KÖHNE KAMYON
Her yanı gıcırdayıp tangır tungur sallanan ve art borusundan bir lokomotif bacası gibi dumanlar çıkaran bu köhne, bu derme çatma taşıt müstehasesi, herhangi bir arızaya uğrayıp ikide bir, yol ortasında hareketsiz kalıyor; makinesi söyleniyor, homurdanıyor ve uzun müddet hep bulunduğu noktada hırçın hırçın tepiniyordu.
Y.K. Karaosmanoğlu
Evler hep ahşap ve iki katlı. Köhne çatılar, karşıdan karşıya birbirinin üzerine abanır gibi abanır gibi uzanmış eski zaman saçakları. Ortada baştan başa uzanan bir aralık kalmış olmasa sokak, üstü kemerli, karanlık bir geçit olacak. Doğuda, batıda bu aralık renkten renge giren bir ışık yolu olur. Fakat sokağın yanları her zaman serin ve loştur. Köşenin başında durup bakarsanız her pencerede kırmızı toprak toprak saksılar ve kararmış gaz sandıkları görürsünüz. Saksılarda al, beyaz, mor sardunya, küpe çiçeği, karanfil; gaz sandıkları da öbek öbek yeşil fesleğenle dolu.
Halide Edip Adıvar – Sinekli Bakkal
4) TARTIŞMACI ANLATIM
Tartışma, herhangi bir konuda, okuyucuyu (veya dinleyiciyi) kendi gibi düşünmeye yönlendirmek ve onların yanlış kanaatlerini değiştirmek isteyen yazarların başvurduğu anlatım biçimidir. Bu yöntem çok yaygın olarak kullanılan bir anlatım biçimi olmasına rağmen, genellikle açıklamayla birlikte kullanılır. Tartışmadan amaç yanlış anlayışları ortadan kaldırmaktır. Bu anlatım biçiminde önce, değiştirilmek istenen düşünce ele alınır, daha sonra örnekleme, açıklama, karşılaştırma gibi yollarla düşüncenin yanlışlığı bir anlamda ispatlanmaya çalışılır. Açık oturum, panel, forum, münazara, makale gibi türlerde tartışma biçimi daha çok kullanılır.
Doğruluğu herkesçe kabul edilen konular üzerinde tartışmak yersizdir. Farklı anlayışların bulunduğu, birbirine zıt konular tartışma için daha uygundur: Turizmin gelişmesinde doğal güzellikler mi önemlidir, tesisler mi önemlidir? Flört, kişiyi hayata hazırlar mı, hazırlamaz mı? Ekonomik gelişmede tasarruf tedbirleri işe yarar mı, yaramaz mı? gibi.
Tartışmada, savunulan konuyla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olunmalı, nesnel davranılmalı, konu saptırılmamalı ve amacından uzaklaştırılmamalıdır.
Tartışmacı anlatım örneği:
Bu memleket niçin bizim? Dört yüz atlıyla Orta Asya’ dan gelip fethettiğimiz için mi? Böyle diyenler gerçekten benimsemiyor, anayurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar ken-dilerini yaşadıkları yerde. Frigyalılar, Yunanlılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar’da fethetmişler Anadolu’ yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu’nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim. Fethettiğimiz için değil.
Sabahattin EYÜBOĞLU – Mavi ve Kara
5) ÖZLÜ ANLATIM (VECİZE)
Özlü anlatım, yorumlandığı zaman çok geniş anlamlar çıkacak bir konunun az, öz, açık olarak ifade edilmesidir. Okuyan veya dinleyen üzerinde çabuk, kesin ve güzel bir etki bırakan bu anlatım biçimine deyimlerde, atasözlerinde, özdeyişlerde ve bazı manzum parçalarda rastlanır. En zor anlatım türüdür. Herkes özlü söz (vecize) söyleyemez. Zengin bir bilgiye, üstün bir dil bilgisi yeteneğine ve kıvrak bir zekâya sahip olmak gerekir. Türk kültür ve edebiyatında binlerce özlü sözün varlığı kolayca söylenebilir. Bunların başında ise şüphesiz, önderlerin önderi özelliğine sahip Atatürk'ün söylediği özlü sözler gelir.
Örnekler:
Bu memleket; tarihte Türk'tü, hâlde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak kalacaktır.
Ne mutlu Türküm diyene!
Türk; öğün, çalış, güven.
Tek bir şeye ihtiyacımız vardır. O da çalışkan olmaktır.
Hayatta en hakikî mürşit; ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, dalâlettir.
Avcı ne kadar al bilse, ayı o kadar yol bilir. (Al: Hile) (Atasözü)
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür, eseri kalır. (Atasözü)
Rüzgâr eken fırtına biçer. (Atasözü)
Söz var, iş bitirir, söz var, baş yitirir. (Atasözü)
Bir memleketin, bir memleket halkının düşmanlarından zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından, büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan vefasızlık, felâket görmesi ondan daha acıdır.(Atatürk)
Akıl yaşta değil baştadır. Doğru bir söz fakat aklı da başa yaş getirir. ( Cenap Şahabettin)
Canı, can vererek satın almamışsın ki değerini bilesin. (Nizamî)
Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır, köpeklere değil. (Mevlânâ)
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
(Kanunî)
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası,
Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası.
(Mehmet Âkif)
Anladım işi, sanat, Allah’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
(Necip Fazıl)
6. TAHLİL YOLUYLA ANLATIM
Karakter tahlillerinde bu anlatım türüne başvurulur. Daha çok roman ve hikâyelerde kullanılır.
7. İSPATLAMA (KANITLAMA) YOLUYLA ANLATIM
Ortaya atılan herhangi bir konu, düşünce, görüş veya yargıyı okuyucuya (veya dinleyiciye) kabul ettirmek için başvurulan anlatım biçimine kanıtlama (ispat yoluyla anlatım) denir. Bu anlatım biçimi -genellikle- makale, deneme, fıkra, eleştiri gibi yazılı türlerle; konferans, açık oturum, münazara gibi sözlü kompozisyonlarda kullanılır.
Kanıtlamada önce, kişiye ait düşünceler (yargılar, kanaatler ...) ortaya konur, sonra bu kanaatlerin doğruluğunu ispatlayacak delillerden, belgelerden de yararlanılarak dinleyici veya okuyucu ikna edilir. Bu anlatım biçiminde bir başka üslûp olarak da önce yazarın katılmadığı zıt düşünceler söylenir sonra bunların yanlışlığı belgeleriyle ispatlanır.
8. KONUŞMALI ANLATIM (DİYALOG)
Herhangi bir konu üzerinde iki veya daha çok kimsenin karşılıklı konuşturulduğu anlatım biçimine konuşmalı anlatım (diyalog) denir. Tiyatro eserlerinin tamamı bu anlatım biçimiyle kaleme alınır. Açık oturum, panel, forum, münazara, mülâkat ve röportaj gibi uygulamalar da diyalog tarzında yapılır. Hikâye, roman, sohbet, fıkra gibi türlerde anlatıma canlılık kazandırmak ve okuyucunun dikkatini çekmek için yeri geldikçe konuşmalı anlatımdan yararlanılır.
Konuşmalı anlatımda aşağıdaki hususlara dikkat edilir:
a) Kişilerin konuşmaları kendi karakterlerine, toplumdaki yerlerine, mesleklerine uygun ve tabiî olmalıdır. Öğretmenin bir öğretmen gibi, annenin bir anne gibi, doktorun da bir doktor gibi... konuşturulması gerekir
b) Konuşmalar, okuyucuyu bıktıracak derecede uzatılmamalıdır.
c) Cümleler, konuşma dilinin özelliklerine uygun biçimde düzenlenmelidir.
d) Sözün gelişinden kimlerin konuştuğu açıkça anlaşılıyorsa gereksiz açıklamalara ve ayrıntılara yer verilmez.
e) Karşılıklı konuşmalar, konuşma çizgisiyle (―) gösterilir. (Amerikan tipi yazılarda konuşma çizgisi kullanılmamakta, bunun yerine konuşmalar, tırnak işareti içinde verilmektedir.) Konuşma çizgisinin her zaman paragrafa konması gerektiği unutulmamalıdır. Bir kişinin sıra kendindeyken peş peşe söylediği cümlelerin her biri için konuşma çizgisi tekrarlanmaz. Konuşanın değiştiğini, sözün başkasına geçtiğini göstermek gerekince, konuşma çizgisi tekrar konur.
Konuşmalı anlatım örnekleri
NE ALIRSINIZ?
Yahya Kemal, bir yokuşu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır. Yokuşun sonundaki lokantadan bir garson seslenir:
− Buyurun beyim, ne alırsınız?
Yahya Kemal tebessümle:
− Evlat, müsaade edersen bir nefes alacağım.
* * *
...Başka bir taşra vilâyetinin pazar yerinde iki memur konuşuyor:
− Ayıp oldu be Şükrü kardeş. Akşama kadar fır dolandık şu Fil Hamdi’yi yakalayamadık.
− Şu adam olmasın?
− Belki de odur. Soralım.
Adamın yanına giderler:
− Bayım, senin adın ne?
− Mustafa...
Birbirinin kulağına:
− Mustafa, diyor.
− Hamdi diyecek değil ya... Adını saklıyor.
− Aklı sıra bizi kandıracak.
− Bayım, biraz gelir misiniz?
Aziz Nesin, Fil Hamdi Nasıl Yakalandı?
9. MANZUM ANLATIM
Duygu, düşünce ve hayâllerin belli nazım türleriyle (genellikle) ölçülü ve kafiyeli olarak kulağa da hoş gelecek biçimde ifadesine manzum anlatım denir. Günümüzde, şiirlerde ve bazı tiyatro eserlerinde bu anlatım biçimi kullanılmaktadır. Diğerleriyle karşılaştırıldığında az olmakla birlikte manzum hikâyeler, masallar ve mektuplar da vardır.
Örnekler
BENİM BUNDA KARARIM YOK
Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeğe geldim
Bezirgânım matâım çok; alana satmağa geldim.
Ben gelmedim dava için; benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.
Dost esriği deliliğim, âşıklar bilir neliğim
Değşürüben ikiliğim birliğe bitmeğe geldim.
Ol hâcemdir ben kuluyam, dost bağçesi bülbülüyem
Ol hâcemin bahçesinde şâd olup ötmeğe geldim.
Bunda biliş olan canlar anda bilişirlerimiş
Bilişüben hâcemile hâlim arz etmeğe geldim.
Yûnus Emre âşık olmuş; ma’şûka derdinden ölmüş
Gerçek erin kapısında hâlim arz etmeğe geldim
Yunus Emre
GÖNÜL
Bağından her güzel bir gül seçerdi,
Bundan mı sarardın soldun, ey gönül?
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi,
Bir zaman aşk için yoldun, ey gönül!
Dünyaya baksan da gülümser gibi
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın, doldun, ey gönül!
Çare yok, matemin çok derinse de,
Hasretin tükenmez yaşın dinse de.
Gençliğin hoş geçti, eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun, ey gönül!
Faruk Nafiz Çamlıbel
VURGU VE TONLAMA
VURGU
Duygularımızı daha iyi canlandırmak, düşüncelerimizin daha kolay anlaşılmasını sağlamak, dinleyenleri etkileyebilmek için konuşmalarımızda sesimiz yer yer alçalır, yükselir. Hecenin diğer hecelerden, kelimenin diğer kelimelerden daha baskılı söylenmesine, okunmasına Vurgu denir. Vurgu, anlatılanların değerini, önemini artırır; dinleyenlerin dikkatini, canlı ve uyanık tutar, ilgisini çeker. Söz, vurgu ile müzik güzelliği kazanır.
Vurgusuz konuşma; cansız, etkisiz, sıkıcı, bozuk bir konuşmadır. Güzel konuşma, bir yönüyle vurgulu konuşmadır. Konuşmanın tekdüzelikten kurtarılması dilin doğasındaki vurgu ile sağlanmaktadır.
1. İSTEĞE BAĞLI VURGU
Konuşanın isteğine ve kullanışına göre değişen, dilin doğal vurgusu dışında yapılan vurgudur. Konuşmanın etkisini artırmak, konuşmaya ahenk vermek, dinleyenleri etkilemek amacıyla yapılır. Pekiştirme vurgusu ve ahenk vurgusu olmak üzere ikiye ayrılır:
a) Pekiştirme vurgusu
Duygu ve düşüncenin şiddetini, derecesini göstermeye yarayan vurgudur: Çok güzel! Enfes! Berbat! Çek git! Zevksiz adam! Kim alacaksa alsın!
b) Ahenk vurgusu
Genellikle bir dinleyici grubuna karşı yapılan konuşmalarda ve şiir okumada sözün etkisini, ahengini artırmak, dinleyenler üzerinde olumlu bir etki uyandırmak amacıyla isteğe bağlı olarak yapılan vurgudur:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
2. DOĞAL VURGU
Dilin yapısı ve kelimenin anlamıyla doğrudan ilgili olan, konuşana ve kullanışa göre değişmeyen, herkes tarafından uyulması gereken vurgudur. Doğal vurguya uyulmadığı zaman dilin yapısı bozulur. Bazen de söylenmek istenenle ortaya çıkan anlam birbirinden farklı olur.
Batı dillerinden bazılarındaki gibi, Arapçadaki gibi çok kuvvetli bir vurgu Türkçede yoktur. Türkçede vurgulu hecelerle vurgusuz heceler arasında fazla şiddet farkı olmadığı için vurgulu heceyi ayırt etmek zordur. Kelimede hangi hecenin vurgulu olduğunu doğru tespit etmek için her defasında farklı bir hece diğerlerinden abartılı bir biçimde söylenir. Bu söyleyişlerden hangisi kulağa anormal gelmezse vurgu o hece üzerinde demektir. Meselâ, u-nut-ma kelimesinde ma hecesi dışındaki heceler vurgulu okunduğu zaman anormallik sezilmektedir. Demek ki bu kelimede vurgu son hecededir.
Dil birliklerine göre; kelime vurgusu, grup vurgusu ve cümle vurgusu olmak üzere üç çeşit doğal vurgu vardır:
a) Kelime vurgusu
Kelimedeki hangi hecenin diğerlerinden daha şiddetli vurgu taşıdığını gösterir. Türkçede kelimelerin genellikle son hecesi vurguludur. Yapım ekleriyle kelime genişletildikçe vurgu son heceye kayar: anne, durak, konut, sözlük; düşüncesizlik, çekingen.
Türkçenin bu genel vurgu sistemine uymayan, vurgusu son hecede olmayan kelimeler de vardır. Bunlardan başlıcaları aşağıda sıralanmıştır:
Yer adlarında ve coğrafî adlarda vurgu genellikle ilk hecede olur. Yer adlarından yabancı olanların Türkçe söylenişinde ise vurgu, sondaki heceden öndeki hecelere doğru geçer: Ankara, Kayseri, Erzurum, Türkiye, Asya, Avrupa; Almanya, İngiltere, Münih.
-istan ile biten adlarda (ve yer adlarında) vurgu sondadır: Gülistan; Türkistan, Hindistan, Yunanistan, Kazakistan.
Zarfların çoğu: ahmakça, ansızın, artık, ayrıca, belki, demin, gayet, hâlâ, hatta, iyice, kurnazca, öğleyin, önce, sonra, şimdi, şöyle, yalnız, yarın, yine, zorla.
Ünlem ve ünlem olarak kullanılan adlarla hitaplarda vurgu ilk heceye geçer: acaba, aferin, arkadaş!, Aslan!, baba!, beyefendi!, elbette, evet, garson!, Güler!, haydi, hayır, işte, Mehmet!, peki, yahu.
Dil adları: Almanca, Arapça, Farsça, Rusça, Türkçe.
Küçültme eki almış bazı sıfatlar: alçacık, azıcık, daracık, incecik, kısacık, küçücük, ufacık, yumuşacık.
(Geniş zaman çekimi dışında) -ma, -me olumsuzluk eki almış fiiller: aldatmadılar, gitmemek, istemeyecek, kalkmıyor, konuşmamak, oturmayacaklar, uyumayın.
Yukarıdaki maddelere girmeyen bazı kelimeler: anne, banka, çekirge, görümce, karınca, masa, posta, radyo, teyze, yenge.
Birleşik kelimelerden bazıları: bugün, biraz, birçok, onbaşı, başçavuş, cumartesi, ayakkabı, kahverengi.
Bu kelimelere vurgulu ek geldiği zaman da (vurgu, kelime tabanının son hecesinde olmadıkça) vurgunun yeri değişmez: annelik, Almancadan, Ankara’da, Bolu’dan, karıncaya, masayı, önceki, radyoda, Türkçenin, yarınki.
Çekim eki almış kelimelerde vurgu çoğunlukla çekim eki üzerindedir. Vurgusuz bazı çekim ekleri ise vurguyu kendilerinden önceki heceye atarlar. Vurguyu önceki heceye atan vurgusuz çekim ekleri aşağıda sıralanmıştır:
-n vasıta hâli eki: baharın, güzün, kışın, yazın.
-la / -le eki: atla, babamla, bıçakla, çocukla, kalemle.
-ca / -ce ve bunun genişlemiş şekli –casına / -cesine eki: açıkça, bence, güzelce, onca, yüzlerce; alçakçasına, aptalcasına, delicesine.
Soru eki: bildi mi?, öğrenecekler mi? sevecek misiniz?; Ankara mı?, güzel mi?, kitap mı?
-dir eki: akıllıdır, bilmiştir, gelecektir, geniştir, kısadır.
Kişi ekleri (Birinci ve üçüncü kişi emir ekleri dışında): geleceğim, görmeliyim, güzelsin, kalkın, kalmışsınız, oturunuz, yazarım, yazasın, yorgunum.
-yor şimdiki zaman eki: alıyor, gülüyor, okuyor.
Birleşik çekimlerde kullanılan hikâye (-di), rivayet (-miş) ve şart (-sa) ekleri: başlardı, çalışırsak, gidermiş, giderse okurdum.
-ken, -madan / -meden gibi bazı zarf-fiil ekleri de vurgusuzdur: almadan, başlarken, durmadan, giderken, uyumuşken, yazacakken.
-ınca ve -dıkça zarf-fiil eklerinde vurgu son hecede değildir: gittikçe, görünce, satınca, okudukça.
Dilin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olan vurgu, yanlış hecede yapılırsa anlam karışıklığı ortaya çıkar. Yalnız kelimesinin yanlız şeklinde söylenmesi nasıl bir dil yanlışıysa, meselâ okuyan kelimesinin ilk hecesinin vurgulu söylenmesi de aynı derecede önemli, bir dil yanlışıdır. Başka millete mensup insanlardan Türkçeyi yeni öğrenenlerin Türkçedeki vurguları kendi dillerindeki gibi vurgulamalarında ve vurgunun yer değiştirmesiyle anlamlarını veya türlerini değiştiren kelimelerde bu durum açıkça görünür:
bebek: küçük çocuk Bebek: İstanbul'da bir semt
kurtuluş: kurtulma, istiklâl Kurtuluş: Ankara'da bir semt
kartal: bir kuş Kartal: İstanbul'da bir semt
bayat: taze olmayan Bayat: Oğuzların bir boyu
garson : isim Garson!: Hitap, ünlem
yalnız: sıfat veya zarf yalnız: bağlama edatı
okuma: kıraat okuma: okumamaktan emir
bıçakla: bıça klamaktan emir bıçakla: bıçak ile
Türkçede asıl vurgu yanında ikinci derecede bir kelime vurgusu daha vardır: Kelimenin asıl vurgusu sonda ise, ikinci derecedeki vurgu ilk hecede; asıl vurgu ilk hecede ise, ikinci derecedeki vurgu son hecede bulunur: annemin, babamın, deminki, evdeki, Kurtuluş.
Türkçede vurgu bakımından en zayıf hece, orta hecedir.
b) Grup vurgusu
Kelime gruplarında hangi hecenin daha şiddetle vurgulanacağını gösterir. Bir kelime grubunu oluşturan kelimelerden her birinin ayrı ayrı vurgusu olduğu gibi, kelime grubunun da, kelime vurgusunun üstünde, kendine özgü bir vurgusu vardır. Grup vurgusu, grubu oluşturan kelimelerdeki vurgulardan daha şiddetlidir.
Türkçede grup vurgusu, yardımcı unsur olan (grubun başında yer alan) kelimenin vurgusunun bulunduğu hecededir: beyaz kitap, otuz kalem, evdeki hesap, evin kapısı, masa örtüsü, yuvarlak masa, dilim dilim, gitgide, koşa koşa, çarçabuk, su hava ateş ve toprak, Ali ile Veli, Kızılırmak, Çanakkale, zikretmek, alay etmek, yapıvermek, Osman Bey, Mustafa Kemal Paşa, Fahriye abla, Oğuz Kağan, ey oğul, on iki, güneşe karşı, bunun için, yazı yazmak, okula gitmek, işten dönüş, yuvaya koşan, kitap okuyarak.
TONLAMA
Konuşma sırasında ses perdeleri arasında sürekli değişme olur. Bu perde değişikliği konuşma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını sağlar. Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir. Tonlama, konuşmada tekdüzeliği önler, söyleyişe ahenk katar.
Konuşma sırasında duygularla ilgili olarak özel bir tonlama yapılmadığı zaman dilin doğal tonlaması ortaya çıkar. Buna göre bildirme cümlelerinde sesin tonu cümlenin sonuna doğru azalır; dilek cümlelerinde ise yükselir. Olumsuz cümlelerde, olumsuzluk edatı üzerinde sesin tonu yükselir. Birleşik cümlelerde ise, yan cümlenin yüklemi yüksek tonlu söylenir. Ara cümlelerde tonlama yapılmaz.
Şu bayırlarda –ki vaktiyle bağlardı- sesi dünyayı tutan bereket çağlardı.
Atlar şahlanmalıdır, yaslar saklanmalıdır.
Tonlamanın dile kazandırdığı anlam incelikleri sadece işitmeyle kavranabilir. Tonlama yazıda gösterilmez. Meselâ, anlaştık mı? kelimesi alçak, yüksek veya alaylı tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide kadar çeşitli anlamlar kazanır.
Topluluk karşısındaki konuşmalarda ve şiir okumada tonlamanın ayrı bir yeri vardır. Güzel bir şiir, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeden okunursa anlamından çok şeyler kaybedebilir.
KİTAP, ŞİİR, HİKAYE, ROMAN İNCELEME PLANLARI
KİTAP İNCELEME PLANI
A – KİTAP HAKKINDA KİMLİK BİLGİSİ:
1.Kitabın Adı : Hikayenin veya romanın adı yazılacak.
2.Kitabın Yazarı : Hikayenin veya romanın kime ait olduğu yani ismi yazılacak.
3.Basımevi ve Basım yılı : Kitabın hangi basımevinde ve hangi yılda basıldığı yazılacak.
4.Yayınevi : Kitabın hangi yayınevine ait olduğu belirtilecek.
Dostları ilə paylaş: |