Kompozisyon kavraminin tanimi ve çEŞİtleri tanimi


KARGA İLE TİLKİ Bir dala konmuştu karga cenapları



Yüklə 2,75 Mb.
səhifə17/34
tarix27.05.2018
ölçüsü2,75 Mb.
#51867
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   34

KARGA İLE TİLKİ

Bir dala konmuştu karga cenapları;

Ağzında bir parça peynir vardı.

Sayın tilki kokuyu almış olmalı,

Ona nağme yapmaya başladı:

“-Ooo! Karga cenapları,merhaba!

Ne kadar güzelsiniz,ne kadar şirinsiniz!

Gözüm kör olsun yalanım varsa.

Tüyleriniz gibiyse sesiniz,

Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”

Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.

Göstermek için güzel sesini

Açınca ağzını,düşürdü nevalesini.

Tilki kapıp onu dedi ki: “Efendiciğim,

Size güzel bir ders vereceğim:

Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir,

Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.”

Karga şaşkın,mahcup,biraz da geç ama,

Yemin etti gayrı faka basmayacağına.

La Fontaine (çev. Orhan Veli)

TİLKİ İLE KEDİ

Tilki ile kedi sohbet ediyorlarmış.Tilki durmadan ne kadar hilekar ve kurnaz olduğunu anlatıyormuş.Söylediğine göre düşmanları onu alt edemezmiş çünkü onlardan kurtulacak bir sürü oyun ve hile bilirmiş.

Kedi biraz da utanarak;”Ben fazla oyun bilmem ki!” demiş.”Düşmanlarımın elinden kurtulmak için bir tek yol bilirim,o da kaçmaktır.”

Tilki;”Kedi kardeş!” demiş,”Ben her tehlike karşısında başımın çaresine bakabilirim ama senin durumuna üzülüyorum.Korkarım bir gün düşmanların seni çabuk alt edecek.”

Az sonra bir sürü tazının bağrışmalarını duymuşlar.Bir avcı topluluğuna ait olan bu köpekler,bütün hızlarıyla kendilerine doğru koşuyormuş.Kedi hemen,yanındaki bir ağacın dallarına sıçrayarak en üstteki bir yaprak kümesinin içine saklanmış.

Tilki ise;”Acaba şu hileyi mi yapsam,yoksa bu hileyi mi?” diye düşünmeye başlamış.Çünkü o kadar çok hile biliyormuş ki,hangisini uygulamasının daha doğru olacağına karar veremiyormuş.Tam birisini uygulayacakmış ki,tazılar etrafını çevirip tilkinin işini bitirivermişler.

Bütün olanları yukarıdan seyreden kedi,çok hile bilmediğine şükretmiş.




10.MÜLAKAT (GÖRÜŞME)
Herhangi bir sosyal konu ya da sorun üzerinde, uzman kişi ya da kişilerle yapılmış konuşmaları yansıtan yazı türüne mülakat (görüşme) denir. Toplumun tamamını ya da bir kısmını ilgilendiren her alanda "görüşme" yapılabilir. Bu tür yazılar, genellikle gazete ve dergilerde yayımlanmak için hazırlanmaktadır.
Görüşme yaparken ve yazarken dikkat edilecek özellikler şunlardır:

(a) Görüşmenin konusu ilgi çekici ve toplumsal açıdan önemli olmalıdır.

(b) Hangi alanda ya da konuda görüşme yapılacaksa, o alanın ya da konunun uzmanları seçilmelidir. Görüşme için, mümkün olduğunca birinci kaynak kişi ya da kişiler tercih edilmelidir.

(c) Görüşmeye katılacak kişi ya da kişilerle ön görüşme yapılmalıdır. Bu ön görüşmede (telefon ya da mektupla da olabilir.), görüşmenin amacı ve özellikleri belirtilmelidir. Özellikle, görüşmeye katılacak kişiye ne zaman, nerede görüşme yapılacağı hakkında bilgi verilmelidir.

(ç) Görüşmeyi düzenleyen kişi, görüşme başında nazik bir ifadeyle konuya giriş yapmalıdır. Örnek: "Sizi / sizleri, buraya kadar yorduğum, kıymetli zamanlarınızı aldığım için özür diliyorum. Şimdiden vereceğiniz bilgiler için size / sizlere çok teşekkür ederim." gibi.

(d) Görüşmeyi düzenleyen kişi, görüşmenin sonunda da yine nazik ve kibar bir ifade kullanmalıdır. Örnek: "Verdiğiniz önemli bilgiler için size / sizlere çok teşekkür ederim." gibi.

(e) Görüşmeyi düzenleyen kişi, soracağı soruları önceden plânlamalıdır. Konunun ya da olayın bütün boyutlarını yansıtacak şekilde sorularını özenle seçmelidir.

(f) Görüşmeye katılan kişi ya da kişilerin duygu ve düşünceleri olduğu gibi yazıya geçirilmelidir. Bu nedenle, görüşme teyp ya da video kasetine alınmalı; daha sonra kasetteki ifadeler yazıya çevrilmelidir.


Mülâkat örneği:
CEMiL MERiÇ iLE MÜLAKAT
— Bediüzzaman Said Nursî ve eserleri olan Risale-i Nur hakkındaki görüş ve fikirlerinizi öğrenebilir miyim?

— On yıl evvel Bediüzzaman'ı ve eserlerini tanıyamamanın bedbahtlığı içindeydim.

ilk defa, rahmetli Sedat Yenigün bana risaleleri okumuştu. Gençlik Rehberi’ni getirmişti.

Bir Türk aydınının bu büyük ve ulvî hazineden haberdar olmaması düşünülemez. Bediüzzaman'a ve eserlerine olan alâkasızlığımız, tam bir yüz karasıdır.

Said Nursî, dağ başında vaaz eden bir mürşid. Hor görülenler, herşeyini kaybedenler, mukaddesleri çiğnenenler akın akın ona koştu. Nassların yalçın duvarları arkasından geliyordu bu ses; tarihin içinden geliyordu. Kabuğuna çekilmiş yüzbinlerce insanı uyandırdı. Bu hayalî insanlar, o konuştukça gerçekleşti.

Yakın tarihimiz tek mücahid tanımıştır: Said Nursî. Altmış yıl her kahra, her cefaya göğüs gererek mücadele eden biricik dâvâ adamı. Söndürülmek istenen mukaddes ateş, onun güçlü nefesiyle meşaleleşir. Anadolu insanının gönlünde bir remiz olur. Said Nursî: Deccallere meydan okuyan imanın remzi. Karanlıkta bırakılan nesiller, Nur Risalelerini inceleyerek şuurlanırlar. Said Nursî’nin kuvveti yalnız hafızasından, yalnız bilgisinden, yalnız büyük cedel kabiliyetinden gelmiyor. Cesarete susayan insanımız, an’anevî irfanının bu pervasız temsilcisinde, asırlardır aradığı ihlâsı, feragati, bir dâvâ uğruna nefsini feda etmek celâdetini de buldu.

Said Nursî’nin kitapları tahkikî imanın bir kalesi; kendi gönlümüzden, kendi toprağımızdan fışkıran saf bir kaynak.

Said Nursî islâm irfanının cihanşümûl hakikatlarını Risaleleri’nde toplamış. Üstad, şimşek pırıltıları ile aydınlanan karanlık bölgelerde büyük bir güvenle dolaşıyor. Üslûp kesif ve izahlar inandırıcı. Asırları kucaklayan bir tefekkürün, çağdaş idrake seslenişi, yaralanan bir idrake, yabancılaşmış bir idrake. irfanımızın madde-i asliyesi olan bu fikirleri ne kadar anlayabiliyoruz? Heyhat; ne meselenin kendisine âşinayız, ne mefhumlara. Fakat Said Nursî çok aydınlık, çok daha inandırıcı.

Said Nursî bir kavga adamı. Yalçın bir irade, tâviz vermeyen bir mizaç, tefekkür ve iman kalesi.

— Ülkemiz aydınlarının başlangıcından beri Risale-i Nur’a olan tavrını “korkak, pısırık ve samimiyetsiz” olarak değerlendirmenizin sebebini izah eder misiniz?

— Aydınların pisliği ve rezilliğidir. Bunlar sahte aydınlardır. Pısırık insanlardır. Hayatlarında hiçbir şeye inanmamışlardır. Sahtekârdırlar. inançsızdırlar. Herşeyin negatifi vardır onlarda. Tam bir yokluk içindedirler. Yakın tarihimizde insana kıran geldi. Bu bünyenin, Bediüzzaman gibi bir tefekkür ve iman âbidesine tahammülü yok.

— Bediüzzaman Said Nursî’yi “hayatı ile düşünceleri arasında hiçbir tenâkuz olmayan gerçek bir fikir adamı” olarak ifade ediyorsunuz. Bu düşüncenizi de misallerle açıklar mısınız?

— Nasıl başlamışsa, öyle bitirmiştir hayatını. Seksen yedi senelik ömründe, eserlerine nasıl başlamışsa, öyle de bitirmiştir. Hiçbir dünya büyüğüne dalkavukluk yapmamıştır. Bu, bizim memlekette çok büyük bir fazilettir. Cemiyette hemen hemen herkes, anadan doğma bir dalkavuk olmuş. Bugün türkülerimiz bile pis güfteli olmuş...

Üstadın eserleri, birer ihsan-ı ilâhîdir. Allah’ın ihsanıdır. Bunda ne şüphe var? Bediüzzaman, bu zamanda dinin yenileyicisidir, bir müceddittir. Maalesef, tanınmadan gidiyor. Bugün de, dışarısı tanıyor, biz kendimiz tanımıyoruz. Üstad kâmil bir insandır, elbette kemâlat gösterecektir.

— Sizce Bediüzzaman nasıl bir mütefekkirdir?

— Üstad Bediüzzaman Said Nursî gerçek bir mütefekkerdir. O bir mütefekkirdir; “nasıl”a lüzum yoktur, tasnife lüzûm yoktur. Bediüzzaman gibi mütefekkirler her asırda bir gelir. Onun tefekkürüne, bütün eserleri ve yaşadığı hayat seyri en beliğ bir delildir. Üstad şefkatle bağrına basıyor insanı. içine girdikten sonra, Risale-i Nur hakikatlarını yaşamak kolaylaşıyor.

— Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur tefekkür ve düşünce dünyanızda nasıl bir ufuk açtı?

— Bediüzzaman ve eserleri, bütün cumhuriyet nesilleri gibi, bizim de hakikata kapalı gözlerimizi açtı ve uyandırdı. Hakikatın çok cepheli olduğunu bir kere daha anlamış oldum. Bu hakikatı ancak Bediüzzaman gibi müstesna zâtlar söyleyebilir. Biz ancak hakikatı sevebiliriz. Tasvip ve takdir edebilirsek, ne mutlu bize!

— Bediüzzaman Said Nursî’nin en çok takdir ettiğiniz hususiyeti nedir?

— Evvelâ, celâdetidir. Sonra, aynı fikirler üzerinde ısrar edişi. Dönmeden yürüyüşü. Samimiyeti. Bence en mühim vasıfları bunlardır.

— Bediüzzaman’ın hayatı boyunca uğradığı zulmün ve haksızlığın sebebi ne olabilir?

—Sebebi gayet basittir: Değersiz insanların, gerçek değerlere karşı duyduğu kin. Nur’a karşı yapılan zulümler namussuzluktur. Bunun başka ne sebebi olabilir?

Ziya Paşa ne güzel söyler: “Rencîde olur dîde-i huffaş ziyadan” Yarasalar, elbette nurdan, ziyadan ve ışıktan rahatsız olup kaçacaklardır.

— Bediüzzaman, Nur Risaleleri ve Nur talebeleri bin beş yüz defa mahkemeye verilip beraat etmiştir. Bu noktanın kritiğini, izahını yapar mısınız?

— Tarihte bu meselenin bir örneğine daha hiçbir şekilde rastlanmaz. Bu, hikmet-i ilâhiyedir, takdir-i ilâhîdir. Yarasaların gözü ışıktan daima incinir. Yarasa gözü aydınlıktan hoşlanmaz. Karanlığı arar. Bizdeki inkılâpçı yobazlar da, karanlıktan hoşlanırlar. Hiçbir aydınlığa tahammülleri yoktur. Bu vak’a da eşyanın mahiyeti icabıdır. Bu ışıkla karanlığın, imanla inkârın arasındaki ebedî kavganın yeni bir tecellîsidir.

— Bediüzzaman ve Nur Talebelerinin islâmî iman hizmetlerindeki fedakârlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

— Son elli yıl içinde çeşitli felâket ve musibetlerle uyuşan geniş halk tabakalarına Hak’kın ve islâmî şuurun sesini haykıran tek mücahid Bediüzzaman Said Nursî’dir. Ülkemizin yüzüstü bırakılan insanları, onun Nur Risalelerini okuyarak islâmiyetin ne kadar aydınlık, ne kadar muhteşem ve ne derece şerefli bir inanç manzumesi olduğunu idrak ettiler. Zilletleri izzete tahavvül etti. Mukaddes iman ateşini söndürmemek için bütün çile ve işkencelere katlandı. Sonunda dünyadan ebediyete muzaffer olarak intikal etti. Bediüzzaman, ışığı vatan sathına en çok yayılan gür bir meş’aledir. islâm’ın bayrağını zinde bir imanla gelcek nesillere devretmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen Nur Talebeleri hem sayı, hem ihlâs bakımından önde olmak vasfını muhafaza etmektedir.

— Risale-i Nur Külliyatının dilini ve üslûbunu nasıl buluyorsunuz?

— Her eser kendi diliyle doğar. Risale-i Nur’un dili Kur’ân’î ve islâmî bir lisandır. Evveliyetle Kur’ân’î ve islâmî kelimeler tercüme edilemez. Risale-i Nur imanın dilidir. iman tercüme edilemez. iman, hendese değil ki tercüme edilsin. Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerini, ancak, Said Nursî kabiliyetinde ve islâmî kelime hazinesini onun kadar iyi bilen birisi nihayet tevil ve tefsire kalkışabilir. Bunu da ne kadar yapabileceği, yaptıktan sonra belli olur. Risale-i Nur’ları tercüme etmek mümkün değildir. Risale-i Nur’ları anlamaya çalışmak, ancak bize nasip olabilecek en büyük mükâfattır. Risale-i Nur’un kelimeleri üzerinde oynamak kimsenin hakkı değildir, haddi de değildir.
11.HABER

Haber, bilinen bir zamana ait olayı en kısa sürede muhatabına ileten, geniş bir kitleyi ilgilendiren ve değeri ilgilendirdiği kişi sayısıyla ölçülen yazıdır. Bütün basın dünyasının bildiği Lord Northcliffe’in “Bir köpek, bir adamı ısırırsa bu bir haber değildir; fakat bir adam bir köpeği ısırırsa bu bir haberdir.” sözü haberin ne demek olduğunu veciz bir şekilde ifade eden cümle olarak sıkça kullanılır.


Gazetelerin çıkış sebebi haber verme olduğu için haber, gazetenin ruhu ve temel unsurudur. Dolayısıyla habersiz, gazete olmaz. Fakat radyo, televizyon ve internetin yaygınlaşması gazetecilerin haberi bir an önce verme işini zora sokmuştur. Çünkü gazetedeki en yeni haber bir gün öncesine aittir. Bu yüzden günümüzde gazeteler, bol fotoğraflı, ayrıntılı ve yorumlu haber vermeye yönelmişlerdir.
Haber; gazetede, televizyonda, radyoda veya internette nerede yayınlanırsa yayınlansın sağlam kaynaklardan alınmalı, doğru olmalı, çoğunluğu ilgilendirmeli, özgün olmalı, kişilerin özel hayatına, hürriyetine zarar vermemelidir. Tam bir haberde (gazetecilikte 5 N 1 K ilkesi olarak da bilinen) şu beş sorunun cevabı olmalıdır:  Ne? Nerede? Ne zaman? Nasıl? Niçin? Kim?

Haberde giriş ve gövde olmak üzere iki bölüm bulunur. Giriş bölümünde birkaç cümle ile olayın kısa bir özeti verilir, haberin ayrıntıları gövde bölümünde yer alır. Okuyucu, seyirci veya dinleyici ilgisini çeken haberlere yöneleceği için haber başlıkları ve bu başlıkların haber metniyle uyumu son derece önemlidir.


Bağlı olduğu basın yayın organları için haber toplayan ve bunları yazan kişilere muhabir denir. İyi bir muhabir, “çabuk ve sessiz hareket eder; kesin sualler sorar; olayları, hareketleri, tepkileri az çok önceden sezinler; günün haberlerini bilir, gazete ve dergileri dikkatle okur, belli başlı yayınları izler; iyi eğitim görmüştür; geniş bilgilidir. Ukalâ değil, uyanıktır; terbiyesiz değil, ısrar eder; sır yoldaşı değil, inandırma yeteneği vardır; falcı değil, ileriyi görür; çekingen değil, dikkatlidir; miskin değil, terbiyelidir; münakaşacı değil, azimlidir.”
Haber örneği:

İNSAN, AĞACIN KURDU
ANKARA (ANKA) - Bir insanını ağaçtan yapılan ürünleri kullanarak yılda yedi ağaç harcadığı, bu rakam bütün insanlara oranlandığında yılda on beş milyardan fazla ağacın harcandığı belirlendi.

Dünya İş Grubu tarafından çocuklara doğayı korumanın önemlerinin anlatıldığı kitapçıkta, ağaçların insanlar tarafından dikkatsiz kullanılarak hızla tüketilmesi sayılarla belirlendi.Kitapçıkta verilen sayısal verilere göre, bir insan başta kağıt olmak üzere ağaçtan yapılan ürünleri kullanarak yedi ağaç harcıyor.Bu da yılda tüm insanlar için on beş milyardan fazla ağacın harcanması anlamına geliyor.İnsanlar ağaçtan yapılan ürünler içinde en çok kağıdı kullanırken bunda Avrupalılar başı çekiyor.Avrupa’da kişi başına yıllık kağıt tüketim miktarı ise üç yüz kiloyu buluyor.Bir Avrupalının yıl içinde kullandığı tük kağıtlar üst üste yığıldığında iki katlı bir evin yüksekliğini aşıyor.Amerika’da ise herkesin günlük gazetelerini yeniden değerlendirmesi halinde beş yüz bin ağacın kurtulacağı belirtiliyor.

(Anka Haber Ajansı, 21 Ağustos 1992)

12. MASAL
Tanım

Kahramanlarından bazıları hayvanlar ve tabiat üstü varlıklar olan, olayları masal ülkesinde cereyan eden, hayal mahsulü olduğu halde dinleyenleri inandırabilen sözlü anlatım türüne masal denir.


Masal kelimesinin ortaya çıkışı yenidir, bir asırlık bir geçmişi vardır.Bu kelimeden evvel daha başka kelimeler aynı kavramı ifade ediyordu: Kıssa, dâstân, hikaye… gibi. Halk arasında masal diye adlandırılan türe mesel, metel, kara hikâye adları da verilmektedir.

Masallar halk edebiyatımızın en önemli türlerinden biridir. Olağanüstü olayları konu alan; Kaf Dağı, Bağdat gibi masal ülkeleri ve şehirlerinde geçen; tekerlemeleriyle dinleyenleri olağanüstülüklere hazırlayan masallar, halkın önemli bir eğlence aracıydı.



Masalın özellikleri:

1. Masalların bazılarında çok az olmakla beraber manzum unsurlara da rastlanır.Bunun dışında masallar nesir şeklindedir.

2.Masallarda çeşitli temler ortaya konulmaktadır: İyilik, doğruluk, bilgi ve iffetlilik…Bazı masallarda ise tamahkâr, nâmerd, ahlâksız tipler yer almaktadır.Masalın sonunda iyilerin, doğruların selamete ulaştıkları, kötülerin ise yaptıkları kötülüklerin cezasını çektikleri görülür.

3.Masallarda mutlaka olağanüstülükler yer alır.

4.Masalların başında ve sonunda tekerlemeler yer alır.

5.Masal kahramanları insanlar, hayvanlar ve gerçek üstü varlıklar olarak üç gruba ayrılır.Masal kahramanları hayalîdir.

6. Masalların zamanı ve zemini belirsizdir.

7. Masaldaki olayların gerçekte cereyan ettiğini kabul etmek mecburiyeti yoktur.

8.Masallar hacimce kısadırlar.

9.Masallar hayal mahsulü ürünlerdir.

10. Masalların benzerlerine başka milletlerde rastlanılır.

11.Masallarımızda duru, pırıl pırıl bir Türkçe büngülder. Masallardaki deyimlerin, söz öbeklerinin, benzetmelerin, atasözlerinin çokluğu ve bunların ustaca kullanılışı Türk dilinin gücünü yansıtır.

12.Masalların çoğunda geleneklerimizi, düğünlerimizi, törelerimizi, yaşayış tarzımızı buluruz.

13.Aynı motifleri taşıyan bir masal dünyanın her tarafında anlatılmaktadır.

14.Masallar büsbütün gerçek dışı ülkelerde cereyan eder.Masal çevreleri hiçbir coğrafî mekana bağlanamaz.”Kaf Dağı, Çin-Maçin, Yedi Kat Yerin Altı gibi hayalde tasarlanan yerler, masal kişilerinin sırf gerçek dışı çevrelerde yaşatılmış timsaller olduğunu gösterir.Bezen İstanbul, İsfahan gibi gerçek şehirlerin masallarda geçtiği olsa da bunlar sadece birer isimden ibarettir.

MASALLARIN DİĞER NEVİLERLE İLİŞKİSİ

MASALIN HALK HİKAYESİ İLE İLİŞKİSİ
Masal ile halk hikayesi arasındaki benzerlikler şunlardır:
1.Kahramanları benzerdir.Genellikle tektir, güzellik ve yetişme tarzıyla da benzerlik gösterir.Halk hikayesinde Köroğlu, masal da isi Keloğlan…gibi.

2.Çevre aynıdır.Hikaye ve masal kahramanlarının yaşadığı memleketlerdir:Mısır, Yemen, İstanbul…

3.Tabiat üstü varlıklar yönünden de iki tür arasında benzerlikler vardır:Uçan atlar, sihirli elma…

4.Hayvan kahramanlar masallarda olduğu gibi halk hikayelerinde de rastlanır.Kerem’in ceylanlarla konuşması gibi.


Masal ile halk hikayesi arasındaki farklılıklar şunlardır:
1.Halk hikayelerinde konunun ağırlığını aşk teşkil eder; aşk, olayların merkezidir.

2.Masallar kısa hacimli olmalarına karşılık halk hikayeleri daha uzundur.

3.Pek az masalda manzum kısım bulunmasına karşılık hemen hemen bütün halk hikayelerinde manzum kısımlar vardır.

4.Yaşayan insanların hayatları halk hikayelerinde konu olarak ele alındıkları halde böyle bir durumla masallarda karşılaşmayız.


MASALLARIN DESTANLA İLİŞKİSİ
Masal ile destan arasında şu benzerlikler vardır:
1.Masal kahramanı olarak bilinen perilerin yaşayışına benzer bir hayat süren destan kahramanları vardır.Oğuz Kağan Destanı’nda bu tip kahramanlıklar görülür.
Masal ile destan arasında şu farklılıklar vardır:
1.Masal konularının çeşitli olmasına karşılık destan konularında kahramanlığa fazla yer verilir.

2.Masal kahramanlarının hayalî olmalarına karşılık destan kahramanlarını biz tarih sayfalarında bulabiliriz.Oğuz Kağan gibi.

3.Destanlar manzum olurlar, masallarda manzum kısımlar yok denecek kadar azdır.

4.Destanlar, masallara göre daha hacimli olurlar.

5. Masalların benzerlerine başka milletlerde rastlanıldığı halde destanlarda durum farklıdır.Destanlar millîdir.


MASALLARIN EFSANE İLGİSİ
Masal ile efsane arasındaki benzerlikler şunlardır:
1.Masal ve efsanede olağan üstü olaylara yer verilir.

2.Her iki türün bazı kahramanları ellerinde olağan üstü güçler olan kimselerdir.

3.Gerek masal, gerek efsane hayal mahsulü ürünlerdir.
Masal ile efsane arasındaki farklılıklar şunlardır:
1.Masaldaki olayların gerçekte cereyan ettiğini kabul etmek mecburiyeti olmadığı halde efsanedeki olayın gerçekte cereyan ettiği kabul edilir.

2.Efsaneler zamana ve zemine bağlanır, halbuki masalların zamanı ve zemini belirsizdir.



MASALLARIN EFSANE İLGİSİ
Masal ile efsane arasındaki benzerlikler şunlardır:
1.Masal ve efsanede olağan üstü olaylara yer verilir.

2.Her iki türün bazı kahramanları ellerinde olağan üstü güçler olan kimselerdir.

3.Gerek masal, gerek efsane hayal mahsulü ürünlerdir.
Masal ile efsane arasındaki farklılıklar şunlardır:
1.Masaldaki olayların gerçekte cereyan ettiğini kabul etmek mecburiyeti olmadığı halde efsanedeki olayın gerçekte cereyan ettiği kabul edilir.

2.Efsaneler zamana ve zemine bağlanır, halbuki masalların zamanı ve zemini belirsizdir.



MASALLARIN ÖNEMİ

Masallar insan kültürü açısından büyük önem taşır.Pek çok masalın iyi sonuçlarla bitmesi, iyilerin zafere ulaşıp kötülerin, bazen muzaffer gibi görünmelerine rağmen daima yenilip cezaya çarptırılırlar.

Masalların mutlaka öğüt veren bir kısmı bulunur.

Masalların öğüt veren kısımları daha ziyade iyi ahlâka, doğruluğa yöneltmek gayesini güder.Ahlâkî değerler daima ön plândadır ve dikkatle korunur.



a)Çocuklar için masal;

Masalın çocuk eğitiminde önemli rolü olduğunda çocuk terbiyecileri ittifak halindedirler.Çocuklar iç içe girmiş uzun masalları sevmezler.Onlar için kısa ve kahramanları daha ziyade hayvan olan masalları tercih etmeliyiz.Çocuklar ilk kahramanlık derslerini, fedakarlığı masallardan öğrenirler.Masalda uçan atın peşine takılan hayretimiz, gerçek dünyada yürüyen atı daha iyi kavrayan bir dikkat olur.masalda suya basa basa yürüyen derviş bizi gerçek dünyada Arşimend’e ulaştıran bir sürprizdir.Büyüklerimize itaatsizlik, yaramazlık, yalancılık…vs. hakkındaki vaiz ve nasihatlerini anlamayan yavru, yalan söylediği için taş kesilen çocukla, yasak çeşmenin suyunu içip kurt olan yaramazın hikayesini can kulağıyla dinler.Yine masalların kahramanları vatan ve millet severliğin, civanmertliğin ve fedakarlığın birer güzel örnekleridir çocuklar için.



b)Zevk için masal;

Masallar insanoğlu için bir eğlence vasıtası olmuştur.Büyükler masalı zevk almak, hoşça vakit geçirmek için dinlemektedirler.



MASAL ANLATMA GELENEĞİ

Masalların ne zaman anlatılmaya başlandığı hakkında belli bir tarih verilemez.İnsanlık tarihi ile birlikte masalların da anlatılmaya başlandığı kabul edilmektedir. Masallarda olağanüstü nitelikleri olan kahramanların başından geçen olağanüstü olaylardan bahsedilir.Masalları anlatanlar bu işleri en iyi bilenlerdir. En iyi bildikleri şey için de gurur duyarlar. Bizim toplumumuzda masalı en iyi bilip anlatanlar kadınlardır.Kadınların içinde yaşlı kadınlar başkalarından daha iyi bilir ve anlatırlar.Bilhassa Doğu Anadolu’da yaşlı kadınlar torunlarını, mahallenin diğer kadın ve çocuklarını etrafına toplayarak uzun kış gecelerine anlattıkları masallarla renk katarlar.Masalları anlatanlar ister erkek olsun, ister kadın olsun, yaşlıların anlattığı masallarda daha zengin motif grupları görülür. Masalları anlatan yaşlılara bu masalları nasıl ve nereden, kimden öğrendikleri sorulunca, kendilerinden evvel bu masalları anlatan ustaların bulunduğunu, onlardan öğrendiklerini söylerler.Bu ustalarla konuşabilme imkanı olsaydı, onlardan da aynı cevap alınırdı.

Masal anlatma geleneği tarihten daha eskidir.Bu yüzden masalları belli bir bölgeye ve belli bir yere mal etmek doğru değildir.Bir masal, anlatıldığı bölgenin ve o bölge insanının karakterini taşır.

Her masal anlatıcısı masal metnini yeniden yaratır, yorumlar ve anlatır.Masalcının kendi coğrafyası, öğrenimi, yetiştiği çevre de masal anlatmasına etki edin unsurlardır.


MASALLARIN MENŞEİ
Masalların ne zaman, nerede, ortaya çıktıkları ve bütün dünyaya nasıl yayıldıkları yıllardır bilim alemini meşgul etmektedir.Bu hususla ilgili çeşitli görüşler ortaya atılmış; fakat yine de bilim adamlarını bu gürüşler tatmin etmemiştir.Eskimolar arasında anlatılan bir masal aynı motiflerle Yeni Zellenda’da anlatılmaktadır.Afrika7da küçük bir kabile arasında anlatılan bir masalı Cermen kültürlerinde de bulabilmekteyiz.Bu motifler nasıl taşınmıştır?Netice yoktur.

MASAL ÇEŞİTLERİ
Halk masalları 4 temel grupta toplanır. Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar.

1.Hayvan masaları: Genellikle kısa masallardır. Lafontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Şeyhi'nin Har-name adlı eseri de Divan edebiyatındaki hayvan masalları türüne görmek gösterilebilir.

2.Olağanüstü masallarda: Olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prenses ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir.
3.Güldürücü masallar: Okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.

Yüklə 2,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin