Bibi. A. Batur, "Markiz Dosyası-1 ya da Korumada Hile-i Şer-iye", Çevre, S. 3 (1979), s. 57-58; S. Birsel, Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu, ist., 1947; M. Cezar, XIX. Yüzyıl Beyoğlusu, İst., 1991, s. 413-415; S. N. Duhani, Eski insanlar, Eski Evler, tst., 1982; Ç. Gülersoy, Beyoğlu'nda Gezerken, îst, 1990.
AFİFE BATUR
MARKO PAŞA
(1824, Sira Adası / bugün Yunanistan' da Siros - 3 Kasım 1888, İstanbul) Rum asıllı hekim.
Tam adı Marko Apostolidis'tir. İlk ve orta öğrenimini Sira Adası'nda yaptı. Daha sonra geldiği İstanbul'da Mekteb-i Tıb-biye-i Şâhâne'de (Askeri Tıbbiye) okudu. 1851'de mezun olur olmaz okulun seriri-yat-ı hariciye (cerrahi kliniği) muallim muavini oldu. Cerrah olarak büyük ün kazandı ve Osmanlı tarihinde mirliva (tuğgeneral) rütbesi alan ilk hekim oldu. Abdüla-ziz 186l'de tahta geçince Marko Paşa'yı hekimbaşı yaptı. 1871'de Mekteb-i Tıbbi-ye-i Şahane nazırlığına getirildi. Bu görevdeyken Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin(->) kurulması çabalarında önemli rol oynadı. 1877'de I. Meşrutiyet'in ilanından sonra
Marko Paşa
Hayat
Tarih, S. 5
(Haziran
1968J
MARKOPAŞA
302
303
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
Fırsai bulabildiği zamanlarda çıkar siyasi mizah gazetesi
Meclis-i Ayan üyesi oldu. Mekteb-i Tıbbiye nazırı iken öldü. Mezarı Kuzguncuk' tadır.
Marko Paşa Ijekimliği kadar sosyal faaliyetleriyle de tanınmış bir kişiydi. Herkesin her türlü derdini dinlemesi, yardımına koşmasıyla hû dönem istanbul'un "dert babası" olmuştu. Bu kimliği ona "derdini Marko Paşa'ya anlat" deyiminin yerleşmesine yol açacak denli yaygın bir ün kazandırmıştır.
istanbul markopaşa
ismini, çözemeyeceği sorunları bile sabırla dinlemesiyle ün yapmış Rum asıllı Osmanlı hekimi Marko Paşa'dan(->) alan haftalık mizah gazetesi.
Yakınmayı dinleyecek kimsenin olmaması anlamındaki "Derdim Marko Paşa'ya anlat" deyimi atasözü haline gelmişti. 1946' da çokpartili düzene geçildiği ortamdaki durumu yansıttığı için öncelikle bu isim okuyucu tarafından çok tutulmuştur, ilk sayısı 25 Kasım 1946'da çıktı. Sahip ve yöneticisi Sabahattin Ali idi. Sunuş yazısında "alışılmışın ötesinde bir mizah anlayışı" getirileceği belirtilmişti. Tek parti dönemini izleyen II. Dünya Savaşı ortamıyla bunalmış topluma, gerçekten o güne kadar rastlanmamış canlılıkta mizah ve eleştiri sundu. Rıfat İlgaz ve Aziz Nesin'in yazıları, Mim Uykusuz'un karikatürleri ve daha birçok yazar ve çizerin katkısıyla kısa zamanda on binlerce satış yapan bir yayın haline geldi. Sol çizgide yer alan yazarlar, ekonomideki çıkmaz, fakir halk ve işçinin durumu, iktidarın baskıları, başlamış olan soğuk savaşta izlenecek tutumla ilgili konuları işleyerek basında yeni bir çığır açtılar. Yazarları hemen her sayıda kovuşturmaya uğradı. Gazeteyi basan matbaalar engellenmek istendi. Birçok kez kapatıldı. Bunun sonucunda sık sık ismini değiştirmek zorunda kaldı. Malumpaşa, Merhum-paşa, Bizimpaşa, Yedi-Sekiz Hasanpaşa gibi adlarla çıktı. Son sayısı 10 Temmuz 1950'de HürMarkopaşa adıyla yayımlandı.
Markopaşa, sadece bir gülmece gazetesi değildi. Dili çok başarılı bir şekilde kullanıyor ve aynı zamanda -1870'lerdeki ilk mizah yayınlarında görülen- ciddi, düşündürücü konuları alaycı bir üslupla sunuyordu. Böylelikle 1923 sonrasındaki Ka-ragöz-Akbaba çizgisine karşı yeni bir üslup yarattı. Temel ilkelerinden biri, dünyanın iki bloğa ayrıldığı bir dönemde bağımsız kalmak ve kendi yolunu kendi seçmek düşüncesiydi.
Madfo
ORHAN KOLOĞLU
MARKUS, DAVİD
(1870, Novgorod- 1944, lstanbul)Yz-hudi asıllı eğitimci, filozof, psikolog ve din adamı.
Yoel adlı yoksul bir terzinin 3 oğlundan biri olarak Prusya-Polonya sınırındaki Nov-gorod'da dünyaya geldi. Lomza yeşivasın-da (Yahudi din okulu) okuduktan sonra 16 yaşında eğitimini Marianpol yeşivasında sürdürdü. Burada haham olmaya hak kazanan Markus, ailesinin Hollanda'ya göç etmesiyle önce Köln Friedrich Wilhelm Li-sesi'nde, ardından da Bonn Üniversitesi'n-de psikoloji, pedagoji ve felsefe okudu. Üniversite yılları boyunca Dusseldorf ta bir sinagogda haham olarak görev aldı ve bazı Hıristiyan okullarında Latince, Yunanca ve matematik dersleri verdi.
Alman Yahudi basınında hakkında çıkan yazılar istanbul'daki Aşkenaz cemaatinin dikkatini çekti ve Aşkenaz Musevile-rine dini lider ve yine istanbul'da bulunan Godschmidt Lisesi'ne müdür olmak üzere istanbul'a davet edildi. 30 Aralık 1900' de istanbul'a gelen Markus derhal görevinin başına geçti, istanbul'a geldiğinde bir yandan Yahudiler arasında Sefarad-Aşke-naz ayrımıyla karşılaşırken, diğer yandan büyük yoksulluk içindeki toplumun genç kuşağı ihmal ettiğim gördü. Hıristiyan misyonerler bundan yararlanarak Yahudi gençleri etkilemeye ve dinlerini değiştirmeye çalışıyorlardı. Markus kısa bir süre sonra Goldschmidt Lisesi'ndeki müdürlük görevim bıraktı ve tüm Yahudi gençlerinin entelektüel gelişmesini ve eğitimini sağlamak üzere bir dini eğitim kurumunu, "Or-Tora" diye adlandırdığı bir okul haline dönüştürdü.
Bir süre sonra okula müdür oldu. tbra-niceyi çağdaş yöntemlerle öğretmeye çalıştı. En önemli ilkesi eğitimin hem Osmanlı, hem de Yahudi zihniyetine uygunluğunun gerekliliğiydi. Bu nedenle okulda hem Ibranice, hem Türkçe öğretiliyordu. Mar-kus'un istanbul'daki çalışmaları Hilfsvere-in der Deutschen Juden'in (Alman Yahudileri Yardımlaşma Derneği) ilgisini çekti. Markus kısa zamanda bu kuruluşun güvenilir adamı oldu. Elde ettiği önemli fonlarla üç Yahudi okulu daha kurdu ve her ü-çünün de müdürlük görevini üstlendi.
Yahudi okullarının hep Alliance Israeli-te Üniverselle, Hilfsverein gibi yabancı Yahudi kuruluşlarının desteğiyle ayakta kaldığını gören ve eğitimin ilköğretimden ileri gidememesinden rahatsızlık duyan Markus 1911'de istanbul'da faaliyet göstermeye başlayan Bene-Berit kuruluşunun maddi olanakları ve başta başkanı Joseph Ni-
Markopaşa gazetesinin
YIL : ! SAYI : 15 '(36)
Cengiz Kahraman arşivi
David Markus
Moşe Grosman arşivi
ego olmak üzere, kuruluştaki tüm çalışma arkadaşlarının desteğiyle 19l6'da Musevi Lisesi'nin kurulmasına büyük katkıda bulundu. 1916-1917 ve 1922-1940 arasında o-kulun müdürlük görevini üstlendi.
Markus bunların yamsıra kültürel faaliyet olarak çeşitli tarih, felsefe ve psikoloji kitapları yazmış, Hilfsverein kuruluşunun mecmuasında 1903-1920 arasında birçok psikolojik çalışması yer almıştır. Ayrıca istanbul'daki Bene-Berit kurulusunun yayın organı Hamenora'mn yazı işlerini yürütmüş ve Yahudilerle ilgili çok sayıda deneme ve yazı yazmıştır. Judisches Lexison ile die Welt (Viyana), Israelit (Frankfurt), Zentral Zeitung (Berlin) gazeteleriyle Me-vasser mecmuasında haber ve çalışmaları da yer almıştır.
Markus 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Osmanlı tabiyetine geçmek, için müracaatta bulundu ve vatandaşlığı elde ettikten sonra kurduğu kuruluşla Türk dilini yaygınlaştırmaya çalıştı. Bu amaçla gece kursları düzenledi, istanbul'daki evi devamlı olarak ziyaretçilerle dolup taşardı. Konuklarının çoğu Almanya'dan gelen mültecilerdi. Türkiye'ye sığınan bu kültürlü din adamları, bilim adamları ve üniversite öğretim üyeleri mutlaka Markus'u ziyaret e-derlerdi.
Markus, istanbul'da elektrik hatları tesis edildiğinde, Hilfsverein der Deutschen Juden'e başvurarak, Yahudi elektrik işçileri yetiştirmelerini sağladı. 1911'de Balat' ta çıkan yangın çok büyük felakete yol açmıştı. Markus, Hilfsverein'i burada da yardıma çağırdı. 1912-1913 Balkan Savaşı sırasında istanbul'a sığınan 3-100 Yahudiyi barındırmak için kurulan uluslararası Yahudi yardım kuruluşu yine Markus'a güvenerek hareket etmişti. I. Dünya Savaşı'nda "Merkezi Kurtarma Komisyonu"nun faal başkanı yine Markus idi. Bu komisyon Jo-int Distribution Commitee (ABD) ve Hilfs-
verein (Almanya) kuruluşlarından büyük destek gördü.
Ibranice, Rusça, Lehçe, Almanca, Fele-menkçe, Yunanca, Fransızca, ingilizce, italyanca, ispanyolca, Yidiş ve Esperanto dillerini bilen Markus'un ünü Yahudi cemaatinin dışına da taşmıştı. Nitekim Atatürk, onu Florya'daki köşke davet edip, din felsefesi üzerine uzun uzun tartışmıştır.
1889'da teyzesinin kızı Saralı Hinda ile evlenen David Markus'un 7 çocuğu oldu. Kızı Rifka Berta'nın oğlu Teo Grünberg felsefe profesörü olup, halen Ortadoğu Teknik Universitesi'nde öğretim üyesidir.
Derin bir dini bilgiye sahip olan Markus istanbul'a geldiği günden itibaren Aşkenaz cemaatinin başhahamı olarak görev yaptı. Musevi Lisesi'nden emekli olduğu 1940'ta hahambaşılığın ruhani meclisine üye oldu. 1933'te Hahambaşı Rav Bece-rano'nun ölümüyle boşta kalan ve yeri doldurulamayan hahambaşılık makamına da aday gösterilen Markus bu göreve seçilme-diyse de öldüğü yıla kadar ruhani meclisin üyesi olarak çalışmalarını sürdürdü.
Türk Yahudilerinin tarihinde önemli bir yer işgal eden, eğitim hayatına büyük katkılarda bulunan, uzun bir dönem Sefarad-larla (ispanya kökenli Yahudiler) Aşke-nazlar (Alman kökenli Yahudiler) arasında süregelen anlaşmazlıklara bir çözüm bulmaya çalışan Dr. David Markus ile ilgili en kapsamlı yapıt 1992'de gazeteci-yazar Moşe Grosman tarafından yazılmış olan Dr. Markus (1870-1944) Osmanlı' dan Cumhuriyete Geçişte Türk Yahudile-rinden Görünümler adlı tarihi araştırmadır.
SILVYO OVADYA
MARMARA
Ermenice günlük siyasi gazete.
30 Ağustos 1940'ta gazeteci Suren Şam-lıyan (1900-1951) tarafından kuruldu. Kısa bir süre haftada iki gün yayımlandıktan sonra, günlük gazeteye çevrildi. Suren Şam-lıyan'ın ölümünden sonra gazetenin yayımı kızı Seta ve damadı Bedros Zobyan'm sorumluluğu ve imtiyazı altında devam etti. 1967'de gazetenin yazı işleri müdürlüğünü Rober Haddeler üstlendi. 1976'da ofset sistemiyle basılmaya başlanan ve pazar günleri hariç her gün yayımlanan gazetenin imtiyaz hakkı 1992'de Rober Had-deler'e ve iki oğlu Ari ve Ayk Haddeler'e devredilmiştir. Halen gazete Ari Haddeler' in sorumlu müdürlüğü altında yayımına devam etmektedir.
Gazete ilk kez Galata, Eski Gümrük Sokağı no. 52'deki basımevinde yayım hayatına girmiştir. Daha sonra Tünel, Şark Aynalı Çarşı'ya taşınmıştır. Ofset baskıya geçerken istiklal Caddesi'nde Tokatlıyan Ha-nı'na taşınan gazete, günümüzde yayımını Tokatlıyan'ın yamsıra Solakzade Sokağı no. 5'teki yerinde yürütmektedir. Gazetede çıkmış en önemli yazı dizisi, Hagop Martayan-Dilaçar'ın (1895-1979), "Hamay-nabadger Hay Mışaguyti" (Ermeni Kültürü Panoraması) adlı çalışmasıdır.
Marmara gazetesi dört sayfadan ibaret olup, genellikle günlük önemli siyasal o-
layları, Ermeni toplumununun kiliselerine, okullarına, kültürel derneklerine ve bu tür sosyal kuruluşlarına ait ilanları, haberleri yayımlamakta, ayrıca Ermeni edebiyatına ve kültürüne geniş yer ayırmaktadır.
istanbul'daki Ermeni toplumunun yaşantısını yansıtması nedeniyle gazete yurtdışında da ilgiyle okunmaktadır.
VAĞARŞAG SEROPYAN
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
20 Temmuz 1982'de 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile çeşiüi fakülte, yüksekokul ve enstitülerin tek bir üniversite çatısı altında birleştirilmesiyle kurulan üniversite. 28 Temmuz 1983 tarihli ve 2809 sayılı yasayla yeniden düzenlenmiştir.
Marmara Üniversitesi'nin çekirdeği, halen bu üniversitenin rektörlük makamının bulunduğu Sultanahmet'teki binada, 1959' dan itibaren iktisadi ve Ticari ilimler Aka-demisi(-») adıyla eğitim veren kurumdur. 1982'de kuruluşunda 10 fakülte, 2 yüksekokul ve 3 enstitüden oluşan üniversite 1993-1994 öğretim yılında 12 fakülte, 11 enstitü, 8 yüksekokula sahiptir. Üniversitenin, ayrıca çeşitli dallarda 23 araştırma ve uygulama merkezi bulunmaktadır.
Marmara Üniversitesi, iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, ilahiyat Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, iletişim Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Tıp Fakültesi, Mühendislik Fakültesi'nden oluşmaktadır. Bunlardan ilk 8 fakülte, Marmara Üniversitesi'nin kurulduğu 1982'den önce yüksekokul statü-sündeydi. iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi eski iktisadi ve Ticari ilimler Akademi-si'nin; Atatürk Eğitim Fakültesi, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Atatürk Yüksek Öğretmen Okulu'nun; Güzel Sanatlar Fakültesi, Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu'nun; ilahiyat Fakültesi, istanbul Yüksek islam Ens-titüsü'nün; Diş Hekimliği Fakültesi, 1971' de devletleştirilen istanbul Özel Diş Hekimliği Yüksekokulu'nun; Eczacılık Fakültesi, 1971'de devletleştirilen Özel İstanbul Eczacılık Yüksekokulu'nun; Teknik Eğitim Fakültesi, istanbul Yüksek Teknik Öğretmen Okulu'nun dönüştürülmeleriyle fakül-
Marmara
Üniversitesi'nin
Göztepe'deki
Atatürk Eğitim
Fakültesi.
Banu Kutun /
Obscura, 1994
te haline gelmiş, Fen-Edebiyat ve Hukuk fakülteleri 1982'de, Tıp Fakültesi 1983'te, Mühendislik Fakültesi de 1987'de kurulmuştur. Tıp Fakültesi'ne bağlı Marmara Üniversitesi Hastanesi, istanbul'un Anadolu yakasında Koşuyolu-Altunizade yöresinde önemli bir sağlık kuruluşudur.
Marmara Üniversitesi'ne bağlı, lisansüstü (master) ve doktora düzeyinde eğitim veren enstitüler Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Avrupa Topluluğu Enstitüsü, Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ortadoğu ve islam Ülkeleri Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Nörolojik Bilimler Enstitüsü, Gastroenteroloji Enstitü-sü'dür.
Üniversiteye bağlı yüksekokullar ise Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu (bak. Anadoluhisarı Gençlik ve Spor Akademisi), Hemşirelik Yüksekokulu, Haydarpaşa Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu; Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu; Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, ilahiyat Meslek Yüksekokulu, Zeynep Kâmil Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'dur.
Marmara Universitesi'nde 1993-1994 öğretim yılı itibariyle önlisans, lisans, lisansüstü düzeyde 33.348 öğrenci bulunmaktadır. Üniversitenin çeşitli fakültelerinde ve bölümlerinde yabancı dilde eğitim yapılmaktadır, ingilizce eğitim yapan Tıp Fakültesi'nden sonra, Mühendislik, Diş Hekimliği ve iktisadi ve idari Bilimler Fakül-tesi'nin bazı bölümleri, Atatürk Eğitim Fa-kültesi'nin matematik, fizik, kimya ve biyoloji bölümleri ve Teknik Eğitim Fakül-tesi'nin bazı bölümleri de ingilizce eğitime geçmiş; kamu yönetimi bölümünde Fransızca eğitime başlanmış; enformatik ve işletme programlarında da 1991'den itibaren Almanca eğitime geçilmiştir.
Marmara Üniversitesi'nin fakülte, yüksekokul ve enstitüleri istanbul'un iki yakasında 16 bölgeye dağılmıştır.
iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi Bah-çelievler'de; Atatürk Eğitim Fakültesi Göztepe'de; Güzel Sanatlar Fakültesi Acıba-dem'de; ilahiyat Fakültesi Bağlarbaşı'nda; Dişhekimliği Fakültesi Nişantaşı'nda; Ec-
MARPUÇÇULAR MESCİDİ
304
305
MASALLAR
BİR MANZUM İSTANBUL MASALI
yayımlanan pek çok Türk masalı antolojisine alınan örneklerin çoğu I. Kûnos, Te-zel ve Boratav'ın eserlerinden seçilmiştir: O. Spies, TürkischeMârcben(Kö\n, 1967); A. Uzunoğlu-Ocherbauer Türkische Mârc-hen (Hamburg, 1982); Barbara Pflegerl, Es war Einmal es ıvar Keinmal/Türkische Mârchen (İstanbul, 1992).
M. H. Bayrı, İstanbulFolklonı'ndz (1947, yb 1972) masallara da küçük bir bölüm a-yırmışsa da herhangi bir metin vermemiştir. Sadece masalların baş tarafında bulunan tekerlemeleri uzunİuk-kısalıklarına göre üçe ayırmış ve birer örnek vermekle yetinmiştir. Bayrı, 1947'de, tespit edebildiği masal sayısını 200'e yakın olarak bildirmektedir. Ancak, onun herhangi bir masal yayınının olmaması, bu sayının yalnız ad olarak tespit edildiği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Bayrı, kitabında İstanbul masallarının, Masal Zinciri adıyla yayımlanacağını bil-diriyorsa da, bu seride çıkan fasiküllerin pek azında İstanbul masalı yer almaktadır. Onlar da, M. Cahit Gündoğdu tarafından İstanbul'da derlenip Zahir Güvemli tarafından masal üslubuyla yazıldığı bildiri-
zacılık Fakültesi Haydarpaşa'da; İletişim Fakültesi Nişantaşı'nda; Teknik Eğitim Fakültesi Göztepe'de; Fen-Edebiyat Fakültesi Göztepe'de; Hukuk Fakültesi Haydarpaşa'da; Fen Bilimleri Enstitüsü Göztepe' de; Sağlık Bilimleri Enstitüsü Haydarpaşa'da; Sosyal Bilimler Enstitüsü Bahçeliev-ler'de; Tıp Fakültesi Haydarpaşa'da; Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Beyazıt'ta; Avrupa Topluluğu Enstitüsü Göztepe'de; Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Anadoluhisan'nda; Mühendislik Fakültesi Göztepe'de; ilahiyat Meslek Yüksekokulu Bağlarbaşı'nda; Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Haydarpaşa'da; Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Göztepe'de; Türkiyat Araştırma Enstitüsü Göztepe'de; Haydarpaşa Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Haydarpaşa'da; Hemşirelik Yüksekokulu Haydarpaşa'da; Zeynep Kâmil Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Bağlarbaşı'nda; Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Anadoluhisarı'ndadır.
İSTANBUL
MARPUÇÇULAR MESCİDİ
Eminönü İlçesi'nde, Tahtakale ile Sultan-hamam arasındaki Marpuççular mevkiinde, Çelebioğlu Alaettin Malıallesi'nde, Marpuççular Sokağı'nın güney yakasında yer almaktadır.
İstanbul'un en eski mescitlerinden olan bu yapı fetihten az sonra, ulemadan Hoca (Hâce) Alaeddin bin Çelebi tarafından inşa ettirilmiştir. 953/1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde özeti verilen vakfiyesinin tescil tarihi 866/1462 Rama-zan'ının başlarıdır. Hadîka'da Mehmed Ağa adında bir hayır sahibinin mescidi, minber koydurmak suretiyle camiye dönüştürdüğü, mihrap duvarı önünde gömülü olan baninin yanında, şair olan ve 114i/
Marpuççular Mescidi
Nurdan Sözgen, 1994 / TETIVArşivi
1729'da vefat eden "Şeyh Şükrî Mehmed Uşşakî el-Tahmîs'in" kabrinin bulunduğu belirtilir. Divan Edebiyatı Müzesi'nde (Galata Mevlevîhanesi) bulunan C. S. Revna-koğlu arşivindeki ilgili dosyada da Halve-tîliğin(-») Uşşakî kolundan Şeyh Hacı Mehmed Şükrî Efendi'nin 1100/1688 civarında mescide meşihat koydurarak burasını bir Uşşakî zaviyesi haline getirdiği kayıtlıdır. 19. yy'm başlarından itibaren sayıları artan, İstanbul tekkelerine ilişkin listelerin hiçbirisinde bu mescit-tekkenin adına rastlanmamakta, Marpuççular Mescidi'ndeki Uşşakî meşihatının 18. yy'm ikinci yarısında kesildiği anlaşılmaktadır.
Kaynaklarda çeşitli adlarla (Alaca Mescit, Çelebioğlu Alaeddin Mescidi, Ketenciler Mescidi) anılan bu mescidin mahallesi de İstanbul'da günümüze kadar aynı adla varlığını sürdüren en eski mahallelerdendir. Girişin üzerinde yer alan ayet levhasındaki 1320/1902 tarihi, bir onarıma işaret e-der. Mescit Cumhuriyet döneminde, 1945' te Türkiye Anıtlar Derneği İstanbul Şube-si'nin delaletiyle yemden inşa edilircesine onartılmıştır. Kuzey yönünde Marpuççular Sokağı, diğer yönlerde ticaret yapıları ile kuşatılmış bulunan mescidin harimi fevkanidir. Mihrap duvarının önünde yer alan, Şeyh M. Şükrî Efendi'ye ait kabrin yanında, sokak yönünde dikdörtgen bir açıklık bulunmaktadır. Şahidesi bir Uşşakî tacı ile donatılmış olan kabrin manzum kitabesi mihrap duvarına yerleştirilmiştir.
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Deften, 104; Ay-vansarayî, Hadîka, I, 573; Öz, istanbul Camileri, I, 21; Ayverdi, Fatih III, 327; "Alaca Mescid ve Tekkesi", 1KSA, I, 579; Eminönü Camileri, 133.
M. BAHA TANMAN
MASA TENİSİ
Ping-pong adıyla da anılan masa tenisinin ilk kez 1927-1928'de İstanbul'da, Robert Kolej'de oynandığı bilinir. Bu sporun yaygınlaşması pek hızlı olmuş ve kısa zamanda "ping-pong" tüm İstanbul'u sarıvermiş-ti. 1930 başlarında İstanbul'da Fenerbahçe, Galatasaray, İstanbulspor, Altınordu, Arnavutköy ve Ortaköy kulüplerinde masa tenisi faaliyeti başlamıştı. O yıl Altınordu kulübü tarafından düzenlenen ilk şampiyonada İstanbulsporlu futbolcu Samih Duransoy'u yenen Fenerbahçeli boksör ve yüzücü Raşit Bey İstanbul'un ilk masa tenisi şampiyonu oldu. 1936'dan sonra Be-yoğluspor, Vefa, Kurtuluş, Tarabya ve Şişli kulüplerinde de masa tenisi faaliyeti başladı. Ancak II. Dünya Savaşı yıllarında ping-pong topu bulunmayınca bu faaliyet de kendiliğinden kesildi. 1948'de Fenerbahçe kulübünde yeniden başlayan faaliyetle masa tenisi canlandı. 1957'ye kadar Fenerbahçe'nin elinde tuttuğu üstünlük daha sonra Galatasaray'a geçti.
Masa tenisi sporu 1956'da bağlı bulunduğu tenis federasyonundan ayrılıp müstakil bir federasyon haline gelince daha büyük ve daha hızlı bir gelişme kendini gösterdi. Başta Eczacıbaşı olmak üzere çeşitli müessese kulüplerinin de masa tenisi faaliyetine katılmaları bu spor dalında önem-
li bir canlanma meydana getirdi. Masa tenisinde İstanbul yine lider durumunu korumaktadır.
CEM ATABEYOGLU
MASALLAR
Halk anlatmaları arasında; eğlendirmeyi amaçlaması açısından en önde gelen tür o-lan masallar, fıkra ve efsane gibi kısa anlatmalardan farklı bir yapıya sahiptir. Öbür türlere göre daha süslü bir anlatım üslubuna sahip olan masallar, ayrıca kuruluş itibariyle de modem hikâyeleri hatırlatmaktadır. Kendine has dünyasında, yine kendine has kahramanlarla iş gören masallar, sanıldığı gibi çocukları eğlendirmek, onları eğitmek amacına yönelik değildir. Batıdan gelen bir terimle "fabl" olarak adlandırılan "hayvan masallarında eğiticilik özelliğinden söz edilebilir; ancak "asıl halk masalları" diye adlandırdığımız ve masalların büyük bir bölümünü oluşturan örnekleri yalnızca eğlendirme aracı olarak düşünmek gerekir. İçlerinde, gerçekçi o-laylarla örülmüş olanların varlığı da unutulmamalıdır.
İstanbul masalları, bütün özellikleriyle Türk masallarına benzemektedir; Anadolu'nun herhangi bir yerinde anlatılan bir masalı, İstanbul'da da aynı yapı ile dinlemek mümkündür. Bu da masalın vazgeçilmez bir özelliğidir. Aralarında görülebilecek farklar anlatıcıdan kaynaklanan, bütün anlatmalarda görülebilen değişmeler olacaktır.
İstanbul masallarını ilk derleyenler Mehmed Tevfik(->) ile Ignâcz Kûnos(->) olmuştur. M. Tevfik'in, bir kısmı tarihsiz olan, geçen yüzyılın ikinci yarısında yayımlanan eserlerinde fıkra-latife türü anlatmaların yanında masallara da yer verilmiştir. İstanbul'da Bir Sene'nin (1299) ilk 3 ayını içine alan cüzlerinde Türk masallarının eri güzellerinden birkaç tanesi yer almaktadır. Bunların derlenip-dinlenip yayımlanması, L Kûnos'un İstanbul'a gelmesinden üç yıl öncesine rastlamaktadır.
Künos Türkiye'de kaldığı 1885-1890 a-rasında İstanbul'da da pek çok masal derlemiş ve bunların bir bölümü o yıllarda değişik dillerde yayımlanmıştır. Oszmân-Tö-rök Nepköltesi Gyujtemeny (Osmanlı Türk Halk Edebiyatı Külliyatı) adlı eserinin bi-
I. Kûnos'un
Boszporuszi
Tündervilâg
(Boğaziçi
Perileri,
Budapeşte,
1923) adlı
kitabının
kapağı.
M. Sabıi Koz
koleksiyonu
;İ8 <0> § 2 İP© M HJ
: f® NB^lEVI t &C
"
rinci cildi (1887) bütünüyle masallara ayrılmış, ikinci cildin başında da (1889) yine masallara yer verilmiştir. Her iki ciltteki toplam 98 masalın kaçının İstanbul'dan derlediği pek beEi değilse de, I. Kûnos'un 1925'te Ankara ve İstanbul'da verdiği konferanslarından meydana gelen Türk Halk Edebiyatı (1925) adlı eserinden anlaşıldığına göre o, İstanbul'da pek çok masal derlemiştir. Şair Nigâr Hanım'ın evindeki bir toplantıda Recaizade Mahmud Ekrem, Münif Paşa gibi dönemin ileri gelenlerinin de hazır bulunduğu bir mecliste, ev sahibesinin annesiyle bir bestekârın anlattığı masalların metinleri de konferansında yer almaktadır. Hepsinden önemlisi Kûnos'un 1905'te yayımladığı Türkische Volks-mârchen aus Stambul adlı eseridir. "İstanbul" adıyla "masal" kavramının ilk defa bir araya getirildiği bu eserde 51 masal metnine yer verilmiştir. Bu kitaptan önce de, I. Kûnos'un külliyatından yapılan aktarma ve tercümelerle bazı İstanbul masalları kitaplara ve dergilere girmiştir. I. Kûnos'un Boszporuszi Tündervilâg (Boğaziçi Perileri, 1923) adlı eserinde de İstanbul'dan derlenmiş masallar bulunmaktadır.
İstanbul hayatının her safhasını sık sık ele alan, hattâ en yakın dal olan fıkra konusunda pek çok örnek veren Ahmed Ra-sim'de ise masalın pek yer almadığını görüyoruz. Hattâ onda "hikâye", "fıkra" ve "masal" kavramları bugünkü anlayışımızdan oldukça farklıdır. Ahmed Rasim Kö-roğlu'nu, Kesikbaş'ı, Kerem ile Aslı'yı, Leylâ ile Mecnûn'u, Keloğlan'ı ve İki Başlı Dev'i hep "eski masallar" olarak adlandırmaktadır. Ancak onun çeşitli eserlerinde, İstanbul'a ait olmaktan çok, bütün Türk toplumunda anlatılan, "Aslan ile Kedi", "Boyalı Çakal", "Evlendirilen Kelebek" vb masalların yer aldığı görülmektedir.
İstanbul masallarım derleyenler arasında Naki Tezel'in de önemli bir yeri vardır. Onun, Halk Bilgisi Haberleri^-*) dergisinde aralıklı olarak 3 yıl süresince yayımladığı (1936-1938) 72 masal, daha sonra aynı ad altında kitap olarak da yayımlanmıştır. Bu kitaptaki masallardan bazıları daha sonraki yıllarda yabancı dillere de tercüme edilmiştir.
İstanbul masalları konusunda Naki Te-zel'le birlikte Halk Bilgisi Haberlerinde metin yayımlayanların başında dörder masalla Aliye Muazzez (Tomris) (1934) ve Sa-bahat Yergün (1935-1936) gelmektedir. Hasibe Nazif ile Nahit Tarhan'ın da birer derlemesi vardır.
19401ı yılların ortasından itibaren Türk masallarına eğilen Pertev Naili Boratav, hocası Wolfram Eberhard'la birlikte yayımladığı Typen türkischer Volksmârchen (Wiesbaden, 1953) adlı masal tipleri katalogunda, çoğunluğu basılı olmayan 5.000 kadar masal metnini incelemiştir. 1947'de ilk 60 masallık bölümünün incelendiği bu katalogda değerlendirilen masalların bazıları, Boratav'ın Zaman Zaman İçinde (1959), Az Gittik Uz Gittik (1969), Contes Turs (1945) ve Türkische Volksmârchen (1967) adlı eserlerinde yayımlanmıştır.
Batıda ve Türkiye'de yabancı dillerde
Ya hak dede, ya hak dede,
Geldi kapıya "tak" dedi.
İçerden bir güzel çıktı,
Evde kimseler yok, dedi...
Erkek:
Evde kimseler yok ise,
İki şeftali var ise,
O da dedenin hakkiyse,
Aç kapıyı hanım kızım!..
Kız:
Haydi dedem, git işine
Ateşler yakma başına
Ben söylerim kardeşime;
O gelir senin hakkından...
Karlı dağı aştım geldim,
Sevdalara düştüm, geldim.
Babana danıştım, geldim;
Aç kapıyı hanım kızım...
Kız:
Karlı dağı aşan çoktur;
Sevdalara düşen çoktur;
Şenin gibi bir hak dede,
Ömrümde gördüğüm yoktur...
Erkek:
Benim adım, Ali, Veli;
Her bir odam ipek halı;
Bende çoktur dünya malı,
Aç kapıyı hanım kızım!..
Kız:
Benim adım Havva kadın
Bir bakışım yüz bin alün
Sen bir dede, ben bir kadın;
Haydi, dedem, git işine!..
Erkek:
Öyle olsun, öyle olsun;
Kaftanın inciden olsun;
M. Önüs,
Cebimdeki yüz bin altun, O da hanını kızın olsun...
KlZ:
Haydi hatırın kalmasın;
Akşamdan erken yatalım;
Sabahtan erken kalkalım;
Bu işi anam duymasın...
Anası kızına:
Arım arım arattırdım,
Aramadık yer koymadım;
Akşam namazı kılmadım;
Nerde yattın a evlâdını?..
Kız:
Erme, benden işkil olma!
Başıma geleni sorma.
Dün gece yerimi sorarsan
Teyzemin evinde yattım...
Anne:
Arım arım arattırdım;
Aramadık yer koymadım;
Teyzene haber yolladım;
Orda yoktun a evlâdım..!
Kız:
Anne benden işkil olma,
Aşk u sevdalan sorma...
Dün gece yerimi sorarsan;
Bir dede koynunda yattım...
Anne:
Ha kızım şöyle, ha kızım böyle
Bu işin doğrusunu söyle...
O yiğitle gönlün eğle;
Ezelden biz de öyleydik...
Kız:
Atılsın toplar atılsın;
Ay ile güneş tutulsun...
Konu, komşular toplansın.
Nikâhımız da kıyılsın...
"istanbul'da Kullanılan Yamltmacalar, Ölçülü Fıkralar", HBH, S. 101 (Mart 1940), s. 122-124
len ve "işleme masal" havasını veren metinlerdir. "Gülmeyen Sultan", "Kadın Fena Olmasın" ve "Zümrüdüanka" adlı masallar, derleme masalların tabii özelliklerinden biraz uzaklaşmış gibidir. Zaten kitaptaki pek çok masal için verilen, masalın Vasfı Mahir Kocatürk tarafından yazıldığını belirten not da bu noktayı aydınlatmaktadır.
1949'da yayımlanmaya başlanan Türk Folklor Araştırmaları^ dergisinde İstanbul masalları yok denecek kadar azdır. Sadece Girizan Tunara'nın 2 masal metni yayımlanmıştır.
Türkiye üniversitelerinde hazırlatılan bitirme tezleri arasında İstanbul masallarına yer verenlerine rastlamlamamıştır; ancak İstanbul'un en uzak ilçesi olan Yalova' da birkaç masal derlenmiştir.
İstanbul masalları genel Türk masallarının yapılarının özelliklerini gösterir. Buna göre anlatıcının ustalığına bağlı olarak masalın başına eklenebilen bir tekerleme, olayların belirli plan çerçevesinde anlatıldığı, masalın kendisi ve yine anlatıcının yeteneğiyle orantılı olarak sonuna getirilebilecek olan bitiş tekerlemesi bilinen yapı özellikleri arasındadır (bak. tekerlemeler).
0>
Dostları ilə paylaş: |