KirkçEŞme tesisleri


'ten 1994'e Kadar Belediye



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə61/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   140

1955'ten 1994'e Kadar Belediye

Şuurları İçinde Kalan İlçelerdeki Mahalle Sayısı

Yıllar Belediye Sınırlan Belediye Sınırlan içi ilçe Sayısı İçi Mahalle Sayısı

1955*

12

268

1965*

14

313

1983**

14

497

1985*

15

551

1991*

220

569

1994-*"

27

606

* Genel Nüfus Sayımı geçici sonuçlan, mahalle listesi ** 1983 seçimlerine esas olan mahalle listeleri *** 11 Özel idaresi verileri ve 1994 yerel seçimlerine esas olan muhtarlık listeleri

korumaları eski ya da yeni mahallelerin. niteliklerinde değişim olmadığı anlamına gelmez. İstanbul'un her yıl aldığı büyük miktardaki göç, kentin İstanbul Büyük Şehir Belediyesi sınırı yakınlarındaki alanlara yığılırken, aynı zamanda kentin eski yerleşim bölgelerine de gelmektedir. Bu bölgelerde, eskiden yapılmış, tek evlerin veya az katlı binaların yıkılıp çok katlı olarak yemden yapımı ile yeni konut veya işyeri açılmakta, alan değişik işlevlerde kullanılmaktadır. Fatih ve Üsküdar ilçeleri böyledir.

Kente evvelce göç etmiş ve çevre alanlarda oturanlar, zaman içinde aşama yaparak kent içindeki değişim geçiren bu bölgelerde yaşamaya başlamakta; bu durumda, kentin eski mahallelerinde nüfus yoğunluğu artmaktadır.

Ancak ticari işlev kazanan; kısa, orta veya uygun vadeli (günlük, aylık veya yıllık) alışverişlerin yapıldığı; işyerlerinin konutların yerini aldığı mahallelerde ya da eğitim, sanayi, atölye tipi imalat, merkezi iş alanı ile ilgili irtibat bürolarının çoğaldığı mahallelerde, aksine bir eğimle, nüfus yoğunluğu azalmaktadır.

Örneğin Fatih'te çoğunlukla iskân alanı olan mahallelerden Hoca Üveys Ma-hallesi'nin 1965'te km2 başına düşen nü-

fus yoğunluğu 444 iken, 1990'da bu sayı 536'ya yükselmiştir. Keza bu sayı Hü-sam Bey Mahallesi'nde 65'ten 90'a, Uzun Yusuf ta 36,5'ten74,8'e yükselmiştir. Eyüp İlçesi'nde de, nüfus yoğunluğu Düğmeciler Mahallesi'nde 1965'ten 1990'a 105,5'ten 330,5'e, Nişanca Mahallesi'nde ise 276,7' den 430,l'e çıkmıştır.

Buna karşılık Eminönü nüfus yoğunluğunun azaldığı bir ilçedir. Örneğin Alemdar Mahallesi'nin 1965'teki nüfus yoğunluğu 30,8 iken 1990'da 4,8'e, Emin Sinan Mahallesi'nin nüfus yoğunluğu 1965'te 70,9 iken 1990'da 32,l'e, Molla Fenari Mahallesi'nin de aynı yıllarda nüfus yoğunluğu önce 24,9 iken, sonra 2,9'a gerilemiştir.

İstanbul'un Büyük Şehir Belediyesi sınırları içinde 1955'ten 1994'e 338 yeni mahalle kurulduğu görülür. 1955'te belediye sınırı içindeki ilçeler olan Bakırköy, Beşiktaş, Beykoz, Beyoğlu, Eminönü, Eyüp, Fatih, Kadıköy, Sarıyer, Üsküdar ilçelerinin mahalle sayılarındaki artış oranları, toplam artış 338 mahalleye göre, Kadıköy'de yüzde 4,24, Üsküdar'da yüzde 4,73 olmuştur. Diğer eski ilçelerdeki artışlar yüzde 4'ün altındadır. Hattâ Adalar ve Eminönü'nde mahalle sayısında hiç artış yoktur. Fatih 11-çesi'nin, 2 mahallesi de (sur dışı olması nedeniyle) Zeytinburnu İlçesi'ne eklenmiştir.

1955'ten 1994'e kadar geçen zaman i-çinde eski belediye sınırı dışındaki bitişik kırsal alanda nüfus artışı ve göç nedeniyle meydana gelen yerleşmeler yoğunlaşarak 1980'li yıllarda bir dizi yasal düzenlemeyle İstanbul Büyük Şehir Belediyesi sınırları içine alınmışlar ve yeni ilçe kuruluşları gerçekleşmiştir. Zeytinburnu İlçesi Bakırköy'den ayrılmıştır. Geri kalan 17 ilçe 1955'ten 1994'e kadar geçen 39 yıllık süre içinde fakat ağırlıkla 1980'den özellikle 1987'den sonra büyüyen yeni yerleşme alanlarında kurulmuşlardır.

Bu yeni ilçelerden Gaziosmanpaşa 29 mahalle, Kartal 27 mahalle, Bağcılar 22 mahalle, Küçükçekmece 21 mahalle ile önde gelmektedir. Bu yeni ilçeler en az 10 mahalleye sahiptirler (Tuzla).

Yıllara göre İstanbul Büyükşehir Bele-

Günümüzün karakteristik mahalle görünümüne bir örnek, Göztepe. Banu Kutun / Obscura,1989

diyesi sınırı içi ilçelerin mahalle sayıları ve mahalle sayısındaki artışlar, şehirsel nüfus artışı ve göçle paralellik göstermektedir (bak. göç; nüfus).

İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırı içindeki ilçelerin mahalle sayılarındaki yıllık artışların yüzde olarak ifadesi şöyledir: 1955-1965 arasında yüzde 1,7; 1965-1983 arasında yüzde 3,2; 1983-1985 arasında yüzde 5,4; 1985-1991 arasında yüzde 0,5; 1991-1994 arasında yüzde 2,2.

Aynı yıllar arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırı içindeki ilçelerin nüfus artışı ve göç oranları, aşağı yukarı bu oranlarla paralellik göstermektedir.

Bibi. E. H. Ayverdi; istanbul Mahalleleri; DİE, 1950, 1955, 1960, 1970, 1975, 1980, 1985, 1990 Genel Nüfus Sayımları; DİE, 1955, 1965, 1975, 1985, 1990 Genel Nüfus Sayımları geçici mahalle nüfusları listeleri; "İstanbul", Yun Ansiklopedisi, V-VI, ist., 1982-1983.

ÇİĞDEM AYSU_



MAHMUDI

(2 Ağustos 1696, Edirne-13 Aralık 1754, İstanbul) 24. Osmanlı padişahı (30 Eylül 1730-13 Aralık 1754).

II. Mustafa(->) ile Saliha Sultan'ın oğludur. Doğum tarihini 10 Nisan 1696 olarak veren kaynaklar da vardır. Arapça şiirlerinde "Sebkatî" mahlasını kullanmıştır. İstanbul'un imarına ilgi duyan, Galata yakasının su gereksinimi için tesis ve çeşmeler yaptıranl. Mahmud, çağdaşı tarihçiler-ce "Muammer-i bilâd Sultan Mahmud Han" olarak nitelendirilmiştir. Lale Dev-ri'nde(->) başlayan İstanbul'un imarı çalışmalarını, kişisel girişimiyle sürdürmüş, kentin sonuncu selatin külliyesi olan Nu-ruosmaniye Külliyesi'nin(->) yapımını başlatmıştır. Taksim, buraya yaptırdığı su makseminden dolayı bu adı aldığı gibi, Galata Sarayı Ocağı'mn(->) da ikinci kurucusu sayılır. Döneminde kesilen 20'lik altınlara mahmudiye denmiştir.

Babası II. Mustafa'nın, daha çok Edirne'de oturması nedeniyle Mahmud'un çocukluğu da bu kentte geçti. 18 Mayıs 1702' de Edirne Sarayı'nda düzenlenen bed-i besmele töreni ile özel eğitimi başlatıldı. Fakat 23 Ağustos 1703'te babası tahttan indirilince onunla birlikte İstanbul'a getirilip Topkapı Sarayı'nda Kafes Kasn'nda göz hapsine alındı. Tutukluluğu 30 Eylül 1730' a değin aralıksız 27 yıl sürdü. Bu uzun zaman boyunca ne düzeyde bir kültür edinme olanağı elde ettiği bilinmemektedir. Satranç oynamayı, lale yetiştirmeyi, şiir yazmayı ve müzikle uğraşmayı padişahlığı sırasında da sürdürdüğüne göre hapis yaşamında bunlarla oyalandığı tahmin edilir.

Kafes Kasrı'nın ağır ve tehlikelerle dolu koşullarından dolayı kısırlaşmış ya da amcası III. Ahmed'in gizli buyruğu ile kısırlaştırılmış I. Mahmud ve kardeşi III. Osman'ın tahta geçtikten sonra çocukları olmamıştır.

Lale Devri'nin renkli yaşamından tamamen uzakta çeyrek yüzyıl geçirdikten sonra, Patrona Halil Ayaklanması'nda(->) tahttan çekilmeye zorlanan III. Ahmed, 30 Eylül 1730 gecesi, yeğeni Mahmud'u Kafes

MAHMUDI

248

249

MAHMUDI

Kasrı'ndaki dairesinden getirtip önce alnından öptü. Saltanata ilişkin öğütlerde bulundu ve kendi şehzadeleriyle birlikte biat edip padişahlığını tanıdı. I. Mah-mud, ilkin Hırka-i Saadet Dairesi'ne giderek dua etti ve gece yansından sonra iç biat denen törenle Enderun halkının tebriklerini kabul etti. l Ekim 1730'da İstanbul' da cülus(->) toplan atıldı. Bâbüssaade önüne kumlan tahta oturan I. Mahmud'un padişahlığı resmen başladı.

30 Eylül günü idam edilen Sadrazam Nevşehirli Damat ibrahim Paşa'nın(->) yerine atanan Silahdar Mehmed Paşa da görevine aynı gün başladığı için cülus sırasında geleneksel protokol tam uygulanamadı. "Rüesa-yı eşkıya" denen Patrona Halil, Muslu Beşe ve diğerleri, uygunsuz kıyafetleri ve kuşandıkları silahlarla en önde yer aldılar. I. Mahmud, kente egemen olan ayaklanmacıların istekleri doğrultusunda, kürsü şeyhlerine (vaiz) varıncaya. değin bir dizi atamayı zorunlu olarak yaptı. 6 Ekim 1730'da kılıç alayı(->) düzenlendi. Edirnekapı'dan Eyüp'e inen yeni padişah burada Hz Muhammed'in kılıcını kuşandı. Patrona Halil ve kafadarları bu törende de süslü atlarda fakat yalınayak boy gösterdiler. Kent halkı, bu silahlı ser-dengeçtileri hayretle izledi. I. Mahmud, asilerin, Sa'dâbâd'daki köşkleri yakma isteklerine izin vermemekle birlikte tahrip etmelerine engel olamadı. Patrona Halil'i ve öteki önderleri birer görevle İstanbul'dan uzaklaştırmayı da başaramadı. Halil, yeniçeri ağasının, 10.000 altın bahşiş alıp dilediği yere gitmesi önerisini reddetti ve İstanbul'un tüm mal varlığının avucu-nun içinde olduğunu ama amacının, mal, mülk, unvan edinmek olmadığını, kentteki adaletsiz düzeni ortadan kaldıracağını bildirdi.

Patrona'nın İstanbul'da estirdiği başına buyruk yönetim günlerce sürdü. Başta İstanbul Kadısı Abdullah Efendi, ocak ağalan, önemli mevkilerde bulunan herkes, kendisinden yana gözükmekteydiler. Bununla birlikte I. Mahmud, güvenilir adamlar aracılığı ile yeniçeri, sipahi, cebeci ve silahdar ocaklarından pek çok askeri kendi safına çekmeyi denedi ve bunda başarılı oldu. Şeyhülislam ile kazaskerlerin kefil olmasıyla da Patrona Halil, başındaki yüzlerle serseri kalabalığını büyük ölçüde dağıttı. Bununla birlikte Etmeydanı'nda-ki(->) karargâhından çarşı pazar denetimini sürdürmekteydi. Sık sık da silahlı olarak I. Mahmud'un katına çıkıp önerilerde bulunuyordu. Bu durum l ay devam etti. Kasım ayı başında çoğunluğu Arnavut asıllı olan ayaklanmacılarla kapıkulu askerleri arasında sürtüşmeler başladı. Patrona Halil, bunu önlemek için sadaret kaymakamı olmak istedi. I. Mahmud ise Kaptan-ı Derya Canım Hoca Mehmed Pa-şa'nın planım onayladı. 23 Kasım günü Di-van-ı Hümayun'daki genel gündemli toplantıya rüesa-yı eşkıya da çağrıldı. Burada, 25 Kasım 1730'da, sarayda çok gizli bir toplantının yapılması kararlaştırıldı. Patrona ve arkadaşları o gün, muhafızlarından ve silahtan arındırılarak Sünnet Oda-

sı'na alındılar, bir baskınla da öldürüldüler. Sarayın iç kapı aralarında bekletilen diğer adamları da ikişer üçer çağrılarak öldürüldü. O gün, Topkapı Sarayı'mn Enderun avlusu ve Sofa-i Hümayun denen bölümü savaş meydanına döndü. Asilerin parçalanan cesetleri ve kesik başları arabalarla saraydan çıkarılınca, zorba kalabalıkları korkup dağıldılar. Pek çoğu da Anadolu'ya kaçtı.

I. Mahmud'un gerçek saltanatı bu olaydan sonra 25 Kasım 1730'da başlayabildi. Öncelikle İstanbul sıkı bir denetime alındı. Çoğu hamamlarda çalışan ve barınan Arnavutların, kundaklamalarla kentte yangın çıkarmalarından korkulduğu için önlemler alındı. 2.000 dolayında kuşkulu kişi yakalanıp kimi idam edildi, kimi sürgüne gönderildi. 22 Ocak 1731'de Kabakulak İbrahim Paşa'yı sadrazamlığa getiren I. Mahmud, padişahlığının altıncı ayında 27 Mart 1731 günü, yeni bir ayaklanma ile karşı kar-

I. Mahmud'un minyatür portresi, 18. yy.

Kebir Musavver Silsilename, Ahmet III Kitaplığı, no.

3179


Cengiz Kahraman arşivi

siya geldi. Etmeydanı'nda kazan kaldıran cebecilerle yeniçeriler harekete geçmeden önlem alındı. Devlet adamları, saray kapılarında biriken esnaf ve halkın önüne düşmek isteyen I. Mahmud'u, bunun yanlış olacağı gerekçesiyle engellediler. Sadrazam, kaptan-ı derya ve yeniçeri ağası, san-cak-ı şerifin altında toplananlarla birlikte Etmeydanı'na yürüdüler. Yer yer sokak çatışmaları oldu ve asiler dağıtıldı. İzleyen günlerde de yüzlerle Arnavut, Boşnak ve Kürt yakalanıp sürgüne gönderildi.

I. Mahmud, yıllardan beri sarayda nüfuz kazanmış bulunan Darüssaade Ağası Beşir Ağa'mn(->) etkisinde ve onun önerileri doğrultusunda kararlar almaktaydı. Beşir Ağa, kendisini uzaklaştırmak isteyen Kabakulak İbrahim Paşa'yı azlettirdi. Oysa

sadrazam, Ağustos 1731'de, Lazlarla Arnavutların "Bu gece hurucumuz var!" diyerek karakullukçuların, debbağ, terzi esnafının, işsizlerin katılımıyla başlattıkları ayaklanmayı, anında bastrrtmıştı. Bundan dolayı ö-düllendirilmesi gerekirken sürgüne gönderildi. 10 Eylül 1731'de atanan, Sadrazam Topal Osman Paşa da yine Beşir Ağa'yla uzlaşamadığından azledildi ve 12 Mart 1732'de HekimoğluAli Paşa, Beşir Ağa'mn tavsiyesiyle sadrazam oldu. Topal Osman Paşa, kısa sadaretinde, Lale Devri'nde yerleşen "haylazlıkların kaldırılmasıyla uğraştı. "Başlarına onar-yirmişer değimli yemeniyi mücevveze gibi bağlayıp ince tülbentten yaşmakla ve bellerine kadar açık yakalarla şehvet uyandırıcı sıkma giysilerle sokağa çıkan, Müslümanlara yolunu şaşırtan kadınlara" savaş açtı. Bu tür kıyafetleri yasakladı. Ama İstanbul kadınları, "Fermanın hükmü üç gündür!" deyip dördüncü gün yine açık saçık sokağa çıkmaya başladılar. Sadrazam, "Şeytan Eminesi" denen yosmayı yakalatıp Bahçekapı'da denize attırdı. Birkaç fahişe daha boğdurulunca bu kez kadınlar, dışarı şöyle dursun ev içinde de örtünür oldular. Osman Paşa, bir ekmekçi ile bir kasabı da astırıp kendince narh işlerine çözüm buldu. Öte yandan kılıçbahğınm okkasına 4 para narh vermesi yüzünden balıkçılar avlanmaya çıkma-dılar. İstanbul'da soğan ve sarımsak karaborsası vardı. Osman Paşa kola binip Yemiş İskelesi'ne indi, mahzenlerde soğan bulunup bulunmadığını sordu. Yok cevabını alınca bütün mahzenlere denizden su bastırttı, dükkân çatılarının kiremitlerini toplattı.

Yeni sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa ise yine Beşir Ağa'nm öngörüsü gereği İran elçisini İstanbul'a sokturmayarak Bozcaada'da tutuklattı. 1731-1732 kışında Galata, Kasımpaşa, Tersane semtlerinde yangınlar çıktı.

Dindar padişah!. Mahmud 1732'de kendince çok önemli bir hayra öncülük ederek Hazine-i Hümayun'da saklanan taştan nakş-i kadem-i şerifi, Eyüb Sultan Türbe-si'ne astırttı ve İstanbullular için türbe içinde ikinci bir ziyaret olanağı sağladı (bak. kutsal emanetler). 1733'te ise asıl büyük hayrını, annesi Saliha Sultan'la birlikte gerçekleştirdi. Susuzluk çeken Tophane semtine, Taksim Maslağı'ndan suyolu döşettiği gibi Tophane İskelesi'ne de ünlü meydan çeşmesini yaptırttı. Annesi Saliha Sultan'ın, Azapkapı'daki sebil ve çeşmesi, Kabataş, Fındıklı, Kazancıbaşı, Tepe-başı, Selkapısı, Karanlık Mescit, Yahya Kethüda, Kürkçükapısı, Tomtom Mahallesi, Ağa Mahallesi, Kurşunlumahzen, Ku-lekapısı semtlerinde de musluklu 40 çeşmeye su verildi. Bu hizmetlerin açılışı için, I. Mahmud "alay-ı azim" ile Taksim'e çıktı. Valide Sultan ve harem halkı da koçularla Taksim'e geldiler. Padişah, annesinin koçusunu karşıladı. Saliha Sultan dua ile, maksemden çeşmelere su saldı. O gün büyük bir ziyafet verildi.

İstanbul'da sorun yaratan dışarıdan gelme "kesik" ve "züyuf' akçelerin girişini engellemek için Üsküdar, Tophane, Beşik-

taş, Galata, Kasımpaşa ve Eyüp'te birer sarraf görevlendirildi. Bu sarraflar, İstanbul'dan halis akçenin çıkarılmasını, kente ayarı düşük para sokulmasını önleme işini üstlendiler.

İran cephesi savaşlarını özellikle de Tebriz'in işgali ile Bağdat'ın geri alınışını dikkatle izleyeni. Mahmud, İncili Köşk'te sık sık toplantılar düzenlemekteydi; "Müşa-vere-i Acem" denen bu oturumlarda alınan bir kararla "gazf'lik sanını kazandı. Kentte de zafer şenlikleri ve şehir donanmaları düzenlendi. Ancak 1733-1735 savaşlarının kesin olmayan sonuçlan yeni sürprizler getirdi; Tebriz ve Bağdat, yeniden İranlılara geçti. Bu gelişmeler nedeniyle I. Mahmud, ordunun teknik açıdan eğitimini öngören kararlara yöneldi. 1734'te Kumbaracı Ahmed Paşa'nm(-») yönetiminde Üsküdar'da Hendesehane ve Humba-rahane(->) açıldı. Fakat bu çağdaş karar alınırken diğer yandan, Bayezid Camii avlusundaki küçük dükkânlarında ressamlık yapanlar, buradan çıkartıldılar ve çalışmaları yasaklandı; bunun da nedeni, bir ressamın, evli bir kadını ayartmasıydı. 1734 ilkbaharında ve yazında sıkça biniş-ler(-») düzenleyen I. Mahmud, bir seferinde de çekdiri ile Anadolukavağı'na gitti ve Hz Yuşa'nın mezarım ziyaret etti. Ocak 1735'te Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa'nın yaptırttığı camiye cuma selamlığı düzenlendi. Ramazan Bayramı'nın 4. günü olan 27 Şubat 1735'te sadrazam, I. Mahmud'a Bahariye Yalısı'nda ziyafet verdi. Padişahın yapımını başlattığı, Sinan Paşa Köş-kü'ne bitişik yazlık Topkapı Sahilsarayı, köşkleri, fevkani bir hamamı, taraçalı bahçeleri ile tamamlandı. O yılın ilkbaharında harem-i hümayun yukarı saraydan buraya taşındı.

İran Seraskeri Abdullah Paşa'nın, Arpa-çayı Savaşı'nda yenilip şehit düşmesi haberi İstanbul'a gelince I. Mahmud, Ali Paşa'yı sadaretten azletti. 13 Temmuz 1735'te bu göreve Bağdat Valisi Gürcü İsmail Paşa atandı. Fakat İstanbul'a gelişinden 3 ay sonra 28 Kasım 1735'te yerine Silahdar Seyyid Mehmed Paşa atandı. 1736'da İran' la barış imzalanınca bu kez Rusya ile savaş olasılığı doğdu. İran cephesindeki Osmanlı ordusu Kuban'a doğru sevk edilirken İstanbul'daki Fransız, İngiliz, Hollanda elçileri, I. Mahmud'u etkilemeye çalıştılar. Fransız Elçisi Marquis de Villeneuve, Rusya'ya savaş ilanını sağladı. Sadrazam, sancak-ı şerif verilerek İstanbul'dan orduyla Babadağı'na gönderildi. Donanma da Karadeniz'e çıktı. Bu gelişmeler olurken, l Temmuz 1736'da Topkapı Sara-yı'nda gözhapsinde bulunan eski padişah III. Ahmed öldü. 1737'de Avusturya'nın da savaş açması ile 20 yıllık bir barış dönemi sona erdi ve savaş koşullarının sıkıntıları öncelikle İstanbul'da yüz gösterdi. Rusya'nın Özi'yi zapt etmesi, Avusturya ordularının Niş, Banyaluka ve Bükreş'e üç ayrı koldan ilerlemesi sonucu 6 Ağustos 1737'de sadrazam azledilerek Muhsinzade Abdullah Paşa sadrazam ve serdar-ı ekrem atandı. Yılın sonuna doğru ateşkes sağlandığından ordu İstanbul'a döndü. L Mah-

mud, sancak-ı şerifi karşılamak üzere Da-vutpaşa'ya gitti. Padişah, Eyüp'ten saltanat kayığı ile saraya dönerken sadrazam da alay göstererek İstanbul'a girdi. Saraya gelip sancak-ı şerifi teslim etmesinden hemen sonra azledildi. 19 Aralık 1737'de Yeğen Mehmed Paşa sadrazam oldu. Tekirdağ'da oturmakta olan II. Rakoczi Perene' in oğlu Erdel Prensi Rakoczi Jozsef İstanbul'a getirtilerek I. Mahmud'un huzurunda krallık kürkü giydirildi ve Erdel'e gönderildi. Niş'e kadar ilerleyen Avusturya ordusunun önünde, İstanbul'a kadar önemli hiçbir savunma noktasının kalmaması nedeniyle ateşkes antlaşmasına güvenilemeyeceği, ordunun ivedilikle hareket etmesi kararlaştırıldı. 18 Mart 1738'de ve izleyen üç gün boyunca Davutpaşa'da, ordu, yeniçeri, cebeci, topçu ve arabacı alayları düzenlendi. Sadrazam sancak-ı şerif ile Topkapı Sarayı'ndan çıkıp ordugâha gel-

I. Mahmud'un tuğrası. Nazını Timuroğlu fotoğraf arşivi

di. 3 Nisan'da I. Mahmud, orduyu cepheye uğurladı. Avusturya ve Rusya cephelerinde başarılar kazanan ordu için, dönüşte büyük bir zafer alayı düzenlendi.

Yeğen Mehmed Paşa, İstanbul'a gelişinin ertesi günü, Fransız ve Avusturya elçileri, Rusya grandükü ile görüştü. İzleyen günlerde de Ordu Kadısı Esad Efendi, Re-isülküttab Mustafa Efendi, Mektubî Ra-gıb Efendi, Dolmabahçe'de Mehmed Emin Yalısı'nda elçilerle yapılan altı ayrı oturumda barış koşullarını görüştüler. Fakat bir sonuç alınamadı.

Cepheden başarıyla dönen Yeğen Mehmed Paşa da çok geçmeden Beşir Ağa'nm hışmına uğradı ve Ramazan Bayramı'nın 2. günü (22 Mart 1739) şeyhülislamla Gül-hane'ye rikâb töreni için geldiğinde sadaret mührü alındı ve sürgüne gönderildi. Olay İstanbul'da üzüntüye neden oldu.

Çünkü halk, Yeğen Mehmed Paşa'yı Ada-kale fatihi olarak içten saygıyla karşılamıştı. Yeni sadrazam Vidin Seraskeri İvaz Hacı Mehmed Paşa cephede, sadaret kaymakamlığına atanan Aydın Muhassılı Hacı Ahmed Paşa ise henüz İstanbul'a gelmemişti. Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa sadaret kaymakamı vekili oldu. Ordunun yeniden toplanıp cepheye gönderilmesi gerekiyordu. Sadaret kaymakamı, 10 Nisan 1739'da Davutpaşa'dan hareketle birlikleri Edirne'ye kadar götürdü.



Uzayan seferler yüzünden Anadolu'da levendat eşkıyası köylere ve kasabalara göz açtırmıyordu. Her gün İstanbul'a yağan şikâyetler yankı bulmazken Aydın taraflarında ise Sarıbeyoğlu adlı Celali neredeyse yarı bağımsızdı. Bu nedenle bir ordu da Anadolu'da görevlendirildi. O yılın sonbaharında Sarıbeyoğlu'nun ve başka azılı eşkıyanın kesik başlarının gönderilmesi, Batı'da ise Belgrad'ın geri alınması haberi İstanbul'da sevinç yarattı. Avusturya ve Rusya ile Belgrad antlaşmalarının imzalanması yeni bir barış dönemi getirirken Fransız Elçisi Marquis de Villeneuve de I. Mahmud'dan kapitülasyonların sürekliliği için yeni bir ferman elde etti.

Ordunun İstanbul'a dönüşü çok parlak oldu. Silivri'de iken sancak-ı şerif sandığından çıkarılıp sırığına asıldı. Davutpa-şa'ya yaklaşıldığında padişah orduyu karşıladı ve "alay-ı azim" ile İstanbul'a girildi. Sadrazam İvaz Hacı Mehmed Paşa'ya öylesine saygı gösterildi ki Osmanlı tarihinde ilk kez, bir sadrazamın, sarayın orta kapısından (Bâbüsselam) ada içeri girmesine ve Bâbüssaade'ye kadar ilerlemesine izin verildi.

I. Mahmud'un annesi Saliha Sultan 21 Eylül 1739'da öldü. O yılki ramazanın son gününde İstanbul bir sürprizle karşılaştı ve arife günü sabahı (31 Aralık 1739) "şevval hilâli" göründüğüne ilişkin "sübut ilâmı" gelince toplar atılıp bayram lan edildi. Herkes oruçtu. Kentte tam bir keşmekeş yaşandı. Halk bayram namazı için camilere koşuştu. Fakat imamı, hatibi bulunamayan camilerde namaz kılınmadı. Halkın bir bölümü orucunu açıp bayrama girerken bazdan iftar saatini beklediler. I. Mahmud da verilen fetva üzerine, öğle namazı vakti girmeden alayla Sultan Ahmed Camii'ne gidip önce bayram namazı, ardından da öğle namazı kıldı. Muayede töreni ise öğleden sonra yapıldı (bak. bayram alayı). İstanbul camilerinin birçoğunda ertesi sabah da bayram namazı kıldırıldı.

O gün yağmaya başlayan kar, kısa aralıklarla 3 ay sürdü. İstanbul, tarihinin ender ağır kışlarından birini yaşadı. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın sarayında o-turan İvaz Mehmed Paşa, aynı zamanda Paşa Kapısı olan binanın, bir hafta arayla harem ve selamlık dairelerinin yanması üzerine eski Paşa Kapısı'na taşındı. I. Mahmud, geniş bir alanı kaplayan saray arsasına o zaman Yeni Hamam adı verilen Cağaloğlu Hamamı'mn(->) yapımını 1740 ilkbaharında başlattı. Geriye kalan



MAHMUDI

250


25-?

MAHMUDI

boş arsalara da vakıf evler yaptırtarak bir mahalle kurdurdu.

1740'ta, ispanya'nın da İstanbul'da daimi elçi bulundurmasına izin veren, I. Mah-mud, istanbul'da tesis ettiği üç kütüphaneden ilki olan, Ayasofya Camii avlusun-dakini törenle hizmete açtı ve buraya 4.000 cilt değerli eser vakfetti. Bunlar arasında Halife Hz Osman'ın Kuran'ı ile Hz Ali'nin el yazısı ile olduğu kabul edilen bir başka Kuran, ayrıca Yakut, İbn Şeyh, Hafız Osman hattıyla Kuranlar da vardı. Padişah, bu kütüphanede, her gün 10 muhaddi-sin Sabib-i Buharî okumasını da vakfi-yesindeki koşullarda belirtmişti. Kendisi de birkaç kez, Ayasofya'nın Tespihçiler Kapısı'ndan gelip kütüphanede oturdu ve tefsir takriri dinledi.

Geçirilen ağır kış nedeniyle istanbul'da yüz gösteren kıtlık, ilkbahar sonunda büsbütün ağırlaştı. 6 Haziran 1740'ta birkaç soyguncu Sipahi Pazarı'nı basıp mal yağmaladılar. Çevrelerine topladıkları serserilerle Bitpazarı'na, oradan Kazancı-lar'a yürüdüler. Amaçları Etmeydanı'na inip yeniçerilere kazan kaldırtmaktı. "Sa-dâ-yı hay huy ile" Bayezid Camii avlusunda epeyce bir kalabalık oluştu. Esnaf, dükkânlarını kapatıp evlerine çekildi. Sadrazam, Sa'dâbâd'da, I. Mahmud Beykoz'da binişteydi. Nişancı Ahmed Paşa ile Yeniçeri Ağası Seyyid Hasan Paşa, olay yerine gelmektelerken Bayezid Kulluğu (bak. kulluklar) çorbacısı Hasan Ağa, sopa kapıp kulluk neferleri ve cesur birkaç esnaf ile yağmacılara saldırdı. Bayraktarları öldürülen eylemciler, nişancı ve yeniçeri ağası paşaların da gelmesiyle dağıldılar, pek çoğu da öldürüldü. Beykoz'daki ziyafetten ivedilikle dönen I. Mahmud, Kanlıca'da Bahaî Körfezi'nde iken olayın yatıştığını öğrendi ve doğruca saraya gitti. Sadrazamı ve yeniçeri ağasını kol gezmekle(->) görevlendirdi. Yağmacılara destek veren Arnavutlar hamamlarda yakalanıp idam edildiler. Çarşılarda tellallar gezdirilip böyle olaylar çıktığında esnafın dükkân kapatmaması, kapatanların cezalandırılacağı duyuruldu. Kentte geniş kapsamlı bir arama tarama yapıldı. 10 yıldan daha az zamandır istanbul'da bulunan ne kadar bekâr uşağı ya da aile varsa memleketlerine gönderildi. Bu operasyonlar sürerken, alışveriş yüzünden bir Yahudi ile Müslüman müşterisi arasında çıkan kavga, yeni yağma girişimi zannedildi. Kol gezen sadrazamın salma çuhadarı, kaçan müşteriyi yakalamak isterken Mercan Çarşısı esnafı adamı soyguncu zannedip sırık darbeleriyle öldürdüler. Sadrazam ise I. Mahmud'a ivedi olarak "Yeni bir Bayezid vak'ası zuhur etmiştir!" haberini gönderdi. Fakat olayın aslı öğrenilince padişah kızdı ve 23 Haziran 1740'ta sadrazamı azletti. Ertesi gün Yekçeşm Ahmed Paşa sadrazamlığa getirildi.

Ağustos ayında istanbul'a gelen Avusturya elçisine Davutpaşa'da yemeklik verildi. Çavuşbaşı elçiyi alıp Beyoğlu'nda hazırlanan konağına götürdü. Ulufe divanı günü de namesini padişaha sundu. Sadra-

zamın, bu elçiye Sa'dâbâd'da verdiği ziyafet ise çok görkemli oldu. Yeniköy tske-lesi'nden alman elçi için yer yer karşılama ve uğurlama törenleri yapılarak türlü gösteriler sergilendi. Ziyafet sırasında ise "diba kaftanlu, elmas kuşaklu, yaraşıklu yüz civan içoğlanı bellerinde mücevherlü hançerleri ile" hizmet ettiler. 400 içağası cirit oynayıp hoş sesli mutripler konser verirken top ve tüfekler atıldı, ayılar, samsunlar, pehlivanlar güreştirildi, çengi ve rakkas oyunları sergilendi. Ziyafet sofrasında türlü yiyecekler ve meyveler eksik değildi. Bunun gibi, Bahariye Yalısı'nda Fransız elçisine, Tırnakçı Yalısı'nda yine "gümüş müştalu aşçılar ve nev-civan tosun karakullukçular ve çorbacılar hizmetiyle" Avusturya elçisine, Çırağan Yalısı'nda ingiliz, Venedik, Felemenk, isveç ve italya bayloslarma, sadrazam tarafından beş hafta boyunca, haftada l gün ziyafet verildi.

26 Aralık 1740'ta. Ramazan Bayramı' nın 7. günü, I. Mahmud'a Paşa Kapısı'nda ziyafet veren sadrazam, "saz ve söz ve lu' be-bâzlar ile, envai meyve ve çiçekler ile" padişahı mutlu kıldı. Diğer yandan onca sıcak ilgiye ve ağırlamaya karşın istanbul'daki elçilerin, Divan-ı Hümayun tercümanı Iskerletzade Aleksandr ile gizli ilişkilerinin olduğu anlaşılınca gergin bir ortam doğdu. Avusturya ve Rusya elçileri ile ilişkiler kesildi. Iskerletzade'nin boynu vuruldu, Reisülküttab Mustafa Efendi de Kastamonu'ya sürüldü.

Mart 1741 'de, Iran Hükümdarı Nadir Şah' m elçisi Hacı Han, aradaki barışı uzatmak için 3.000 kişilik maiyeti ve muhafız birliği ile istanbul'a geldi. Hediyeleri arasında üzeri eşsiz mücevherlerle işli akmişe (ipekli) kumaşlar, 10 fil, değerli silahlar da vardı. Hacı Han'a Fener Bahçesi'nde ziyafet verildi. Hacı Han, yemeklik emininin, kendisinin sağında yürümesini, protokol açısından bir hakaret saydı ve sofrada yoğurttan başka bir şey yemedi. Ona bakan maiyeti de ellerini kaşığa götürmediler. Elçinin getirdiği filleri istanbul'a geçirmek de sorun oldu ve mavnaların üzerine geniş sallar, bunların çevresine de filler ürkmesin diye tahta perdeler döşendi. Çırpıcı Ça-yın'na götürülen filleri istanbul halkı günlerce seyre gitti. Hacı Han'ın onuruna Tophane'den 300 top atılarak gönlü alınmaya çalışıldı. Gümrükçü Çiftliği ve köşkü de kendisine tahsis edildi.

Elçinin geliş nedeni, I. Mahmud'a, Caferiliği, beşinci mezhep olarak kabul ettirmek ve hac sırasında Kabe'nin çevresindeki dört mezhep minberlerinin yanına bir de Caferilik minberi konulmasıydı. Bu yüzden, görüşmeler sıkıntılı geçti. Bu olay, Osmanlı tarihlerinde "Beşinci Mezhep Kavgası" olarak yer almıştır. İran elçisi istanbul' da iken Rusya ve Avusturya elçileri de geldiler. Bunlara da birbiri ardınca, Sa'dâbâd'da ve Boğaziçi yalılarında ziyafetler verildi. "Nişana top ve humbara ve tüfenk-ler atılıb cirid ve samsun ve pehlivan gü-leşleri, canbaz ve saz ü söz safâları" eksik edilmedi. "Beşinci mezhep" sorununa istanbul'da bir çözüm bulunamayınca 1742'

de, istanbul ulemasının görüşlerini açıklamak üzere, Nazif Mustafa Efendi ile Mü-nif Efendi "nâme-ber" atanarak İran'a gönderildiler. Şahın, "Beş mezhep kabul olmayınca barış da olmaz!" cevabıyla döndüler. I. Mahmud'un huzurunda yapılan uzun görüşmelerden sonra Yekçeşm Ahmed Paşa ani bir kararla sadaretten uzaklaştırıldı. 21 Nisan 1742'de iran'la ilişkileri iyi bilen Hekimoğlu Ali Paşa, ikinci kez sadrazamlığa getirildi.

26 Temmuz 1742'de yapılan bir törenle, I. Mahmud'un, Ayasofya Külliyesi'ne ilave ettiği imaret hizmete açıldı. O yaz boyunca binişlerini sıklaştıran!. Mahmud, geceleri de saltanat kayığı ile Boğaz'da ve Haliç'te mehtap gezilerine çıkmaktaydı.

Giderek gerginleşen iran'la ilişkiler Şubat 1743'te yeni bir boyuta ulaştı ve Şah Hüseyin'in şehzadelerinden olup Sakız Adası'nda "mihman" (rehin) tutulan Şah Safî istanbul'a getirtilerek Nadir Şah'ın meşru Iran hükümdarını tanımadığı duyuruldu ve başına şahlık tacı olmak üzere sorguçlu selimi destar konuldu. Yanına katılan birliklerle Iran sınırına gönderildi. 23 Eylül 1743'te azledilen Hekimoğlu Ali Paşa'nm yerine Seyyid Hasan Paşa sadrazam oldu.

Kent imarına özel ilgi duyan I. Mahmud, 4 Aralık 1743'te, Atmeydanı'na yakın Çatalçeşme'de yaptırttığı Defterdar Kapı-sı'nı (Defterdarlık binası) hizmete açtı.

1744 boyunca Doğu'da İran sınırı boyunca olagelen savaşlar giderek şiddetlendi ve ekim ayında Osmanlı güçlerinin üstünlüğü ile sonuçlandı, istanbul'a gelen Hint elçisinin Nadir Şah'ı şikâyet etmesi, barış olasılığını geriletti.

Yapımı L Mahmud tarafından başlatılan "resm-i lâtif bir kebir top kârhânesi" (yeni top fabrikası), topçubaşının çabasıyla tamamlandığı gibi Tophane Meydanı da denize kazıklar çakılıp doldurularak genişletildi. 1745'te Mısır malı getiren bezirgan kalyonlarından Atbaşlu Kalyon, gece karanlığında Kumkapı ile Çatladıkapı arasında karaya vurdu. Yüzdürülemediği gibi ambarları da su ile doldu. Pirinç ve kahve yükü ıslandı. Bunlar kurutulup kahvenin okkası 20, pirincin kilesi 10, ketenin okkası 4 paradan İstanbullulara satıldı. I. Mahmud, gemi kaptanına, Tersa-ne'den yeni bir kalyon bağışladı. Aynı günlerde Iran seferi için istanbul'a gelen 5.000 kişilik ordusu Büyükdere'de tutulan Kırım Hanı Kasım Giray'a, padişah tarafından Beykoz'da, Eyüp'te ve istanbul'da ziyafetler verildi. Sonraki günlerde 8.000 kişilik ikinci crdu ile gelen Kırım nureddin sultanı (şehzade) ile birlikte Kasım Giray, Doğu cephesine uğurlandılar. Ancak, savaşa gerek kalmadan 1746'da iran'la barış imzalandı.

Boğaziçi'nde pek ender görülen yangınlardan biri 1746'da Rumelihisarı dışında çıktı. Hacı Kemaleddin Camii yandı. I. Mahmud, II. Mehmed (Fatih) döneminden (1451-1481) kalma bu eski caminin yerine daha büyük, kagir bir cami yaptırttı. Buraya bir de cuma selamlığı düzenledi.

Dine aykırı konularda, Türkçe ve Latince mektupları ele geçirilen ve peygamberlik iddiasında bulunan Bosnavî ibrahim Efendi adlı kadı, istanbul'a getirtilip önce tövbe ettirtildi. Fakat inancından caymadığı anlaşılınca "mülhid"liğine fetva verilerek Bâb-ı Hümayun önünde boynu vuruldu. Yıllardan beri saray ve yönetim üzerinde nüfuzunu koruyan Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa 3 Haziran 1746'da öldü ve yerine Hazinedar Beşir Ağa(->) atandı, l yıl önce bir infilak sonucu yanan Tersa-ne'deki mahzen-i sürb (mühimmat deposu) yeniden yapıldığı gibi, yanındaki çöp mahzeni de eski planına göre yenilendi. Yine, Beykoz'daki Tokat Bahçesi ve Köşkü, uzun bir bakımsızlık döneminden sonra "hoş tarh ile bina" edildi. I. Mahmud, açılış için buraya biniş düzenledi. Gümrükçü Ishak Ağa'nın yenilediği çeşmeden de o günün şerefine su akıtıldı. 3 yıldan beri sadrazamlık görevini sürdüren Seyyid Hasan Paşa, kentte narh işlerine yeterince ilgi göstermediği gerekçesiyle 9 Ağustos 1746'da azledildi ve kethüdası Tiryaki Mehmed Paşa sadrazam oldu. Ümmi, kabasada, halk şivesiyle konuşan ve bu nedenle de Galatat Hasan Paşa diye tanınan eski sadrazamın bir kabahati ise, Beyazıt'ta Vezneciler Kapısı'na . yaptırdığı mektep ve çeşmenin yaşaması için bir de han yaptırtmış olmasıydı. Oysa, I. Mahmud istanbul'a yeni hanlar yapılmasını yasaklamıştı (bak. Hasan Paşa Hanı). Padişah, kendisinden özel izin alan Hasan Paşa'ya başlangıçta göz yummuş, mektep, çeşme ve han yapımları biter bitmez azletmişti.

20 Ekim 1746'da Galata'da Sandıkçılar içinde, Balat'ta iki ayrı yangın çıktı ve geniş bir çevreyi etkilediğinden bunlara "harik-ı kebîr" (büyük yangın) denildi. Sonbaharda, İran elçisinin, izleyen günlerde de Kırım Hanı Selim Giray'ın istanbul'a gelişleri nedeniyle karşılama törenleri, resmikabuller ve ziyafetler düzenlendi. Kırım hanını sarayda ağırlayan I. Mahmud, belindeki murassa hançeri Selim Giray'a hediye etti. Revan Köşkü'nde dinlenen ve kahve çubuk içen Selim Giray, padişahın hediyesi atla, Paşa Kapısı'na oradan da kendisine tahsis edilen konağa gitti. Devlet erkânının onuruna verdiği ziyafetler günlerce birbirini izledi. Padişahla birlikte Tersane'de bir kalyonun denize indirilişi törenine katıldıktan sonra Selim Giray Kırım'a döndü.

Beşiktaş semtine özel ilgi gösteren I. Mahmud, buradaki sarayı, 1747'de yeni köşkler ve bahçelerle genişletti. "Bir Mısır hazinesi kadar para sarfı ile ve 22 sütun üzerine" denize çakılan kazıkların üstüne çok güzel bir mabeyin köşkü yapıldı. Bu sırada Yalı Köşkü de onarıma alındı, içine, 4.000 dirhem halis gümüş ile kaplı bir de taht konuldu. Yine Hırka-i Saadet Odası'na da gümüşten bir taht ve gümüş sandık yapıldı. Bunlar için de 78.000 dirhem gümüş kullanıldı. Haremiyle birlikte ilk kez Beşiktaş Sarayı'na taşınan I. Mahmud, 24 Ağustos 1747'de sadrazamlığa Boynueğri Abdullah Paşa'yı getirdi.

Uzaklaştırdığı Tiıyaki Mehmed Paşa, çok sinirli bir devlet adamı olup tepkileri ve kararları da garipti. Örneğin, harınlaşan atını "Hayvanı kalebend etmek değirmene koşmaktır!" diyerek istanbul'un horosla-rından (değirmen) birine bağlatmıştı. Eski bir kızgınlığından dolayı da yeniçeri ocağı ile iş gören ve bundan dolayı ocak bezirganı diye ünlenen sarraf David'i, suçsuz yere boğdurtmuş, istanbul'daki Rum, Ermeni, Musevi sarraflara da türlü hakaretlerde bulunmuştu.

Nadir Şah'a dostluk elçisi olarak gönderilen Kesriyeli Ahmed Paşa Hemedan' da iken şahın bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine güçlüklerle karşılaşarak Bağdat'a geçebilmiş, yanındaki hediyeleri de götürmeyi başarmıştı. Nadir Şah'ın istanbul'a göndermek üzere yola çıkardığı elçi de yanındaki değerli hediyelerle Bağdat'taydı. Bu hediyeler arasında ünlü "Taht-ı Tavus" ile ibrişim tınablı çadır da bulunuyordu. (Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi'nde sergilenen Taht-ı Tavus, III. Mustafa döneminde [1757-1774] İstanbul'a getirilebilmiştir.)

1748 kışı çok şiddetli oldu. İstanbullular, l m'ye yakın kar yüzünden günlerce dışarıya çıkamadılar, ilkbaharda ise, Şehremini Yusuf Efendi'nin gözetiminde yapımları tamamlanan, Beşiktaş Sahilsara-yı'nın yeni köşkleri, oda, divanhane ve daireleri I. Mahmud tarafından çok beğenildi. Arap İskelesi (Dolmabahçe) başındaki cami de bu sırada yemlendi. Yamaçta yapılan köşke ise istanbul hanımları, güzelliğinden dolayı "bayıldım!" dedikleri için bu ad verildi (bak. Bayıldım Köşkü).

Temmuz 1748'de çarşı bekçiliği, Üsküdar'da bağ bekçiliği yapan çok sayıda Kürt, silahlanıp çarşıları bastılar. Herkes dükkân kapatma telaşına düştü. Kollar ve kulluk çorbacıları harekete geçti. Sadrazam Abdullah Paşa da dairesi halkıyla olay yerine gitti. Fakat sadrazam gelinceye değin, Bitpazarı, Beyazıt, Parmakka-pı kullukları, neferleri, çarşı salmacıları ve esnaf yiğitleri, kepenk sırıkları ile yağmacı kalabalığı dağıtmışlardı. Bunlara ödüller verildi.

Eylül ayındaki sağnaktan, istanbul sokakları birer ırmağa döndü. Göksu taşıp köprüsünü götürdü. Kâğıthane'nin bağ ve bostanları, meyveleri Kasımpaşa Koyu'nu doldurdu. Denizdeki bir gemi sürüklenerek koydan bir mil içerideki bahçeye oturdu.

I. Mahmud'un İstanbul'a kazandırdığı en büyük yapı kompleksi olan Nuruosma-niye Külliyesi'nin temeli 1749'da atıldı. Temel kazılarında çıkan toprağın kış mevsiminde hayvanlarla taşınması ve denize boşaltılması sorun olduğundan büyük bir kısmı Atmeydanı'na serildi ve buranın zemini daha da yükseldi. 1749 Şubat ve Mart aylarında istanbul'a aralıksız kar yağdı. Yaşam koşulları görülmemiş düzeyde ağırlaştı. Rüzgârdan ve kar birikmesinden ağaçlar devrildi, minarelerin külahları uçtu. Üsküdar'da ilci minare kaidesinden yıkıldı. Bu sırada ilginç bir de olay ya-

şandı: istanbul'a rütbe ve mansıp alma umuduyla gelen Kürt beylerinden ibrahim, amacına ulaşamayınca Fatih Camii avlusundaki arzuhalcilerden birine sahte ferman yazdırıp tuğra çektirdi. Üsküdar'a geçti. 30 kadar adamı ile ve "paşa" sanını takınarak Balıkesir'e, oradan da izmir'e gitti. Durum öğrenilince Kürt beyi izmir'de, arzuhalci istanbul'da idam edildiler.

I. Mahmud, istanbul'a kazandırdığı ikinci kütüphanesini Fatih Camii yanında yaptırttı ve 1749'da hizmete açtı. Ayrıca uzun yıllardan beri örtüsü yenilenmeyen Ravza-i Mutahhara için, istanbul tezgâhlarında atlas dokutturup üzerini sırma ve mücevherle işletti. Örtü, nadide kandiller, levha, halı ve rahlelerle Medine'ye gönderdi. 1750'ye değin, Tophane'deki çeşmelerin sayısı 40'tan 100'e çıkarılırken bu semtte de nüfus artışı görüldü. Fakat, semte verilen su, çeşmeleri beslemeye yetmediğinden, I. Mahmud Büyükdere'de yeni bir bent yaptırttı. Tophane, Fındıklı, Kasımpaşa, Galata ve Beşiktaş bol suya kavuştu.

Ocak 1750'de Ayazma Kapısı'nda başlayan yangın 19 saat sürdü. Vefa'ya, Sü-leymaniye Bimarhanesi'ne varıncaya kadar sayısız dükkân, ev ve konak yandı. I. Mahmud, yangından sorumlu tuttuğu Boynueğri Abdullah Paşa'yı azlederek 9 Ocak 1750'de Divitdar Mehmed Emin Paşa'yı sadrazam atadı. 31 Mart'ta ise Bitpa-zarı'ndaki bir hallaç dükkânından çıkan yangın, Salih Ağa Konağı'nı, kagir Bitpa-zarı'nı, Abacılar'ı, Yorgancılar'ı, Yağlıkçı-lar'ı, Haffaflar'ı tamamen yaktı. Parmakka-pı ve Tatlıkuyu'ya yayıldı. I. Mahmud, hazineden yardımda bulunarak yanan dükkânları yeniden yaptırttı. Yanan Ağa Ka-pısı(->) da kısa bir sürede yenilendi. 30 Mart 1751'de Tersane Zindanı'ndaki mahkûmlar tünel kazıp firar ettiler. Çevresinde birkaç kat duvar, dışarıda, içeride bekleyen çok sayıda paspan varken zindanın bir anda boşalması herkesi şaşırttı. Kentteki taramalarla yakalanan mahkûmlar tekrar zindana atıldılar. Tophane semtine ayrıca önem veren I. Mahmud, Ağa Ka-pısı'mn yapımından sonra buradaki kışlayı da onarttı. 21 Temmuz 1751'de Karaman Mahallesi'nde ekmekçi fırınından başlayan yangın, rüzgârın etkisiyle Atpa-zarı, Kıztaşı, Yeniodalar semtlerine yayıldı. Yeniodalar'da, bölük, cemaat ve sekbanlara ait 162 orta kışlası yandı. Sadece 11 kışla kurtuldu. Etmeydanı'ndaki Orta Camii de yandı. Bu yangından sonra da hazineden her bölük kışlası için para yardımında bulunuldu ve yeni kışlalar yapıldı. Yeniçeriler 689 kese tutan yardım parasını, ulufe keseleri gibi, istanbul sokaklarında nümayişler yaparak götürdüler. 4 Ağustos 1751'deki sağanakta her taraf suyla doldu. Köhne binalar çöktü. Kasımpaşa Deresi'ne sığmayan sular, yan kaldırımlarda birkaç kulaç yükseldi. 165 ev, 6 fırın, 60 dükkân yerle bir oldu. Yağan yağmurun suyu tuzluydu. Bu felaketi, halkın "taun-ı kebir" dediği veba ve kolera salgınları izledi. Ölenler o kadar çok-



Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin