Merkez Efendi Türbesi ve Çeşmesi: Merkez Efendi'ye ait olan, kare planlı (7,5x7,5 m) asıl türbe ilk inşa edildiği haliyle günümüze gelememiş ve muhtemelen duvar hizaları aynen korunarak II. Mahmud döneminde yeniden inşa edilmiştir. Ayrıca yine bu dönemde (1252/1836) esas tür-
benin kuzeyine, Merkez Efendi'yi izleyen bazı tekke şeyhlerinin ve bunların aile fertlerinin sandukalarını barındıran, dikdörtgen planlı bir bölüm eklenmiştir. Bu arada asıl türbenin kuzey duvarının kaldırılarak bu açıklığın, yanlarda daire kesitli mermer sütunlara oturan, basık sepet kulpu biçiminde bir kemerle geçildiği anlaşılmaktadır. Her iki kesimin de duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüş, cümle kapısının karşısına gelen batı cephesi baştanbaşa mermer kaplanmış, diğer cepheler sıvanmıştır. Esas türbenin üstü, içeriden bağdadi sıva, dışarıdan kurşunla kaplı bir kubbe ile, ek bölümün üstü de kiremit kaplı bir kırma çatı ile örtülmüştür.
Batı cephesinde, kilit taşları çıkıntılı yuvarlak kemerleri olan üç adet pencere sıralanmakta, pencerelerin alt hizasından geçen bir silme cephe boyunca devam etmektedir. Cephenin kısa ahşap saçağı en sağdaki (güneydeki) pencerenin hizasında ileriye doğru genişlemekte ve bir ziyaret sakıfı niteliği kazanmaktadır. Bu sa-kıfın altında, tekkelerin açık olduğu dönemde, Merkez Efendi Tekkesi postnişi-ni ve dervişleri ile yakındaki Yenikapı Mev-levîhanesi'nin bayram namazlarım burada eda etmeyi gelenek haline getiren şeyhi ve dedegânı arasında bir "muayede merasiminin" (bayramlaşma töreninin) icra edildiği bilinmektedir. Tarikatlar arasındaki yakınlığın güzel bir örneğini oluşturan bu gelenek sakıfın ayrıntılarına yansımıştır: Sakıfın ortasında, Sünbülîliğin simgesi olan sümbül çiçekleri ile bezeli bir göbek konmuş, bunun çevresine Merkez Efendi'ye ithaf edilmiş bir beyit (JBes tevessül sana bu türbe-i iksîr-i turâb/Bundadır sür yüzünü Merkez-i kutbü'l-ak-tâb) yazılmış, sakıfın alemi ise Mevlevi tacı biçiminde imal edilmiştir.
Batı cephesinin kuzey kesimine, muhtemelen 1965 onarımında konmuş olan bir mermer levhada, üstte sümbül kabartmaları ortasında bir Sünbülî tacı, altta, Latin harfleri ile yazılmış olan ve Merkez Efendi'nin kimliğini açıklayan bir metin görülür. Türbenin girişi ek bölümün kuzey du-varındadır. Türbenin içinde mimari bezeme olarak önemli bir şey yoktur. Merkez Efendi'ye ait olan kesimin duvarları, kubbe eteğine kadar, 19. yy'da Avrupa' dan ithal edilen çinilerle kaplıdır. Kubbenin içinde, muhtemelen çinilerle aynı döneme ait olan, yıldızlı gökyüzü görünümünde bir bezeme bulunmaktadır. Sandukaları çevreleyen oymalı ahşap parmaklıklar içinde Merkez Efendi'ye ait olanı, 18. yy üslubunu yansıtan, sedef ve bağa kaplamaları ile diğerlerinden ayrılır.
Türbenin kuzeydoğu köşesindeki paha yerleştirilmiş olan çeşme, yuvarlak kemerli bir aynataşı ile beyzi bir kurnadan meydana gelir. Aynataşında barok üslupta bezemeler arasında, sehpa üzerinde bir Sünbülî tacı kabartması göze çarpmaktadır.
Cümle kapısında, cami-tevhidhanede ve türbelerde, Merkez Efendi'nin yaşadığı dönemin zevkine ve temsil ettiği değerler dünyasına epeyce uzak düşen, II. Mahmud döneminin ampir üslubu(->) egemendir.
Özellikle cami-tevhidhanenin cephelerinde, pilastrlar ve bunların arasına yerleştirilen açıklıklarla ifadesini bulan aksiyal düzen, bir dini yapıdan ziyade dönemin resmi binalarını hatırlatmaktadır.
Çilehane, Kuyu ve Şadırvan -. Merkez Efendi'nin hayatında bizzat kullandığı rivayet edilen bu çilehane büyük bir ihtimalle Bizans dönemine ait bir ayazmanın içine yerleştirilmiş, böylece, birçok başka tarikat tesisinde olduğu gibi, burada da Osmanlı döneminden önceye ait bir kutsallık merkezi Islami bir kisveye bulundurulmuştur. Zemini avludan 7 m kadar aşağıda kalan, ayazma suyunun toplandığı havuz, moloz taş örgülü istinat duvarları ile kuşatılmış, duvarların üzerine demir parmaklıklar konmuş, havuzun güney yönüne çilehane birimi yerleştirilmiştir. Aslında ahşap olduğu bilinen çilehane son o-narımlarda demir putreli! volta döşemelerle donatılmıştır. Çilehaneye dar bir merdivenle inilmekte, merdivenin çilehane kotuna ulaştığı noktada başlayan 50 cm e-nindeki bir dehliz yatay olarak doğu yönüne ilerleyerek avludaki kuyuya ulaşmaktadır. Bu geçidin aslında, ayazma havuzunda biriken suyun fazlasını kuyuya aktarmak amacıyla tasarlandığı anlaşılmaktadır. Ne var ki zaman içinde gerek söz konusu kuyu, gerekse de bu dehliz, İstanbul' un dini folklorunda önemli yeri olan ve özellikle hanımların rağbet ettiği bir tür kehanet mahalli haline gelmiştir. Tekkelerin kapatılmasından önce İstanbul'daki ünlü "niyet kuyularından" birisi olan bu kuyunun gaipten haber almak isteyenlerin uğrağı haline geldiği, belirli bir niyetle, birtakım duaların okunmasından sonra içine bakıldığında suyun yüzeyinde şekillerin belirdiğine inanıldığı bilinmektedir. Ayrıca çilehaneyi kuyuya bağlayan dehlize ilişkin batıl inançlar hakkında M. H. Bayrı şunları nakleder:"... Merdivenden indikten sonra dar yolun günahlıları sıkacağı iddia edilir. Dar yoldan geçmek ve niha-yetindeki kuyuya varmak isteyenlerin ö-nüne bir zenci kadın, elinde yanmış bir fener olduğu halde düşer. Yolu geçip kuyuya varanlar oradan bir taş alır ve geri dönerler. Bu taş hangi murat için alınmışsa o murat gerçekleşince tekrar kuyuya a-tılır". Cumhuriyet döneminde, bu geleneği
Merkez Efendi Külliyesi'nde cami-tevhidhanenin içinden bir görünüm. M. Baha Tanman, 1980
unutturmak amacıyla kuyunun ağzı, kilitli bir demir kapakla kapatılmıştır.
Şadırvanın sekizgen prizma biçimindeki haznesi, sekizgen piramit biçiminde bir camekânla örtülmüş, tepesine mermerden bir Sünbülî tacı oturtulmuştur.
Mutfak, Taamhane, Derviş Hücreleri, Selamlık ve Hünkâr Köşkü : Hünkâr köşkü dışında, bütün diğer bölümler, birbirlerine bitişik olarak, şadırvan avlusunun kuzey ve doğu sınırları boyunca uzanan. "L" biçiminde bir kitle içinde toplanmışlardı. Günümüze ulaşmamış olan bu kanadın tek katlı ahşap birimlerden meydana geldiği, bazıları basık kemerli, bazıları da dikdörtgen açıklıklı kapı ve pencerelere sahip bulunduğu bilinmektedir. "L"nin batı ucunda mutfak, bundan sonra sırayla taamha-ne, derviş hücreleri, "şeyh dairesi" olarak anılan selamlık geliyordu. "L"nin güney yönünde bağımsız bir mekân olan hünkâr köşkü dikdörtgen planlı, avluya bakan cephesi üçgen bir alınlıkla (frontonla) donatılmış, önünde basamaklı bir sahanlığın bulunduğu, küçük bir yapı idi. Üçgen a-lınlığın içinde "Sultan Mahmud güneşi" tabir edilen bezeme bulunmaktaydı.
Harem: Eskiden "konak yavrusu" denilen türde bir yapı olan harem dairesi kagir bir bodruma oturan iki esas kat ile bir çatı katından oluşmaktadır. Orta sofalı plan tipinin uygulandığı haremin cepheleri çıkmalarla hareketlendirilmiş, dikdörtgen a-çıklıklı pencereleri kafeslerle donatılmıştır.
Darülkuıra: Klasik üslubu yansıtan kare planlı ve kubbeli darülkurranın duvarları kesme küfeki taşı ile örtülmüş, kuzey duvarının eksenindeki basık kemerli kapısı ile alt sırayı oluşturan, dikdörtgen açıklıklı pencereleri mermer sövelerle çerçevelenmiştir. Söz konusu pencerelerin üzerinde sivri kemerli ve revzenli tepe pencereleri vardır. Kubbeye geçişi sağlayan trompların etekleri mukarnaslaıia dolgu-lanmıştır. Esas darülkurra mekânına geçmeden önce, bir giriş bölümü görünümündeki, enine dikdörtgen planlı türbe yer almakta, burada bani Abdülbaki Paşa ile Sultan Ahmed Camii Kürsü Şeyhi Meh-med Eşref Efendi'nin (ö. 1880) kabirleri bulunmaktadır. Girişin üzerindeki, sülüs hatlı ayet levhasında darülkurranın inşa tarihi (1017/1608) yazılıdır.
Dostları ilə paylaş: |