haşiye: Sungur'u Ankara'ya Temyizdeki işimiz için, Hıfzı'nın mahdumu

Hüsnü'yü de, Zübeyr ve Abdullah'a yardım için Urfa'ya gönderdik.(17)"

Üstad'dan gelen bu haber gibi, üstte de isimlerini verdiğlmiz bazı DP

meb'uslarından en başta Tahsin Tola, Gazi Yiğit, Gıyaseddin Emre, Ekrem

Ocaklı gibi zatların, bir çok defa Hazret-i Üstad'la görüşmeleri olduğu gibi;

DP içişleri bakanlarından Halil Özyörük Devlet Bakanı Fevzi Lütfi

Karaosmanoğlu ve ileri kademedeki birkaç zatlar da Üstad'a karşı yakın

ilgi ve dostluk gösteriyorlardı.

Hazret-i Üstad da, DP'nin içinde bulunan bu samimi hamiyetkâr zatların

hatırı için ve demokrasi ve hürriyet yolunda attıkları müsbet adımlarından

dolayı, onlara müteveccih olmuş, alâkadarlık göstermişti. CHP'nin şerli

şeytanetlerinden köklü bir şekilde muhafaza olunmaları için, daha ileri

adımlar atarak kuvvetlenmeleri hususunda lâzım gelen esasları ve her

zaman geçerli bazı tedbirleri; ve yapacakları hareket usullerini zaman

zaman bildirmiş, ikaz ve irşadlarda bulunmuştur. Lâkin DP'nin içindeki bu

dindar hamiyetkâr zatların bulunmasına karşılık, aynı partinin içinde bazı


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin