KirkçEŞme tesisleri


H. Mahmud Türbesi ve Sebili



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə65/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   140

H. Mahmud Türbesi ve Sebili

Nurdan Sözgen, 1994 / TE'fJV Arfivi

Bütünüyle mermer kaplı cephenin tasarım ve uygulama düzeyi, madeni parmaklıklarda ve türbe ile sebilin alemlerinde de görülür. Tüm parmaklıkların ilk uygulamada kurşundan dökülüp, altın varakla kaplandığı, sonradan hazire pencerelerindeki-lerin demirden dökülmüş olan parmaklıklarla değiştirildiğine ilişkin bir bilgi bulunmaktadır. Türbe parmaklığında altın yaldız izleri hâlâ görülebilmektedir. Ancak asıl vurgulanması gereken, birbirinden farklı olan türbe, sebil ve hazire parmaklıklarının her üçünün de yine ampir özellikler gösteren yüksek düzeyli bir tasarımın ürünü olmalarıdır. Aynı şekilde ay ü-zerinde birer güneş betimi olan her iki a-lem de çok özenli bir tasarıma sahiptir. İki anıtsal kapının demir kanatları, alt bölümlerinde türbe attikasmdaki kalkanların tekrarıdır. Üst bölümlerinde çapraz meşaleli ve bitkilerle bezeli birer motif taşırlar. Kemer içlerinde ise, bulutlardan çıkan güneş ışınları betimlenmiştir.

İç çapı 17 m'ye yaklaşan türbe kubbesi alçı kasetli dekorasyonuyla, Rönesans'la birlikte Avrupa'da görülen Panteon benzeri uygulamaların bir tekrarıdır. Geleneksel kalemisi kubbe bezemelerinden farklı olarak ilk kez boyanmamış ve arma, çe-lenkler, çiçek sepeti kabartmalarıyla süslenmiştir. Pencerelerin üzerinde, tüm iç mekânı mermer bir ayet kuşağı çevreler. Kubbenin ortasında büyük bir kristal avize ve pencere aralarında kandiller bulunmaktadır. İçerdeki 18 sandukadan üçü II. Mahmud, Abdülaziz (hd 1861-1876) ve II. Ab-dülhamid'e (hd 1876-1909) aittir. Sırma işlemeli kadife örtüleri özenli bir el işçiliği gösterir ve yine ampir biçim dünyasını yansıtır. Türbenin açılışında var olan perdeler, halılar, sanduka üzerine atılmış şallar, II. Mahmud'un fesi üzerinde bulunan "güneş

resmindeki pek ağır mücevher sorguç", sanduka çevresindeki "gayet âlâ sedeften parmaklık", sekiz adet büyük gümüş şamdan artık yerinde yoktur. Muvakkithane-nin "üç tane pek nefis tam saati", sebilin "yarım karpuz şeklindeki güzel yapılmış taşlan" da günümüze gelememiştir.

II. Mahmud Türbesi, Tanzimat'ın ilk büyük ölçekli resmi yapı uygulamasıdır. Her ne kadar padişahın ölümünü izleyen günlerde inşaatın gerçekleştirilmesi için resmi görevlendirilmeler yapılmışsa da, türbenin projelendirilmesi Tanzimat'ın hazır-lıklarıyla birlikte yürütülmüş, inşaata Tanzimat'ın ilanından hemen önce veya sonra başlanmış ve yaklaşık l yıl gibi çok kısa bir sürede yapım bitirilerek, Tanzimat'ın birinci yıldönümünden 8 gün sonra açılış yapılmıştır. II. Mahmud, Osmanlı İmpara-torluğu'nun gerileme döneminde, uzun bir aradan sonra, hükümdarın mutlak gücünü ve önderliğim tekrar egemen kılmış ve radikal uygulamalarıyla Tanzimat reformları için gerekli ortamı hazırlamıştır. Bu nedenle türbe ve bağlı yapıların Tanzimat kadroları için, yeni dönemin anlatımı açısından özel bir önemi olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

Büyük boyutlu padişah türbelerinin sonuncusu ve en büyüklerinden biri olan türbe aynca cami veya medrese yerine türbenin odak oluşturduğu ilginç bir külliye uygulamasıdır. Tarihi yarımadanın en önemli caddesi üzerindeki konumu ve caddeye taşan tasarımıyla, Batılılaşma döneminde artık yol kenarına yapılan III. Mustafa'nın (hd 1757-1774) Laleli'deki veya I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) Emi-nönü'ndeki türbelerinden çok daha fazla dikkat çekicidir.

19. yy'm ortalarında Divanyolu, Osmanlı aydınlarının Müslüman kesiminin oturduğu seçkin bir cadde niteliği taşımaktaydı ve sarayın Halic'in karşı kıyısına taşınmasından sonra da, yüzyılın sonuna kadar, önemli devlet törenlerinin yapıldığı yer olma niteliğini sürdürmüştür. Türbe, Pera ve Galata'daki Batılı çevrenin tersine, o tarihte bütünüyle ahşap olan bir dokunun içine ve Esma Sultan'ın kışlık sarayının yerine; tarihi yarımadada kısa bir süre sonra başlayacak imar uygulamalarında öngörülecek olan hiza göz önünde bulundurularak inşa edilmiştir.

II. Mahmud Türbesi ve bağlı yapılar yalnızca ahşap dokuya getirdiği karşıtlıkla değil, mimari ve bezemesel özellikleriyle de yeni bir dönemin habercisidir. Bezemenin azaltılarak, çerçevelenmiş belirli alanlar içine alındığı, geometrik kütle biçiminin keskin konturlarla vurgulandığı ve böylece soyut amtsallık arayışına yanıt veren, ancak yalın klasisizmden farklı olarak alegorik bezeme motifleriyle, imparatorluk görkemini yansıtan ampir üslubu, Fransa'da olduğu gibi Tanzimat için de resmi bir üslup niteliği taşımaya uygundu. Bu açıdan Tanzimat şemsesinde olduğu gibi, Osmanlı dünyasına ilk kez giren armalar ve alegoriler; alemlerde, kapı üzerindeki kemer içlerinde ve pa-



Mahmud Ağa Camii

Tahsin Aydoğmu}, 1994

dişah sorgucunda tekrarlanan güneş motifleri, meşaleler, olasılıkla Fransa'da olduğu gibi, bilimi ve ussal devrimi simgeleyen köşedeki çeşmenin küresi, Divanyolu aydınları için anlamlı mesajlar iletme işlevi taşırlar.

Ayrıca, türbe yanındaki büyük hazirede bulunan 140'a yakın mezarın bir bölümü, dönemin düşünce dünyasındaki eğilimleri yansıtan biçimleri ve özenli işçilikleriy-le kültür tarihi açısından özel bir önem taşırlar. Burada Tanzimat kadrolarından -mezarını mimar Arif Hikmet Koyunoğ-lu'nun tasarladığı- Ziya Gökalp'e kadar Osmanlı aydınlarının birçok önemli adına rastlama olanağı vardır. Özellikle türbe ile sebil arasındaki kapıdan girince solda yer alan Tophane Müşiri Ahmed Fethi Pa-şa'nın demirdöküm mezarı, gerek tasarımı, gerekse de yukarıda değinilen alegoriler dünyasını sürdürmesi açısından çok ilginçtir.

Bibi. G. Akın, "Tanzimat ve Bir Aydınlanma Simgesi", Osman Hamdi Bey ve Dönemi, ist., 1993, s. 123-131; Şehsuvaroğlu, istanbul, 221-223; Tuğlacı, Balyan Ailesi, 159-161.

GÜNKUT AKIN



MAHMUD AĞA CAMÜ

Eminönü İlçesi'nde, Ahırkapı'da Fenerli Sokağı'nda bulunmaktadır. Kapı Ağası Camii olarak da tanınır.

Banisi Bâbüssaade Ağası Hadım Mahmud Ağa'dır. Mimar Sinan tarafından 96l/ 1553'te inşa edilmiştir. Cami, medrese, mektep ve çeşmeden oluşan yapılar topluluğundan günümüzde ayakta kalan, cami ve harap bir şekilde bulunan mektep duvarlarıdır. Cami 1895 Hocapaşa yangınında zarar görmüş ve yeniden inşa edilmiştir.

Fevkani cami, düzgün kesme taştan inşa edilmiş, kuzeyinde mahzen, güney kısmında ise sarnıç bulunan bir bodrum üzerinde yer almaktadır. Kare planlı ana

mekânın güneyinde iki katı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Camiyi ince uzun sivri kemerli büyük pencereler çevrelemektedir. Kiremit çatıyla örtülü cami, 1,50 m kalınlığındaki duvarları ve kare planlı harim kısmı ile daha önce kubbeli olarak inşa edildiği izlenimini vermektedir.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 51-53; Öz, İstanbul Camileri, I, 19; Kuran, Mimar Sinan, 282, 341; Eminönü Camileri, 105.

EMİNE NAZA



MAHMUD AĞA TÜRBESİ

Eyüp İlçesi'nde, Merkez Mahallesi'nde, Silahtar Caddesi'nin batı yakasında, Eyüp Lisesi karşısında, mezarlığın içinde yer almaktadır.

Türbenin barındırdığı iki lahitten birisinin şahidesinde 922/1522'de vefat etmiş bulunan Mahmud Ağa adında bir kişinin burada gömülü olduğu belirtilmekte, ancak kişiliği ve mesleği hakkında bilgi verilmemektedir.

Söz konusu yapı, Osmanlı mimarisinde Orhan Gazi döneminden itibaren varlıklarına tanık olunan açık türbeler grubuna girmektedir. Kare bir tabanın köşelerine "L" kesitli birer paye yerleştirilmiş, içerden pandantiflerle, dışardan sekizgen bir kasnakla donatılmış bulunan kubbe bu payelere oturan sivri kemerlerle desteklenmiştir. Taşıyıcı öğelerde kesme küfeki taşı, kubbede ise tuğla örgü kullanılmış, kemerlerin üzengi hizasına demir gergiler konmuştur. Harap durumdaki türbenin içindeki lahitlerden biri ortadan kalkmak üzeredir. Mahmud Ağa'ya ait olan diğerinin ise baş ve ayak taşlarında kitabeler bulunmaktadır.



Bibi. Demiriz, Türbeler, 54-55; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 218-219.

İSTANBUL


MAHMUD CELALEDDİN EFENDİ

(?, Dağıstan - 1829, İstanbul) Celi sülüs yazıda ekol sahibi hattat.

Eyüp Nişanca'sında Şeyh Murad Tekkesi mensuplarından Mehmed Efendi'nin oğludur. Eğitimi hakkında hiçbir bilgi yoktur. Sert mizaçlı olduğundan yazı öğrenmek için gittiği Yamakzade Salih ve Ebu-bekir Raşid Efendiler kendisine ders vermemişler. Buna kızarak eve kapanmış ve eski ustaların yazı örneklerine bakıp onları taklit ederek ilerlemiş ve yazının esas temelini kurmuş olan Şeyh Hamdullah(->) ile Hafız Osman'ı(-0 örnek tutarak kendine has bir ekol kurmuştur. Bir bakıma bu iki üstat ile celi sülüsü kemale erdiren çağdaşı Mustafa Rakım(->) gibi yazama-yınca yazısı biraz farklı bir yolda gelişmiştir. Bu yeni üslubun ana hususiyeti sertliktir. Kendi tabiatının sertliği âdeta yazısına aksetmiştir. İmzalarını diğer hattatlar gibi yazılarının altına attığı gibi bazen onlara uymayıp muhtelif yerlerine attığı da olurdu. Çok değerli bir hattattır.

Üslubunu takip eden az kişi vardır. Bilinenler Abdülmecid(->) ve Tahir, Salih ile Hüseyin adındaki şahıslardır. Eşi Esma İbret Hanım(->) da usta bir hattattır.

MAHMUD CELALEDDİN

266

261

MAHMUD NEDİM PAŞA

Eyüb Sultan Camii İmareti'nin iç kitabeleri ve Mihrişah Valide Sultan Türbesi'nin yazıları Mahmud Celaleddin Efendi'nin eseridir. Mezarı Şeyh Murad Tekkesi ha-ziresindedir.



Bibi. Habib, Hat veHattatan, ist., 1306, s. 166; C. Huart, Leş calligraphes et leş miniaturistes de l'orient Musulman, Paris, 1908, s. 191-192; İnal, Son Hattatlar, 183-88; U. Derman, "Mahmud Celaleddin Efendi", TA, XXIII, s. 174-175; ay, Türk Hat Sanatının Şaheserleri, İsi., 1982, 21. levha; ay, İslâm Kültür Mirasında Hat Sanatı, İst., 1992, 95 ve 98. levhalar, s. 205-206; Rado, Hattatlar, 199-200; Alparslan, Ünlü Türk Hattattan, Ankara, 1992, s. 102-109.

ALi ALPARSLAN



MAHMUD CELALEDDİN EFENDİ TÜRBESİ

Eyüp İlçesi'nde, Merkez Mahallesi'nde, Bostan iskelesi Sokağı'nın güney yakasında, Hüsrev Paşa Türbesi ile Halil Rıfat Paşa Türbesi'nin arasında yer almaktadır.

Eyüp türbelerine ilişkin bazı kaynaklarda yanlışlıkla ünlü hattat Mahmud Celaleddin Efendi'ye (ö. 1829) atfedilen bu türbe, Abdülmecid'in kızlarından Seniha

Mahmud Celaleddin Efendi Türbesi

Yıldız Demiriz

Mahmud Celaleddin Efendi'nin celi sülüs levhası. U. Derman, Türk Hat Sanatının Şa-haserleri, ist., 1982

Sultan'ın (ö. 1912) eşi Adliye Nazırı Damat Mahmud Celaleddin Paşa'ya (ö. 1903) aittir. M. Celaleddin Paşa 1877'de adliye nazırı olmuş ancak II. Abdülhamid yönetimini eleştirdiği için görevinden azledilmiş ve oğulları Sultanzade Sabahaddin (Prens Sabahaddin) ve Lütfullah beyleri yanına alarak Avrupa'ya kaçmıştır. Avrupa'da, II. Abdülhamid aleyhindeki faaliyetlere katılan, bu yüzden gıyabında rütbeleri geri alınan ve idama mahkûm edilen paşa çeşitli Avrupa başkentlerinde yokluk içinde yaşamış, vefatında Brüksel'deki geçici kabrine gömülmüş, II. Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra naaşı oğulları tarafından İstanbul'a getirilerek bu türbeye defnedilmiştir.

Söz konusu türbenin aslında, doğu duvarına bitişik olan Hüsrev Paşa Türbesi'nin türbedar odası olarak tasarlandığı, M. Celaleddin Paşa'nın buraya gömülmesi üzerine türbeye dönüştürüldüğü bilinmektedir. Nitekim bu iki türbe gerek kare planlı ve kubbeli tasarımları gerekse de üç pencereli cephelerinin, ampir üslubunda-ki süsleme düzeni ile birbirlerinin hemen

aynıdır (bak. Hüsrev Paşa Külliyesi). Bu arada M. Celaleddin Paşa'nın, Hüsrev Paşa'nın (ö. 1855) yetiştirdiği Halil Rıfat Paşa'nın (ö. 1856) oğlu olduğu da unutulmamalıdır. Türbenin barındırdığı üç ahşap sandukadan birisi M. Celaleddin Paşa'ya, diğeri 1948'de İsviçre'de vefat eden ve naaşı daha sonra İstanbul'a getirilen Prens Sabahaddin Bey'e aittir.

Bostan İskelesi Sokağı ile Boyacı Sokağı'nın kavşağında, M. Celaleddin Paşa Türbesi'nin batı duvarına bitişik olarak yer alan türbe ise II. Mahmud'un kızlarından Saliha Sultan'ın (ö. 1843) eşi, kaptan-ı deryalık ve tophane müşirliği görevlerinde bulunan Damat Halil Rıfat Paşa'ya (ö. 1856) aittir. Gürcü asıllı olan H. Rıfat Paşa, Hüsrev Paşa'nın yetiştirdiği ve devlet hizmetine soktuğu kölelerindendir. Türbesi de Hüsrev Paşa'nın kendisine bağışladığı arsa üzerinde inşa edilmiştir.

Kare planlı ve kubbeli asıl türbe mekânının gerisinde (güneyinde), Boyacı So-kağı'na açılan giriş ile türbedar odasına ait, halen örülmüş bulunan bir pencere yer alır. Girişi izleyen dikdörtgen planlı holden, kuzey duvarındaki kapı aracılığı ile asıl türbe birimine girilmektedir. Bu mekânın Bostan İskelesi ve Boyacı sokakları üzerindeki cepheleri birbirinin eşidir. Her iki cephede de üçer adet, yuvarlak kemerli pencere açılmış, bütünüyle mermer kaplı olan cepheler, ampir ve barok üsluplarını yansıtan mimari öğelerle ve bezeme ayrıntıları ile donatılmıştır. Köşeler, yüzeyleri yuvarlak ve dikdörtgen kartuşlarla bezeli pilastrlar ile belirtilmiş, zeminden saçak silmesine kadar uzanan bu pilastrlar üç adet silme ile bölünmüştür. Söz konusu silmeler pencerelerin alt hizasında, ayrıca kemerlerin üzengi ve üst hizalarında yer almaktadır.

Pencere açıklıkları, Korint başlıklı, yüzeyleri bezeli pilastrlar ile yanlardan kuşatılmıştır. Çubuklarla bezeli olan kemerlerin kilit taşlan, ampirden ziyade barok üsluba bağlanan, beyzi madalyonlu, istiridye kabartmalı, yaprak kıvrımları ile çerçevelenmiş bezeme öğeleri şeklinde tasarlanmıştır. Pencerelerle zemin arasında kalan kesimde, pencerelerin altına ve aralarına isabet eden alanlar dikdörtgen çerçeveli panolarla kaplanmış, bu panoların ortasına beyzi bezeme grupları oturtulmuştur. Pencere kemerleri arasında kalan üçgen yüzeyler de benzer biçimde süslenmiştir. Kemerlere teğet geçen silme ile saçak silmesi arasında kalan yüzey oymalı konsollarla eşit parçalara bölünmüş, konsolların arasına süslemeli panolar yerleştirilmiştir.

Boyacı Sokağı üzerinde, asıl türbeden geriye çekilmiş olan, girişin ve türbedar odasının bulunduğu cephe kesimi de aynı özelliklere sahiptir. M. Celaleddin Paşa Türbesi ile irtibatlı olan H. Rıfat Paşa Türbesi'nde dört adet ahşap sanduka bulunmaktadır.

Bibi. Akakuş, Eyyûb Sultan, 209; Demiriz, Türbeler, 56-57; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 196-198.

M. BAHA TANMAN



Mahmud Celaleddin Paşa

TBTTV Arşivi

MAHMUD CELALEDDİN PAŞA

(1839, İstanbul - 18 Ocak 1899, istanbul) Bestekâr, tarihçi, devlet adamı.

Çorluluzadeler(-0 ailesinden Aziz E-fendi'nin oğludur. Vefa'da doğdu. İlk mektep ve rüştiyeden sonra Dârü'l-Maarif ten mezun oldu. 17 yaşından ölümüne kadar devlet görevinde bulundu. Ölümünde Ticaret ve Nafia nazırlığı, Rumeli Vilayetleri Islahat Komisyonu reisliği, Bütçe Komisyonu reisliği ve Ziraat Bankası genel müdürlüğü görevlerini bir arada yürütüyordu. Mezarı, Hacı Arif Bey'in de gömülü bulunduğu Beşiktaş'taki Yahya Efendi Dergâ-hı'nın haziresindedir.

Mahmud Celaleddin Paşa, ilk musiki zevkini amatör bir musikişinas olan annesi Fatma Zehra Hanım'dan aldı. Kabiliyeti keşfedilince, musikiyi çok iyi bir biçimde öğrenebilmesi için Dellalzade İsmail Efendi'ye(->) talebe olarak verildi. Okuyuş üslubu çok iyi ve doğru olan bir hanende idi. Herhangi bir saz çalmamış, şarkılarından birçoğunun güftesini "Celal" mah-lasıyla kendisi yazmıştı. Birçok güftesi başka bestekârlarca da bestelenmiştir. Musikide önemli bir özelliği de, devrinin büyük musikicilerini himaye etmiş olmasıdır. Ölümünden iki yıl önce sattığı Aksaray'daki konağıyla Nişantaşı'nda yeni yaptırdığı konak kışın, Çubuklu ve Büyükada'daki evleri de yazın, dönemin büyük musikicile-rinin toplandığı birer merkez kimliğindey-di. Tanburi Cemil Bey(->), Kemençeci Va-silâki, Lem'i Atlı(-+) gibi o dönemin büyük sanatkârlarının üretici olmalarında, Mahmud Celaleddin Paşa'nın sağladığı imkânların büyük rolü olmuştur. Mirat-ı Hakikat

(3 c. 1910-1911, yb 3 c. 1979-1983) adlı tarihi 19. yy Osmanlı tarihi için değerli bir kaynaktır.

Bestelediği 200 kadar eserden bugünkü klasik Türk musikisi repertuvarına ancak 30 kadar şarkı ulaşabilmiştir. Mahmud Celaleddin Paşa'nın eserlerinde, Hacı Arif Bey ile Şevki Bey'in etkileri açık biçimde görülür. Isfahan makamından "Dil-i bîçâre se-ninçün yanıyor", rast "Fitneler gizlemiş mahmur gözüne", hicaz "Âfet misin ey hüsn-i mücessem bu ne halet", hüseyni "Sevdiğim cemâlin çünki göremem", karcığar "Vah me'yûs-i visalindir gönül" ve kürdili hicazkâr "Sen beni bir buseye ettin feda" gibi olağanüstü güzellikte ve yüksek bir musiki anlayışının ürünü olan eserleri çok tanınmıştır. Çocuklarından Şemseddin Ziya Bey de, Türk musikisinin büyük şarkı bestekârlarındandır. Bibi. inal, Hoş Şada; Ezgi, Türk Musikisi, IV; inal, Türk Şairleri; M. Cemil, Tanburi Cemil'in Hayatı, Ankara, 1946; î. H. Uzunçarşılı, "Mahmud Celaleddin Paşa'ya Dair", Resimli Tarih Mecmuası, S. 49 (1954); M. Rona, 50 Yılın Türk Musikisi, İst., 1960; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1989; Y. Öztuna, BTMA, II; S. Ak-süt, Türk Musikisinin 100 Bestekârı, İst., 1993. MEHMET GÜNTEKİN

MAHMUD CEMALEDDİN HULVÎ

(1574, istanbul - 1654, İstanbul) Gülşe-nî şeyhi, şair ve biyografi yazarı.

Ailesi hakkında yeterli bilgi yoktur. Babası saray helvacıbaşısı Ahmed Ağa'dır. İlk eğitimini babasından aldı ve gençlik yıllarında bir süre helvacılık yaptı. 14 yaşında hacca gitti. İstanbul'a döndükten sonra Divan-ı Hümayun çavuşu olarak saraya girdi. Bu sırada kendisine III. Murad (hd 1574-1595) tarafından 36.000 akçelik bir zeamet verildi. Fakat kişiliği bu görevle bağdaşmadığı için 1601'de ayrılmak zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren kendini tasavvufa verdi. l6l9'da ikinci defa hac yolculuğuna çıktı. Bir süre Davud Paşa Camii'nde vaizlik yaptıktan sonra kendi adıyla anılan tekkesinin meşihatini üslendi ve vefatına kadar bu görevde kaldı. Mezarı, Şehremini'deki Hulvî Efendi Tekkesi haziresinde iken bu tekkenin Cumhuriyet döneminde yıktırılmasıyla birlikte günümüze gelememiştir.

Hulvî Efendi, devlet görevinden ayrıldıktan sonra Kocamustafapaşa Âsitanesi Postnişini Necmeddin Hasan Efendi'ye (ö. 1610) intisap ederek Halvetîliğin Sünbülî koluna bağlanmıştır. Necmeddin Hasan Efendi, 1579'da vefat eden Yusuf Sinan E-fendi'nin yerine Kocamustafapaşa Âsitanesi meşihatini üstlenmiş ve bu arada Hasan Zarifî Efendi'den (ö. 1576) Gülşenî icazeti almıştır. Hasan Zarifî Efendi, Kahi-re'nin önde gelen Gülşenî şeyhlerinden olup 16. yy'ın sonlarında İstanbul'a gelerek Kumkapı'da kiliseden dönme bir mescitte tarikat faaliyetlerini sürdürmüş, daha sonra Maktul İbrahim Paşa'nın eşi Muh-sine Hatun burada kendisine bir tekke yaptırmıştır. Muhsine Hatun Tekkesi olarak bilinen bu merkez, Hulvî Efendi'nin Gülşenîliğe bağlanmasında önemli rol oynamıştır.

Hasan Zarifî Efendi'nin oğlu İbrahim Efendi'den Gülşenî hilafeti olan Hulvî E-fendi, 1625'te Şehremini'de kendi adına bir tekke kurarak meşihatini üstlenmiş ve vefatına kadar faaliyetlerini İstanbul'un bu tanınmış Gülşenî merkezinde sürdürmüştür. Bu tekkenin yetiştirdiği ünlü isimler arasında Sinan Efendi'den (ö. 1659) sonra posta geçen bestekâr Ali Şîrû Ganî Dede de (ö. 1714) vardır.

Şeyhliğinin yanısıra şiirleriyle de tanınan Hulvî Efendi'nin en tanınmış eseri 1609-1621 arasında kaleme aldığı Leme-zât-ı Hulviyye ez Lemezât-ı Ulviyye'dir. Halvetî şeyhlerinin biyografilerini kapsayan bu kitap, tarikatın tarihini aydınlatmak bakımından büyük bir öneme sahiptir. Hulvî mahlasını kullandığı şiirlerini de ayrıca Divan'mda, toplamıştır. Bibi. Şeyhî, Vekayiü'l-Fuzalâ, I, 551-552; Osmanlı Müellifleri, I, 61; Zâkir, Mecmua-i Tekâ-yâ, 12; Mahmud Cemaleddin el-Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye ez Lemezât-ı Ulviyye, İst., 1993. EKREM IŞIN

MAHMUD NEDİM PAŞA TÜRBESİ

Eminönü İlçesi'nde Cağaloğlu'nda Babıâli Caddesi üzerinde, eski İstanbul Reklam binası arasında, üç yüzü mermerden türbe.

Türbede medfun olan Mahmud Nedim Paşa (1818-1883) sadaret mektubi kaleminden yetişmiş, nezaret müsteşarlıklarında, valiliklerde, nazırlıklarda bulunmuş, Eylül 1871-Temmuz 1872 ve Ağustos 1875-Ma-yıs 1876 arasında iki kez sadrazamlık yapmıştır. Dış siyasette Rusya yanlısı olarak tanındığından muhaliflerince "Nedimof" diye anılmıştır.

Mahmud Nedim Paşa Türbesi'nde 19. yy'da yapılmış Mustafa Reşid Paşa, Kâmil Paşa, Cevad Paşa ve Edhem Paşa türbelerinde olduğu gibi, kare plan tercih edilmiştir. Kuzey cephesinin dışındaki diğer üç cephe, birbirinin eşi olarak ortada yarım daire kemerli büyük pencere ve iki ya-



Mahmud Nedim Paşa Türbesi

Nurdan Sözgen, 1S94/1ETTV Arşivi

MAHMUD NEDİM PAŞA

268

269

MAHMUD PAŞA KÜLLİYESİ

mnda az derin birer niş ile teşkilatlandırılmıştır. Cephelerin kenarlarında kompo-zit başlıklı pilastrlar yer alır. Kapının bulunduğu giriş cephesi ise küf eki taşından düzgün ve sade bir işçiliğe sahip olup bu kısımda kitabe bulunmamaktadır. Kitabeler bu cephenin karşıtı olan güneydoğu cephesindedir. Kasnakta Kuran'ınÂl-i İm-ran, Enbiya ve Fecr surelerinden ayetler, yarım daire biçimindeki pencere kemeri alındığında ise, "Necîb Paşa-zâde Sadr-ı Esbâk Mahnıud Nedîm Paşa merhumun rûhiyçün Li'llâhi'l-Fâtiha. Sene: 1300 fi Receb" yazıları okunmaktadır.

Türbede kimlik levhası taşımayan iki ahşap sanduka bulunmaktadır. Kubbeye geçişler içeride pandantiflerle sağlanmıştır ve yüzeyleri eklektik üslupta kalem işleri süslemektedir.

Bibi. 1. G. Paksoy, "istanbul Rical Türbeleri", (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, yayımlanmamış lisans tezi), ist., 1979, s. 123.

İ. GÜNAY PAKSOY

MAHMUD NEDİM PAŞA YALISI

Üsküdar İlçesi'nde, Vaniköy'de, Vaniköy Caddesi no. 76-78'dedir. Tapuya ada 926, parsel 9 ile kayıtlıdır.

iki ayrı yapı olarak inşa edilen harem ve selamlık bölümleri dışında, cadde yönünde 78/1 no'lu ağalar odası bulunmaktadır. Selamlık bölümünün bahçesinde, yalının müştemilat binası olarak yapılmış, daha sonra Doğan Tekeli tarafından mimari kimliği değiştirilerek restore edilmiş bir yapı da bulunmaktadır. Bu yapının sokaktan girişi yoktur.

19. yy'ın ikinci yarısında Viyana Sefiri Mahmud Nedim Paşa tarafından, daha önce burada bulunan büyükbabası Selim Sabit Efendi'ye ait yalı yıkılarak ve civardaki bazı yalıların da arsaları satın alınarak, eklektik tarzda büyük bir sahilsaray yaptırılmıştır. Yalının su ihtiyacını karşılamak amacıyla Rasathane sırtlarından, top-

rağın altından ve üstünden geçen borulardan oluşan bir su tesisiyle, kaynak suları getirilmiştir.

Günümüzde harem ve selamlık bölümlerinin mal sahipleri farklıdır. No. 76, yalının harem bölümüdür. Kızılay'a ait olan yapı, uzun yıllar Kızılay Hemşire Yurdu olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise bu yapıda bir bekçi ailesi yaşamaktadır. Geleneksel Türk ev mimarisinin plan tiplerinden iç sofalı tipin bir örneğidir. Klasik tarzda bağdadi sıvalı ahşap karkas sistemle oluşturulmuş yapının on üç odası ve iki sofası bulunmaktadır, iki katlı haremin bir bölümü olan ve haremle içerden bağlantısı bulunan, üç katlı, piramidal külahlı kulenin her katında bir oda mevcuttur. Harem odalarında tavanlar pasalı ve geometrik desenlidir. Döşeme geniş ve uzun tahtalardan oluşturulmuştur. Üst kadara çıkıldıkça mimari detaylarda daha özenli bir işçilik görülmekte, odalar büyümekte, tavanlar yükselmektedir.

Deniz kıyısında bir rıhtımı olan yapının cephesinde, iki katı birbirinden ayıran sade bir silme mevcuttur. Cephelerindeki ikişer pencere açıklığı tahta kepenklerle örtülü olup konsollar üzerine oturan kornişler bu pencereleri üstten sınırlamaktadır. Üç katlı kule yapısının üçüncü kat pencerelerinin üstünde ise işlemeler görülmektedir. Günümüzde kulenin çatısı, saçak kaplamaları, pencere kepenkleri ve bağdadi sıvaları dökülmekte, yapı yavaş yavaş yok olmaktadır.

Hamam ve mutfak mekânları, harem bölümü zemin kat sofası ile bağlantılıdır. Hamam iki bölümlü olup kurnaların bulunduğu mekân dökme mozaik zeminlidir. Düz tavanı ise camlı, kesik koni biçimli petek sistemle aydınlatılmaktadır. Hamam bölümü giriş mekânının günümüze ulaşan hiçbir özelliği yoktur. Mutfak bölümü birçok değişikliğe uğramış, orijinal olarak davlumbazı kalmıştır.



Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin