KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə69/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   140

Mimari

Mimarı bilinmemektedir, ancak yapının üslup özellikleri dikkate alınırsa, 1866'da Abdülaziz'in Beylerbeyi Sarayı(-») için getirtmiş olduğu İtalyan mimar G. Stampa' nın Fossati etkili bir projesi veya bir Fos-sati projesi uygulaması olabilir. Malta Köşkü ilk yaptıran Abdülaziz tarafından çok az kullanılmıştır. II. Abdülhamid'in parkı Yıldız Sarayı'na bağlaması, özellikle harem

halkı tarafından kullanımını artırmıştır. Ancak II. Abdülhamid'in saray iç bahçesinden çıkıp bu parkı ve yapıları kullandığına dair hiçbir delil yoktur.

Çadır Köşkü'ne göre daha sade bir dış mimariye sahip Malta Köşkü'nün, yarım daire kemerli yüksek pencereleri, bunların arasındaki İyonik kolonlar şeklindeki pilastrları ve pencere kemerleri üzengi seviyesinde çepeçevre yapıyı dolaşan korniş, belirleyici dış mimari öğeleri olarak görülmektedir. Yapının iç mimarisi ise özellikle alt katın havuzlu orta sofasında çok zengindir. Bu sofa ve iki tarafındaki odaları, üst kat merdiveni girişinin sağ ve solundaki selsebilleri ile 1979 öncesinde, terk edilmiş olduğu dönemde bile görkemini korumakta idi. Yapının plan şeması simetrik olup üst katında aynı orta sofa ve her iki tarafında odalar düzeni devam etmektedir. Yapılmış olan 1979 restorasyonu, çevre ve iç düzenlemelerde her ne kadar kişisel tercihlerin etkili olduğu bilimsel yanı çok ağır olmayan bir müdahale olmasına rağmen, bu restorasyon sonrasında verilen işlev ve bunu yürütmede ve tanıtmada gösterilen becerinin, Malta Köşkü'nün korunmasında ve yaşatılmasında en önemli bir unsur olduğu unutulmamalıdır.

CAN BİNAN

MALTEPE İLÇESİ

İstanbul İli'nin doğu yarısında yer alır. Maltepe İlçesi kuzeybatıda Kadıköy, kuzeyde Ümraniye, doğu ve güneyde Kartal ilçeleri, batıda da Marmara Denizi'ne komşudur. İstanbul İli'nin yeni ilçelerinden biri olan Maltepe'nin kapladığı alan yaklaşık 52 km2'dir.

Kırsal alanda herhangi bir yerleşmesi bulunmayan Maltepe İlçesi 18 mahalleden oluşur. Bunlar Altayçeşme, Altıntepe, Ay-dınevler, Bağlarbaşı, Başıbüyük, Büyük-bakkalköy, Cevizli, Çınar, Esenkent, Ferhat Paşa, Feyzullah, Fındıklı, Gülensu, Gülsuyu, İdealtepe, Küçükyalı, Yalı ve Zümrütev-ler mahalleleridir.

Kuzeybatıdaki Çamaşırcı (Bostancı) Deresi ile güneydeki Dragos Çayı (Bülbül Deresi) arasında uzanan ilçe topraklarının

Maltepe'den

bir görünüm.



Banu Kutun /

Obscura, 1994

kıyı kesimi düzlüklerden oluşur. Doğuya ve kuzeye doğru gidildikçe yer yer yumuşak eğimlerle yükselen ilçenin orta ve doğu kesimlerinde engebelenmeler görülür. Çamaşırcı Deresi Kadıköy İlçesi'yle, Dragos Çayı da Kartal İlçesi'yle yer yer doğal sınır çizer.

Bugünkü ilçe sınırları içindeki bilinen en eski yerleşme yeri Brias'tır (Bryas). Bizans kaynaklarına göre Dragos Tepesi'nin kuzey eteklerinde yer alan Brias'm Maltepe ve Cevizli arasında bulunduğu sanılmaktadır. Bizans döneminde oluşan depremler Brias'a büyük ölçüde zarar verdi. Daha sonra burada yeni bir yerleşim kuruldu ve bu yeni köye Pelekanon adı verildi. 1080'lerde batıya doğru ilerleyen Kutalmışoğlu Süleymanşah Pelekanon'u da ele geçirerek İstanbul Boğazı kıyısına kadar ilerledi. Bizanslılarla anlaşmaya varan Süleymanşah bir süre sonra geri çekildi. Bu anlaşmaya göre Anadolu Selçukluları ile Bizanslılar arasındaki sınır Dragos Çayı'ndan geçiyordu. Ama bu topraklar 1090'da Bizanslılar tarafından geri alındı. Pelekanon'un Bizans İmparatorluğu tarihinde önemli sayılabilecek bir yeri vardır. Batıya doğru yürüyen Orhan Gazi 29 Haziran 1329'da Bizans İmparatoru III. Andronikos Paleologos'la Pelekanon önlerinde karşı karşıya geldi. Bu savaşta ordusu büyük bir yenilgiye uğrayan ve bacağından yaralanan imparatorun hayatı, bir halıya sarılıp kaçırılarak kurtarıldı. Pelekanon Savaşı'ndan sonra yapılan bir anlaşmaya göre Türkler bu yöreye yerleşmeye başladı.

İlçeye adını veren Maltepe semtinin ve çevresinin tarihine ilişkin başka bilgiye rastlanmamaktadır. Maltepe adının kaynağı da tam olarak bilinmemektedir. Burada bulunan bir tümülüsün, adına kaynak olduğu sanılır. Türkler eskiden içinde hazine ya da define bulunan küçük höyük biçimindeki toprak yığıntılarını Maltepe olarak adlandırırdı. 1728'de Kazasker Feyzullah Efendi'nin burada bir külliye inşa ettirdiğine bakılırsa Maltepe'nin eskiden beri meskûn olduğu anlaşılır. Feyzullah Efendi'nin Maltepe'de bir çiftliği vardı; künk döşeterek Kayış Dağı'ndan Maltepe'ye su getirtti. Feyzullah Efendi Külli-



MALTEPE YOLCU VAPURU

282

283

MAMBOURY, ERNEST

yesi'nden(->) günümüze yalnızca, çeşme ulaşmıştır. Cumhuriyet dönemine kadar . Rumlar'ın yaşadığı Maltepe'de kilise kalıntıları da bulunmaktadır.

Cumhuriyet'in ilanından sonra Malte-peli Rumlar Yunanistan'a göç etmek zorunda kaldılar Rumlar'ın bıraktığı yerlere Yunanistan'ın Drama, Kavala ve Selanik yörelerinden gelen Müslüman göçmenlerden 1.500 kadarı yerleştirildi. 1928'de Maltepe büyük bir yangın felaketine uğradı. Bu yangında Feyzullah Efendi Külliyesi tahrip oldu. Yeniden imar edilmesi planlanan Maltepe'de belediye örgütü de 1928'de kuruldu. Maltepe'de ilk kez imar planı yapılması 1945'e rastlar. Bu imar planına göre tren istasyonu ve demiryolu hattı çevresi yerleşme alanı olarak belirlenmişti. Ancak gelişme böyle olmadı. Maltepe'deki yerleşme alanı 1960'tan sonra yeni açılan Ankara Asfaltı yönünde doğuya ve kuzeydoğuya doğru hızlı bir gelişme gösterdi. Bu hızlı gelişmeden Küçükyalı da nasibini aldı. Küçükyalı'nın 1950' de yalnızca 859 olan nüfusu, 1955'te 1.845' e, 1960'ta 5.071'e ve 1965'te de 12.888'e yükseldi. Hızla kalabalıklaşan Küçükyalı'da belediye 1960'ta kuruldu.

Eskiden bağlık, bahçelik ve seyrek evlerle kırsal bir yerleşme görünümü veren Küçükyalı ve Maltepe kıyısında doğal kumsallar uzanırdı. Süreyya İlmen(-»), Küçükyalı Deresi'nin Marmara Denizi'ne döküldüğü alandaki kumsalda plaj tesisleri yaptırdı. Süreyya Paşa Plajı olarak anılan bu tesis, yakında kurulan banliyö tren istasyonuna ve daha sonra da onun çevresinde gelişen semte adını verdi. Maltepe'de Süreyya îlmen'in yaptırdığı başka bir tesis de sanatoryumdur. Başıbüyük'ün güneyinde eskiden Narlıdere Çiftliği olarak anılan topraklarda inşa edilen bu sağlık kurumu Süreyya Paşa Sanatoryumu' dur. Günümüzde burada göğüs hastalıkları konusunda uzmanlaşmış değişik hastanelerden oluşan bir sağlık kompleksi ve bir hemşire koleji vardır. Daha güneydeki topraklar ise bazı haritalarda Süreyya Paşa Çiftliği olarak geçer.

Maltepe ve Küçükyalı belediyeleri 1981' de feshedilerek anakent belediye sınırları içine alındı. 1980'de Maltepe Beledi-yesi'nin sınırlan içine Küçükyalı dışında

Maltepe'nin Nüfus Gelişimi

Yıllar

Nüfus

Yıllık Nüfus Artış Oranı (%)

1935

3.131

-

1940

3.714

3,7

1945 ?

1950

4.797

-

1955

7.391

10,8

1960

11.052

9,9

1965

16.626

10,1

1970

32.196

18,7

1975

66.343

21,2

1980

90.439

7,3

oldukça geniş bir alan girdiğinden nüfus 90.439 olarak görülmektedir. Oysa Maltepe semtinin kapsadığı alanın içine Bağ-larbaşı, Feyzullah ve Yalı mahalleleri girmektedir. Buna göre Maltepe semtinin 1990'daki nüfusu (Bağlarbaşı Mahallesi 29.890, Feyzullah Mahallesi 14.713, Yalı Mahallesi 12.183) 56.786 olarak hesaplanabilir.

Ankara Asfaltı kenarındaki sanayi tesislerinde çalışanların kurdukları gecekondu yerleşmelerinin zamanla gelişmesi, istanbul'daki birçok semt gibi Maltepe'nin de ilçe yapılmasıyla sonuçlanmıştır. Eskiden E-5 ve Ankara Asfaltı denen D-100 Kara-yolu'nun doğu ve kuzeyinde kurulan gecekondular kısa zamanda Başıbüyük, Gülsuyu ve Gülensu mahallelerini doğurdu. Bu kesimde Aydınevler, Zümrütevler ve Esenkent gibi mahalleler de oluştu. Bü-yükbakkalköy de bu süreçten etkilendi ve kırsal yerleşme statüsünü yitirdi. Büyük-bakkalköy'ün güney kesiminde askeri alanlar yer alır. Yerleşme alanlarının sınır tanımaz bir hızla genişlemesi sonucunda Maltepe yöresindeki makilikler ve ormanlar büyük ölçüde tahrip edildi. Böylece yörenin eski yeşil görünümünden eser kalmadı. Hazine ve vakıf arazilerinin bu biçimde yerleşme alanına dönüşmesi 1990' lara gelindiğinde yönetsel sorunlara yol açmaya başladı. Bunun sonucunda 1992" deki bir yönetsel düzenlemeyle Kartal 11-çesi'nden(->) ayrılan Maltepe ilçe yapıldı.

Maltepe Ilçesi'nde oturanların bir bölümü çevredeki işyerlerinde çalışırken, bir bölümü de her gün değişik araçlarla kentin farklı semtlerindeki işlerine gidip gelirler. Bu gidiş gelişler demir ve kara yollarıyla yapılır. Banliyö tren seferlerinin ulaşımda önemli bir yeri vardır. Maltepe'yi kentin öbür merkezlerine üç önemli karayolu bağlar. Bunlardan başlıcası ilçenin orta kesiminden güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda geçen D-100 Karayolu'dur. Maltepe'yi Anadolu'daki merkezlere de bağlayan bu karayolunun iki yanındaki semt ve mahalleler arasındaki ilişki köprülü kavşaklarla sağlanır. Bir başka karayolu, yakın yıllarda inşa edilen ve kıyı çizgisini izlediğinden Sahil Yolu da denen Çetin Emeç Bulvarı'dır. Otoyol biçiminde yapılan bu bulvarın bazı kesimlerinde, kentin öbür semtlerinde pek rastlanmayan bisiklet yolu bulunmaktadır. Çetin Emeç Bulvarı'nın açılmasıyla artık denize girile-meyen bu kıyıdaki plajlar da tarihe karışmıştır. Öbür önemli ulaşım kanalı ise halkın Minibüs Yolu dediği Bağdat Cadde-si'dir. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne bağlanan Anadolu (O-2) Otoyolu ise Bü-yükbakkalköy'ün kuzeyinde ilçe sınırı yakınından geçer.

Maltepe ilçesi sınırları içinde bulunan mahallelerin 1990'daki toplam nüfusu 266.094 olarak hesaplanmaktadır. Bazı kaynaklara göre 1994'te ilçe nüfusunun 700.000'e ulaştığı sanılmaktadır. Aynı zamanda önemli bir sanayi bölgesi olan ilçede yaşayanların büyük bir bölümü işçi, esnaf ve memurdur.

ATiLLA AKSEL

MALTEPE YOLCU VAPURU

Şehir Hatları işletmesi vapuru.

1914'te, Osmanlı Seyr-i Sefain idaresi tarafından Almanya, Danzig'deki J. W. K-larwitter tezgâhlarına ısmarlanan dört yolcu vapurundan biriydi. Sonradan bu dört vapurdan adı Bostancı konulacak olanının siparişinin iptal edilmesi üzerine adları Kı-nalıada, Pendik ve Kartal olan birbirinin eşi üç vapur yaptırıldı. Bunlardan Kartal'ın adı sonradan Maltepe olarak değiştirildi. Maltepe 504 grostonluk olup 50,9 m uzunluğunda, 7,9 m genişliğindeydi. Sukesimi 3,4 m kadardı. 650 beygirgücünde 2 adet tripil buhar makinesi vardı. Çift uskurlu olup satte 12 mil hız yapıyor, 930 yolcu alabiliyordu. Ne var ki vapur, I. Dünya Savaşı yüzünden 1921'de teslim alınabildi.

Daha çok Köprü-Kadıköy, Köprü-Ada-lar-Yalova hatlarında çalıştırılan Maltepe 1954'te İstanbul-Yalova posta seferini yaparken Yelkenkaya mevkiinde karaya oturduktan sonra hizmet dışı bırakıldı. Kazanı ve makineleri o sıralarda yapılmakta olan Kartal adlı araba vapurunda kullanıldı, teknesi de sökülmek üzere satıldı.

Günümüzde, şehir hatlarında çalışmakta olan bir Maltepe yolcu vapuru daha vardır. 1962'de Istinye Tersanesi'nde motorlu yolcu vapuru olarak inşa edilen 589 grostonluk yeni Maltepe'nin uzunluğu 67 m, genişliği 12,5 m, sukesimi 2,6 m'dir. italya, Fiat yapımı, her biri 750 beygirgücünde 2 adet dizel motoru olup çift uskurludur. Saatte 14 mil hız yapmakta, 2.100 yolcu almaktadır. Suadiye adında bir de eşi vardır. ESER TUTEL

MALULZADE MEDRESESİ

Fatih Ilçesi'nde, Nişancı Mehmed Paşa Camii'nin batısında, Fatih Nişanca Caddesi ile Müezzin Bilal sokaklarının kesiştikleri köşede yer almaktadır.

"İncirli Medrese" olarak da anılan bina 990/1582'de III. Murad dönemi (1574-1595) şeyhülislamlarından Malul Emirzade Mehmed Efendi (ö. 1585) tarafından yaptırılmıştır. Tezkiretü'l-Ebniye, Tezkiretü'l-Bün-yan ve Tuhfetü 'l-Mimarin'e göre Mimar Sinan'ın eseri olan medrese eski İstanbul'un önemli caddelerinden biri üzerinde, Efdalzade Mescidi ve Sebili, Keskin Dede Türbesi, Üçbaş Mescidi ve Medresesi, Ümm-i Veled Medresesi gibi anıtların bulunduğu bir yörede yapılmıştır. Bugün yerinde Nişancı Mehmed Paşa ilkokulu bulunan medreseden geriye çok az iz kalabilmiştir.

19. yy haritasında girişi Nişanca Caddesi üzerinde gösterilen medresenin dershanesi köşededir; hücreler Müezzin Bilal Sokağı'mn doğrultusuna uyarak, kırık bir çizgi üzerinde tek sıra olarak dizilidir. 1914'te yapılan tespitlerde medresenin dokuz ahşap odası, küçük bir dershanesi, çamaşırhane, gusülhane, kuyu ve müştemilatı olduğu belirtilmiş; aydınlanma ve havalandırma açısından uygun görülmeyen yapının arsasının yeniden bir medrese yapımına yeterli boyutta olmadığı, ihyasının da münasip bulunmadığı

ileri sürülmüştür. 1915'te onarılan yapıda 1918'de yangınzedeler barınmışlardır. 1933 tarihli Pervititch haritasında yaklaşık 7x7 m boyutlarında gösterilen dershane kütlesi, doğu yönünde hücre dizisinden öne doğru çıkıntı yapmaktadır. Bugün görülmeyen bu ayrıntı 1934'te ilkokula çevrilen yapının dershane duvarları yenilenirken değiştirilmiş olmalıdır. Revakların belirtilmediği haritada duvarlar kagir, örtü kırma çatılı olarak gösterilmiştir.

Eski haritalarda medrese avlusunda oldukça geniş yer tutan (yaklaşık 18x25 m) bir hazire yer almaktadır. Tarihi mezarların bulunduğu hazire bugün bakımsız bir durumdadır; batısına yeni bir sokak açılmıştır. 1930'larda çekilmiş olan bir fotoğrafta medresenin cadde üzerindeki duvarının taş-tuğla almaşık örgülü olduğu, girişin kesme taştan kemerli yalın bir kapıyla sağlandığı, kapının güney yanında iki çift alt pencere olduğu görülmektedir. Kapının diğer yanındaki pencereler ise moloz taşlarla doldurulmuştur. Bu tarihte duvarların üst kısmı haraptır; buna bağlı olarak binanın çatısı da yıkılmış olmalıdır. Cumhuriyet döneminde ilkokul olarak kullanılmak amacıyla yeniden ele alınan binanın hücrelerini ayıran duvarlar kaldırılarak, iç mekân derslik boyutlarına göre yeniden bölünmüş; Pervititch haritasında avlu olarak görünen kısmın üstü kapatılarak ilkokulun koridoruna dönüştürülmüştür. Üzerine geniş pencereler açılan doğu .duvarı içten ve dıştan sıvanmış olduğundan özgün dokusu görülememektedir.



Bibi. Tezkiretü'l-Bünyan, Dersaadet, 1315, s. 36; Z. Ahunbay, "Mimar Sinan Eğitim Yapılan", Mimarbaşı Koca Sinan. Yaşadığı Çağ ve Eserleri, İst., 1988, s. 265; Ayvansarayî, Hadîka, I, 185; Ayverdi, İstanbul Haritası, D5; Baltacı, Osmanlı Medresesi, 572; S. Çelikhan, Şehir ve Bölge Planlaması Yönünden İstanbul ilk ve OrtaDereceli Okulları, îst., 1994, s. 153; Daniş-mend, Kronoloji, V, 116-117; Evliya, Seyahatname, II, (1969), 20; Kuran, MimarSinan, 342; Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri, 352; Kütükoğ-lu, Darü'l-Hilafe, 151; Meriç, MimarSinan, 34, 96; Müller-Wiener, Bildlexikon, 447.

ZEYNEP AHUNBAY



MALUMAT

1894-1903 arasında yayımlanmış resimli haftalık dergi.

22 Şubat 1894'te matbaacı Artin Asador-yan'ın başlattığı dergi, 1880'lerin ikinci yarısından itibaren II. Abdülhamid'in yakın adamları arasına katılan Mehmed Tahir'in yönetimine geçtikten sonra büyük gelişme gösterdi. Yeni sahibiyle ilk sayısı 23 Mayıs 1895'te çıkan dergi, resimli ve edebi yayın alanında bir devrim yapan Servet-i Fünun'u örnek aldı. Fen alanındaki yeni buluşlar, Avrupa basınından aktarmalar, şiir yayınları gibi konularda aynı çizgiyi izlemesine karşılık, Servet-i Fünun'da toplanan Ede-biyat-ı Cedide grubunun yeni bir düşünce oluşturma çabasından yoksun olduğu için etkisi sınırlı kaldı. Özelliğini, İslam dünyasına Araplara ve Orta Asya'ya ait daha fazla haber vermesi oluşturur. Hattâ resim altları genellikle üç dilde yazılıyordu: Türkçe, Arapça, Fransızca. Saraydan

Malumat dergisinin 11 Mayıs 1311 tarihli ilk sayısının kapak sayfası.

N. Akbayar Arşivi

gelen talimatlara uygun olarak islamcı bir politika izliyordu. Bu amaçla Malumat'ın Arapça, Farsça ve Fransızca ekleri çıkmıştır. Başlığındaki "Ümmet-i celile-i îslamiye ve millet-i necibe-i Osmaniye'nin her veçhile menafiine hadim âsâr-ı kalemiye'ye" sayfalarının açık olduğu kaydı bu amacını gösterir. Fikri yanı olmayan, sadece saraya dayandığı için korkulan ve bu yüzden "Baba" lakabı takılan Mehmed Tahir, başkalarının yazılarını izinsiz yayımlamaktan çekinmediği gibi, jurnaller vererek de bir korku havası yaratıyordu. Servet-iFünuri un kapatılması ve Edebiyat-ı Cedide grubunun dağıtılması onun eseri olmuştur. Öyle korkusuz hale gelmişti ki, matbuat dairesi Malumat'ı kapatsa sadaret açıyor, sadaret kapatsa saray açıyordu. Korkusuzluğu, yabancılardan para alıp II. Abdül-hamid adına nişan dağıtma sahtekârlığına kadar vardı. Bâlâ rütbesi, 1. dereceden Osmani, Mecidi, Sanayi-i Nefise ve Liyakat madalyalarına sahip olan Baba Tahir, 1903'te suçüstü yakalanıp 15 yıl küreğe ve sürgüne mahkûm olunca, Malumat da kapandı.

ORHAN KOLOĞLU

MAMAS (AYİOS) SARAYI VE HİPODROMU

Bugünkü Beşiktaş'ta, saray, yarım daire şeklinde bir revak, hipodrom ve kiliseden oluşan Bizans dönemine ait yapılar kompleksi. Günümüze hiçbir kalıntısı ulaşmamıştır.

Ortaçağa ait kaynaklara göre, Mamas Sarayı İmparator I. Leon (hd 457-474) tarafından yaptırılmıştır. Leon, 46l'de Konstan-tinopolis surları içinde çıkan büyük bir yangından sonra, 6 ay süre ile Beşiktaş yöresine taşınmıştı, imparatorun bu bölgeye gelmesinin rastlantısal olmadığı, burada en azından bir imparatorluk villasının ya da Aziz Mamas adına yapılmış bir kilisenin daha önceden var olduğu sanılmaktadır.

Sarayın önündeki liman ve revak ise Le-on'un eseri olabilir. Saray kompleksinin yakınındaki Ihlamur Deresi'nin üzerinde, 12 kemerli büyük bir taş köprü vardı.

Kaynaklara göre, Mamas Sarayı 8. ve 9. yy'larda yazlık saray olarak kullanıldı. 813' te başkente dek gelen Bulgar akıncıları, Mamas Sarayı'nı talan ettiler ve yakıp yık-tılarsa da yapı sonradan onarıldı. Sarayda kaldığı ve hipodromda yarışlar düzenlediği bilinen son imparator ise III. MihaeP dir (hd 842-867). imparator I. Romanos Le-kapenos döneminde (920-944) Mamas Sarayı, yazlık ikametgâh olmaktan çıkarılarak, güvenlik nedeniyle kente girmelerine izin verilmeyen Rus tüccarları için misafirhane olarak kullanıldı.

Aziz Mamas Kilisesi'ne ilişkin son bilgi ise, 12. yy'ın ortalarına aittir. 1147'de, II. Haçlı Seferi'ne katılan orduların, Asya yakasına geçmek üzere buradan gemilere bindikleri bilinir.

Mamas Sarayı'na ait son kalıntı, Dip-lokionion(->) diye anılan çifte sütunlardı. Bugünkü Barbaros Hayreddin Paşa Tür-besi'nin(->) olduğu yerde, 16. yy'a kadar varlıklarım sürdüren sütunların, türbenin temeline katıldığı sanılmaktadır.

Bibi. J. Pargpire, "Leş Saint-Mamas de Cons-tantinople", İsvestiya Russkaga Arkeologiçeska-ga İnstituta v Konstantinopole, S. 9 (1904), s. 261-316; Janin, Constantinople byzantine, 195-196; A. Berger, Untersuchungen zu den Pat-ria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 695-701. ALBRECHT BERGER

Mamas Sarayı'mn adandığı Ayios Mamas'ı (ayaktaki) gösteren bir minyatür. Patrikhane Kütüphanesi, MS 16



MAMBOURY, ERNEST

(l Nisan 1878, Nyon - 23 Eylül 1953, İstanbul) isviçre asıllı araştırmacı.

istanbul'un bilhassa Bizans dönemi eski eserleri hakkındaki yayınları ile tanınmış amatör bir araştırmacısı olduktan baş-



MAMBOURY, ERNEST

284

285

MAMBOURY, ERNEST

ka, İstanbul'un en etraflı seyyah rehberlerini hazırlamış bir yazardır.

Ernest Mamboury, İsviçre'nin Wand (Waadtland) Kantonu'nda, Cenevre Gölü kıyısındaki Nyon'da dünyaya geldi. Nyon Koleji'nde, Lausanne'da "ecole normale" öğretim gördükten sonra, Cenevre'deki E-cole deş Arts Industriels'den 1905'te diploma aldı. Kısa bir süre Paris'te Güzel Sanatlar Akademisi'nin seramik bölümüne devam etti. 1906'da yurduna döndüğünde, resim öğretmeni olarak Lausanne'da görev aldı.

Mamboury 1909'da izinli olarak geldiği İstanbul'dan bir daha ayrılamadı. Burada bir taraftan eski eserleri incelerken bir taraftan da İstanbul'un yağlıboya ve aku-arel olarak manzara resimlerini yaptı. Çoğu 1909-1910 tarihli olan bu resimlerde, Ayasofya, III. Ahmed Çeşmesi, türbeler, Beyoğlu sırtlarından İstanbul'da büyük bir yangın gibi konular işlenmişti. İsviçre'ye görevi başına dönmesi gerektiğinde, izninin uzatılması isteği olumlu karşılanmayınca Lausanne'daki görevinden istifa ederek İstanbul'da kaldı ve burada yerleşti.

Mamboury ressam ve topograf olarak, Türkiye'de çalışan arkeologlara yardım ederek bazı önemli eserlere katkıda bulundu. İç Anadolu'da Göreme dolaylarında, oyma kilise ve manastırlarda incelemeler yapan rahip ve misyoner Guillaume de Jerphanion (1877-1948) 1907 ve 1911'de burada çektiği siyah-beyaz resimlerin yetersiz olması üzerine bunların renkli kopyalarını almak için 1912'de beraberinde Mamboury'yi de götürdü. Böylece arkeoloji alanındaki ilk çalışması, Ağustos-Ey-lül 1917'de, Kapadokya'mn kilise ve manastırlarının duvarlanndaki fresko resimlerin renkli kopyalarını meydana getirmek suretiyle belirlendi.

1912'de Sultan Ahmed Camii ile Marmara kıyısı arasındaki İshakpaşa semtindeki ahşap evleri kül eden büyük yangın ile bu bölge bütünüyle açılmıştı. Bu yangın Büyük Saray'm(->) henüz ayakta kalabilen kalıntılarını meydana çıkardığı gibi, evlerin altlarında olan pek çok bodrum ve mahzeni erişilebilir duruma getirdi. Ünlü Alman arkeologu Th. Wiegand (1864-1936), Şubat 1918 başlarında Mamboury ile bu bölgeyi gezerek, hiç değilse tekrar bina blokları arasında kaybolmadan, kalıntıların fotoğraf ve planları alınmak suretiyle tespit edilmelerini uygun görmüştü. Şubat ortasında Berlin'e dönen Wie-gand, Alman imparatorundan, İstanbul' daki Büyük Saray yerinde yapılacak araştırmalara harcanmak üzere 25.000 marklık bir ödenek sağladı. Çalışmalara 29 Ma-yıs'ta başlandı. Mamboury, yer üstünde veya yeraltındaki kalıntıların ölçülerini alıp, Mekteb-i Sanayi'de kendilerine ayrılan bir odada bunların plan ve kesitlerini çizmekle görevlendirildi. I. Dünya Savaşı'nın kısa süre sonra bitmesi ve Almanların İstanbul'dan ayrılması üzerine, İsviçre uyruklu olduğu için Mamboury burada kalabildi, hattâ 28 Kasım'a kadar çalışmaları sürdürdü. Sonraki yıllarda da ufak bazı sondaj-

lar yapıldıktan sonra hazırlanan ve toplanan malzemenin yayımlanması ancak 1934' te gerçekleşti. "Hippodrom ile Marmara Denizi Arasında İmparatorluk Sarayları" (_Die Kaiserpalâste von Konstantinopel, zıvischen Hippodrom undMarmam-Meer, Berlin-Leipzig, 1934) başlıklı, büyükçe boyda bol resim ve rölöveli kitap Mamboury ve Th. Wiegand'ın müşterek imzaları ile Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün yayını olarak basıldı.

I. Dünya Savaşı'nın arkasından gelen işgal döneminde Fransız askeri kuvvetleri, Topkapı Sarayı eteğinde, eski Gülhane bahçeleri yerinde sıralanan askeri depo binalarına el koydular. Burada Bizans döneminde birçok kilise, manastır ve sarayın bulunduğu kaynaklardan biliniyor, bunlara ait oldukları sanılan bazı kalıntılara da rastlanıyordu. Fransız işgal ordusunun şarap stokunu sıcağın etkisinden koruyacak bir yer aranırken, bu bölgede eski mahzenlere rastlanması üzerine, General Charpy'nin emri ile ciddi araştırmalara başlandı. Bu arada Mamboury'ye de başvurularak, onunla gerek desinatör, gerek ilmi danışman olarak işbirliği sağlandı. Aralıklarla 1921'den 1923 yazına kadar süren bu çalışmaların önemi dikkate alınarak, kazıların idaresi ile arkeolog R. Demangel görevlendirildi. İstanbul'un kurtuluşu ile duran araştırmalar 1933'te ufak bazı sondajlarla devam etti. Mamboury'nin çizdiği plan, kroki, kesit ve resimlerle, Deman-gel'in yazdığı metinden oluşan "Mangana-lar Mahallesi ve İstanbul'un Birinci Bölgesi" {Le Quartier deş Manganes etlapremi-ere region de Constantinople, Paris, 1939) başlıklı büyük boydaki eser, müşterek imza ile II. Dünya Savaşı'nın başladığı yıl içinde yayımlandı.

Çizdiği plan ve rölöveler yerli ve yabancı arkeologlarca beğenildiğinden Mamboury, Beyazıt'ta Sırmakeş (Simkeşhane) Hanı'nın iç avlusunda müze idaresi ile S. Casson tarafından yapılan kazının planını çizdi (S. Casson, SecondReport upon the Excavations corried out in and near the Hippodrom of Constantinople in 1928, London, 1929). Ayrıca Fatih'in aşağısında Yenibahçe'de Lips Manastırı'nın kilisesi olan Fenarî İsa Camii'nde de araştırmalar yapıldığında, elde edilen bilgilere göre yeni bir plan meydana getirdi. Müzeler Müdürü Halil Edhem Eldem'in(->) Yedikule hakkındaki küçük kitabına, bu hisarın planını çizmek suretiyle katkıda bulundu (YedikuleHisarı, İst., 1932). Sonraki yıllarda, Küçükçekmece'de rastladığı kalıntıları müzeler idaresine haber vererek, buradaki Region şehrinde Türk Tarih Kurumu adına, müze müdürü Aziz Oğan başkanlığında 1937'de yapılan kazının planlarının bir kısmını çizdi (A. Oğan, "Regi-um Hafriyatı", Belleten, III, 1939, s. 437 vd). Aynı müzenin müdür muavini Arif Müfit Mansel'in Mudanya'da Alçakbayır'da 1942'de antik çağa ait bir mezar binasında Türk Tarih Kurumu adına yaptığı kazının da plan ve kroki işlerini üstlendi.

Mamboury'nin katıldığı garip bir çalışma ise 1929-1930'da K. Wett adındaki

Danimarkalı bir teosof ile birlikte, Çem-berlitaş'ın Osmanlı dönemi takviye kılıfının içindeki esas kaidesinde saklandığına inanılan rölikleri bulmak için yaptıkları araştırmadır. Civardaki bir binadan tünel açmak suretiyle Çemberlitaş'ın kaidesine ulaşılmak istenmiş, fakat bir sonuç elde edilememiştir. Bu acayip metotlu kazıya dair etraflı bir yayın yapılmamış, Mamboury ancak öldüğü yıl buna dair bir bildiri vermişti ("Le forum de Constantin: la Chapelle de St. Constantin et leş mysteres de la Colonne Brulee, Resultats deş son-dages operes en 1929 et 1930", IX. Cong-res Int. d'Etudes Byzantines-Thissalonique 19531

Mambouıy, İstanbul'da devamlı dolaşıyor ve Bizans dönemine ait önemli bir kalıntının izlerine rastladığında bununla yabancı arkeologların ilgilenmesini sağlıyor, onlar tarafından burada araştırma yapıldığında, plan ve rölöve işlerini üstleniyor ve hazırlanan kitabın üstüne adının yazılmasını da sağlıyordu. İngiltere'nin St. Andrews Üniversitesi'nden Prof. H. Bax-ter idaresinde 1935'te Sultan Ahmed Ca-mii'nin güneyinde, külliyenin çarşısı (arasta) içinde ve çevresinde, Büyük Saray'a ait bir avlunun döşeme mozaiklerini meydana çıkarma çalışması da böyle başladı. Mamboury, Wiegand ve Demangel ile olduğu gibi çizim işlerinin kendisinden isteneceğini ve dolayısıyla işler bitince basılacak kitabın başında adının yer alacağını umuyordu. Fakat işbirliği yalnızca bir yıl sürdü, açıklanmayan bir sebepten kazı heyetinden ayrıldı (G. Brett-W. Macan-ley-R. Stefenson, The Great Palace of the Byzantine Emperors, Londra, 1947).

Mamboury'nin İstanbul için en önemli hizmeti, öncekilerden çok üstün olan seyyah rehberleri oldu. İlk rehberi 1925'te Fransızca olarak yayımladı {Constantinople, guide touristique, İst., 1925). Büyük bir emek ürünü olan 565 sahifelik cilt içinde, İstanbul'un coğrafyası, tarihi, sanatı, etnografyası tanıtıldıktan başka, turistler için gerekli bilgiler veriliyordu. Kitabın esasını şehrin bellibaşlı Bizans ve Türk anıtlarının, çoğunun resim ve planları ile yeri, tarihçesi ve tarifi teşkil ediyordu. Kitabın aynı yıl eski harflerle Türkçesi de (İstanbul Rehber-i Seyyahın, İst., 1925) basıldı. Sonraki yıllarda ufak değişiklikler ile Fransızca ikinci baskı (1929) ve üçüncü baskılar (1934) yapıldıktan başka, Almancası J. Ahlers tarafından çevrilerek basıldı {Stambul-Reiseführer, İst., 1930). Aynı yıl içinde İngilizcesi de yayımlandı. Mamboury' nin bu rehberi yalnız basit turistler tarafından değil, ilim adamlarınca da beğenilmiş, daima aranan bir kitap halini almıştı. Bulunması imkânsız olan bu rehberi Mamboury yeni bir biçime sokarak yeniden hazırladı ve Fransızca olarak yayımladı (istanbul touristique, İst., 1951). İki yıl sonra da M. Burr tarafından çevrilen İngilizcesi basıldı {The tourist'sistanbul, İst., 1953). Fakat düzeni ve konuların çeşitlilik ve zenginliği bakımından bu yeni baskılar öncekiler kalitesinde değildi. Birçok yeni bilgi olmakla beraber, yaza-

rın gözünden kaçmış birçok hata kitabın ihtiyatla kullanılması gerektiğini belli ediyordu.

Mamboury'nin rehber yazarı olarak tanınması sonucu İçişleri Bakanlığı ile Ankara Belediyesi tarafından ona bir Ankara ve dolayları rehberi ısmarlandı ve bu cilt 1933' te yayımlandı. II. Dünya Savaşı'ndan az önce, Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü, İtalyan Turizm İdaresi'nin 18 ciltlik İtalya rehberleri gibi birçok ciltten meydana gelecek bir Türkiye rehberleri dizisi girişiminde bulundu. Bunlardan yalnız 94 sahifelik bir İstanbul Adaları rehberi basılabildi {Lesîles desPrinces, Banlieue mantinle d'lstanbul, İst., 1943). Üzerindeki "cilt 2 B" işareti bunun büyük bir dizinin bir bölümü olduğunu gösterir. Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'ne bitmiş halde 1944'te teslim edilen Yalova ve dolayları ( Guide Yalova leş Bains et ses environs) ile 1947'de teslim edilen İzmir ve Batı Anadolu şehirleri {Guide touristique d'Izmir, Manisa, Aydın, Denizli et leş villes ancien-nes de la region) rehberleri ise bugüne kadar basılmadan kalmıştır. Tamamlandığı bildirilen Bursa, İznik ve Uludağ ile Galata rehberlerinin ne oldukları bilinmez.

Ölümünden bir süre önce Mamboury iki rehber işini daha üstlenmiş bulunuyordu. Bunlardan biri iki cilt halinde basılması tasarlanan büyük bir Türkiye rehberinin bazı bölümleri idi. Mamboury'nin 1953 yılı içinde teslim etmesi gerektiğinden, ölümüne kadar üzerinde büyük bir gayretle çalıştığı ikinci rehber ise Paris'te Hachette Yayınevi'nin yayımladığı "Guides Bleues" dizisinde çıkacak olan yeni bir Türkiye cildi idi.

Mamboury, bıkmadan yorulmadan İstanbul'u dolaşır, gözüne çarpan veya herhangi bir tesadüfün bir an için ortaya çıkardığı eski eserleri derhal not ederek bunların vaziyet krokilerini çizerdi. Araştırmalarının ilk ürünlerini Assomption tarikatı rahiplerinin dergisinde yayımladı. Bunların ilki 2 Temmuz 1919'da Salmatomruk yangınında yanan Kemankeş Mustafa Paşa veya Odalar Camii hakkında idi ("Ru-ines byzantines: Autour d'Odalar Djamis-si â Stamboul", Echos d'Orient, XIX, 1920, s. 6-9-73). Büyükada'nın kuzeybatısında Maden mevkiinde olan İmparatoriçe Eire-ne'nin 8. yy'ın sonlarında yaptırdığı Kadınlar Manastırı'nın kalıntılarının Kamares veya Mağaralar denilen yerde olduğunu bildiren yazısı ("Le couvert byzantin deş fem-mes â Prinkipo", Echos d'Orient, XIX, 1920, s. 200-206) ve Bostancı ile Maltepe arasında Küçükyalı'daki Bizans harabesine dair makalesi ("Ruines byzantines de Mara ent-re Maltepe et Bostandjik", Echos d'Orient, XIX, 1920, s. 322-330) bu türden çalışmalarının ilk örnekleridir.

Mamboury, şehrin içinde tesadüfen ortaya çıkan ufak buluntuları daima not etmesine rağmen ne yazık ki bunlardan pek a-zını yayımladı. "Eski Bizans Topografyasına Yeni Bir Eleman" başlığı ile çıkan yazısında, Ayasofya ile Yerebatan arasında 1934'te ortaya çıkan kalıntıları bir plan üzerinde işaretlemiş ("Un nouvel element pour la



Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin