KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə35/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   140

KUYUCU MURAD PAŞA

142

143

KUYUCU MURAD PAŞA

Kuyucu Murad Paşa

Külliyesi'nin

sıbyan


mektebi.

A. V. Çobanoğlu, g| 1989

kırma çatı ile örtülüdür. Güneydoğu cephesinde sağa kaydırılmış olan giriş bölümü, mukarnaslı başlıklara sahip dört mermer sütuna oturan, üç sivri kemerli sakıf şeklinde düzenlenmiştir. İki yanda ortada geniş sivri kemerli sakıf, türbe duvarındaki mukarnaslı konsollara yine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Cephede ortadaki büyük kemerin ve caddeye bakan yan yüzeydeki kemerin köşe dolgularında birer rozet vardır. Bu kemerlerin kilit taşlarında da birer küçük rozet görülür. Sakıf yandaki sebil i-le birlikte üstte baklavalı bir friz ile çevrelenmiş olup kurşun kaplı ahşap çatı ile örtülmüştür.

Türbeye geçişi sağlayan basık kemerli kapı üzerinde tek satır halinde ayet yazılı bir kitabe vardır. Türbe iki yan cephede altlı üstlü ikişer pencere ile dışa açılmaktadır. Kapının bulunduğu duvarda bir alt pencere bitişiğindeki sebile, iki üst pencere de dışa açılmaktadır. Girişin karşısında ise altlı üstlü birer pencere ile bitişiğindeki dershane-mescit mekânına, bir üst pencere ile de dışa açılma söz konusudur.

Kuyucu Murad Paşa Külliyesi'nin genel görünümü. A. V. Çobanoğlu, 1993

(Samsun) bulunduğu haberi, 1872'de İstanbul basınını günlerce ilgilendirmiş ve Osmanlı tarihinde "Na'lin-i Şerif Vakası" o-larak yer almıştır.

Bu parçalar, Hz Muhammed'e ait oluşları veya izafe edilişleri ile daha yüksek manevi değerde olup "emanat" sayılır. Kutsal emanetleri zenginleştiren diğer parçalar ise şunlardır:



Süyuf-ı Mübareke: Bu ad altında toplanan kutsal kılıçlardan l'i Hz Ebubekir'e, l'i Hz Ömer'e, 2'si Hz Osman'a, l'i de Hz Ali'ye izafe edilmektedir. Ayrıca, sahabelerden Zübeyr ibnü'l-Avvam'a, Cafer Tayyara, Halidbin Velid'e (4 adet), Ammar bin Yesrü'l-Muays'a, Ebu'l-Hasan'a ve Zeyne'l-âbidin'e ait olduğu ileri sürülen kılıçlar bulunmaktadır. 2 kılıcın da adları saptanamayan sahabelere ait olduğu kabul edilir. Bunlar da Osmanlı kılıç ustaları ve kuyumcuları tarafından son derece sanatkâ-rane işlenmiş ve birer sanat şaheseri durumuna getirilmiştir. Gerek Hz Muhammed' in, gerekse ilk halifelerden Hz Ebubekir'in ve Hz Ömer'in kılıçları, ayrıca Halid bin Velid'in kılıcı, Osmanlı padişahlarmca kılıç alaylarında(->) kuşanılmıştır.

Mesahif-i Şerife: Aralarında Hz Osman' in ve Hz Ali'nin el yazısı ile olduğu kabul edilen Kuran nüshalarının da yer aldığı, Arap ve Osmanlı hattatlarının imzalarını taşıyan Kuranlar da kutsal emanetler kapsamındadır.

Kabe'de yapılan onarımlardan sonra yerlerine yemleri konulduğu için istanbul'a getirilen parçalar da vardır. Mizâb-ı saadet denen, tahta üzerine altın kaplı Kabe oluğu, bâb-ı töbe (tövbe kapısı) adı verilen, tahta üzerine demir kakmalı kapı kanadı, Kabe'nin sık sık yenilenen eski anahtar ve kilitleri, hâcer-i esved'in eski altın çerçevesi bunlardan olup kutsal emanetler kapsamında aynı yerde sergilenmektedir.

Teşhirde olan veya hasoda dolaplarında saklanan diğer eşya ve parçalar arasında; Hz Muhammed'in teyemmüm taşı denen bir Asur tableti, peygamberin, Hz Ebubekir'in, Hz Fâtıma'mn, Hz Hüseyin'in seccadeleri, Hz Hatice'nin gömleği, dört halifeye ait imameler (sarıklar), tespihler, Hz Muhammed'in eşlerinin eşyaları da vardır. Ancak bunlardan seccadeler, gömlek ve sarıklar, yakın zamanlara ait parçalardır.

Kutsal emanetlerin son bir grubunu, Ku-ran-ı Kerim'de adları geçen peygamberlere ait olduğu ileri sürülen parçalar oluşturur. Hz Davud'un, Calut'un kafasını kestiği kılıcı, Hz ibrahim'in taştan oyulma tenceresi, Musa Peygamber'in asası denen 122 cm uzunluğundaki budaklı değnek, Hz Yahya'nın kafatası ve kol kemikleri, Şua-yib Peygamber'in asası, Hz Nuh'un tenceresi, Hz Yusuf un gömleği, sarığı, Hz Adem' in ayak izi (bir patiskaya çizilmiştir) bunlardan olup hiçbirinin, adları geçenlerle ilgisi yoktur veya kanıtlanamamıştı!.

28 Şubat 1858'de ise, hazine-i hümayun kethüdası bulunan Mehmed Bey'in, kutsal emanetlerden bazılarını kuyulara ve denize attırdığı anlaşılmış, olayı soruşturmak i-çin Topkapı Sarayı'na gelen Abdülmecid, Meclis-i Vâlâ Reisi Şefik Paşa'nın başkan-

lığında, kazaskerlerden Rüşdi Efendi ve Sadeddin Efendi ile Meclis-i Vâlâ Azası Zi-ver Efendi'den oluşan bir komisyon gerekli araştırmaları ve sorgulamaları yapmış, kuyulara atılanlar çıkartılıp temizlendikten sonra eski yerlerine konulmuş, Mehmed Bey de Kıbns'a sürülmüştür. Düzenlenen tutanakta zayi olan kutsal eşyanın bazılarının, merkad-ı şerife puşideleri, kisâvat-ı ma-kam-ı mübareke, surre-i hümayun develerinin eski takımları gibi önemsiz şeyler olduğu vurgulanarak olay kapatılmıştır.



Bibi. Uçunçarşılı, Saray, 250-254: T. Öz, Hır-ka-i Saadet Dairesi ve Emanat-ı Mukaddese, İst., 1953; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 524; Y. Öztuna, "Mukaddes Emanetler", Hayat Tarih Mecmuası, S. 5 (Haziran 1965), s. 39-47; R. E. Koçu, Topkapu Sarayı, ist., ty, s. 77-85; Re-şid Paşa, "Hazine-i Hümayun Kethüdası Mehmed Begin Ba'zı Eşya-yı Mübarekeyi Bahre ve Kuyulara lika Etdirmiş...", Muharrerat-ı Nâdire, İst., ty, s. 210-213.

NECDET SAKAOĞLU



KUYUCU MURAD PAŞA KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi'nde, Vezneciler Caddesi ü-zerinde, fen fakültesi önünde yer alır.

I. Ahmed döneminde (1603-1617) sadrazam olarak görev yapmış bulunan, "Kuyucu" lakabı ile tanınan Murad Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliyenin kesin yapılış tarihi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Banisinin 1611'de ölmesi üzerine kendi yaptırdığı türbesine gömülmüş olmasından dolayı külliye bu tarihten önce yapılmış olmalıdır.

Üçgen bir arsa payı üzerinde kuzeyba-tı-güneydoğu doğrultusunda yerleştirilmiş olan külliye medrese, türbe, sebil, sıbyan mektebi ve dükkânlardan oluşmaktadır. 16. yy'ın sonlarında başlayıp 17. yy'.da sayıları artarak devam eden, medrese ağırlıklı küçük külliyelerin 17. yy'ın başına tarih-lendirilen bir örneğini oluşturan Kuyucu Murad Paşa Külliyesi'nde caddeye bakan cephe üzerinde girişinin iki yanında dükkânlar yerleştirilmiştir. Kuzeybatıda iki

dükkânın üzerinde fevkani olarak sıbyan mektebi yer alır. Güneydoğuda ise türbe ve önünde sebil bulunmaktadır. Dükkânların arka tarafında küçük bir revaklı avlu etrafında "L" şeklinde sıralanmış medrese odaları vardır. Medresenin dershanesi güneydoğu uçta türbeye bitişik olarak yerleştirilmiştir.

Medrese: Vezneciler Caddesi üzerinde yer alan dükkân dizisi arasında basık kemerli kapı açıklığı ile medreseye geçiş sağlanmaktadır. Kapı içte dükkân derinliği boyunca geniş sivri kemerli açıklıkla avluya açılmaktadır. Yamuk dikdörtgen planlı avluda dükkânların arkasına gelen yerde re-vaklar yoktur. Diğer üç yönde baklavalı başlıklara sahip mermer sütunlara oturan sivri kemerli revaklar avluyu çevrelemektedir. Revaklarm arkasında güneydoğu yönü hariç diğer iki yönde "L" şeklinde sıralanan medrese odaları bulunmaktadır.

Güneydoğu yönünde dershane-mescit birimi yer almaktadır. Önünde bulunan revak birimleri, diğerlerinden farklı olarak dikdörtgen olup üzerleri aynalı tonoz ile örtülmüştür. Burada revak cephesinde de farklı olarak mermer kaplama görülmektedir.

Dershane-mescit kare planlı olup üzeri pandantifli kubbe ile örtülmüştür. Basık kemerli kapı ve iki yanında dikdörtgen açıklıklı, mermer söveli birer pencere ile revağa açılmaktadır. Girişin karşısında solda altlı üstlü birer pencere ile de bitişiğindeki türbeye açılan dershane-mescitte giriş üstünde üç, yan duvarlarda üstte ikişer pencere ile dışa açılma söz konusudur. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen açıklıklı, mermer söveli, üst sıradaki pencereler ise içten yuvarlak kemerli, dıştan sivri kemerli olarak düzenlenmiştir. Kapının karşısında sağa kaydırılmış mihrap bulunmaktadır. Sivri kemerli ve yarım yuvarlak niş şeklinde düzenlenen mihrabın etrafı mermer kaplamalıdır, iki yan duvarda altta dikdörtgen açıklıklı, mermer söveli dolap nişleri bulunmaktadır. Kapı ve dolap kanatları dikdörtgenlerin farklı yerleştirilmesi ile olu-

şan geometrik kompozisyona sahiptir. Yapıda kubbe ortasında yer alan ve yenilenmiş olan kalem işi süslemede az görülen zikzaklı bir madalyon kompozisyonu vardır.

Medrese odaları 14 tane olup üzerleri pandantifli kubbelerle örtülüdür. Revaklar-dan dershane-mescit önündeki üç birimden başka uzun koldaki bir birim de aynalı tonoz örtüye sahiptir. Diğer 11 birim pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Güneydoğu uçta iki oda ile iki kolun kesiştiği köşe odası dikdörtgen açıklıklı birer kapı ile, diğer odalar ise dikdörtgen açıklıklı birer kapı ve pencere ile revağa açılmaktadır. Güneydoğu uçtaki iki oda önünde yanındaki dershane-mescitten dolayı tonozlu dar bir koridor oluşmuştur. Uçtaki odada giriş karşısında bir alt pencere, yan duvarda bir üst pencere vardır. Girişin sağında ise bir ocak nişi bulunmaktadır. İki kolun kesiştiği köşe odasında ise altlı üstlü birer pencere vardır. Uzun kolda yer alan odaların girişleri karşısında altta bir niş, üstte bir sivri kemerli pencere mevcuttur. Girişin sağında kuzey duvarında vaktiyle o-cak nişleri bulunuyordu. Kısa koldaki odalarda giriş karşısında ocak nişleri mevcut olup dışa açılan pencereler yoktur. Bu kolda en uçtaki birim hela olarak düzenlenmiş olup üzeri yüksek bir aynalı tonozla örtülmüştür. Bacalar tuğladan altıgen gövdeli ve her yüzde birer duman açıklığına sahip olup kavuk benzeri taş külahla örtülüdür.

Medrese odalarından uzun kolda revak-ların kesiştiği köşelerde, kısa kolda ise köşe odası ile bitişiğindeki oda arasındaki duvar vaktiyle kaldırılmış, böylece ikişer birimli üç oda elde edilmiştir.

Medrese avlusunun üzeri günümüzde alçı tavan ve sundurma ile kapatılmış olup yapı İstanbul Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü binası olarak kullanılmaktadır.

Türbe: Vezneciler Caddesi üzerinde medresenin güneydoğusunda yapıya bitişik olarak yer almaktadır. Kare planlı yapının üzeri bugün ahşap tavan ve kurşun kaplı

Kuyucu Murad Paşa Külliyesi'nin planı.

M. Sözen, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, tst., 1975

Girişin solunda ve karşısında dikdörtgen açıklıklı mermer söveli birer dolap nişi vardır. Yapıda alt pencereler dışta sivri boşaltma kemerleri altında mermer alınlıklı, dikdörtgen açıklıklı ve içten, dıştan mermer sövelidir. Üst sıradaki pencereler ise dıştan sivri, içten yuvarlak kemerli alarak düzenlenmiştir.

Türbede üç kişinin yattığı bilinmektedir. Bunlar Sadrazam Kuyucu Murad Paşa (ö. 1611), Abaza Mehmed Paşa (ö. 1638-1639) ve Cağaloğlu Sinan Paşazade Mehmed Paşa'dır (ö. 1642). Bugün türbede üç ahşap sanduka, kırılmış halde bir taş lahit ile birkaç tane kırık mezar kitabesi bulunmaktadır.

Sebil: Külliyenin güneydoğusunda türbeye bitişik olarak yerleştirilmiş olan sebil dışa taşkın beş cepheli olarak düzenlenmiştir. Mermer malzemeyle yapılmış olan sebil vaktiyle yanından geçen ve bugün mevcut olmayan Nadir Bey Sokağı ile Vezneciler Caddesi'nin kesiştiği yerde bulunan bir köşebaşı sebili idi. Bugün mevcut olmayan bu sokak yönünde basık kemer-

KUYUMCULUK

144

145

KUZGUNCUK

li bir kapı ile sebile geçilmektedir. Sebilin türbe ile birleştiği duvarda iki köşede yer alan sivri kemerli tromplarla sekizgen o-luşturulmuş ve yapı içten ahşap bir kubbe ile örtülmüştür. Altı tane mukarnas başlıklı mermer sütuna oturan sivri kemerlerle beş cephe oluşturulmuştur. Başlıklar hizasında basık kemerli mermer lentolarla cepheler ikiye bölünmüştür.

Altta "C" kıvrımlarının alternatif dizilmesi ile oluşan ve baklavalı şekilde düzenlenen, üstte ise yıldızlı geometrik kompo-zisyonlu madeni şebekeler vardır. Beş cepheli sebilde iki yan cephe diğerlerine göre daha dardır. Ortadaki üç geniş cephede kemer köşe dolgularında iri rozetler bulunmaktadır. En üstte baklavalı bir friz, sebil cephelerini ve yandaki türbenin sakıfmı dolanmaktadır. Üstte kurşun kaplı ahşap sundurma yine sakıf ile beraber ele alınmıştır. Sebilin içinde türbeye açılan dikdörtgen açıklıklı, mermer söveli bir pencere vardır. Kapının karşısında köşede mermer su haznesi ile kuyu bulunmaktadır.

Sıbyan Mektebi: Medresenin kuzey köşesinde yapıya bitişik olarak yer alan sıb-yan mektebi fevkani olarak tasarlanmış, Vezneciler Caddesi'ndeki iki dükkânın ü-zerinde yer alan yapı pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Cadde üzerinde dükkânlar arasında bulunan yuvarlak boşaltma

Kuyucu Murad Paşa Medresesi

Yavuz Çelenk, 1994

kemerli bir kapı ile önce tonozlu koridora, sonra da dükkânların arkasındaki beşik tonozlu mekâna ulaşılmaktadır. Bu alt mekânda dışa açılan iki mazgal vardır. Ahşap merdivenle üst kata geçilir. Mektep kare planlıdır. Caddeye bakan cephe altlı üstlü üç, arka cephe ise altlı üstlü ikişer pencere ile dışa açılmaktadır. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen açıklıklı, üst sıradaki pencereler ise sivri kemerli olarak düzenlenmiştir. Alt sıra pencerelerden caddeye bakanlar içten ve dıştan mermer söveli, arka pencereler ise yalnızca içten mermer sövelidir.

Sıbyan mektebinin medrese ile birleştiği yerde yandaki dükkânların üst örtü hizasında büyük yuvarlak kemerli derin bir niş vardır. Kuzeye bakan cephe pencere-siz olup ortada bir ocak nişi ile iki yanında dikdörtgen açıklıklı birer dolap nişi bulunur. Dolap nişleri mermer sövelidir. Ocak bacası dışta küfeki taşından kare gövdelidir. Köşeleri pahlanmış ve dört yönde birer duman açıklığına sahip olup üzeri pra-midal külahla örtülüdür. Mektep içinde son yıllarda yapılmış yoğun kalem işi süslemeler vardır. Yapı bugün alttaki bir dükkânla beraber büfe ve kafeterya olarak kullanılmaktadır.

Dükkânlar: Külliyenin Vezneciler Cad-desi'ne bakan cephesinde 13 adet dükkân

Kuyucu Murad Paşa

Külliyesi'nde türbe ve sebil.

A. V. Çobanoğlu, 1989

bulunmaktadır. Dışarıya tuğladan yuvarlak kemerlerle açılan dükkânlar beşik tonoz ile örtülüdür. Cephede kemer aralarında taş ve tuğlanın alternatif kullanılmasıyla oluşan almaşık duvar örgüsü görülmektedir.



Bibi. Kumbaracılar, istanbul Sebilleri, 15; Eyi-ce, İstanbul, 45; Z. Nayır, Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmet Külliyesi ve Sonrası (1609-1690), İst., 1975, s. 170-173; Müller-Wiener, Bildlexikon, 361-362; Kütükoğlu, istanbul Medreseleri, 350; M. S. Kütükoğlu, Da-rü'l-Hilafe, 68-69; B. Unsal, "Türk Sebil Anıtları Üzerine Stil Araştırması", istanbul Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi Dergisi, S. 7 (1981), s. 29; Unsal, Türbeler, 86; O. Asla-napa, Osmanlı Devri Mimarisi, ist., 1986, s. 320-321.

AHMET VEFA ÇOBANOĞLU



KUYUMCULUK

Altın, gümüş, platin vb kıymetli madenin ya doğrudan doğruya ya da kıymetli taşlarla beraber işlenerek ziynet eşyası haline getirilmesi. Kuyumcuların meydana getirdikleri eserlere mücevher denir.

Osmanlı döneminde istanbul kuyumculuğunun iki ayrı istikamette geliştiğini görmekteyiz. Birincisi saray kuyumculuğudur. Bunlar Topkapı Sarayı'nda özel olarak yetiştirilen ustaların veya dışarıda yaptıkları eserler ile dikkati çektikten sonra saraya alınan sanatkârların meydana getirdiği teşkilattır. Saray kuyumcularını idan eden, onların ihtiyaçlarını karşılayan, sa raya her türlü kıymetli taş, altın, gümüş tedarik eden usta sanatkâra "kuyumcubaşı" denirdi. Kuyumcubaşılar genellikle yaşlı, tecrübeli, bilgili ustalardan seçilirdi. IV. Murad döneminin (1623-1640) kuyumcu-başısı ünlü seyyah Evliya Çelebi'nin(->) babası Mehmed Zillî Efendi'dir. Saray sanatkârları başta padişah olmak üzere hanım sultan, şehzadeler, kadın efendiler, kalfalar ve diğer saray ileri gelenleri için çalışırlardı. Ayrıca dış, ülkelere gönderilecek hediyelerle devlete hizmet edenlere, sarayı ziyaret eden yerli ve yabancılara verilen kıymetli eşyaları da bu sanatkârlar yaparlardı.

ikinci grup sanatkârlar ise, özellikle II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) yapımına başlanan, zamanla da genişletilerek bir sanat merkezi haline getirilen Ka-palıçarşı(-») içinde ve etrafındaki hanlarda tezgâh kurmuş olan ve halen de bu ö-zelliğini muhafaza eden, ülkenin çeşitli yörelerinden gelip İstanbul'a yerleşmiş olan kuyumculardır. Türklerden başka Rumlar, Ermeniler, Araplar, Acemler, Süryaniler, Dağıstanlılar, Azeriler, Kırımlılar, Kazaklar istanbul'da bir araya gelip Osmanlı zevkine uygun eserler vererek istanbul kuyumculuğunu meydana getirdiler. Bu teşkilatın başında ise "kuyumcular kethüdası" bulunur, esnaf ve sanatkâr ile irtibatı ise "yiğitbaşı" denilen kişiler sağlardı. Yiğitbaşılık yakın zamana kadar devam etmişti.

Osmanlı padişahları da güzel sanatlara ilgi duymuşlar, bazılarını öğrenip uygulamışlardır. Özellikle hat, tezhip, musiki, resim, kuyumculuk vb sanatlarla bilfiil uğraşmışlar, güzel eserler vermişlerdir. Ku-

Kapahçarşı'da bir kuyumcu dükkânı. Nazmı Timuroğlu, 1993

yumculuk alanında I. Selim'i (Yavuz) (hd 1512-1520) görmekteyiz. Evliya Çelebi 5e-yabatname'de Trabzonlu kuyumcu esnafından bahsederken Yavuz'un şehzadeliğinde burada vali iken kuyumculuk öğrendiğini ve babası II. Bayezid adına sikke kazıdığını yazar. Yine padişahlardan I. Mah-mud (hd 1730-1754) hakkakti. Kazımış olduğu mühürleri el altından sattırır, gelirini yoksullara sadaka olarak dağıtırdı.

Osmanlıların yükseliş ve duraklama döneminde dünyanın en önemli merkezi durumunda bulunan, gerileme döneminde bile en az ikinci, üçüncü sırada yer alan İstanbul kuyumculuğu, 150 yılı aşkın bir süredir birçok ülkeye usta ihraç etmektedir. Günümüzde Fransa, ingiltere ve ABD'de-

Hz Muhammed'in kabrine gönderilen hediyelerden mücevherli askı. Türkiye Albümü ve Topkapı Sarayı, ist., 1969

ki ünlü bazı kuyumcular istanbullu Rum ve Ermeni ustalardır ya da onların yetiştirdiği çıraklardır.

Gerileme döneminde devletin çeşitli giderlerini karşılamak için değişik zamanlarda çıkarılan fermanlarla sarayda, zenginlerde ve halkın elinde bulunan değerli ziynet eşyaları toplanarak eritilmiş ve darphanelerde para basılmıştır. O sebepledir ki bugün elimizde ilk dönemlere ait kuyumculuk eserleri yok denecek kadar azdır.

Müzelerde ve özel koleksiyonlarda bulunan eserlere bakıldığında İstanbul işi denilebilecek başlıca kadın takıları yaka ve göğüs iğneleri, küpeler, bilezikler ve kemerlerdir. Ayrıca kahve kültürü Osmanlı'da çok ayrı bir yer tuttuğu için murassa (kıymetli taş mıhlamak) fincan zarflarına sıkça rastlanmaktadır. Erkekler için olanların başında merasim kılıçları ve murassa kınlar, tütün kutuları, enfiye kutuları gelir. Özellikle II. Abdülhamid zamanında (1876-1909) yaptırılan çok çeşitli nişanlar da ö-nemli yer tutar.

Kuyumculukta kullanılan en önemli teknik alafranga ve alaturka mıhlama usulüdür, istanbul kuyumculuğunda bu teknikle en çok pırlanta, zümrüt, yakut gibi kıymetli taş mıhlanmıştır. Kuyumculukta bir iş üzerinde, eserin daha güzel gözükmesi için birden fazla teknik bir arada uygulanmıştır. Üzerine taş mıhlanmış bir parçanın taşları ya "güverse" ya da "tırnak" denilen şekillerle tutturulur, başlıklar ise kalemle süslenir.

Bütün mesleklerde ustalık aşağı yukarı 20-25 yaşından başlayıp zaman içinde artar, gelişir ve büyük usta olunurken, nııh-lamacılıkta ustalık yaşı 15-30 arasındadır.

Kuyumculukta bir de hiçbir dekoratif unsur katılmadan yalnızca madenin biçim-lendirilmesinden meydana gelen bir çalışma çeşidi vardır. Bu yolla yapılan eserlere "sade", ustasına "sadekâr", mesleğin a-dına ise "sadekârlık" denilir.

M. ZEKi KUŞOĞLU



KUZGUNCUK

Boğaziçi'nin Anadolu kıyısında, Üsküdar, Paşalimam ile Beylerbeyi arasındaki yerleşme. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda oluşmuş, Boğaziçi'ne açılan bir vadi içinde gelişmiştir.

Kuzguncuk'un eski adının "Hrisoke-ramos" olduğu ve "Altın Kiremit" anlamına gelen bu adın yerleşmeye, II. lustinos (hd 565-578) tarafından yaptırılmış olan, çatısı altın yaldızlı kiremitlerle kaplı bir kiliseden geldiği yazılmaktadır. Kuzguncuk adının kökeniyle ilgili görüşlerden biri, eskiden "Kosinitza" adıyla anılan semtin, bu adının bozularak "Kuzguncuk" olduğu şeklindedir. Evliya Çelebi'ye göre ise bu ad, II. Mehmed (Fatih) zamanında (1451-1481) buraya yerleşmiş "Kuzgun Baba" adlı bir veliden kaynaklanmıştır.

İstanbul'un Asya kesimindeki ilk Musevi yerleşim bölgesi Kuzguncuk'tur. Musevilerin buraya geliş tarihleri bilinmemekle birlikte, 17. yy kaynaklarında Kuzguncuk'un bir Musevi köyü olarak anıldığı görülmektedir. Kuzguncuk'un Avrupa Musevileri tarafından "Kutsal topraklara varmadan önceki son durak" olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle vaat edilmiş topraklara gidemeyenlerin hiç değilse Kuz-guncuk'a yerleşip orada ölmeyi ve gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir. Bu nedenle de, yerleşmede geniş bir Musevi mezarlığı olduğu, 17. yy'dan itibaren sık sık vur gulamr. Bu tarihlerde Kuzguncuk'ta Museviler dışında Rumların da oturdukları bilinmektedir. Ermeniler ise, buraya 18. yy'dan itibaren yerleşmeye başlarlar ve 19. yy'da Kuzguncuk'ta oldukça büyük bir grup o-luştururlar. Ermenilerin burada bir basmahane açtıkları; yeni icat nakışlı basmaları dokuyan imalathanelerin Kayserili Sarkis Kalfa'ya ait olduğu, bu yüzden yeni tür basmaya "Sarkis Kalfa basması" dendiği; 19- yy'ın başlarında da söz konusu basmahanenin Üsküdar'a nakledildiği yazılmaktadır.

Daha çok gayrimüslim ağırlıklı bir yerleşme niteliği taşıyan Kuzguncuk, Müslüman Osmanlıların rağbet ettiği bir semt olmamıştır. Buna karşın hemen bitişiğindeki Öküzlimanı (Paşalimam) kesimi, camii, çeşmesi, kayık iskelesi ve bahçeleriyle yalnız Türkler tarafından iskân edilmiştir. Yörenin adının, Rumeli yakasından getirilen öküzlerin Anadolu'ya götürülmek üzere Beşiktaş'tan kayıklarla buraya nakledilmesinden kaynaklandığı sanılmaktadır.

Kuzguncuk'a ulaşımda, 19. yy'ın ikinci yarısında özellikle Şirket-i Hayriye vapurlarının önemli etkisi olmuştur. 1865-1866'da çıkan ve Kuzguncuk'ta büyük tahribata yol açan yangın sonrası yapılan iskele, deniz ulaşımım kolaylaştırmıştır.

Kuzguncuk'un gayrimüslim ağırlıklı bir semt olması nedeniyle burada, 19. yy'ın sonlarına tarihlenen Üryanizade Mescidi ile 1952 tarihli Yeni Cami olmak üzere, yalnız iki cami bulunmaktadır. Üryanizade Mescidi, II. Abdülhamid'in (hd 1876-1909) şeyhülislamlarından Üryanizade Ömer Efendi tarafından yaptırılmıştır. Şerefesi

KÜÇÜK ABDULLAH BABA

146

147

KÜÇÜK AYASOFYA CAMÜ

Kuzguncuk

istanbul Ansiklopedisi

saçaklı minaresi, istanbul'daki ahşap minarelerin en zengin ve dikkate değer örneklerinden biridir.

Kuzguncuk bir azınlık semti niteliği taşımasına bağlı olarak iki Rum, bir Ermeni kilisesi ve iki sinagog içermektedir.

Bunlardan Ayios Panteleymon Kilise ve Ayazması 186l'de yanmış, 1896'da yeniden yapılmıştır. Kilisenin çan kulesi ise 1911 tarihlidir. Ayazması da 1831'de yapılmıştır.

Ayios Yeoryios Kilisesi ise bir Bizans kilisesi üzerine Ayios Panteleymon anısına yapılmıştır. Kuzguncuk İskelesi yanında yer alanSurpKrikorLüsavoriç Kilisesi(-») 1835 tarihli ahşap kilisenin harap olması üzerine 1861'de yaptırılmıştır. Kal de Abaşo (Aşağı Sinagog) adıyla da anılan Beth Ya-akov Sinagogu 1878 tarihlidir. Virane ya da Kal de Ariva (Yukarı Sinagog) adıyla a-nılan ikinci sinagog ise, 1840'larda inşa e-

Kuzguncuk'ta İcadiye Caddesi'nde deniz yönüne bakış. Nazım Timuroğlu. 1994

dilmiştir. Bu anıtsal yapılar dışında, Kuzguncuk'ta Küçük Hamam ve Dağ Hamamı adlı iki hamam, Kuzğuncuk-Paşalima-nı arasında 1812 tarihli İsmet Bey Çeşmesi ve Kuzguncuk çekek alanındaki 1831 tarihli İskele Çeşmesi semtin tarihi eserleri arasındadır.

Kuzguncuk sahilinde yer alan yalılardan günümüze kalan görkemli örnek, Fethi Ahmed Paşa Yalısı'dır(->) . İlk sahibi II. Mahmud (1808-1839) ve Abdülmecid(1839-1861) dönemlerinde önemli devlet görevlerinde bulunan Fethi Ahmed Paşa'dır. Harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşan yalının ardında çam, çınar, köknar ağaçlarının çoğunlukta olduğu büyük bir koru bulunmaktadır (bak. Fethi Paşa Korusu). Günümüze yalnız selamlık bölümü kalan yalının korusu, halka açılması ve içinde yapı yapılmaması koşuluyla belediyeye bırakılmıştır.

Kuzguncuk'un köy içi dokusunu, bugüne dek geçirdiği yangınlardan kalabilen ve 19. yy'ın ikinci yarısıyla 20. yy'ın başına tarihlenen sıra evler, tek evler, köşkler ve son dönem apartmanları oluşturmaktadır. 1864 yangını sonrası yapılan ve semtin özgün dokusunu oluşturan, dar parselasyon üzerinde yükselen sıra evler, iki ile dört kat arasında değişmektedir. Bu yapılar ya tümüyle kagir ya da kagir zemin kat üzerinde yükselen ahşap üst katlardan oluşmaktadır.

Çileğiyle tanınan Kuzguncuk'ta, Musevilerin balıkçılık ve sebzecilikle, Rumların kahvecilik, berberlik ve meyhanecilikle, Ermenilerin de kuyumculuk ve tuhafiyecilikle uğraştıkları bilinmektedir.

1914'te Kuzguncuk'ta 70 Müslüman, 250 Rum, tepede İcadiye'dekiler de dahil 1.600 Ermeni, 400 Yahudi, 4 yabancı uyruklu hanesi tespit edilmişti. 1933'te başta Yahudiler, sonra Rum, Türk ve Ermeniler olmak üzere 580 hane ve 4.000 nüfus vardı.

Bugün Kuzguncuk'taki azınlık nüfus çok azalmıştır. Semtten ayrılan geleneksel sakinler nedeniyle evlerin el değiştirmesi, bir kısmının iç ve dış özelliklerinin değişimini de etkilemektedir. 1994 itibariyle asıl Kuzguncuk nüfusu 4.000 kadardır.

Son dönemlerde Kuzguncuk, İstanbullu aydınların, mimarların tercih ettikleri bir semt haline gelmiş ve eski evlerin restorasyonu hızlanmıştır. Kuzguncuk, yine de İstanbul'un, geleneksel Boğaziçi köylerinin özelliklerini bir ölçüde taşımayı sürdüren yerleşmelerinden biridir.

NUR AKIN


Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin