ÖZETLEME
Bir eseri ya da konuşmayı, düşünsel özünü, amacını ve yapısını bozmadan ana hatlarıyla kısaltmak.
Özetlemede dikkat edilmesi gereken noktalar:
- Metin son derece dikkatli okunmalıdır.
- Okunan metin üzerinde önemli bulunan yerler -kitaba ya da yazıya zarar vermeden, kurşunkalemle- işaretlenmeli ve kısaca not alınmalıdır.
- Metnin planı çıkartılmalıdır.
- Metnin ana ve yardımcı düşünceleri belirlenmelidir.
- Eserden belirli cümleleri seçip arka arkaya getirerek özet çıkarılmaz. Özetteki cümleler, okuyanın kendisine ait cümleler olmalıdır. Özeti çıkaranın eserden kendi anladıklarını kendisinin ifade etmesi önemlidir.
- Özette, metinden alıntılar kullanılacaksa bu cümleler tırnak işareti ("...") içinde verilmelidir.
- Geniş zaman ifadesi hakim olmalıdır.
- Temiz, düzgün, doğru Türkçe kullanılmasına özen gösterilmelidir.
- Yazım ve noktalama kurallarına uyulmalıdır.
Özetleme biçimleri:
- Eserin tümünü esas alarak özetleme: Eserin tümünden çıkarılan özet. Çok uzun yazılarda ya da romanlarda, uzun öykülerde kullanılacak en uygun özetleme biçimi, budur.
- Bölümlere göre özetleme: Eserin giriş-gelişme-sonuç ya da serim-düğüm-çözüm bülümlerinin ikişer üçer cümleyle özetlenmesi. Uzun yazılardan ve roman, öykü türünden eserlerden özet çıkarmada bu yöntem kullanılabilir.
- Paragraf gruplarına göre özetleme: Orta uzunluktaki yazılarda kullanılan özetleme yöntemi. Metinde birbiriyle bağıntılı olan paragrafları ortak cümlelerde birleştirerek özet çıkartılabilir.
- Paragraf paragraf özetleme: Orta uzunlukta ve kısa yazılarda kullanılan özetleme biçimi. Her paragraf, metnin ana düşüncesini destekleyen bir yardımcı düşünceyi içerir; bu düşüncenin belirlenmesi her paragrafın doğru bir şekilde özetlenmesini sağlayacaktır.
Özet örneği:
Cevdet Kudret, "Çalıkuşu", Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman II, Varlık Yayınları, İstanbul, 1967: 272.
Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman II,
İstanbul, Varlık Yayınları, 1967, sf. 272
Feride, bir subayın kızıdır. Küçük yaşta anası babası ölür. Teyzesinin korumasıyla, "Notre Dam de Sion" Fransız yatılı okulunda okur. Çok haşarı olduğu için, okulda ona "Çalıkuşu" adını takarlar. Yaz tatillerini teyzesinin Kozyatağı'ndaki köşkünde geçirir. Teyzesinin oğlu Kâmuran, yakışıklı, sarışın bir delikanlıdır. Zamanla birbirlerini sever, nişanlanırlar. Feride, düğün günü, çarşaflı bir kadının getirdiği mektuptan, Kâmuran'ın İsviçre'de iken Münevver adında hasta bir kızla ilişkisi olduğunu, ona evlenme vadinde bulunduğunu öğrenir. Her şeyi yüzüstü bırakıp kaçar... Öğretmenlikle, Anadolu'nun Zeyniler köyü, Bursa, Çanakkale, İzmir, Kuşadası gibi çeşitli köy, kasaba ve şehirlerinde dolaşır. Güzelliği başına dert açar, her gittiği yerde karşısına bir erkek çıkar, dedikodular olur: Bursa'da bir musikî öğretmeni, Çanakkale'de bir kurmay subay v.b... Zeyniler köyünde iken tanıştığı ihtiyar doktor Hayrullah Beyle Kuşadası'nda ikinci kez karşılaşır. Babacan bir adam olan Hayrullah Bey, Feride'yi kızı gibi korur; halkın dedikodusu üzerine, dış görünüşü kurtarmak için, onunla kâğıt üzerinde evlenir, fakat aralarındaki ilişki bir baba kız ilişkisidir.
Feride, öğretmenliğe başlayınca bir "günlük" tutmuş, bütün bu maceralı hayatı defterine günü gününe yazmıştır. Hayrullah Bey bu defteri bulur, okur ve saklar. Hastalanınca, Feride'ye, kendisinin ölümünden sonra ara sıra teyzesinin yanına gitmesini ve verdiği kapalı bir zarfı Kâmuran'a teslim etmesini vasiyet eder. Hayrullah Beyin ölümünden sonra, Feride vasi-yeti yerine getirir, kısa bir süre için teyzesinin yanına gider zarfı Kâmuran'a verir. Zarfın içinde, Hayrullah Beyin bir mektubu ile Feride'nin "günlük"ü vardır. Hayrullah Bey, Kâmuran'a yazdığı mektupta, Feride'yi bir daha bırakmamasını salık vermektedir. Kâmuran, mektubu ve defteri gece sabaha kadar okur. Her şeyi öğrenir, ertesi gün yola çıkacak olan Feride'yi bir daha bırakmaz, evlenirler.
NOT TUTMA
Okunan veya dinlenen bir konunun ileride (kısa ya da uzun vadede) anımsanabilmesi için ana hatlarıyla kısaca yazılmasına not alma denir. Sadece okunan ya da dinlenenlerden değil, görülenlerden, izlenenlerden ve düşünülenlerden de notlar alınabilir.
Not almada amaç, bir bilgiyi, gözlemi ya da izlenimi unutmamayı ve ileride yeniden kullanabilmeyi sağlamaktır. Bu nedenle işlevsellik ve amaçlılık esastır. Her şeyin değil gerekenlerin not edilmesi, zamanla kazanılacak bir beceridir. Not alma, etkin okuma ve dinlemenin en önemli öğelerindendir.
Gerek tahsil, gerek meslek, gerekse günlük hayatımızda önemli olan faaliyetlerden biri de, hatırlamak istediğimiz şeylerin yazıyla tesbitidir. Bunu üç kademede inceleyebiliriz.
a. Not Alma:
Daha çok günlük hayatımız ve çalışma sahamızda not alma işlemini kullanırız. Meselâ, o gün yapacağımız mühim işleri unutmamak için bir kağıda not ederiz; bize verilen bir görevi, yeni tanıştığımız birinin adını, adresini, telefoon numarasını belirli bir yere kaydederiz.
Çalışma sahamızdaki not alma ise bir konuyu bir düşünceyi, bir duyguyu, bir müşahedeyi ana hatlarıyla kısaca yazmaktır. Yapacağımız bir iş hakkında tasarladığımız şeyler ve zaman zaman aklımıza gelen fikirler hemen not edilirse, daha sonraki çalışmalarınız için hazır malzeme olur. Bunu ihmal etmemeliyiz; zira bunlar bir müddet sonra unutulabilir. Özellikle yazarlar, eserlerini bu tarz çalışmalarla biriktirdikleri malzemeye dayandırırlar.
Not alırken dikkat edilmesi gereken noktalar:
- Dinleme ya da okuma işi son derece dikkatli yapılmalıdır. Dikkat bölecek etkinliklerden, konuşmalardan vs. kaçınılmalıdır.
- Metnin temel düşüncelerinin ve ana bilgilerinin belirlenmesi gerekir. Gerçekten önemli olan ve anımsanması yarar sağlayacak noktalar not edilmelidir.
- Gereksiz ayrıntıların not edilmesinden kaçınılmalıdır. Bu hem ilerisi için yarar sağlamayacaktır hem de dinleme ya da okuma sırasında gerçekten önemli yanların gözden kaçmasına neden olacaktır.
- Hızlı yazım teknikleri geliştirilmeli, kısaltmalardan yararlanılmalıdır. (Ayrıca bkz. Yazım kuralları: Kısaltmalar)
- Ne kadar hızlı ve özensiz yazılırsa yazılsın, yazım ve noktalama kurallarına uyulmalıdır.
- Düzgün ve sağlam bir Türkçeyle not alınmalıdır.
- Not edilen bilgilerin nereden alındığı(kitabın ya da makalenin künyesi), konuşmanın nerede yapıldığı vs. belirtilmelidir. (Ayrıca bkz. Kaynakça yazımı)
- Not edilen bilgiler sınıflandırılmalı ve ileride kullanılacak şekilde düzenlenmelidir.
- Fişleme, sağlıklı ve işlevsel bir not alma biçimidir.
b. Not Tutma:
Bir konferans, radyo konuşması, önemli bir kimsenin sohbeti, hocanın anlattığı ders gibi, nisbeten uzun konuşmaların ana hatlarıyla tesbit edilmesine not tutma denir.Bu tür not tutma bilhassa talebeliğin en can alıcı işidir. Sonradan kaynağı bulunamayacak derslerde önemi bir kat daha büyür.
İyi not tutabilen öğrenciler daha başarılı olur; hattâ böyle öğrencilerin notlarından diğer arkadaşları da büyük faydalar sağlarlar.
Derste iyi not tutmak için şunları yapmak tavsiye edilebilir:
1. Eğer mümkünse konuyu daha önceden çalışın veya gözden geçirin!
2. Konuşmacının anlattıklarını kolay işitebilmek için, yakınına oturun!
3. Hocanın sözlerini aynen kaydetmeyin; kısaltarak ana hatlarıyla ve kendi ifadelerinizle yazın!
4. Mümkün olan yerlerde ve sonradan ne olduğunu unutmamak şartıyla bazı kısaltmalar kullanın!
5. Notlarınızı biçimsiz kağıtlara ve sıkışık olarak yazmayın!
6. Bir noktayı yazmayı kaçırırsanız, onun için boş yer bırakın ve konuyu takibe devam edin!
7. Notlarınızda esas noktalarla tali noktaları ayıracak bir tertip sistemi takip edin!
8. Notlarınızı mümkün olan en kısa zamanda hemen gözden geçirerek, konu hatırdayken kontrol ve düzeltmeleri yapın, esas noktaların altını kalemle çizin!
9. Not tutmak için zımbalı sayfa ilave edilebilen defter kullanmayı tercih edin!
10. Notlarınızı ikinci defa temize geçmeye kalkışmayın; dikkatli not tutmaya kendinizi alıştırın!
c. Not Çıkarma (Fişleme):
Standart boyda kesilmiş not kâğıtlarına belirli bir çalışma konusuyla ilgili bilgi, belge, gözlem, düşünce ve alıntıların not edildiği akademik çalışma yöntemine fişleme denir.
Fiş usulüyle çalışma bazı pratik faydalara sahip olup malzemenin kolay tasnifini de sağladığı için şayan-ı tavsiyedir. Fişlemeyi yaparken işimize yarayacak bilgilerin her birini ayrı bir fişe yazmalıyız.
Fişleme sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar:
- Standart boyda (A4 kâğıdın dörtte biri) kâğıtlar kullanılmalıdır. Karton fişler, kullanım bakımından en işlevsel ve dayanıklı olanlardır. Fişlerin çalışma bittikten sonra saklanması amaçlanıyorsa karton fiş tercih edilmelidir.
- Çalışma fişinin sağ üst köşesine anahtar sözcükler yazılabilir. Bu, fişin içeriğindeki notlara dair kısa bir anımsatmayı sağlayacağı gibi fişlerin belirli konular ya da başlıklar halinde sınıflandırılmasına da yardımcı olur.
- Fişin üzerine yazılan bilgilerde önemli olan noktaların altı çizilerek belirginleştirilebilir.
- Fişte bir kitap ya da makaleden doğrudan alıntı yer alıyorsa, mutlaka kaynak bilgileri tam ve açık olarak verilmelidir. Alıntılar tırnak işareti içinde yazılmalıdır. (Ayrıca bkz. Kaynakça yazımı)
- Fişlerin sadece ön yüzleri kullanılmalıdır.
İlmi etüt ve araştırmalardaki notlar:
1. İktibaslar
2. Hülâsalar
3. Şahsi notlar olmak üzere üç çeşittir.
Her fişin üzerinde cinsi ve alındığı kaynak belirtilmelidir. İlim adamları eserlerinin malzemesini çok kere çeşitli kaynakları tarayıp, gerekli malumatı fişlemek suretiyle meydana getirirler.
Fişleme örneği
Biçim:
ANAHTAR SÖZCÜK YA DA SÖZCÜKLER
Alınan notlar-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kaynak bilgisi
(Konuşmanın hangi tarihte, nerede kim tarafından yapıldığı;
kitabın adı, yazarı, çevirmeni, yayınevi, yayın yılı, yayın yeri, sayfa numarası,
makalenin yazarı, başlığı, yayınlandığı derginin adı, yayın tarihi, sayısı, sayfa numarası)
|
Örnek:
YAŞAR KEMAL, GELENEK, MODERN, KÖY
"Yeryüzünde kitabın olduğu her yerde Yaşar Kemal adına rastladım. Bütün diller, onun güzelliklerini insanoğluna aktarmakta sanki yarışıyorlardı. Gelenekten moderni yaratmak, edebiyat alanında en çok emek isteyen iştir. İşte Yaşar Kemal bunu başardı, bir ülkenin folklorundan, destanından, eşsiz bir modern edebiyat çıkardı.
Köyü yazan ama köy romancısı olmayan Yaşar Kemal, yerel kültürden oluşturulan, modernin bilincini taşıyan, yazmanın kuramını da bilen bir ustadır"
Doğan HIZLAN, "Sıradan Kelimeleri Efsaneleştiren Bir Romancı", Saklı Su, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1996: 122.
|
YAŞAR KEMAL, GELENEK, MODERN, KÖY
Yaşar Kemal'in başarısı: Gelenekten moderni yaratmak.
Köyü yazar ama köy romancısı değil.
Yerel kültürden yola çıkma. Modern bilinci. Yazma kuramını bilme.
Doğan HIZLAN, "Sıradan Kelimeleri Efsaneleştiren Bir Romancı", Saklı Su, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1996: 122.
|
ANLATIM ÇEŞİTLERİ
Duygu ve düşüncelerin belli amaçlar doğrultusunda, yazılı ya da sözlü olarak ifade edilmesine Anlatım (üslûp) denir. Anlatımı gerçekleştirecek kişi, her şeyden önce dil bilgisi ve imlâ kurallarına uymak zorundadır. Ayrıca, yazacağı ya da konuşacağı konunun içeriğine ve amacına uygun olarak bir anlatım türü seçmelidir.
Her yazar ya da konuşmacının kendine özgü bir anlatım tarzı, büyük deneyimler sonunda zamanla oluşur. Herhangi bir konuyu konuşmaya veya yazmaya başlamadan önce (bilgilendirmek, yönlendirmek, inandırmak, yanlışları düzeltmek, anlayışları değiştirmek, duyguları, güzellikleri paylaşmak, heyecanlandırmak, eyleme geçirmek vb. gibi) hedefler ve amaçlar belirlenir. Bu amaçları gerçekleştirmek için sadece birikim yeterli olmaz. Bilginin, birikimin, deneyimin önemli olması kadar bunların muhataba anlatılış biçimi ve üslûbu da önemlidir. Konuya uygun olmayan bir anlatım biçimi, plânlanan hedeflere ulaşmayı güçleştirir. Esasen edebî türlerin ayrı ayrı adlandırılmasında bu üslûp farkının önemli bir payı vardır. Meselâ; düşünce yazıları başlığı altında toplanabilen makale, deneme, fıkra, sohbet gibi türler üslûp farklılıkları sebebiyle ayrı ayrı adlandırılmıştır.
Anlatılmak istenenler için hangi tür seçilirse seçilsin ifade; mutlaka doğru, açık, duru, yalın ve etkili olmalıdır. Ancak bu özellikleri taşıyan bir anlatım, (okuyucu veya dinleyici) nazarında başarılı olur.
Yazılı ya da sözlü anlatımda kullanılan anlatım türleri şunlardır:
-
HİKÂYE ETME / TAHKİYE
(ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM)
Olmuş ya da olması mümkün olayların yazı ya da konuşma ile hikâye edilmesine Hikayeci (öyküleyici) anlatım denir.
Yaşanmış veya yaşanması mümkün olayların anlatıldığı hikâye, roman, tiyatro, hatıra, seyahat, biyografi gibi türlerde en fazla kullanılan anlatım biçimidir. Yaşanan veya tasarlanan olay, hikâye plânındaki sıraya göre birinci veya üçüncü kişinin ağzından yazılı veya sözlü olarak anlatılır. Bu anlatım biçiminde düşünceyle olay iç içe verilir ve her şey hareket hâlinde anlatılır. Hikâye etmede olay, temel unsur olarak kullanılır. Yer, zaman ve kahramanlar diğer unsurlardır.
Bu anlatım türünde işlenen düşünce, olaylar içindedir ve her şey hareket hâlindedir. Yani, olayların akışı, zincirleme olarak gelişir ve hareket ögesi ile birbirine bağlanır.
Bu anlatım biçimi, yukarıdaki edebî türlerde kullanıldığı gibi yemek tarifleri, problem çözümleri, deney anlatımları gibi bilgilendirme veya beceri kazandırmayı amaçlayan anlatımlarda da kullanılabilir. Hikâye etme, dört ana unsur üzerine kurulur:
(1) Olay (hâdise = vak'a)
(a) Giriş (serim)
(b) Gelişme (düğüm)
(c) Sonuç (çözüm)
(2) Kişiler
(3) Yer
(4) Zaman
Öyküleyici anlatım örneği:
Hacı Süleyman yürüye yürüye, dik bir kayalığın dibine vardı. Her yan keklik ötüşü kesilmişti. Ancak, binlerce kekliğin bir taneciği bile ortada yoktu. Hacı Süleyman köpeğine kızdı.: ‘’Senin burnun yok mu be? A it oğlu it!’’ diye çıkışarak köpeğe bir tekme attı. Köpek kuyruğunu ardına kıstı ve beş on adım öteye kaçtı. Hacı Süleyman’ ın gözlerini kan bürümüştü. Bu keklik bolluğunda üç beş çift olsun vurmasın ha? Elinden gelseydi, çifteyi güneşe tutup öldürücülük hırsını doyurmak için ateş edecek ve güneşi kör edecekti. Gözleriyle dört bir yanı arıyordu. İsterse keklik olmasın, canlı bir şey vurup öldürebilseydi, içi oldukça, rahat edecekti.
Halikarnas Balıkçısı – Ege’ den
2. AÇIKLAYICI ANLATIM
Açıklama, herhangi bir şey hakkında okuyucuya (veya dinleyiciye) ayrıntılı bilgi (veya haber) vermek, bir şeyi öğretmek gerektiği zaman kullanılan bir anlatım biçimidir. Okuyucu veya dinleyicinin zihninde beliren kim, ne, nasıl, niçin, ne zaman gibi soruların cevapları açıklama yoluyla verilerek üzerinde durulan konu açıklığa kavuşturulur. Açıklama biçimi atasözleri, öz deyişler, seçme mısralar gibi özlü sözlerin yorumunda daha çok kullanılır. Makale, deneme, sohbet, eleştiri vb. gibi edebî yazılarda da yeri geldikçe açıklama yoluna başvurulabilir. Konunun açıklanmasında tanımlama, karşılaştırma, örnekleme, sınıflandırma gibi yollardan da yararlanmak mümkündür.
Herhangi bir özlü sözü açıklamak gerektiği zaman önce, verilen sözdeki kelimelerin anlamları üzerinde durulur. Özlü sözlerde kelimeler, çoğunlukla gerçek anlamları dışında, (mecaz anlamlarıyla) kullanıldığı için bu anlamın doğru tespit edilmesi ve buna göre sözün doğru anlaşılması çok önemlidir. Konu bu şekilde belirlendikten sonra yukarıda anlatılan kompozisyon yazmada kullanılacak plâna göre düşünceler açıklanır.
Açıklama, öğretme amacıyla oluşturulan makale, deneme, fıkra, sohbet, eleştiri vb. edebî türlerde kullanılmaktadır. Her hangi bir konuyu geliştirmek ve anlaşılır duruma getirmek için açıklama türünü seçmek gerekir.
29 Ekim 1923 (Cumhuriyet'in ilânı) hakkında bir yazı yazmak gerektiğinde, bu anlatım türüne başvurulur. Burada, anlatımın açık ve kesin olması gerekir. Düşünce yazıları, bu anlatım türüyle yazılacağından kelimeler, sözlük anlamlarında kullanılmalı; süslü, sanatlı, mecazlı anlatışa yer verilmemelidir.
Açıklamalı anlatım türünde yazar, ele aldığı konuda okuyucusunu aydınlatmak, ona bilgi vermek amacını taşır.
Açıklayıcı anlatım örneği:
Eğitim, aslında kişinin ‘’yaşama’’ etkin biçimde uyumunu sağlayan bir etkinliktir. Bu dünya Kurulduğundan beri şu ya da bu biçimde süregelmiştir. Ailede ana ve babanın, okulda öğretmenin, toplumda yöneticilerin asıl ödevi, çocuğun günlük yaşama daha iyi uyum sağlayabilmesi için uygun ortamı sağlamaktır. Bu bakımdan eğitim, yaşama başarıyla uyum sağlayacak insan yetiştirme bilim ve sanatı olarak da düşünülebilir.
Eğitim Psikolojisi – Cavit BİNBAŞIOĞLU
3. BETİMLEYİCİ (TASVİR ETME) ANLATIM
Tasvir, Arapça bir kelime olup, herhangi bir varlığın rengini, kokusunu, tadını, görünüşünü, özelliklerini... anlatma ve canlandırma (bir anlamda yazıyla resmetme) demektir. Çevremizde bulunan hemen her şeyi, her olayı tasvir yoluyla anlatmak mümkündür.
Tasvir başlı başına bir edebî tür olmadığı hâlde roman ve hikâye gibi eserlerde olayların, varlıkların, mekânın anlatımında vazgeçilmez bir yoldur. Tasvirin başarısı yazanın iyi gözlem yapmasına, duyulardan olabildiğince yararlanmasına, kendinden bir şeyler katmasına ve plânlı olmasına bağlıdır. Eşyayı veya manzarayı sadece dış görünüşüyle, bir sıraya koymadan uzun uzadıya, gelişigüzel anlatmak okuyucuyu sıkar, bıktırır. Tasvir edilenler karşısında duyulan hislerin anlatıma dahil edilmesi, tasvire canlılık katar, ruh verir. Dış dünyayı beş duyusuyla algılayan yazar, tasvir ederken duyularından yararlanır, benzetmeler yapar, kendi hislerini, öznel değerlendirmelerini de tasvire katar; ama bunda aşırılığa gitmez. Yazıyı dağınıklıktan kurtarmak ve okuyucunun anlatılan yeri veya nesneyi zihninde daha kolay canlandırmasını sağlamak için, konunun özelliğine göre, anlatılanı (yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya, uzaktan yakına, yakından uzağa, soldan sağa, genelden özele, özelden genele, dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya, büyükten küçüğe... gibi) bir sıraya koymak gereklidir.
Tasvir etme anlatım türü, belli bir konuda izlenim kazandırmak istendiği zaman kullanılır. Tasvir etme; varlıkların durumlarını, özelliklerini, kelimelerle resim çizer gibi anlatmadır ve okuyucunun gözleri önünde canlandırmadır. Yazar; ayrıntıların seçiminde çok dikkatli olmalı; varlıkları, birbirinden ayıran özellikleri bilinçli olarak saptamalıdır.
Portre
Bir kimseyi karakteristik özellikleriyle okuyucuya tanıtmak amacıyla yazılan edebî yazılara portre denir. Kişinin sadece dış görünüşünün (boyunun, yüzünün, giyinişinin, hareketlerinin...) anlatıldığı portreye fizikî portre; iç dünyasının, alışkanlıklarının, duygularının, fikirlerinin, zayıf taraflarının ... anlatıldığı portreye ruhî portre (tinsel, moral portre) denir. Çoğu zaman fizikî portre ile ruhî portre iç içe verilir.
Fizikî portre; kişiyi diğer insanlardan ayıran dış özellikleri iyi bir gözlemle belirlendikten sonra, uygun sıfatlar kullanılarak özgün bir şekilde yazılır.
İç dünyanın anlatıldığı ruhî portrede ise; kişinin ahlâkı, alışkanlıkları, düşünceleri ilginç bir üslûpla yazılır. Portreye konu kolan kişiye ait, düşünceleri ve anlayışları daha etkili olarak ortaya koymak için onun sözlerine de yer verilebilir.
Romanda olay kahramanları değişik bölümlerde (yeri geldikçe) gerek dış görünüşleriyle gerekse karakter özellikleriyle okuyucuya tanıtılır. Okuyucunun roman kahramanlarını hayâlinde canlandırması sağlanır. Bu yönüyle portre bölümlerine, romanlarda daha çok rastlanabileceği gibi bağımsız bir edebî tür olarak yazılmış portreler de vardır.
Portre örneği
ATATÜRK
Atatürk her şart içinde kendisini empoze edenlerdendi. Bakışında, jestlerinde, ellerinin hareketinde, kımıldanışlarında ve yüzünün çizgilerinde bütün bir dinamizm vardı. Bu dinamizm etrafını bir çeşit sessiz sarsıntı ile dolduruyordu. Öyle ki birkaç dakikalık bir konuşmadan sonra bu mütevazi ve rahat adamın, bu öğreticinin anında bir uçtan öbür uca geçebileceğini, meselâ en rahat ve kahkahalı bir sohbeti keserek en çetin bir kararı verebileceğini ve daha gücü bu kararı verdikten sonra yine aynı noktaya döneceğini düşünebilirsiniz. En iyisi istim üzerinde bir harp gemisi gibi çevik, harekete hazır bir dinamizm diyelim.
A. H. Tanpınar, Beş Şehir’den
Esas olarak, iki türlü tasvir vardır:
(1) İnsan Tasviri (Portre)
(a) Fizikî Portre : İnsanın dış görünüşünü ortaya koyan tasvirdir.
(b) Ruhî Portre : İnsanın ruh özelliğini ortaya koyan tasvirdir.
(c) Fizikî ve Ruhî Portre: İnsanın hem fizikî, hem de ruhî özelliğini veren tasvirdir.
(2) Eşya (Şeyler) Tasviri: İnsan dışındaki bütün canlı ve cansız varlıkların tasviridir:
Örnekler:
(a) Olay Tasviri
(b) Doğa Tasviri
(c) Hayvan Tasviri
(d) Bitki Tasviri
(e) Kültürel Değerlerin Tasviri
(f) Tarihî ve Mimarî Eserlerin Tasviri
(g) Yerleşim Merkezleri Tasviri (İl, ilçe, mahalle ve sokak) vb.
Tasvir yazıları, daha çok olaya dayalı (tahkiyeli) edebî türlerde bulunur. Örnek: Roman, hikâye, tiyatro eseri, film senaryosu vb.
Her hangi bir şeyi, etkili olarak tasvir edebilmek için özellikle gözlem yapmak gerekir. Tasvirde, tasviri yapılan olaylar, kişiler ve nesneler gerçeğe aykırı olmamalıdır. Ayrıca tasvirde, abartma (mübalağa), mecaz ve benzetme (teşbih) sanatlarına fazla yer verilmemelidir. Bu sanatlara yer verilmesi gerektiğinde gerçeklere uygunluk, ön plânda olmalıdır.
Tasvir örnekleri
"İğdelerin keskin bayıltıcı bir kokusu vardır. Antakya bahçelerindeki baygın kokuları aratmaz insana. Dallar arasında gizlenmiş, görünmeyen dudakların üflediği altın tozları gibi yüzümüze serpilir; gözümüzü, gönlümüzü doldurur.
...
İnsan, bu düş içinde zamanı unutur. İğde dallarından birini koparmış kokluyorsunuz, ama farkında mısınız? Kulağımıza uzaktan tatlı tatlı çıngırak sesleri gelir. Az önce yürüdüğümüz yollardan bir kervan geçer. Katırları, develeri, gül denkleriyle, ağır kumaşlarla, ipek halılarla mı gelir? Bu kervan, Hazar kıyılarından, Keşmir'den, Buhara'dan mı gelir? Bir zaman, kıtalar arası yollardan biri buralardan da bir kol vermiş. Bu çıngırak sesleri, sanki o çağdan gelir. Ama niçin bu kadar gecikmiş? Ta bu geceye kalmışlar?"
Selâhattin BATU, Ankara Geceleri
HOROZ
Sırtında sanki kanla, altınla işlenmiş ağır, parıl parıl bir manto! Başında vahşi ruhunun timsali gibi balta şeklinde kıpkırmızı tacı! Yerde hançer gibi keskin bir gaga! Sonra, ayaklarındaki mahmuz dediğimiz sivri süngüleri! Dikkat ederdim: Tavukların hiçbirini sevmezdi.
Yerde bir şey bulup “gıt gıt” diye çağırması, beni hiddetlendiren bir yalandı. Yiyecek bir şey buldu mu kendi yutardı. Yenmeyecek, yutulmayacak bir taş, bir kum parçası buldu mu hemen tavuğa ikram:
− Gıt, gıt, gıt!...
Ömer Seyfettin
Dostları ilə paylaş: |