KirkçEŞme tesisleri


Malumu! Nedim Paşa Yalısı



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə66/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   140

Malumu! Nedim Paşa Yalısı

"O. Erdenen, Boğaziçi Sabilbaneleri, II, ist., 1993

No. 78, yalının selamlık bölümüdür. 19601ı yıllarda yanmış, Sedat Hakkı El-dem tarafından, orijinal yerinden geri çekilerek yeniden inşa edilmiştir. II. grup tarihi eser uygulamasıyla, denize bakan cephe ve çatısı dışında mimarisi bütünüyle değiştirilmiştir, iffet Evin'in anılarından Mahmud Nedim Paşa Yalısı'nın, iç taraflara kadar uzanan geniş kayıkhanesinde iki saltanat kayığı bulunduğunu ve denize açılan kemerin tahta kapısının her zaman kapalı olduğunu öğreniyoruz. Kayıkhane bazı özelliklerini kaybetmekle birlikte günümüzde mimari bütünlüğünü korumaktadır.

Bakımlı olan bahçesinde bir selsebil bulunmaktadır. Bu bahçenin, harem bölümüne bitişik, denize doğru bir çıkma yapan, küçük bir yapı daha bulunmaktadır. Günümüzde onarımlarla değişikliğe uğramış olan yapının, Mahmud Nedim Paşa'mn oğlu Prof. Nebil Bilhan'ın kütüphanesi olduğu söylenmektedir. Selamlık bölümünün oldukça derin bir livarı da bulunmaktadır.



Bibi. 1. Evin, Yaşadığımız Boğaziçi, îst, 1987; C. Kayra-E. Üyepazarcı, KandilH-Vaniköy-Çengelköy Mekânlar ve Zamanlar, İst., 1993; H. Şehsuvaroğlu, Boğaziçi; Erdenen, Boğaziçi Sahühaneleri, II, 261-263.

YASEMİN SUNER



MAHMUD PAŞA KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi'nde, Nuruosmaniye Külliyesi'nin^) kuzeydoğusunda, Mahmut-paşa Mahkemesi Sokağı, Mengene Sokağı ve Şeref Efendi Sokağı'mn çevrelediği yapı adası üzerindedir.

Fetih sonrasının ilk büyük vezir külliyesi olan Mahmud Paşa Külliyesi, Fatih Kül-liyesi'nden(->) sonra 15. yy'm en önemli yapı grubudur. Yerleşmenin en yoğun olduğu çarşı bölgesinde çevresi yüzyıllarca başka yapılarla sarıldığı ve birçok öğesini kaybettiği için diğer külliyeler gibi göze çarpmayan ve sadece cami, türbe ve onlarla bütünleşmeyen hamamı ve diğer hanlar içinde kaybolan Kürkçü Hanı(-») ile bilinen bu külliye, yapıldığı dönemde sultanınkinden sonra en zengin vakfiyeleri olan büyük bir sosyal kompleks olarak hizmet vermiştir. Özgün programı ve tasarımını irdelemek İstanbul'un imarı ve Osmanlı kent imgesinin ve kent yapısının oluşumunu anlamak açısından aydınlatıcıdır.

Camisi ve diğer yapılarının tamamlanması on yılı aşan bir süre içinde (1463-1474) gerçekleşen külliye bir cami, bir medrese, bir imaret, bir hamam, bir sıbyan mektebi, kurucusunun türbesi, büyük bir handan oluşmakta ve yapısal niteliği pek bilinmeyen bir de mahkeme içermekteydi. Bu büyük külliye, gelirleriyle yaşamasını sağlayan yüzlerce dükkân ve hücre arasında zor bir arazi üzerinde inşa edilmişti. Çarşı bölgesi birçok yangınlar geçirdiği için külliye yapılarının birkaç tanesi iz bırakmadan yok olmuştur. Özellikle 1753 büyük çarşı yangınından harap olan bu külliyenin medresesinin sadece dershanesi kalmış (geri kalan bölümün yerine bir il-

kokul yapılmıştır), imareti, sıbyan mektebi ortadan kalkmıştır. Buna karşın külliye ile birlikte yapılan ve Kürkçü Hanı diye bilinen kervansaray, 15. yy'dan kalan tek han örneğidir.

Mahmud Paşa Külliyesi'nin bugüne kadar kalan öğeleri olan cami, han, hamam ve türbe genel tasarım özellikleriyle fetih öncesi mimarisinin istanbul'daki uzantılarıdır. Fakat türbe dışında, büyük ölçüde bezemesel özelliklerini ve mimari öğelerinin özgün biçimlerini kaybetmişlerdir. Oysa Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sara (1912; yb İstanbul'un Fethi, 1967) adlı eserin yazarı Mihael Kritobulos(->) Mahmud Paşa'mn külliyesi ve diğer imar etkinlikleri hakkında ayrıntılı bilgi verir.

16. yy'ın ortasında Pierre Gilles(->) istanbul'a geldiğinde Çemberlitaş çevresini anlatırken Atik Ali Paşa Camii'nin biraz altında, yarımadanın ikinci vadisine egemen bir yükselti üzerinde bir başka cami olduğunu ve bunun girişinde bulunan iki porfir, iki mavi çizgili beyaz mermer ve iki tane de beyaz lekeli yeşil sütunlu bir giriş revağından söz eder.

18. yy yangınlarından sonra bir taş gömlekle kapanmış olan bu ilginç sütun-

Mahmud Paşa

Külliyesi'nin

vaziyet planı

Doğan Kuban

lar Mahmud Paşa Camii'nin son cemaat mahalli sütunlarıdır. Evliya Çelebi, yeni bedesten yakınındaki bu caminin en eski vezir camisi olduğunu, üç kubbesi (!) ve üç kapısı ile büyük bir bahçesi bulunduğunu yazar. Bu konuda fazla bir şey söyle-

Mahmud Paşa Camii'nin bir görünümü. Nurdan Sözgen, 1994/TETTV Arşivi

memesi ve söylediği kubbe sayısının da yanlış olması, idam edilmiş bir vezir hakkında fazla bir şey söylemek istememesine ve bu camiyi pek tanımadığına yorulabilir. Hadîkatü'l-Cevami'âs caminin inşa edildiği arsada vaktiyle bir kilise olduğu ve bu kilisenin yıkılarak yerine cami yapıldığı yazılıdır. Fakat bu konuda herhangi bir bilgi yoktur.

İstanbul'un fethinden hemen sonra birçok yeni yapının yıkılan Bizans binalarının yerine yapılması doğaldır. Fatih Camii de Havariyun Kilisesi yıkılarak yapılmıştır. Gerçi simgesel nedenlerle özellikle kiliseyle yer değiştirerek cami yapılması konusunda belirli bir tavır alındığını gösteren bir belge şimdiye kadar ortaya çıkmamıştır. Ne var ki Fatih Camii'nde bu simgesel tavır açıktır. Sadrazamının da aynı gösteriyi yapmak istemesi düşünülebilir. Topka-pı kitaplığındaki Menakıb-i Mahmud Paşa adlı yazmada "Mahmud Paşa Camii'nin yeri ol zamanda bir azim kilise imiş, Aya-sofya menendi.." diye abartılmış bir rivayetten söz edilmektedir. Hadîka, külliyenin öğeleri olarak "medrese ve mahkeme ve mektep ve çeşme ve çifte hamam ve sair hayratı vardır. (Mahmud Paşa) Müstakil türbesinde medfundur" diye yazar.

Birçok öğeleri özgünlüğünü yitirmiş olan bu külliye yapıları, çok kez tamir edilmiş ya da yenilenmiştir. Cami, giriş kapısı üzerindeki Arapça kitabesine göre 867/1462'te tamamlanmıştır. İnşaatın bundan bir-iki yıl önce, yönetimin İstanbul'a taşınmasından kısa bir süre sonra yapılmasına başlandığı anlaşılmaktadır. Hamam 1466-1467'de, medresesi 877/1472' de, türbesi ise 1473'te tamamlanmıştır. Mahmud Paşa 1474'te idam edilmiştir. Bu külliyenin parçası olduğu söylenen mahkemenin ayrı bir yapı mı, yoksa caminin içinde ne işe yaradıkları kesin olarak bilinmeyen odalarda hizmet gören bir kurum mu olduğu şimdiye kadar anlaşılmamıştır. O dönemde bağımsız mahkeme yapıları olduğuna ilişkin bilgimiz olmadığı gibi, kalan bir yapı örneği de bulunmadığı için Hadîka'da. sözü edilen mahkeme-



MAHMUD PAŞA KÜLLİYESİ

270


271

MAHMUD ŞEVKET PAŞA

nin yapı olarak niteliği anlaşılmamaktadır. Fakat muhtelif divan kayıtlarında ö-zellikle loncalara ve ticarete ilişkin kayıtlarda Mahmud Paşa Mahkemesi'nin adı geçmektedir. Bu külliye ile birlikte yapılmış olduğu kabul edilen Kürkçü Ham'nın inşaatının bittiği tarih belli değildir. Fakat büyük bir olasılıkla Mahmud Paşa'mn birinci sadrazamlığı sırasında (1453-1467), hamamla birlikte yapılmış olduğu düşünülebilir.

Cami III. Osman döneminde (1754-1757) ya da ondan önceki yıllarda istanbul'u kavuran yangınlardan sonra tümüyle tamir edildiğinden genel strüktürü dışında, yapılış döneminden bir şey kalmamıştır. Pierre Gilles'in özellikle belirttiği son cemaat mahalli sütunları, büyük bir olasılıkla yangında çatladıkları için kalın bir taş gömlekle çevrilmiştir. Mihrap ve minberi o tamirle birlikte yenilenmiştir. Caminin avlusundaki çeşme ve sebilin Da-rüssaade Ağası Mustafa Ağa, mahfel-i hümayunun ise II. Mahmud tarafından yaptırıldığı Hadîka'da yazılıdır. Minaresi, 1936 restorasyonundan sonra bugünkü şeklini almıştır.

Cami: Mahmud Paşa Camii, tabhane-li ya da zaviyeli cami denilen erken dönem Osmanlı camileri tipinde yapılmıştır. Fakat kendinden önce yapılan bu tür camilerden bazı plan özellikleriyle farklılaşır. Bu da bize bu tür camilerin gerçek işlevleri konusunda yeterli bilgi sahibi olmadığımızı göstermektedir. Cami hizmeti gören

Mahmud Paşa Hamamı'nın planı. Doğan Kuban

Mahmud Paşa Külliyesi ile birlikte yapılan ve 15. yy'dan kalan tek han örneği olan Kürkçü Ham'nın planı.

yapı akşındaki iki büyük kubbeli bölümüne (ortalama 25,45x11,90 m) doğrudan son cemaat mahallinden değil, fakat Bur-sa'daki Yeşil Cami'de olduğu gibi, bir ves-tibülden üç basamakla girilir. Fakat birbirlerinden büyük bir taçkemerle ayrılan iki kubbe altındaki hacimler, Bursa camilerinde olduğu gibi, bir seki ile ayrılmamışlardır. Aralarında bir basamaklık kot farkı vardır. Başka bir deyişle bu hacim sadece namaza ayrılmıştır. Bu bölümdeki hiçbir litürjik öğe ve bezemesel ayrıntı 18. yy'dan önceye ait değildir. Büyük bir olasılıkla küresel üçgen olan kubbe geçit öğeleri de bu geç dönem tamirlerinde sadeleşmiştir. Hünkâr mahfeli ise, 1828 tarihlidir.

İbadet bölümünü üç taraftan çevreleyen koridorlar, açıkça bilmediğimiz, fakat planın düzenlenmesinde belirgin olan değişik işlevli hacimlere bağlanmaktadır. Koridorlar üzerinde iki tarafta simetrik olarak yerleştirilmiş ve ortada kubbeyle örtülü bir eyvana açılan kubbeli iki oda bir ünite oluşturmaktadır. Bugünkü biçim-leriyle bu hacimlerin bu tür yapılarda daha önce görülen tabhane işlevi için tasarlandığını söylemek zordur. Odalarda ocak olmaması ve birbirlerinden farklı biçimleri ve belgelerde herhangi bir tabhaneden söz edilmemesi bunların başka bir işlev için yapılmış oldukları kanısını uyandırmaktadır. Ne var ki Afyon'daki Gedik Ah-med Paşa Camii'nde (1472), ortadaki iki kubbeli cami hariminin iki yanında dışa

açık eyvanlar etrafındaki odalardan oluşan tabhane bölümleri, burada bulunan ve içerdeki koridora açılarak cami ile ilişkileri kesilmiş hacimleri yorumlamamıza yardımcı olabilir. Külliyenin ayn bir medresesi ve sıbyan mektebi olması bu bölümlerin bu amaçla kullanılmış olmaları olasılığını azaltır. Burasının bir zaviye olarak kullanıldığına ilişkin herhangi bir belge de yoktur. Bu üç kubbeyle örtülü iki yanında odalar bulunan eyvanlı klasik plan öğesi, restorasyonlar sırasında özgün plan niteliklerini değiştirmiş olabilir. Tabhane olarak yapılmış olması da çağın bütün eğilimlerine uygundur.

Yapının giriş bölümünde son cemaat mahallinden girilen ve 15. yy örtü öğelerinin mukarnaslı ve yivli karakteristik kubbeleriyle örtülü, Bursa'daki Yeşil Cami ves-tibülüne benzeyen zengin bezeme yan bölümlerde yoktur. Dolayısıyla tıpkı son cemaat mahallinin tahrip olması gibi, yan bölümlerin de, işlevleri hakkında ipucu verecek özelliklerini yitirmiş oldukları düşünülebilir. Girişteki ilginç vestibülün giriş duvarında ikişer basamakla çıkılan sofalar vardır. Bu sofaların döşemeleri vestibülün iki ucundaki kubbeli oda döşe-meleriyle birleşmektedir. Bunların oturmak için yapıldıkları ve işlevlerinin yandaki odalara hizmet vermek olduğu düşünülebilir. Vestibül yanlardaki koridorlara bağımsız bir giriş de sağladığı için yapının üçlü işlev alanlarını birleştirmek amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu bölüm koridorlarla diğer yan bölümlerden ayrıldığına göre bağımsız bir işleve tahsis edilmiş olmalıdır. Bunun kuzeydeki odasının sözü edilen Mahmud Paşa Mahkemesi işlevini gördüğü bir olasılık olarak ileri sürülebilir. Yan bölümler başlangıçta tabhane odaları olarak düşünülmüş olsa bile, bugünkü düzenlemeleriyle, belgelerden saptayamadığımız bir işlevleri (büyük bir olasılıkla yine dini eğitim) olmalıdır. Bu iki bölümü ayıran koridorlar burada oturanların dış avluya çıkmalarını sağlamak için yapıldığına göre, bu bölümde insanların yaşadığını düşünmek gerekir. Dış avluda olması gereken özgün helaların nereye yerleşmiş olduğunu bilmiyoruz. Caminin özgün bezemesi 15. yy mukarnaslı mermer kapı nişlerinin istanbul'daki ilk örneklerinden olan caminin esas giriş kapısı ve vestibülün üç orta kub-besidir. Cümle kapısı, yapının 15. yy'dan kalma en eski parçasıdır. Caminin minaresi vakıf restorasyonlarında klasik minare tasarımına dönüştürülerek özgün biçimini yitirmiştir.

Türbe: Kasnaksız 7,37 m çapında bir kubbe ile örtülü sekizgen planlı bir türbe, her kenarında, dikdörtgen bordürler içinde çift sıra pencereler olan eski ve basit bir şemaya göre inşa edilmiştir. Üzerinde kitabe olan giriş kapısı gösterişsizdir. Mermer söveli birinci sıra pencerelerin üst düzeyine kadar küfeki taşı ile kaplı olan türbenin bu kot üzerinde mozaik çini bezemesi vardır. Bu geometrik bezeme alttaki kaplamadan geri çekilmiş üst taş kaplama üzerinde 5 cm kalınlığından firuze

ve lacivert renkli, yıldız biçiminde ve po-ligonal öğelerle geometrik desenli klasik bir mozaik çini kaplama oluşturur. Üslup olarak fetih öncesi çini geleneğini sürdürür. (Bu kaplamalar 1949-1950'de restore edilmiştir. Fakat mozaik çinilere dokunulmamıştır.) Türbenin özgün döşemesi yok olmuşsa da o dönem için karakteristik pişmiş yer tuğlalarıyla kaplı olması olasıdır. Türbenin restorasyonu sırasında döşeme altında mezar odası bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır.



Medrese. Mahmud Paşa'mn son sadrazamlığı sırasında bitirildiği anlaşılan medresenin sadece dershanesi kaldığı için biçimini bilmiyoruz, istanbul'un büyük ve önemli medreselerinden biri olduğunu önce ellili ve l652'de altmışlı medrese yapılmasından anlıyoruz. Ayverdi medresenin, vakfiyede öğrencilere verilecek 30 akçeye göre on beş öğrencisi olabileceğini söyler.

Hamam-. Caminin kuzeyinde bulunan hamam 1466 tarihi ile istanbul'daki en eski hamamlardan biridir. Bu hamamla yakın tarihlerde yapılmış olmaları gereken Tahtakale Hamamı'nın erkekler bölümü birbirlerine yakın büyüklükte ve planimet-ride tasarlanmıştır. Soğukluğun 17 m çapındaki kubbesi mukarnaslı nişlerle duvarlara oturur. Ortasında bir aydınlık feneri vardır. Ilıklık yan eyvanları, odaları, ayak-yoluna geçen küçük kubbeli geçişi ve özellikle yivli yarım kubbesi ile ilginç bir mekân düzenlemesidir. Bu hamamda soğukluktan helalara geçiş sağlayan giriş de az rastlanan, fakat işlevsel bir uygulamadır. Bu dönemde yapılan hamamların büyük bir çoğunluğu gibi sıcaklık dört köşesinde nişler olan bir sekizgene açılan yan eyvanlar ve köşe halvetiyle oluşturulmuştur. Hamam 18. yy'daki büyük yangından sonra tamir görmüştür. Aslen bir çifte hamam olan yapının kadınlar kısmı 19. yy'da tahrip olmuştur. Soğukluktaki iki katlı ahşap soyunma galerileri 18 ve 19. yy' larda yemlenmiş olmalıdır. 1953'te büyük bir tamir görmüş olan yapı kısa bir süre hamam olarak kullanılmaya devam edilmiş, sonradan terk edilerek bir depo haline dönüşmüş, doksanlı yıllarda ise görkemli mimarisiyle hiç uyuşmayan niteliksiz bir tamirle çarşıya dönüştürülmüştür.

Mahmud Paşa Külliyesi'nin yapıldığı büyük alanın fetihten sonra II. Mehmed tarafından Mahmud Paşa'ya verildiği söylenebilir. Mahmud Paşa'mn özgün kopyası bulunmayan, fakat vakıf tahrir defterinde bir özeti bulunan 1473 tarihli vakfiyesinde külliye için yapılan vakıfların oldukça büyük bir bölümü külliye yapılarının çev-resindedir. Mahmud Paşa Külliyesi'nin çevresindeki arazide kendine ait ortalama 100 dükkân, 27 ev, tek ve çift katlı 50 kadar hücre, mahzen ve ahır vardır. Vakfiyede cami bahçesindeki tek katlı hücrelerden söz edildiğine göre, dış avlunun pazar çevresinin karakterine uygun, fazla düzenli bir alan olmadığı söylenebilir.

Tarihçilerin övdüğü, halkın "veli" sıfatı verdiği, "Adnî" mahlasıyla şiir yazan Mahmud Paşa, çağının kültürlü devlet adam-

Mahmud Paşa

Camii'nin planı.

Doğan Kuban

larından biriydi, imparatorluğun birçok kentinde yapıtlar bırakmıştır. Fatih tarafından idam ettirildiği zaman halkın gerçekten üzüldüğü devlet adamlarından biri olan Mahmud Paşa hakkında mersiyeler yazılmıştır. Halkın bu sadrazama olan özel ilgisini Mükrimin Halil Yinanç'a atfen-nakledilen şu hikâye ile belirtebiliriz: "Halk Enderun'dan çıkan ilk sadrazam olan Mahmud Paşa'yı devletin devamlı sadrazamı sayarmış. Devlet kapısında işi olanlar, özellikle işinden ayrılmış olanlar, iş için dilekçe yazdıklarında, dilekçeyi, Mahmud Paşa Türbesi'nin türbedarına, küçük bir ücret vererek, bir gece türbede bırakırlarmış. Böylece onun yardımını sağlayacaklarına inanırlarmış." Fetihten sonra istanbul'u şenlendirmek için yapılan bu görkemli külliye kendi yapılarının yaygınlığı, işlev çeşitliliği ve çevresinde kendi vakfını oluşturan yüzlerce yapı ile İstanbul'un en ünlü semtlerinden biri olan Mahmutpaşa'yı oluşturmuştur. Bugün gerek çevresi, gerek yapılarıyla bakıma ve yeni bir restorasyona ve çevre düzenlemesine gereksinme duymaktadır. Bibi. M. Ayaşlıoğlu, "istanbul'da Mahmut Paşa Türbesi", Güzel Sanatlar, S. 6 (1949), s. 148-158; Ayverdi, Fatih III, 443-451; P. Gilles, TheAntiquiHes of Constantinople, New York, 1988, s. 145; Goodwin, Ottoman Architecture, 109-113; Müller-Wiener, Büdlexikon, 433-435; S. Ünver, "Mahmut Paşa Vakıfları ve Ekleri", VD, IV (1958), 65-76.

DOĞAN KUBAN

MAHMUD RESMÎ EFENDİ TEKKESİ

bak. ÂBİD ÇELEBİ TEKKESİ



MAHMUD ŞEVKET PAŞA SUİKASTI

Sadrazam ve Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa'mn bir suikast sonucu öldürülmesi İstanbul'da bomba etkisi yapmış ve aynı zamanda ülkenin kaderini değiştirmiş bir olaydır. Ne var ki, birçok olay gi-

bi bu suikastın da henüz aydınlanmamış yanları bulunmaktadır.

1909'daki 31 Mart Ayaklanması'nı bastıran Hareket Ordusu'nun komutanı olan Mahmud Şevket Paşa döneminin iyi eğitim görmüş ve meşrutiyet yanlısı komutanlarından birisiydi. Balkan Savaşı'ndaki büyük yenilgiler üzerine Enver Bey (Paşa) ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği Babıâli Baskını(->) sonrasında, 23 Ocak 1913' te sadrazamlığa getirildi. Bu konumu ile bir yandan son derece bunalımlı bir ortamda savaşı ve diplomatik girişimleri sürdürmeye çalışıyor, bir yandan da İttihad ve Terakki ile gizli bir güç mücadelesi içerisinde bulunuyordu.

Suikast 11 Haziran 1913 günü, saat 11.30'da meydana geldi. Olay o güne kadar İstanbul'da görülmemiş, âdeta Avru-pa'daki anarşistleri taklit eder bir şekilde cereyan etmişti. Mahmud Şevket Paşa yanında yaverleri Eşref ve İbrahim beyler ve uşağı Kâzım Ağa olduğu halde Beyazıt'taki Harbiye Nezareti'nden çıktıktan son-

Mahmud Şevket Paşa kurmaylarıyla birlikte.



Cengiz Kahraman arşivi

MAHMUD ŞEVKET PAŞA

272


273

MAHMUTPAŞA

ra otomobili Çarşıkapı'da yolun daraldığı yerde, bozulmuş süsü verilen bir otomobil yüzünden durmak zorunda kalmıştı. O anda sözde tamir edilen otomobilin yanında duran Ziya ve yandaki duvarda mevzilenen Topal Tevfik isimli şahıslar tarafından çapraz ateş açılmış, yaverler ve Kâzım Ağa da karşı ateş açmışlar fakat paşa ve maiyetinin hepsi vurulmuştu. Katiller arabalarına atlayıp kaçarken 5 kurşunla vurulan Mahmud Şevket Paşa hemen Harbiye Nezareti'ne götürülmüş ama kurtarılamamıştı.

Olay üzerine istanbul'da büyük bir insan avı başlamış ve komplocuların otomobiline yetişemeyen Topal Tevfik Gedik-paşa'ya doğru kaçarken girdiği Çakır Ağa Hanı'nın tuvaletinde yakalanmıştı. Biraz sıkıştırılınca suç ortaklarının Ziya, Nazmi, Bahriyeli Şevki ve Abdurrahman olduğunu itiraf etmişti. Katiller Aksaray-Taşkasap yoluyla sur dışına kaçmışlar, sonra da Kâ-ğıthane-Şişli yoluyla kente dönüp dağılmışlardı. Araba kısa bir süre sonra Şişli'de Osmanbey Gazinosu karşısındaki bir garajda bulundu. Suikastçılar arasında bulunan Hakkı da Galata'da yakalandıktan sonra aklı sıra bir kurnazlık yapıp arkadaşlarına haber vermek isterken onların kaldığı yeri polislere göstermiş oldu. Beyoğlu Pire Mehmet Sokağı'ndaİd evde suikastın esas planlayıcılan olan Yüzbaşı Çerkez Kâzım, Bahriyeli Şevki ve Mehmet Ali Efendi bulunuyordu. Azmettiren Çerkez Kâzım'dı. Tetikçiler arasında bulunan Abdurrahman babasına İttihatçılar tarafından haksızlık yapıldığına inanan bir gençti. Çerkez Ziya ise başhafiye Fehim Paşa'nın külhanbeylerinden maceracı bir kişiydi ve birkaç gün içinde kendiliğinden teslim oldu. Ev sarıldıktan sonra büyük bir çatışma çıktı ve gazeteler Beyoğ-lu'nun harp meydanına döndüğünü yazdılar. Bunun üzerine istanbul Muhafızı Cemal Bey (Paşa) sonradan Teşkilat-ı Mah-susa'nın şefi olacak Kuşçubaşı Eşref, Enver'in yaveri olarak bilinen izmitli Mümtaz, Sami ve Topçu İhsan gibi silahşör-leri toplayarak işi halletmelerini istedi. Eşref ve arkadaşları evin damını deldikten sonra içeri seslenip Çerkezlik bağını da kullanarak suikastçıları teslim aldılar ve işin gürültülü yanı böylece halledilmiş ol-

Mahmud Şevket Paşa, içinde suikaste uğradığı zırhlı otomobilde. Burçak Evren koleksiyonu

du. İş komplonun genel çerçevesini ortaya çıkarmaya kalmıştı.

Polis ve İstanbul Muhafızı Cemal Bey' in emrindeki askeri istihbarat Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nm komplosu olarak nitelediği bu olay öncesinde Prens Sabahad-din, Gümülcineli İsmail Hakkı, Damat Salih Paşa, Abdullah Sefa ve Miralay Fuad beylerden oluşan bir grubu izlemekteydi. Nitekim suikastın hemen ertesinde kendisini âdeta Fransa'nın koruyuculuğu altında hissederek konağında oturan baş sanık durumundaki Damat Tunuslu Salih Paşa tutuklanmıştı. Bunun için Salih Paşa'nın F-ransız Elçiliği'ne sığınmadan emniyete getirilmesi için polis epey ter dökmüş, ama kısa sürede İstanbul'da bulunan bütün sanıklar ele geçirilmişti. Rıza Nur, Ali Kemal ve Satvet Lütfi (Tozan) beylerin de olayda parmağı olduğu anlaşılıyordu. Prens Sabahaddin'in adamı Dr. Nihat Reşat da (Belger) takip altındaydı, işte bu noktada İstanbul kamuoyunda suikasttan değilse de komplodan haberi olan hükümetin Mahmud Şevket Paşa'yı niye koruyamadığı sorusu yaygın şekilde tartışılmaya başlandı. İstanbul'un İttihatçı emniyet müdürü Azmi Bey ile Cemal Bey bunları niçin daha önce tutuklamamışlardı? Yoksa İttihatçılar hem önlerinde bir engel olarak gördükleri Mahmud Şevket Pa-şa'dan hem de komplocu muhaliflerden kurtulmak için ipleri kasıtlı olarak mı gevşek bırakmışlardı? Bunların yanıtları hiçbir zaman net bir şekilde anlaşılamadı. Muhalefetin askeri kolu olan Halaskar Za-bitan grubunun liderleri Nâzım Paşa'nın intikamını almak üzere bu olaya giriştikleri de dedikodu halinde konuşulan bir konuydu. Yine bir başka rivayete göre Sa-bahaddin Bey Çatalca'da 4. Kolordu Komutanı Ahmed Abuk Paşa ile anlaşmıştı ve suikasttan sonra paşa kendi kuvvetleriyle İstanbul'a gelerek hükümeti devirecekti. Suikastçıların yakalanmamaları halinde İttihatçı mebus Emmanuel Karasu ile İstanbul Muhafızı Cemal Bey'i vuracakları söylentisi de bunu destekliyordu. İttihatçılar komplocuların İstanbul'daki en kıdemli yabancı sefir olan Avusturya elçisine ihtilalin başlangıcını haber veren bir takrir sunduklarını da ileri sürüyorlardı. Ancak olayı muhalefetin hazırla-



dığı ve işin örgütlü bir şekilde işlendiği kesindi. Bütün bu toz duman içerisinde yargılama başlamış ve 37 sanıktan 8'i beraat ederken 14 kişi gıyabında, 12'si de yüzlerine karşı olarak idama mahkûm edilmişlerdir. İdamlar infaz edilirken F-ransa Elçiliği sözde Tunus'ta büyük olayların çıkabileceği bahanesiyle Damat Salih Paşa'nın idamını engellemek için büyük çaba göstermiş fakat sonuç alamamıştır. Salih Paşa, Albay Fuad, Tevfik, Kâzım ve tutuklu bulunan sanıklar idam edilmiş, kaçak bulunan Prens Sabahaddin, eski dahiliye nazırı Reşad Bey, Kürt Şerif Paşa ve Gümülcineli İsmail Hakkı kurtulmuşlardır. Bu olaydan sonra birtakım muhalifler veya muhalif olduğuna inanılan kişiler Sinop ve Bodrum'a sürgün edilmişlerdir.

Bibi. F. Belen, XX. Yüzyılda Osmanlı Devleti, İst., 1973; Ş. S. Aydemir, Enver Paşa, II, İst., 1971; Sadrazam ve Harbiye Nazın Mahmut Şevket Paşa'nm Günlüğü, İst., 1988; M. R. Esatlı, İttihat ve Terakki Tarihinde Esrar Perdesi, İst., 1975; G. Vardar, ittihat ve Terakki İçinde Dönenler, ist., 1960.

M. TANJU AKAD



MAHMUD ŞEVKET PAŞA TÜRBESİ

Şişli İlçesi'nde, Âbide-i Hürriyet'in(->) 50 mkadarkuzeybatısmdadır. Son dönem sadrazamlarından Mahmud Şevket Paşa, yaveri Halil Bey ve uşağı Kâzım Efendi için yaptırılmıştır (bak. Mahmud Şevket Paşa suikastı).

Türbenin içinde bulunduğu Hürriyet-i Ebediyye Tepesi 1909'da 31 Mart olaylarında ölenlerin anısına bir şehitlik olarak düzenlenmiştir. Ortadaki Âbide-i Hürriyet ise 1908 Devrimi'nin oluşturduğu özgürlük ortamını simgeleyen bir yapıdır. Bu devrimde büyük yararlılıklar gösteren ve 31 Mart olaylarında 3. Ordu komutanı olarak İstanbul'daki ayaklanmayı bastırdığı için halk arasında hürriyet kahramanı olarak tanınan Mahmud Şevket Paşa'nın Âbide-i Hürriyet yakınında yapılacak bir türbeye gömülmesi hükümetçe kararlaştırılmış, ö lü-


Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin