Kuran-i kerim ve hz. Muhammed (S. A. V)


HZ. MUHAMMED (S.A.V)’İN PEYGAMBER OLUŞU



Yüklə 399,36 Kb.
səhifə15/38
tarix09.01.2022
ölçüsü399,36 Kb.
#95631
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   38
HZ. MUHAMMED (S.A.V)’İN PEYGAMBER OLUŞU

Hz. Muhammed (s.a.v)’e 40 yaşlarında iken nebi’lik geldi. 43 yaşlarında ise Resul oldu.

Hz. Muhammed (s.a.v) Mekke’den bir saat uzakta bulunan Hira (Nur) dağına gider ve orda hep Allah’a ibadet ederdi. Peygamberimizin büyük dedesi olan Hz. İbrahim (a.s)’da peygamber olmadan evvel bu şekilde ibadet ederdi. Peygamberimiz Nebi’liğe sadık rüya ile başladı. Rüyada gördüğü şeyler, aynen sabah aydınlığı gibi çıkardı. Bir gün yine Hira dağında ibadet ederken kendisine bir melek göründü ve dedi ki;

“Yaratan Rabbi’nin adıyla oku,

O insanı bir kan pıhtısından yarattı.

Oku Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.

Kalemle yazmayı öğreten O’dur.

İnsana bilmediğini O öğretti” (Alak sûresi:1-5)

Hz. Muhammed (s.a.v)bunları güzelce dinledikten sonra, meleğin ona bu söyledikleri şeyler, olduğu gibi kalbinde nakşolundu. Sonra melek gitti. Büyük bir korku ve endişe içinde, Hz. Muhammed (s.a.v) evine döndü. Hz. Hatice’ye “beni örtün” dedi. Uyandıktan sonra, gördüklerini Hz. Hatice (r.ah)’ye anlattı. Hz. Hatice’de O’nu gayet güzel bir şekilde teselli ederek “Allah’a kasem ederim ki Allah ü Teala hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen, akrabana bakarsın. İşini görmekten aciz olanların ağırlığını yüklenirsin. Fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandı-rırsın. Misafiri ağırlarsın. Hak yolunda zuhur eden hadiselerde yardım edersin” Bundan sonra Hz. Hatice Hz. Muhammed (s.a.v)’i alıp, amcası oğlu olan Varaka b. Nevfel’e götürdü. Varaka, Tevrat ve İncil’i okuyordu. Hatice ona Hz. Muhammed (s.a.v)’in gördüğünü anlattı. Bunun üzerine Varaka dedi ki;

“Bu gördüğün Allah ü Teala’nın Hz. Musa’ya gönderdiği Namus-u Ekber’dir. (Cebrail’dir). Ah keşke senin davet günlerinde genç olsaydım! Kavmin seni çıkaracakları zaman, keşke hayatta olsam!” Varaka, bu sözleri İncil ve Tevrat’a dayanarak söylüyordu.

Hz. Muhammed (s.a.v) bütün insanlara ve cinlere bir peygamber olarak gönderildi. Evvela kadınlardan ilk Müslüman olan Hz. Hatice oldu. Peygamberimizin sıdk ve sadakatine inanır, O’nda olağanüstü haller görürdü. Sonra erkeklerden Hz. Ebubekir Sıddık ile çocuklardan Hz. Ali Müslüman olmak şerefine nail oldular. Kölelerden ilk Müslüman olan Zeyd’dir.

Mekke’de Hz. Ebubekir’in (r.a) şeref ve mevkii çok yüksekti. Çok zengin bir tacirdi. Hz. Muhammed (s.a.v) peygamber olmadan evvel de, hep onun dükkan’ında otururdu. Hz. Ebubekir’in İslamiyet’i kabulü ile, Hz. Muhammed (s.a.v)’e çok büyük bir destek oldu. Onun çabası ile birçok kimse İslamiyet’i kabul etti. Hz. Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvam, gibi Müslümanlar hep onun himmet ve delaletiyle İslam’a girdiler.

Kureyş’liler ilk Müslüman olanlara, büyük düşmanlık besledikleri için ibadetlerini gizli yaparlardı.

Hz. Muhammed (s.a.v) üç sene davetini hep gizli yaptı. Daha sonra Allah ü Teala tarafından aleni tebliğat emir olundu. Vakta ki;

“En yakın akrabanı Allah (c. c) azabıyla korkut” ( Sûresi: âyet) ayeti geldi. O zaman Hz. Muhammed (s.a.v) amcaları olan Ebu Talib, Abbas, Hamza ve Ebu Leheb’i evine davet etti. İlahi emri onlara açıkça tebliğ etti. O sıralarda İslam düşmanı olan Ebu Leheb, ortaya atılarak Hz. Muhammed (s.a.v)’in sözünü kesmek suretiyle cemaati dağıttı. Daha sonra Hz. Muhammed (s.a.v) davetini büyük çapta genişletti. Bir gün Safa tepesine çıkarak, bütün Mekke halkını İslam’a davet etti. Yine amcası Ebu Leheb ortaya çıkarak, Hz. Muhammed (s.a.v)’in hatırını kıracak şekilde kötü sözler söyledi.

İlk Müslümanlar, Kureyş’liler tarafından tarihte emsali görülmemiş büyük işkencelere maruz kalmışlardı. Bilhassa kimsesiz olanları dövmek ve kızgın kumlar üstünde yatırmak suretiyle onlara çok kötü muamele yaparlardı. Bu gerçekten çok büyük bir zulüm ve vahşetti. Mekke’ye gelmiş garip ve kimsesiz zayıf olan bu şahıslara, böyle sebepsiz yere işkence yapmak ibret vericidir. O devirde mevkii sahibi ve zengin kimselerden Müslüman olanlarda vardı. Onlara kimse dokunamıyordu. Hz. Ebubekir, Ömer ve Hamza’nın aile ve kabileleri onları koruyordu. İlk Müslümanların maruz kaldıkları bu işkencelerin sebebi ise, şüphesiz puta tapmayıp Allah (c.c) bir’dir dedikleri içindi. Her zaman mevkii sahibi ve zengin olan Müslümanlar işkenceye maruz kalan kimsesiz ilk Müslümanları bütün güçleriyle koruyorlardı. Bilhassa köle olanları satın alarak azat ediyorlardı. Müslümanlardan Bilal-i Habeşi, Nehdiyye, Ümmü Abis, Lübeyne ve Zinnire’yi satın almak suretiyle bunları azat etmişlerdi.

Mekke müşrikleri, ilk Müslümanlara yaptıkları eza ve cefalar artık çekilmez hale geldi. Hz. Muhammed (s.a.v) emin bir yer olan Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etti. O zaman ki Habeş hükümdarı Necaşi adaletiyle meşhurdu. Böylelikle ilk hicret Habeşistan’a yapıldı. Kafilede ashabın büyüklerinden Osman b. Affan ile zevcesi Hz. Muhammed (s.a.v)’in kızı Rukiyye, Zübeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Maz’um ve Abdullah b. Mesud vardı. Bunlar Mekke’den ayrı ayrı çıkmışlar ve sahilde kiraladıkları bir gemi ile Habeşistan’a geçmişlerdi. Habeş hükümdarı Necaşi gelen bu Müslümanları memleketinde güzelce yerleştirdi. Ve onlara büyük bir saygı gösterdi.

Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamber oluşunun altıncı yılı idi. Bir gün Safa tepesinde otururken, Ebu Cehil oradan geçerek peygamberimize hakaret etti. Hayvanlardan daha aşağı olan bu adi kişiye cevap vermek lüzumunu dahi hissetmedi. O civarda bulunan Abdullah b. Cüda’nın cariyesi, Ebu Cehil’in bu kötü hareketini görmüştü. Cariye yolda rastladığı Hamza’ya, Ebu Cehil’in yapmış olduğu hakareti ona anlattı. O zaman Hamza Müslüman olmamıştı. Fakat yeğenine böyle hakaret edildiğini işitince, Kureyş’lilerin toplu bulunduğu yere gitti. ”Benim yeğenime hakaret edip, onun gönlünü inciten sen misin?”dedi ve yayını Ebu Cehil’in başını vurarak yardı. Hz. Muhammed (s.a.v)’e giderek, Ebu Cehil ile arasında geçen bu olayı anlattı. Ve ona teselli vermek istedi. O zaman Hz. Muhammed (s.a.v) Hamza’ya iman etmesini ve ancak bu şekilde teselli olacağını söyledi. Bunun üzerine Hamza kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Hz. Hamza (r.a) Kureyş’liler içinde değerli saygılı hiçbir şeyden çekinmez cesur ve yiğit bir kimse idi.

Bunun üzerine Kureyş büyükleri ”Darün Nedve’de”büyük bir toplantı yaptılar. Gün geçtikçe artan Müslümanlar hakkında, nasıl bir tedbir alınacağı görüşülüyordu. Ebu Cehil’in teklifi üzerine, Hz. Muhammed (s.a.v)’in öldürülmesine karar verildi. Ve bu kararın tatbiki Hattab oğlu Ömer’e verildi. Ömer o zaman 33 yaşlarında idi. Ömer kılıcını kuşanıp, Hz. Muhammed (s.a.v)’i öldürmeye gitti. Yolda Nuaym b. Abdullah’a rastladı. Nuaym baktı ki Ömer kılıcını kuşanıp hiddetli bir şekilde gidiyor. Nereye böyle ey Ömer? dedi. O da: “Muhammed’in vücudunu ortadan kaldırmağa gidiyorum” cevabını verdi.

Nuaym: “Vallahi ona bir şey yapmaya muvaffak olamazsın. Farz et ki, buna muvaffak oldun, sonra Abdülmüttalib oğullarının elinden kurtulamazsın” dedi.

Nuaym’ın bu şekildeki sözlerine Ömer alındı. “Sen de Muhammed’den yana oluyorsun öyle mi?” dedi.

Nuaym: “Ya Ömer sen beni bırak evvela kendi ailene bak. Enişten Said b. Zeyd ve eşi olan kız kardeşin Fatma, Müslümanlığı kabul ettiler.” Ömer eniştesi Said ile kız kardeşi olan Fatma’nın Müslüman olduğuna inanmadı. Hemen onların evlerine gitti.

O esnada ”Taha” sûresi yeni gelmiş olduğundan Ashab-ı kiramdan Habbab, bu süreyi Said ile eşi olan Fatma’ya öğretiyordu. Ömer evin köşe başından dönerken, bu Kuran sesini işitmişti. Kapıdan içeri sertçe girdi ve okuduğunuz ne idi? diye sordu. Eniştesi Said “bir şey yok” diye cevap verdi.

Ömer öfkelenerek “Demek duyduklarım doğru imiş” diyerek, eniştesi Said’in yakasına sarılarak hiddetle onu yere vurdu. Kocasını kurtarmak isteyen kız kardeşine de bu arada bir tokat atarak yüzünden kan akmağa başladı. Ömer’e kızan kız kardeşi, yüzüne karşı şöyle haykırdı:

“Ben ve eşim Müslüman olduk, Allah ü Teala’ya iman ettik. Sen ne yaparsan yap, başımızı kessen bundan dönmeyiz” dedi. Ömer bu konuşma karşısında adeta biraz yumuşar gibi oldu. Okuduğunuz şeyleri çıkarın dedi. Fatma yazılı olan Kur’an sayfalarını getirip, Ömer’e verdi. Okur yazar olduğu için sayfada ki ayetleri güzelce okudu. O anda Allah ü Teala’nın hidayeti Ömer’e erişti, derhal Kelime-i Şehadet getirdi. Gizlenen Kur’an hocası Habbab ise, gizlendiği yerden çıktı. Ve Hz. Ömer’e dedi ki: Ya Ömer! Hz. Peygamber “Ya Rab bu dini iki Ömer’den biriyle aziz kıl” diye dua etmişti. İşte bu büyük saadet sana nasip oldu. Diğer Ömer ise meşhur İslam düşmanı Amr b. Hişam idi.

-“Haydi, beni Hz. Muhammed (s.a.v)’e götürün” dedi.

O gün Hz. Muhammed (s.a.v), Safa dağının eteğinde bir evde bulunuyordu. Habbab, Ömer’i alıp oraya götürdü. Ashab-ı Kiram Ömer’in silahlı geldiğini görünce telaş ettiler. Hz. Hamza kuşku duymadan ”Ömer’den korkacak ne var”? diyerek elini kılıcının kabzasına attı.

O sırada Cebrail (a.s), Hz. Muhammed (s.a.v)’e gelip Ömer’in imana geleceğini müjdeledi.

İçeriye giren Ömer, o heybetli kılığıyla Hz. Muhammed (s.a.v)’in huzurunda diz çöktü. Hz. Muhammed (s.a.v):

“İman et ey Ömer” buyurdu. O da samimi bir kalp ile Kelime-i Şehadet getirdi. Bundan sonra Hz. Ömer (r.a): “İslam’a giren kaç kişidir?” dedi.

Onlar da: “Seninle kırk kişi olduk.” dediler. Hz. Ömer: “Ne duruyoruz, Kabe’ye gidelim” dedi.

Hz. Muhammed (s.a.v) önde, sağında Ömer, solunda Hamza ve diğer ashabı arkada olmak üzere hep birlikte Kabe’ye gittiler. O gün Müslümanlar Kabe’de herkesin görebileceği bir şekilde namaz kıldılar.

Kureyş’liler, İslamiyet’in günden güne kuvvetlenmesinden büyük endişe duymaya başladılar. Nihayet toplanarak yeni bir çareye başvurdular. Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğinin yedinci senesi idi, Kureyş’liler Müslüman olsun olmasın bütün Haşim oğullarının hepsine karşı bir boykot ilan ettiler. Haşim oğulları ile her türlü alakayı kesecekler, alışveriş yapmayacaklar ve kız alıp vermeyecekler. Bu anlaşmayı yapıp, Kabe’nin duvarlarına astılar. Yalnız Haşim oğullarından İslam düşmanı olan Ebu Leheb bu anlaşmanın dışında bırakıldı. Diğer Haşim oğulları ise üç sene Kureyş’lilerle her türlü münasebeti kestiler. Bu arada çok sıkıntılı günler geçirdiler. Yiyecek olmadığı için bazen ağaç yaprakları yiyorlardı. Küçük çocuklar ise açlıktan feryat ediyorlardı. Haşim oğullarının böyle yiyecek ve içecek almaktan tamamen men edilmeleri, şüphesiz bazı Kureyş’in insaflı şahıslarına çok dokunuyordu.

Kureyş’lilerden Amr oğlu Hişam develere yiyecek yükleyerek geceleyin yola çıkarır ve bulundukları vadinin ağzında o develeri serbest bırakırdı. Haşim oğulları da develerin üstündeki yiyecekleri alıp, develeri boş çevirirlerdi. Nihayet bir gün bütün Kureyş’liler Kabe’de toplanarak, boykot kararının kaldırılmasına karar verdiler.

Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğinin sekizinci senesinde ise bazı Kureyş’liler yanına gelerek O’ndan bir mucize istediler. O da dua ederek ay’ı ikiye ayırdı. Bir parçası Hira dağının bir tarafında, diğer parçası ise öbür tarafında görüldü. Müşrikler bu büyük mucizeyi görünce ”Muhammed bizi büyüledi” dediler. Hele müşriklerin reisi olan Ebu Cehil bu mucizeye, sihirbazlık dedi. Ay yarılmasını Buhari, Müslim, Tirmizi ve İbni Hanbel açıkça yazmaktadırlar.

Bu hususta Abdullah b. Mesud diyor ki: “Biz peygamberle birlikte Mina’da iken kamer (ay) inşikak etti. Hazreti peygamber de bize;

“Şahit olunuz” dedi.

Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğinin onuncu senesi idi. Amcası Ebu Talib vefat etti. Arkasından üç gün sonra zevcesi olan Hz. Hatice (r.ah) vefat etti. Ebu Talib, sekiz yaşından yirmi beş yaşına kadar Hz. Muhammed (s.a.v) babalık yapmıştı. Kureyş’lilerin her türlü zulümlerine karşı göğüs germiş, Hz. Muhammed (s.a.v)’i bütün gücü ve kuvvetiyle korumuştu. Hatta vefat edeceği sıralarda dahi, Kureyş’in ileri gelenlerini toplayarak Hz. Muhammed (s.a.v)’i onlara tavsiye etmişti.

Hz. Muhammed (s.a.v) amcasının ona yapmış olduğu bu büyük iyilikleri şüphesiz unutacak değildi. O da onu son derece severdi. Vefatından sonra da daima ona dua da bulunurdu. Müslümanlığı kabul edip etmediği hususu ihtilaflıdır. İbn-i İshak, Ebu Talib’in şehadet getirdiğini söylemektedir.

Ebu Talib’in ölümünden üç gün sonra, Hz. Hatice’nin vefatı vukua geldi. Herkes müşrik iken o Müslümanlığı kabul etmiş,

Hz. Muhammed (s.a.v)’in hiçbir yardımcısı ve dayanağı yok iken o yardım etmişti. Bu iki büyük acı onuncu yıla tesadüf ettiği için, buna İslam tarihinde hüzün yılı denildi.

Peygamberimiz (s.a.v) amcası olan Ebu Talib’in vefatından sonra, Kureyş’liler artık adice hareket etmeye başladılar. Hiçbir insanın tahammül edemeyeceği bu büyük kötülüklere karşı, Hz. Muhammed (s.a.v) muvakkat zaman için Mekke’den çıkmak mecburiyetinde kaldı. Yanına evlatlığı olan Zeyd’i alarak Taif’e gitti. Orada on gün kaldı. Gayesi, müşrik olan bu taifeleri imana davet etmekti. Fakat orada umduğunu bulamadı.

Hatta peygamberimizin şahsına yapmadıkları kötülük kalmadı. Alay ettiler ve bununla iktifa etmeyerek O’nu sokaklarda yuhaladılar. Onları doğru yola ve Hakka davet etmek için, yurdunu çoluk çocuğunu terk eden bir Hak peygamberine yapılan bu vahşi hareketlere bakın. Daha sonra peygamberimiz orayı terk ederek tekrar Mekke ‘ye döndü.

Hz. Hatice’nin vefatından sonra, Hz. Muhammed (s.a.v), dul kalmış olan Sevde ile evlendi. Allah ü Teala Hz. Muhammed (s.a.v)’i ilahi mükafatı ile yüceltti. İslam dininde meşhur olan -Miraç- hadisesi vukua geldi.

Cebrail (a.s) bir gece gelip Hz. Muhammed (s.a.v)’i Kabe’den alıp, Mescidi Aksa’ya götürdü. Ondan sonra bütün gökleri ayrı ayrı dolaştı. Bu arada Allah ü Teala’nın bizzat kelamını işitip, cemalini gördü. Hiçbir insana nasip olmayan Allah ü Teala’nın bizzat cemalini görmek mükafatına nail oldu. Yine aynı gece geri döndü.

Allah ü Teala Hazretleri, Miraç’ta Hz. Muhammed (s.a.v)’e şu üç büyük hediyeyi verdi:



  1. Bakara sûresinin sonu,

  2. Ümmetinden şirk koşmayanların cennete gireceği ve

  3. Beş vakit namaz.

Miraç Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:

“Kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için kulunu geceleyin Mescidi Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Zat-ı Kibriya’nın şanı, her ayıptan tamamıyla münezzehtir” (İsra sûresi: 1)

Buhari ve Müslim’in Ashab-ı Kiram’dan Ebu Zer’den naklettiklerine göre:

“Hz. Peygamber, Mekke’de, hanesinde iken veya Harem-i Şerif’te bulunurken Cebrail bir kısım meleklerle birlikte gelerek Hz. Peygamber’in göğsünü açmışlar, içini zemzemle yıkayarak sonra hikmet ve iman nuru doldurmuşlardır. Bundan sonra melekler bir nurani mevkif halinde Hz. Muhammed’i alıp göklere götürmüşlerdir.”

Mirac’ın ne zaman ve nasıl vuku bulduğu ihtilaflıdır.

Bu sıralarda İslam dini, Arabistan ve bilhassa Medine’de süratle yayılmakta idi. Hac mevsiminde Medine halkından Mekke’ye gelen bazı kimseler vardı. Bunlar Mekke kenarında Akabe denilen yerde Hz. Muhammed (s.a.v) ile gizli bir görüşme yaptılar. Ve hepsi Müslüman olarak birlikte O’na biat ettiler. Aralarında Hazreç kabilesinin ulularından Es’ad b. Zürare de vardı.

Biat’ın esasları: “Allah ü Teala’ya şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina ile ırza geçmemek, çocukları öldürmemek, bühtan ve iftirada bulunmamak, doğru bir işte Peygambere karşı gelmemek”

Bu esaslara riayet eden cennetliktir. Bunları ihmal edenlerin cezası Allah ü Teala’ya aittir. O zamana kadar Arap’lar vahşi bir şekilde, kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi.

Müslüman olan bir kısım Medine halkı Hz. Muhammed (s.a.v)’den onlara İslam dinini ve Kur’an-ı Kerim’i öğretecek birini istediler. Hz. Muhammed (s.a.v) de Ashab-ı Kiram’dan Mus’ab b. Umeyr’i gönderdi. Mus’ab (r.a) herkese gayet güzel muamele yapan çok muhterem bir zattı. O’nun büyük himmetiyle, İslam dini kısa bir zamanda Medine’de şimşek gibi yayıldı. Mus’ab İslam dininin Medine de sür’atle yayıldığını ve hac mevsiminde Müslüman olan zatların Mekke’yi ziyarete geleceklerini Hz. Muhammed (s.a.v)’e iletti. Hac mevsiminde Medine’den Mekke’ye 75 Müslüman geldi. Bizzat Hz. Muhammed (s.a.v) onları karşıladı. Bunlarla çok yakın bir ilişki kurarak, Akabe’de bir toplantı yapmağa karar verdiler.

Zamanında toplantı için tayin olunan yere hepsi geldiler.

Hz. Muhammed (s.a.v) amcası Abbas ile birlikte Akabe’ye geldi. O zaman Abbas, henüz daha Müslüman olmamıştı. Fakat kardeşinin oğlunu himaye etmekten asla çekinmezdi. Toplantıyı Abbas açmış ve Medinelilere şöyle hitap etmişti:

“Ey Hazreç ve Evs cemaati! Siz Muhammed’in aramızdaki yüksek mevkiini elbette bilirsiniz. Biz Onu, şimdiye kadar düşmanlardan koruduk.

Yine de koruyacağız. Fakat, siz şimdi Onu kendisine olan sevginiz ve saygınız yüzünden Medine’ye davet ediyorsunuz. Aranızda yaşamasını istiyorsunuz. Kendiside aynı arzudadır. Ancak, eğer siz Onu, düşmanlarından koruyabileceksiniz, memleketinize götürünüz. Fakat, himaye edebileceğinize güveniniz yoksa, teşebbüsünüz-den vazgeçiniz”! demişti.

Daha sonra Hz. Muhammed (s.a.v) kendisini koruyacaklarına dair onlardan bir ahit istedi. Medineliler de: “Ya Rasülallah! Senin uğrunda ölürsek ne var?” sorusunu sordular. Hz. Muhammed (s.a.v):

“Ahiret mükafatı olarak Cennet!” deyince;

“Öyleyse elini ver dediler!” Medineliler hepsi bütün güç ve kuvvetleriyle Hz. Muhammed (s.a.v)’i koruyacaklarına dair söz verdiler. Ve gerekirse din düşmanları ile savaşmaya da yemin ettiler.

Bu ahit üzerine Hz. Muhammed (s.a.v) Ashabı Kiram’ın Medine’ye göç etmesine izin verdi. Müşriklerin zulüm ve eziyetlerinden tamamen bıkan Ashab hemen göç etmeye başladılar. Mekke’de yalnız Hz. Muhammed (s.a.v) Ashabı Kiram’dan Hz. Ebubekir (r.a) ile Hz. Ali (r.a) kaldılar. Hz. Muhammed (s.a.v) Medine’ye göç etmeyi çok arzuluyordu, yalnız Allah ü Teala’dan kendisine bir izin gelmesini bekliyordu. Ashabı Medine’ye geldikçe Evs ve Hazreç kabileleri onlara yer gösteriyor yardımlarda bulunuyorlardı.

Mekke’den Medine’ye göç eden Ashaba “muhacir” Medine halkına da ”ensar” denir.




Yüklə 399,36 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin