Açıklamalar
Beladan uzak kalmak ve sıkıntıları def etmek amacıyla halka, iplik vb. şeyler takılması şirk sayılmaktadır.
Bu babın anlaşılması ve iyice kavranması sebeplerle ilgili hükümlerin bilinmesine bağlı bulunmaktadır.
Daha deraylandıracak olursak; kulun sebepler konusunda şu üç hususu iyi bilmesi gerekmektedir:
1. Herhangi bir şeyin şer'î açıdan ve kader bakımından sebep olduğu sabit bulunmadığı taktirde sebep olarak kabul edilmemesi gerekir.
2. Sebeplere değil sebepleri yaratan, yöneten ve takdir eden müsebbibe güvenip dayanmak gerekmektedir. Bunun yanında sebeplerin meşru ve faydalı olanlarına sarılmalıdır.
3. Her ne kadar büyük ve güçlü olurlarsa olsunlar sebeplerin Allah'ın kaza ve kaderi ile İrtibatlı oldukları, bunun dışına çıkamayacakları unutulmamalıdır.
Allah sebepler üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Dilerse, sebebin sebep olma özelliğine hikmeti gereğince süreklilik kazandırır. Kullar böylelikle sebeplerle sonuçlan arasındaki bağı görerek sebeplere sarılır ve Allah'ın mükemmel hikmetini kavrarlar. Allah dilerse, sebepler konusunda daha farklı bir tasarrufta bulunabilir. Böylece kullar sebebe güvenip dayanmaz ve yine mükemmel İlâhî kudreti görürler. Mutlak tasarruf ve irade yetkisi yalnızca Allah'a aittir. Kulun tüm sebepler karşısında böyle bîr bakış açısına ve tutuma sahip olması gerekir.
Bunlar güzelce kavrandığı taktirde başa gelmeden önce ya da sonra belaları defetmek kastıyla halka, iplik ve benzerlerini takanların şirke düşmüş oldukları anlaşılmaktadır. Belayı asıl def edenin bunlar olduğuna İnanırsa, bu büyük şirk kapsamına girer. Bu ise yaratma ve yönetmede Allah 'a ortak koşmak anlamında olduğundan rubûbiyyet konusunda şirk koşmak demektir.
Aynı zamanda İbadet konusunda da şirk koşulmuş olmaktadır. Çünkü o sebebi asıl faktör olarak görmek suretiyle ümit ve arzu ile kalbini ona bağlamaktadır. Belayı asıl def edenin yalnız ve yalnız Allah olduğuna inansa ve bunun yanında da taktığı o şeyin belayı def etmeye yardımı olan bir sebep olduğuna inansa, şer'î açıdan ve kader bakımından sebep sayılmayan bir şeyi sebep olarak kabul etmiş olur. Bu da haramdır; şeriatı ve kaderi yalanlamak demektir.
Çünkü şeriat bu tür davranışları en şiddetli biçimde yasaklamıştır. Şeriatın yasakladığı şeyler ise faydalı sebepler olarak görülemezler.
Kader açısından ise, bu sayılanlar bilinen, tanınan, alışılagelen normal sebepler değildirler. Maksadın gerçekleşmesine vesile olan alışılmamış sebepler ya da faydası dokunan mubah tedavi usullerinden de değildirler. Bunlar ancak şirke götüren vesilelerdendir. Çünkü bunları takanların kalpleri bu sebeplere bağlanmaktadır. Bu da şirk çeşitlerinden ve şirke kapı açan vesilelerdendir.
Bu sebepler, Peygamber'İn dili ile Allah'ın rıza ve sevabının umulacağı şer'î sebeplerden değildir. Aynı zamanda mubah tedavi yöntemleri gibi faydası bilinen ve tecrübe edilen kaderle belirlenmiş sebeplerden de değildir. Bunları takanlar fayda beklentisi içinde kalplerini de bunlara bağlamış olmaktadırlar. Dolayısıyla Allah'a bağlanan müminin imanı ve tevhidi kemal bulması için bu gibi sebeplerden şiddetle kaçınması gerekir. Tevhidi mükemmel olan kulun kalbi tevhide aykırı unsurlara bağlı kalmaz. Bu tür tutumlar aynı zamanda akıl eksikliğinin de göstergesidir. Çünkü ilgisi, alakası olmayan, zarardan başka hiçbir faydası bulunmayan bir takım şeylerin takınılması, boyna asılması ahmaklıktan başka bir şey değildir.
Şeriatın hedefi, putperest unsurların yok edilmesi, yaratıklara bağlanma gibi tavırların engellenmesi ile dinin mükemmelliğini sağlamak; hurafe ve asılsız düşüncelerden arındırmak, aklı yücelten, nefsi arındıran, dîn ve dünyaya yönelik ahvali ıslah eden faydalı işlere kafa yormak suretiyle de akılları mükemmelleştirmektir. Allah en İyi bilendir.
Sekizinci Bâb Rukye Ve Muskalar Hakkında Bâb
Sahîh'de rivayet edildiğine göre Ebû Beşîr el-Ensârî radiyal-lâhu anh bir sefer sırasında Rasûlullah ile birlikteydi. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem birisiyle hiçbir devenin boynunda yay kirişinden yapılma ya da herhangi bir türde gerdanlık bırakıl-mayıp koparılmsı için haber gönderdi.21
Ibn Mes'ûd radıyallâhu anh şöyle anlatmaktadır: "Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu İşittim: «Rukye, temâim (muska) ve tİvele 22 Sirktİr.» 23 Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.
(Hadîsin orijinal metninde zikredilen) Temâim; nazar değmesine karşı çocukların üzerine takılan muskaya denir. Asılan bu muska, Kur'an âyetlerinden oluşuyorsa, seleften bazıları tarafından ruhsat tanınmaktadır. Seleften bazıları ise bu türden olsa dahi yasak kapsamında bulunduğu görüşündedirler. Ibn Mes'ûd radıyallâhu anh de yasak olduğunu söyleyen bu alimlerden biridir.
Rukye; rahatsızlığı bulunan kimsenin bazı şeyler okumak suretiyle tedavisinin sağlanmasına denilmektedir. Bir diğer ismi de azâimdir. Mevcut deliller şirk İçerikli olmayan rukyenin bu genel hükme dâhil olmadığını göstermektedir. Rasûlullah sallaliâhu aleyhi ve sellem nazar ve zehirlenme karşısında rukye yapılmasına ruhsat tanımıştır.
Tivele; kadını kocasına; erkeğin de karısına sevdireceği düşüncesiyle yapılan büyü türüne denilmektedir.
Abdullah b. 'Ukeym'den merfu olarak rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallaliâhu aleyhi ve seilem şöyle buyurmuştur:
«(Muska vb.) Herhangi bir şey takana (yardım olunmaz ve) taktndîğl şeyle baş başa bırakılır,» 24 İmam Ahmed ve Tirmizî tarafından rivayet edilmiştir.
İmam Ahmed'in Rufeyfİ'den rivayet ettiğine göre Peygamber sallaliâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Ey Rufeyfî', umarım Ömrün uzun olur. Sakalını bağlayandan, muska takandan, hayvan pisliği ile ya da kemikle İstinca yapandan Muhammed'in beri olduğunu insanlara bildir!»25
Sa'îd b. Cubeyr şöyle demektedir: «Bir İnsanda takılı olan muskayı koparmak bir köle azadına denktir.» 26 Vekî' tarafından rivayet edilmiştir.
Yine Vekî'den gelen rivayete göre İbrahim şöyle demektedir: «{Seleften kavuştuklarımız} Kur'an'dan olan ya da olmayan tüm muskaları kerih görürlerdi.»27
Dostları ilə paylaş: |