KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə68/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   140

Bibi. Gökmen, Sinemalar; G. Scognamiilo, Cadde-iKebir'de Sinema, İst., 1991; A. Dorsay, Benim Beyoğlum, İst., 1991; C. Aslantepe, Eski Tahviller ve Hisse Senetleri, İst., 1993.

BURÇAK EVREN



MAKBUL İBRAHİM PAŞA CAMİİ

Beyoğlu İlçesi'nde, Karaköy'de, Fermeneciler Caddesi'nde, Arap Kayyum ve Dikişçi sokaklarının kesiştiği köşede yer almaktadır.

Caminin, giriş kapısının bulunduğu meydana da "Mahtum Meydanı" denilmektedir. Cami, önce Makbul İbrahim Paşa diye bilinen ve daha sonra Maktul İbrahim Paşa olarak anılan, L Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) damadı ve sadrazamı olan Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış ve 1536'da ibadete açılmıştır. Daha sonra II. Mahmud zamanında (1808-1839) yemlenen cami, geçirmiş olduğu bir yangından sonra 1913'te yeniden inşa edilmiştir.

Fevkani olan caminin birinci katında



Makbul İbrahim Paşa Camii

Turgut Erkişi / Obscura, 1994

dükkânlar yer almaktadır. Camiye giriş ve üst kat merdivenleri mermerle kaplanmış olup kuzeybatıda yer alırlar. Merdivenlerle önce son cemaat yerine ulaşılır. Buranın karşısına gelen yerdeki kapı ile ana mekâna girilir. Sağ taraftaki ahşap merdivenlerle de yukarı kadınlar mahfiline çıkılır ve imam odası bu mekânın batı tarafında-dır. Son cemaat yeri sonradan ilave edilmiştir. Burasının düzgün bir planı olmayıp, üç-genvari bir şekil gösterir. Son cemaat yeri yedi tane dikdörtgen şeklinde pencere ile aydınlanmaktadır. Bunlardan üç tanesi doğuda, dört tanesi de kuzey cephededir. Tavanı ahşap ve düzdür. Ana mekân dikdörtgen planlı olup, iki sıra halinde dizilen pencerelerle aydınlanmaktadır. Güney cephesinde, ortada dikdörtgen üzeri yarım yuvarlak kemerli niş şeklinde mihrap bulunur. Mihrabın iki yanında altta ve üstte birerden toplam dört pencere açılmıştır.

Yapıdaki bütün pencereler aynı özelliği gösterirler. Bunlardan alttakiler daha büyük, dikdörtgen bir niş şeklinde o-lup, üsttekiler sivri kemerle son bulmaktadır. Doğu cephesinde, eşit aralıklarla altta ve üstte üçerden toplam altı pencere açılmıştır. Batı cephesinde ise altta iki tane, üstte gene iki tane pencere bulunur. Ü-çüncü pencerelerin yerlerine dikdörtgen şeklinde alt katta ana mekâna giriş kapısı, üstte ise kadınlar mahfiline giriş kapısı açılmıştır. Kuzey cephesinde yapının ana mekânına asıl giriş kapısı olup, bunun iki yanında birer tane pencere açılmıştır. Bunların son cemaat yerine bakan tarafları demir parmaklıklıdır. Kapının iki yanında mahfiller olup, soldaki camekân-la kapatılmıştır. Yapıdaki vaaz kürsüsü güneydoğu köşede, duvara bitişik olarak yapılmıştır. Minberi ve vaaz kürsüsü ahşaptır. Ana mekânın tavanında ortada sekiz kollu yıldız, bunun da ortasında bitkisel motifli göbek bulunmaktadır. Buradan da avize çıkmaktadır. Kadınlar mahfili ana mekânda düz balkon çıkması şeklinde o-lup, mahfillerin üstüne gelmektedir. Kadınlar mahfili dikdörtgen şeklinde olup, kuzeyinden ve batısından giriş sağlanır. Kuzeydeki kapının iki yanında birer tane ufak kare şeklinde, doğuda ise dikdörtgen üzeri sivri kemerli pencereler yapılmıştır. Sonradan eklenen kadınlar mahfili ise doğuda üç, kuzeyde beş, batıda üç tane dik-

dörtgen üzeri sivri kemerli pencerelerle aydınlanmaktadır.

Yapının içinde sonradan yapılmış olan kalem işleri bulunur. Bunlar sonradan eklenen son cemaat yeri, kadınlar mahfili ve ana mekânda pencerelerin arasında kalan duvarlarda görülmektedir. Bunlar sarı, yeşil, mavi ve kahverengi kullanılarak yapılmış bitkisel süslemelerdir. Mihrabın içinde iki kenara toplanmış perde motifi, ortada ise sarkan kandil motifi görülür. Etrafı üç yönden bitkisel motifle çevre-lenmektedir.

Yapının dıştan giriş cephesi mermerden olup, kapının üstünde sundurma vardır. Güney cephesindeki mihrap, yarım yuvarlak niş şeklinde dışarı taşkındır. Minare ise kuzeybatı köşede, ahşaptan olup çatının üstünden başlar. Kalın, yivli gövdeli ve güdüktür. Tek şerefeli olarak yapılan minarede, şerefenin altında konsollar görülür. Yapının üstü çift meyilli çatı ile örtülüdür.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 39; Öz, istanbul Camileri, II, 22.

N. ESRA DİŞÖREN



MAKEDONYALILAR HANEDANI

867-1056 arasında 189 yıl iktidarda kalan Bizans hanedanı.

Yaklaşık 120 yıl süre İkonoklazma(->) olarak anılan dinsel çatışmalar döneminden sonra imparatorluğun yeniden canlandığı ve güçlendiği Makedonyalılar Hanedanı döneminin ilk yarısında Bizans'ın yayılması sürmüş, hukuk ve kültür alanlarında atılımlar yapılmış, ikinci yarısında ise imparatorluğun hazinesi boşalmış, yönetim mekanizması zayıflayarak devlet sistemi çözülmeye başlamıştı.

Grek kaynaklarına göre hanedanın kökeni Trakya ya da Makedonya'ya iskân e-dilmiş bir Ermeni aileden gelmektedir. Arap kaynakları ise ailenin Slav asıllı olduğunu söylerler. Hanedanının kurucusu I. Basileios'un(->) (hd 867-886) babası sıradan bir köylü olduğu halde, kendisinin soyluluğu konusunda efsaneler uydurulmuştur. Aşırı cesareti, güçlü bedeni ve at eğitimindeki maharetiyle İmparator III. Mi-hael'inO) (hd 842-867) dikkatini çeken Basileios, rakipleri Kayser Bardas(~0 ile koruyucusu İmparator Mihael'i saf dışı ettikten sonra MihaeFin metresi Eudokia İngerine ile evlenerek tahta geçmişti.

Makedonyalılar Hanedanı'mn en başarılı üyelerinden biri Basileios'un oğlu,"Bilge" ya da "Filozof lakaplı VI. Leon'dur(-0 (hd 886-912). Onun ölümü üzerine başa geçen kardeşi Aleksandros'un (hd 912-913) kısa iktidarından sonra, kültür ve sanata büyük ilgi gösteren oğlu VII. Kons-tantinos Porfirogennetos(->) (hd 913-959) tahta çıkmıştır. Konstantinos'u gölgede bırakarak, müşterek imparator sıfatıyla iktidara gelen kayınpederi I. Romanos Lekapenos (hd 920-944) ise, hanedan dışı imparatorlardan biriydi. Yerine geçen Konstantinos'un oğlu II. Romanos'un (hd 959-963) geride çocuk yaşta iki oğul bırakarak ölmesi üzerine, dul imparatoriçe

MAKRUHYAN ERMENİ OKULU 275

2 79 MALATYALI İSMAİL AĞA CAMÜ

Teofano ile evlenerek tahtı ele geçiren II. Nikeforos Fokas (hd 963-969) ve onu Te-. ofano ile işbirliği içinde kanlı bir şekilde tahttan indiren I. İoannes Tzimiskes(->) (hd 969-976) aile dışından gelen komutanlar olarak sivrilmişlerdi.

Makedonyalılar Hanedam'nın soydan gelen diğer üyesi "Bulgar Celladı" olarak ün yapan II. Basileios'turO) (hd 976-1025). II. Romanos'un oğlu olan Basileios'un döneminde imparatorluk en güçlü ve görkemli düzeye ulaşmıştı. Yerine geçen kardeşi VIII. Konstantinos'un ölümü üzerine, tahtın sırasıyla Konstantinos'un kızı Zoe'nin ilk kocası III. Romanos Argi-ros'a (hd 1028-1034), ikinci kocası IV. Mi-hael'e (hd 1034-1041) ve üçüncü kocası V. Mihael'e (hd 1041-1042) geçmesi suretiyle hanedan devam etti. Mihael'in ölümünden sonra bir süre iktidarı elde tutan dul imparatoriçe Zoe'nin(->) (1042) dördüncü kocası kültür ve sanat adamı IX. Konstantinos Monomahos(->) (hd 1042-1055) imparator oldu ve onun da ölümü üzerine tahta çıkan Zoe'nin kız kardeşi Teodora'nın (1042, 1055-1056) çocuk doğurmadan ölmesi üzerine Makedonyalılar Hanedanı sona ermiş oldu. Zoe ve Te-odora adlı imparatoriçeler, Eirene'den(->) (hd 797-802) sonra Bizans tahtına imparatorluk yetkileriyle çıkan son kadın hükümdarlardır.

Bibi. Ostrogorsky, Bizans, 217-316; A. A. Va~ siliev, Bizans imparatorluğu Tarihi, I, Ankara, 1943, s. 379-471; Dictionary of Byzantium, 1262.

AYŞE HUR


MAKRUHYAN ERMENİ OKULU

Beşiktaş llçesi'nde Şehit Asım ve İlhan sokakları arasındaki dar yapı adası üzerinde ve Beşiktaş'ın önemli anıtlarından biri olan Surp Asdvadzadzin Kilisesi'nin kar-şısındadır. 1864'te yanan eski ahşap okul binasının yerine Sarkış Balyan tarafından 1866'da ve genç yaşta ölen eşi Makruhi'nin anısına inşa edilmiştir.

Çok eğimli bir arsa üzerine yapıldığı ve

Makruhyan Ermeni Okulu

Nurdan Sözgen, 1994/TETTVArjivi

ayrıca iki sokak arasında da önemli kot farkı olduğu için yapı, İlhan Sokağı üzerinde iki, Şehit Asım Sokağı'nda üç katlıdır. Eğimler, ayrıca her iki sokak üzerinde yüksek bodrum bölümleri yapımını gerektirmiştir. Bu yüksek subasman katları, yemekhane, müstahdem ve servis hacimleri ile depo alanları için kullanılmaktadır.

Okul olarak sade ve rasyonel bir şeması vardır. Ana biçimi dikdörtgen olan planda, sınıflar iki merdiven çekirdeğini birleştiren koridorun iki yanına yerleştirilmiştir. Düz bir cephe üzerine yerleştirilmiş iki sıra penceresiyle İlhan Sokağı'ndaki cephesi olabildiğince sadedir. Bezemesiz taş sövelerle çevrili pencerelerinin basit geometrik biçimli demir parmaklıkları vardır. Şehit Asım Sokağı'ndaki cephesi, yol çizgisine bağlı olarak küçük kırılmalarla subasman katı üzerine iri konsol taşlarıyla desteklenen üçgen çıkmalar yapar ve sokağın perspektifine yine sade çizgileri olan ama son derece hareketli bir doku ile katılır.

Tümüyle kagir olarak inşa edilmiş olan yapı, üstte sade, klasik bir kornişle bitirilmiştir.



Bibi. Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 254-255. AFİFE BATUR

MAKSEMLER

Aslı Arapça "maksim" olan sözcük Türk-çede genellikle "maksem" olarak kullanılır. Maksim, suyun dağıtıldığı, kollara ayrıldığı yer anlamındadır. Maksemler için kalıplaşmış bir yapı şekli yoktur, büyük veya küçük olabilirler. Suyolcular maksem savak veya kubbe de demişlerdir. Halen tamamen sağlam durumdaki Taksim Mak-semi'nin(->) dışında, Kırkçeşme sularının ana maksemi olan Eğrikapı Maksemi' nin(-») bütün lüleleri çalınmış, Üsküdar' da İbrahim Paşa Suyolu'na ait Doğancılar Maksemi'nin ise yalnız duvarları kalmıştır.

Maksemlere gelen sular mermer plaklardan yapılmış olan küçük bir havuzun içerisine alınır. Havuzun düşey duvarlarının üstüne, fazla suyun taşması için savak yapılmıştır. Savağın bulunduğu düşey mermer plağın üzerine, savak eşiğinden itibaren, eksenleri 96 mm'den aşağıda olan çeşitli çapta pirinçten yapılmış kısa borular yerleştirilir. Bu borulara lüle denir. Ancak iç çapı 26 mm olan borudan akan suyun debisine de lüle adı verilir, l lü-lelik debi 36 it/dakika veya 52 mVgün olarak belirlenmiştir. Lülelerin iç çapları akıttıkları debiye göre 36,7 mm olursa çift lüle, 45 mm olursa üçlü lüle, daha büyüklerine sekizli ve onlu lüle adı verilir. Çap küçüldükçe debiler kamış, masura, çuvaldız ve hilal olarak adlandırılır, l lü-le=3ö It/dakika veya 52 mVgün olduğuna göre l lüle=4 kamış=8 masura=32 çuval-dız=64 hilaldir.

İstanbul'daki maksemlerin en büyüğü surların dışındaki Eğrikapı Maksemi veya Savaklar Kubbesi'dir. Taksim Maksemi'nin ölçme sandığından 24 adet değişik çaptaki lülelerle ölçülen sulardan 18

lülelik debi (936 m3/gün) Beyoğlu ve Ga-lata'ya, 18 lülelik debi Fındıklı ve Tophane'ye, 5 lülelik debi (260 mVgün) Kasımpaşa'ya gider.

Üsküdar-Doğancılar'daki İbrahim Paşa Suyolu'na ait harap maksemin üzerinde 1141/1728 tarihli talik hatla yazılı Şair Nedim'in kasidesi vardır.

. Kırkçeşme isale galerileri üzerindeki Eyüp Kubbesi, Sulukule Kubbesi, Esekapı Taksimi, Tezgâhçılar Taksimi, Sarnanve-ren Taksimi, Langa Taksimi, Ayasofya Kubbesi gibi maksemlerden yalnız Tezgâhçılar Taksimi kalmıştır. Süleymaniye ve Beylik sularına ait olup Bozdoğan Kemeri(->) üzerinde bulunan kubbelerin hepsi son zamanlarda kaldırılmıştır.

Diğer suyollarına ait taksim yerleri ise tamamen ortadan kalkmıştır.



Bibi. Çeçen, Kırkçeşme; Çeçen, Halkah; Çeçen, Üsküdar; Çeçen, Taksim-Hamidiye.

KÂZIM ÇEÇEN



MALALAS, İOANNES

(490'lar, ? -570'ler, ?)Suriye asıllı Bizanslı tarih yazıcısı.

Malalas adı Suriye dilinde "hatip" ya da "öğretmen" anlamına gelir, îoannes Malalas eğitimini Antiokheia'da (Antakya) tamamladı ve aynı şehirde memur olarak çalıştı. Konstantinopolis'e 530'larda ya da 540'tan hemen sonra geldiği sanılmaktadır. 18 ciltlik Kronogmfya'da "yaratılıştan I. İustinianos döneminin (527-565) sonuna dek yaşanan olaylar anlatılır. Eldeki tek Grekçe elyazması, 565'e ya da bir olasılıkla 574'e kadar olan dönemi kapsamaktadır. Eserde Antiokheia kenti ayrıntılarıyla yer almıştır. I. İustinianos dönemini anlatan 18. kitap ise, diğer kitaplardan farklı olarak Konstantinopolis üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu bölümde yazarın, İsa'nın tek doğasını vurgulayan Hıristiyanlık hizbi Monofizitliğe duyduğu sempatiye ilişkin bazı ipuçları da vardır. Kimi araştırmacılar söz konusu 18. kitabın, kullanılan farklı üslup ve yaklaşım yüzünden başka bir yazar tarafından yazılmış olabileceğini ya da Malalas'ın mekân değişikliği ile birlikte görüşlerini de değiştirdiği ileri sürerler.



Kronografya, Bizans tarihindeki ilk dünya tarihi yapıtı olması açısından önemlidir. Diğer 5-6. yy yazarları gibi Malalas da, antik Yunan kültürüne ve Helenizm düşüncesine büyük yakınlık duyar. Bunun sonucu olarak da eserini imparatorluğun Doğu topraklarındaki eğitimsiz halk tabakasının kullandığı kaba ve basit bir Yunanca ile yazmıştır. Malalas, Grek mitolojisini rasyonelleştirmeye çalıştığı eserinde, efsanelerle gerçekleri, asıl olanlarla tali olanları birbirine karıştırmakla birlikte, çok değerli bilgiler verir.

Malalas'ın eserinin diğer önemli yanı, özellikle ilk 14 ciltte, yararlanılan yazılı kaynakların ismen ve düzenli bir şekilde zikredilmesidir ki, bu tutum o dönemler için pek alışılmış değildir. Geri kalan diğer 4 cildin (15-18. kitapların) çoğu sözel kaynaklardan derlenmiştir ve yazarın kişisel

deneyimlerini içermektedir. Konstantino-polis'i ve I. İustinianos dönemim anlatan sonuncu bölüm ise, neredeyse resmi propaganda metnidir.

Dili ve olaylara yaklaşımı nedeniyle daha çok kilise mensupları ile halk kesimleri için yazılmış izlenimi veren eser, Slav ve Gürcü kiliseleri tarafından tercüme edilmiştir; bu tercümeler sayesinde eser yeniden oluşturulabilmiştir.

Bazı araştırmacılar, Malalas adıyla antik Yunancadaki "sholarios" sözcüğü arasındaki anlam benzerliğini de göz önüne alarak, daha önceleri Antiokheia'da dava vekilliği yapan ve 565-577 arasında Konstantinopolis patriği olan III. İoannes Shola-rios'un tarihçi Malalas ile aynı kişi olduğunu ileri sürerler.

Bibi. /. Malalas, (yay. haz. L. Dindorf), Bonn, 1831; M. Jeffreys-R. Scott, TheChronideofJohn Malalas, Melbourne, 1986; Studies in John Malalas, (yay. haz. E. Jeffreys-B. Croke- R. Scott), Sydney, 1990; E. Jeffreys, "The Attitudes of Byzantine Chroniclers Towards Ancient His-tory", Byzantion, S. 49 (1979), s. 199-238; A. J. Festugiere, "Notabilia dans Malalas", Revue dephilologie, de litterature et d'histoire ancien-nes, S. 52 (1978), s. 221-241, S. 53 (1979), s. 227-237; A. A. Vasiliev, Bizans imparatorluğu Tarihi, I, Ankara, 1943, s. 230-231.

AYŞE HÜR


MALATYALI İSMAİL AĞA CAMÜ VE TEKKESİ

Üsküdar İlçesi, Tavaşî Hasan Ağa Mahal-lesi'nde Şair Naili ve Dönmedolap sokaklarının Gündoğumu Caddesi ile kesiştiği köşede yer alır.

Vaktiyle cami, çeşme, hamam, tekke ve cemiyethaneden oluşan yapı topluluğuna daha sonra bir de mektep ilave edilmiştir. Cami ve bitişiğindeki çeşme ile caminin kuzeybatısında Gündoğumu Caddesi üzerinde yer alan çifte hamam günümüze ulaşmıştır (bak. Ağa Hamamı). Cami karşısında olduğu bilinen tekke, çeşmeyle birlikte yapıldığı anlaşılan cemi-yethane ve varlığı bilinen mektep ise bugün mevcut değildir.

Cami: Yapının banisi L Ahmed'in (hd 1603-1017) iç kiler kethüdası olan ve daha sonra Darüssaade ağalığı yapan Malatyalı Derviş İsmail bin Mehmed'dir. Kabrinin kıble önündeki küçük hazirede olduğu, kitabeli mezar taşından anlaşılmaktadır.

Cami kapısı üzerinde yer alan ve ta'lik hat ile yazılmış olan dört satırlık mermer kitabeden yapının 1018/1609 tarihinde yapılmış olduğu ve 1320/1902'de de Şevket Paşa tarafından tamir ettirildiği anlaşılmaktadır. 1926'da yıldırım düşmesi sonucu minare şerefeye kadar yıkılmış ve daha sonra yeniden yapılmıştır. Son olarak 1950'li yıllarda tamir gören yapı halen ibadete a-çıktır.

Bugün üzeri sıvalı olan kesme taş duvarlı cami, kare planlı harim kısmı ile bunun kuzeyinde yamuk dikdörtgen planlı son cemaat yerinden oluşmaktadır. Doğu cephesinde kuzey köşeye yakın yerde bulunan mermer söveli ve dikdörtgen açıklıklı çift ahşap kanatlı kapı ile son cemaat yerine geçilir. Doğu ve kuzey yön-

Malatyak İsmail Ağa Camii ve Tekkesi

Banu Kutun / Obscura, 994

de dikdörtgen açıklıklı pencerelere sahip son cemaat yeri ahşaptan olup çift katlı o-larak düzenlenmiştir. Kapının karşısında üst kata geçişi sağlayan merdivenler bulunmaktadır.

Son cemaat yerine ortada bir kapı, iki yanda birer pencere ile açılan harim mekânı kare planlı olup çift sıra pencerelerle de dışa açılmaktadır. Alt sıra pencereler içten ve dıştan, üst sıra pencereler ise yalnızca dıştan küfeki taşı söveli olup dikdörtgen açıklıklıdır.

Mihrap yuvarlak kemerli ve yarım yuvarlak niş şeklinde düzenlenmiştir. Nişin dış kenarları kalın yivlerle çevrelenmiş olup üstte kemer köşelerinde iri kabarık rozet çiçekler vardır.

Yapıda bulunan mermer minber oldukça sadedir. Basık kemerli açıklığa sahip olup üzerinde baklava firizli üçgen alınlık şeklinde taç bulunmaktadır. Korkuluklar ve yan aynalar düz mermerdir. Altta sivri kaş kemerli ikişer pabuçluk vardır. Köşk kısmı köşeli dört mermer ayak üzerinde ahşaptan sekizgen kasnaklı bir külah ile örtülmüştür. Camide yer alan vaaz kürsüsü ahşap olup oldukça yeni ve üzeri yağlıboyalıdır.

Karimde kapının iki yanında ahşap korkuluklu birer mahfil ile dört ahşap sütunla taşınan ve son cemaat yerinden ulaşılan bir üst mahfil bulunmaktadır. İki yanda öne doğru biraz çıkma yapan üst mahfilden batıda yer alan dikdörtgen açıklıklı bir kapı ve koridorla minareye bağlantı sağlanmıştır.

Dıştan dört tarafa meyilli üzeri kiremit kaplı bir çatı ile örtülü olan yapı içten ahşap tavanlıdır. Tavanın ortasındaki kare göbek içinde sekiz kollu bir yıldız motifi vardır. Etrafındaki çıtaların çakılması ile dikdörtgen ve karelerden oluşan bir kompozisyon görülür.

Caminin içinde kuzeydoğu köşede son döneme ait olduğu anlaşılan çok küçük bir parça kalem işi süsleme bulunmaktadır. 1320/1902'de Şevket Paşa'mn yaptırdığı tamir sırasında yapılmış olması muhtemel olan bu kalem işleri 1950'li yıllardaki tamirlerde ortadan kaldırılmış ve yapı beyaz badana ile boyanmıştır.

Caminin batı duvarı ortasında dıştan yapıya bitişik olarak yer alan minare kesme küfeki taşından inşa edilmiştir. Tek şerefe-li olan minarede şerefeden yukarısı 1926' da yıldırım düşmesi sonucu yıkılmış ve uzun süre yıkık kalmıştır. 1950'li yıllarda yapılan tamirlerde üst kısmı yenilenen minare kurşun kaplı külah ile örtülmüştür. Minare kare kaideli olup kaidesi altta beşik tonozlu bir mekân şeklinde düzenlenmiştir. Küçük dikdörtgen açıklıklı bir kapı ile cami içine açılan bu kare planlı, tonozlu mekân aynı zamanda kare bir pencere ile de dışa açılmaktadır. Vaktiyle içinde bir sandukanın var olduğu bilinen bu mekânın bir türbe olduğu anlaşılmaktadır.

Çeşme: Caminin doğu duvarı üzerinde yer alan çeşme mermer malzemeden yapılmış olup sivri kaş kemerli niş şeklinde düzenlenmiştir. Kemer üzerinde üç satır halinde yazılı olan kitabede çeşmenin cemiyethane ile birlikte Malatyalı Derviş İsmail bin Mehmed tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Çeşme aynasında yer alan yedi satırlık diğer kitabeden de 1026/l6l7'de yapılmış olan çeşmenin 1118/1706'da saray kethüdalarından Gül-nûş adında hayırsever bir kadın tarafından tamir ettirildiğini öğrenmekteyiz.

Kemer köşe dolgularında birer iri rozet bulunan çeşme iki yanda kaval silmelerle, üstte ise rumîli-palmetli bir dizi ile sınırlanmıştır. Bugün suyu akmayan çeşme, zeminin yükselmesi sonucu musluk deliği hizasına kadar yere gömülmüş durumdadır.

Çeşmenin vaktiyle camiden ayrı yapıldığı ve daha sonra 1320/1902'de Şevket Paşa tarafından caminin tamiratı sırasında cephe duvarına alındığı tahmin edilmektedir.

Hazire: Caminin mihrabı önünde birkaç mezardan oluşan küçük bir hazire vardır. Yapının banisi Malatyalı İsmail Ağa'ya ait olduğu anlaşılan 1050/1640 tarihli kitabeli ve bakımlı bir mezar bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda ise baninin Malatya'da yattığı hakkında bilgiler vardır. Ha-zireye geçişi sağlayan kapı üzerinde altı satırlık ta'lik hatla yazılı ve 1285/1868 tarihi bulunan mermer bir kitabe vardır. İçerde hazirenin yanında üzeri sivri tonozlu bir su haznesi bulunmaktadır. Son zamana kadar abdest muslukları burada iken Haziran 1994'te tuvalet yaptırılmak amacıyla musluklar kaldırılmış, tonozlu haznenin bir bölümü yıktırılmıştır.

Tekke: Kaynaklarda çok çeşitli adlarla (Kapı Ağası, Kapı Ağası İsmail Ağa, Malatyalı ismail Ağa, İsmail Ağa, Kovacı, Ko-ğacı Efendi, Koğacı Dede, Fethi Efendi, Şeyh Fethi Efendi, Şeyh Keçi) anılan tekkenin başlangıçta hangi tarikata bağlı olduğu tespit edilememekte, ancak 19.

MALTA KÖŞKÜ

280

281

MALTEPE İLÇESİ

yy'ın başlarından itibaren Sa'dîliğe(-») intikal ettiği anlaşılmaktadır. Ayin günü salı olan tekkenin R. 1325/1910 tarihli Maliye Nezareti Taamiye ve Tahsisat Defteri' nde günde l okka et istihkakı olduğu kayıtlıdır. Postuna geçmiş olan şeyhlerin tam bir dökümü ele geçmemiştir. Tekkeye adlarını vermiş olan "Koğacı Dede" ve "Şeyh Keçi" lakaplı şeyhlerin adları ve kimlikleri aydınlatılmaya muhtaçtır. 19. yy'ın ilk çeyreğine ait bir yazmada istanbul'daki Sa'dî şeyhleri arasında "Üsküdar'da, İna-diye kurbünde Mehmed Emin Efendi hu-lefâsından Kovacı Dergâhı Şeyhi Hasan Efendi'nin" adı geçmekte, tekkeye adını veren diğer bir şeyh olan Seyyid Mehmed Fethullah Efendi'nin adı da, II. Mah-mud'un kızlarından Saliha Sultan'ın 1249/ 1834'teki düğününe davetli Sa'dî şeyhleri arasında zikredilmektedir. Bandırına-hza.de A. Münib Efendi'nin 1307/1889-90 tarihli Mecmua-i Tekâyâ'smda, tekkenin o tarihteki postnişini Şeyh Şemseddin Efendi olarak gösterilir. H. Vassaf m Se-fînetsinde verilen son şeyhin adı da Şemseddin Efendi'dir. Caminin aynı zamanda tekkenin tevhidhanesi olarak da kullanıldığı tahmin edilebilir. Tekkenin, muhtemelen ahşap olan bütün diğer bölümleri ortadan kalkmış bulunmaktadır.



Bibi. Çeçen, Üsküdar, 123; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 439; Ay-vansarayî, Hacfika, II, 214; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 83-84, 7-8; Öz, İstanbul Camileri, II, 296; Raif, Mtr'at, 97.

AHMET VEFA ÇOBANOĞLU



MALTA KÖŞKÜ

Beşiktaş îlçesi'nde, Yıldız Parkı içerisinde, Yıldız Sarayı'nı(-0 ayıran duvarın doğu yönünde yer alan iki pavyondan biridir.

Beşiktaş sahilindeki Çırağan Sarayı(~») Abdülaziz (hd 1861-1876) tarafından kagir olarak yeni baştan yaptırıldığında, onun yüzyıllar boyunca arka bahçesini oluşturmuş olan büyük koruluğun içerisine günübirlik kullanımlar için iki tane de seyir ve istirahat köşkü yaptırılmıştı. Bunlardan kuzey yönünde geniş manzaralı bir terasa oturan iki katlı güzel binaya "Malta Köşkü" adı verilmiştir. Bu ismin nereden geldiği bilinmemektedir. Osmanlı hanedanının, fethedilen ya da buna teşebbüs edilen diyarlarının adım saray içerisinde bir binaya (Topkapı Sarayı'ndaki Bağdat ve Revan köşkleri gibi) verme geleneği hatırlanacak olursa, Malta Köşkü' nün de eski bir saray âdetiyle bu ismi taşıdığı kabul edilebilir. Binada banyo ve üst katta tuvalet bulunmayışı, burasının sadece, günlük geziler için kullanıldığının açık kanıtıdır. Hekim ismail Paşa'nın kızı olan Leyla Saz Hanım, hatıralarında, "Harem takımının koruya hava almaya çıkarılması için yapılan gezileri", II. Abdülha-mid'in (hd 1876-1909) kızı Ayşe Sultan da hatıralarını topladığı kitabında, "Cuma selamlıklarından sonra padişahtan alınan izinle buralara piknik yapmaya gelişlerini" anlatır.

Binanın bu iç kullanımlar dışında tarih sahnesine çıkışı, 19. yy'da sadece iki ke-

re olmuş, ikisi de, genç Abdülhamid'in saltanatının ilk dönemlerine rastlamıştır.

Çırağan Sarayı'nda hapsedilen V. Mu-rad'ı (hd 1876), tekrar tahta çıkarabilmek üzere, Ali Suavi'nin(->) garip bir organizasyonla düzenlediği saray baskını, 1878'de başarısızlıkla sonuçlanıp, isyancıların pek çoğu öldürülünce, tahta henüz oturmuş olan genç yaştaki hükümdar, ağabeyini deniz kenarındaki güvensiz ve korumasız sarayda bırakmayı uygun bulmadı, dışarıyla haberleşmede ve bu gibi tertiplerde parmağı olduğu anlaşılmış bulunan eski valide sultanla oğlunu, gözünün önünde bir yerde muhafaza edebilmek üzere, Malta Köşkü'ne kapattı. Ruhsal bunalımlar geçiren sabık hükümdarla validesinin, burada ne kadar kalabildikleri belli değildir. Ancak bu zorunlu ikamet, herhalde uzun da sürmemiş ve ana-oğul, tekrar Çırağan'a iade edilmekle beraber, bu kez görkemli hünkâr dairesine değil, haremin bulunduğu fer'iye binasına kapatılmışlardır (bak. Çırağan Olayı).

Malta Köşkü'nün tarih sahnesine tekrar çıkışı, bundan birkaç yıl sonra, Midhat Paşa'nın tevkifi, tutuklanması ve yargılanması dolayısıyladır. Hazırlık sorgulaması, parkın batı ucundaki Çadır Köşkü'nde ya-

Malta


Köşkü'nün giriş

cephesinden

görünümü.

Nazım Timuroğlu,

1994

pılan Midhat Paşa ve kader arkadaşlarının yargılanması için, yine padişahın gözünün önünde, özel bir mahkeme kurulmuş ve duruşmalar Malta Köşkü arkasındaki düzlüğe kurulan büyük bir çadırda yapılmıştı. Duruşmalar arasında Sadrazam Midhat Paşa, Malta Köşkü'ne alınmış, kaygılı ve üzüntülü saatlerini, koruluk içerisindeki bu güzel binada geçirmiştir.

Bu olaydan sonra, harem gezileri için birkaç saatliğine kullanılan köşk, Abdülhamid'in düşürülmesinden ve sürgüne yollanmasından itibaren, 40 yılı aşkın zaman boş kaldı. 1941'de Yıldız Sarayı'nı ayıran büyük ara duvarın deniz tarafına düşen geniş koruluk "Yıldız Parkı" adı verilerek, Maliye Bakanlığı tarafından istanbul Belediyesi'ne devredildikten sonra halkın kullanımına açıldı ancak Malta Köşkü ödenek yokluğundan ve ziyaretçi azlığından ele alınamadı. 1950'deki büyük politik değişiklikten sonra, Ankara'daki yeni iktidarın yönetici sınıfı, İstanbul'u ziyaretlerinde, deniz banyoları için, Kilyos gibi o zamana kadar kapalı kalmış olan plajları, bir avuç meraklısının hizmetine açarken, Malta Köşkü'nü de davetler için kullanmaya uygun buldular. Hilton Ote-

li'nin 1955'teki açılışına gelen sinema yıldızlarının ziyaretinde olduğu gibi, burası belirli vesilelerle, davetler ve ağırlamalar için kullanılmaya başlandı. Ancak köşkün bünyesinde, bu dönemde bir değişiklik yapılarak, gece kalışlar için de ortam hazırlamaya çalışılmış ve üst katta merdivenden çıkılınca, sol tarafta bahçeye bakan oda, parkeleri sökülerek ve tavan işlemeleri tahrip edilerek, içinden bir duvarla ayrılıp, banyo haline sokulmuştur. Yine aynı dönemde, bina bir onarımla elden geçirilmiş, ancak Batılı ressamların elinden çıkmış ve dönemin Avrupa boyalarıyla yapılmış, natürmort ve peyzaj gibi resimler, yerli malzemeyle ve acemi ellerle onarılmaya çalışılarak, resim kalitelerine çok zarar verilmiştir. El değmeden kalan iki tavan, sadece alt kattaki orta taşlık ile, üst kattaki büyük salonun tavanlarıdır. Kısa süreli bu kullanımlardan ve özellikle 1960'tan sonra, köşk tekrar kapalı kaldığı 15-20 yıl içinde, tavandan sızan yağmur suları ve onarılmayan su borularının neden olduğu tahriplerle, çok zarar gördü. 1979'da, köşkün arka bahçesine park şefi için beton bir villa yapılmış, köşk içinde de zemin katında bir oda bekçiye verildikten sonra, onun karşısındaki odaya, bekçi tarafından koyunları ve keçileri yerleştirilmiş bulunuyordu.

1979'da Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile istanbul Belediye Başkanı Ay-tekin Kotil'in imzaladığı ilk işbirliği protokolünde, öncelikle, çok bozuk durumdaki bu değerli yapı ele alınmış, aynı yılın ocak ayında başlatılan onarım çalışmaları, 5 ay gibi kısa bir sürede bitirilerek, tamamen boş halde devralınan tarihi bina, onarım sırasında piyasadan toplanan, dönemine ait mobilyalar, avizeler, aynalar ve yağlıboya tablolar ile dekore edilmiştir. Üst katın büyük orta sofasına asılan bakara avize ile zeminin tavamndaki renklere uyacak büyük yeşil halısı, Meşrutiyet döneminin ünlü karikatüristi Cem'in Mo-da'daki evinden satın alınmış, aynı salona, binanın ilk sahibi Abdülaziz'in özgün bir yağlıboya portresi de konulmuştur. Yapılan döşemenin kayda değer diğer eşyaları, alt katın iki yan odasındaki Kü-çüksu Kasrı'yla, Kâğıthane'ye ait iki anonim Türk tablosu, üst katın büyük sofa-sındaki Fransız sanatçı Felix Ziem imzalı hayali İstanbul peyzajı, Prieur Bardin'in İstanbul yakınında bir köy tablosu ve dönemin Fransa elçisi ile 19. yy'm sonunda İstanbul'a gelmiş olan bir rahip ressamın, İstanbul Limanı'nı gösteren, çok seçkin ve değerli büyük tablosudur.

ÇELİK GÜLERSOY



Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin