KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə70/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   140

Ernest Mamboury

Belleten, S. 67 (1953)

topographie de l'antique Byzance", Archâ-ologischer Anzeiger, [1934], sütun 49-62); "Çiftesaray'da Bir Bizans Sarnıcı" başlıklı makalesinde, yine 1934'te Divanyolu Caddesi kenarında bir inşaat sırasında bulunan 24 sütunlu bir Bizans sarnıcını planı ve kesitleri ile tanıtmıştır ("Üne nouvelle citerne byzantine de Tchifte-Serail", Byzantion, XI, 1936, s. 167-180). Mamboury bu yoldaki araştırmalarını sürdürerek, bazen tesadüflerin, bazen de ilmi kazıların ortaya koyduğu Bizans kalıntılarını, "İstanbul ve Yakın Çevresinde Bizans Kazıları" başlıklı üç makalede tanıttı ("Leş fouilles byzantines â istanbul...", Byzantion, XI, 1936, s. 229-283; "Leş fouilles byzantines... en 1936-1937", ae, XIII [1938] s. 301-310; "Leş fouilles byzantines...", ae, XXI, 1951, s. 425-459).

Bunlardan başka Bizans araştırmaları kongrelerinde Ayasofya'mn bazı bölümlerine dair ("Topographie de Ste. Sophie, le Sanctuaire de la Solea, le Mitatorion, le puits sacre, le Passage de St. Nicolas, ete...", Atti del V. Congresso Int. di Studi Bizan-tini, Roma, 1936, Roma, 1940, II, s. 197-209) ve İstanbul'un Bizans döneminde teraslar halinde olduğunu ileri sürdüğü ("Contribution â la topographie generale de Constantinople", Actes du W Congres Int. d'Etudes Byzantines-Paris 1948, Paris, 1951, II, s. 243-253) bildirilerini sunmuştur.

Mamboury, Beyazıt'ta üniversite merkez binası ek inşaatındaki kazıda bulunan geç ilkçağa ait mezar lahitleriyle ilgili polemiğe katılarak bu konuda bir yazı yazmış ("Bizans mezarlıkları", Cumhuriyet, 28 Haziran 1948, aynı yazı Fransızca olarak "Leş necropoles de Byzance", TFOK Belleteni, S. 79 [Ağustos 1948] s. 27-30), Adliye Sarayı'nın yapımı sırasında Sultanahmet Meydanı'nın yanında yapılan temel kazısında faal bir rol oynamak is-

temiş, fakat kazının İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin kontrolü altında yürütülmesi yüzünden sadece bir makale yayımla-yabilmiştir ("Nouvelles fouilles archeolo-giques sur Pemplacemant de l'Hippod-rome", TTOKBelleteni, S. 107 [Aralık 1950], s. 24-28; aynı yazı Türkçe olarak, "Adalet Sarayının Arasındaki Eserler", ae, S. 108 [Ocak 1951], s. 17-19).

Mamboury ile Müzeler Müdürü Halil Edhem Eldem arasında yakın bir dostluk kurulmuştu. Topkapı Sarayı'nda harem dairesinin açılması üzerine bol resimli bir makale yazmış ("Le Harem deş Sultans", L'Illustration, yıl 88, no. 4553 [Paris, 7 Haziran 1930], s. 226-232), Topkapı Sarayı'nda restore edilerek kütüphane haline getirilen Ağalar Camii'ne dair de bir yazı yayımlamıştır ("Die Moschee Mehmeds deş Eroberers und die neue Bibliothek im Serail deş Sultans von Stambul", Die Denkmalpflege, S. 5 [Berlin-Wien 1931], s. 161-167).

Mamboury'nin İstanbul'un Türk eserlerine dair başka bir yayını ise Halil Edhem Eldem'in Camilerimiz (ist., 1933) başlıklı kitabının, Fransızca tercümesi oldu (Nos mosquees de Stamboul, İst., 1934). İyi cins bir kâğıda yapılan bu baskı, metin bakımından aslından daha zengin olduktan başka, resimleri de daha kalitelidir. Bunların dışında Mamboury, İstanbul'a geldiği ilk yıllarda Revue de Tur-quie adlı bir yabancı derginin muhabirliğini yapmıştı. Burada çıkan makalelerinden biri "Boğazın iki yakasının bağlan-ması"na dairdir (Ağustos 1918, s. 132-135). Türkiye'deki bazı Fransızca gazetelerde de Bizans ve Türk sanatları ile ilgili veya daha değişik konularda yazıları çıktı.

Mamboury, İstanbul'daki ilk yıllarında Mekteb-i Sanayi'de öğretmenlik yaptı. 1921' den itibaren otuz yıla yakın süre boyunca Galatasaray Lisesi'nde geometrik desen ve küçük sınıflarda Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. Ayrıca bazı yabancı veya a-zınlık okullarında da görev yapmış, Alman ve Saint Benoît liselerinde, Musevi okulunun öğretim kadrolarında yer almıştır. Tam bir İstanbul eski eserleri uzmanı olan Mamboury, 5 Ağustos 1953'te yatağa düştü ve 23 Eylül'de hayata gözlerini yumdu.

Evinde oldukça zengin bir eski eserler koleksiyonundan başka güzel bir de kütüphane vardı. Bunlar dışında ömür boyu toplanan not, kroki ve planlardan oluşan bir de arşivi bulunuyordu. Kitaplarından az bir bölümü İstanbul'daki Amerikan Araştırmalar Kurumu'na (ARİT) geçti, arşivi ise Washington'daki Dumbarton Oaks Bizans Araştırmaları Merkezi'ne, vasiyeti gereği bağışlandı.

Bibi. Anonim, "Le jübile d'Ernest Mamboury", TTOK Belleteni, S. 76 (Mayıs 1948), s. 28-30; Ph. Schweinfurth, "Nachruf auf einen Schwei-zer Byzantinisten", Neue Zürcher Zeitung, 19 Ekim 1953, Fernausgabe, no. 287; Anonim, "Ernest Mamboury, Professeur et savanı archeolo-gue n'est plus", Courrierde la Cote, 10-11 Ekim 1953; S. Eyice, "Ernest Mamboury (1878-1953)", Belleten, S. 67 (1953), s. 393-411.

SEMAVİ EYİCE



MANAS AİLESİ

256"


287

MANASTIR MESCİDİ

MANAS AİLESİ

Balyan ailesi(->), Dadyan ailesi(->) ve Düz-• yan ailesinden(->) sonra, istanbul'un dördüncü önemli Ermeni ailesidir.

Soyadları, saray ressamı RafayePin i-kinci ismi Manase'den gelir. Balyanlar gibi aslen Kayserilidirler. Ailenin en eski şahısları bilinmediği gibi, İstanbul'a ne zaman yerleştikleri de belli değildir. Rahip Y. G. Çark'a göre, Manas Ailesi'nin ortaya çıkışı, 16. yy'ın ortalarına kadar uzanır, istanbul'a göçleri ise, muhtemelen 16. yy'ın sonlarında veya 17. yy'ın başlarında, Celali isyanları zamanında vuku bulmuş olmalıdır.

Aileden istanbul'da tanınan en eski şahıs Rafayel'dir. D'Ohsson'a göre Manasse soyadını taşımıştır ve ismini zikretmediği saray ressamı olan babasının yerini almıştır.

Manas ailesi mensupları saray ressamlığından başka, diplomatik görevlerde de bulunmuşlardır. Aralarından bir de ünlü musikişinas yetişmiştir. Bazılarının soyadı Manasyan şeklinde de geçen ailenin ö-nemli şahısları alfabetik sırasıyla şunlardır.

Aleksandr ve Aleko Manas: Zenop Ma-nas'ın en küçük oğludur. 1838'de, Viyana' daki Osmanlı Elçiliği'nde ataşe idi. Diğer bir kaynağa göre de, 1839'da, Viya-na'daki Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olmuştur.

Aleksi Manas: Devlet görevlisi; 1845-1850 arasında, Paris'teki Muradyan Kole-ji'nde okumuştur. 1870'te, Altıncı Daire-i Belediye'de mütercim ve evrak müdürüydü.

AntuanManas (1827-1899): Devlet görevlisi; önce Yeniköy Sekizinci Daire-i Belediye'de şef olmuştur. 1870'te, Şehremaneti Meclisi azası olarak adı geçmektedir.

Boğos Manas (? -1888): Hariciye görevlisi; 1855-1859 arasında, Paris'teki Osmanlı Elçiliği'nde ataşe olmuştur.

Edgar Manas (12 Nisan 1875-9 Man 1964): Bestekâr, maestro ve musiki hocası; Aleksi Manas'ın oğludur. Babasının ö-lümünden sonra 13 yaşında italya'ya gidip, beş sene Venedik'teki Murad-Rapa-yelyanKoleji'nde okudu. PadovaKonserva-tuvarı'nın kontrpuan ve füg bölümlerinden mezun oldu ve maestro unvanını aldı. 1905'te istanbul'a dönerek, Union Fran-çaise'in yeni teşekkül eden Gallia korosuna yönetmen atandı. 1912-1921 arasında, Dârü'l-Elhân'da(-») armoni, kontrpuan ve piyano hocası oldu. 1923-1933 arasında ise, Belediye Konservatuarı'nda(->) armoni ve kompozisyon dersleri verdi. Konservatuvarın kadınlar korosunun ve orkestrasının yönetmenliğini de yaptı. 1937'de, Patrikhane Meryem Ana Kilise-si'nin Koğtan Korosu'nun yönetmeni oldu ve yirmi yıl bu görevde kaldı. 1954'te, Atlas Sineması'nda, musiki hayatının 60'ıncı yıldönümü kutlandı. Ermeni okullarında solfej dersleri de verdi, istiklal Marşı'nın orkestrasyonu da Edgar Ma-nas'ındır.

Eserlerine gelince, ilk bestesi "Menue



Edgar Manas

Cengiz Kahraman arşivi

Valsi"dir (1905). Diğer besteleri arasında, "Kuddas-ı Şerif Ayini", "Oratorya", çocuklara mahsus iki operet, "Andante Sympho-nique", "Tantum Ergo", "Quartette", "P-rens Adaları" (piyano için), "Süite" (üç kı-sımlı), prelüdler ve fügler, "Rapsodie de l'Orient", "Symphonique Allegro", beş Ermenice ve 1934'te neşredilen "Ahmet", "Kara Tavuk", "Aşkın", "Yalı Havası" ve "Dama Çıkma" adlı beş de Türkçe şarkısı vardır.



Edvar Manas (? - 14 Ocak 1927): Gazete yönetmeni; Antuan Manas'ın oğludur. 1900'de, Fransızca Servet dergisinin yazı işleri yönetmeni idi ve Ula Sanisi rütbesini haizdi, istanbul'da neşredilen F-ransızca Stamboul gazetesinin de yazı işlerini yönetmiştir. Fransız Akademisi tarafından da ödüllendirilmiştir.

Greguar Manas (? - Selanik, 11 Ekim 1885): 1870'te, Altıncı Daire-i Belediye'de sır kâtibi muavini ve muhakeme mümeyyizi idi. 8 Mayıs 1860 tarihli bir mektuba göre, uzun yıllar bu görevde kaldı.

JozefManas (1835-1916): Manas ailesinin son saray ressamıdır. Zenop Manas'ın kardeşi Mıgırdiç'in oğludur. Abdül-mecid döneminde (1839-1861) Avrupa'da öğrenim görmüştür. Saray ressamı olarak, Sebuh Manas'ın yerine geçmiştir. Birçok eser bırakmıştır. Bunlar arasında, Almanya Imparatoriçesi Augusta Viktorya'mn minyatürü kayda değer. Tabloları arasında ise, Deli Fuad Paşa'nın yağlıboya portresi önemlidir.

Kasbar Manas (? - 1885?, Paris): Hariciye görevlisi ve saray ressamı; Zenop Manas'ın üçüncü oğludur. Önce, 31 yıl Osmanlı Devleti'nin Viyana Elçiliği'nde birinci kâtiplik ve tercümanlık yapmış, sonra da aynı vazifeyi Paris'te sürdürmüştür.

Manase Manas: Saray ressamı Rafa-yel'in oğludur. I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) gününde saray ressamı olmuştur. Sultanın büyük boy birkaç tablosunu çizmiştir. Yaklaşık 1785'te, Giambatista To-derini (1728-1799) Fener'deki atölyesini ziyaret etmiş ve Kantemiroğlu'nun(->) Os-

manlı tarihiyle ilgili kitabı için, sultanların portreleri hususunda ona müracaatta bulunmuştur.



Rafayel veya Rapayel Manase (l 710?-27 Ocak l 780): Ünlü saray ressamı ve musikişinas. Kilisede muganni olduğu için, "Diratzu" (Çelebi) lakabı ile anılmıştır. Edirnekapı Ermeni Mezarlığı'nda medfundur.

Resim eğitimini italya'da yapmıştır. I. Mahmud (1730-1754), III. Osman (1754-1757) ve III. Mustafa (1757-1774) dönemlerinde saray ressamı olmuştur. Toderi-ni'ye göre, bu padişahların portrelerini de çizmiştir. Son zamanlarda bulunan ve tarihçi Sarkis Sarraf-Hovannesyan (1740-1805) tarafından kaleme alınan, 25 Mart 1778 tarihli, Balat Ermeni Kilisesi'nin muganniler heyetinin elyazma tüzüğünün isim sayfasında, başmuganni olarak adı geçmektedir. "Diratzu" denilmesinin sebebinin de bundan ileri geldiği anlaşılmaktadır. Binaenaleyh, Toderini'nin sitayişle bahsettiği Tanburi Rafayel ile aynı şahıs olması muhtemeldir. Zira Rapayel veya Rafayel Ermeniler arasında nadir olarak kullanılan bir isimdir. Sarraf Hovannes-yan, Vibakrutyun Gosdantnubolso (istanbul Tarihi) adlı eserinde, 1747'de vefat eden Taniel Episkopos'un mezar taşının kitabesini hakkettiğini de yazmıştır ve bu vesile kendisini "dahi ressam" tesmiye etmiştir.

Diğer eserleri de şunlardır: "Hamamda anne ve kızı" (1745), "Sağ elinde yaylı ve sırtında tirkeşli kadın" (1747), "Mahşer günü" (1758), "Sağ elinde bir ok ve sol elinde bir salkım tutan kadın" "Nedime", "Gülabdan tutan delikanlı", "Küçük Venüs", "Karpuz dilimi tutan saray kadını".

RupenManas (1810?-1875'ten sonra): Hariciyeci ve saray ressamı; Zenop Manas'ın büyük oğludur. Mayıs 1850'de, Babıâli Tercüme Odası azalığında bulunduğu esnada, Abdülmecid'in emriyle, resim tahsilini ikmal etmek üzere Paris'e gönderilmiştir. Daha sonra Paris Elçisi Süleyman Paşa'nın tercümanı olmuştur. 1869'da, Milano başkonsolosu idi. l Temmuz 1875'te Darülfünun'da açılan ikinci resim sergisine katılmıştır.

Eserleri arasında, II. Mahmud'un resmi dairelere asılan portreleri, Fatma Sul-tan'ın minyatür resmi (1850), Damat Fethi Ahmed Paşa'nın gravür portresi, oğlu Mehmed Besim Paşa'nın ve kızı Yegâne Hamm'ın yağlıboya portreleri zikredilebilir. Paris'te iken Avrupa elçiliklerine gönderilen padişah tasvirlerinin bir kısmını da hazırlamıştır. Eserlerini Rubens Manasse şeklinde imzalamıştır.



Sebuh Manas (1816-1889): Hariciyeci ve saray ressamı; Zenop Manas'ın ikinci oğludur. Avrupa'da öğrenim görmüştür. Abdülmecid (1839-1861) ve Abdüla-ziz'in (1861-1876) dönemlerinde saray ressamı olmuştur. Kasım 1852'de, Paris'teki Osmanlı Elçiliği'nin baştercüma-nı olarak adı geçmektedir. 30 yıl kadar bu görevde kalmıştır. 1854 sonlarında, Çı-rağan Sarayı'ndan kendisine çekilen bir telgrafta, Abdülmecid'in minyatürü için

Manas ailesinin üyelerinden Refayel Manas'ın yaptığı ok ve yaylı kadın tablosu, 1947, yağlıboya 25x15 cm,

TSM 2143, fol. 2b. Kevork Pamukciyan arşivi

memnuniyet izhar olunmakta, beş adet daha sipariş edilmektedir. 1858'de, Abdülmecid'in portresini Isveç-Norveç kraliçesine sunması münasebetiyle, bir nişanla taltif edilmiştir.

Eserleri arasında, 1833'te, II. Mahmud tarafından Kazaz Artin'e sunulan Tasvir-i Hümayun nişanını ihtiva eden fildişi minyatür, bir Türk subayının portresi (1857) ile Abdülmecid'in ve Abdülaziz'in (1868), yağlıboya tabloları bilinmektedir.

SrapionManas (1837- ?): Tiyatro yönetmeni, mütercim, müellif ve aktör; Türkiye Ermenileri arasında ilk defa müzikli tiyatro eseri yazan ve temsil eden şahıstır.

Hagop Baronyan'a göre, istanbul'da bir Fransız tiyatrosunun kurucusudur. 7 yıl burada yönetmenlik yapmıştır. Daha sonra Mısır'a giderek, Kahire'deki tiyatroların yönetmenliğini deruhte etmiştir. Oradan da Paris'e geçerek, Dejazet Tiyatrosu'nun müdürü olmuştur. Ancak Paris'te başarı elde e-demediğinden, istanbul'a dönmüştür. 1874' te, tekrar bir Fransız tiyatro heyetine yönetmen ve Beyoğlu'ndaki Palais de Cristal Ti-yatrosu'na müdür tayin edilmiştir. 1883'te, bugünkü Tokatlıyan Hanı'nın yerinde inşa edilen Yeni Tiyatro'ya 1886'da yönetmen atanmıştır.

Eserleri arasında, Değirmencinin Kızı ve Pamela adlı vodviller (Ermenice) ile, La Vie â Milan adlı bir kitap ve Victor Hugo' dan çevirdiği Angelo ismindeki dram kayda değer.

Bibi. R. Çervati, Tarlf-i Dar-el Saadet (Ermeni harfli Türkçe yıllık), İst., 1870; A. Sakızyan, "Dasnıinnerort Tara Sultannerun Hay Manram-garicnerı" (Ondokuzuncu Yüzyıl Sultanlarının Ermeni Minyatüristleri), Yedikule Ermeni Has-

tanesi Yıllığı, İst., 1932, s. 144-148; ay, "Manas-nen, Hay Nıgariçneru Harısdutyun mı" (Manaslar, Bir Ermeni Ressamlar Hanedanı), Yedikule Ermeni Hastahanesi Yıllığı, ist., 1932, s. 52-57; ay, Pages d'Art Armeien, Paris, 1940, s. 97-101; ay, "Manasneru Goğme Nıgarvadz Gayse-rakan Gentanakirner Topkapui Tankaranin Meç" (Topkapı Müzesinde Manaslar Tarafından Çizilmiş Sultan Portreleri), Kidakan Da-rekirk (İlmi Yıllık), ist., 1944, s. 33-36; Y. G. Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, ist., 1953; O. Avedissian, Peintres et Sculpteurs Ar-meniens, Kahire, 1959; V. Köseyan, "Prof. Edgar Manas", Jamanak, 18 Ocak 1990; B. Şiga-her, "Edgar Manas", Marmara, 29 Ocak 1990; G. Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı, Ankara, 1977, s. 51-57 ve 187; K. Pamukciyan, "Ünlü Hassa Ressamı Rapayel ve Eserleri", Tarih ve Toplum, S. 40 (Nisan 1987), s. 28-33; ay, "Ermeniler Hakkında Biyografik Notlar" (Ermenice, basılmamış çalışma).

KEVORK PAMUKCİYAN



MANASTIR MESCİDİ

Topkapı'da Millet Caddesi'nde iETT Gara-jı'nın yanında bulunan küçük bir kilise ka-lıntısıdır. Mustafa Çavuş Mescidi olarak da tanınır. Eski adı bilinmeyen bu Bizans yapısının hangi tarihlere ait olabileceği de bilinmez. Ayios Romanos (Topkapı) Kapısı dolaylarında olduğundan başka hakkında hiçbir şey bilinmeyen Metrodonas, Nimfotadoras (Nymphotodoras) ve Meno-donas adlarındaki azizeler adına yapılmış kilisenin burası olduğu yolundaki iddia bütünüyle dayanaksızdır.

Bu satırların yazarı, değişik bir görüş ortaya atarak, herhalde büyük bir manastır kompleksinin parçası olan bu yapının, Latin işgalinden (1204-1261) sonraki yıllarda ortaya çıkan Kira Marta Kadınlar Ma-nastırı'na(->) ait olabileceğini ileri sürmüştür. Bu manastır, Bizans Imparatorluğu'nu 126l'de ihya eden VIII. Mihael Palaeolo-gos'un (hd 1261-1282) kız kardeşi Maria (rahibe adı ile Marta) tarafından 13. yy'ın sonlarında kurularak, buraya Bizans imparator soyundan kişiler gömülmüştür (Te-odora, ö. 1342; Zoe, ö. 1440). Kudüs'e hacca giderken istanbul'a uğrayan ve buradaki kutsal yerleri ziyaret eden Rus hacılarının yol hatıralarından, Kira Marta Manas-tırı'nın Fatih semtinden aşağıya inildikten sonra tekrar tırmanılan yüksek bir yerde olduğu öğrenilir. Bu da Çapa-Topkapı arasıdır. C. Buondelmonti'nin(->) 1424'e doğru çizdiği istanbul manzaralarında da surların iç tarafında, Topkapı dolaylarında Kira Marta Manastırı işaretlenmiştir. Bu veriler, Manastır Mescidi denilen Bizans yapısının, bu manastırın bir kalıntısı olabileceğini hatıra getirir.

Fetihten sonra, herhalde çok harap durumdaki manastırın bir parçası Mustafa Çavuş adına mescide çevrilmiştir. Mustafa Çavuş'un II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) yaşadığı ve bu eski manastır veya kilise kalıntısının onun adına te-berrüken mescide dönüştürüldüğü tahmin edilir. İstanbul Vakıfları Tahrir Defte-n'nde adına rastlanamamıştır. Ayvansa-rayî, Hadîka'da mescidin gelirinin Fatih vakfından sağlandığım bildirir. Aslında minaresi yokken, herhalde Hadîka.'nm yazıldığı dönemde (18. yy'ın ikinci yarısı) tah-

tadan bir minare yapılmıştır. Manastır Mescidi 1955'teki istimlaklere kadar küçük, mütevazı bir Türk mahallesinin içinde bulunuyordu. Buraya büyük sevgiyle bakan imamı, mescidin etrafını çiçeklendirmiş-ti. Yıkımlar ile Manastır Mescidi ortada kaldı. Arkasından da burada kurulan otobüs garajının duvarları içinde bırakıldı. Mülkiyeti Vakıflar Idaresi'nde olmasına rağmen, garajın malzeme deposu olarak kullanıldı ve sonunda tarihi bir binaya bir parça saygı borcu olduğu hatırlanarak, garaj personeline ibadet yeri olarak açıldı.

Manastır Mescidi, apsis çıkıntısı ile beraber 12,20 m uzunluğundadır. Batı tarafındaki çapraz tonozlarla örtülü üç bölümlü, 2 m kadar genişlikteki narteks iki sütuna dayanan üç kemerli ana mekâna açılır. Bugünkü durumu ile ana mekân, üstü kiremit kaplı ahşap bir çatıyla örtülü dikdörtgen basit bir salondan ibarettir. Binanın doğu tarafında içten yarım yuvarlak, dışarıdan ise yedi cepheli bir ana apsis vardır. Bunun iki yanındaki küçük apsisler de çokgen bir plana sahiptirler.

Manastır Mescidi olan şapelin evvelce şimdiki gibi yine tek nefli bir bina olması mümkün olduğu gibi, küçük bir bazilika biçiminde olması da mümkündür. Apsis çıkıntılarında açıkça görüldüğü gibi bina gerçek yüksekliğinden bir hayli kaybetmiştir. Esasında çok daha yüksek olduğu anlaşılır.

Bu bina hakkında etraflı bir araştırma yapmış olan A. Pasadaios, evvelce etrafında sütunlu revakların olması gerektiğini ileri sürmüş, ayrıca ana mekânın biçimi hususunda da iki ayrı hipotez teklif etmiştir. Bunlardan birincisi binanın içinde dört sütunlu bir haç planı olabileceği ve ortada yüksek kasnaklı bir kubbenin varlığıdır, ikinci hipotezde ise, ana mekân iki ayrı sıra halinde ikişer sütunla küçük bir bazilika biçiminde oluşmuş, üstü ise pencereli yüksek tonozla örtülmüştür, istanbul'da hiçbir benzeri olmayan, ancak iç Anadolu'da uygulandığı görülen bu ikinci sistemin bu yapı için geçerli olabileceği çok za^-yıf bir ihtimaldir. Birinci hipotez daha inandırıcı olabilir.

Manastır Mescidi'nde ne Bizans ne de Türk dönemlerine ait herhangi bir bezeme vardır. Yalnız narteks bölümünü ana mekândan ayıran sütunların başlıkları kesik piramit biçimindedir. Bunların bir yüzlerinde birer çiçek kabartması, diğer yüzlerinde ise birer madalyon vardır. Bu madalyonların içlerindeki monogramlar kazındığından bir çözüm elde edilemez.

Yapının evvelce etrafında görülen bazı duvar kalıntıları, çevrenin garaj olarak düzenlenmesi sırasında kaybolmuştur. Binanın dış cepheleri, kaba yontulmuş taşlar ile aralarda üç sıra tuğladan oluşan hatıllardan yapılmıştır. Tuğla dizilerinin arasındaki harç tabakasının dış yüzünün üst kenarı geriye doğru meyilli olarak düzlen-miştir.



Bibi. A. Paspatis, Byzantinai Meletai, ist., 1877, s. 376-377 (bir gravürü ile); B. de Khit-rowo, İtineraires Russes en Orient, Cenevre, 1889, s. 122, 163, 205, 234; G. Gerola, "Le ve-

MANASTIRLAR

288

289

MANASTIRLAR

duda di Constantinopoli di Cristoforo Buondel-monti'', Studi Bizantini eNeoellenici, V (1931), s. 249 vd; O. Ergin, Fatih İmareti Vakfiyesi, İst., 1945, faksimile s. 42, satır 9; Millingen, Byzan-tine Churches. 262-264; Schneider, Byzanz, 62; Ayvansarayî, Hadîka, I, 205; S. Eyice, "Sekban-başı İbrahim Ağa Mescidi ve İstanbul'un Tarihi Topografyası Hakkında Bir Not, (Kyra Martha Manastırı)", Fatih ve İstanbul, S. 7-12 (1954), s. 139-168; J. Lafontaine, "Fouilles et decouver-tes byzantines â istanbul". Byzantion, XXIX-XXX (1959-1960), s. 368-370; Eyice, BizamMimarisi, 34-38, lev. 55-61; A. Pasadaios, Epiduo Byzantinon mnemeion tes Konstantinoupole-os agnostou onomasias (sur deux monuments byzantins d'Istanbul de nom inconnu), Atina, 1965; Müller-Wiener, Bildlexikon, 184-185; T. F. Mathews, Byzantine Churcbes, s. 195-199; Fatih Camileri, 180;Janin. Eglises et mo-nasteres, 319, 544, ayrıca bak. s. 336.

SEMAVi EYfCE

MANASTIRLAR

Bizans döneminde şehrin içinde ve yakın çevresindeki manastırlara dair toplu bir a-raştırma henüz yapılmamıştır. R. Janin bu husustaki malzemeyi derlemiş fakat bir sentez yapmamıştır, ilk manastırın Satorninos tarafından 382'de kurulduğu ve bunun Konstantinopolis'in bütün manastırlarının öncüsü olarak kabul edildiği bilinir. Dal-matu Manastırı(->) olarak adlandırılan bir dini tesis, Suriye'den imparator Valens döneminde (364-378) gelmiş İsaakios adında, sonra aziz payesi verilen bir kişinin isteği üzerine, kendi arazisini ona bağışlayan Satorninos tarafından yaptırılmıştır. İsaakios 406'da ölmüş ve manastırın idaresi Dalma-tos'a (veya Dalmatiuos) geçmiştir ki, tesis de onun adıyla tanınmıştır.

Bundan sonra manastırların hızla çoğaldığı ve 448'de 23, 518'de 53, 536'da 73 manastırın varlıkları bazı belgelerden öğrenilir. Zaman içinde bunlardan bazıları kaybolmuş ve yeni manastırlar kurulmuştur. R. Janin bütün tarih boyunca şehrin içinde ve Batı banliyösünde, 345 kadın veya erkek manastırı tespit etmiştir. Ancak bunlardan bir kısmının, harap olmuş ve boşalmış bazı tesislerin yeni adlar altında ihya edilmesiyle kuruldukları anlaşılır. Yani bu sayı aslında daha eksik olmalıdır. Yine Ja-nin'e göre, 1453'te şehir fetholunduğun-da faal durumda 18 manastırın varlığı tespit edilmektedir.

Bizans manastırlarının tarikatlara göre düzenlenmediği, her birinin kendi kurucularının koydukları nizamlara göre idare e-dildikleri bilinir. Bu nizam vaktiyle Kayserili Basileios'un öngördüğü şekildeydi. Yalnız Dalmatu Manastırı başrahibi, bütün manastırların başı olarak kabul edilmişti. 9- yy'dan itibaren de "tipikon" denilen bir çeşit vakfiyeye benzeyen ve manastırın nasıl yönetileceği hususunda kurucunun isteklerini dile getiren belgeler ortaya çıkmıştır. Bu belgeler manastırlardaki rahip veya rahibe sayısının pek yüksek olmadığını gösterir. Bunların sayıları birçoklarında 30-40'ı aşmaz. Bazı manastırların ise onları kuran veya ihya eden ailelerin mülkiyetinde kaldıkları görülür. Manastırların yakın çevrelerindeki arazilerinden başka, şehrin içinde, yakın dolayların-

da, hattâ uzak bölgelerde topraklan ve mülkleri vardı.

Etrafı duvarla çevrili bir arazi içinde o-lan manastırların katolikon denilen bir baş kiliseleri vardı. Bundan başka, manastır sınırları içinde daha küçük çapta ibadet yerleri, şapeller de bulunuyordu. Manastırların genellikle ince uzun bir mekân biçiminde bir yemekhaneleri de vardı. Keşişlerin barındıkları hücrelerin, Aynoroz manastırlarında bugün hâlâ görüldüğü gibi ahşaptan oldukları tahmin edilir. Zaman içinde iz bırakmadan yok olmaları belki de bu yüzdendir. Manastırlardan bilhassa büyük olanlarda bir kütüphanenin varlığı bilinirse de, bunun mimarisi hakkında bir bilgi yoktur, istanbul'da merkezi planlı iki Bizans yapısının (Balaban Ağa ile Şeyh Süleyman mescitleri) birer manastır kütüphanesi oldukları yolundaki görüşün dayanaksız olduğu anlaşılmıştır. Bu her iki bina da mezar yapılarıdır, istanbul manastırlarının bazılarında, bilhassa son dönemde kurucusunun özel dairesi de bulunuyordu. Kurucu burada dostları ile görüşüyor, çeşitli konularda tartışmalar yapılıyordu. Nihayet her manastırın altında, üstleri kapalı su sarnıçları vardı. Bunlar üstlerindeki yapılara teras sağlıyordu.

Aşağıda, şehrin surlar içinde kalan manastırlarından tarihte iz bırakanlar ve kalıntıları olanlar hakkında kısa bilgi verilecektir.

Konstantinopolis'teki manastırların en önemli ve büyüklerinden biri, Samatya ile Yedikule arasında bulunan Studios Manastırı idi. 46l'de kurulan ve inşa edilen bu manastırın keşişleri vardiyalar halinde hiç durmaksızın ilahiler okuduklarından, bunlara "akometoi" (uykusuzlar) deniliyor ve sayıları 400'ü buluyordu. Kaynaklardan öğrenildiğine göre, bu manastırın keşişleri, dini görevleri dışında elyazmaları istinsah etmek, tezhip, minyatür yapmak, ikonalar meydana getirmek gibi işlerle de uğraşıyorlardı. Studios Manastırı'nm dokunulmazlığı da vardı. Buraya sığınan bir kişi, suçu ne kadar ağır olursa olsun, ömür boyu keşiş olarak kalmak şartıyla teslim edilmezdi. Ancak, Bizans tahtına çok kısa süre sahip olan V. Mihael, 1042'de aleyhine ayaklanan halktan kaçarak buraya sı-

Studios

Manastın'ndan



bir gölünüm

MediafortheArts

ğınmasına rağmen, manastırın kilisesinden sürüklenerek dışarıya çıkarılmış ve gözlerine mil çekildikten sonra sürgüne yollanmıştır. Fetihten sonra manastırın Ayios İo-annes Prodromos adına olan kilisesi camiye dönüşmüştür (bak. Imrahor Camii). Manastır yapıları kaybolmuş ise de, kilisenin yakınındaki büyük su sarnıcı kalmıştır. Bu da atölye olarak kullanılırken bir patlama sonunda yakın yıllarda büyük ölçüde yıkılmıştır.

isa'nın göğe çıkışına sunulan (Anasta-sis), Anastasios Manastırı'nda Aziz Auk-sentios'un mezarı bulunuyordu. 13. yy'da Latinler burayı işgal ederek içindeki değerli kutsal eşyayı yurtlarına götürmüşlerdi. Sonra ihya edilen manastır fethe kadar yaşamıştır. Yanında Ayia Anastasia Kilisesi olan manastır sonra kaybolmuştur. A. G. Paspatis, Sokollu Mehıned Paşa Ca-mii'nin altında ve çevresinde rastladığı bazı eski kalıntıların bu eski dini tesise ait o-labileceğini ileri sürmüş, ancak sonraları bu görüşün yanlış olduğu anlaşılmıştır. A-nastasis Manastırı ile Anastasia Kilisesi'nin Büyükçarşı (Kapalıçarşı) ile Bayezid Camii arasındaki alanda olduğu kabul edilir. Nitekim 16. yy'da Pierre Gilles de burada bir kilise harabesi görmüştür.

Aziz Andreas adına kurulan ve imparator I. Basileios'un (hd 867-886) restore ettirdiği manastır, Latin istilasının arkasından VIII. Mihael'in yeğeni Teodora Raule-ina (ö. 1300) tarafından 1285'e doğru yeniden yaptırılmış ve kendisi de bu sarayı bir "salon" gibi kullanarak ölümüne kadar burada yaşamıştır. II. Andronikos'un (hd 1282-1328) kızı ve Sırp Kralı II. Stefan Uroş Mi-lutin'in eşi Simonida da kocasının ölümünden (1321) sonra buraya çekilerek burada ölmüştür. Giritli Andreas'ın adını alan (en te Krisei) kadınlar manastırı, fetihten sonraki yıllarda bir süre daha Ortodoksların elinde kalmış, ancak kilisesi II. Bayezid döneminde (1481-1512) Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiştir (bak. Koca Mustafa Paşa Külliyesi). Manastırın kalıntıları üstünde ise imaret, medrese ve Sünbül Efendi Tekkesi olarak tanınan bir tekke yapılmıştır.

Sağlam dayanağı olmayan bir efsaneye göre Kudüs'ten kutsal yerlerden bazı gü-

zel kokulu bitkiler getiren, I. Constanti-nus'un annesi Helena, bunları kurduğu bir manastıra koymuştur. Bu saksı veya testilerden dolayı Gastria Manastın olarak adlandırılan bu dini tesis gerçekte imparator Teofilos döneminde (829-842), onun eşi Teodora tarafından yapılmış olmalıdır. Im-paratoriçe ile kızları Tekla, Anastasia, Pul-heria ve annesi Teoktista ile kardeşi Pet-ronas'ın mermer lahitleri burada idi. Genellikle ileri sürüldüğüne göre, Samatya (şimdi Kocamustafapaşa) semtindeki Sancaktar Hayreddin Mescidi bu manastırın bir kalıntısıdır. Altıgen biçiminde bir plana sahip olan bu küçük bina, aslında geç Roma dönemine ait bir mezar yapısı (ma-usoleum) olup, Bizans döneminde şapele dönüştürülmüştür. Gastria Manastırı'na ait olabileceğini gösteren kesin bir dayanak yoktur. Mescit 1894 depreminde yıkılmış, hemen hemen kaybolmak yolunda iken, 1975-1980 arasında restore edilmiştir.

Sarayburnu-Gülhane arasındaki kesimde olan Mangana semtinde bulunan Ayios Yeoryios Manastırı, imparator IX. Kons-tantinos Monomahos (hd 1042-1055) tarafından yaptırılmıştı. Burada ayrıca bir saray (bak. Mangana Sarayı) ile manastırın eki olarak bir de hastane inşa edilmişti. 1055 başında ölen IX. Konstantinos'un mezarı burada idi. Yanında da daha önce ölen sevgilisi Sklerena'nın mezarı bulunuyordu. Mangana'daki Ayios Yeoryios Manastırı, Konstantinopolis'in en başta gelen dini müesseselerinden biri oldu. Bitişiğindeki sarayda I. Aleksios 1118'de ölürken, oğlu II. îoannes Komnenos bu manastırda imparator ilan edilmişti. Fakat II. İsaakios Angelos (hd 1185-1195), Boğaz kıyısında yaptırdığı Ayios Mihael Kilisesi'ni süslemek için manastırın bazı parçalarını söktürerek oraya taşıttı.

Latin işgali yıllarında Katolikler tarafından kullanılan manastır, şehir tekrar Bizans devletinin başkenti olduğunda ihya edilmiş, 1356'da îoannes Kantakuzenos keşiş olarak buraya çekilmiştir. Şehrin fethine kadar faal durumda kalan Ayios Yeoryios Manastırı kısa bir süre tekke olmuş, fakat II. Mehmed'in (Fatih) Saray-ı Cedid'i yaptırması ile Sur-ı Sultani içinde kalarak ortadan kaybolmuştur. 1921-1923 arasında Fransız işgal ordusunun R. Demangel idaresinde yaptığı kazı ve temizlik çalışmalarında, bir kısmı demiryolu tarafından tahribe uğramış olan önemli Bizans yapı kalıntıları meydana çıkarılmıştır. Bunlardan birinin Ayios Yeoryios Kilisesi olduğu sanılır. Çevresindeki mahzen veya sarnıçların da manastırın bodrumuna ait oldukları genellikle kabul edilir. Manastırda yazılan veya kütüphanesine ait birçok yazma esere çeşitli ülkelerdeki kütüphanelerde rastlanmıştır (Atina, Aynoroz, Eskurial-Madrid, Vatikan, Oxfard, Paris). Kazılar sırasında burada çok güzel bir Meryem kabartması bulunmuştur. Bazı kısımları ve başı eksik olan bu mermer levha şimdi istanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir.

İkinci ve önceki kadar önemli olmayan bir Ayios Yeoryios Manastırı Deuteron Mahallesi'nde bulunuyordu ve 9. yy'dan

itibaren adı geçiyordu. Edirne Kapısı'nın iç tarafında 16. yy'da Mihrimah Sultan adına Mimar Sinan tarafından yapılan caminin bu manastırın yerinde inşa edildiği iddia edilir ise de bu iddianın sağlam bir des: teği yoktur.

13. ve 14. yy'larda Bizans devletinin başındaki Paleologos hanedanının ecdadı olan Yeoıyios Paleologos, 12. yy'in ortalarında Ayios Demetrios Manastın'nı kurmuş, Latin işgalinin arkasından aynı soydan VIII. Mihael, harap haldeki manastırı 126l'den sonraki yıllarda ihya ettirmiş, yeni gelir kaynakları sağlamıştır. Başlangıçta patriğe bile sorumluluğu olmayan bu bağımsız manastır sadece imparatorun kontrolünde idi. Yönetmeliğine göre 36 keşişten yalnız 15'i ayinle meşgul olacak, geri kalan 21'i hizmet işleriyle meşgul olacaktı. Fetihten sonra ortadan kalkan bu manastırın Sarayburnu'nda olduğu sanılır. Nitekim burası ortaçağda "angulus sancti Demetrii" olarak adlandırılmış ve buradaki bir sur kapısına Ayios Demetrios Kapısı denilmişti.

Ayios Diomedes Manastırı 6. yy'dan itibaren bilinir. 9. yy içinde, I. Basileios (hd 867-886) daha tanınmamış bir kişi olduğu sırada, bu manastırın kilisesinin başrahibi ona ileride imparator olacağım bildirdiği için, Bizans tahtının sahibi olduğunda Diomedes Manastırı'na zengin bağışlarda bulunmuş, birçok mülk vermiştir. Meryem adına bir Teotokos Kilisesi ile birleşik olan Diomedes Manastırı ve Kilisesi Jerusalem veya Nea Jerusalem (Kudüs, Yeni Kudüs) olarak şöhret bulmuş ve burada yapılacak ayinlerin şehri büyük felaketlerden kurtaracağına inanılmıştı. Diomedes Manastırı'nm Yedikule'de surların iç tarafında demiryolunun kuzeyinde olduğu kabul edilir. Fakat günümüze hiçbir izi gelmemiştir.

Olibriu (Olybrius) Mahallesi'ndeki Ayia Eufemia Manastın, II. Teodosios'un kızı Eudoksia tarafından yapılmaya başlanmış, kızı Placidia ile eşi Anikius Olibrius tamamlatarak tezyin ettirmişler, onların da kızı Anikia İuliana(->), manastırın bezemesi işini sona erdirmiştir. Ancak bu manastırın Bizans döneminin içlerinde ortadan kalktığı sanılır, imparatorlar fetihten son-

Lips


Manastırı'nm

kilisesinden bir

görünüm

(bugün Fenarî



İsa Camii).

Mediafor the Arts

ra Fatih Camii'ne çevrilen Havariyun Ki-lisesi'nden Büyük Saray'a giderken, Ayios Polieuktos Kilisesi ile Olibriu Mahalle-si'nden geçtiklerine göre bu manastır, Şehzadebaşı semti dolaylarında olmalıydı. Burada Haşim Işçan Altgeçidi yanında Anikia luliana'mn yaptırdığı Polieuktos Kilisesi'nin kalıntıları meydana çıkarılmış, belediye sarayının önündeki havuz ve otoparkın olduğu yerde 8-10 m derinde Anikia'nın sarayına ait olması muhtemel döşeme mozaikleri bulunmuştur. Trakya'nın çeşitli ürünlerini getiren köylü figürleri ile bezenmiş bu güzel mozaikler maalesef korunmamıştır.

Petrion Mahallesi'nde olan ikinci Eufemia Kadınlar Manastırı, 9- yy'da mevcut idi. I. Basileios dört kızım buraya kapatmıştı. 11. yy'da da Zoe, kız kardeşi Te-odora'yı buraya rahibe olarak kapatmış, fakat 1055'te manastırdan çıkan bu kadın Bizans tahtına geçmiştir. Manastırın kilisesinde, Basileios'un annesi ile Sembatios ve Marianos adlarındaki erkek kardeşlerinin, kızları Anastasia, Anna ve Helena ile VII. Konstantinos Porfirogennetos'un (hd 913-959) annesi Zoe Karbonopsina'nın mezarları bulunuyordu. Genellikle inandırıcı bulunan bir hipoteze göre kilise sonra Ayia Teodosia adını almış ve fetihten sonra Gül Camii(-0 olmuştur. Çevrede yakın tarihlere gelinceye kadar Bizans kalıntıları görülüyordu. Belki manastıra ait olan bu kalıntılar yoğun ve plansız yapılaşma sonunda görünürden kaybolmuştur.

Komnenos hanedanının kurucusu I. Aleksios Komnenos'un (hd 1081-1118) eşi Eirene Dukas'ın 12. yy'ın başlarında kurduğu, Meryem'e sunulmuş, Teotokos Kek-haritomenes Manastırı, metni bilinen uzun ve ayrıntılı yönetmeliği (tipikon) sayesinde tanınır. Son derecede ilgi çekici bilgiler veren bu yönetmelik, aynı zamanda bir vakfiye durumundadır. Manastırın içinde olan ve hamamı da bulunan inıparatori-çenin özel dairesi, kızı Eudoksia'ya, onun ölümünden sonra diğer kızı Anna'ya, onun ölümünde de torunu Anna'ya kalacaktı. Bu manastırın bitişiğinde arada yüksek bir duvarla ayrılmış olarak Isa Filantropos (Philanthropos) Manastırı da bulunuyordu.



Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin