5- EL-VEKÎL
Vekil, ism-i mef’ul (edilgen ortaç) anlamı taşıyan, fail (etken ortaç) vezninde Yüce Allah'ın bir sıfatıdır. Her şeyi evirip-çeviren, gözeten, hiç bir şeyin ilmi kendisine gizli kalmayan, hiç bir şeyi muhafaza etmek, korumak ve idare etmek kendisine ağır gelmeyen, yarattıkları üzerinde gözetici, hafîz olan, hepsinin rızıklarını veren ve onları idare eden 958, kendisine tevekkül edilmesi gereken 959, iş kendisine havale edilen, şâhid 960 gibi anlamlara gelir. Beyhaki Kitabu'l-Esmâ ve's-Sıfat isimli eserinde Hattâbî'den şunları nakleder: “Kulların rızıklarını vermeye kefil olan, onların iyiliğini gözeten demektir. Ni’me'l-Mevlâ ve ni’me'l-Vekîl'de olduğu gibi. Yani “İşlerimizi ne güzel yapan ve kefil olan” anlamındadır.961
el-v'ekîl, Allah Teala’nın vasfı olarak ilk kez Müzzemmil sûresinde 962 daha sonra da gerek Mekkî ve gerekse de Medenî surelerin ayetlerinde gelmiştir. 963
Kur'an-ı Kerim'de VKL kökünden türeyen “tevekkül” masdarı kırkdan fazla kullanılmış, fail her zaman insanlar, kendisine tevekkül edilen ise Allah olarak gelmiştir. Kur'an tevekkül'ü mü’minlerin vazgeçemeyecekleri güzel bir vasıf olarak zikreder:
“Onlar ki, bir takım kimseler kendilerine: “Düşmanlarınız (size saldırmak amacıyla) kuvvetlerini topladılar, onlardan korkmalısınız” dedikleri zaman, bu haber onların imanlarını arttırır da: “Allah bize kâfidir, O ne güzel Vekîl'dir.” derler.”964
“Bir kere de azmettin mi artık Allah'a güvenip dayan. Gerçekten Allah tevekkül edenleri sever.”965
“... Mü’minler sadece Allah'a güvenip dayansınlar...”966
Bu ayet-i kerimelerde Allah Teala tevekkülü mü’minlerin en başta gelen vasıflarından biri olarak zikrediyor. Allah'ı “vekil” olarak kabul etmenin anlamının O'na tevekkül etmekten geçtiğini vurguluyor. Tevekkül'ü, Allah'ın ve Allah ehlinin sevdiği bir haslet olarak tanımlıyor. Müslümanların hırsla sarılmaları gereken bir haslet olarak sunuyor. Hatta, bütün işlerin sonucunun Allah'a varacağı gerçeğinden hareketle, İşlerin nihayetini Allah'a bırakmak mü’minleri kâfirlerden, münafıklardan ve müşriklerden ayıran en belirgin özellik olarak gündeme getiriliyor.
“el-Vekîl” ismi Kur'an-ı Kerim'de bazan da “Şâhid” manasında kullanılmıştır:
“...(Musa): “söylediklerimize Allah vekil (şâhid) dir.” dedi.” 967 “...(Yakub): “Söylediklerimize Allah vekîl (şâhid) dir” dedi.” 968 “Vekil” vasfı insanlar için daima menfî, olumsuz cümlelerde “murakıb, bekçi” anlamında kullanılmıştır. Vekillik vasfı insanlardan nefyolunmuş, insanların bir özelliği olmadığı vurgulanmıştır, meselâ:
“(Ey Muhammed!) Sen onların üzerinde bir bekçi, gözetici değilsin.” 969
“(Ey Muhammed!) De ki: Ey insanlar, Rabbinizden size bir hakikat gelmiştir. Doğru yola giren ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da ancak kendi zararına sapıtmış olur. Ben sizin üzerinizde vekîl (bekçi, hafız, gözeten) değilim.” 970
6- EHLUT-TAKVÂ VE EHLU'L-MAĞFİRE
Kur'an'da yalnız Müddessir suresinin son ayetinde geçen “Ehlu’t-takvâ ve Ehlu'l-mağfire” ismi: “azabından çekinilip korunmaya lâyık ve bağışlamaya ehil, mağrifet edecek olan” demektir. 971
Müfessirler bu ayet-i celileyi: “Azabından çekinilip korunacak, bağışlanacak olan Allah'tır. O'ndan çekinmeyen dünya ve ahirette hiç bir şeyden çekinmez ve korunmaz. Allah'tan başka hiç kimse günahları mağfiret edemez. 972 O, kendisinden çekinenlerin günahlarını bağışlayandır. 973 Onun için “her hikmetin başı Allah korkusu, Allah mahabbetidir.” 974 Şeklinde tefsir etmişlerdir.
İmam Ahmed, Tirmizi, Neseî, İbn Mace, Hâkîm ve diğer hadis otoritelerinin bu ayetin tefsirinde rivayet ettikleri şu hadis, bu ayeti en güzel bir biçimde anlamamıza yetiyor:
Enes (r.a.) den: “Resulûllah (s.a.v.) bu ayeti okudu ve şöyle dedi. “Rabbiniz şöyle buyurdu: Ben sakmılmaya lâyıkım. Öyleyse benimle beraber başka bir ilâh edinilmesin. Her kim benden sakınır da, benimle beraber başka bir ilah edinmezse, ben onu mağfirete ehilim.”975
Yine bir başka kudsi hadiste Resulûllah (s.a.v.) şöyle buyurur: “Allah Teala buyuruyor ki: “Kulum bana iki elini kaldırır dua ederse ben o elleri mağrifetsiz reddetmekten haya ederim.” Melekler:
Ey bizim ilahımız, o mağfirete ehil değil” dediler. Allah Teala buyurdu ki:
“Ben takvaya da lâyık olanım, mağfirete de lâyık olanım. Sizi işhâd ederim ki, ben onu mağfiret ettim.”976
Bu hadisten de anlaşılacağı üzere, “Ehlu't-Takva ve Ehlu'l-Mağfire” isminde iki cihet vardır: Birisi, kullara bakar ki, Allah'tan sakınıp korunmalarını; diğeri de Allah'a bakan cihettir ki, sakınıp korunmalarını mağfiret etmesini ifade eder. Diğer bir ifade ile “Zü'l-Celâli ve'l-İkram” isminde olduğu gibi, hem Celâl ve hem de Cemâl anlamlarını bir anda kapsar.977
7- ER-RAHMÂN, ER-RAHİM, ZÜR-RAHME, HAYRU'R-RAHİMİN, ERHAMU'R-RÂHİMİN, ZÜ RAHME VASİA
A- Rahmân Ve Rahim:
Rahman ve Rahim, ism-i faile mülhak olan mübalağa binalarından fa'lan ve fa'il vezninde, rahmet kökünden gelen iki sıfattır. 978 Müfessirlerin çoğunluğuna göre Rahman, rahmetin daha ileri bir derecesini ifade eder. Rahman ismi Rahim isminden daha mübalağalıdır. İbn Cerir, Taberi bu konuda ittifak edilen görüşü şöylece özetlemektedir. “Seleften gelen bazı tefsirde İsa (a. s) ya dayanan ve yukarıdaki şekle dalalet eden bir rivayet vardır. Şöyle ki: İsa (a.s), “ Rahman; dünya ve ahirette fazla esirgeyici, Rahim ise yanhzca ahirette esirgeyici anlamındadır.” demişdir. 979 Rahmet kelimesi dilde, kısaca “rikkat (yufka yüreklilik) ve ihsan” anlamına gelir. 980 el-Hattabi'nin tarifine göre, Allah'ın sıfatı olarak er-Rahman: “Bütün mahluklara rızıklan, yaşama vesileleri ve her türlü faydaları hususunda rahmeti yayılmış olan rahmet sahibi demektir. Rahmeti, mü’min olsun kafir olsun, iyi olsun kötü olsun herkese şamil olandır.” er-Rahim de aşağı yukarı aynı anlamı ifade eder. Fakat bu iki sıfat arasında bir takım ince farklar vardır. Allah, kendisini bir arada andığı bu iki isimle tasvif ettiğine göre, bunlar arasında fark olması gereklidir. 981
Arapça “Rahman” kelimesi mübalağa sigasıyla rahmet ve merhamet anlamlarını ihtiva etmesine rağmen, bu ifade bile Allah'ın sınırsız sıfatlarını ifade etmekte yetersiz kalır. Bu nedenle, bu yetersizliği kapatmak için aynı kökten türeyen bir kelime olan “Rahim “ kelimesi kullanılmıştır. 982
Rahman, Allah Teala'ya has bir isimdir. Bunun bir özel mefhumu vardır. Fakat ismi zât değil, ism-i sıfattır. Hem mevsuflu, hem mevsufsuz kullanılır. Binaenaleyh sıfat ismiyle saf sıfat arasında dolaşır. Bunun için harf-i çerle müteaddi (geçişli) olmaz. er-Rahim ismi dahi çoğunlukla umumi kullanmadan dolayı sıfat olan ismi has (özel isim)dir. Çünkü lügat bakımından bir sıfat-ı müşebbehe sigasıdır ki pek merhametli, çok rahmet sahibi anlamına sıfat olmuştur. Böyle olunca da bu sıfat her kimde bulunursa ona er-Rahim demek kıyas bulunmadan mümkün olmak gerekir. Halbuki (Rahman) böyle hiç kullanılmamış, rahmeti sonsuz, ezeli bir mün'im-i hakiki manasına tahsis edilmiş olduğundan, aslından beri Allah Tealâ'dan başkasına itlak edilmemiştir. 983
“Rahman ve Rahim” kavramları “Rahmet” kelimesinden türemektedir. Arapça'da Rahmet kelimesi, başkalarına nezâket, şefkat ifade etmek için kullanılır. Onun yaptığı çağrışım sevgi, şefkat, merhamet, cömertlik ve dürüstlük ilkelerini yeterince kapsar. Her ne kadar “Rahman” ve “Rahîm” kavramları “Rahmet” kökünden geliyorsa da her ikisi de onun iki farklı yönünü gösterir. Rahman demek, rahmete sahip varlık demektir. “Rahim” ise sadece rahmete sahip olmakla kalmayıp ona daimi bir ifade veren ve ondan her an kainatta iyilik neşreden varlık akla gelir. Kur'an’ın rahmetin iki yönünü yansıtması, her yeri kuşatan ilahi rahmetin özelliğini vurgulamak içindir.984
“Benim rahmetim kainatta bulunan her şeyi kuşatmıştır” 985 “Rahman ve Rahim” kelimelerinin Rahime fiilinden yapılmış mübalağa bildiren iki sıfat ismi olduğunu belirttik. Rahmet ise, kalpteki acıma duygusudur. Bu duygu, sahibini lütuf ve ihsana sevkeder. Rahman'daki mübalağa (abartma) daha fazladır. Bundan dolayı Allah'tan başkasına “Rahman” adı verilemez. Yani, Allah Tealâ’nın Rahman ismi yalnız O'na mahsustur ve O'ndan başka kimse bu isimle isimlendirilmemiştir. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
“De ki: “İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini derseniz deyin en güzel isimler O'nun içindir...”986
Fakat Allah'tan başkasına “Rahîm” adı verilebilir. Çünkü Allah Teala bu sıfatı kendinden başkaları için de kullanmıştır: 987
“Andolsun ki, size kendinizden bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelir, size düşkündür, mü’minlere karşı Rauf ve Rahîm'dir.”988
“Rahman”ın, tam anlamıyla Türkçe karşılığı yoktur. Çünkü bütün genişliğiyle bu kelimeyi kuşatacak bir kelimeyi bulmak oldukça güçtür. Ancak bu kavram, çok merhamet eden, rahmeti her şeyi kuşatan, ihsanı her şeye yaygın sözleriyle açıklanabilir. Rahman'ın rahmeti, ezeli rahmettir. Bu rahmet, iyiye de kötüye de, mü’mine de kafire de yaygındır. Varlıklar zaruri olarak bu rahmetten yararlanıp vücut alanına çıkmışlardır. Rahim de, çok merhametli demektir. Fakat bu rahmet varlıkların başlangıcından çok sonuçlarının, yani Ahiretin Rahîmi'dir. Yani O'nun ihsanı, dünyada inananlara da, inanmayanlara da yaygındır. Ahirette ise yalnız inananlara mahsustur.989
Allah'ın her şeyi yaratması rahmanlığın rahmetindeD ileri gelir. Bu fıtri rahmetinden uzak kalan hiç bir şey yoktur. Her vırlık bu rahmetin içindedir. Fakat rahîm, iradeleriyle çalışanları yaratılış amaçlarına götürür. İyilerin mükafat, kötülerin ceza görmesi rahimlik rahmetinin eseridir. Demek ki rahim adının muhtevasında Allah'ın adaleti, mükafatı ve cezasıda vardır. Bundan dolayı “rahman, bütün mahlukatı rahmetiyle yaratıp besleyen; rahim, ahirette mü’minlere lütfuyla Cennet veren, kafirlere de adaletiyle azab edendir.” diye tefsir edilmiştir.990
Kur'an'da RHM kökü, çeşitli çekimleriyle fiil olarak 30 kadar yerde, isim şekli olan “rahme” 100 den fazla yerde, “merhame” ve aynı anlama gelen “ruhm” birer ayette varid olmuştur. Fiil şeklinde kullanıldığı yerlerde fail, sarih veya takdiri olarak Allah için ve yine mücerred ve muzaf olarak hep Allah ile alakalı olarak varid olmuştur.
Rahman ismi ise, Kur'an'da 57 kez zikrolunmuştur, Daima elif-lamlı olarak gelmiş, uluhiyyetin özel ismi durumunda kullanılmıştır.991
b- Erhamu'r-Râhimin;
“Merhamet edenlerin en merhametlisi” anlamına gelir. Bütün Kur'an'da dört defa zikrolunmuştur.
“(Musa): “Rabbim, dedi, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin içine sok, merhametlilerin en merhametlisi sensin!.” 992
“(Yakub) dedi ki; “Daha önce kardeşiniz için size güvendiğim gibi onun için de size güveneyim, öyle mi? En iyi koruyan Allah'tır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.”993
“Bugün sizi kınama yok, Allah sizi bağışlar; O merhametlilerin en merhametlisidir.”994
“Eyyûbu da an. O, Rabbine: “Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisidir!” diye dua etmişti.”995
Burada dikkate değer bir husus vardır ki, o da bu vasfın her zaman bir peygamberin dua ve niyazında yer almış olmasıdır. Cenabı Hak, ilahi rahmeti kazanmak üzere kendisiyle dua edeceğimiz müessir bir isim olarak “Erhamer-Rahimiyn” sıfatını bize bu vesiyle bildirmiş oluyor. 996
c- Hayru 'r-Râhimîn:
“Merhamet edenlerin en hayırlısı”anlamma gelir. Kur'an'da el-Mu’minun suresinde iki ayette geçer:
“Zira kullarımdan bir zümre:”Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize merhamet eyle, sen merhamet edenlerin en hayırhsısın” dedikleri için”. 997
“De ki “Rabbim bağışla, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” 998 Bu iki ayette de, müminlere duanın Allah Teala'nın bu sıfatlarıyla yapabileceği ta'lim buyrulmuştur. 999
d- Zu'r-Rahme:
“Rahmet sahibi” demektir. Bu isim'de Kur'an'da iki ayette geçmektedir;
“Rabbim zengin rahmet sahibidir...”1000
“Ve Rabbin çok bağışlayan rahmet sahibidir...”1001
e- Zû Rahme Vâsia:
“Bol rahmet sahibi” demektir. Kur'an'da yalnız bir ayette zikrolunmuştur:
“De ki: Rabb'iniz bol rahmet sahibidir...” 1002
Dostları ilə paylaş: |