KirkçEŞme tesisleri


Kurukahveci Mehmed Efendi



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə32/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   140

Kurukahveci Mehmed Efendi

Burçak Evren koleksiyonu

O güne kadar çiğ çekirdek olarak satılan kahve, satın alındıktan sonra evlerde kahve tavalarında kavrulup el değirmenlerinde çekildikten sonra içiliyordu. Mehmed Efendi baharat ve çiğ kahve dükkânını babasından devraldıktan sonra çiğ kahve kavurup dibeklerde öğütmek suretiyle hazır çekilmiş olarak tiryakilere sunmaya başladı. Bu yenilik ve tiryakilere sağlanan kolaylık kısa sürede tanınmasına ve kahvecilik alanında ün yapmasına zemin hazırla-

Kurukahveci

Mehmet


Efendi'nin

Ihap Hulusi

tarafından

çizilmiş


iki afişi.

Burçak Evren

koleksiyonu

Kurtuluş'tan bir görünüm. Turgut Erkişi/Obscura, 1994

tavlalı ayakkabı yapımcılarının ünü tüm kente yayılmıştı. Özellikle, Beyoğlu'nda, salt Tatavlalılarm ayakkabılarını satan dükkânlar vardı.

Tatavla'nın bir de tulumbacıları ünlüydü. Bu tulumbacıların yangın söndürmekteki becerileri üzerine çeşitli yazılar yazılmış, övgüler yapılmıştır.

Paskalya yortusundan önceki perhiz döneminin ilk pazartesi günü, Tatavla'da ün-

lü Baklahorani panayırı yapılırdı. Bu panayıra kentin hemen tüm yörelerinden gelenler olur, çeşitli eğlenceler düzenlenir, salt perhiz yemekleri ve özellikle bakla yenirdi. O yüzden panayıra Bakla-Horani denirdi.

Tatavla'yı 12 kişilik bir "ihtiyar heyeti" yönetirdi, ihtiyar heyeti üyeleri, 1884' te hazırlanmış olan bir yönetmeliğe göre ve o yıllarda bölgede bulunan 1.030 e-vin 53 temsilcisince seçilirlerdi.

Tatavla'da 17. yy'ın ortalarında kurulan "Elen Okulu", 1868'de kurulan Tatav-la Lisesi (öğrenci sayısı 130), 1887'de açılan ilkokul, 1886'da açılan Merkez Okulu ve 1859'da kurulan kız lisesi (öğrenci sayısı 408) ile bölgede toplam 5 Rum okulu bulunuyordu.

Tatavla'mn spor kulüplerinin ünü, yurtdışında da yaygındı (bak. Kurtuluş Gençlik Kulübü). 1908'de kurulan Astir adlı futbol kulübünün takımı, istanbul'un önemli takımlarındandı.

Sanat etkinliklerinin de Tatavla'nın yaşamında önemli yeri vardı. 1911'de kurulan Amfion adlı müzik merkezinin mandolin orkestraları ve koroları, İstanbul'un çeşidi sanat merkezlerinde düzenli olarak konserler verirdi.

Cumhuriyet'e kadar sakinlerinin büyük çoğunluğunu Rumların oluşturduğu, ama Ermenilerin ve az miktarda Yahudilerin de yaşadıkları Tatavla, Kurtuluş olduktan sonra da bu özelliğini bir süre korudu; Cumhuriyet döneminde, önce gelir düzeyi genellikle ortanın üzerinde olan avukat, hekim gibi serbest meslek sahibi ya da çe-

şitli ticaret erbabı Türklerden de bu semte taşınanlar çok oldu. Böylece, Kurtuluş, o dönemlerde rağbet gören bir semt olma kimliğini sürdürdü. Bu durum 1950'li yıllara değin devam etti; ama özellikle 1963-1964'te yaşanan Kıbrıs gerginliği sonrasında birçok Rum Türkiye'den ayrılırken, Kurtuluş'tan da göçen çok oldu, eski mozaik zamanla tamamen dağıldı, ayrıca semt köh-neleşti, taşralılığın çeşidi özelliklerine büründü.

20. yy'ın ilk yarısında Beyoğlu-Taksim' den gelen ve Harbiye'de dağılan yolların doğuya gideni Maçka-Nişantaşı-Teşvikiye' ye, kuzeye devam edeni Osmanbey ve Şiş-li'ye, batıya ayrılanı ise Feriköy ve Kurtu-luş'a giderdi. Kurtuluş saydığımız semtlerden sonra gelen ve İstanbul'un (sadece Beyoğlu yakasının değil, tüm İstanbul'un) muteber bir yöresiydi. 1980'lere, 1990'lara gelindiğinde ise Kurtuluş, adı geçen komşuları gibi ama onlar arasında en fazla erozyona uğrayanı olmuştu.

Bibi. J. von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi; Melisinos Hristopulos, Istoria ton Tataulon (Tatavla Tarihi), ist., 1913.

PANAYOT ABACI



KURTULUŞ BAYRAMI

13 Kasım 1918-2 Ekim 1923 arasındaki mütareke ve işgal dönemi sonunda, 6 Ekim 1923'te ulusal ordunun İstanbul'a girişi a-nısına her yıl düzenlenen törenler.

İtilaf Devletleri, Milli Mücadele sonunda işgal ettikleri toprakları terk ettikleri gibi, 2 Ekim 1923'te İstanbul'u da boşalttılar. 6 Ekim 1923 günü düzenlenen tören-

tstanbul'a «giren ulusal ordunun Galata

Köprüsü'nden geçişi,

6 Ekim 1923. Eser Tutel

le Şükrü Nailî Paşa (Gökberk) komutasındaki ulusal ordu birlikleri İstanbul'a girdi. Böylece bugün, İstanbul'un kurtuluş bayramı olarak kabul edildi.

İstanbul Valiliği'nce her yıl 6 Ekim günü bu amaçla törenler düzenlenir. Program gereği, resmi ve özel daireler, binalar, ticarethane, kara ve deniz nakil araçları bayraklarla donatılır. Geceleri camiler, hisarlar, kule ve köprüler, meydanlar ışıklandırılır. Camilere günün anlamını yansıtan mahyalar asılır.

Saat 09.00'da Taksim Cumhuriyet Anıtı önünde çelenk koyma töreni yapılır. Bunun ardından da Vatan Caddesi'nde askeri birlik, askeri dernek ve teşekküller, mehter bölüğü, bandolar, polis birliği, kız, erkek izci, öğrenci grupları, esnaf ve sanatkârlar, ticaret, deniz ticaret, sanayi, ziraat odaları ve diğer teşekküllerle sporcuların katıldığı geçit töreni düzenlenir.

Ayrıca Şişli'deki Atatürk Müzesi'nde(->), Sarayburnu'ndaki Atatürk Heykeli'nde(->), Edirnekapı Şehitliği'ndeÇ-»), geleneksel anma törenleri icra edilir. Öğleden sonra, İstanbul'da çeşitli alanlarda halkoyunları gösterileri yapılır, belediye bandoları ve askeri bandolar konserler verir. Geceleyin de Taksim Alam'nda belediye tarafından su ve ışık gösterisi, Deniz Ticaret Odası'n-ca da deniz gösterileri yapılır.

KUTLUAY ERDOĞAN

KURTULUŞ GENÇLİK KULÜBÜ

Tatavla (bugünkü Kurtuluş) semtinde o-turan Rum gençleri tarafından 1896'da Tatavla Heraklis Jimnastik Kulübü adıyla kuruldu. Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej' de öğrenci olan bu gençler, kulübün ilk sporcuları oldular. Jimnastik ile başlayan bu sportif faaliyet daha sonra atletizm, boks, güreş, voleybol ve basketbol ile futbol dallarına da yayıldı.

1906'da Atina'da yapılan "Ara Olimpiyat Oyunları"na bu kulüpten Konstantin Devecis, A. Celepoğlu, M. Murmuris, M. Da-ricas, A. Kritikas, M. Karuçaris ile Yorgo Alibrantis(->) ve kardeşi Niko Alibrantis Osmanlı Devleti'ni temsilen katıldılar, atletizm, güreş, eskrim ve jimnastik yarışmalarına katıldılar. Yorgo Alibrantis, o zamanlar jimnastik programına dahil bulunan 10 m'lik ipe tırmanış yarışmasında 11,4 saniyelik derecesiyle dünya ve olimpiyat rekoru kırmak suretiyle birinci oldu. 22 Ocak 1929'da Tatavla'da çıkan büyük yangında 250'ye yakın ev kül oldu. Semtin yangından kurtarılabilen bölümü Kurtuluş adını alırken Tatavla Heraklis Jimnastik Kulübü de adını Kurtuluş Spor Kulübü olarak değiştirdi. Kulüp atletizm, futbol ve basketbol dallarında varlık gösterdi. Adetizm ve basketbol dallarında milli takımlara sporcular verdi. Kurtuluş'taki kilisenin bahçesindeki beton zeminli basketbol sahasında birçok ünlü basketbolcu yetişti. Halen Almanya Basketbol Federasyonu'nda teknik direktör olarak çalışan eski milli basketbolcu Yakovos Bilek, Kurtuluş Spor Kulübü' nün yetiştirdiği ünlü sporculardandır.

CEM ATABEYOĞLU

yarak "Kurukahveci Mehmet Efendi" olarak isimlendirilmesine neden oldu.

1871'de kurukahveciliği meslek haline getiren Mehmed Efendi 1931'de ölünce, baba mesleğini oğulları Hasan, Hulusi, Ahmet Rıza sürdürmeye başladı. Kurukahveci soyadını da alan ailenin en büyüğü Hasan Selahattin Kurukahveci (1897-1944) baba mesleğini, kahveyi yurtiçinde olduğu kadar, yurtdışına da pazarlayarak tanıtmaya başladı. Hulusi Kurukahveci (1904-1934) ise 1930'lu yılların gelişen teknolojisine a-yak uydurarak toplu üretimi gerçekleştirdi. Ayrıca İstanbul, Tahtakale'de, mimar Zühtü Başar'a art deco tarzında bir dükkân inşa ettirdi (1932). Bugün hâlâ kullanılmakta olan üç katlı betonarme binanın bodrum katı depolara, zemin kat değişik bir ışıklandırma düzeni ile satış kısmına, diğer katları da idari personele ayrıldı.

Genç yaşta ölen Hulusi'nin yerine, firmanın başına Ahmet Rıza Kurukahveci (1912-1985) getirildi. Bir süre Londra'da eğitim gören Ahmet Rıza, müesseseyi çağdaş bir hale getirmek için tanıtım ve reklama büyük önem verdi. 1937'de, bugün hâlâ müessesenin amblemi olarak kullanılan deseni, dönemin en ünlü grafik sanatçısı İhap Hulusi'ye çizdirdi. Ayrıca o yıllarda yemlik olarak tanımlanan afiş ve takvim çalışmaları ile firmanın reklamını yaygınlaştırdı. Özel arabalarla yurtiçinde kahve dağıtımı yaptı.

Ahmet Rıza Kurukahveci'nin ölümünden sonra müessesenin sorumluluğunu Mehmed Efendi'nin torunları Mehmet ve Hulusi Kurukahveci üstlendiler. Genç kuşak Kurukahveciler Eminönü ve Bomon-ti'de kurdukları yeni ve modern tesislerde 250 gramlık teneke kutu ambalajlı veya 100 gramlık folyo paketlerde kahve hazırlayarak iç piyasada şarküteri, market ve bakkallara girerek kahve satış alanını genişlettiler. Yeni ambalajları ve özel kahve setleri sayesinde başta Amerika, İngiltere, Almanya, Belçika, İspanya, Avusturya, Danimarka, Avustralya, Yeni Zellanda ve Hong Kong'a Türk kahvesini ihraç ederek tanıttılar.

BURÇAK EVREN

KURUÇEŞME

130

131

KURUÇEŞME

KURUÇEŞME

Boğaziçi'nin Rumeli yakasında, Ortaköy' den Defterdarburnu ile; Arnavutköy'den Sarrafburnu ve Çorlulu Ali Paşa Yalısı (bugünkü Robert Lisesi girişi) ile ayrılan sahil boyunca ve arkasındaki sarp kayalık tepelerde yer alan semt. İdari açıdan Beşiktaş'a bağlı bir mahalle.

"Bithias", "Kalamos", "Amopolos" ve "Kuruçeşme" günümüze kadar aldığı isimlerdir. Semt sakinleri, koruları ve bol akarsu-ları yüzünden, eski isminin Koruçeşme olduğunu iddia ederler.

Eski çağlarda denizciler, Kafkas bölgesinin zenginliklerini yağmalamak, ticaret yollarına ulaşmak için Boğaziçi'nin iki yakasındaki tepelerde yer alan tapınaklarda çeşitli tanrılara dua eder, sunaklara hediyeler bırakırlardı. Bir görüşe göre bugünkü Kuruçeşme'nin yerinde, sahile kadar uzanan bir kamışlık (Kalamos) ve Medeia'nın defne ağacının bulunduğu Bithias ile bunların yanında sahile doğru inen Baka Tepe-si'nde Meterteon (tanrıların annesi Rea, bazılarına göre İsis) adına bir kült yeri vardı. Boğaziçi'nde önce Bizans sonra da Osmanlı yapılarında yapı taşı olarak kullanılmış işlenmiş mermerler ve Yunan mitolojisi bu konuda ipuçları veriyor. Kuruçeşme'de bulunan bazı işlenmiş mermer parçaları bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi'n-dedir. Ancak uzmanlar bu konuda görüş birliğine henüz varmamışlardır.

Bizans döneminde Stilit rahipleri, 433' ten itibaren Simon Stylites 27 yıl, 460'tan itibaren Daniel Stylites(->) 33 yıl, birer sütun üzerinde bu semtte yaşamışlardır. Semte ait çok eski gravürlerde bu sütunlara rastlanmaktadır.

9. yy'da Patrik Tarasias (hd 784-806) Ayi-os Tarsias Manastırı'm yaptırmıştır. Bizans hizmetindeki Peçenekler 1048'de isyan e-derek, atlar üzerinde Boğaz'ı yüzerek geçip manastır yanından karaya çıkmışlardır. 15. yy'a kadar durduğu bilinen manastırın Defterdarburnu ile Kuruçeşme Koyu arasında olduğu tahmin edilmektedir.

Kuruçeşme yerleşmesinin yüksek bir yerinde Ayios Dimitrios Ayazması vardır. Kaynağına uzun bir yeraltı yolundan gidilir. Tatlı suyunun şifalı olduğuna inanılır. Ayrıca bağlar içinde Ayia Lipsi, Ayios Ni-kolaos ayazmaları vardır.

17. yy'da köyün sakinleri, semtte cami, hamam, çeşme vb'leri olan daha çok dere içinde oturan Müslümanlar; 11 mahalle, 3 sinagog ile Yahudiler; 2 kilise, 3 mahalle ile Rumlar ve l kilise ile az sayıda Erme-nidir. Bölgede bedesten, han, imaret binaları yoktur. Ancak 200 kadar dükkân bu-fprimaktadır.

Evliya .Çelebi'nin Seyahatname'sinde bahsettiği cami, II. Mehmed'in (Fatih) tez-kirecibaşısı Osman Efendi'nin yaptırdığı bugün de ibadete açık olan camidir. 17. yy'da tamir görmüştür. Alt katında dükkânlar yer alır. Mihrabı bu dükkânlar üzerinde yarım daire cumba ile taşınmaktadır ve dilimli bir kulak ve taç ile nihayetlenmekte-dir. Yol cephesinde altta demir kafesli, kesme taş söveli dikdörtgen, üstte kemer tarzında alçı pencereleri vardır. Yapı ahşap

Yüzyıl başında

(üstte) ve

günümüzde

Kuruçeşme'den

görünümler.



Nazım Timuroğlu

fotoğraf

arşivi (üst),

Banu Kutun/

Obscura, 1994

karkas, çatısı kırma çatıdır. Dolgu duvarları tuğladır. Son cemaat yeri ve iç mahfili vardır. 1953'te bir tamir daha görmüştür. Tez-kireci Osman Efendi Camii(->) olarak anılır. Caminin kuzeyinde ve batısında yüksek duvarlar arkasında çınar ve servi ağaçlarının beklediği mermer bezemeli taşları ile iki adet hazire vardır. Kuzeydeki hazirenin doğu duvarındaki yere dayalı blok mermer, caminin eski musalla taşıdır. Batıdaki hazirenin doğu duvarında mermer bezemeli Hamidiye Çeşmesi vardır. Ancak günümüzde su bağlantısı kesilmiştir.

Semte ismini veren çeşme, caminin alt katında ve doğu cephesinde (yol cephesi) harimin altında yer alan klasik Türk mimari üslubunda kesme küfeki taşı ile yapılmış, mermer yalaklı, iki tarafında sekileri, Selçuk yıldızı ve servi motifleri işli mermer aynataşlı, 1095/1683 tarihli çeşmedir. Daha sonra suyîı kaçmış olan çeşmeyi Köp-rülüzade Fazıl Ahmed Paşa'nın kız kardeşi onartıp yaptırmıştır. Çeşme 1983'te restore edilmiştir. Su deposuna çevre lağım sulan karıştığı için, kaynak suyu ile ilişkisi kesilip şehir su şebekesine bağlanmıştır.

Caminin güneybatı köşesinde, Alay Emini Sokağı'nın hamamın arka bahçe duvarı ile bitiştiği yerde, yazıtı ve su haznesi ile acı sulu bir Osmanlı çeşmesi, günümüzde halen kullanılmaktadır.

Kuruçeşme Hamamı diye bilinen ve ya-

kın zamana kadar orijinal hali ile kullanılan hamam, Bostancı Ocağı'nın Hastalar Ağası Vakfı'ndan Bostancı Hamamı'dır. Yol cephesinde 3 katlı ahşap soyunmalığı ile daha çok bir konutu andırır. Arka bahçesinde kubbeli yıkanma mahalleri, külhanı vardır. Bahçesi ağaçlıktır.

Köy içinde Kırbaç Sokağı'nda Surp Haç Ermeni Kilisesi, Alay Emini ve Kırbaç Sokağı'nın kesiştiği yerde Rum Ayios Dimitrios Kilisesi ile Sarrafburnu'ndaki bir Rum ailenin şapeli niteliğinde Aya Yani (İoan-nes Prodromos) kiliseleri günümüzde faaldir. Sinagoglar ve Yahudi mezarlıklarından hiçbir iz kalmamıştır.

III. Selim zamanında (1789-1807) Rumların açtıkları tıp eğitimi amaçlı, Millet-i Rum Talimgahı denen Kuruçeşme Akademi-si(->) I. Dünya Savaşı sonrasında hastane olarak kullanılmıştır.

Kuruçeşme 19. yy'ın başlarında İstanbul' un önde gelen semtlerinden idi. Bu semtte zat-ı şahanenin özel müsaadesi ile oturulabilirdi. Müslüman yapıları aşıboyası, yeşil, beyaz; azınlık yapıları kurşuni, san renklere boyanırdı. Yükseklikleri farklı olurdu. Ulaşım, alışveriş kayıklarla yapılır, kayıklar kişilerin sosyal durumlarına göre saptanırdı. Sık iskeleler arasındaki rıhtımda hizmetkârlar dolaşır, balıkçılar ağlarını yayar, kayıkçılar mallarım satarlardı.

Ulaşım kayıklarla olduğu için öncele-

ri tepelere değil kıyılara yerleşilmişti. Daha sonraları, 19. yy'ın ikinci yansında buharlı gemiler, karayolu ve tramvay ulaşımı kolaylaştırmış, çevreyi devamlı oturulur, kalabalık bir semt haline getirmiştir. Semtte sultan, vükela ve Sarrafburnu'na doğru da Musevi, Rum sarraf, banker ve hekimlerin yalıları vardı.

Kuruçeşme'de Ortaköy sınırından Sarrafburnu'na kadar, sahilde, sultanların ve devletin ileri gelenlerinin yalıları yer alırdı. Semtin kuzey sınırını meydana getiren Sarrafburnu bu adı, buradaki yalıların gayrimüslim sarraflarına ait olmasından almıştı. Yine aynı yerde hekimlerin de yalıları vardı. Yalılar bazen yolun kara tarafındaki koru ve bahçelere, yol üzerinden geçen köprülerle bağlanırdı.

19. yy'ın başlannda, Ortaköy Defterdar-burnu'ndan Kuruçeşme'ye doğru ilk yalı III. Mustafa'nın (hd 1757-1774) kızı Hatice Sultan'ın Neşetâbâd Sahilsarayı idi (bak. Hatice Sultan Sahilsarayı). Hatice Sultan' in ölümünden sonra diğer sultanların oturduğu yalı 1892'de yıktırılmış, yerine II. Ab-dülhamid'in (hd 1876-1909) kızları Zekiye ve Naime sultanlara, eş iki saray yaptırılmıştır.

Defterdar İbrahim Paşa Camii'nden sonra Sadrazam Yusuf Paşa'nın kardeşi Süleyman Bey Yalısı gelmekteydi. Hatice Sultan bu yalıyı maiyeti için kiralardı. Çeşitli defalar el değiştiren yalı 1908'de Meşrutiyet' ten az evvel II. Abdülhamid tarafından satın alınarak Adliye Nazın Arif Hikmet Paşa' mn eşi olan kızı Naile Sultan'a hediye e-dildi.

Daha sonra Çavuşlar Kâtibi Tahir Efendi'nin yalısı gelirdi. Onu izleyen İstanbul Ağası Sadık Ağa'nın yalısı önceleri Mehdi Efendizade'nindi. Boğaz'ın en eski binalarından biri olan bu yalı pek çok sahip değiştirdikten sonra 1894'te Adliye Nazırı Ab-durrahman Paşa tarafından yepyeni denecek şekilde tamir ettirildi. Boğaz'ın en süslü yalılarından biri oldu. 26 Aralık 1920 gecesi çıkan yangında yandı. Şah Sultan yalıları, hanedan emlakinden biri büyük, biri küçük, ikiyalıidi. III. Selim'in kızı Şah Sul-tan'dan sonra bu yalıda Hibetullah Sultan oturduğundan yalı bu adla da bilinirdi. Pek çok defa sahip değiştiren yalı, en son Enver Paşa'nın eşi Naciye Sultan'a verilmişti.

Ekmekçi Deresi'nden sonra gelen, Boğaziçi'nin en meşhur binalanndan biri olan Tırnakçı Yalısı, Yemişçi Hasan Paşa'nın i-dam ettirdiği Tırnakçı Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştı. Burada IV. Mehmed döneminde (1648-1687) Köprülü Fazıl Ahmed Paşa 10 yıl oturmuş; III. Selim zamanında, Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa'nın eşi Esma Sultan'a verilmiştir. 1726'da yalının arkasındaki yüksek bir tepenin üstünde Kasr-ı Süreyya Köşkü yaptırılmıştır. Yalının son sahibi Seniha Sultan'dır. Aşçıbaşı Yetimleri Yalı'sından çıkan bir yangın ile 1909'da yanmıştır.

19. yy'ın birinci yarısında Tırnakçı Ya-lısı'nın alt tarafında Hüsrev Paşa'nın kethüdası Emin Efendi'nin yalısı vardı. 1791'de Abdülmecid tarafından satın alınmış ve

burada kız kardeşi Âdile Sultan'a(-») bir sa-hilsaray yaptırılmıştı. Eşi Kaptan-ı Derya Mehmed Ali Paşa'nın ölümünden sonra Adile Sultan yalıyı terk etmiş ve sahilsaraya Seniha Sultan gelmiştir.

1791'de burada bulunan yalılardan Aşçıbaşı Yetimleri, Saliha Sultan Kızı Fatma Hanım, Hekimbaşı Arif Efendi, Mollacıkza-de Ata Efendi, Ayvazpaşazade yalıları 1820' den sonra çıkan bir yangında yok olmuşlardır.

Sahildeki Enderun-ı Hümayun Pazarba-şısı Mustafa Bey'in yalısı 18. yy'ın sonlarına aitti. Saliha Sultan Kızı Yalısı arsasında yapılan ve 1887'de Amiral Çinçon Hasan Paşa'ya geçen ve çeşitli defalar el değiştirdikten sonra II. Abdülhamid tarafından a-lımp Doktor Bier'e verilen yalı 1909'da yandı. Hekimbaşı Arif Efendi Yalısı'nın arsasına yapılan Mollacıkzade Ata Efendi Yalısı da buradaydı.

Kuruçeşme'de 5 tane iskele vardı. Bunlar: 1. Aralık iskelesi, Kuruçeşme iskelesi (bugün Kuruçeşme Parkı içinde kalan iskele); 2. aralık iskelesi (yine park içinde İSKİ su tankerlerinin durduğu iskele), 2. aralık iskele (vapur iskelesi yapısının olduğu yer), 3. aralık iskele (Galatasaray Ada-sı'na kalkan motorların iskelesi); Kuyum-cubaşı İskelesi (Sarrafburnu'nun bugün, kazıklı yolun başladığı yer) idi.

Tezkireci Osman Efendi Camii'nin karşısında bostancı karakolu ve yakınında Kızlarağası Ahmed Ağa tarafından yaptırılmış bir mektep vardı. Kuruçeşme İskelesi karşısındaki küçük adacık II. Abdülhamid tarafından Sarkis Balyan'a hediye e-dilmiş; bir müddet bütün etrafı duvarlarla çevrili biçimde ve bahçe olarak kullanılmış; daha sonra kömür deposu yapılan yer Cumhuriyet döneminde Galatasaray Spor Ku-lübü'ne verilmiş, kürek ve yüzme sporları için kullanılmıştı. Bugün su sporları o-kulları kapatılmıştır ve kulüp, yüzme havuzu ve diskotek olarak kullanılmaktadır. Kuyumcubaşı İskelesi'nden Çorlulu Ali Paşa Yalısı önüne kadar olan yer yaklaşık 200 yıldır Sarrafburnu olarak anılmaktadır. Burada, kıyıdaki yalıların arkasından geçen yolun üzerinde, setin üstünde Bizans döneminden kaldığı söylenen mahzen ve sarnıçlar bir süre sarraflar çarşısı olarak kullanılmıştır. Bu bölgedeki, bugün Memduh Paşa Yalısı diye bilinen Ayvazpaşazadele-rin yalısının arkasındaki 80 dönümlük koruda bir darphane bulunduğu da bilinmektedir.

Ayvazpaşazadelerin yalısının korusunda darphaneden başka su ile işleyen bir a-sansör ve paşanın silah müzesi olarak kullandığı yapılar da bulunmaktadır. Ayyâz-paşazadeler Yalısı 1980'lerde restore edilmiştir. Rüstem Paşa Yalısı diye anılan Tarak-çızade Yalısı, Ağababa Kapıcıoğlu Yalısı, Muhsinzadeler Yalısı bölgedeki yalıların bazılarıydı.

Bu yalılardan büyük bir kısmı işgal sırasında, 13 Haziran 1919'da Fransızların Kara Todori Paşa Yalısı'ndan çıkardıkları yangının büyümesi ile yok olmuş, ayakta kalabilenlerde imar hareketlerinin kurbanı olmuştur. İstiklal Savaşı sonrasında hane-

danın ve azınlıkların sahipsiz bıraktığı, arsa haline gelen bu yerler kömür deposu o-larak kullanılmış, ayakta durabilenler,.tütün vb depolarına dönüşmüş veya yıkıntı haline gelmiştir. 1986'dan sonra sahil kömür depolarından temizlenerek yeşillendirilmiş, kısmen park olarak düzenlenmiş, kısmen de Naile Sultan Yalısı'nda olduğu gibi güzel restitüsyonlar yapılmıştır. Sahile 1988'de Prof. Dr. Günel Akdoğan'ın çizmiş olduğu park projesi bizzat kendisinin kontrolü altında uygulanmış ve 1989'da kendi adı ile açılmıştır. Bu park arka plandaki koruyu, görsel olarak, kıyıya bağlayan başarılı bir uygulamadır.

Sarrafburnu 1919 yangınından kurtulan bir yer olarak günümüze kadar gelebilmiş 8 yalısı ile (binalardan 2'si hariç diğerleri restore edilmiştir) dikkati çeker.

Son imar hareketleri sırasında Sarrafburnu yaldan ve Arnavutköy yalıları önünden kazıklı yollar geçirilmiş ve kıyı kısmen doldurularak kıyı hattı ve kotu değiştirilmiştir.

Tarih boyunca yeşil koruları ile anılan Kuruçeşme gravürlerde de böylece resmedilmiştir. Başvekâlet arşivinde Asâkir-i Man-sure-i Muhammediye zamanında sayıları 28 olarak tespit edilen bahçeler arasında a-dı sayılmaktadır. Sultanlara ve zamanın yüksek rütbeli kişilerine ait olan sahilhane ve köşk bahçelerine çok önem verilmiş, hattâ zaman zaman Avrupa'dan bahçıvanlar getirtilerek bahçeler düzenletilmiştir. Kuruçeşme'deki bu tür tarihsel bahçelerden birkaçı şunlardır:

1726'da III. Ahmed'e verilecek bir şölen için tepede Kasr-ı Süreyya yapılmıştır. Muhsinzade Yalısı'nın arka bahçesinde ise III. Ahmed zamanından kalma hamam ve bahçenin dibinde mermer sofalar, havuzlar, fıskiye ve selsebilli setler bulunmaktaydı. Bu mermer sebilli bahçe ve fıskiyeler zamanla büyütülmüş, kameriyeler ilave edilmiştir.

Tırnakçı Hasan Paşa'nın konağı ise, 1838' de I. Abdülhamid'in kızı Atiye Sultan için yeniden yapılırken güzel bir bahçe de düzenlenmiştir.

18. yy'ın ortalarında Tırnakçı Yalısı'nın yakınında bulunan ve sık sık sahip değiştiren Enderun-ı Hümayun Pazarbaşısı Mustafa Bey'in yalısının bahçesinde denizden girilen büyük bir kayık limanı vardı. Bu liman rıhtım üzerine inşa edilen yüksek bir duvarla dışarıdan ayrılmış ilginç bir uygulamadır.

Kuruçeşme'de 19. yy'ın sonlarında Ayvazpaşazadelerin yalısının yerine yapılan Memduh Paşa Köşkü'nün, zamanında görkemli olan bahçesinin kalıntılarını hâlâ görebilmek mümkündür. Denizden yüksek olan bahçe, setler üzerinde düzenlenmiştir. Orta sette grotto, kaskatlı bir derecik ve üzerinde köprülerle düzenlenmiş rustik bir bahçe düzeni görülmektedir. Sarrafburnu ve daha sonra da Ali Paşa'nın sahilsara-yından dolayı bu adı alan Ali Paşa Önü semtinde, birçok bahçe ve bostanlar vardı. Bugüne kalabilen özel korulardan Naciye Sultan ve Naile Sultan koruları belli dönemlerdeki inşaat izinleri ile önemli öl-



KURUÇEŞME AKADEMİSİ

132

133

KUŞ EVLERİ

çüde tahrip olmuş; Emin Vafi Korusu ise Memduh Paşa Köşkü etrafında küçülmüş, bahçe ölçeğinde kalmıştır.

Kuruçeşme'de Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ile Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı' nın pilot proje çalışması olarak 1994'te yapılan sayımda, özel koru ve parklar hariç, yol kenarları ve ev bahçelerindeki tüm a-ğaçlar sayılmış, yerleri tespit edilerek bütün fiziksel özellikleri, sağlık durumları, envanter föylerine geçmiş, ayrıca bunlar l/ 1.000 ölçekli haritalara işlenmiştir.

Ağaç türlerinden ise 538 adedi sayılabil-miş, bunlar içinde Boğaziçi'nin simgesi olan, mezarlık ve hazirelerde korunmuş, 63 adet serviye, sadece 2 adet şemsiye görünüşlü fıstıkçamına (Pinuspined) rastlanmış, tohumdan kolayca üreyebilen Boğaz' in pembe bahar müjdecisi erguvanlar (Cer-cis siliquastrunî) bile 24 adet sayılabilmiş-tir. Yine çok az adette ve çoğunlukla köşk bahçelerinde korunabilen. porsuk, sedir, çam ile yapraklı ağaçlardan-çınar, ıhlamur, atkestanesi, çitlembik, yalancı akasya, söğüt, dişbudak, manolya, sakızağacı, kavak sayılabilmiştir. Küçük ev bahçelerinde ise daha ziyade meyve ağaçları dikildiğinden bunlar sayımda çok sayıda görülmüştür.

Kuruçeşme Parkı, kıyıları ve Galatasaray Adası.

Peyzaj Mimarisi, S. 3 (Mart 1992)


Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin