diyorlar. Bu işe ne dersiniz?”
Bende onlara dedimki: Üstad Bediüzzaman Mehdiden büyüktür. Ona
peygamber demeyin ne deseniz layıktır.”
Bende (A.Kadir Badıllı) Hocamızdan bir gün Risale-i nur hakkında şöyle
duymuştum: “Evladım, Risale-i Nur Kuranın hakiki manasıdır. Bu asırda,
adeta Kuran türkçe nazil oluyor.”
“Ben akşam Üstadın Zülfikar eserinden okumuştum, bir ayete verdiği mana
karşısında fevkalade te’sir altında kaldım. Sonra yattım, Üstad hz.lerini
rü’yamda gördüm. Baktımki senin amcan Badıllı Said Beyle beraber atlara
binmiş oldukları halde bizim evin avlusuna girdiler. Ben onlara kahve
ikram etmenin telaşı içerisinde iken uyandım.
Evladım, Üstad Bediüzzaman ateş gibi bir âlimdir. Onun Kur’ana verdiği
manalar harikadır, emsalsizdir.”
1863
1865
1864
1866
SİYASET RİCALİ BAKAN VE MEB'USLARDAN GELEN
ALÂKALAR
Siyasilerden ciddî şekilde zuhur eden alâka ve samimiyet, sadece
Demokratlara münhasır değildir. DP'li, MP'li, HP'li hatta CHP'li
kimselerden de görülmüş ve bazı meb'us ve diğer partilere mensub ünlü
eşhastan bazıları da, şahsî dindarlıkları hasebiyle, Üstad Bediüzzaman'la
görüşüp dersini dinliyenler de vardır.(10) Lakin CHP'nin asıl idareci
kadrosu, mağlûbiyetlerinin temelinde Üstad
Bediüzzaman'ı bildikleri için, ona düşman idiler. Seçim hadisesinden sonra,
daha da çok düşman kesildiler. Ayrıca bu partinin içinde gizlice rol oynıyan
farmason komitesi de, dinsizlik ve farmasonluklarından zaten Üstad'a ebedî
hasım idiler. Halbuki Hazret-i Üstad'ın DP'ye biraz teveccüh etmesi, onun
teşekkülünden sonra, yani iktidar başına geldikten sonra; ve demokrasi ve
hürriyet yolunda attıkları adımlarından ve ferahlatıcı bazı icraatlarından
dolayı olmuştu. Yoksa Hazret-i Üstad bu partinin ne teşekkülünde, hatta
ne de ilk seçimi olan 1950 seçiminde kat'iyetle ne temas etmiş, ne de
teveccüh etmiştir. Üstad'ın açıkça şahsen teveccühleri yalnız bir seçimde
olmuş, o da 1957'deki seçiminde, DP'lilerin çok zayıf düştükleri bir
hengâmında idi. Bu mevzuu ayrıca sırasında tahlil edeceğimizden burada
bu işaretle kâfi görüldü.
Evet, Hz. Üstada karşı siyasî şahsiyetlerden ilk başta alâka duyan 1950 den
önceki CHP genel sekreteri Hilmi Uran'dır. 1950'den sonraki yıllarda da
bazı CHP'li milletvekilleri gelmiş, Üstad'la görüşmüşlerdi.
Hazret-i Üstad'da CHP'nin yirmisekiz senelik iktidarlarında ona ettikleri
zulüm ve dine ihanet ve sairelerinden, sadece bu partinin yüzde beşine suç
veriyor, geri kalanlarını affediyordu. DP'lilerin de bundan ibret almalarını
ve onlar gibi davranmamaları için ikaz ediyordu:
DP iktidarı döneminde ise 1950'de Ezan-ı Muhammedînin ilânı gibi müsbet
bazı icraatları vesilesiyle Hazret-i Üstad ve Nur talebeleri onları hem
tebrik, hem de o güne kadar kendisinin ve Nur talebelerinin maruz
kaldıkları zulümleri şikâyet tarzında, yeni iktidarın üst mercilerine
yazdıkları bazı müracaatları vesilesiyle bazı tanışmalar ve konuşmalar
neticesinde, DP'lilerden başta Başbakan Adnan Menderes,
Tevfik İleri, Gazi Yiğit, Halil Özyörük, Lütfü Karaosmanoğlu, Ömer
Bilen, Fehmi Çobanoğlu, Celal Yardımcı Ekrem Ocaklı, Hasan Fehmî
Ustaoğlu, Tahsin Tola ve Giyaseddin Emre gibi mahdut bazı bakan ve
1865
meb'us zatlar, şahsî dindarlık hisleriyle Risale-i Nur ve Üstad
Bediüzzamanla ilgilenmeye başlamışlardı. Adnan Menderes ile isimlerini
saydığımız şahıslardan üç dört kişi müstesna, diğerleri gelip bizzat Hazret-i
Üstad'ı ziyaret edip görüşmüşlerdir.
(10) Son Şahitler-1 S: 413 ve Aydınlar Konuşuyor S: 50
1866
1867
DP'lilerden böyle samimî hamiyetkâr ve dindar kimseler olduğu gibi;
içlerinde kalbsiz, mason tipi, din muarızı, hatta gizlice CHP zihniyetli
kimseler de çoktu. Bu yüzden DP iktidarı süresince, Menderes'in ve yakın
bazı bakan arkadaşlarının iyi niyet ve hizmet arzularının hilâfına ve rağmına
olarak ve malûmatları dışında, zaman zaman Hazret-i Üstad'a rahatsızlık
verilmiş ve incitilmişti. Yine şapkadan dolayı karakollara çağrılmış, hatta o
yüzden mahkemelere verilmiş, rahatsız edilmiştir. Nitekim bazı nümûneler
üst tarafta kaydedildi.
İsimlerini kaydettiğimiz DP'lilerden bir kısmının ve bu arada başta Adnan
Menderes'in Hazret-i Üstad'la ve Risale-i Nur hizmetiyle ilk alâka duymaya
başladıkları tarih ve alâka şeklini gösteren bazı belgeler şöyledir:
Menderes'in ilk olarak alâkadar olmaya başlamasına sebeb; 7 Şubat 1951
tarihinde Afyon'da çıkmakta olan "Kocatepe" adlı bir gazetenin sinsî ve
maksatlı ve iftirakâr yazılarının ona da şikâyet edilmesi üzerine,
Menderes'in o günden itibaren Üstad'la alâkadar olmaya başladığını
gösteren Üstadın 22/2/1951 tarihli şu mektubudur:
Aziz Siddık kardeşlerim!
Evvelâ hadsiz şükür olsun ki, şimdi Ankara içinde küçük bir medrese-i
Nuriye ma'nasında, küçük Saidler ve nurun fedakârları her gece birisi bir
mecmuayı okur, ötekiler ders alır gibi dinliyorlar. Bazı vakit konferans
zamanında bazı mühim adamlar da iştirâk ediyorlar.
Bu defa Afyon gazetecisinin iftirası münasebetiyle Başvekile ve Dahiliye
Vekâletine Nur talebeleri bazı meb'uslar söylemiş. Adnan Menderes ile
Dahiliye Vekili pek dostane mukabele edip, haber göndermişler ki:Hiç
merak etmesin ve me'yus olmasın.. ve Afyon’daki gazeteci de: Ben
Emirdağ'ına geleceğim ve Üstad'a iki dileğim var, bunları rica edeceğim ve
özür dileyeceğim" demiş.. Ve bizim aleyhimizde neşredilen o gazetelerden
talebelerim yüzaltmış adedini alarak imha etmişler. Daha fazla yazacaktım,
rahatsızlığım dolayısıyla yazamadım. Vakit de dar olduğundan kısa
kesiyorum. Umumunuza selâm.
Said-i Nursi(11)"
Elbaki Hüvelbaki
1867
Hazret-i Üstad'ın 22.2.951'de yazılmış olan(12) üstteki mektubunda verdiği
haber göstermektedir ki; merhum Menderes ancak 1951 başlarından
(11) Emirdağ- 2 S: 61
(12) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 43
1868
1868
itibaren Üstad Bediüzzaman'la ve hakikatlı Nurlu davasıyla perdeler
gerisinde ilgilenmeye başlamıştır. Bu tarihten önce kesinlikle ne
Menderes'in ismi Üstadça anılmış, ne de o Üstad'ı tanımış ve ilgilenmiştir.
Merhum Menderes; Tahsin Tola gibi bazı meb'usların anlattıklarına ve
yaptığı veya yapmak istediği bazı iyi icraatlarına nazaran; şahsen dine, din
adamlarına hürmeti olan, Allah'ın Velî kullarının maneviyatlarına inanan bir
insan imiş. Şahsî kusurları, za'afiyetleri olmakla birlikte, milletine karşı
şefkatli, hakikî demokrasiye taraftar, hamiyetkâr bir şahsiyet idi. Allah
rahmet eylesin,âmin...
Evet,Menderes'in Üstad Bediüzzaman'a karşı duyduğu alâkaları mezkûr
hislerden başka bir şeyden değ'ildi. Üstad'ı memnun etmek, manevî destek
ve dualarını almak arzusunu taşımaktaydı. Onun için idi ki; zaman zaman
hükûmet olarak sıkıntıya düştükleri zaman, Hazret-i Üstad'a bazı meb'uslar
vasıtasıyla selâm gönderir, dua taleb ettiğini bildirirdi. Nitekim bir
defasında şöyle haber göndermişti: "Hoca Efendi'ye selâm ve hürmetlerimi
söyleyin. Biraz daha sabretmesini istediğini ve zulümlerin yavaş yavaş ref’
edileceğini, her şeyin düzeleceğini" bildirmişti.
Lâkin maalesef merhum Menderes her dediğine veya arzu ettiğine
muvaffak olamıyordu. Zulümlü evhamlar Üstad'ın vefatına kadar bitmediği
gibi, bir çok şeyler de düzelememiş, hatta kötüye gitmişti. Bu kabilden
olarak DP'nin son yıllarında; İnönü'nün sırtını bazı ordu mensublarına
dayayarak saldırıya geçmesine karşı çok ziyade za'afa düştüklerini, hatta
CHP'yi memnun etmek veya ona hakk-ı sükût vermek için bir çok mühim
mevzuları ihmal ettiklerini, hatta feda ettiklerini de müşahede ettik.
Ancak bütün bunlara rağmen, Hazret-i Üstad Menderes'ten tamamen yüz
çevirmiyor, yaptığı iyiliklerini unutmuyor ve hep alâkadar olduğunu izhar
ediyordu. Hatta ben 1959 Kasımında askere giderken, Hazret-i Üstada
uğradığımda" bir gece orada kaldım. Sabah dersinden sonra, bir
münasebetle buyurmuşlardı ki: "Kardeşlerim size hususî olarak
söylüyorum, ben Adnan Menderes'le çok alâkadarım. Hasta olmasaydım,
Ankara'ya yanına giderdim..."
Nitekim Hazret-i Üstad 1960'dan az evvelki seyahatlerinde bu niyet ve
gayelerle Ankara'ya gitti, görüşmek istedi..ve DP'yi helâket uçurumunun
başından çevirip kurtaracak bazı ikazlarda bulunmak istedi ise de; maalesef
mümkün olmadı.
1869
Evet; filhakika DP içinde mahdut bir kaç bakan ve meb'uslardan samimi
dost olanları vardı. Bu dostlar vasıtasıyla, 1949 CHP iktidarında bakanlar
kurulunun kararıyla bazı Nur mecmuaları hakkındaki müsadere ve
toplatma kararını geçersiz saymışlar ve o Nur mecmualarını imhadan
kurtar
1870
1869
mışlardı. Ayrıca Isparta ve Afyon'da müsadere edilen Nur mecmualarını,
önceki mahkemelerin kaziye-i muhkeme kararlarına dayanarak iade
edilmesinde büyük rol oynamışlardı.
DP'nin içinde, samimi olan bazı hamiyetkârların bu gibi müsbet icraata
vesilelikleri cihetiyle ve o alâkaları dolayısıyla Hazret-i Üstad DP ye
bilhassa ilk iktidarları zamanında- daha biraz dostane bakmış, onu ehven-i
şer saymış ve samimi bazı nasihat ve ikazlarda bulunmuştu.
BİR MESELE'NİN HAKİKATI VE BİR TAHLİL
Adnan Menderes, Bediüzzaman'la görüştü mü?
Bu meselenin tahlilinde üç mevzu' vardır. Bunlardan birincisi: Sol basının o
sıra, yani Menderes'in Bediüzzaman'la görüştüğünü yazdıkları 1958
senesinde ve sonrasında abarttıkları yalan ve iftiralarının aslı ve hakikatı ne
olduğu..
İkincisi: Üstad Bediüzzaman kendi arabasını Menderes'i karşılamaya
gönderdi diye olan mevzu..
Üçüncüsüde:Emirdağ'da Menderes'le uzaktan işaretle merhabalaşmalarıdır.
Birinci Mevzu: Gazeteler, bilhassa sol basın -Gerek 1957'de Milli Eğitim
Bakanı Tevfik İleri ile Celal Yardımcı'nın Isparta'dan geçerlerken Üstad'la
görüşme talebleri üzerine, Isparta ile Eğridir veya diğer rivayette Isparta ile
Burdur arasında yol kenarında tenha bir yerde görüşmeleri hadisesinde
olsun, gerekse Adnan Menderes'in 19 Ekim 1958'de Emirdağ'a geldiği
zaman, uzaktan işaret yoluyla Üstad Bediüzzaman'la bir iki defa elle
selâmlaşma hadisesinde olsun- hadiseleri büyütüp abartarak mübalâğa ve
yalanlarla neşretmişlerdi. Hatta bu basit ve gayet normal bir vatandaş
muamelesi olarak beşerî bir münasebetten ibaret olan mezkûr görüşme ve
selâmlaşma hadisesini, bilâhare bazı yazarlar yalan ve mübalağalarla kitap
haline bile getirdiler veya bazı kitaplarına yalanlı şekilde geçirdiler. Amma
gerçeğini değil, yalan ve iftiralarla büyüterek yazdılar.
Ezcümle bunlardan birisi NİMET ARZIK adında bir yazar, Menderesin
idamından epey zaman sonra; "Menderes'i İpe Götürenler" adlı kitabında
şunları yazdı:(13)
"1- İzmir dolaylarında Celal Bayar'la Said-i Nursi'nin buluştukları.
1871
2-Sözde kendisinin de bulunduğu bir yolculukta: "Menderes'in Isparta
dolaylarında bir köyde -galiba Emirdağ'da- karşılaşıp buluştukları..
(13) Menderes'i İpe Götürenler- Nimet Arzık S: 127
1872
1870
3- Menderes'in Emirdağ'da Said-i Nursi'yi takdis eder gibi selâmladığını; ve
o sıra Emirdağ minarelerine yeşil bayrakların çekildiğini.. vesaireyi
kitabında yazdı.
Ama işin hakikatı ise: Nimet Arzık'ın kitabında yazılı üç meseleli
mevzulardan birincisi kesinlikle aslı faslı olmıyan bir yalandır. Çünki
Bediüzzaman Hazretleri bütün ömründe sadece bir defa, o da 1911'de,
Şam'dan İstanbul'a vapurla gelirken, İzmir'e uğrıyarak geçmesinden başka,
hiç bir zaman ne İzmir'e gitmiş, ne de orada Celâl Bayar'la bir karşılaşması
olmuştur.
Bediüzzaman Celal Bayar'la ömründe bir kere karşılaşmış, o da 1922-23
yıllarında Ankara'da bulunduğu sıralarda olmuştu. Bu kitabın ilgili yerinde
bu mesele tafsilâtıyla yazılıdır.
İkinci hadise ve mesele ise: "Isparta dolaylarında bir köyde -Galiba
Emirdağ'da-" diye yazan bu kadın, anlaşılıyor ki; Türkiye'nin haritasını dahi
bilmekten acizdir. Zira Emirdağ İlçesi, Isparta dolayında bir köy değil,
Eskişehir dolayında ve Afyon vilayetinin büyükçe bir kazasıdır. Hem
Isparta dolaylarında Üstad Bediüzzaman'la görüşen Adnan Menderes değil,
1957'de Milli Eğitim Bakanı olan Celâl Yardımcı ile Tevfik İleri'dir.
Üçüncü mesele ve hadise ki: "Menderes'in Bediüzzaman'ı takdis eder gibi
selâmladığı" yalanıdır. Çünki takdis, bir kere ancak Hıristiyanlarda olur.
Evet, hadisenin aslı vardır. Lâkin yazarın kasdî olarak abarttığı tarzda
değildir. Çünki uzaktan normal bir selâmlaşmada, hâşâ ne bir takdis
mevzuubahistir, ne de bu kadının yazdığı şekilde Emirdağ minarelerine
yeşil bayrakların çekilişi vardır.
Hadisenin aslını ve hakikatını Bediüzzaman'ın hizmetkârı ve aynı zamanda
o sıra hususi şoförü olan Hüsnü Bayramoğlu aynen şöyle anlatmaktadır:
"Menderes'in 1958'den önceki Emirdağ'a uğraması sırasında da; Üstad
namına satın alınmış bir jip vardı. Bu jipi Emirdağlı Mahmut Çalışkan
çalıştırıyor ve onun üzerinde kayıtlı idi. Üstad Hazretleri bazen teneffüs
için gezmeye çıktığı zaman, benzin parasını vermek şartıyla, öncelikle jip
Üstad'ın emrinde olurdu. Amma sair boş zamanlarında ise, araba
piyasasında durur, müşteri işinde çalıştırılırdı.
1873
Menderes, Emirdağ'a geldiği zaman, kaymakam ücret mukabilinde bu jipi
de kiralamış ve Menderes'i karşılamaya götürmüştü. Ancak Üstad'ımız bu
meseleyi duydu, bir şey demedi.
Hadise böyle iken, bazıları "Üstad kendi arabasını Menderes'i karşıla
1874
1871
maya gönderdi" şeklinde yaymaya başladılar."
Hüsnü Bayramoğlu, Hazret-i Üstad'ın Menderes'le selâmlaşma hadisesini
de şöyle anlatıyor:
"... o tarihte, (Yani 19 Ekim 1958 yazında) Üstad'ın şöförlüğünü ara sıra
ben de yapıyordum. Menderes'in Emirdağ'a geleceğini haliyle Üstad'ımız da
duymuştu. Fakat öğle saatlerinde geleceği bildirilmişti. O günü Üstad'ımız
saat dokuz on sıralarında: "Biz de o tarafa gidelim. Tenha bir yerde
otururuz. Eğer Menderes bize rast gelirse, belki görüşebiliriz." dedi. O
tarafa gittik. Tenha bir yerde, yol kenarında bir müddet oturduk.
Menderes'in Emirdağ'a gelmesi te'hire uğramış, bildirilen saatlerde
gelememişti.
Üstad: "Dönelim eve..." dedi. Emirdağ'a döndük. O günü Menderes ancak
akşaın ile yatsı arasında Emirdağ'a ulaşabilmişti. Haliyle halk toplanmış
bekliyordu. Hükûmet konağı meydanında kısa bir konuşma yaptı. Tam da
Üstad'ın evinin altında bulunuyordu. Üstad'ımız pencereye çıktı, oturdu.
Tam o sırada bir milletvekili Menderes'e: "İşte Hoca Efendi karşıda!." diye
göstermişti. Merhum Menderes de, gerçekten eliyle iki üç defa Üstad'a
selâm işaretini verdi. Üstad da eliyle karşılık vermişti. Ben tam
Üstad'ımızın yanında idim. Hadise bundan ibarettir."
EMİRDAĞLI MERHUM HAMZE EMEK İSE DERKİ:
“Menderes Emirdağa geldiğinde yanında ben, (*) birde Millet vekili adayı
Orhan Bey vardı. Tam Üstadın evinin yanına geldiğimizde, Ben Orhan
Beyi, oda Menderesi ikâz ederek Üstadın pencerede beklediğini gösterdi.
Menderes Üstada, oda Menderese elleri ile selam işareti verdiler.
(Son Şahidler-4, sh. 261)
TEVFİK İLERİ İLE CELÂL YARDIMCI'NIN BEDİÜZZAMAN İLE
GÖRÜŞMELERİ
Bu görüşme gerçektir ve şöyle olmuştur: O sıra, Milli Eğitim Bakanı
"(Ağrı Milletvekili) Celâl Yardımcı ile; eski Milli Eğitim Bakanı ve o sıra
Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı (Samsun Milletvekili) Tevfik İleri
1957 baharında, Antalya'dan Burdur'a geçerlerken; (Başka bir rivayette
Ankara'ya geçerlerken) Isparta'ya uğramışlar. Buraya gelmişlerken, şahsî
dindarlıkları ve din âlimlerine karşı hürmetkârlıkları hisleriyle
Bediüzzaman'la da görüşmek istemişlerdir.Bu arzularını Isparta
milletvekillerine açıklamışlardı. Haber Hazret-i Üstad'a da gelmiş, o da bu
1875
görüşmenin Isparta içinde uygun olmıyacağını söylemiş, geçip gidecekleri
zaman yol kenarında tenha bir yerde bir kaç dakikalığına
görüşebileceklerini bildirmişti.
(*)Çünki o sıra HAMZA EMEK D.P Emirdağ Teşkilatındadır. A.B.
1876
1872
Daha sonra Üstad Hazretleri kendi arabasıyla, yanında da hizmetkâr
talebeleri olduğu halde, Isparta -Eğridir veya Isparta- Burdur yolu
kenarında tenha bir mahalde arabası içinde oturmuş, kitap tashihini
yapmakla meşgul
olmaya başlamıştı. Bir müddet sonra, otomobille gelen Tevfik İleri ve Celâl
Yardımcı'nın arabaları da, Üstad'ın arabasının durduğu yere gelmiş,
durmuştu. Böylece ayak üstü bir kaç dakika görüşüp gitmişlerdi.
Tabii her iki Bakan da, Hazret-i Üstad'ın ellerini öpmek ve duasını almak
istemişlerdi. Elbette, asırların ender yetiştirdiği büyük bir İslâm dahisi,
âlimi ve velîsinin elini öpüp ziyaret etmek ve duasını almak; Müslümanım
diyen herkes için gayet makul, gayet fıtrî ve gayet normal bir şey olduğu
için, bu ziyaret olmuş. Arıca, Demokrat Partili bu her iki Bakanın da şahsî
ve sülâlevî dindarlık ve din âlimlerine karşı hürmetkârlıkları da bu ziyarete
sebeb ve âmil olmuştur. İşte bu hadise dahi bu kadardır.
Eski Milli Eğitim Bakanı Celâl Yardımcı, bilâhare bu mevzuda hatıralarını
atırken, hadiseyi -hatırında kaldığı kadarıyla- şöyle anlatmıştır:
"...1958'de Milli Eğitim Bakanı olduğum sıralarda, Antalya'dan avdet
ederek, Burdur'a geçtiğimiz zaman, yol kavşağında, bazı gençler karşımıza
çıkarak görüşmek istediklerini, Said-i Nursi'nin de orada bulunup bizi
görmek istediğ'ini ifade ettiler. Bu vatanın bir evlâdı olarak, hiç kimseyi
çiğneyip geçemezdik. Tevfik İleri de benimle beraberdi. Arabadan indik,
Said-i Nursi ve öbür gençler yanımıza geldiler. Hasb-i halde bulunduk.
Kendisi: "Haksız olarak bazı kimselerin Risale-i Nur yayınları hakkında
kendisini tazyik ettiklerini, rahatsız ettiklerini" şikâyet yoluyla bize
bildirdiler. Dinledik, şikâyetini ilgili bakanlıklara, İçişleri Bakanlığına
ileteceğimizi söyledik. Milli Eğitim Bakanlığı cephesinde de gereğini
yapacağımızı ifade ettik ve vedalaşarak aralarından ayrıldık.
İki gün sonra, CHP cenahında ve yayın organlarında şu propagandaya
esefle şahid olduk: "DP'nin iki Bakanı, Celâl Yardımcı ile Tevfik İleri Said
i Nursi'yi özel olarak ziyarete gittiler. Elini öptüler. Hayır duasını aldılar.
DP'ye yaptığı yardımlarından dolayı teşekkür ettiler ve bu yoldaki
faaliyetlerine devam etmesini rica ve istirham ettiler.(14)"
Bediüzzaman Hazretlerinin on iki senelik sâdık hizmetkârı ve talebesi
merhum Zübeyr Gündüzalp ise, bu görüşme hadisesini şöyle anlatmıştır(15)”
1877
"... DP iktidarı Milli Eğitim Bakanlarından Tevfik İleri ve Celâl Yardımcı,
Isparta'dan Ankara'ya giderken; Üstadımız Bediüzzaman Said-i Nursi
(14) Aydınlar Konuşuyor S: 50
(15) Zübeyr ağabey sadece mülâkat ve görüşme kısmını anlatmıştır.
1878
1873
de kendi arabasıyla Eğridir yoluna çıktı. Bir talebesini de yüksekçe bir
yere bırakarak, geldiklerini haber versin diye..Üstad arabanın içinde oturup
bekliyordu. Nihayet Tevfik İleri ve Celâl Yardımcı'nın arabasının sür'atle
yaklaşmakta olduğu görüldü. Arabaları Üstad'ın arabasının tam yanında
durdu. Onlar arabadan inmek isterken, Hazret-i Üstad bir anda yay gibi
arabasından fırlayarak, Tevfik İleri'nin arabadan inmesine fırsat vermedi.
Arabasının penceresinden elini Tevfik İleri'nin omuzuna koyarak bastırdı.
Tevfik İleri ve arkadaşları her ne kadar arabadan inmek ve Üstad'ın ellerini
öpmek istedilerse de, Üstad zamanın nezaketini göz önünde bulundurarak,
arabadan inmelerine mani' oldu. Bu esnada arabanın arka koltuğunda
oturan hanımları, arka kapılarını açarak dışarı çıktılar ve Üstad'ın
ellerini öpmek istediler. Asrî kıyafetli olan bu hanımları Hazret-i Üstad
reddetmedi, dirseklerini uzatarak öpmelerini söyledi. Diğer bir rivayette
ellerine cübbesini sararak öptürdü. Bakanlarla da bir kaç dakikalık görüşüp
konuştular.(16)"
İşte, gerek Menderes'in Üstad'la selâmlaşması, gerekse Tevfik İleri ve
Celâl Yardımcı'nın görüşme hadisesi ve hikâyesi ve aslı özetle bundan
ibarettir.
Evet, gerçekten Demokratların içinde bazı zatların, şahsen samimî olarak
Hazret-i Üstad'la alâkadarlıkları olmuştu. Bu alâkalardan meselâ
21.11.1951'de DP'lilerin Hazret-i Üstad'a Diyanet Riyaseti içinde büyük bir
vazife vermek istemelerine karşılık, Hazret-i, Üstad'ın yazdığı şu mektubu
bunun bir nümûnesidir:
“
Aziz sıddık, vefadar, fedakâr kardeşlerim!
Evvelâ: Bütün ruh-u canımla fevkalâde nuranî hizmet-i imaniyenizi tebrik
ederim.
Saniyen: Ankara'da dindar ahrarların kongresinde, beni Diyanet Riyaseti
dairesinde bir vazife ile tavzif etmeyi hararetle istemelerine ve Medreset-üz
Zehra'nın Nur talebelerini bu meselede bana kabul ettirmekte vasıta
yapmalarına karşı derim: O toplanmada bu teklifi yapan meb'uslara ve
dindar arkadaşlarına çok teşekkür ve çok selâm ve muvaffakiyetlerine çok
dua ederim.
1879
Fakat ben ziyade za'fiyet ve şiddetli hasta ve ihtiyar ve kabir kapısında ve
perişan olduğumdan, o kudsî vazifeyi yapmaya iktidarım olmamasından,
benim yerimde Risale-i Nurun şahs-ı manevisi ve benim be
(16) Bilinmeyen Taraflarıyla Said-i Nursi 6. Baskı S: 392
1880
1874
delime Nur şâkirtlerinin hâs ve halis ve İslâmiyetin hakikî fedakârlarının
şahsiyet-i maneviyesi o kudsî vazifeyi şimdiye kadar gayr-ı resmî perde
altında yaptıkları gibi, inşaallah resmi bir surette dahi yapabilecekler.
Onlara havale ederiz.
Elbaki Hüvelbaki
Duanıza muhtaç kardaşınız
Said-i Nursi
Haşiye: Sungur'u Ankara'ya Temyizdeki işimiz için, Hıfzı'nın mahdumu
Hüsnü'yü de, Zübeyr ve Abdullah'a yardım için Urfa'ya gönderdik.(17)"
Üstad'dan gelen bu haber gibi, üstte de isimlerini verdiğlmiz bazı DP
meb'uslarından en başta Tahsin Tola, Gazi Yiğit, Gıyaseddin Emre, Ekrem
Ocaklı gibi zatların, bir çok defa Hazret-i Üstad'la görüşmeleri olduğu gibi;
DP içişleri bakanlarından Halil Özyörük Devlet Bakanı Fevzi Lütfi
Karaosmanoğlu ve ileri kademedeki birkaç zatlar da Üstad'a karşı yakın
ilgi ve dostluk gösteriyorlardı.
Hazret-i Üstad da, DP'nin içinde bulunan bu samimi hamiyetkâr zatların
hatırı için ve demokrasi ve hürriyet yolunda attıkları müsbet adımlarından
dolayı, onlara müteveccih olmuş, alâkadarlık göstermişti. CHP'nin şerli
şeytanetlerinden köklü bir şekilde muhafaza olunmaları için, daha ileri
adımlar atarak kuvvetlenmeleri hususunda lâzım gelen esasları ve her
zaman geçerli bazı tedbirleri; ve yapacakları hareket usullerini zaman
zaman bildirmiş, ikaz ve irşadlarda bulunmuştur. Lâkin DP'nin içindeki bu
dindar hamiyetkâr zatların bulunmasına karşılık, aynı partinin içinde bazı
Dostları ilə paylaş: |