Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 532; O. C. Kaygılı, "İstanbul'un Artık Kaybolan Tipleri: Macuncu", Yedigün, I, S. 24 (23 Ağustos 1933), s. 12; Şehsuvaroğlu, İstanbul, 217; S. M. Alus, "Ayak Esnafı (Macuncu)", ISTA, III, 1406; "Nerede O Eski Macuncular", Hürriyet-Kelebek eki, 9 Mayıs 1982, s. 3.
UĞUR GÖKTAŞ
MAÇKA PALAS
Şişli İlçesi Harbiye Mahallesi'nde, Maçka Caddesi ile Bronz Sokağı'nın kesiştiği yerde, no. 35-41'de bulunan apartman.
Teşvikiye'den Maçka'ya doğru inerken sağ kolda bulunan yapının yerinde geçen yüzyılda, Abdülmecid'in (hd 1839-1861) torunu Münire Sultan'ın sarayı bulunmak-
Maçka Palas
Nurdan Sözgert/ TETTV Arşivi, 1994
taydı. Maçka Palas 1922'de Türkiye'ye demiryolu müteahhitliği yapmak üzere gelen Vincenzo Caivano tarafından, İtalyan asıllı mimar Guilio Mongeri'ye yaptırılmıştır. 1849'da İstanbul'a göçen İtalyan Levanten bir ailenin torunu olarak bu kentte doğan Mongeri, I. Ulusal Mimarlık Dönemi o-larak tanımlanan mimarinin öncü mimar-larındandır. Milano Brera Akademisi'nde öğrenim gören Mongeri, Maçka Palas'ı Milano palazzolarını andıran bir mimari anlayışın etkisinde inşa etmiştir. Bu yapıda, bütün dekoratif elemanları ön cephede toplamıştır. Kuzey cephesi, 1993'te Türkiye İş Bankası Milli Reasürans TAŞ Genel Müdürlüğü binasının inşa edilmesiyle artık görülememektedir.
50 m'ye varan anıtsal ve simetrik cadde cephesi, yapıldığı dönemde teras olarak kullanılan bölüm ile birlikte yedi katlıdır. Birinci bodrum katı ve zemin kat iri kesme taş kaplama kullanılarak belirtilmiştir. Yapıya, bu iki kat uzunluğunca açılmış olan yuvarlak kemerli dört kapı ile girilmektedir. Bu dört giriş dışında Bronz Sokağı'n-dan geçilen bir yan kapı daha mevcuttur ve buradan ikinci bodrum katının bahçe kapılarına ulaşılmaktadır. Sıvalı olan diğer kat cephelerinde çeşitli dekoratif bezemeler kullanılmıştır.
Volta döşemeli kagir sistemde inşa e-dilen yapının cadde cephesi, pencere ve balkon düzenlemeleri ile kabara ve çiçek salkımlarından oluşan bitkisel bezemelerle belirginleşen, dört modüle ayrılmıştır. Bronz Sokağı'na doğru arazinin eğimli olması nedeniyle, giriş kapılarından farklı sayılardaki mermer basamaklarla karo mozaik döşeli küçük antrelere, buradan yine farklı sayılardaki basamaklarla sağdaki camlı küçük resepsiyon mekânlarına ulaşılır. Maçka Palas'a gelen ziyaretçilerin karşılandığı ve sürekli bir görevlinin bulunduğu bu mekânlardan dördüncü blokta, dairelerinde telefonu olmayan kiracıların kullanımına ait bir de telefon bulunmaktaydı. Günümüzde bu mekânlar çöp odaları olarak kullanılmaktadır. Resepsiyonların karşısındaki kapılardan, dar merdivenlerle inilen kapıcı dairelerine ulaşılmaktadır. Bu küçük antrelerden mermer basamaklarla merdiven holüne geçilir. Bura-
sı, soldaki merdivenlerle üst katlara, sağ-dakilerle alt katlara açılmaktadır .Döne-meçli merdivenlerin ortasına yerleştirilmiş olan asansör kabini çift kapılıdır. Apartmanın yapıldığı dönemde, içinde koltuğu bulunan pirinç korkuluklu asansör, şık bir bölüm oluşturmaktaydı.
Blokların her katında ikişer daire vardır. 64 geniş dairede salonlar cadde cephe-sine,uzun bir koridora açılan çeşidi büyüklükteki dört oda aydınlıklara, iki yatak odası ise arkaya bakmaktadır. Bodrum katlarındaki daireler daha farklı planlanmış o-lup birkaçı günümüzde işyeri olarak düzenlenmiştir. Bronz Sokağı'na cephesi o-lan dördüncü bloktaki üst iki katın daireleri ise diğerlerinden daha büyüktür. Apartmanın antreleri ve daire tavanları orijinal kartonpiyer dekorasyonludur. Kiracılar tarafından genelde yenilenmiş olan mutfak ve banyo bölümleri, bazı dairelerde halen mevcut mutfak davlumbaz ve kuzineleri ile banyo küvetleri gibi detaylarla yapıldığı dönemi yapsıtmaktadır. Oldukça gelişmiş bir teknoloji kullanılarak inşa edilmiş olan yapının, radyatörleri, havagazı ile çalışan bakır şofbenleri, su tesisatında kullanılan armatürleri, kapı ve pencere ispanyoletleri gibi birçok malzemesi İtalya'dan getirtilmiştir.
Maçka Palas'ın arka bahçesi, çocukların kapıcılar nezaretinde günün belli saatlerinde oyun oynadıkları bir alandı. Meyve ağaçları, çiçek tarhları, tenis kortu ve bir serası bulunan bu bahçede ayrıca apartmanın her ihtiyacını karşılayan görevlilerin yaşadığı müştemilat binaları da bulunmaktaydı. 1972'de İbrahim Polat tarafından satın alınan bahçede Polat Palas, tenis kortunun bulunduğu yerde ise bir otopark yapılmıştır.
Yapı cadde cephesinde üç bölüm olarak düzenlenmiştir. Taş kaplama ilk iki kat, ikinci bölümden kabartmalarla bezenmiş ince bir bordürle ayrılmıştır. Birinci bodrum katlarının dikdörtgen söveli pencereleri oldukça sadedir. İşyerine dönüştürülen bazı dairelerde bu pencereler kapı açıklıkları olarak düzenlenmiştir. Giriş katlarının yuvarlak kemerli pencereleri ise küçük kabartmalarla bezeli profilli sövelerle üç bölüme ayrılmıştır. Kapıların yuvarlak kemer-
MAÇKA PARKI
236"
237
MAÇKA SİLAHHANESİ
lerinde olduğu gibi kemerli pencerelerinde de iri kilit taşlan kullanılmıştır, ikinci bölüm dört kat yüksekliğinde olup üstte dekoratif taş konsollarla desteklenen geniş bir kornişle sınırlanmıştır. Bu bölümün ilk üç katı yalın dikdörtgen söveli, son katı ise yuvarlak kemerli balkon açıklıkları ile belirtilmiştir. Küçük taş konsollara oturan balkonlar üçüncü katta taştan korkuluklarla, diğerlerinde sade, dökme demirden parmaklıklarla açılmaktadır. Taş korkuluklar profilli olarak işlenmiş olup kapı üzerlerine gelen bölümlerde, etrafı kabartmalarla süslü oval kartuşlar mevcuttur. Balkonların arasında çiçek ve yaprak kabartmalı pilastrdan oluşan düşey bantlar kullanılmıştır. Bu bantlar 4-5. katların aralarında kabaralarla zenginleştirilmiştir. Altıncı katın balkon kemerleri hizasında, gül motifli ince bir bordur bütün cephede izlenebilmektedir. Cephenin üçüncü bölümü biraz geri çekilmiştir; düz başlıklara sahip kırmızı mermer sütunlarla ayrılan dikdörtgen söveli ikiz pencere dizileri ve bunların arasındaki çiçek salkımlı düşey ince bor-dürlerle süslü, tek bir kattan oluşur.Günümüzde dairelere dönüştürülen en üst kat çamaşırlık ve teras bölümüdür. Cephesi, düz sütunlarla bölünen pencere dizileriyle oluşturulmuştur.
Hiçbir dekoratif elemanın bulunmadığı arka cephe oldukça sadedir. Her dairenin, dışarı çıkan dökme demir korkuluktu birer balkonu ve dikdörtgen düz söveli birer penceresi mevcuttur.
Maçka Palas'ta yaşayan tanınmış kişiler arasında Abdülhak Hamid Tarhan, Kerime Nadir, Celal Bayar, Turgay Seren sayılabilir.
Bibi. M. Ayaşlı, Dersaâdet, İst., 1975; C. Can, "istanbul'da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapılan ve Koruma Sorunları", (Yıldız Teknik Üniversitesi, yayımlanmamış doktora tezi), 1993.
YASEMİN SUNER
MAÇKA PARKI
Beyoğlu ilçesi Harbiye Mahallesi sınırları içindedir.
Maçka, Dolmabahçe sırtları, Teşvikiye ve Beşiktaş arasındaki alam kaplar. Bugün çevresindeAçıkhavaTiyatrosu, Askeri Mü-
ze, istanbul Teknik Üniversitesi'nin gösterişli taş binası (Maçka Silahhanesi), Cemal ReşitReyKonser Salonu, Hilton, Maçka ve Swiss otelleri, İnönü Stadyumu gibi tesisler yer almaktadır.
1940'lara kadar bir bölümü bostan, Dolmabahçe yakınında ise gazhanenin havagazı deposu ile yanında Küçük Çiftlik Gazinosu'nun yer aldığı bir arazi görünümündeki alan H. Prost'un hazırladığı planda "2 No'luPark"olarakyeralmıştı. Ancak parkın düzenlenmesi uzun yıllar gerçekleştirilemedi. 1966'da Belediye Başkam Haşim Işcan(->) parkın ilk çekirdeğini oluşturmaküzere Park ve Bahçeler Mü-dürlüğü'nde görevli, park ve bahçe tanziminde uzmanlaşmış, orman yüksek mühendisi ve peyzaj mimarı Doğan Bayrak-tar'ı görevlendirdi. Park, Dolmabahçe'den Harbiye'ye doğru yükselen Kadırgalar Va-disi'nin yukarı kısmında, kısmen ağaçlık olan bir yerde kurulmuştu. Çevresi üç taraftan, Kadırgalar Caddesi, Küçükçiftlik Park YoluveOperatörM.Kemal Öke Caddesi ile çevriliydi; yaklaşık 4-5 hektar yü-zölçümünde bir alana sahipti. Çok kısa bir sürede bitirilen parkta kademeli oturma mekânları, gezi yollan, çocuk bahçeleri, bisiklet parkuru, taşlarla örülmüş kademeli havuzlar vardı. Ayrıca çocuklar için bir tren rayı döşetildi, lokomotifi getirileme-diği için çalıştırılamadı.
Park çok güzel düzenlenmişti ve önceleri çok bakımlıydı ve çevrenin rekreas-yonel gereksinimini büyük ölçüde karşılamıştı. 1970-1971'de İstanbul Hayvanat Bahçesi'ni planlamak üzere Bonn Üniversi-tesi'nden davetedilenProf. Dr. Gustav Allin-ger, incelemeleri sırasında Maçka Parkı'nı da görmüş ve son derecede beğenmişti. Ancak park zamanla kendi haline terk edilmiş, bakımsız kalmış, halkın içinde dolaşmaya korktuğu bir yer haline gelmişti.
1985'te Büyükşehir Belediyesi Başkanı Bedrettin Dalan'ın girişimi ile Maçka Parkı, İngiliz peyzaj mimarı Mr. R. Sturdy ve ekibi tarafından, Kadırgalar Vadisi'nin iki yamacına yayılacak genişlikte yeniden planlanmış; ancak uygulanması mümkün olamamıştır. Daha sonra, İstanbul Teknik Ü-niversitesi Mimarlık Fakültesi'nden Prof. Dr. Hande Suher'in başkanlığında oluştu-
Maçka Demokrasi Parkı'ndan bir görünüm. Hazım Okurer, 1994
rulan bir ekibin hazırladığı park alanı, Büyükşehir Belediyesi Başkanı Nurettin Sözen döneminde(1989-1994)uygulanmaya konmuş ve 1993'te "Maçka Demokrasi Parkı" a-dı ile halka açılmıştır. Parkın kuzey, güney, doğu ve batı olmak üzere dört giriş kapısı vardır. Parkın genel yüzölçümü yaklaşık 18-20 hektar kadardır; iyi işlenmiş taş duvar ve demir parmaklıklarla çevrelenerek emniyet altına alınmıştır. Çevre duvarlarının uzunluğu yaklaşık 2,3 km kadardır. Parkın ortasından Kadırgalar Caddesi geçmektedir; parkın iki yakası Kadırgalar yaya köprüsü ile birbirine bağlanmaktadır.
Parkın güneyi, İnönü Stadyumu'ndan kıvrılarak Maçka'ya çıkan Bayıldım Cadde-si'ne kadar uzanır; doğu sınırı ise Maçka Caddesi ve Operatör M. Kemal Öke Cad-desi'ne dayanmıştır; kuzey kapısı ise Kadırgalar Caddesi ile Operatör M. Kemal Öke Caddesi'nin birleştiği yerdedir. Parkın batı sınırı da Açıkhava Tiyatrosu, Hilton Oteli ile İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi binasının (Taşkışla) eteklerine kadar dayanır. Parkın güney kenarında boş havagazı deposu ile Küçük Çiftlik Gazinosu'nun yerine kurulmuş lunapark bulunmaktadır.
Park içerisinde kapalı kahveler (Boğaziçi Kahvesi, Dolmabahçe Kahvesi, Sera Kahvesi ve Çam Kahvesi), sporve çocuk o-yun alanları; gösteri havuzları, koşu parkurları, ilkyardım ve spor kulübü, sanatçılar avlusu (sanat galerisi, sanat işlikleri, açık sergiler) bulunmaktadır. Parkın doğu ve batı yamaçları üzerinde tesis edilen teleferik hattıyla Kadırgalar Vadisi üzerinden geçilerek, park havadan da izlenebilmektedir. Park, ağaç ve çalı türleri açısından oldukça zengindir: Oldukça büyük boy ve çaplara ulaşmış ağaçlar, örneğin gladiçya, gümüşi ıhlamur, atkestanesi, çınar, dişbudak ve sofora, erguvan, gülibrişim ve yalancı akasya, karakavak ve akkavak, sakızağacı, Japon kurtbağrı, çitlembik, kızılcam, fıstıkçamı,ehramiservi,maviservi, To-ros sediri, Himalaya sediri, kokar-ağaç, dağ akçaağacı 1966'da tesis edilen Maçka Parkı'ndan kalan ağaçlardır.
Bunlardan başka, sonyıllardageniş alanlar üzerinde büyük gruplar halinde çok pahalı, kıymetli ve nadide ağaç ve çalı türleri, bodur ardıçlar, porsuklar, maviladinler, •mavi sedirler, orman gülleri (Rhododend-rora'lar), Amerikan sığla ağaçlan, konik ladinler, zakkumlar, bodur pittosporumlar, kartopunun değişik türleri, yalancı servilerin kültivarları, kırmızı yapraklı süs erikleri, ateş dikenleri, dağ muşmulaları (Co-toncaster'ler), huşlar, ılgınlar, Avrupa fidanlıklarından getirilerek dikilmiştir.
Ancak bunların büyük çoğunluğu sulanmadığı, gerekli şekilde bakılmadığı için kurumuştur; kurumaya terk edilmiştir. Birçokları otlar arasında kaybolmuştur. Parkta piknik yapanların, genç fidanların dikildiği alanlarda top koşturanların sayısı fazladır. Bir an önce parkın denetim altına alınması, dikilen genç fidanların her türlü bakımı ve korunması için çaba gösterilmesi gerekmektedir.
FAiK YALTIRIK
MAÇKA SİLAHHANESİ
Şişli Ilçesi'nde, Maçka'da, Maçka Caddesi üzerindedir.
1955'te istanbul Teknik Üniversitesi'nin (iTÜ) kullanımına verilen bina, bu üniversitenin Maçka Kampusu'nun ana binasıdır. Önce kimya, metalürji ve maden fakülteleri için kullanılan bina. yine iTÜ'nün ilgili birimlerince kullanılmak üzere 1993'ten bu yana onarılmaktadır. Binada ayrıca iTÜ' nün kullanımı ile sınırlı olmayan ve çeşitli kültürel ve sosyal etkinliklere açık olan Prof. Nezih Eldem'in tasarımı büyük bir oditoryum (Maçka "G" Amfisi) bulunmaktadır. Maçka Silahhanesi, 1873'te Abdülaziz (hd 1861-1876) tarafından mimar Sarkis Balyan'a yaptırılmıştır. 1875'te Pertevniyal Valide Sultan tarafından açılan bina Cumhuriyet döneminde bir süre askeri müze deposu olarak kullanılmıştır. İTÜ'nün kullanımına geçip eğitim yapılarına dönüştürülürken dış duvarları korunup içi bütünüyle değiştirilmiş ve bu değişim ne yazık ki rölevelerle belgelenmemiştir. Yapının ilksel durumuna ait proje, plan vb bir görsel belge de henüz bulunamamıştır. Dolayısıyla yapının iç düzeni, plan şeması ve strüktürü hakkında bilgi edini-lememektedir. Yalnızca bazı sözel anlatımlardan yapıda dönemin ileri inşa tekniklerinin kullanıldığı, içeride dökme demir ve çelikten bir strüktür sisteminin kurulduğu ve buna kagir bir dış cephe giy-dirildiği öğrenilmiştir. Bu anlatımı doğru-layıp ayrıntılandıran bir belge yoktur.
Yapı için tek görsel belge, Venedik'te Prof. Güreğyan arşivinde bulunduğu belirtilen bir cephe çizimidir. Silahhanenin güney cephesini gösteren bu çizim, gerçekleştirilmiş olan yapıya büyük ölçüde uymaktadır. Mevcut yapıyla çizim arasındaki tek ayrım, çizimde giriş ekseni üzerinde ve iki yanında bulunan kubbelerdir. Silahhanenin neoklasik tasarımına pek de uymamış olan bu kubbelerin uygulamada kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü ge1 rek istanbul Üniversitesi Arşivi Yıldız Albümlerindeki, gerekse Setvet-iFünun'da.-ki diğer fotoğraflarda bu kubbeler mevcut değildir ve yine yapının, 1892'de geçirdiği bilinen onarımında da büyük bir değişiklik yapılmadığı sanılmaktadır.
Maçka Silahhanesi, yalnız yapıldığı dönemin değil, bugün bile istanbul'un sayılı anıtlarından biridir. Büyük boyutu, pahalı ve özenli yapımı, tasarımındaki seçkin sadelikle ayırt edilen bir yapıdır. Dönemin yayın organlarında İstanbul'un bu ilk ve tek silahhanesinin yapımı ile Abdü-laziz'in doğrudan ilgilendiği nakledilmektedir.
Silahhane binası, büyük bir dikdörtgen zemine oturmaktadır. Kitlenin içerde de büyük bir değişikliğe uğramadığı varsayılırsa, planda ana girişe göre orta aksın iki yanında simetrik bir çift orta avlu çevresinde biçimlenen bir ana şemadan söz edilebilir.
Maçka Caddesi'ne bakan güney cephesinde yüksek bir bodrum kat üzerinde iki katlı olan yapı, eğim farkından ötürü arkada kuzey cephesinde bodrum üzerinde
Günümüzde
İTÜ'nün
kullanımında
bulunan
Maçka
Silahhanesi
binası.
Nurdan Sözgen/ TETTV, 1994
üç katlıdır. Tümüyle kâgirmalzemeden inşa edilmiştir. Kitlesinin ve cephelerinin aksiyal ve simetrik bir kurgusu vardır. Simetrik kurgu, köşeleri tu tan üç kat yüksekliğinde kule kitleleriyle vurgulanmıştır. Yapının halen kullanılan güney ve batı girişleri geniş ve yüksek merdivenleriy-le simetri eksenini belirtirler. Yapının uzunkenarı üzerindeki güney cephesinde giriş bölümü de öne doğru çıkmalar yaparak ve iki yanda birer akslık yükseltilerle belirtilerek ekseni bir kez daha işaret ederler. Bu işaret, girişin tam üstündeki bayraklı ve tuğralı armalarla güçlendirilir. Aslında güney cephesi, bu büyüklük ve uzunlukta bir cephe düzeninin kurgulanması konusunda mimarlık açısından önemli dersler içermektedir. Silahhane örneği, bu tür anıtsal yapıların, özellikle o yıllarda İstanbul'un büyük, uzun ve sürekli cephe içermeyen kentsel dokusuna entegrasyonunu sağlamada, cephede ve kitlede küçük ileri geri oynamaların son derece önemli rolüne işaret eden bir uygulamadır. Güney girişi, dört çift farklı yüzeyle o-luşturulmuştur. Yüzeyler, köşelerde kullanılan geniş derzli taşlardan pilastrlarla belirlenmektedir. Düşey bir çizgileme yapan bu pilastrlar, cepheyi boydan boya kat eden yatay kornişlerin bağlayıcı çizgisini tutarlar ve dikkatli ve ölçülü bir öne çıkışla yatay sürekliliği dengelerler.
Giriş, en ön plandaki yüksek kolosal kapısı, yüksek pencereleri, armaları ve balkonu ile resmi görkemi biçimlendirir. İkinci kattaki balkona açılan ve özgün kullanımında muhtemelen padişaha ayrılmış olan salonun pencereleri, cephenin bütün diğer pencerelerinden farklı olarak profilli yatay kemerlerle işaret edilmiştir.
Cephede, giriş bölümü ile köşe kuleleri arasında tam ortada üç pencere aksını içeren bir bölüm, öne doğru bir çıkma yapmaktadır. Uzun cepheyi bölen bu çıkma da, kitledeki diğer çıkmalar gibi, dairesel kemerli yüksek pencerelerle ayırt edilmiştir. Cephenin geride kalan ana bölümünde pencereler, birinci katta kemerli, ikinci katta düz atkılı ve üstte sade bir kornişle belirtilmiş öğelerdir.
Aslında belirtilen kurgu özelliklerinin yanısıra, bu anıtsal yapıda daha pek çok ta-
sarım özenine rastlanmaktadır. Örneğin taş kaplama düzeninde dekoratif biçimlenmeler dışında başlıca iki teknik kullanılmış; cephenin geri çekilmiş yüzeyleri yanaşık derzli taşla kaplanırken, tüm pilastr ve pencere söve ve kemerleri derzlendirilmiş taşla işlenerek belirginleştirilmiştir. Bu ayrım, kaplamanın veya taş kullanımının binanın düşey akslarını vurgulama işlevine katılmasını sağlamaktadır. Taşların derz-lenme oyukları düz ve temizdir.
Bir diğer özen ve dikkat noktası da korniş kullanımına ilişkindir. Düşey aksların belirli malzeme ve tekniklerle belirtilmesine karşılık yapının yatay çizgileri, birbirine eklenerek genişletilmiş, zenginleştirilmiş profilleri olan kornişlerle biçimlendirilmiştir. Kornişler aşağıdan yukarıya doğru bir genişleme ve zenginleşme eğilimi gösterirler. Belirli profil birimleri yinelenerek veya yeni birimlerle birleşerek genişleyen yatay şeritler meydana getirirler. Bu korniş hiyerarşisi, sıradan veya amatörce olmayan programlı ve akademik bir biçimlendirmeyi gösterir.
Aynı akademik nitelikli düzenlemeyi, binanın pencere biçimlerinin programlanmasında da görmek olasıdır. Pencere biçiminin seçimi, binanın iç gerekleri ve işlevi yerine cephe düzenlemesine bağlı görünmektedir; mimari elemanlardaki çeşitlenme için de öğretici örnekler vermektedir. Giriş katı pencereleri yüksek ve daire kemerlidir. Aynı pencere tipi üst katta köşe kulelerinin çıkma yapan yüzlerinde de kullanılmıştır. Kulelerin geri kalan yüzlerinde ise üstü kornişli düz, küçük ve dikdörtgen pencereler vardır. Bu tip ayrıca, üst katın geri çekilmiş bütün yüzeylerinde kullanılmaktadır.
Pencereler, mimari ve dekoratif elemanlardaki çeşitlenme için de zengin örnekler oluşturmaktadır. Örneğin daire kemerli pencereler giriş katında derzlendirilmiş kemer taşlarıyla örülmekte, üst katta ise profilli şeritlerle çevrelenmektedir.
Maçka Silahhanesi, neoklasik üslubunun ötesinde Abdülaziz döneminin belki de en akademik nitelikli mimari örneklerinden biridir.
Bibi. S. Eyice, "istanbul", lA, V/2, 1214/110-111; Tuğlacı, Balyan Ailesi, 324.
AFiFE BATUR
r
î
MADENLER
238
239
MAĞLOVA KEMERİ
MADENLER
istanbul ili sınırları içinde kalan bölge maden bakımından hayli fakirdir. Cevher olarak, Sarıyer'in Maden semtinde pirit (demirsülfür), bakır, hattâ altın ve gümüş ihtiva eden seriler bulunmakla birlikte, bunların işletilmesi rantabl olmadığından maden yatağı olarak kabul edilemezler.
İstanbul ili alanı sedimanter (tortul) formasyonlardan ve onların yüksek ısı-basınç altında başkalaşıma uğramalarıyla oluşmuş kimi metamorfik serilerden (özellikle killi şistler) meydana gelmiştir. Manganez sayılmazsa, metal cevheri anlamında madenleri yoktur; buna karşılık yüksek evsafta olmayan kömüre (turba, linyit) sahiptir. Kentte elde edilen maddeler, esas olarak inşaat malzemesi sayabileceğimiz türdendir. Bu bakımdan çok miktarda taşocağı vardır.
Kalker, kumlası, kuvarsit, mermer, kil, kaolen, döküm kumu, perlit doğadan elde edilen, ya doğrudan kullanılan veya bir miktar işlendikten sonra (kiremit, briket, kireç, çimento vb halinde) inşaatlara sevk edilen malzemelerdir. Mavi kalker denilen ve paleozoik devirden (yaşı 600-230 milyon yıl) kalma kireçtaşı türünün dayanıklılık düzeyi yüksek olduğundan özellikle mıcır elde edilmesinde aranan bir taştır. İnşaatlarda doğrudan ya da dolaylı (kısmen işlenmiş olarak) kullanılan kum ve çakıllar çoğunlukla neogen devre (26 ile 2,5 milyon yıl) aittir. Aranan bir başka kalker türü de, gene neogenin kalın plakalar halinde çıkartılan maktralı kalkerleridir. Kuvars taşı da denilen kuvarsitler kırıklı olduğundan, daha çok öğütülerek izolasyon malzemesi olarak kullanılmaktadır.
İstanbul'un iskân edilmemiş yörelerinde kontrolsüz şekilde açılan çok sayıdaki taşocağı, peyzajın bozulmasına yol açmıştır. Boğaziçi sırtlarının orada-burada tıraş-lanmasıyla (floranın toprak örtüsünün ve doğal yamaç eğiminin yok edilmesi) yapılan çirkinleştirmeler ya da Haydarpaşa ikinci mendireğinin inşaatı sırasında taş elde edelim diye Sivriada'nın profilinin sorumsuzca tahrip edilmesi bu örnekler arasındadır.
İstanbul'un sanayide kullanılan yer zenginliklerine gelince, bunlar arasında cam ve seramik endüstrisini, dolayısıyla kuvarsit ve kaoleni başta saymak gerekir. Arna-vutköy, Şile ve Ağaçlı yörelerindeki kil ve kaolenler, 1990'lara değin ülkenin belli-başlı rezervleri arasında idi. Bu rezervlerden çıkarılan hammaddeler esas olarak tuğla-kiremit fabrikalarında işlenmiş, üretilen malzemenin de büyük çoğunluğu İstanbul'da harcanmıştır. 1990'lı yılların ilk yarısında İstanbul nüfusunun yılda 500.000 arttığı düşünülürse, sözü edilen rezervler artık eskiden olduğu kadar bol değildir.
Yapılaşmanın büyük boyutları nedeniyle İstanbul'da inşaat sektörü, bellibaş-lı endüstri dallarından birini oluşturur. Kentin çevresinden elde edilen kaolen, kil, marn, alçıtaşıve tras, çimento fabrikalarında ana madde, ayrıca kâğıt, cam, şeker, metalürji ve kimya endüstrilerinde çoğunluk-
la da küçük işletmelerdeki üretimde yardımcı madde olarak kullanılmaktadır.
Kuvarsit ise cam sanayiinin hammaddesi olan kuvarsın elde edildiği sedimanter kayaç türü olarak tüm Türkiye'de olduğu gibi İstanbul'da da boldur.
İstanbul'da mermer yakın yıllara değin çok az da olsa (iki ocakta) çıkartılmaktaydı, şimdi yok denilecek kadar azalmıştır, buna karşılık il dışından gelen mermeri işleyen üniteler çoğalmıştır.
Yeraltı kömürü diyebileceğimiz turp (turba) ya da linyit yatakları ise daha çok kentin batısında, kuzeybatısında ve ku-zeyindedir. Kemerburgaz, Eyüp ve Şile'de çeşitli linyit ve diğer doğal kömür ocakları bulunmaktadır. Yalova'da da bir miktar linyit vardır.
İstanbul İli'nin, metalik cevher anlamındaki işletilir yegâne madeni olan manganez ise Çatalca ve Silivri'de elde edilmektedir.
İSTANBUL
MÂDİYÂN OĞLU YANKO EFSANESİ
Mâdiyân Oğlu Yanko (Yanko îbni Mâdi-yân), Evliya Çelebi'nin Seyahatname'de anlattığına göre İstanbul'u Hz Süleyman ve oğlu Rehboam'dan (Rehoboam) sonra ü-çüncü kez bina eden hükümdardır.
Hz Âdem'in yeryüzüne düşmesinden 4.600 yıl sonra hükümdar olan Yanko, Hz İshak'm soyundan gelir. Rivayete göre kısraktan (mâdiyân) doğduğu ya da kısrak sütüyle beslendiği için bu adla anılmıştır.
Evliya Çelebi, Mâdiyân Oğlu Yanko'yu yeryüzünü hükmü altına alan dört eski padişahtan birisi olarak kabul eder. Buna göre, mümin olmayıp "edyân-ı bâtıla" üz-re amel eden ve 600 yıl yaşayan Yanko, yeryüzünde yeni şehirler kurmaya istekli bir hükümdarmış. Kâh Arz-ı Mukad-des'te (Filistin) kâh Makedonya'da kalan Yanko, bir gün tahtında oturup yiyip içerek sarhoş olmuş ve uykuya dalmış. Sabahleyin kendisini tahtı ile birlikte Saray-burnu'nda bulup orada günlerce vakit geçirmiş. Cümle vezir, vükela ve komutanlarını başına toplamış ve Sarayburnu'nun "âb ü hevâ"sından çok hoşlandığı için buraya bir kale yapılmasını istemiş.
Kürdistan'a hükmeden Bahtnasr, Yan-ko'ya başkaldırıp Suriye, Filistin ve Mısır'da bulunan pek çok şehri yakıp yıkmış ve ahaliyi kılıçtan geçirmiş, Hz Ermi-ya (Yeremiya) ve Hz Danyal'ı Safed şehrinde esir etmiş. Yanko, kardeşi Yenvan ve başveziri Kantor'u Bahtnasr üzerine göndermiş. İki tarafın askeri Karaman Sah-rası'nda tokuşup Bahtnasr yenilmiş ve olağanüstü güzellik ve değerdeki hazinesi, malı ganimet olarak Yanko'ya gelmiş.
Mâdiyân Oğlu Yanko da, bu hazine ve mal ile ilk kurucusu Hz Süleyman'ın hatırasına hürmeten İstanbul'un surlarını yaptırmış. Kardeşi Yenvan ise Tuna Nehri'ni şehrin içinden geçirmeye çalışmış. Beşve-ziri Kantor'a Yedikule'yi, diğer vezirlerinden Silivrice'ye Silivri Kalesi'ni, Burgazi-ce'ye Burgaz Kalesi'ni, Boğados'a Boğados
Kalesi'ni, Erekliye'ye Ereğli Kalesi'ni, iki kardeş vezirlere Çekmece kalelerini (Bü-yükçekmece ve Küçükçekmece), Terkozi-ce'ye Karadeniz Boğazı yakınlarındaki Ter-kos Kalesi'ni ve Yoroz adındaki patriğe Anadolu yakasında Kavak kasabasının ensesinde bulunan Yoroz (Yoros) Kalesi'ni inşa ettirmiş.
Yazdıklarını görüp işittiklerine, başka kaynaklardan derlediği bilgilere dayandıran Evliya Çelebi, Mâdiyân Oğlu Yanko'dan sonrada İstanbul'un kuruluş ve gelişmesine hizmet eden hükümdarları ve yaptıklarını anlatmış, yarı tarih yan efsane özelliği taşıyan bu metinlerle şehrin kuruluşunu Hz Süleyman'a bağlamaya çalışmıştır. Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 33-37.
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |